Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. BÖLÜM – MUTLULUĞUN KIYISINDA

@mutlusonlarinyazar

 

Ellerim senin tarafından sımsıkı tutulmuş,

Kim dokunabilir ki artık benim saçımın teline...

Yüreğimin dört bir tarafı aşkınla kuşatılmış,

Hangi düşman ayak basabilir ki sevgimin mabedine...

 

*-*

Bora kravatını gevşetirken birden bağırdı, “İrem! Söyler misin şu adama çocuğu gözümüzün önünde yapmayacak. Bu adam olayı tamamen yanlış anlamış. Çeksin o baldırım kadar dudaklarını kızımın minicik dudaklarından. Rica ediyorum!” sonra birden çıkıştı, “Bir daha da bu damadın kıyısında kıytısında bana bu kravatı takma! Zaten bu çocuk layıkıyla urgan görevini üstlenmiş.”

İrem yavaş yavaş Burak ile Bade’ye yaklaştı, “Burak, personel indirimi var değil mi?”

Burak kahkaha attı, “Var var. Bir de aileyiz artık, ordan da indirim yaparız. Dünürlük de var. Bir de düğün hediyesiydi, torun sevgisiydi, psikolojik baskıydı derken, bedavaya gelir.”

“Tadından yenmez, oh oh! Çekilmiyor da bir süre sonra.”

“Valla İremciğim, annem babamı bu iki edepsiz damatla çektiyse, sen de çekersin. Sıkıntı yok,” dedi Bade gülerek.

Burak Ali karısının dudaklarından ayrıldığında ona sımsıkı sarıldı, “Seni çok seviyorum Duru’m.”

“Seni çok seviyorum Burak Ali’m.”

“Özlemişim, senden bu iki kelimeyi duymayı, sana özgürce bunu söylemeyi çok özlemişim,” derken gözlerini yummuş, onu içine hapseder gibi sarılmıştı.

“Affettin mi Burak Ali?”

“Affettim güzelim. Affettim. Bitti...” yanaklarını avuçlarının arasına alıp, dudaklarını alnına bastırdı, ayrıldığında da davetlilere dönerek kızın eli ile birleşmiş elini havaya kaldırarak gülümsedi. Gamze, Başak ve Duygu konfetileri patlatırken, Doğu ile Güney de yanyana durup “Bir! İki! Üç!” diye bağırıp, aynı anda şampanyaları patlatmışlardı.

Kaan, Gül ve Ezman sahneye çıktıklarında, Kaan hazırlık yaparken, Gül “İlk şarkıyı bence damadımız söylesin,” dediğinde Burak Ali kaşıyla ‘Hayır!’ yapsa da, Gül ondan inatçıydı, “Hadi taze damat!”

“Teyze yapmayın şunu ya.” Mikrofonu alıp Duru’ya bakarak şarkı düşünüyordu ki, arkasındaki Bora ile göz göze geldi ve aklına gelen şarkıyı teyzesinin kulağına söyledi.

Ve karısının elinden tutarak sahneye çekti onu. Herkes ikiliyi alkışlarken Bora kaşlarını çatmıştı, “İrem, çok da romantik bir şarkı değil gibime geldi.”

“Damadımız gayet de romantik.”

“Hıı... Erotik bu erotik. Neresi romantik, ben görmedim!” dedi dehşet içinde.

Burak Ali Duru’nun beline sarıldı ve bedenini kendi bedenine yapıştırdı. “Şarkı senin için bebeğim,” deyip, giriş yaptı.

“İnadına inadına açmış göğsünü,

Marifetmiş gibi gezer!

Bak şu zillinin ettiğine,

Ne sever ne de vazgeçer!

 

Etme günahtır, bana da yazık

Oldum sürünmekten beter!

Günahı, sevabı karıştırdım

Göz görür bu gönül çeker!

 

Yanakları al nardan sanki!

Gelmiş bin bir diyardan!

Kız sokul öpeyim, dudakları kiraz!

