Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.BÖLÜM – CEM’İN KIZ VERSİYONU

@mutlusonlarinyazar

VE YENİ BÖLÜM :)

Cem adama bakıp, gülerken kapı açıldı ve kapıyı açan yardımcılarının ardında duran kızı görmesi ile kaşları çatıldı. Bu pasta atıcısının ne işi vardı lan bu evde? Seksi şey...

“Hay geldiğim dakikaya,” diye küfretti.

O sırada Ecrin henüz Cem’i fark etmemişti ve Yağmur’a Ateş’i övüp duruyordu.

"Oha! Bu mu embesil? Kızım bundan çocuğu yap yap mankenlik ajansına gönder ha. Hatta benim çocukları da bundan yapalım."

Yağmur da beğenmişti ama bunu belli etme niyetinde değildi, görücülük mü kalmıştı bu zamanda. Hayır adam çirkin de değildi. "Of iyice abarttın ha. Bizim gibi Allah'ın bir kulu işte.”

Ecrin arkadaşının söylediği ile cıkladı. "Cık cık cık. Günah kızım günah. Deme öyle bak çarpılırsın yemin ederim. Bu 'bizim gibi' Allah'ın bir kuluysa, biz yaratığız ha valla."

"He Ecrin yaratıksın sen."

O sırada içeri girenler kendilerini tanıtmaya başlamışlardı.

Ecrin duyduğu isim ve sesle Yağmur’la tokalaşan adama baktı. Nereden tanıyordu bu adamı? Hiç yabancı gelmemişti.

"Ben de Cem. Ateş'in en yakın arkadaşıyım.”

Ecrin de adamın elini sıktı. Adamın çatık kaşları onu inanılmaz çekici yapmıştı. Ecrin anlaşılan sarışınlardan bayağı bir hoşlanıyordu. Zaten Kıvanç Tatlıtuğ da sarışındı... Ama onun şimdi bu konu ile alakası yoktu. ‘Şu seksi eli bırak Ecrin! Adama yapışma!’ Allah’tan beyni komutları hemen algılıyordu.

içeri geçerlerken Ecrin adamı hatırlamaya çalışırken, Cem de o sıcaklığı unutmaya çalışıyordu. Lanet olsun, kız çok güzeldi ve Cem güzel kızlara bayılırdı. Ne unutması?

Herkes içeri geçip oturduğunda, Ecrin ile Yağmur mutfağa kahve yapmaya gitmişlerdi. Ama Ateş’in de mutfağa gelmesi ile Ecrin kibarca mutfaktan kovuldu. Aman ne hoş bir durum.

Ecrin söylene söylene salona gerip döndü ve tam adamın karşısında oturdu. Bunu yaparken aklından ne geçiyordu bilmiyordu ama Cem’in aklından geçenler hiç de pembe, romantik masal anları değildi.

Cem kızı beğeni ile süzüyorken, aklına kızın +18 görüntüleri geliyor ve geldikçe de tüm damarları geriliyordu. Yatakta kendi sırtüstü uzanmışken, kızı üstünde hayal et-hayır hayır şimdi değil. Şimdi kurulacak hayal miydi bu?

“Ben bir lavaboya gideyim,” deyip, ayağa kalktı ve hızlı hareketlerle odadan çıktı. Koridorda yürürken önüne baktı, lanet olsun yine izinsiz kalkıştaydı, “On altılık ergen gibi davranıyorsun seni gerizekalı! Olur olmadık yerlerde sözümden çıkma, bana baş kaldırma demedim mi? Biz bu evreleri geçtik, de mi koçum? De mi aslanım? İkimiz ortak çalışmamız lazım, böyle başına buyrukluk olmuyor!”

Yağmur’un annesi Ecrin’e Yağmur’a bakmasını söyleyince, Ecrin de Cem’in arkasından kalkmıştı. Ama adamın kendi kendine sinirle bir şeyler söylendiğini duyunca, dayanamayıp araya girdi. “Bir sorun mu var?”

Cem sinirle arkasını döndü, ama sinirini gülüşüne saklamayı başarmıştı. En azından konuşmadan önce. “Hah, küçük Osmanlı isyanının baş kahramanı da geldi.” Yine kendi kendine konuştu, “Buyur bak bak dök içini,” derken elini boşlukta salladı.

“Ne? İyi misiniz?”

“Değilim, yardım edecek misiniz?” diye sordu hafifçe eğilip.

“Eğer edeceğim bir şeyse?”

“Emin ol çok işe yararsın.”

Ecrin elini beline koyup, kaşlarını çattı. Hayır Cem kaş çatan kızlardan pek etkilenmezdi, o güne kadar. “Ne saçmalıyorsunuz Allah aşkına?”

“Sen niye geldin peşimden?”

