@mutlusonlarinyazar
|
Kime göre neye göre doğru ya da yanlışız... Zamana mı yenilir insan, Yoksa biz mi çok geride kalmışız... Yetişmeliyiz biz seninle bugüne, Geçmişte biz yoktuk hep yalnızdık... Acısız olmazdı aşk, Biz daha yeni başladık...
“Aha! Abant’a varmışlar,” dedi Burak Ali gülerek ve redde basıp, görüntülü arama başlattı. Ya bu şeytanlık da babadan kıza, hatta babaanneden direkt toruna geçiyor muydu merak ediyordu? “Bora amcacığım, nasılsınız?” derken arkada olan Eyfel Kulesini özellikle kadraja almaya çalışıyordu. “Neredesiniz?” dedi adam başını neredeyse camın içine sokacak kadar yaklaşarak. “Annenlere ve Şebnem’e gideceğinizi söylediğiniz otelde yoksunuz? Ora nere? Arkandaki duvar kağıdı mı?” -Elini kalbine koymuştu. Burak Ali kafasını kaşıdı, “Hay Allah, hiç geleceğinizi düşünemedim ben ya, oraya gitmekten son anda vaz geçtik inanır mısın? Keşke arasaydınız.” Bora sinirle gözünü yumdu, “İnanmam!” diye bağırdı. “Neredesiniz Burak Ali? Hangi cehennemdesiniz? Kızım nerede?” “Yanımda, güvende ve Paris’te,” dedi etrafı göstererek. “Nasıl güzel mi?” Oradaki herkes aynı anda “Paris mi?” “Ne?” “Yuh!” diye nidalar çıkardılar. “Bak annemleri de getirmiş peşinden görüyor musun? Hep boş zahmet. Arasaydınız söylerdim. Bu saatten sonra buraya da uçak yok, görüyor musun aksiliği? Hay Allah, tüh! Tıkılıp kaldınız orada.” “Burak Ali Şimşek, o kızı benden isteyeceksin biliyorsun değil mi?” Burak Ali dudağını ısırıp, yüzünü ekşitti, “Burak Şimşek isteyecek sevgilimi, o Cem Ernez’den nasıl kızını aldı biliyorsun değil mi?” göz kırptı, “Merak etmeyin, yarın akşam döneceğiz. Hadi görüşürüz,” diyerek telefonu kapattı ve kıza döndü. “Çok mu kötüyüm?” Kız gülerek “Evet,” dedi. “İnanılmaz kötüsün. Babam o benim.” “Beni çok seviyor, bak gerçek diyorum,” dedi ciddi olmaya çalıştığı ama çok da beceremediği bir ifade ile. “Babanın sevgisini gösterme şekli bi değişik sadece.” “Burak Ali Şimşek, çok fenasın.” “Ama acıktım,” dedi kızın dudaklarını ele geçirip, ateşli bir şekilde öperken. “Açken ben, ben değilim demek ki.” “Bende çok acıktım,” diyerek aynı şekilde öptü onu kız. Burak Ali dudaklarını ısırdı, “Bana bak, biz bu gidişle çok yaramaz bir çift olacağız ben sana söyleyim,” dedi bu sefer kızın dudaklarını ısırarak. “Galiba. Dedene çekmişsin, benim de Bade babaannenin yanında büyüdüğümü hesaba katarsak, çok da uslu çocuklar olmamız beklenemez değil mi?” “Çok haklısın sevgilim, çok büyük beklentilere girmesin kimse, bizden edepli bir çift beklentisi koca bir hayal kırıklığı olur. Hadi şimdi gidelim ve şu boynunda görmek için sabırsızlandığım hediyeni sana vereceğim akşam yemeğimizi yiyelim artık.” *** “Kandırdılar. Resmen bizi kandırdılar,” dedi Bora sinirle önündeki içkiyi içerken. İrem Eylül’e doğru eğildi, “Bunlar gerçekten Paris’te mi şimdi?” Eylül de emin olmak için sosyal hesabına girmişti ki o an Burak Ali’nin art arda fotoğraflar paylaştığını görüp telefonu kadına çevirdi, “Artık eminiz. Paris’teler bu iki deli.” Alihan Bora’yı