@mutlusonlarinyazar
|
Burak banyodan çıktığında etrafa saçılmış kıyafetlerine bakıp, gülümsedi, hayatında böyle bir sevişme yaşamamıştı. O hep kontrollüydü. Dün gece ise kontrol tamamen tutkudaydı. Etrafta gözlerini gezdirirken bir yandan da elindeki havlu ile başını kuruluyordu. Sonra yatağın altından gözüken mor fular gözüne çarptı. Eğilip onu eline aldı ve burnuna götürdü. Mükemmel kokuyordu, dün gece de teni aynen öyle kokuyordu. Yeniden dün gecenin hayali gözlerinin önüne geldiğinde, yaşadığı şeyle alt tarafına bakıp, kahkaha attı. “Yapma!” dedi kendi kendine. Aynadaki yazıya bir daha baktı. Telefonu ile de görüntüsünü çekip, tam karşısına oturdu. Neden kaçmıştı ki? Sabah bir kahvaltı edebilirlerdi. Hatta belki biraz daha vakit geçirirlerdi. Neler düşünüyordu... Fuları katlayıp, küçük el çantasına koydu. “Tekrar karşılaşır mıyız ha kaçak Külkedisi?” diye fısıldadı. Sonra kendine güldü. Resmen fularla konuşuyordu. Acınacak haldeydi. Yatağın üzerindeki kırmızı lekeyi görünce gülümsemesi soldu. Ona ait olan tek kadındı ve onu kaçırmıştı. Bu duygu ona yabancıydı. Üzerini giyinip, hızla odadan çıktı. Bu büyüden kurtulması lazımdı. Hemde hemen! Dün gece dün gecede kalmalıydı. Valeden arabasını isteyip, kenarda arabanın gelmesini bekledi. *** “Bade!” diye yerinden fırlayarak kalktı Aslı. “Neredesin? Delirdim dün gece. Göktan’ı aradım ama kavga ettiğinizi ve evden çıktığını söyledi. Telefonun kapalıydı. Annene hasta olduğunu ve erken yattığını söyledim. Baban gelmeye kalktı zor zapt ettim. Kız kardeşinin telefonunu açamadım bile.” Bade kendini koltuğa attı ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bu gören Aslı endişe ile yanına çöktü. “Bade, bebeğim. Ne oldu sana? Anlat birtanem, perişan görünüyorsun.” Bade anlatmıyor, sadece kıza bakıp, ağlıyordu. Anne-babasının bahsi geçince gece olanlar tokat gibi yüzüne çarpmıştı. Neresini anlatacaktı, neresinden başlayacaktı bilmiyordu. Aslı ise tedirgindi. “Bade konuş lütfen! Korkuyorum.” “Ben... Ben dün gece... Şey oldu...” “Ne oldu Bademim söyle ne olur?” Bu nasıl söylenirdi? Tanımadığı, muhtemelen bir daha hiç göremeyeceği biriyle yatmıştı. Hıçkırıkları daha da çoğaldı. “Bade, korkutuyorsun beni. Hadi ama!” Bade gözlerini silse de işe yaramadı. Başka yaşlar anında yanağındaki yerlerini alıyordu. Zar zor konuşmaya çalışırken sesi fısıltı gibiydi. “Bir adamla yattım!” dedi elleri ile yüzünü kapatarak. Aslı duyduğu şeyle gözlerini açtı, kızdan ellerini çekti ve “Ne... Ne yaptın?” diye resmen gürledi. “Duydun işte.” Aslı ayağa kalkıp odanın içinde deli gibi dönmeye başladı, “Bade! Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?! Delirdin mi Allah aşkına?” diye bağırdı. “Delirmiştim evet. Göktan delirtmişti beni.” Aslı siyah saçlarını geriye attı ve ensesinde toplayarak, diğer eliyle yüzünü yelledi. “Kim bu adam?” “Tanımıyorum. İlk kez gördüm. Adı Burak. Soy adı da... ımmm...” hatırlamaya çalıştı ama bir türlü aklına getiremedi. “Bir doğa olayıydı ama hatırlayamadım.” Aslı daha da şaşırdı. “Aman ne hoş.” Sonra kızın dibine kadar eğildi ve “Sen kafayı yemişsin!” diye gürledi. Bade başta ürktü. Sonra kendini toparlayıp, ona yaşadıklarını anlattı. O da farkındaydı yaptığının normal olmadığını. O da biliyordu olağan dışı bir