Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM – PARİS’TE AŞK

@mutlusonlarinyazar

 

Bir masal çizilir, biz masal silinir...

Sen bir aşka destan yazarsın,

Onun bir bakışıyla tüm kelimeler değişir...

Sen yine kıyamazsın ona,

‘Canın sağolsun’ der, gidersin...

Onun ahı gelir, seni yer bitirir.

 

Duru öpüşmenin verdiği o heyecanla gözlerini kapadı ve Burak Ali geri çekilince gözlerini yavaş yavaş açıp karşısında ona farklı bir gülümseme ile bakan adamı görüp o da gülümsedi. “Burak Ali?”

“Sevgilim, demeni tercih ederim.”

“Biz...”

Burak Ali kızın kulağına eğilip, “Seni ayıp ayıp öptüm, gördün mü?” diye sordu çocukluğundaki cümlesini hatırlatarak.

“Burak Ali ya...” Kız küçük bir kahkaha attı.

Adam onun yanağını okşadı, “Duru’m... Meleğim, çocukluğum, her şeyim... Seni çok seviyorum."

Kız yüzünü sakladı, “Ya deli... Sen ciddi misin şimdi?”

Adam onu kollarına aldı, “Şuan, şu dakika yaşadığımız şey yeterince ciddi gelmediyse yeniden öpebilirim. Hemde çok ayıp bir şekilde...”

Kız da kollarını ona dolayıp sımsıkı sarıldı, “Burak Ali, ben bugünü ne kadar çok bekledim.”

İşte Burak Ali’nin duymayı en çok istediği kelime de tam da buydu. Onun da şuanı hayal etmesi, yani Burak Ali’nin onu beklediği gibi Duru’nun da Burak Ali’yi beklemiş olması. Hiçbir duyguya değişilmezdi ilklerin coşkusu. “Sana aşığım ilk aşkım.”

Kız huzurla kapadı gözlerini... Burak Ali onu seviyordu, ona aşıktı, bu inanılmaz bir andı.

“Sen?” diye muzipçe kulağına doğru eğilerek sordu.

“Ne ben?” dedi Duru da onun oyununa ayak uydurarak.

Burak Ali kızın koltuk altından onu gıdıkladı, “Oyun mu istiyorsun cadı seni?” kız yatakta sağa sola dönerken birden adam onun üstüne çıktı ve göz göze geldikleri an gülüşmeleri sadece tebessüme dönüştü. “Yalnız o oyunlar artık masum bir şekilde bitmez küçük hanım, söyleyim.”

Duru yutkundu... “Seni çok seviyorum.”

“İşte bu. Aferin.” Adam kızın çenesindeki gamzesini öptü, “Şurada ölebilirim,” deyip yeniden sırt üstü yattı. “Şimdi de fotoğraf paylaşalım ve aşkımızı ilan edelim.”

Duru’nun gözleri kocaman olmuş birden diklenmişti. Hayır hayır, ilan hiç iyi bir fikir değildi. Babası hazır mıydı ki? Hiç sanmıyordu. “Saçmalama Burak ya, babam öldürür seni.”

“Ya sen saçmalama. Üstelik haberi var, ben ona demiştim,” derken telefonunu almış, yemekten sonra çekildikleri fotoğraflara bakıyordu.

“Ne-ne demiştin?” -Allah korusun, demişse bu yanındaki kimdi? İyi saatte olsunlar... Eli ile adamı dürtükledi.

“Duru ne yapıyorsun?” dedi adam kaşlarını çatarak.

“Babama söylediysen, yaşaman imkansız. Hayal misin değil misin ona bakıyorum.”

Burak Ali kahkaha attı, “Yok ya, bir şey demedi.”

“Demedi?”

“Yani ben duymadım -Hah bu fotoğraf güzel. Bunu paylaşalım.”

“Ya saçmalama saçmalama! Önce bir söyleyelim.”

Burak Ali yanındaki sevgilisine bakıp, gülümsedi. “Merak etme, herkese buraya gelirken niyetimi gayet açık belli ettim.”

“Niyetini bozup geldin yani.”

Adam eğilip kızın dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı, “Gemileri yaktım desek daha doğru olur.”

