@mutlusonlarinyazar
|
Hayat bazen size seçenek sunmuyordu. Emirleri veriyordu, size uygulamak kalıyordu. Ya da tek bir yol gösteriyordu. Ucu, sonu ne bilmediğiniz. Siz yürürken batıyordu ayağınıza dikenler, o yolda ilerlerken çamurlara bulanıp, yağan yağmurla temizleniyorsunuz. Soğuktan tir tir titrerken, bulutlar çekiliyor ve güneş ısıtıyor sizi. Bilinmezliklerle süslü yollar... Hayat acımasız olduğu kadar güzelliklerde sunuyor. Bakamayan, bazen göremeyen biz oluyoruz ne yazık ki... “Duru?” Duru ellerini kaldırdı, “Dur dur dur! Bak anlaşmamız eskisi gibi devam edecek. Ayrı odalar, ayrı hayatlar. Sadece çocuğumun sağlığı şuan her şeyden önemli. Yani hiçbir şey değişmeyecek Burak Ali. Söz veriyorum. Hem çocuk için... Yani birlikte olmamız gerekmiyor. Klinik ortamında da olabiliyor.” “Saçmalık. Ben çocuğumu ilaç gibi klinikte yapmak istemiyorum. Hastane benim farkında mısın? Duyulduğunu düşünmek bile istemiyorum.” “Şey...” “Duru!” dedi elindeki kadehi bırakıp, kızın ellerini tutarak. “Bak bende hazır değilim. Nasıl çırpındığımızı da görüyorum.” Derin bir nefes alıp verdi. “Evet evlilik dışı ikinci çocuk mantıksız. Dediğin gibi evlenelim, ikinci çocuk için ben en uygun günü hesaplarım ve sadece o gün...” “Sipariş gibi mi sevişeceğiz?” diye inleyip, ellerini adamdan çekerek ayağa kalktı. “Çok saçma!” “Evet ama başka seçeneğimiz mi var?” “Var!” diye bağırınca adam da sesini yükseltti, “Ben klinikte bir doktorun o çocuğu yapmasını istemiyorum!” “Senden alınan hücreleri enjekte edecek.” “Ben enjekte edebilirim çok şükür o hücreleri sana. Edilmişi de var!” İkisi de bir süre sadece birbirlerine baktılar, “Duru biz ilk kez birlikte olmayacağız.” “Ama... İncinirim. Böyle...” “Seni incitmem,” diyerek kızın omzundan tuttu, “Ne düşünüyorsun? Seninle seviştikten sonra yataktan çıkıp gideceğimi mi?” kadını kollarına aldı. “Sakin ol tamam mı? Her şey güzel olacak.” “Tamam.” Saçlarını okşayıp, öptükten sonra onu yeniden koltuğa oturttu ve masanın üstündeki tabletini aldı eline. “Hadi şimdi şu tarihi belirleyelim.” “Çok saçma,” dedi dudaklarını sarkıtarak. Burak Ali gülerek yanağını sıktı kızın, “Gevşe artık.” Takvim gibi bir sayfayı açtı ve kadına bakıp, “En son regl olduğun tarih aklında mı?” diye sordu. “Sen Hematologsun Burak Ali. Bunu kadın doğumla yapsam daha rahat olacağım sanırım?” “Muayene etmiyorum seni. O kadarını hesaplayabilirim güzelim. Ayrıca erkek kardeşimle oturup regl tarihini konuşman şuan için çok da hoşuna gitmeyebilir. Herkesin sevişeceğimiz akşamları bilmesine gerek yok.” Duru kafasını kaşıdı, “O da doğru.” “Hadi şu tarihi söyler misin?” “Geçen hafta. Ayın dördünde,” dedi bakışlarını kaçırarak.” “Başlangıç tarihi değil mi?” “Evet.” Adam bir iki tuşa bastı. “Bugün ayın onu. Tamam bu durumda ayın on üçü ile yirmi üçü arası hamile kalabilirsin. Ama en verimli gece on sekizi.” Duru gülerek ayağa kalktı, “Ya Burak Ali çok saçma. Biz zaten sürekli sevişen bir çifttik. Şimdi gerçekten şu takvime göre mi sevişeceğiz?” diye sordu adamın elindeki tableti göstererek. “Tamam işte Duru sıkıntı yok. Biz... Yani dediğin gibi sürekli istekli bir çiftiz. Sorun yaşamayız. Yarın cumartesi... Imm... “ yaptı düşünerek, “Pazartesi nikah işlemlerine başlasak, salı ya da çarşambaya gün