tavır sergilediğini ama yaşanmıştı bir kere, yapacak bir şey yoktu. “Ve sabah da o uyurken çıktım geldim işte. Hala şoktayım. Ama asıl sorun, yaptığım her şeyin bilincindeydim Aslı.” Anlatacakları bittiğinde durup Aslı’nın tepkisini bekledi. Aslı “Şerefsiz!” diye saydırmaya başladı Göktan’a. Aklı karma karışıktı. Muhtemelen Bade’nin de öyleydi. Daha fazla üstüne gitmemek için de sessizce onu sardı ve öylece uyuyakaldı Bade. Aradan bir saat geçmişti. İkisi de koltukta uyuyakalmışlardı. Bade uyandığında kıpırdanınca Aslı da uyandı ve aynı anda saate bakıp, birden yerinden kalktı. “Hii, saat kaç olmuş. Hadi hadi hazırlan da semineri kaçırmayalım,” dedi kızı koltuktan kaldırmaya çalışarak. “Ben gelmeyeceğim Aslı, sen git. Hala çok uykum var ve açıkçası insan içine çıkmak pek de akıl karı değil.” “Aaa saçmalama. Hadi. Hem Arda Ertunç konuşma yapacak. O adamı görmek istiyorum.” “Of, Aslı sen git.” “Sen gelmezsen ben de gidemem ve en büyük hayalim de senin ve yaptığın ilk seks şerefine yok olur.” “İğrençsin!” deyip yandaki yastığı kıza fırlattı. Aslı gülerek kendini saklarken bir yandan da onu ikna edebildiğini düşünüyordu. En azından gülüyordu. Yanına gidip ellerini tuttu. “Bade sen Cem Ernez ile Ecrin Ernez’in kızısın. Güçlüsün, atlatırsın ve unutma ki yaptığın şey doğru olmasa da bir tek seni ilgilendirir.” Bade sımsıkı sarıldı arkadaşına, “Teşekkür ederim Aslı, iyi ki varsın.” “O halde gidiyor muyuz Arda Ertunç’u dinlemeye.” “İzlemeye demek istedin her halde,” dedi Bade gözlerini devirerek. “Ah evet, izlemeye. Gidiyor muyuz?” Aslında Bade de bu semineri bekliyordu. Evde oturup, kendini yemektense gitmeyi tercih etti. Sonuçta dün yaşadıkları kendi suçuydu. Adam onu zorla götürmemişti. Banyoya doğru yürürken, Aslı’ya laf yetiştiriyordu. “İyi tamam. Ama derslere giremem. Halim yok.” “Tamam, belli ki yorulmuşsun,” dedi kıkırdayarak, kızın önünde yürürken. “Aslı!” “Acıdı mı?” diye sordu bu sefer arkasına bakarak. Yeniden, bu sefer daha kuvvetli bağırdı, “Aslı!” “İyi tamam, akşam konuşuruz.” *** Burak takım elbisesinin kravatını düzeltirken amfide gözlerini gezdiriyordu, lanet olsun ki çok kalabalıktı. Yüzünü buruşturdu. Nefret ederdi böyle ortamlarda konuşma yapmaktan. Sonunda ismi anons edildi. “Burak Şimşek’i Arsev Holding adına konuşma yapması için kürsüye davet ediyoruz.” O sırada Aslı Bade’ye “Of ya Arda gelmemiş,” diye yakındı. “Gerçi bu da yakışıklıymış,” derken Bade’ye dirsek atıp, sahneyi gösterdi. Bade isme dikkat etmemişti. Çünkü bedeni orada olsa bile aklı dün gecedeydi. Arkadaşının onu dürtmesi ile başını kaldırıp sahneye baktığında resmen yüzüne yumruk yemiş gibi başı sendeledi. “Aslı bu o...” dedi fısıltı şeklinde. “Kim?” kızın yüzüne çevirdi bakışlarını. “O işte. Dün akşamki adam!” diye, başını eğerek konuştu. Sanki adam bu kadar uzaktan onu görecek ya da tanıyacakmış gibi. “Oha! Sen Arsev Holding’in ortaklarından biriyle mi yattın?” “Çirkinleştirmesene be! Nereden bileyim. Allah’ım!” “Valla güzelim neresini güzelleştireceğimi bilmiyorum ama çok şanslısın.” “Ay sus Aslı. Benim hemen buradan çıkmam gerekiyor.” “Adam ödül alacak kızım. İki alkışla öyle git. O kadar maziniz, pardon bir geceniz var.” “Kes ya, bir de espri yapıyor. Çirkefleştin iyice.” O sırada Burak