Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. BÖLÜM – AYNI EV AYRI HAYATLA

@mutlusonlarinyazar

 

Sen meleğin soyundan gelen fani,

Şeytanla aşık atamazsın...

Ben elime aldım mızrağımı, yaktım ateşi

Artık elimden de kalbimden de kurtulamazsın...

 

Arabanın içindeki sessizliği tek bozan şey Buğra’nın babasının aldığı yeni arabayla oynarken çıkardığı sesti. İkili sessizce yola odaklanmışken Duru’nun telefonunun sesi birden arabanın içinde yankılandı.

Duru hızla çıkardı telefonunu, arayanı gördüğünde ise, hemen oğluna döndü, “Buğra, bak Luca ile Rosa arıyor.”

Buğra ellerini havaya kaldırıp, “Luci,” dedi sevinçle.

Bunu gören Burak Ali sinirle gülüp, başını sağa sola salladı.

Duru oğlunun emniyet kemeri takılı diye aradan onunda görüleceği şekilde telefonu tutup açtı. “Selam,” diye İtalyanca söze girince Burak Ali kaşlarını çattı.

“Türkçenin suyu çıktı çünkü.”

“Selam güzellik nasılsın?” dedi Luca yanında oturan Rosa’yı itiştirerek.

Duru anlamsızca baktı adama, Hintçe konuşuyor sanki, bir de İtalyanca bilmiyormuş gibi laf sokuyor. “İyiyim sen nasılsın?” -Güzellik demese iyiydi, sevdiği adamı üzmenin anlamı yok yani.

“Bende iyiyim. Rosa’nın yanına, senin odana taşındım. O yüzden çok iyiyim.”

Duru yalandan kaşlarını çattı, “Adi. Benden sonra orayı müzeye çevirmenizi bekliyordum ama...”

Rosa kahkaha attı, “Ya ya, her sabah da mum yakıp, çiçek koyar, ayin yapardık.” Sonra etrafa bakarak, “Seni çok özledik böceğim ya,” dedi.

“Size bir an önce gelin derdim ama henüz bir evim yok. Ama bakınıyorum. Bugün Doğu ile baktık birkaç yere. Bulur bulmaz gelirsiniz.”

Bu sözle Burak Ali ters ters ona baktı, “Ne evi? Nereye taşınıyorsun çok pardon?”

Duru ona cevap verecekken Luca ile Rosa aynı anda “O kim?” diye bağırdılar.

“Bi arkadaş,” dedi Duru adama meydan okuyarak. “Bu sıra onda kalıyorum.”

Burak Ali daha da sinirlendi, “Bunlar şu sapık sevgililer mi?”

“Çocuğumuz var Burak Ali. O konulara hiç girme istersen!”

“Olsun, ben millete çıplak çıplak kapıyı açmıyorum! Versene sen şunları bir bana!”

“Ya önüne bak önüne, kaza yapacağız! Allah Allah,” diye çemkirdi adama.

“Arkadaşmışım!” sonra birden bağırdı, “Çocuğunun babasıyım ben babası! Arkadaş diye o lavuğa derler.”

“Lavuk ne anlıyor ben çok taş!” dedi Luca Türkçeyle.

Duru birden ona dönüp, dişlerinin arasından tısladı, “Önüne bak Luca. O olmaz!”

Burak Ali kızın söylediği ile kaşlarını çattı. “O ne demek?”

“Sen arabanı kullanır mısın?”

Onlar tartışırken arkadan “Luci!” diye bağıran Buğra’ya Luca kocaman gülümsedi.

“Allah’ım işte dünyanın en yakışıklı erkeği, bende ikinci, o da üçüncü. Nasılsın bakalım?”

“Kocum iyyim Luci!”

“Ooww süpersin koçum benim.”

Burak Ali adamın konuşmasıyla meraklı bir şekilde Duru’ya baktı, “Bu adam koç mu kuzu mu anlamadım ben? Bana koçluk bir şeyi yok gibi geldi.”

“Sanane.”

Burak Ali cevabını almış, memnun bir şekilde gülümsemişti. İçi çok rahatlamıştı.

O sırada Rosa surat astı, “Bana yok mu o gülümsemeden?”

“Sana da va Ro,” dedi gülümseyerek.

“Yakışıklı geldiğinde yine gidecek miyiz sosisli yemeğe?”