izliyor, duyduklarına ise gülüyordu. “Edepsiz senin bu oğlun. Yalancı!” “Yani dedesine çekmiş yapacak bir şey yok. Kardeşi Sertaç Han daha akıl başındadır, ama Burak Ali tam bir kaçıktır,” deyip kahkaha attı. “Öyle bir film vardı değil mi? Gülşen Bubikoğlu‘nun, Necmiye ile Nazmiye kardeşler.” Bora derin bir nefes alıp verdi, “Bu da Yeşilçam peşinde. Ama unutma ki oğlun bir Ediz Hun değil. Onun edebini beklememek lazım.” Burak kaşlarını kaldırdı, “Senin kızının da bir Türkan Şoray olduğu söylenemez. Ondan da çok bir beklentin olmasın.” Bade koca bir kahkaha patlatınca İrem başını çevirdi, Eylül ise kendini kocasının göğsüne gömdü. “Gülün gülün! Ha ha ha çok komik! Hayır benim kızım o, benim! Nasıl kaçırır kızımı ya?” Bade gülmesini kontrol altına alıp, öksürerek araya girdi ve son paylaştıkları fotoğrafı adamın gözüne soktu, “Valla Boracığım burada daha çok babadan kaçan mutlu, aşık bir çift var. Çok da kaçırılmışa benzemiyor,” deyip, telefonu kendine çevirdi, “Bakayım! ... Yok gayet de kaçmış bir kız ifadesi var ve de aşık.” Kalp krizi geçirmek üzere olan adama hafifçe eğildi, “Babam da annemi Paris’e kaçırmış. Eyvah eyvah!” “Bak sen!” “Sorma. Evlenmişler orada.” “Allah korusun.” Bu sefer Bade “Ecrin!” diyerek ağzını oynatırken, Bora gürledi, “İrem!” “Bu replik hiç değişmiyor ya, çok sıkıcı oldu!” dedi Bade eli ile kendini yellerken. “Burak dark rom mu içsek sevgilim?” “Baba kardeş olmaz ya bu saatten sonra, siz meyve kokteyline giriş yapın artık bence.” *** Etrafları mumlarla dolu bir restoranda oturan çift birbirlerinden gözlerini ayıramıyorlardı. Adam ayağa kalkıp, kadının arkasına geçti ve kulağına doğru eğilip, “Saçlarını toplar mısın prenses?” diye sordu. Kız hemen denileni yaptı. Üzerinde uzun kollu, kadife, siyah bir elbise vardı. Yırtmacı adamın yeterince aklını alırken bir de derin göğüs dekoltesi baş döndürücüydü ve bu elbiseyi Burak Ali kendi elleriyle almıştı. Bir insanın kendi kafasına sıkması gibiydi bu his. “Bu kolyenin bir anlamı ve bir adı var.” “Hımm, neymiş?” Burak Ali takarken bayağı oyalanıyordu, kızın boynunu okşuyor, öpüyordu. “Bu taşları bulan kabilenin inanışına göre doğduğun gün kalbine aşık olacağın insanın adı yazılırmış, senin adın gibi... Nereye giderse gitsin, nerede olursa olsun biri diğerini hissedermiş, benim hissettiğim gibi...” kolyenin kilidini kapatıp, kulağının yanına bir öpücük bıraktı “Ve birbirlerinden başka kimsenin olmazlarmış.” “Bizim gibi…” diye tamamladı kız onu. “Doğum günün kutlu olsun sevgilim, seni seviyorum.” Kız elini arkaya koyup gözlerini mutlulukla yumdu, “Bende seni seviyorum bebeğim, teşekkür ederim. Unutulmaz bir doğum günü oldu.” “Bu arada kolyenin adı, ‘Çocukluk aşkım, gençlik ateşim’miş, Cem abi söyledi.” “Waww... çok havalıymış. O zaman fotoğraf çekilelim mi?” “Kesinlikle.” Kız otururken kocaman kırmızı gül buketini kucağına aldı, -kucağına zor sığıyordu- Burak Ali arkasında durup, ona sarıldı, yanağından öptü ve bu şekilde onlarca fotoğraf çekildiler.