Al koynuna uçur biraz!” -Derken gözlerinin içine öyle bir baktı ki, Duru eriyecekti neredeyse.

Yanakları al nardan sanki!

Gelmiş bin bir diyardan!

Kız sokul öpeyim, dudakları kiraz! -Ve şarkı bitmeden yeniden dudakları buluştu.

(Sinan Özen – Bin Bir)

 

Bora’nın gözleri kocaman açılmıştı, “İrem duydun mu sözleri? Duydun mu İrem, uçur ne demek lan? Al koynuna ne?” dedi dehşetle inler gibi.

“Ben mi açıklayayım Bora, yoksa ben bakayım sen anlar mısın?” gözlerini devirdi, “Klinikte özel olarak incelenmelisin.”

“İrem şimdi beni konuşturma rica ediyorum. Ben daha bu kız mini minnacıkken, o evde bebekleriyle oynarken, o Burak daha hayaliyken demedim mi sana ‘Burak diye damat istemiyorum’ diye? Dedim. Neden kimse benim hayallerimle ilgilenmiyor acaba? Benim Burak ismini taşımayan bir damat hayalimdi.” Sonra ileride eğlenen Luca’yı görünce, “Hah!” diye adamı işaret etti, “Bunun gibi biriyle evlenseydi keşke. Zararsız! Ne tatlı...”

“Of Bora of!” diyerek adamdan uzaklaşırken Bora kaşlarını çattı.

“Hayallerim diyorum, hayallerim! Bak kaçtı! Kaçak anne!” tekrar sahneye baktığında, suratını asmıştı. “Ben seni cehennemin dibine uçuracağım. Erotik damat! Sevimsiz!”

Dans şarkısı çaldığında ise Burak Ali alnını kızın alnına dayadı ve derin bir nefes aldı. “Evlendiğimize inanamıyorum.”

“Bende... Sanki biri çıkıp, her an ‘rüya bu yaşadıkların’ diyecekmiş gibi geliyor. Çünkü şu anın hayalini o kadar kurdum ki Burak Ali, şuan gerçeğini yaşadığıma inanamıyorum.”

“Gece ben seni ikna ederim her anın gerçek olduğuna,” dedi çapkın bir gülümseme ile.

“Ondan şüphem yok.”

Burak Ali, gözlerini yumdu, “Duru... Çok özledim.”

“Bende özledim -de...” derken etrafına baktı, “Bu organizasyona gerek yoktu. Nikahtan sonra evimize gitseydik ya...”

Burak Ali kahkaha attı, “Sorma... Şuan bende çok pişmanım,” dediği an biri ceketini çekiştirdi. Aşağı baktığında oğlunu gördü.

Ellerini havaya kaldırmış, “Baba!” diyordu.

Burak Ali hemen onu kucağına aldı, “Gel bakalım benim en kıymetlimin parçası.”

Duru ikiliye baktı, “Ooo çok şanslıyım, dünyanın en yakışıklı iki adamı ile dans edeceğim.”

“Anni!” dedi küçük çocuk alkışlayarak. Muhtemelen annesinin bu halini çok beğenmişti.

Burak Ali başını eğip kucağındaki oğlunun yüzüne baktı, “Annemiz gelinlikle prenses gibi olmuş değil mi?”

Buğra başını aşağı yukarı sallarken, “Piyemsis, anni menim!” diyordu neşeyle.

“Aa bak işte, anlaşamayacağımız tek noktadayız şimdi bayım. O ya benimdir, ya ikimizin.”

“Anni menim!” dedi bu sefer kaşlarını çatıp, vurgulayarak.

Burak Ali Duru’ya baktı, “Cık,” yaptı. “Bu konuda anlaşamayacağız. Bunu sen anlatır mısın? Benim olanın sahiplenilmesinden hoşlanmıyorum çok.”

Duru kahkaha attı, “O daha bebek Burak Ali. Anlamaması normal.”

“Anlatalım o zaman sevgilim,” derken çok da sevimli olmayan bir gülümseme vardı yüzünde.