konuşmasını bitirmiş, soruları cevaplıyordu. “Bade sen de ‘dün geceden memnun kaldınız mı?’ diye sorsana. Sonuçta üniversitemizi temsilen adamın memnuniyeti önemli. Bir daha bekleriz falan da dersin.” “Ya Aslı, hay dilim kopsaydı da demeseydim. Şey miyim kızım ben?” “Deme öyle. Senin için temiz, tutar valla. Hem şey mey değilsin, adam da o gözle bakmamıştır. Üniversitenin el değmemiş goncasından verdik adama. Şanslı piç kurusu.” “Bak yeminle elimde kalacaksın! Aslı benim buradan çıkmam lazım.” “Kızım nereden görecek seni bu kadar kalabalıkta.” Daha lafı bitmeden Bade’nin yanındaki çocuk soru sormak için elini kaldırdı. Bunu gören Bade çocuğun kolunu tuttu ve “Ne dikkat çekiyorsun be indirsene elini. Buraya bakacak,” diyerek çemkirdi çocuğa. Çocuk kıza bakarken kaşlarını çatmıştı “Sanane be. Soru soracam. Baksın diye kaldırıyorum zaten.” “Sorma soru! Sorma! Neyi merak ediyorsun, anlattı adam her şeyi. Buraya bakacak ya.” Çocuk kızdan kolunu kurtardı ve tekrar kaldırdı. Bu arada da “Deli mi ne?” diye homurdandı. Burak etrafta gözünü gezdirirken çocuğu fark edip, eliyle ona söz hakkı verdiğinde Bade’nin gözleri kocaman oldu. “Ay baktı. Yemin ediyorum baktı,” deyip, aşağı çöktü. O sırada çocuk ayağa kalkıp, sorusunu sormuştu. Adam soruyu cevaplarken Bade hiç yerden kalkmadı. “Aslı, çıkar beni buradan. Sana uyup gelen aklımı becersinler, çıkar beni buradan!” “Böyle embesil gibi hareketler yapmasan görmez seni. Ayrıca beceren becermiş, hadi çık şuradan da azıcık normal davran.” “Nasıl davranıyormuşum ben?” diye sordu Bade başını kaldırıp, öfkeyle kıza bakarken. “Dün akşam bu adamla sevişmiş ve şuan ondan kaçan biri gibi davranıyorsun.” “Aslı! Çıkar beni! Sonra Burak’ın sesi yeniden duyulduğunda Bade başını hafif kaldırıp, baktı. “Bu ödül içinde ayrıyeten teşekkür ederim. Ortağım Arda Ertunç adına da kabul ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum. Kendisi bizzat gelecekti, ama ne yazık ki önemli bir iş yüzünden gelemedi. Özürlerini de iletmemi istedi. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim,” deyip, alkışlarla yerine oturdu. Onun oturması ile, Bade yerinden kalktı ve arka kapıdan çıkışa doğru koştu. Ona göre bu onu son görüşüydü... *** 2 AY SONRA “Ah İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle çatlaklar!” diye bağırdı Aslı. Bade kıkırdamıştı. “Gerizekalı ya. Eminim ailemi tanısan kendini normalden sayarsın. Ama şu da bir gerçek senden has gerizekalı görmemiştir.” “Fatih bir şey de şu kıza, vallahi elimde kalacak.” “Sen de kızım, sevgilisi miyim abisi mi? Banane.” “Of, ben onunla muhatap olmak istemiyorum.” Bade arkadaşları ile iki günlüğüne İstanbul’a gelmişti. O günden sonra pek de eski neşesi yoktu, ailesi de farkındaydı ama en azından artık odalara kapanıp, ağlamıyordu. Arkadaşları ile sahilde yürürlerken “Hadi balık ekmek yiyelim!” dedi Okan. “Ya ne balığı ne ekmeği. Ben sizi harika bir yere götüreceğim,” diyerek onu reddeden Fatih olmuştu ve iki taksiyi durdurup, hep birlikte taksilere binmişlerdi. Bade camdan dışarı bakarken aklına yine Burak geldi. Zaten her İstanbul’a gelişi bir gerilimdi. Sırf onunla karşılaşmamak için sokağa çıkası gelmiyordu. Yanında oturan Aslı ve Aylin konuşmaya dalmış, Bade’nin dalgınlığını fark etmiyorlardı