“Evet!” diye bağırıp ellerini havaya kaldırınca, Burak Ali “Sağlıksız sağlıksız şeyler...” diye homurdandı ve marketin önünde durup kadına döndü, “Eğer bir sakıncası yoksa şu görüşmeyi sonlandırır mısınız Duru hanım, markete girelim.”

Duru gözlerini devirdi, “Neyse kapatmam lazım. Gece ararım sizi ben.”

“Tamam güzellik görüşürüz.”

“Görüşürüz Duru.”

Duru da onlara el sallayıp, birlikte arabadan indiler. Burak Ali Buğra’yı almış markete giriyordu bile. Arkadan başını eğerek adama bakarken, nefesi kesilecekti. Bir eliyle oğlunun elini tutmuştu. Üstündeki kot hafif boldu ve diğer boşta alan eliyle de pantolonunu hafifçe yukarı kaldırınca Duru sadece kalçasına odaklandı. Bugün oğlunu yıkarken koltuk altından beline kadar olan dövmeyi görmüştü, ne kadar da seksiydi. Bir de kalbindeki dövme, ne kadar da acıydı... Oflayarak peşlerinden hızla gitti. İşi çok zordu çok.

Market arabasına oturttuğu oğlu ile bir şeyler konuşan Burak Ali yanındaki kadınla hiç ilgilenmiyormuş gibi gözükse de aslında gözü hep kızın üzerindeydi. Şu ev işine fazla sinirlenmişti. Hayır tercihi ne olursa olsun, ona neydi? Ne diye arıyordu ki onun olanı?

“Özellikle istediğin bir şey var mı sevgili ev arkadaşım?” diye sordu alayla.

-SEN... “Makarna ve ketçap.”

Kaşlarını havalandırdı, “Peki.”

Makarna reyonuna gittiklerinde adam yedi sekiz tane spagetti alınca Duru gülümsedi. “Unutmamışsın.”

Burak Ali anlamamış gibi kaşlarını çattı, “Duru biz seninle dün tanışmadık. Bu neden seni şaşırttı ki? Kendimizi bildik bileli birlikteyiz. Birlikte büyüdük. Ayrıca bir zamanlar bir sene sevgili olsak da ondan çok öncesinden bir ilişkimiz vardı. Bunamadığım sürece neyi sevip neyi sevmediğini unutmam.”

“Bende unutmam,” dedi gözlerinin içine bakarak.

“Ne yücesin, sağol,” diye dalga geçip ketçap almak için biraz ileri gitti. Duru da adamın arkasından dilini uzatıp ökenince, “O dilini içeri sok Yazgın!” dedi.

“Götünde gözün mü var arkadaş, nereden görüyorsun?”

 *

Eve geldiklerinde Duru eşyaları yerleştirirken Burak Ali de Buğra ile aldığı oyuncaklarla oynuyordu.

“Buğra yemek yedi mi?” diye mutfaktan seslendi Duru.

“Yedi.”

Duru başını masaya vuracaktı. Az sıcak olsa ölür müydü? Ne demişti Bade babaannesi ‘Hah beyaz şort’ ... hemen salona gidip annesine geçmeden yaptığı alışveriş poşetlerini alıp yukarı çıktı. “Ben üstümü değiştirip geliyorum.”

Ve cevap yoktu tabi ki...

“Takmıyorlar bile beni. Anneyim ben anne!” poşetleri yatağa döküp gözlerini kısarak inceledi. Hava yavaş yavaş serinlese de şömine yandığından evin içi sıcaktı. Hemen eline lacivert, kısacık bir şortla, beyaz askılı bir tişört alıp giydi. Saçlarını da topuz yapıp ensesini ve boynunu açıkta bırakmıştı. Rujunu da tazeledi ve babasının on sekizinci yaş gününde ona özel olarak ürettiği DRYZGN yazılı parfümü sıkıp hızla aşağı indi. “Hadi bakalım Duru kızım, sen bu adamı bir kere tavladın bir kere daha tavlayabilirsin. Oyun başlasın!”

Burak Ali koltukların arasında yerde oturmuş oğlu ile kurdukları pistte araba yarıştırırken salona gelip koltuklara yayılan yarı çıplak kadını görmesi ile gözlerini kıstı. Anlaşılan babaannesi bu ilişkiye elini koymuştu. Vay çakallar vay... O Bade Şimşek’se, kendisi de Burak Ali Şimşek’ti. Kimi kimle ateşliyorsunuz siz?