Duru kahkaha atıp, iki sevdiği erkeğin kollarında bütün gece dans etti ve Buğra en sonunda uykusuna yenik düşüp uyumuştu.

Herkes yuvarlak yapmış alkışlayıp, ıslık çalarken, mikrofon da Duru’nun elindeydi ve Burak Ali’nin gözlerinin içine bakarak hem şarkı söylüyor, hem oynuyordu.

“Biz gözümüzü bir açtık,

İki deli dolu kör aşık!

Ne olur anla bir daha,

Elveda deme bana!”

(Gülben Ergen – Kör Aşık)

Şarkı bittiğinde adam onu kollarına aldı ve döndürdü. “Asla sana elveda diyecek kadar gerizekalı değilim.”

“Ha ben geri zekalıydım yani?”

Burak Ali yüzünü buruşturdu, “Yani o saçmalığa inandığın için az saflık var diyelim.”

“Sensin saf!” dedi adamın kucağından inip ondan uzaklaşarak. Sonra da dönüp dilini uzattı.

“Evde uzat sen o dili evde,” deyip güldü.

Ve sonunda müzik faslı bitmiş, herkes yorgun argın etrafta oturmuştu.

Doğu, Burak Ali ve Güney konuşurlarken Doğu aklına geleni sordu. “Baksana, babandan bir şey istemişsin. Bugün her yeri birbirine kattı bulana kadar. Bulmuş mu?”

Burak Ali elindeki şampanya bardağıyla oynarken ilerde annesi ile sohbet eden kadına bakıyordu, “Bulmuş.”

“Ne peki? Meraktan öldük ha.”

Burak Ali kahkaha attı, “Sekizinci maddeyi istedim.”

Doğu kaşlarını çatarak, “Sekizinci madde ne lan?” dedi. “Anayasanın sekizinci maddesi mi?”

“Yok, edepsizliğin sekizinci maddesi olduğundan senin bilmemen normal.” Başını sağa sola salladı. “Duru ile aramızda olan bir şey.”

Doğu dudaklarını büzdü, “Yarın balayına nereye gidiyorsunuz peki?”

“Kafa nereye biz oraya.” Sonra son yudumu da içti.

“Yemin ederim ben bu adamın dilinden anlamıyorum. Ablam nasıl anlıyor, onu da anlamıyorum."

Burak Ali bakıp çapkınca güldü, “Biz konuşmadan anlaşıyoruz-” demişti ki Güney kahkaha atarak adama elini kaldırdı ve çakıştılar.

Güney de hemen açıklama yaptı adama, “Oğlum balayında gideceğin şehir değil, kalacağın otelin konforu önemli. Sonuçta odadan çıkmıyorsun hiç. Yatağın büyüklüğü, ne bileyim oda hizmetleri, jakuzinin faaliyetleri falan önemlidir bence.”

“Katılıyorum,” dedi Burak Ali de şampanyasından büyük bir yudum alarak.

Doğu yüzünü buruşturmuştu. “Lan gerizekalı. Biriniz ablamla evleniyorsunuz, diğerinizin de kuzenime asıldığını düşünürsek, şu konuyu önümde konuşmasanız mı acaba?”

“Allah’ın bildiğini, hatta cümle ailenin bildiğini kimseden saklamıyoruz diye adımız edepsize çıkıyor ha, söyleyim,” dedi gülerek Güney. “Yani içimizin dilimizde olması edepsizlik oluyor.”

“Senin hep bir yerlerinin faaliyetleri dilinde Güney. Ondan adın edepsize çıkıyor olabilir mi?”

Güney Doğu’ya bakıp kaşlarını hayretle havalandırdı, “Ömrümde böyle iftira görmedim. Bir kere ben ak-pak, kendimi sevdiğim kızın tenine saklayan, namuslu, el değmemiş, keşfedilmemiş bir kıtayım. Onlar faaliyetlerim değil, hayallerim diyelim.”