BurakAliŞimşek: “Duru’m şuan on sekiz oldu “00:00” ‘YANIMDA’ ve artık benim ‘SEVGİLİM’ :) #büyükgün

“Hadi sende paylaş.”

“Ya olmaz Burak ya, şu yazdığına bak. Siler misin?”

Burak Ali kaşlarını çattı, “Duru sen ciddi misin? Ben yıllardır bu günü bekliyorum. Hayatta silmem. Dur şu fotoğrafta da çok güzel bana bakıp gülmüşsün, bunu da koyacağım.”

“Çocuk gibisin Burak.”

Burak Ali uzanıp bu sefer boynundan öptü, “Kucağında sallayarak uyutursun bu gece o zaman bu çocuğu.” Kızın değişen surat ifadesi ile kahkaha atıp, dediği fotoğrafı paylaştı.

BurakAliŞimşek: “Bundan sonra isimlerimiz susacak, sıfatlarımız konuşacak ;)”

“Bak bak yazdığı şeye bak. Şimdi babam yazarsa altına, ‘sıfatınıza tüküreyim sizin’ sonuna kadar hakkediyoruz valla, cevap da veremeyiz.”

“Neden veremiyormuşum?”

“Ne diyeceksin Burak, adam sıfatımıza tükürüyor, ‘Elhamdülillah bin şükür mü’ diyeceksin?”

“Yok, sıfatımız var konuşuyoruz çok şükür diyeceğim.”

Telefonu yana koyup, kızı kollarına çekti, “Hadi uyuyalım. Yarın çok hızlı birgün olacak.”

Duru adamın kocaman bedeninin yanında küçücük kalmıştı, “Ben odama gideyim o zaman, hadi iyi geceler-” demişti ki adam onu daha fazla sardı.

“Şimdiden rüyalar alemindesin Duru Yazgın, çünkü bu gece benim kollarımda uyuyacaksın.”

 ***

Sabah Burak Ali, Duru’nun titreyen telefon sesine uyanmıştı. Harika bir de sevgilisinin bu tatlı huyu vardı, top patlasa uyanmaz. Hatta Burak Ali meraktan patlasa da uyanıp o telefon açılmazdı. Ne güzel...

Eğilip kızın telefonunu aldı ve açtı, “Efendim Bora amca?”

“Kızımı aradım,” diyen sakin ama ‘Kuzuların Sessizliği’ kıvamındaki ses tonu ile Burak Ali çok korkmuştu (!)

“Evet, sevgilim uyuyordu, uyandırmak istemedim.” -Az değilim ben Bora Yazgın, sen kimin torunuyla hangi dansı ediyorsun acaba?

“Senin benim kızımın odasında ne işin var?” diye gürleyince, Burak Ali adam görmese de ‘Ooo...’ diyerek korkmuş gibi bir surat ifadesine büründü.

“Bora amcacığım, bağırmayın, korkuyorum sonra. Korkup kızına mı sarılayım? Aaa...”

“Burak Ali öldürürüm seni! Çık kızımın odasından evinden! Çabuk!”

Burak Ali kısık bir kahkaha attı, “Yemin ederim onun odasında değilim!” dedi yatakta rahat bir pozisyon alarak. “Bu arada tebrik etmek için mi aradınız? Tebriklerinizi evde kabul ederdik, ama malum ufak bir seyahate çıkacağız. Dönüşte artık inşallah, bekleriz. Gerçi bir bakarsınız sülalece biz geliriz size, hayırlı bir iş için,” derken iç çekti ve “İnşallah,” diyerek ekledi. “Bora amca orada mısın? Küt diye gitti her halde adam.” Başını sağa sola salladı, “Sağlık olsun,” dedi ve telefonu kapadı.

Oysa Bora avazı çıktığı kadar bağırıyordu, “Buradayım! Duydun mu beni? Çık o evden! Kapatma o telefonu! Burak Ali Şimşek!-”

Burak Ali yan dönüp yanında uyuyan kıza bakıp gülümsedi, “Her şeye değersin. İnşallah yüreğimdeki aşk da sana layık olur bebeğim.”

 ***

“Bora sakin olur musun, geceden beri ne uyuttun ne uyudun ne huzur verdin! Aaa!”