Hiç renk vermeden oyununa devam edince Duru kıpırdandı, “Konuşmamız gereken birkaç konu var Burak Ali.”

“Tamam, bir saniye,” dedi oyuna konsantre olmuşken.

Ayak üstüne ayak attı, “Ama önemli.”

Burak Ali yalnızca bakışlarını kıza çevirip, bacaklarına baktı, “Bacaklarını gözüme sokma Duru, ne kadar seksi olduklarını hatırlayacak kadar samimiydim onlarla,” dedi oğlunun duymayacağı bir şekilde.

Duru birden oturuşunu düzeltti, “Ne münasebet! Edepsiz!” sonra adamın bakışları değişmeyince onun arkasındaki koltukta oturup, görüş alanından çıktı.

Burak Ali kahkaha attı. Onun utanmaz olduğunu unutmuştu anlaşılan. Başını kaldırıp arkasında oturan kıza baktı ve hafifçe geriye gidip kızın bacaklarına yaslanarak oğluyla oynamaya devam etti.

Kız istemeye istemeye adamı itiştirirken Burak Ali çok eğleniyordu.

Buğra ellerini havaya kaldırıp “Ben kaandım,” diye bağırınca Burak Ali dudaklarını büzdü.

“Ama anne beni itiştirdi, sayılmaz bu!” arkasına bakıp, “İtiştirmesene beni,” dedi.

Duru yalandan bir kızgınlıkla, “Bacaklarımla temasa girme sende,” diye fısıldadı.

Adam da kıza doğru uzandı ve aynı ses tonuyla yanıtladı, “Onun için giyinmedin mi zaten?”

Duru yandaki yastığı alıp adamın kafasına vurmaya başlayınca Buğra da başka bir yastık alıp annesine vurdu, Burak Ali de onlara katılınca, iki erkek kadını yenip yere yatırdılar ve gıdıklamaya başladılar.

“Hayır! Hayır! Burak Ali! Gı-dık-lama! Ya sevmiyorum!”

“Devam Buğra!”

“Bak nefes alamıyorum, yeter ya!”

Durduklarında Burak Ali kadının üstündeydi ve gözlerinin içine bakıp, bekledi. İkisi de içlerinden sayıyordu. “Bir... iki... üç... dört... beş... ... ...on iki... ve on üç...”

Aynı anda birbirlerini öptüklerinde Buğra kıkırdayarak gözlerini kapadı. Burak Ali dudaklarını kadının dudaklarından ayırmadan oğluna baktı ve gülerek ondan ayrılıp ayağa kalktı. Elini uzatıp kızı da kaldırdıktan sonra üçü birlikte koltuğa oturdular. Buğra annesinin dizlerine başını koyarken ayaklarını da babasını kucağına uzattı.

“Bugün ne yaptın bakalım babanın yanında, sıkıldın mı?”

Çocuk başını sağa sola sallarken Burak Ali hemen araya girdi, “Yok canım ne sıkılacak. Öyle sıradan şeyler yaptık.”

Buğra annesinin tişörtü ile oynarken, “Ben oyadan seni dindim,” dedi.

“Nereden?”

Babasının kalbini gösterdi, “Oyadan.”

Duru kaşlarını kaldırdı, “Yaa, orada ben mi varmışım?”

“Evet. Buya da va.”

Duru adama bakınca Burak Ali, “Ne?” diye çıkıştı. “Bu bir sır değil. Herkes biliyor orada kimlerin olduğunu.” Sonra başını çevirdi, “Sanki bilmiyor da duyduğuna şaşırıyor,” dedi homurdanarak.

Ve sonunda oğlu yorgun düşüp uyuyunca Burak Ali onu taşıyıp yukarı çıkardı. Duru da onunla çıkmış, oğluna pijamasını giydirmişti.

“Yarın bir iki usta gelecek, giyinme odasına daha fazla raf yapacaklar. Eşyalarını yerleştirirsin. Aşağıda da köşede büyük, kullanmadığım bir oda var, oraya da Buğra’ya oda aldık bugün, o gelecek. Kendi seçti. Kızıl derili çadırlı bir oda.”

“Kızıl derilileri çok sever.”