Burak Ali bardağını köşeye bırakıp, saatine baktı. “Neyse ben kaçıyorum. Geç oldu,” dedi ve yanlarından ayrılıp Duru’nun yanına gitti. “Bebeğim, geç oldu. Kalkalım mı? Valizimiz de hazır değil. Sabah erken çıkacağız.”

“Tamam aşkım.” Gelinliğinin kenarlarını tuttu ve nikahtan sonra çıkarıp masaya koyduğu duvağını aldı eline.

Burak Ali de oğlunu kucağına almıştı ki Alihan yanına geldi, “Buğra kalsın bizde. Ben sabah emaneti getireceğim zaman bırakırım. Hatta diyoruz size balayında da kalsın yanımızda.”

“Yok baba ya. Bugün ilk kez bana ‘baba’ dedi. Bir de evlendiğimizi de az çok anladı. Şimdi dışlandığını falan sanmasın. Uyandığında yanında olalım.” Sonra gülümsedi, “Ayrıca siz bizi hiçbir tatilinizde bir yerlere bırakmadınız. Oğlum da bize yük değil, ancak mutluluk olur. Hem bu bizim ilk tatilimiz. Hep birlikte olalım.”

Alihan gülümsedi, “Peki. Hadi mutluluklar o zaman. Bu hediyelerin kıymetini bilip, sakındığın için seninle gurur duyuyorum.”

“Teşekkür ederim baba. Senin oğlunum ben.”

Duru’nun elini tutarak arabaya gittiler. Buğra’yı arkaya yatırdıktan sonra dönüp, “Herkese tek tek teşekkür ederiz,” dedi. Arkasını döndüğünde Duru’nun arkadaşları ile sarılarak vedalaştığını ve ağladığını gördü.

“Başaracaksınız Duru. Buğra kurtulacak.”

Duru elinin tersi ile gözyaşlarını sildi, “Bende bir tek öyle düşünmek istiyorum. Başka türlüsünü düşünürsem aklımı kaybederim çünkü.”

Burak Ali yanlarına geldi ve elini uzattı. “Orada Duru için yaptığınız ve desteğiniz için teşekkür ederim. Dünkü kabalığım için de özür dilerim.”

İkili gülümsediler. Rosa elini sıkarken, “Bizde geldiğinizde size çok nazik davranmamıştık. Hatta yalan söylemiştik. Bizde özür dileriz,” dedi.

Burak Ali yanındaki kıza bakıp, gülümsedi. “Onda masum olduğunuzu biliyorum. Suçluyu da çok iyi biliyorum.”

Luca kahkaha attı, “Bu gece cezasını kesersin.”

“Fazlasıyla.” Luca’nın da elini sıktı. “Yeniden bekliyoruz.”

“Bizde bekleriz.”

“Duru’nun yaşadığı evi, gezdiği mekanları, bensiz nefes alabildiği yerleri görmek için sabırsızlanıyorum.”

Duru şüpheyle gözlerini kıstı, “Hımm. Görmek için mi-” demişti ki adam yakalanmış gibi gülerek başını sağa sola salladı.

“Bensiz yaşadığın anıları silip, hepsine adımı yazmak için.”

Duru gülerek adamın yanağını sıktı ve arkadaşlarına son kez sarılıp, ailesine el sallayarak arabaya bindi.

Burak Ali arabayı döndürerek mekandan ayrıldığı an yanlardan sarkan papyonunu çıkarıp, arkaya attı. Duru onu izlerken bir büyüye kapılmış gibiydi. “Hala böyle giyinmeyi sevmiyorsun.”

“Hala seni sevdiğim gibi. Sevip, sevmediğim şeyleri çok değiştiremiyorum sanırım,” dedi kızın elini tutarak.

“Hala nereye gideceğimizi söylemedin?”

Burak Ali şaşkınlıkla baktı kıza, “Ya neden herkese dert oldu bu balayına nereye gideceğimiz? Sürpriz diyoruz arkadaş.”

“Acaba o balayına bende gideceğim için merak ediyor olabilir miyim bay ketum! Ay adamın dediğine bak. O sondaki arkadaşı da duydum! Sana o lafı bu gece çok güzel yedirirdim de dua et, o spermlerin lazım bana!”