Bora karısına sinirle döndü, “Sen sus sen! İş birliği yaptın o edepsiz düzenbaz adamla! Ben sana dedim, bak dedim, İrem dedim, sevgilim dedim, avukat dedim, bu adamın gözü göz değil dedim, niyeti iyi niyet hiç değil dedim, abilik dedin, yok dedim, ısrar ettin, sana güvendim! Başıma bir güzel çorabı ördünüz, giydirdiniz, şimdi de dediğin tek şey ‘sakin ol Bora!” birden bağırdı, “Olamam! Duydun mu olamam! Artık o gemileri yaktıysa, ben dünyayı yakarım. Sıfatlarla konuşacakmışız, bak bak bak! Gelip istediğinde görür o sıfatı! Hükümetin bana verdiği bir sıfat var, ‘BABASIYIM’ o kim daha? Resmiyetsiz sıfatı var, sıfatına tükürdüğüm!”

“Allah’ım sen bana sabır ver! Sabır vermeyeceksen, bu adama akıl ver. Yok ikisi de olmaz diyorsan, belamı ver direkt çekeyim, bu ne?”

“İrem!”

“Ne?”

“Akşam Abant’a gidiyoruz. O sürprizi göstereceğim ben ona! O pastadan çıkıp, yumruğu suratına geçireceğim.”

O sırada kapı çaldı, İrem yan tarafın olmaması için dua ede ede gidip açtı kapıyı. Ama boş ümitti. Karşısında tüm Şimşek ailesi sırıtarak duruyordu ve içeride gök gürültüsünden hallice bir kocası vardı.

“Günaydın İrem, gördün mü Burak Ali ile Duru ne paylaşmışlar?” diye neşeyle cıvıldadı Eylül. “Ay inanamıyorum, sonunda.”

İrem başını salladı, “Ya sonunda. Yalnız şuan gerçekten sırası değil. İçeride Bora var. Ona bir ‘zan’ ekleyin, o kıvamda.”

“Borazan diyorsun. Sustururuz, o benim işim,” dedi Burak içeri geçerek. “Oğlumun dünürü ne haber?”

Bora sinirle kahkaha attı, “Tabi, Şimşek ailesi sabahtan kapıya dayandı. Kaçırırlar mı bu fırsatı?”

Burak rahatça koltuğa oturdu, Bade de hemen yanına, “Haklısın Boracığım, hiç huyumuz değildir böyle anları kaçırmak,” dedi kadın göz kırparak. “Babama çekmişsem demek ki.”

Alihan ile Eylül de İrem’le geçmişlerdi içeri, “Ay Bora ne kadar sevindim anlatamam. Sonunda dünür olduk. Çok mutluyum.”

Bora alaycı bir ifade ile yanıtladı kadını, “Edepsizlikten evde kalma potansiyeli yüksek oğluna, pırlanta gibi bir kız bulan her mutlu annenin olacağı kadar mutlu olduğuna eminim Eylülcüğüm.”

Eylül Burak’ın onlara yolladığı fotoğrafları açtı, “Bak sabah atmışlar bu fotoğrafları, ne tatlılar değil mi?” yan yana, yanak yanağa, hatta Burak’ın kızın yanağından öperken ki fotoğraflarını gösterdi onlara. -Hiç birinde de oldukları yerin manzarası gözükmüyordu neyseki...

İrem gözleri dolu dolu baktı fotoğraflarına. Kızını ilk kez bu kadar mutlu görüyordu. Bora çaktırmasa da o da aynı düşüncedeydi. O yüzden yorum yapmadı bile.

Bade ayak ayaküstüne attı, “Ay canım torunum, demin bana da fotoğraf atmış, kutu kutu nutellalar almış kıza doğum gününe. Aynı dedesi.”

Bora yutkundu, yutkunurken gömleğinin düğmelerini açtı ve birden gürledi, “İrem!”

Bade yüzünü buruşturarak kulağını tuttu, “Ah kulağımda bir ses yankılandı.” Burak’la birbirlerine bakıp, aynı anda bağırdılar, “Ecrin!” ve kahkahalar başladı.

 ***

“Her şeyi aldın mı?”

“Aldım aldım da nereye gideceğimizi hala söylemedin.”

Burak Ali gülümseyerek cebinden kızın ve kendisinin pasaportunu çıkarıp salladı, “Azıcık uçacağız bebeğim,” dedi göz kırparak.