alabiliriz.” Duru eli ile adamı susturdu, “Tamam. Kapatalım bu konuyu. Biraz yalnız kalabilir miyim?” Burak Ali başı ile onaylayınca hızla yukarı çıktı. Gözündeki yaşı silerken içinde parçalanan o umuda inanamıyordu. Kendini yatağa atıp, yastığı kafasına bastırarak önce çığlık attı, sonra da hıçkıra hıçkıra ağladı. O Burak Ali ile düğününü öyle planlamamıştı, öyle hayal etmemişti. Aylarca, günlerce hazırlıklar yapacaktı. Beyaz, pembe güller olacaktı. Gözlerini acıyla yumdu, “Ve gelinlik giyecektim... Onun gelini olacaktım.” Odada gözlerini gezdirdi. Bu duygusuz Burak Ali’yi sevmemişti. O eski sevdiği adamı istiyordu. Biraz kendine gelince ayaklandı ve telefonunu cebinden çıkararak Rosa’yı aradı. “Güzellik?” dedi kız cıvıldayan sesi ile. “Hadi bize güzel haberi ver!” “Olmadı Ross. Kimsenin iliği uymadı. Delireceğim.” Rosa koltuğa bıraktı kendini, “Sen ciddi misin?” “Evet. Geriye son şansım kaldı.” “Kardeş.” “Evet. Ama çok saçma bir şey oldu.” “Ne?” “Burak Ali ile evleniyorum.-” kızın çığlığıyla yüzünü buruşturdu, “Rosa!” dedi sinirle. “Adam bana gül bahçesi satın alıp, içinde romantik bir evlenme teklifi etmiş gibi çığlık atma da dinle beni.” “Aman ne yapacaksın gül bahçesini? Boşver. O sana gönlünü vermiş.” “Spermini versin diye evleniyorum. Adam çok da kalp peşinde değil. Bende değilim şuan için oğlumun sağlığına kavuşması her şeyden önemli ama ben onunla evlenmeyi öyle hayal etmemiştim. Yani... Salı günü evleniriz, diyor. Sanki çarşıdan pazı alacakmış da Salı günü sararsın der gibi.” Rosa omuz silkti “Boşver evleniyorsun ya, sen ona bak Duru. Onunla olduktan sonra günün, mekanın önemi yok ki. Birbirinizi sevin yeter.” “Geleceksiniz ama değil mi? Size Mert Ali amcanın otelinde yer ayırtacağım.” “Geliriz tabi.” “Bana çok iyi geliyorsunuz. İyi ki varsınız.” Öte yandan aşağıda Burak Ali hemen annesini aramıştı. “Anne?” “Efendim oğlum.” “Bak şimdi...” derin bir nefes aldı, “Biz Duru ile Salı günü evleniyoruz-” “Neee? Aman Allah’ım sen ciddi misin?” yanındakilere bağırdı, “Duru ile Burak evleniyor!” Arkadan gelen çığlıklarla Burak Ali gözlerini yumdu, “Anne delirdin mi ya? Önce beni bir dinler misin? Sakin bir yere geç.” Eylül hemen uzaklaştı ortamdan, “Seni dinliyorum, söyle damat oğlum benim.” Burak Ali bu sefer gözlerini devirdi, “Anne, Buğra için ikinci çocuğu yapmaya karar verdik. Bu söylediğim şeye de gerçekten inanamıyorum. Ama bu çocuk da evlilik dışı doğsun istemiyoruz.” Dudağını ısırdı, “Yani çocuk için evleniyoruz. Ama ben yine de her şey hayallerindeki gibi olsun istiyorum. O eminim benimle pembe-beyaz güller içinde, gelinlikle evlenmeyi hayal etmiştir. Sen halledebilir misin İrem teyzeyle Salı gününe kadar.” “Burak Ali o seni çok seviyor.” “Anne ben sence sevmiyor muyum? Şuan yukarı yanına gidip ona sarılmamak için yüreğimle aklım nasıl bir savaş veriyor biliyor musun? Gözümün içine bakıyor ona bir ışık yakayım diye, o anlarda ona güneş olup, gözlerini kamaştırmayı istemiyor muyum sanıyorsun? Ama yok işte yok, o diğer öfkeli tarafım bir darbe indiriyor beynime, ‘Yapma Burak Ali, o senden çocuğunu kaçırdı’ diyor, beni nefessiz bırakıyor. Anne ben onu öpemiyorum diye acı çekiyorum. Bu nasıl bir şey bilemezsin.” “Zaman ver. Ona o umudu zaman karşılığında ver. Ama