“Oooo! Çok sert vurdunuz Duru Şimşek! Adınız hak getire, soyadınızın hakkını verdiniz,” dedi şaşırarak.

Bütün yol arada tatlı atışmalar ve şarkılarla geçmişti. Eve vardıkları an Duru gözlerini birden açtı. “Ay dalmışım,” dediğinde Burak Ali aniden, “Sakın!” diye araya girdi.

“Tamam uyandım, uyumuyorum.”

“İyi uyandığına göre, uykunu almışsındır. Tüm gece benimsin çünkü küçük hanım.”

Arabanın durduğunu hisseden Buğra da açmıştı gözlerini ve babasının sözüne karşılık, uykusunun bölünmesinin de verdiği o aksilikle “Anni menim!” diye bağırdı adama.

“Bismillah!” dedi Burak Ali arkaya bakarak. “Sen uyumuyor muydun oğlum?”

“Anni menim.”

“Paylaşabiliriz bence.” Kıza göz kırpıp arabadan indi ve oğlunu kucağına aldı. “Gel bakalım anne hırsızı.”

“Ama anni menim baba.”

“Tamam anne senin olsun.” Kadına döndü, “Kız istiyorum Duru. Duydun mu? Bana aşık bir kız. Ben bir erkekle daha seni paylaşamam. Bu menim der, o menim der, Burak Ali avcunu mu yalasın?”

Duru inanamıyormuş gibi baktı kocasına. O küçücük çocuğu mu kıskanmıştı? “Deli ya!”

Eve girdiklerinde Burak Ali oğlunu odaya götürürken bir yandan çocuğun ayakkabısını çıkarıyordu. “Sen geç ben pijamasını giydiririm.”

“Tamam ben de üstümü değiştireyim.”

“Sakın! Beni bekle,” dedi kaşlarını çatarak.

Duru güldü, “Peki tamam.”

Burak Ali oğlunu yatırıp, pijamasını da giydirdi alnına öpücük kondurduktan sonra ışığı kapatarak odadan çıktı. Duru’nun aynı pencerenin önünde durduğunu gördüğünde koşarak mutfağa geçti ve hızlı hareketlerle bir şarap alıp açtı, iki tane de kadeh ve bir kase dolusu çikolata alıp kızın yanına gitti.

“Onlar ne?”

“Azıcık gevşemeni istiyorum,” dedi bardaklara şarabı doldururken.

“Gergin miyim ki?”

Burak Ali ona bakarken dudaklarını ısırıyordu, “Ellerin ilk kez titriyor.” Kadehini ona uzatıp, yanına çekti. Birlikte yerde koltuğa yaslanarak oturdular. Adam onu tek eliyle arkadan sarmıştı.

“Gergin değilim ama sanırım heyecanlıyım.”

Kızın saçlarını yana çekip, ensesini öptü. “Neden? İlk kez yaşadığımızda bile böyle titremiyordun Duru.”

“O zaman başıma ne geleceğini bilmiyordum. Ama şimdi o anların ne derece yakıcı ve son derece baş döndürücü olduğunu hatırlıyorum. O da beni heyecanlandırıyor Burak Ali, ne var bunda?” dedi adama dönüp kaşlarını çatarak bakarken.

“Tamam bir şey demedim. Sadece şaşırdım. Bir de gergin değilim diyor.” Birbirlerinin gözlerinin içine bakarken gülümsemeleri solmuştu. “Peki... Benimle yaşadığın o anların bir tık üstüne çıkar mısın?” diye sorduğunda sesi boğuklaşmış, nefesi düzensizleşmişti.

Duru da aynı durumdaydı. “Nasıl?” derken kadeh elinden düşecekti.

Burak Ali yeniden dudaklarını ısırdı. Bunu söylemek zordu. “Ben... Bir iki şey aldım. Bugün için...”

“Ne gibi şeyler?”

