@mutlusonlarinyazar
|
Cem Ernez, Beni ben yapan kitaplarımdan biri. Çok sevildi, çok kızıldı ama hep arandı. Efsaneydi gerçekten. Diğer platformda beni takip edenler onu çok iyi tanır. Yine yeniden sizlerle... Tabi ki yeni hikayelerimde olacak. Beni tanıyanlar az çok hikayemi biliyor. Buraya dönmem, yeniden yazmam kolay olmadı. Çok kötü 3 yıl geçirdim. Kimine göre öyle olması güçlendirdi beni, kimine göre büyüttü. Ama benim ömrümden koca bir 15 yılı aldı gitti. Önce depremi, sonra ihaneti, sonra bitmek tükenmek bilmeyen acıları ve boşanmayı yaşadım. Şimdi evlenerek geldiğim koca bir şehirde kızımla yapayalnızım. İyi ki o var diyorum. Yine de aşka küsmedim. Bir yerlerde bir mutlu sonum var ve ona kavuşacağım.
Hadi başlayalım. Hoşgeldiniz.
Genç adam arkadaşları ile oturduğu barda sohbete dalmışlardı. Konu yine evliliğe geldiğinde Cem yüzünü buruşturdu. Evlilik ona göre değildi artık. "Evlilik ne arkadaş? Öyle müessese mi olur? Hizmet dediğin herkese açık olmalı. Bakın bana, kimsenin kalbini kırmadan, herkese açığım." Ateş onun kafasına vurdu. "Büyük konuşuyorsun Cem Ernez. Çok büyük konuşuyorsun. Bir gün bir kız çıkar karşına, öyle bir süründürür ki seni, bu söylediklerini değil yalamak, dilinle kazıtır sana." Cem yeniden yüzünü buruşturdu, "Abi git işine Allah aşkına, ne saçma konuşuyorsun. Ağzından yel alsın,” tahtaya vurdu. “Hiç işim olmaz. Eğer bir gün size gelip de 'aşık oldum evleniyorum' dersem, her yerinizle gülün bana, o kadar da büyük konuşuyorum. Suratıma tükürün lan, o derece." Tamer sırıttı, "Öyle deme, şanslıysan evlilik gibisi yok. Ayrıca suratına tüküreceğim günü iple çekiyorum Ernez." "Kumar oynamayı sevmem. İşimi şansa bırakmayı hiç ama hiç sevmem." İçkisinden büyük bir yudum alıp, etrafına bakındı. "Garanticiyim diyorsun?" dedi Ateş gülerek. Yeniden arkadaşına bakarken, kaşlarını onaylayarak kaldırıp indirdi. "Aynen öyleyim." Ateş sıkıntı ile yüzünü ovuşturdu önce, sonra da "Annemde tutturdu görücü diye, hafta sonu kız görmeye gidiyoruz," dedi alay eder bir tonda. Cem yüzünü ekşitti, "Kaçıncı yüz yılda yaşıyoruz oğlum? Görücülük mü kaldı?" sonra kahkaha attı, "Yemin ederim kıymetli olan her bir yerim gülüyor sana şuan. O halin nasıl olur acaba?” "Kıymetline hasar gelsin istemiyorsan sus Cem!" Bir süre daha aynı konu üzerinde konuştuktan sonra içkisinin bittiğini fark eden Cem, garsonu çağırmak için başını arkaya çevirdi ve kapıdan giren kızı gördü. Önce kaşlarını çattı, sonra hayretle havalandırdı. Sarı saçları omuzlarına dağınık bir şekilde dökülmüştü. Eliyle onları geriye iterken Cem kendini tutamayarak yutkunmuştu. Sonra gözleri bedeninde gezindi. Altına dar bir kot, üstüne de tüm hatlarını ön plana çıkaran kırmızı bir gömlek giymişti. Çok mu güzeldi bu kadın? Evet, kesinlikle çok güzeldi. Yoksa yüreğinin böyle deli gibi atmasının başka nedeni olamazdı ya. Garsonu çağırdı ve başını sağa sola sallayarak önüne döndü. Arkadaşları sohbeti maça getirmişlerdi. Ama Cem kendini sohbete veremiyordu. Sadece bir kaç kelimeye kem küm etmişti. Arkaya bakmak istiyor, kızla tanışmak için can atıyordu. Kız görüş alanına girdiğinde sırıttı, tam çaprazında oturmuştu. Ne şans ama... Tamer saatine bakıp, ayaklandı, "Benim çıkmam lazım. Gidip kızı alacağım malum. Bugün anneannedeydi. Gecikirsem canıma okuyor." "Tamam dostum. Öp bıcırığı yerime,” dedi Cem. "Geçen hafta sürekli seni sayıklıyordu piç herif, kızımdan uzak dur." "Her yaş bana hasta, ben ne yapayım? Melek gibi adamım." "Lan senin bir kız çocuğun olsun, gidip birinden oğlan