“Hımm... Bilmediğim için tabi garipsedim.”

Duru bıkkın bir nefes alıp bıraktı, ve adama “Konuşalım mı?” diye sordu.

Yandaki terası gösterdi. “Orası kapalı cam balkon. Ben şöminesini yakayım, sende kahve yap gel. Olur mu?”

Kız başını aşağı yukarı sallayarak kahve yapmaya gitti. Burak Ali de dolaptan bir pike alarak terasa çıktı ve masanın ortasındaki şömineyi sonra da etraftaki mumları yaktı. O sırada Duru elinde kahvelerle gelmişti. Burak Ali onun gelişini izlerken gülümsediğinin farkında bile değildi.

“Ne oldu?” dedi Duru.

“Ne için?”

Duru kahveleri masaya koyup oturdu, “Bilmem. Gülümsüyordun.”

“Sen geliyordun. Öfkeli de olsam, sana çok kızgın da olsam, beni başka kadın gülümsetemez, başka bir kadın da bana gelirken bu kadar muhteşem gözükemez.”

“Hımm. Gelişim efsane diyorsun.”

Burak Ali bu sefer sesli gülerek koltuğa hemen kızın yanına attı kendini ve omzunu kızın omzuna yaslayarak, “Yüreğimdeki yarada bir efsanesin evet,” deyip kızın yüzüne baktı. Asılmıştı. “Ama aşkta destansın.”

“Burak Ali...”

“Efendim,” deyip doğruldu. Ciddi bir konuşma geliyordu. “Evet nedir konuşmak istediğin şu önemli konular.” Pikeyi alıp kızın ve kendisinin ayaklarını örttü. “Örtelim de dikkatimiz dağılmasın.”

“Babam... Yani burada çok uzun süre kalamam. Çok da hoş karşılamadı doğal olarak.” Kucağındaki pikeyle oynuyordu. “Yani evlenemeyeceğimizin farkındayım,” bu sefer gözlerine baktı, “O yüzden Buğra’ya da bana da bu şeyi yaşatıp, bizi boşluğa atma. Bırak hayatımızı düzene sokalım.”

“Benim hayatım ne olacak Duru? Benim düzenim sizseniz ne olacak? Ben oğlumla bir hayat istiyorum.”

“O zaman gel şehirde bir ev tut. İstersen hergün onunla kal. Ama burada, bu şekilde saçma sapan bir ilişki içindeyiz. Ne birlikteyiz ne ayrı.”

“Biz hep bu değil miydik?” diye gülümseyerek sordu. Fakat bu gülümseme mutluluktan değildi...

“Evet. Ama o zamanlar beni sevdiğinden emindim.”

“Şimdi değil misin? Sence seni sevmesem sana böyle bakar mıydım Duru? Gelişin, varlığın bana mutluluk verir miydi? Acı verir miydi yokluğun? Seni bırakmaktan korkar mıydım? Seni yanımda tutmak için saçma sapan bahanelere sığınır mıydım? Evet, bundan daha fazlası olmaz, bende biliyorum. Yaralarımız var. Ama buna bile razı olmam seni hala deliler gibi sevdiğimi göstermez mi?”

Duru yutkundu, “Ama Buğra var artık,” dedi gözleri dolu dolu adama bakarken. “O şimdi ikimize alışacak. Sonrası daha zor olacak. Sonrasında ona ayrı olduğumuzu anlatamayız, küçük daha. İlk baştan ayrı olduğumuzu kabullenmeli.”

Başını sağa sola salladı, “İstemiyorum. Sen ve o burada kalın istiyorum.”

“Burak Ali, bize de zor. Ya birbirimizden beklentilerimiz değişirse?”

Dudağını ısırdı adam, “Ne gibi?”

“Yani... Aramızda zamanında olanlar işte, ya yeniden o ateş-”

“Yanmaz... Söz veremem ama elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin.” -Nasıl becereceksem... “Duru, inanıyorum sana dedin ama tam olarak güvenmediğinin, kafanda hala ‘acaba’ mı dediğinin farkındayım. Bende affedemiyorum. Seni çok sevsem de tek bir damlana kıyamasam da affedemiyorum Duru. Baksana elin İtalya’sındaki adam benden daha yakın oğlumla. Benimle tüm gün kurduğu cümleyi, adama beş dakikada kurdu. Oğlumum sosisli sevdiğini ondan öğreniyorum. Eminim her şeyini biliyordur.”