“Paris!” diye bağırdı kız ayakları ile yerde tepinip, ağzını kapatırken.

“Bingo! Hadi uçağı kaçırmayalım.”

Duru koşarak adama sarıldı ve eskiden de yaptığı gibi yüzünün her yerini -bu sefer dudaklarını da ekleyerek- öptü. “Seni seviyorum Burak Ali Şimşek!”

“Ooo... Bilseydim çok önceden götürürdüm seni,” dedi adam kızın beline sarılıp, onu döndürürken.

Kız durup onun yüzüne baktı ve elleriyle adamın saçlarını geriye aldı, “Bilseydim çok önceden yüreğimle sarılırdım sana.”

Burak Ali yutkunmuştu, bu kızdaki büyü onu delirtiyordu. Bu kızdaki aşk, aklını kaçırmasına sebep olacaktı. Sonra o da kızı sımsıkı sardı, “Bundan sonra ömrün boyunca sarılacağın tek yürekte güvendesin birtanem. Seni çok seviyorum.” Saçlarını öptü, sonra da alnına öpücük kondurup elini tutarak apartmandan çıktılar.

“Pasaportumu nasıl aldın, evde kasadaydı?” diye dehşetle sordu.

Burak Ali valizleri arabanın bagajına yerleştirirken, gayet umursamaz bir tavırla, “Babana söyle şu şifreyi değiştirsin. Annenin doğum günü çok klişe, hiç zorlanmadım bile,” dedi.

“Hii! Çaldın mı?”

Bagajı kapatıp, ayıplayarak baktı kıza, “Ne münasebet? Hiç sevmem hırsızlık falan. Sana getirdim. Senin değil mi?”

“Burak Ali, yine de yaptığın yanlış.”

“Doğruyu yapıp hastaneye gitmek yerine, yanlışı yapıp seninle Paris’te olmayı tercih ettim diyelim mi? Daha sempatik,” deyip gülümsedi.

“Çok tatlısın.”

“Allah kahretmesin beni öyleyim değil mi?” uzanıp kızı öptü ve birlikte arabaya bindikleri an kızın telefonu çaldı.

“Ay babam! Kesin gördü paylaşımları! Bittik biz.”

“Ne bittik ya, eminim sürpriz olmamıştır. Ben söylemiştim yıllar önce, on sekizine geldiğinde sıfatlarla konuşacağız demiştim. Haberi var yani çok şey etme.”

Duru’nun gözleri kocaman açıldı, “Haberi var, dediğin bu mu? Sana inanamıyorum Burak Ali Şimşek!”

“Hadi aç aç, şimdi başka bir şey yaptığımızı sanacak. Ha sakın Paris’e gittiğimizi de söyleme. Herkes bizi Bolu Abant’ta sanıyor.”

“Hii... Açıyorum hemen, tamam,” diyerek açtı telefonu, “Babacığım?”

“Neden aramadın beni? O telefonda geç açıldı!”

“Ne için aramadım babacığım anlamadım?” -En iyisi salağı oynamak.

Burak Ali hemen telefona doğru eğilip araya girdi, “Tüh ya, mutluluk sarhoşluğuma ver Bora amca, unuttum aradığını söylemeyi. Kızın insanda ne akıl bırakıyor ne fikir, aldı aklımı-ah ne vuruyorsun ya?” kız adamın kafasına vurup vurup duruyor, telefonu da elinden kurtarmaya çalışıyordu.

“Babacığım sen bakma bunun dediğine, söylemedi bana aradığını,” adama uyaran bakışlar atıp, “Eminim gerçekten unutmuştur,” dedi.

“Tabiki unuttum. Aşk olsun, diyeceğim ama oldu! Artık evlilik olsun diyelim bari.”

Duru sabır çekti, “Efendim babacığım?”

“Küçük kızımın doğum gününü kutlamak istedim de çok da kutlama yapacak bir havada değilim artık!” diye çıkıştı, “O fotoğraflar ne Duru Yazgın?”

Duru yutkundu, “Şimdi babacığım o konuları aslında yüzyüze konuşup, paylaşmak isterdim ama Burak Ali sürpriz yapıp gece sosyal hesabından herkese duyurmuş-”

“Duru! Sence ben duyurulma şeklini mi söylüyorum sana?”