bile. Öndeki taksi durunca onlarınki de durdu ve hep birlikte indiler taksiden. Restorana geçtiklerinde ortak bir kararla deniz manzaralı bir masaya geçip, siparişlerini sırayla verdiler ve hep birlikte koyu bir sohbete daldılar. *** “Ooo süper bir yermiş Sevdacım tebrik ederim. Israr etmekte haklıymışsın.” “Zaten bu aralar nereye çağırsak ısrar etmek zorunda kalıyoruz. Ne bu inziva halleri anlamadık.” Burak sadece gülerek karşılık verdiğinde Arda da Burak’a katıldı, “Gerçekten muazzammış,” dedi etrafı yoklarken. “Geçen Karahan’la geldik. Yemekleri harika,” dedi yanındaki adama sokularak. Hep birlikte içeri girdiklerinde hem gülüyor, hem konuşuyorlardı ve fazla dikkat çekiyorlardı. Nitekim Bade’nin de dikkatini çekmiş bir an gözü kapıya çevrilmiş, girenlere bakmıştı. Ve işte tam da o anda Burak ile göz göze geldiler. Burak gördüğü kişi ile şaşkınlığını gizleyemezken, Bade öksürük krizine girmişti. Ne talihsizdi, Allah kahretsin. Aslı kıza su uzatırken, Okan peçete veriyordu. Masadakiler “Bade iyi misin?” diye sorarken, kendine gelip, “İyiyim, tamam sorun yok,” diyebildi. Burak ise hala şaşkınlığını koruyor, istem dışı gözlerini kapatıp, açıyordu. Hala oradaydı ve o da şaşkınca ona bakıyordu. Belli belirsiz gülümseyerek yerine oturduğunda ise aklında sadece “Bu kızın burada ne işi vardı?” sorusu dolanıyordu.
dersi ıktı. nefe onuşuruz."i. oen büyük hayalim alt üst olur. i. kızın Sevda’nın dediği şeyle ona döndü, “Efendim güzelim anlamadım?” “Nereye bakıyorsun diyorum?” “Ha, birini gördüm de, uzun zamandır görmüyorum. Ona şaşırdım.” “Kimi gördün?” diye sordu o da o tarafa bakarak. Arda ve Arya da aynı anda arkalarına dönüp, masadakilere baktılar. “Tanımazsın. Bir arkadaşım işte. Bakmasanıza Allah aşkınıza,” diye sinirle çıkıştı. Arda tekrar önüne dönüp “Eee bunlar üniversiteli tipler. Sen nereden tanıyorsun ki bunları?” diye sordu. Bok vardı o kadar merak edecek, size ne be kardeşim. Kütüğünü de çıkarayım size isterseniz; diye söylendi içinden. “Şeyden, Eskişehir’e gittiğim zaman tanışmıştım. Orada okuyor. Yani okuyorlar.” “Anladık, orada okuyor demek,” dedi Sevda manidar bir şekilde gülerek. “Sen yemeğini yesene. Hadi. Ben de ayıp olmasın bi merhaba deyim.” “De tabi de, ayıp olmasın,” diyerek alay eden bu sefer Arya’ydı. Burak onlara ters ters bakıp “Önünüze bakın lütfen. O tarafa baktığınızı görmeyeceğim!” diye uyarıp, yanlarından kalktı. * Bade herkesin dönüp dönüp ona bakmasından rahatsız olmuştu. Ne demişti de onlara böyle bakmışlardı? “Bunlar neden bizim masaya bakıp duruyorlar?” diye Bade’nin aklındaki soruyu sordu Fatih. Aslı arkasına döndüğünde bir sürü bakışla karşılaşıp hemen önüne döndü. “Deliler mi ne? Sahi neden bakıyorlar?” “Ne bileyim?” dedi çemkirerek Bade. Sonra Burak’ın yerinden kalktığını gördüğünde gözleri kocaman açıldı, “Yok canım, o kadar da değildir,” cümlesi aklından geçiyordu ki masalarına doğru adımlar attığını fark etti ve başını eğerek “Gelme ya! Gelme!” diye inlerken aslında boşa çırpındığının farkındaydı. “Aaa bu okulda konuşma yapan Burak Şimşek değil mi?” diye Aylin Aslı’yı dürtmüştü ki adam yanlarına gelmişti bile. “İyi günler,” dedi Burak masalarına bakarak. Aslı gördüğü adamla şok geçirmiş ve asıl şoku yaşayan arkadaşına çevirmişti