“Sende öğreneceksin. O da bilmiyordu-”

“Ama gördü. O doğduğunda, büyürken, bu şeyleri öğrenirken... Her şeyine şahit olan o.”

“Burak Ali Luca ya da Rosa onunla bir ömür geçirmişlermiş gibi davranma. Daha üç yaşında, öğreneceği milyonlarca şey var. Hepsinde de yanında olacağız.”

“Gitme o zaman. Kal burada. En azından bu kadarını borçlusun bana.”

Kadın gözlerini yumup açtı, “Bir süre daha. Tamam.”

“Bir süre... Sonsuz bir süre.” -Seni affedeceğim, burada kalırsan duvarlarımı yıkmana izin vereceğim söz veriyorum.

“Burak Ali, bir şeyi daha bilmen lazım.”

“Ne?”

Kız sıkıntı ile nefes alıp verdi. “Bugün bütün aile beni bir yere götürdü.”

“Nereye?”

“Bir restorana. Oraya o geldi.”

“Kim?” derken kaşlarını çattı. Aklına ilk gelen ise, “Annen mi?” sorusu oldu.

Başını sağa sola salladı ve “Şebnem,” dedi.

Adam anında ayağa kalktı, “Ne işi varmış onun orada?”

“Sakin olup oturur musun? Anlatacaklarımı sonuna kadar dinle.”

“Elime geçmesin o, sakın karşıma çıkmasın!”

“Burak Ali sakinleşmiyorsun ama.”

Ellerini kaldırıp yerine oturdu, “Tamam sakinim anlat. Ya da anlatma ya, ben o kızla ilgili şeyleri duymak istemiyorum.”

“Seninle ilgili ve dinlesen iyi olur.” Derin bir nefes alıp verdi. “Hepsi bir oyunmuş.”

“Onu biliyoruz zaten, ruh hastası.”

“Ben bugün gözlerindeki pişmanlığı ve üzüntüyü gördüm. Eski, o çocukluğumuzdaki Şebnem’i gördüm. Zamanla nasıl değişmiş, biz onun hastalığını nasıl fark etmemişiz anlamadım.” Yutkundu. “Yatmamış...sınız.”

“Onu da biliyorum. Bilmediğim bir şeyler söyle!” dedi sinirle.

“ İlaç koyup uyutmuş seni. Her şeyi planlamış. Yatak odamıza dinleme cihazı koymuş-”

“Ruh hastası, psikopat. Manyak mı bu? Ne demek dinleme cihazı koymuş?”

“Koymuş işte. Özel anlarımızı, zaaflarımızı öğrenmiş.”

“Sevişirken de dinledi!” diye öfkeyle güldü, “Sonra da sanki o anları sen ona anlatmışsın gibi lanse etti. Benim bu şeyden rahatsız olacağımı bile bile.”

Kız başını aşağı yukarı salladı, “O kadını da öyle öğrenmiş.”

“Peki kan? Elini kesip damlatmış de de, gidip boğazını sıkayım!”

“Saçmalama Burak Ali ya, evet öyle yapmış, ama bir şey yapmayacaksın. Biz ona gerekeni söyledik.”

“Yok yok, ağzınıza gelmeyenleri söyleyeceğim. Kadına bak ya!”

“Bir de...”

“Daha ne var acaba?” dedi alayla.

“Babası dövmüyormuş onu. Sen onunla ilgilen diye kendi kendine zarar veriyormuş.”

Burak Ali kaşlarını çattı, “Ne?” diye inledi.

Duru adamın ellerini tuttu, “Bak Burak Ali, evet yaptıkları psikopatça şeyler. Sağlıklı bir insanın yapmayacağı türden şeyler. Ama... Ama biz kusursuz muyuz sence? Biz ona ‘dost’ dedik, ‘kardeş’ dedik, ama gözümüzün önünde biten kızı görmedik. Gözümüzün önünde kendini bitiren arkadaşımızı görmedik.”

“Duru git Allah aşkına,” diye bağırdı adam. “Ya ben onun yüzünden neler çektim, sen neler çektin. Oğlumuza bak, sence o kız affedilmeyi hakkediyor mu?”

“Affedelim, aramıza alalım demiyorum Burak Ali, asla! Zaten istesek de olmaz. Sadece... Yani ne bileyim, Allah’a havale edelim gitsin.”