“Yok! Haklısın, ben konuyu değiştirme çabasındayım -da babacığım ya bugün benim doğum günüm, kutlamayacak mısın?”

“Kutlayanlar çok olunca bana gerek yoktur diye düşündüm,” dedi alıngan bir sesle.

“Babacığım yapma... Sen hala benim ilk aşkımsın.”

Burak Ali yüzünü buruşturdu, “Dün bana da demedin mi onu? Ne üç kağıtçısın sen ya!”

Kız onun omzuna vurdu, “Sen bi sussana!”

“Ama adamın duyguları ile oynuyorsun, yazık,” dedi kıs kıs gülerken.

Ve kutlamalar eşliğinde havaalanına gelmişlerdi. Yolda Burak Ali’nin ailesi görüntülü arayıp, hem birlikteliklerini hem de kızın doğum gününü kutlamışlardı. Hatta Eylül ile Bade ona ‘Sevgili çiçeği burnunda gelinimizin doğum günü kutlu olsun’ demişlerdi. Bu hem kızı utandırmış, hem de mutlu etmişti. Duru kendini bildi bileli bu ailenin içindeydi ve hepsini de çok seviyordu. Bu doğum gününü ömrünün sonuna kadar unutmayacağı da kesindi.

Pasaport kontrolünden geçtikten sonra uçağa bindiler. Emniyet kemerlerini bağlarken “Şebnem aramadı, normalde erkenden arar,” dedi Duru adama bakıp. “Acaba ona söylemedik diye mi üzüldü? Sosyal hesaptan duyması hoş olmadı tabii.”

“Bilmem, ben gelmeden önce görüştüm onunla, haberi var sana açılacağımdan yani. Sıkıntı yok bence. Hatta kendisi de sana sürpriz yapıp gelecekti ama ben,” dedi kızı kollarına alarak, “Sevgilimle başbaşa olmak istediğimi söyledim.”

“Ay tamam işte buna bozulmuştur,” derken dudağını sarkıttı.

Burak Ali de onun dudağını sıkıp, “Sarkıtma şu dudağı, uçak falan dinlemem öperim,” dedi.

“Ya dur ya, aklım Şebo da kaldı. Of!”

“Ya saçmalama, eminim o da bizim kadar mutludur birlikteliğimize, ben yıllardır ona seni anlatıyorum. Artık kafasını şişirmek zorunda kalmadığım için eminim mutluluktan deliye dönmüş ve kafayı dinliyordur.”

Duru kıkırdadı, “Bende sürekli sana olan duygularımdan bahsederdim ona. Gecenin sonunda ‘Of Dodo yeter artık bunaldım’ derdi.” İkisi de güldüler.

“Keşke başkaları yerine birbirimize anlatsaydık içimizdeki duygularımızı.”

“Keşke Burak Ali.” Sonra adamın yanağından öptü, “Böyle de güzel oldu ama.”

“Çok güzel oldu. Birazdan görüntülü ararız onu.”

“Tamam.” Adamın yanağını sıktı, “Üçümüz hiç ayrılmayalım olur mu?”

“Ayrılmayız birtanem, neden ayrılalım.”

Ve uçak havalandığı an Duru adamın omzuna başını koyup ona sımsıkı sarıldı. Bu an o kadar güzeldi ki, hiç bitmesin istiyordu.

 ***

“Burak Ali, burada olduğumuza inanamıyorum!” dedi kız Paris’in sokağının ortasında etrafında dönerken.

“Bende senin hala bana ‘Burak Ali’ dediğine inanamıyorum. İnanamadığım ise sevgili olduğumuz. Sevgiliyiz biz değil mi?” diye şakayla karışık bir merakla sordu. “İkna edilsem mi acaba?”

Kız kahkaha atarak koşup ona sarıldı ve ayaklarını beline dolayarak dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. “Bu yeterince ikna edici miydi?”