sonunda seni kazanabileceğini bilsin. Bilsin ki o gelinliği umutla giysin. İnan bana umutsuz bir gelin ömrü boyunca o yarayı taşır içinde.” “Umudu var anne, umudu benim içimdeki aşk. Onun bitmediğini biliyor ve bu yüzden savaşıyor. Bu da beni biraz olsun sakinleştiriyor.” “Tamam. Her şeyi ben hallederim. Ama gelinliği siz halledeceksiniz.” “Anne-” “Yarın akşam Erdi amcana anahtarı bırakmasını söyleyeceğim.” Burak Ali gülümsedi, “Peki.” “Hadi görüşürüz ve git sar onu.” Telefon kapandığında merdivenlere baktı uzun bir süre. Sonra tam yerinden kalkmıştı ki onun küçük ayaklarını görüp durdu. Duru aşağı indi ve adamın yanına gelip, karşısında durdu. Burak Ali kızı baştan aşağı süzdü. Çok güzeldi. Ayağında dizine kadar çektiği delikli tatlı bir beyaz çorap, kısa bir şort, salaş bir tişört ve ondan da salaş kalın bir hırka vardı. Hırkanın bir omzu düşmüştü ve artık kolyesini saklamıyordu. Saçlarını da tepede dağınık toplamıştı, ama inatçı bir kaç tutam dökülmüştü. “Ben acıktım.” “Spagetti?” “Çok isterim.” “Gel o zaman,” deyip eğilerek çıplak omzunu öptü ve elinden tutarak mutfağa götürdü. Suyu kaynaması için su ısıtıcısına koyup, sosu için malzemeleri çıkardı. “Özel sosundan istiyorum.” “Eksik. Sana özel sosum.” “Kesinlikle,” dedi gülerek. Burak Ali yemeği yaparken Duru da salata yapıyordu ki birden adama döndü. “Burak Ali?” “Efendim.” “En azından sevgili olmadığımız zamanlardaki gibi olamaz mıyız?” Dudaklarını büzüp biraz düşündü ve başını sağa sola salladı, “Olamayız.” Kızın suratı asılınca onu kendine çekip alnını alnına yasladı, “Çünkü o zamanlar seni daha öpmemiştim, teninde özgürce gezmemiştim, yüreğinin kuytularında kendimi kaybetmemiştim... O zamanlar seni sen gibi yaşamamıştım. Bunları yaşadıktan sonra, şimdi eskisi gibi olamam. Ama söz veriyorum Duru seni affedeceğim ve o gün seni deli gibi öpeceğim.” “Tamam, öp.” Adamın sırıttığını görünce, “Ya-yani o gün gelince bakarız,” diyerek adamı itekledi. Sonra maydanozları doğramaya devam etti, içinden de saydırıyordu. ‘O gün gelince öpecekmiş. Paşama bak. O gün gelene kadar öpülecek bir dudak kalırsa tabi bizde. Kara toprak olacağız neticede bir yerde, anca o zaman affedecek beni.’ Adama bakıp gözlerini kıstı, “Pis!” diye mırıldanıp maydanozları daha sert doğramaya başladı. Bunu gören Burak Ali, ‘İyi ki de maydanoz değilim’ dedi. Makarnalarını yerken ikisi de sessiz olsa da arada birbirlerine bakışları çok güzeldi. Burak Ali farkında bile olmadan elindeki peçete ile her dakika kızın dudaklarının etrafına bulaşan sosu siliyordu -Eskisi gibi ve her zamanki gibi salatasını yemeği unutan kıza çatalı ile salata yediriyordu. “Salı gününde anlaştık mı? Babam işlemleri yetiştireceğini söyledi.” “Anlaştık.” Kızın soğukluğu ile gülümsedi. İnadını biliyordu, Burak Ali o öpücüğü vermeden o yüz gülmeyecekti. Ah Duru ah! *** Cumartesi bütün gün evde yapayalnızdı. Buğra’yı annesi ile babası alışveriş, oradan da yemeğe almıştı. Buğra’nın değişimine ve aileye bu kadar çabuk alışabilmesine gerçekten şaşırmış ve sevinmişti. Tam ‘bütün gün onunla baş başayız’ dediği anda da adam kahvaltıdan kalkar kalkmaz onu yanağından öpüp, dışarıda işim var diyerek kaçmıştı. Hayır akıl edemedi mi acaba, arabası yok bir şeyi yok tıkılıp kalmıştı burada. “Taksi