Burak Ali gülümseyerek başını arkaya yasladı, “Bence anladın Duru.”

Duru gülerek tam olarak adama döndü ve kucağına oturdu. Gelinlikle zorlanmıştı biraz ama başarmıştı. “Hadi söyle, anlamadım.”

“O zaman gösterme mi ister misin?”

“Çok isterim.” Sesleri kısılmıştı.

Burak Ali önce kendi şarabını bir yudumda içti, sonra da Duru’ya içirdi ve aynı pozisyonda kalarak ayağa kalkıp yukarı çıktılar. Yatağın önünde onu yavaş yavaş indirerek “Bana sonuna kadar güveniyor musun?” diye sordu. Ona özellikle yatakta olanları göstermiyordu.

Duru’nun “Güveniyorum,” demesi ile onu yatağa doğru çevirdi. Duru yatağın üzerinde gördükleri ile şaşırmıştı. “Sen ciddi misin?”

“Evet. Seninle denemek istiyorum,” dedi kafasını kaşıyıp, mahcup bir şekilde yüzünü buruşturarak. “İstemezsen-”

“Hayır, isterim!” dedi birden bire adama dönüp.

Adam yutkundu ve kadına yaklaşarak, “Emin misin?” diye sordu, aynı anda da başını boynuna gömerek gelinliğin kollarını yanlardan indirip, tam kalçasındaki fermuarını açtı.

“Eminim.”

“Korkuyor musun?”

“Hayır Burak Ali, seninle olan hiçbir şey beni korkutmuyor.”

“O zaman sınırsız bir geceye hazır mısın?”

“On birinci madde-” dedi kız gülümseyerek.

Burak Ali tamamladı onu, “Evlendiğimiz gece, her şeyi sınırsız ve uçlarda yaşayacağız.”

Sonra ikisi aynı anda “Sabaha kadar,” dediler.

 *

Sabahın çok da erken olmayan bir saatinde zil çaldığında Burak Ali zar zor gözlerini açtı. Bulundukları pozisyona baktığında ise gülmüştü. “Hala deli yatıyor.” Kızın bir ayağı adamın sırtında, eli boynunda, başını da omzuna gömmüştü. Yana dönüp saate bakmak için telefonunu aldığında babasının aradığını görüp, hemen açtı.

“Tamam baba iniyorum.”

“Tamam.”

Telefonu kapatarak yataktan kalktı. Kadının çıplak bedenini örtüp boxerı ile eşofman altını giyerek aşağı koştu ve kapıyı açtı. Babasının salladığı anahtarı görünce gülümsedi.

“Çok teşekkürler.”

“Zili çalmak istememiştim, aradım açmadın.”

“Ya sessizde unutmuşum.”

“Arabanla dönmeyecek olsam, anahtarı bir yerlere saklar giderdim de-”

Burak Ali kafasını kaşıdı, “Tamam baba sorun değil. Ben anahtarı vereyim sana,” diyerek yandaki anahtarlığa uzandı ve anahtarı alıp ona uzattı.

“Her şey yolunda mı?”

“Yolunda yolunda, bir sıkıntı yok. İyiyiz. Duru uyuyor.”

Alihan gülümseyerek omzuna vurdu, “İyi tatiller o zaman. Her şey istediğin gibi hazırlandı.”

Arkasındaki aracı görünce gülümsedi, “Hayal ettiğimden de güzel olduğuna eminim.”

“Mert Ali amca sağolsun. O yardımcı oldu.”

“Selam söyle o zaman. Görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Kapıyı kapattığı an Buğra’nın gözünü kaşıyarak odasından çıktığını gördü. “Oğlum uyandın mı?”

“Buya çiş deldi.”

Hemen onu kucağına alıp, banyoya götürdü ve yardımcı olup, ellerini de yıkadıktan sonra, “Anneyi uyandırıp, sürprizi gösterelim mi?” diye sordu.

“Süpiz! Mee-niim!”