“Azıcık daha ikna edici olabilirdin,” deyip bu sefer kendi öptü. Sonra “Bende azıcık seni ikna edebilir miyim?” diyerek öpücüğe devam etti. Sonra kızı etrafında döndürerek yere indirdi. Bu sefer kızı elinden tutarak arkasına doğru döndürüp sırtında taşıdı ve ellerini uçak şeklinde açıp, bağırarak “Evet sayın seyirciler, yıllarca beklenen ‘BURAK ALİ VE DURU AŞK UÇUŞU’ dün gece itibari ile başlamıştır. Emniyet kemerinizi bağlayın ve bu heyecan dolu yolculuğun tadını çıkarın!” dedi.

“İndirebilene aşk olsun!”

“İnişler olmasın!”

Kızı indirdiğinde bir banka oturdular. İkisi de nefes nefeseydi ve üşümüşlerdi. “Hava çok soğukmuş,” dedi Duru ellerini ovuşturarak.

Burak Ali kızın ellerini aldı ve eldivenlerini çıkarıp, dudaklarına götürdü sıcak nefesi ile üfleyip, montunun içinden göğsüne bastırdı. “Isındın mı?”

“Tutsaydın da yeterdi.” Alnını adamın göğsüne bastırıp, “Temasınla ateş basıyor zaten,” dedi.

Burak Ali derin bir nefes alıp, bıraktı. “Ama sen çok açık sularda yüzüyorsun güzelim. Bak bu akşam aynı odada kalacağız, olacakların hiçbir sorumluluğunu üstlenmem,” derken kıkırdıyordu.

“Edepsiz. Ben aşktan bahsediyorum.”

“Hımm, benim şuan sadece seksi düşünen öyle mi? O yüzden mi o baş göğsüme saklandı?”

“Edepsiz!”

Kızın başını kaldırıp, yüzünü avuçlarının içine aldı, “Bu edepsiz adam sana deli gibi aşık, onu ne yapacaksın? Ve senin hakkında çok ama çok edepsiz planları var,” dedi ve sıkı sıkı sarıldı ona.

“Ne yapacakmış bana?”

Burak Ali düşünür gibi yaptı, “Yani seni çırılçıplak soyup, ayıp ayıp öpebilir ve yiyebilirim.”

“Vallahi de çok ayıp şeyler söylüyorsun.”

“Olayım bu, dedem belli babaannem belli, benden çok bir edep emsali beklentin olmasın güzelim. Damarlarımda Burak Şimşek kanı dolaşıyor.”

Kız kahkaha attı, “Babam bu haline bayılacak.”

“Sen ne diyorsun, ilk görüşte aşk. Garanti yani.”

Saatine baktı, “Aa Şebnem’i aramadık, uyanmıştır. Bak şimdi bin laf sayacak.”

Telefonunu çıkarırken Burak Ali, “Yine de daha Paris’te olduğumuzu söyleme,” dedi.

“Tamam.” Arama tuşuna basınca adam onu kollarına aldı ve ekranda ikisi göründü.

“Selam!” dediler Burak Ali ile Duru aynı anda.

Şebnem ikisini sarmaş dolaş görmeye alışıktı. Burak Ali zaten her fırsatta onu sarardı ama bu seferkinin basit bir sarılma olmadığı çok belliydi. Zaten geceden beri fotoğraflarına bakıp, altındaki yazıları yüzlerce kez okuyup ağlamıştı. Yeterince acı çekmişti, neden üstüne de arıyorlardı ki, diye düşünüyordu.

“Selam,” dedi gülümsemeye çalışan bir ifadeyle.

“Ya bebeşim, asma suratını. Biliyorum dün haber vermedik diye üzüldün, ama inan birden bire oldu.”

Burak Ali de güldü, “Valla Şebo dediği gibi, birden bire olanlar oldu. Yani o sana anlattığım muhteşem konuşmaların hiçbirini yapamadım. Hediyesini merak edip, gece tam on ikide odama gelince, her şey çok doğaçlama gelişti.”

Şebnem gözlerini yumdu, ölebilirdi. “Ya...” diyebildi sadece.

Duru adama baktı, “Sen bana konuşmamı hazırlamıştın?”

“Evet. Bu akşamki yemekte yapacaktım,” dedi.

“Hımm, yemekte istiyorum o konuşmayı o zaman.”

“Emredersiniz.”