yapıp, salmazsam üstüne adam değilim." Cem kahkaha attı, "Ben ve kız çocuk ha?" tekrar güldü, "Oğlum daha gerçekçi hayaller kurun kan. Birincisi doğama ters. Çocuk sahibi olamam ben. Boklu bezler, şişli geceler, sütlü kadın memeleri ve çekilmez kaprisler bana göre değil. Kadınlar benim için doğurmamalı, sadece sevişmeli. Doğurganlar sizin olsun. Babalık bana göre değil, zaten annelik de takıldığım kadınlara göre değil." "Allah da sana ikiz çocuk versin ne deyim oğlum? Piç herif." "Sağol dostum. Ama o beddua olmadı." "Adama bak ya, piçliği kabul ediyor, ikiz çocuk için beddua diyor." "Sen düşün artık," dedi Cem sırıtarak. Tekrar kıza baktı, kitap okuyordu. Aman ne entelektüel, maşallah. Okuduğu kitaba dikkat ettiğinde kaşlarını havalandırdı ve kendi kendine güldü. ‘AŞKIN BİZ HALİ’ "Hadi ben kaçtım." Cem Tamer’in sesi ile ona döndü. Ateş de ayaklandı, "Ee dur ben de seninle geleyim. Taksiyle dönmeyim. İçeriz diye araçla gelmedim." "İyi ettin. Hep bana güvenin zaten." İkisi birden kalktığında hala oturan Cem'e baktılar. "Sen gelmiyor musun?" diye sordu Ateş. "Cık," yaptı. "Ben az daha oturacağım. Tek dönmeye yüreğim el vermedi. Bir iki güzeli mutlu edelim. Sevaptır." "Senin sevabına tüküreyim Cem. İnşallah kene gibi yapışacağın ama seni sülük gibi ezecek o kızı bulursun." Cem ona yüzünü buruşturdu, "Allah korusun be, ne biçim beddua ediyorsunuz lan siz bugün? Hadi yürüyün gidin." Adamlar gidince Cem yerini değiştirdi ve tam kızın karşısına, kızın da onu göreceği bir yere oturdu. Garsona bir el işareti yaptığında adam hemen yanına geldi, "Buyurun Cem bey?" "Bana bir sade kahve hanımefendiye de frambuazlı pasta." "Peki Cem Bey." Cem gülümseyerek arkasına yaslandı. Az sonra kız ona gülümseyecek, Cem de yanına gidecekti ve bütün geceyi birlikte geçireceklerdi. Zaten başka türlüsü de olamazdı. Bugüne kadar kimse Cem Ernez'i reddedememişti. Tabi her şeyin bir ilki vardı ve Cem'in bilmediği ise ilklerin özel ve unutulmaz olduğu. Yaklaşık beş dakika sonra kızın önüne pastası geldi. Cem arkasına yaslanıp, çapkın bir şekilde sırıttı. Elindeki kaşığı da dudağının kenarında gezdiriyordu. Kız gördüğü pasta ile önce kaşlarını çattı. Sonra garson ona Cem'i gösterip, "Cem beyin ikramı," dedi. Kız da gülümseyerek teşekkür edip, garsonu yolladı. Önündeki kitabı yavaşça çantasına koydu. Cep telefonu ile arabasının anahtarını da yerleştirdi ve pastayı eline alarak ayağa kalktı. Cem kızın geldiğini görünce oturuşunu ve ceketini düzeltti. "Kibar ikramınız için teşekkür ederim." Cem gülümsedi, "Rica ederim, oturmaz mısın?" Ecrin her zamanki klişelerden sıkılmıştı, ama bunu adama belli etmedi. İşaret parmağını masada gezdirdi. "Aslında... Pastayı seninle paylaşmak istedim," çatalı eline aldı, pastadan bir parça alıp, ağzına götürdü ve yedikten sonra çatalı bir süre ağzında tutup, çekti. Cem neredeyse gözlerini yumup, kızı kucağına çekecekti. "Frambuazlı," sesi ateşli çıkmıştı. "Evet, çok güzeldir, bayılırım," dedi kıza çapkınca göz kırparak. Ecrin birden yüzünü ekşitti. "Hiç sevmem," diyerek çatalı bıraktı. Elini pastaya daldırdı ve aldığı pastayı adamın ağzının ortasına yerleştirdi. "Sen ye o zaman!" dedi sinirle. Cem birden ayağa kalktı, "Deli misin be kadın! Manyak!" "Manyak diye sana derler, üstüne 'höst sapık, yavaş gel' derler. Hatta yanına da-" sivri topuklu ayakkabısını adamın ayağına geçirdi "Tekme yedirirler adama." Cem bağırarak ayağını tuttu, "Lan manyak mısın nesin? İstemiyorum, desene. Sülük gibi yapıştık mı? İt gibi arkanda mı dolaştık." "Önlem diyelim