“Her şeyde senin zaten, maşallah!” onu kucaklayarak yukarı çıkardı. Duru hala uyuyordu. “Annemizin öyle pis-yani cici bir huyu var. Top patlasa uyanmaz!” yatağın kenarına oturup, yandaki sürahiyi aldı ve Buğra’ya “Elini sok,” dedi. Buğra gülerek elini suya soktu. “Şimdi annenin sırtını ıslat,” deyince çocuk kıkırdayarak denileni yaptığı an Duru çığlık atarak kalktı.

“Burak Ali!” diye çemkirdiğinde oğlunu görüp, üzerini örttü.

Burak Ali oğlu ile kahkaha atıyordu. Yandaki sabahlığı kıza uzattı, “Al giy şunu ıslak prenses,” derken hala gülüyordu.

“Çocuk,” dedi Buğra’yı işaret ederek.

Burak Ali taşıyarak yana aldı ve görüş alanını kapatıp “Ee oğlum ilk tatilimizde nereye gitmek istersin?” diye sordu.

“Avuz!”

“Yok avuz. Hava soğuk. Yüzemeyiz.” Kadına döndüğünde giyinip yataktan çıkmıştı.

“O ne demek? Sen otel ayarlamadın mı?”

Burak Ali kafasını kaşıdı, “Yok. Yani belirli bir şehirde ayarlamadım açıkçası. İstediğimiz yere gideriz diye düşündüm.”

“Sekizinci madde?” dedi heyecanla azıcık da şüpheyle. Burak Ali elindeki anahtarı sallayınca, kız çığlık atarak adama atladı. “Burak Ali inanmıyorum. Karavan mı kiraladın?”

“Gel,” dedi oğlunu yeniden kucağına alıp. Duru koşarak inmişti merdivenleri.

“Delisin ya!” dış kapıyı açtığında gördüğü karavanla ağzı açık kalmıştı. “Almışsın sen?”

“Senin bu,” dedi kadına arkadan sarılarak. “Buğra’nın doğumunda yoktum, o yüzden doğum hediyesi olarak düşünebilirsin.”

Duru gözündeki yaşı sildi. Karavanın üstünde kocaman harflerle “HAYALLERİMİZİN SEKİZİNCİ MADDESİ” yazıyordu.

“Ben hayallerimin peşini hiç bırakmadım.”

“Bende...” diye fısıldadı arkaya doğru elini uzatıp onu kendine daha çok bastırdı.

 *

Bir iki saat sonra hazırlanıp, yolculuk için karavana binmişlerdi. Duru sevinçle karavanın içini geziyordu. Arada ön tarafa girmek için küçük bir giriş vardı. Burak Ali aracı çalıştırıp, hafifçe başını eğdi, “Sayın Şimşek ailesi, yolculuğuna hazır mısınız?”

Kadınla çocuk aynı anda “Evet!” diye bağırdıklarında Burak Ali gaza bastı.

“Anni bak!” dedi Buğra küçük yatağı göstererek.

“Evet bu Buğra’nın yatağı. Çok şirin değil mi?”

“Evet.”

Duru etrafa bakındı, gerçekten çok güzeldi. Aradaki paravanla Buğra’nın yatağı kendi yataklarıyla ayrılmıştı. Yataklarının üzerindeki led ışıklar, yumuşacık örtüler, çok güzeldi.

“Duru!” diye seslenen kocasının yanına gitti.

“Efendim.”

“Yanımda otursana, özlüyorum.”

Duru kıkırdayarak öne geçip oturdu ve ayaklarını öne uzattı. “İlk durağımız neresi?”

“Tabi ki Bolu Abant.”

Kız iki elini havaya kaldırdı, “Muhteşem!”

“Muhteşem olan sensin,” diyerek müziğin sesini açtı ve birlikte bağıra bağıra şarkıyı söylemeye başladılar.

Hadi kalk gidelim hemen şuanda!

Kapa telefonunu bulamasın arayan da!

Açarız radyoyu, yol nereye biz oraya!

İyi gelmez mi hiç deniz havası?

Bir göz oda buluruz sokarız başımızı,

Bir de koyarız iki kadeh,

Kafa nereye biz oraya!”