“Ben Yağmur’a bakacaktım. Geciktiler.”

Cem mutfak kapısına baktı, kapalıydı. Çapkınca sırıttı, “Onlarda da isyan var sanırım da bastırıyorlar,” derken yüzünü bilmiş bir şekilde buruşturdu.

“Sen normal değilsin,” dedi Ecrin gülerek ve mutfak kapısına doğru gitti.

“Sen çünkü normallerin kraliçesisin, ben dipteyim sondayım değil mi bayan sert?”

Ecrin homurdanarak birden kapıyı açtı. Ama gördüğü görüntü ile gözünü kapattı.

“Ben demiştim.” Kızın hali Cem’i güldürmüştü. Çenesini de tutamamıştı "Ya düğüne kadarı geçtim. En azından baş başa kalana kadar bekleseydiniz. İlk görüşte aşk mı oluyor bu?" deyip, ayıplar gibi baktı ikisine.

Ecrin yüzünü yelledi, "Yağmur annen kahveleri soruyor,” sonra birden sinirini onda çıkarır gibi cırladı, “Kızım nerde kaldın ya?"

Söylenenler yüzünden Ateş'e dirsek atıp duran kız, kıpkırmızı bir şekilde durmuş resmen utancından inliyordu.

“Lanet olsun, yanlış anladılar işte.”

“Yağmur kahve!” dedi yeniden Ecrin ona.

"Kahve? Hı, evet, ge-geliyor,” deyip kahveleri bardaklara doldurdu.

Bu arada da Ateş ters ters Cem'e bakıyordu. Cem ise hala sırıtıyordu.

"En azından ben nişanlımla bunu yapıyorum. Senin gibi 'arkadaşım' diye tanıştırıp, herkesin içinde dans ediyorum adı altında yediğin o kız gibi biriyle değil."

Bunu demesinin ardından yüzü değişen sadece Cem değildi. Geldiğinden beri ona farklı bakan Ecrin'in de gözleri açıldı. Hangi kız? Ne yemesi? Kıskançlık tüyleri kabarmıştı. Ne diye kıskanıyorsa.

Cem Ecrin’e baktı, “Hadi ama sadece masum bir danstı.”

“Eminim öyledir. Ayrıca banane gerizekalı!”

Ecrin mutfaktan gidince, Ateş ile Yağmur’un bakışları ona çevrilmişti. “Hadi ama ben suçluymuşum gibi bakmayın! Bu iyi halimiz. Daha kötüleri de olmuştu. Frambuaz tadında ufak, tatlı atışmalar işte.”

 ***

Ecrin bütün gece adamı düşünmüştü. Yatağına uzanıp, tavana baktı ve onun o seksi bakışlarını getirdi aklına. Evet, adamın geri çevrilemeyecek kadar güçlü bir etkisi vardı. Ecrin bunu kabul ediyordu ve bu adamı daha doğrusu taşı bir yerden hatırlıyordu.

“Nereden tanıyorum ben bu taşı ya? Mars? Değil... Uranüs mahluku? Hiç değil... Taş bu taş... gezegen değil Ecrin. Uzay taşlarını getir aklına...” Odasında bir sağa bir sola gitmeye başladı. En sonunda aklına gelen şeyle hemen gidip diz üstü bilgisayarını kucağına aldı ve vakit kaybetmeden açtı.

Instagram hesabından arama yerine ‘Ateş Soylu’ yazdı. Ardından da arkadaşlarına girip, Cem’i aradı. Ah ne zekice. Evet işte buradaydı bay seksi şeytan. Tüm fotoğraflarının açık olduğunu gören Ecrin kaşlarını çattı.

“Maşallah halka açık gösterim,” diye homurdandı. Ardından da kendine tokat attı, “Kıskanmak yok! Sadece bi bakıp çıkacağım. Hatırlamak amaçlı.”

Birinci fotoğrafı açtı...

657.098 beğeni

79.809 yorum

“Maşal- tövbe de Ecrin ne maşallahı. Çoğalsın mı istiyorsun? Oldu olacak nazar boncuğu tak adamın bir yerlerine.”

Fotoğrafa dikkatlice baktı, “Tişörtü mü yok bu adamın? Yazık! Hep soyunuk. Allah’ım bu ne? Dünyalı Ecrin, sadece bir fani. Evet, güzel bir avuntu.”

Diğer fotoğrafa baktı.

987.065 beğeni

56.237 yorum

“Yok yok iyi ki bu benim sevgilim değil. 987.065 kızın hesabını sorana kadar ömrüm biter lan. Gençliğime yazık. Ay Allah korumuş. Evet sevgilimin olmaması iyi olmuş, kesinlikle!”