bakışlarını. Herkes adamın masalarına gelmesine şaşırsa da pek renk vermeden “İyi günler,” diyerek yanıtladılar onu. “Bade nasılsın?” Bade kendi adını adamdan duyması ile başını kaldırdı ve ateş saçan gözlerle ona baktı. Bu ne cüretti Allah aşkına? Delirmiş miydi?” Adam ise gayet rahat bir şekilde ellerini ceplerine koymuştu. Üstündeki takım elbise bu hareketi ile gerilmiş ve daha da fazlası olabilirmiş gibi, adam ulaşılmaz bir havaya sahip olmuştu. “İyi-iyiyim Burak bey.” “Biraz konuşabilir miyiz?” Bade sabırla gözlerini kapatıp açtı. Sonra da kalkmazsa adamın gitmeyeceğini anlayıp, başını aşağı yukarı sallayıp, “Tabi,” dedi ayağa kalkarak. Onlar kalkınca soru dolu gözler Aslı’ya çevrildi. “Ne bana bakıyorsunuz ya, adam beni mi çağırdı sanki, Bade’yi çağırdı ona bakın siz?” heyecanla onları izlerken elindeki ekmeği kemiriyordu. * Kimsenin onları duymayacağı kadar uzaklaştıktan sonra adam kıza gülümseyerek, “Seni burada görmek şaşırtıcı, ama güzel,” dedi. Bade heyecandan bayılacak durumdaydı ve eli sürekli ensesini ovalıyordu. “Arkadaşlar ısrar etti. Haftasonu için geldik. Gerçekten tesadüf.” Bakışları tedirgindi. Bir de normalde İstanbul’da yaşadığını öğrense ne derdi acaba? Burak güldü. “Bade yanlış anlama, ben sadece... şaşırdım, hem de çok. Neden aramadın, yani geldiğinde.” “Aramam için bende numaranız yok, zaten benim de bir sebebim yok.” “Gerek görmedim diyorsun?” “Aynen.” Adam başını sağa sola salladı. “Ne zaman dönüyorsunuz?” “Bu akşam.” Burak ensesini kaşıdı. “Sen kalamaz mısın?” Bade duyduğu şeyle şaşırarak kaşlarını çattı. “Kalmak mı? Ne sebeple, hangi sıfatla?” “Sebep var da, sıfata gerek var mı? Birlikte zaman geçiririz. Yemek yeriz falan.” “Hayır Burak bey. Eminim bu gece masanızı da” derken arkayı gösterdi. “Yatağınızı da dolduracak birilerini mutlaka bulursunuz. O falanın arkasındaki yapılacakları onlarla yaparsınız artık.” Burak kızın tepkisine şaşırdı açıkçası. Böyle sert bir tepki beklemiyordu. Sonra kızın gösterdiği yere baktı ve gülümsedi. “Onlar benim ailem. Kuzenlerim ve kardeşlerim.” Bade kızardı, resmen adamı kıskanan aptal kızlar gibi davranmış ve kendini rezil etmişti işte. “Her neyse. Benim gitmem gerekiyor. Zaten kuzenlerinde buraya bakıyor.” “O üç cadı meraklarından çatlamışlardır da ondan bakıyorlar.” “İyi git ve meraklarını gider.” “Bade ben çok ciddiyim, kalamaz mısın?” “Kalamam. Yarın okulum var.” “Bak akşam güzel bir yemek yeriz, sonra gezeriz, ne bileyim istemediğin bir şey olmaz. Söz. Sabah da ben seni dersine yetiştiririm.” Bade inanamıyormuş gibi güldü. “Burak bey olmaz! Hem ayrıca o gece- bakın o gece yanlıştı. Hataydı. Unutmaya çalışıyorum. Siz de unutun lütfen. İyi günler size.” Burak sıkıntılı bir nefes aldı. Hata ve yanlış kelimeleri özellikle ‘unutmak’ la ilgili kurduğu cümle adamın canını sıkmıştı. “Peki. Seni zorlayamam.” Ama Bade zorlamasını istiyordu. Ona bir sebep vermesini deli gibi arzuluyordu. Ama sadece tensel değil, ruhuna dokunacak bir sebep. ‘Ben seni unutamadım, unutamam’ demesini mesela. Çünkü lanet olsun ki Bade onu unutamıyordu. “İyi günler Burak bey.” “Sana da Bade.” Bade hızla masasına dönerken adam yavaş adımlarla ilerledi. Masalarının önünden geçerken başıyla selamladı herkesi ve kendi masasına geçti. “Abi?” dedi