(Sıla -Kafa)

İki hafta boyunca unutulmaz bir balayı geçirmişlerdi. Oğullarının mutluluğu ise ikisine de ilaç gibi gelmişti. Hayal ettikleri, istedikleri her yeri gezmişlerdi. Bir sürü anı, yüzlerce fotoğraf çekilmişlerdi. Burak Ali Buğra’ya bir sürü şey öğretmiş, öğrettikçe onunla bağları güçlenmişti. İlk kez ata binmişti Buğra, lunaparka ilk kez gitmiş, ailecek çok eğlenceli zamanlar geçirmişlerdi. Bisiklete binip gezmişlerdi. Akşamları Buğra uyuduktan sonra karavanın üst kısmına çıkıp, yıldızların altında saatlerce müzik dinleyip, gelecekleri hakkında güzel hayaller kurmuşlardı. Bazı akşamlarda Burak Ali gitar çalıyor ve birlikte şarkılar söylüyorlardı. Ama her güzel şeyin sonu oluyordu ve iki haftanın sonunda evlerine dönmüşlerdi.

Burak Ali kahvaltıyı hazırlarken, Duru da Buğra’yı giydiriyordu.

“Bugün ne yapacaksın?” diye seslendi Burak Ali mutfaktan.

“Buğra’yı annenlere bırakıp çikolata dükkanına gideceğim.”

“Tamam bebeğim. Hastanedeki işim erken biterse bende gelirim.”

Buğra’yı giydirme işi bitince gelip duvara yaslandı. Üzeri çıplak olan adamı izlerken, dudağını ısırıyordu. Lanet olsun ona doyamıyordu, “Belki akşam birlikte çikolata yaparız.”

Burak Ali kahkaha attı, “Çok yaramazsınız sayın Şimşek. Aklımı karıştırıyorsunuz. Sonra masumken günahkar oluyorum sayenizde.”

Duru kocaman açtı gözlerini, “Aa aaa aaaaa, hayatımda senin kadar adisini görmedim,” diye çemkirdi. “Ben miyim günahkar?”

“Evet,” dedi kendinden emin bir şekilde.

“Sen masumsun öyle mi?” kapı çaldığında “Dur kapıya bakıp geliyorum, bu konu kapanmadı,” diyerek koştu ve kapıyı açtı. Ama gördüğü kişi ile donup kalmıştı. “Şeb-Şebnem...”

“Şebo’ya ne oldu?”

Duru yutkundu. Bakışları değişikti, üzerindeki gelinlik gibi beyaz elbise de tuhaftı... “Şey...”

“Neyse tamam, haklısın. Zorlama kendini.” Derin bir nefes alıp verirken evin içine bakıyordu, “Hayallerin gibi. Hayallerindeki evi yaptırmış sana.”

“Ne vardı Şebnem?”

“Evlenmişsiniz-”

“Evet. Bunu söylemek için mi geldin?” bakışlarından rahatsız olmuştu.

“Düğün hediyenizi vermeye geldim. Bak düğün konseptine uygun giyindim. Gerçi gelin olan sendin, değil mi? Burak Ali seni seçmişti.”

“Şebnem sen tedavi olmadın mı? Benden, bizden özür dilemedin mi? Ne bu şimdi?”

“Sen buraya gelene kadar her şey iyiydi Duru. Sen beni mahvettin yine!”

“Ben sana bir şey yapmadım!” diye bağırdı.

...

Ve Burak Ali duyduğu seslerle koşup kapıya gittiğinde “Duru!” diye acıyla mırıldandı. Gördüğü manzara ile kilitlenmişti. Kadın Duru’nun sırtını kendi göğsüne yapıştırmış alnına da silah dayamış öfkeyle adama bakıyordu. Burak Ali ölebilirdi korkudan. Şuan biri bedenini ateşe verse ya da nefessiz kalsa gram acı hissetmezdi. Bundan daha fazla canı yanamazdı.

 

Loading...
0%