Diğer resimlere de baktı. Hepsinde yanındaki kızlar ya esmer ya kumraldı.

“Sarışın sevmiyor mu acaba? Hem ben bu kumraldan daha güzelim. Bunun her yeri estetik. Zevksiz!” derken yüzünü buruşturdu.

Dizüstü bilgisayarının kapağını sinirle kapatıp, yana attı. Ama o anda aklına pastahanedeki görüntüler geldi. “Ah...” derken yüzünü kapattı önce, sonra da kendi kendine sırıttı. “Sen osun...” diye mırıldandı. “Çapkın şerefsiz!”

 ***

O akşamın ardından ne Cem kızı görmüştü, ne de kız Cem’i. Ama Cem’in bir an bile o bacaklar ve o ateş saçan gözler aklından çıkmıyordu. Hayır hesabı neden kapalıydı onu anlamamıştı. Ne vardı sanki açık bıraksa?

Bardan içeri geçtiğinde gözleri arkadaşlarını ararken, onu süzen kızlara göz kırptı. Sonra da arkadaşlarının olduğu yere hızlı adımlarla ilerledi. "Ne haber gençlik.”

"İyilik, senden ne haber?" Tamer etrafı süzerken elindeki içkiyi yudumluyordu.

"Eh işte," diyerek adamın elindeki içkiyi aldı ve koltuklara yayıldı, "Fazla içtin moruk, yaşlı başlı çoluk çocuk sahibi adamsın. Gitsene evine." Yüksek müzik yüzünden gözlerini kısmıştı. Gerçekten müzik aşırı yüksekti. Bir dikişte içkinin yarısını içmişti. Bu gece sarhoş olmalıydı.

Tamer kaşlarını çattı, "Git başımdan piç kurusu. Ver şunu da bana."

"Bu gece harika bir sarışınla sabahı edeceğim, o yüzden de çok içmem lazım. Ayık kafa ile olmaz."

Bütün arkadaşları ona baktı, "İyi de sen sarışın sevmezdin," dedi Ateş yüzünü buruşturarak. "Nereden geldi bu sarışın sevdası?"

"Geleceğe hazırlık diyelim. Belli olmaz. Çemberi genişletmeye karar verdim."

Ateş adama eğildi, "Bu geleceğe hazırlık Ecrin'le mi ilgili?"

Cem yutkundu, "Ne alakası var ya o eli maşalı frambuazlı cadı ile. İki dünya bir araya gelse de onu istemem. Kız portföyümü geliştirmeye karar verdim. Şuanda AR-GE çalışmaları içindeyim. Hepsi bu."

"Güzel, o kızdan uzak dur Cem. Sevgilimin arkadaşı."

Cem yüzünü ekşitti, "Merak etme sevimli ve masum bakireler bana göre değil," etrafına bakınıp, karşıdaki kızı işaret etti, "Mesela karşıdaki kız geldiğimden beri bana bakıyor. Ama yapma sarışın. Saç dipleri simsiyah. En nefret ettiğim. Bana doğal lazım."

"Anladım. Ayrıca Ecrin'in bakire olduğunu da nereden çıkardın. Çok güzel bir kız. Eminim hayatına birileri girmiştir," diyen Ateş o gece Cem'in kabusu olmuştu. İşte o cümle ile Cem derin bir nefes almış ve içindeki öfkeyi belli etmemek için kahkaha atmıştı.

***

Eve girdiği an tişörtünü sinirle çıkardı. Dokunamamıştı...

Cem Ernez ilk kez bir otel odasından kadına dokunamadan çıkmıştı. O cadı sarışın aklına geldikçe deliriyordu. O baş belası kızın yüzü gözlerinin önüne geldiği an tüm aktif organlar pasif, pasif olanlar ise aktif oluyordu. Mesela kalbi deli gibi atıyordu, mesela aklı kızın gözlerine takılıyordu, mesela onun gülüşünü düşündükçe tek sebebi o olsun istiyordu.

Evinin salonundaki bardan bir şişe viski çıkardı, en kısa zamanda o kızla yatmalıydı. Hep reddedildiğinden oluyor bütün bunlar. O reddedilmemişti bugüne kadar. Tek sebep buydu, kesinlikle bu!

"Görürsün sen küçük pasta fırlatıcısı, eninde sonunda o fırlattığın pastayı o bembeyaz teninde yiyeceğim," elindeki bardağı karşıki duvara attı ve şişeyi kafasına dikti.

 ***

“Daha abim geldiğimi bilmiyor anne, demedim ona,” diye homurdandı.

“Ne demek demedim?”

“Ya sürpriz yapacağım. Eminim o da beni gördüğüne sevinecek. Hatta bayılacak.”

“Sinirden.”

“Sonuçta bana kıyamaz.”