“Bize çektirdikleri yanına mı kalsın?”

Duru gözündeki yaşı sildi, “Biz ona ne yaşatırsak yaşatalım, hangi cezayı kesersek keselim hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Biz biliyoruz artık... Ben aptalın tekiyim.” Kafasını kaşıdı ağlayarak, “Sana güvenmeyen ahmak tarafım, sen ise...”

“Sus. İkimizde suçluyuz. Sen ona güvendiğin kadar bana güvenmediğin için suçlusun. Ben de o suçu işlemesine ortam yarattığım için. Şebnem defterini o zaman sonsuza kadar kapatalım mı?”

Kız başını aşağı yukarı salladı, “Kapatalım.”

“Hadi uyuyalım.”

Kız birden içeri baktı, “Burak Ali burada bir yatak var. En azından Buğra’nın odasına bir yatak daha alalım, ben onunla kalayım.”

Burak Ali kafasını kaşıdı, “İlk defa birlikte uyumayacağız Duru. Hadi yapma Allah aşkına. Ben seninle şu halinle uyuyacak cesareti gösteriyorum, sen neyin çekingenliğini yaşıyorsun?”

“Aaa! İyice uçtun sen adam! Evlilik yok, seni affetmem, bir daha olmaz diye sayıklayan sen değil misin? Bu ne şimdi?”

Gülerek dudaklarını büzdü, “Aynı ev, aynı oda, aynı yatak, ayrı hayatlar. Çok mantıksız ve sıra dışı, yani tam bize göre işte.”

“Bu hayatımda duyduğum en saçma şey. Ben seninle uyumak istemiyorum.”

Burak Ali ofladı, “Of tamam şaka yaptım zaten. Ben aşağıda koltukta uyurum. Sen burada oğlunla rahat rahat uyu. Bensiz!” derken son kelimeyi sinirle söyledi. “Yatak konusuna gelirsek, bu odada sen kal. Koltuklarım gayet rahattır benim için sıkıntı olmaz.” -Zaten bu kızda bu çekim, kendisinde bu aşk varken çok uzun sürmez.

“Öyle bir şeyi asla kabul etmem.”

“Yanına al o zaman,” dedi piç bir sırıtma ile.

“Burak Ali.”

“Tamam, yarın bakarız. Hadi sen şimdi oğlunla uyu. Gözlerinden uyku akıyor.”

“Yarın büyük gün.”

Adam onu kollarına alıp sardı, “Her şey güzel olacak. Söz veriyorum. Ben sana hayatı güzelleştireceğim. Yine eskisi gibi güleceksin ve ben çenendeki gamzeni yine görüp, yine öpeceğim.”

“Burak Ali sen nasıl bir adamsın? Kusursuzsun ve bu inanılmaz.”

“Senin yüreğinin adamı olunca, böyle kusursuz olunuyor,” derken kendini beğenmiş gibi gülümsedi.

Duru “Adi, git şuradan,” diyerek onu itekledi ve oğlunun yanına geçti.

O da gidip önce oğlunu sonra da Duru’yu alnından öpüp, dolaptan kendine bir şort ve tişört alarak aşağı indi.

 ***

Burak Ali toplantı odasında sinirle dosyaları fırlattı. “Hiç birimizin ki uymuyor, lanet olsun!” diye inledi acıyla.

Alihan da ellerini başına koymuş, düşünüyordu. Duru ise Gamze ile Asya’nın kollarında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Burak Ali bir şey yap. Olmaz! Oğlumu kaybedemem ben!” dedi bağırarak.

“Kaybetmeyeceğiz!” o da bağırmıştı. “Sadece bana biraz zaman ver, düşünüyorum!”

Alihan kalkıp oğlunu cam tarafına çekti, “Burak Ali çözümü sende biliyorsun.”

Bora da yanlarına gitmişti. “Baban haklı,” dedi onun için zor olsa da. Ama torunu kurtulacaksa her şeyi göze alabilirdi.

Burak, Sertaç ve Çınar da gelmişti yanlarına.

Burak Ali alnını kaşıdı, “Biliyorum. Ama nasıl olacak onu bilmiyorum.”

“Bir tane yapılmışı var, nasıl bilmiyorsun?” dedi Çınar ona güç vermek için omzuna vurup, gülümseyerek.