mi çağırsam? Hayır adres ne? Konum bile çıkmıyor! Nereden bulduysa bu evi, dağ ayısı!” evin içinde gezerken her şeyi karıştırmıştı. Değişik ya da şaşıracağı da hiçbir şey de yoktu. Hava tam kararmıştı ki kapının açılma sesi ile o tarafa baktı. “Selam,” dedi gülümseyerek. “Selam mı? Selam mı? Bir de gülüyor musun? Tüm gün evin içinde patladım sıkıntıdan! Hiç düşünemedin mi bunu?” “Kapıda araba vardı. Ben motorla gittim.” “Aman ne hoş, söyleme gereği duymadın mı?” Adam kaşlarını kaldırdı, “Yani söylememe gerek var mı? Benim ince düşüneceğimi tahmin etmen gerekmiyor mu?” “Valla o kadar değişmişsin ki Burak Ali, neyi nasıl düşündüğünü ben bilemiyorum artık. Ha söyleyim sana, seninle kağıt üstünde evli olmam bir şeyi değiştirmeyecek. Hani sen beni affetmiyorsun ya, bu saatten sonra ben senin beni affetmeni istemiyorum. Al o dudaklarını da münasip bir yerinde sakla. Kokmasın diye de naftalinle. Adama bak, ne kıymetli dudakmış arkadaş. Öpmezsen öpme be!” “Biz sonra mı gelsek?” dedi Eylül yüzünü buruşturarak. Alihan ile İrem de kıs kıs gülüyorlardı. Duru hafifçe başını eğdi ve kapıdakileri görmesi ile gülümsemeye çalıştı, “Hoşgeldiniz.” Burak Ali gülerek kadının yanına geldi, “Bir yere kadar gideceğiz, biz gelene kadar Buğra ile burada ilgilenmelerini istedim. Belki onlarda uyumaz diye.” Kızın elini tutup kendine yavaşça çekti, “Ayıp oldu ama.” “Değil mi? Çok ayıp oldu,” derken yüzünü asmıştı. “Yani. Birdaha onların önünde beni öpmek için delirdiğini belli etme bence.” “Burak Ali seni öldürürüm.” Adam kahkaha atarak onu çekiştirdi, kapının önüne geldiğinde ailesine bakıp, “Bayılıyor bana, gördünüz değil mi?” dedi. “Ya gördük oğlum gördük. Her yerine ölüyor kız,” diye homurdandı Alihan ve onlar çıkar çıkmaz kapıyı kapattılar. * “Nereye gidiyoruz?” “Gittiğimizde görürsün.” “Ne tatlı bir açıklama.” “Huyum kurusun,” dedi gülerek. Baş parmağı ile burnunu kaşırken, başını sağa sola salladı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra Erdi’nin atölyesine gelmişlerdi. “Neden geldik buraya?” Adam arabayı kapatıp kıza döndü, “Soru sormasan olur mu?” Sadece onaylamak başını sallayınca Burak Ali, “Çok güzel,” dedi. Birlikte arabadan indiler ve içeri girdiler. Etrafta yedi sekiz gelinlik askılarda asılıydı. Burak Ali ışıkları yaktığında, her yer ışıl ışıl oldu. “Burak Ali...” “Salı günü benim gelinim olacaksın. O evlilik şuan belki ikimiz içinde acıdan başka bir şeyi çağrıştırmıyor. Ama yine de o gün gelinlikle bana evet demeni istiyorum Duru. Evlenme teklifini sen etmiştin,” dedi gülerek. “Ben sana başka bir teklifte bulunacağım,” yutkundu, “O gün ilk duvarımı yıkıp, bembeyaz bir sayfa açmak için benim gelinim olur musun?” Duru gözyaşları içinde adama yaklaştı, “O öpücük için çok beklemeyeceksen olurum. Çünkü seni öpmek için deliriyorum Burak Ali.” İkisi aynı anda birbirilerine sarıldılar. “Bende öyle bebeğim. Bende öyle...” Ve tek tek gelinlikleri denemeye başladı. Her giydiği gelinlikle Burak Ali büyüleniyor ve “Evet bu,’ diyordu. Ama son giydiği gelinlikle büyülenmemiş, delirmişti. “Kesinlikle bu.” “Emin misin? Çok abartılı gibi.” “Kesinlikle abartılı değil. Bence muhteşem.” O an Burak Ali onu tutup sarıldı ve “Duru, başaracağız,” dedi. “Başaracağız sevgilim...” |
0% |