baş belası," dedi ve çantasını bileğine geçirip, çıktı. Cem ise hala homurdanıyordu, "Manyak, baş belası diye senin gibi delilere derler." Kaşlarını çattı. Aklına babasının sözü geldi. "Bir kadına baş belası dediğin an ayvayı yediğinin kanıtıdır." "Baş belası değil, bildiğin manyak, evet ben manyak demek istedim. O dedi bana baş belası," diye mırıldandı. Arkadaşları da hesabı ona bırakmışlardı zaten. Hesabı ödeyerek çıktı hemen oradan. *** Cem sabahtan gelmiş ve kız görmeye gidecek olan arkadaşı ile dalga geçiyordu. Gerçekten bu hali görülmeye değerdi. Elinde çiçek, çikolata ve üzerinde takım elbise. Cem bugün çok eğlenecekti. "Yemin ederim okul merasimine gidecek cillop çocuklar gibi olmuşsun,” derken adamın ceketinin yakasını düzeltiyordu. Ateş öfkeyle adamı üzerinden itti, "Lan siktir git!" diye tısladı adama. "O değil de abiciğim ben şeyi merak ediyorum, şimdi görücüye çıkacaksın ya-" "Görücüye ben mi çıkıyorum lan? Saçma salak konuşma da defol git." "Her neyse, kızı beğenirsen ne olacak? Hani sizin o zırvalıklarınız var ya 'İLK GÖRÜŞTE AŞK'-" diyerek ellerini film afişi gösterir gibi iki yana açtı, "İşte ondan olursa ne olacak? Evlenecek misin gerçekten?" yüzünü buruşturdu, gerçekten düşüncesi bile saçmaydı. "Senin işin gücün yok mu oğlum bi siktir git ya! Gelmiş başıma başka dert yokmuş gibi." "Olmaz. Dostumun her anında yanında olmam lazım. Dostluk sadece iyi günde yanında olmak değildir. Ben kötü gün dostuyum,” derken güneş gözlüğünü takıp, sırıttı. "Cem!" "Ha?" "Aşık olma oğlum. Sakın aşık olma! Yemin ederim gülmedik organım kalmaz.” "Lan ne saçma cümleler kuruyorsun. Ben kim aşk kim? Tövbe de." Başını sağa sola salladı. “Hayır, kalp var da aşkı eksik.” * Kapıya çıktıklarında Cem giydiği açık mavi gömleğin yakasını düzeltti. Arkadaşının homurdanarak çiçeği salladığını görünce güldü. "Çiçek önemli tabi! Şöyle tut, yanlış tutuyorsun, dökülür sonra," deyip çiçeği dik tutmasını gösterdi. "Haa?" "Çiçeği diyorum bozulur öyle. Çiçek önemli ve dik tutmam lazım." "Cem yemin ediyorum bir kere daha güler ya da gülmeye teşebbüs edersen, sana bu çiçekleri yediririm. Bi git abi başımdan, sabahtan beri tünedin." Sonra saçlarını karıştırdı. "Seni de göreceğiz. Bak o zaman neler yapıyorum ben sana. Nerelerim ile gülüyorum. Bu çiçek ne, çelenk yaptıracağım sana!" Annesi içerden bir telaş çıktı. "Aaa yeter ama. Hadi gidelim. Geç kaldık zaten. Ferit! Hayatım hadi. Ateş kardeşin Alev nerede oğlum? Ay ben mi toplayacağım sizi her yerden?” Cem gülerek direksiyonun başına geçti, "Yemin ederim senin sünnetinde gibi hissettim kendimi. Bir maşallahın eksik." Ateş de sinirle arabaya bindi, "Lan sus, yoksa senin öyle bir yerlerini eksilteceğim ki, ömür billah önünde servis dışı diye yazan pankartla gezeceksin." "Tövbe de, kızlar da seni keser. O benim en kıymetlim." "Hee, tabi. Bir kere çok değer verseydin, hor kullanmazdın." "Maşallah sen sanki çeyizine sakladın da, gün yüzü görmemiş bebe. Başında haresi eksik." "Cem abi sus! Yemin ederim kadın gibi dır dır ediyorsun." Cem omuz silkip, müziği açtı ve şarkıyı duyunca kahkahayı bastı. "Kınayı yakmışlar geline... Hazırlanmış gidiyor evine... Başında al yazması var... Ağlıyor bakmayın yüzüne..." Cem sırıtarak ona öfke ile bakan adama baktı, "Ağlıyor musun lan?" "Yemin ederim şimdi arabayı durdurup, kafanı cama sıkıştırıp, arkadan-" "Höst! Yavaş! İffetleştirme olayı." "Kes o zaman!" Evin önüne geldiklerinde tek sürpriz Ateş'e olmayacaktı. Çünkü Cem de kapıdaki kızı gördüğünde dünyası dönmeyi bırakacaktı. |
0% |