Şebnem telefonu kapatmamak için zor tutuyordu kendini. Evet, aslında yaptıkları şuan sadece mutluluklarını onunla paylaşmaktı ama sorun Şebnem’in onların mutluluklarıyla ilgilenmediğiydi. O şuan kendi mutsuzluğu ile boğuşuyordu.

Duru kıza bakıp, “Hadi Şebo, asma suratını,” diyerek dudaklarını büzdü.

Şebnem gülümsemeye çalıştı, “Tamam, gerçekten sorun yok. Sizin adınıza da çok sevindim. Zaten bana sürpriz olmadı. Bu sonu bekliyordum. Ama şimdi gerçekten kapatmam gerekiyor.”

Duru kızın ciddi konuşması ile, kaşlarını çatmıştı, “Şebo, baban mı yine?” diye sordu. Şebnem’in babası maddi gücünü yıllar önce kaybetmişti ve o zamanlar Şebnem on beş yaşındaydı. İçkiye başladığında ise eve sarhoş geliyor, Şebnem de ona bir şey söylediği an onu dövüyordu. Burak Ali ve ailesi ne kadar şikayette bulunmasını isteseler de Şebnem bunu asla yapmayacağını söylüyordu.

“Hayır, dedim ya geçen de uzun zamandır gelmiyor zaten eve.”

“Peki. Yarın geliyoruz biz görüşürüz.”

“Görüşürüz. Kendinize iyi bakın.”

Telefon kapandığında Burak Ali düşünceliydi, “Tuhaftı.”

“Çok tuhaf. Anlamadım.”

“Neyse, gidince anlarız. Bu gece sizin küçük hanım, ne yapalım?”

Omuz silkti, “Bilmem. Kaptan sensin.”

Kızı kucakladı, “O zaman gezimize devam ediyoruz!” diye bağırıp koşmaya başladı.

İkisi de kahkahalarla gülüyor, her fırsatta birbirlerine sarılıp, birbirlerini öpüyorlardı. Akşam olduğunda ikisinin de telefonları çalmaya başlamıştı. İşte beklenen an gelmişti.

 ***

Şebnem telefonu kapattığında odasına geçip, kapıyı kilitledi. Yine transa girmiş gibiydi. Aynanın karşısına geçip, saçlarını okşadı gülümseyerek. Sonra da bütün gücü ile çekti. Bir tomar saç elinde kalmıştı. Bu ona kahkaha attırdı. Sonra avcunu yüzünde dolaştırdı, “Neden beni sevmedin?” diye bağırıp, yüzüne hızla bir tokat attı. “Neden ben değil Duru?” dedi daha öfkeli bir şekilde ve bu sefer kendine yumruk attı. “Benim neyim eksikti ondan? Ben seni daha çok seviyordum! ben seni daha çok seviyordum Burak Ali!” diye bağırıp bütün yüzünü dağıtana kadar devam etti buna.

Evet, bu hastalıktı. Burak Ali Duru’ya olan aşkını o on beş yaşındayken itiraf etmişti. O zamanlar Duru on üç Burak Ali de on yedi yaşındaydı. Babası iflas etmiş, annesi onları terk etmişti. Abisi de yurt dışına kaçmıştı. Yapayalnız kalmıştı bir anda. Duru ve Burak Ali ile gittiği özel okuldan alınmak üzereyken Burak Ali’nin babası buna müsaade etmemiş ve okul taksitlerini kendileri ödeyerek, o okulda kalmasını sağlamışlardı. Bu da onun ezik hissetmesine neden olmuştu. Sevgisizdi, kimse onu sevmiyordu- daha doğrusu kendi öyle sanıyordu. İlk o zamanlar kendine öfkesi başlamış ve kendine zarar vermişti Şebnem. Onu o halde gören Burak Ali delirmişti ve çok ilgilenmişti onunla. Kimin yaptığını sorduklarında ise, ‘Babam’ deyivermişti. Oysa zavallı babası ona bugüne kadar bir tokat dahi atmamıştı.

Ve bu böyle sürüp gitmişti. Ne zaman onun ilgisini isteyecek olsa, kendine zarar veriyor, soluğu da Burak Ali’nin dairesinde alıyordu, o gece de orada kalıyordu. Bu durumun artık hastalık olmaya başladığının ise farkında değildi. Yarın da onun ilgisi Duru da değil, onda olacaktı.

 

Loading...
0%