“Valla bu sefer kıyma değil, kaz başı olacaksın Cemre demedi deme.”

Cemre Cem’in babasının ikinci evliliğinden olan tek kızıydı. Anneleri onları terk ettikten sonra babası Meryem diye bir kadınla evlenmiş ve yurt dışına gitmişti. Ama Cem ülkesinde kalmayı tercih etmiş ve lise bitene kadar yatılı bir okulda okumuştu.

“Anneee... Cem’den bahsediyoruz.”

“Evet kızım, ben de senden bahsediyorum. Bu seferki vukuatını nasıl savunacaksın?”

Kız sırıttı, “Bir şeycik olmadı, hayattayım bak.”

“Evi yaktın Cemre!” diye gürledi kadın, “Koca evi yaktın, daha ne olsun!”

“Ay anne sende, canım sıkılmış evi ateşe vermişim gibi konuşma. Yağ fazla kızarmış, patatesi içine attım. Alev çıktı. Ya Allah aşkına sanki benzin dökmüşüm, yangını söndürmek için su dökülür değil mi? Bende su döktüm. Neden patladı onu anlamış değilim.”

“Anlamaman normal Cemre! Sen bizi de anlamıyorsun.”

O sırada arkadan abisinin aradığını gördü ve annesi ile vedalaşıp, abisinin telefonunu yanıtladı. Şimdi sıçmıştı işte. Abisi geldiğini öğrenmişti anlaşılan.

Oysa pembeli balonlu sürpriz yapacaktı, o bozuldu yani...(!)

Cemre abisi ile konuşurken aynı anda da kırmızı spor arabasının kapısını açıp, içine girdi. Burnuna gelen değişik ve muhteşem koku ile kaşlarını çatsa da, pek önemsemedi.

"Abi anlatamıyor muyum acaba? Aniden gelmek zorunda kaldım, geldim. Neden bu kadar büyütüyorsun?"

"Gelmene değil öfkem, yine ne halt karıştırdığını merak ediyorum."

Kadın gözlerini devirdi. "Diyene gel, mavi kanatlı melek. Vallahi bu sefer ki o kadar büyük değil." hala arabayı çalıştırmamıştı.

“Evi patlatmışsın Cemre!” diye gürledi. “Duymayacağımı mı sandın? Sanki bana kağıt parçası yakmış hanımefendi.”

“Aa teessüf ederim patlayan ev değil, yağ. Güvercinlerine söyle uydurukçuluk ayıp bir şeydir. Hele de ispiyonculuk. Çok ama çok ayıp!”

O sırada cama biri tıkladı. Kadın bakmadan 'Git' işareti yaptı. Ama bir daha tıklatıldı. “Tamam, abi geliyorum ben. Evde konuşuruz.” Camın düğmesine basıp, adama ellilik uzattı. "Al," dedi. Ama para alınmayınca yüzünü cama çevirdi ve elindeki telefon kucağına düştü.

Ona bakan adam güneş gözlüğünü burnuna kadar indirmiş, kaşlarını kaldırmış, sert bakışlarını ile kadına bakıyordu.

"Bu araba elli kağıt etmez. En az dört yüz bin isterim. O da o güzel gözlerinin hatırına."

Kız kaşlarını çattı. "Af buyur neden arabamı senden satın alıyorum ben acaba?"

Adam başını öne eğip, sabır çekti. "Çünkü araba benim hanımefendi."

"Bak güzeldi. Güldüm, eğlendim, şimdi gidebilirsin."

Adam kaşlarını kaldırdı ve bekledi. Kadın arabayı çalıştıramayınca yutkundu. Bir daha denedi, olmadı. Başını yukarı adama çevirdi. Adam gözü ile yanı işaret edince, kız o tarafa baktı. Aynı araba yanda da vardı ve muhtemelen değil, kesinlikle o araba onundu. O zaman bu baştan çıkarıcı muhteşem kokunun nedenini anladı. ‘Ben burada bok çukuru arayım, girmek için. Sen hala o kokunun peşindesin değil mi sevgili burnum?’

Yandan çantasını aldı ve arabadan indi. "Sakın gülme!" diye çemkirdi adama. Ama adam zaten gülmüyordu. "Her insan şaşırabilir. Üstelik anahtarla açtım, kapılar da açıktı."

"Aynı anda ben de açtığım için olabilir mi acaba?"

"O zaman hatanın yarısı sende."

"Artık 'arabama' binebilir miyim?"

"Bin canım banane."

Kız da kendi arabasına bindi ve biri sağa biri sola giderek yollarını ayırdılar. Ama bu ikisinin ilk karşılaşmasıydı. Kadının nasıl bir bela mıknatısı olduğunu adam henüz bilmiyordu.

 

???

Loading...
0%