Burak Ali de gülümsemişti, “Çınar amca sorunu biliyorsunuz. Yani... Biz...”

Alihan da elini diğer omzuna koydu, “Klinik ortamında olur. Ben her şeyi hazırlarım. Operasyonu Yiğit amca yapar.”

“Bilmiyorum. Duru’ya sormam lazım. Ayrıca klinik ortamında çocuk yapma ne Allah aşkınıza?” dedi söylediğini saçma bularak. “Hem... İkinci çocuktan bahsediyorsunuz. Buğra zaten evlilik dışı doğdu. Bu şartlarda ikinci çocuğu yapmak mantıklı mı? Yani onu kullanıp aldırmam, haberiniz olsun.”

Sertaç kaşlarını çattı, “Oğlum her halde aldırmayacaksınız. Ayrıca saçmalıyorsun, hem birlikte yaşıyorsunuz, hem evlenmiyorsunuz.”

Burak Ali, “Dede yapma...” derken Alihan kafasını kaşıyarak homurdandı, “Oğlumun dinine küfreden Müslüman olsa.”

“Duydum seni haydut damat, ben evlendim sonra.”

“Hıı...” dedi kendi kendine.

Burak Ali “Tamam benle Duru bu konuyu yalnız konuşsak daha iyi olur. Yatak odamı dedelerimle ve babalarımla konuşmak çok saçma,” dedi yüzünü buruşturarak.

Alihan başını salladı, “Sen Duru’yu alıp eve geç. Haftasonu da sağlıklı düşünüp karar verin. Buğra bizimle kalsın, ben akşam getiririm.”

“Evde tadilat vardı.”

“Bitmiş. Ben konuştum Burcu teyzenle. Çok güzel iş çıkarmış.”

“Tamam, sağolun,” diyerek omzuna dokundu babasının ve Gamze ile Asya’nın yanında oturan Duru’nun yanına gitti. Elinden tutup kaldırdı onu, “Gel buraya,” dedi ona sarılıp. “İyileşecek. Sana söz verdim. Bana güven bu sefer olur mu?”

“Ta-tamam.”

“Hadi şimdi eve gidelim. Konuşacaklarımız var.”

Kız koltuktan çantasını alırken, “Buğra nerede?” diye sordu.

“Buğra Başak’la. Babam akşam eve getirecek. Hadi gidelim.” Elinden tutarak çıkardı onu toplantı odasından, sonra da hastaneden.

Eve gidene kadar ikisi de sessizdi. Burak Ali arabayı park ederken düşüncelerle savaşıyor, bunu Duru’ya nasıl anlatacağını düşünüyordu. Anlatsa bile nasıl olacaktı onu da bilmiyordu. Yani ‘Hadi çocuk yapalım’ deyip sevişmek de çok anlamsızdı. Oflayarak indi arabadan.

Eve geçtiklerinde Duru oğluna yeni yapılan odaya girip baktı. Gördüğü odayla yere çöküp ağlamaya başlayınca Burak Ali koşarak onu kaldırdı.

“Duru bebeğim, hadi sakin ol da gel içeri geçelim.”

“Ona bir şey olursa nefesim kesilir. Burak Ali ölürüm ben anlıyor musun? Onsuz yaşayamam!”

Burak Ali onu koltuğa oturttu. Dışarı da yavaş yavaş yağmur yağmaya başlamıştı. Bardan bir şişe şarap alıp ikisine doldurdu ve bir bardağı kıza uzatarak yanına oturdu.

“Bir çözüm var.”

“Biliyorum,” dedi burnunu çekerek. “Doktorlar bana da söylemişti. Ya aylarca donör bekleyeceğiz ya da bir kardeşi olursa...” gözyaşlarını tutamayıp, bakışlarını kaçırdı.

“Duru, benim içinde zor. Yani ne yapacağımı bilemiyorum ama aklıma da başka çözüm gelmiyor. Öte yandan ikinci çocuktan bahsediyoruz. Yani... Biz evli değiliz ve bir çocuğumuz da evlilik dışı doğdu zaten-” adam nefes almadan konuşurken Duru onun sözünü kesip tüm cesareti ile aklındakini dedi.

“Burak Ali Şimşek, benimle evlenip, çocuğumun hayatı için benimle çocuk yapar mısın?”

 

Loading...
0%