Sevda sırıtarak. “Ne var?” sesi istemsizce öfkeli çıkmıştı Burak’ın. “Anlayalım yani.” “Anlama Sevda, sen anlama bir zahmet.” “Of abi ya.” “Anlaşılan kız terslemiş bizimkini.” “Ne alakası var Arda, nereden çıkardınız bunu? Bu akşam dönüyormuş. Yemeğe davet ettim ayrıca. Özel bir şey değil yani. Yarın dersi var diye kalamıyor. Yoksa o da çok üzüldü. Kalmak istedi yani...” -Ne yalandı ama... “İyi peki.” * “Bade, ne istiyordu adam senden?” diye sordu Okan. “Ya seminer zamanı tanışmıştık. Öyle yani özel bir şey değil. Ne yapıyorsun falan diye sordu.” Daha fazla sormamaları için dua etmişti ki “İyi,” diyerek fazla kurcalamadılar. Hesabı isteyip, kalktıklarında önlerinden geçerken Bade başıyla selam verdi sadece. Burak tam karşılık vermişti ki Sevda da ona sırıtarak selam verdi ve bu Burak’ı gerçekten öfkelendirmişti. “Önüne bak önüne. Yeğenimi doyur sen.” “Tamam be.” “Bağırmasana karıma!” dedi Karahan, kadını sararak. “Nezaket gösterdi.” “Nezaketinizi de sikeyim sizin, o naz yapan tavrını da!” diye homurdanarak garsona dönüp hesabı istedi. * O aşkı unutmuştu, ama aklından o kızı çıkaramıyordu. Neden aylar sonra karşısına çıkmıştı ki? Allah neden gözüne sokuyordu bu kızı biz ceza gibi ya da ömrünün en güzel hediyesi misali... Evet arzuluyordu hem de çok. O geceyi aklından çıkaramıyordu. Yattığı yataktan kalktı ve üstünü değiştirip, bir bara gitti. Etrafına bakınırken, bir sürü kız girdi hedefine ama lanet bedeni hiç birini istemiyordu. O sarışını istiyordu sadece. Hırçın ve asi, aynı zamanda cesur ve ürkek olan külkedisini istiyordu. Bu gece istediği ten Bade’nin teniydi. “Lanet olsun. Bir yalvarmadığın kaldı kıza. Daha da yüzsüz gibi... Of! Sonuçta istese kalırdı!” diye kendi kendine söylendi ve arkasını dönüp, içkisini yeniletti. Ama yine aklına o gece geldi. Öyle olmayacaktı. O kızı aklından bir şekilde çıkarabilirdi o da birlikte olarak. “Hesap lütfen!” dedi ve hesabı ödeyip, çıktı. *** Günler geçtikçe ne kendini işine verebiliyordu ne de başka bir şeye odaklanıyordu. Bu durum Arda’nın da dikkatinden kaçmamıştı. Hergün “Neyin var yine?” kelimesi ile başlayıp, “Git de biraz kafa dağıt!” kelimesi ile bitiyordu. Ama söylemek uygulamak kadar kolay olmuyordu. O da her günü “Bu akşam bitecek” diye başlatıp ve günün sonunda “Lanet olsun bitmiyor” cümlesi ile sonlandırıyordu. En son aşık olduğunda yaşadığı hüsranı getiriyordu aklına. Beş ay süren, rüya sandığı ama kabus olarak biten aşk... Karen... Hayatının en büyük hüsranıydı. Beş ayın sonunda evlenme teklifi ettiği gece, Karen ona hayır demiş, Türkiye’deki günlerinin sayılı olduğunu ve çok yakında ülkesine geri döneceğini söylemişti. O gece Burak onu sabaha kadar ikna etmeye çalıştı. Her şekilde. Ama olmadı. Gitmeyi kafasına koymuştu sonuçta, gidecekti. Sabah bir mektupla hayatından çıkmış fakat Burak kabullenmemiş ve peşinden Almanya’ya gitmişti. Çalıştığı şirkete gittiğinde onu bulamamıştı. Düğün hazırlıkları için izinli olduğu söylenmişti ona. Ama Burak yine de onun değil, bir akrabasının düğünüdür diye düşünüp, ev adresine gitti. İşte o an hayatında bir daha aşık olmayacağım diye yemin etti. Sevdiğinin üzerinde gördüğü bembeyaz gelinlik onun kapkara geleceğinin başlangıcı oldu. Bitti, dedi. Ve ‘aşk’ onun için bitti... |
0% |