Duruyazgın: “Çocukluk aşkım, gençlik ateşim... Unutulmaz bir doğum günüydü benim için. Bana yüreğini hediye ettiğin için teşekkür ederim...” BurakAliŞimşek: “Çocukluk aşkım, gençlik ateşim... Unutulmaz bir andı... Bana yüreğini teslim ettiğin için teşekkür ederim...” *** Gece çok geç saatte otele gelmişlerdi. Odaya girdiklerinde ikisi de kıkır kıkır gülüyorlardı. Duru koca buketle kendini yatağa attı, “Çok yoruldum.” Burak Ali parmağıyla tuttuğu ceketini ilerideki koltuğa savurup, “Bende,” diyerek o da kendini kızın yanına bıraktı. İkisi de tavana bakıyorlardı. “Yarın uçak geç saatte sabah uyursun istediğin kadar.” “Tamam, sende uyursun zaten.” Adam kıza dönüp baktı ve sırıttı, “Uyuruz o halde.” “Uyuyalım o halde.” Burak Ali kahkaha atarak kalktı ve üstündeki siyah gömlekle pantolonu çıkardı. Kız da kalkmıştı ayakkabısını çıkarmış, saçlarını toplamış, takılarını çantasına koymuş ama fermuarını indiremiyordu. “Burak Ali açar mısın şunu?” derken adamdan gözlerini kaçırıyordu. -Utanmaz! Burak Ali başını salladı sadece. Hadi dostum ilk defa açıyormuşsun gibi heyecanlanma. Bunu defalarca yaptın. “Tamamdır,” dedi sesini normal tutmaya çalışırken. “Teşekkür ederim.” İkisinin de kalp atışları duyuluyor gibiydi. Kızı kendine çevirip, dudaklarına eğildi. Elleri elbiseyi tutan elleri oradan çekti ve elbisenin yere düşmesini bekledi. Hala onu öpmemiş, dudaklarına yakın bir mesafede duruyordu. “Çok güzelsin,” dedi ve kızı öpmeye başladı. Elleri kızın çıplak belinde, kalçasında dolaşırken onu kucakladığının farkında bile değildi. Saçlarını elleriyle dağıtıyor, ikisini de değişik bir rüyaya sürüklüyordu. Yavaş yavaş ayrılıp, onu kucağından indirdi. “Seni seviyorum Duru,” diye fısıldarken yutkunuyordu. “Bende seni seviyorum,” dedi kız, ama adamın neden durduğunu anlamamıştı. “Bu gece pijama giymesen olur mu?” “Olur.” -Çok ısrar etmişti sanki... Burak Ali gülümsedi, sonra kafasını kaşıyarak etrafına şaşkınca bakıp, derin derin nefesler alıp verdi. Lanet olsun, onunla sevişmek istiyordu, ama bir yanı da deli gibi korkuyordu onu incitmekten. Elini kıza uzatıp, tuttu ve birlikte yatağa doğru gidip, içine girdiler. Onu kucağına çekti. “İyi geceler sevgilim,” dedi. Kız da onun çenesinden öpüp, “İyi geceler sevgilim,” diyerek onu taklit etti ve başı adamın göğsünde, adamın eli kızın yarı çıplak bedeninde birlikte uykuya daldılar (!) ... İki saat sonra... Burak Ali uyuyamıyordu. Onun tüm bedenini kendi bedeninde bu kadar net hissederken değil uyumak gözünü bile kırpamıyordu ve kızın aldığı nefeslerden onunda uyumadığını anlıyordu. Elleri yavaşça sırtını okşamaya başladığında, kızın da adamın göğsündeki elleri hareketlendi. Burak Ali gözlerini mutlulukla yumdu ve kızın çenesini tutup kaldırdığı an dudaklarını dudakları ile örttü. İkisinin de nefeslerinden başka bir şey duyulmuyordu odada. Kelimeler yoktu, itiraz mırıltıları yoktu, korkular silinmiş, vaatler verilmiş ve geriye sadece tutkulu bir aşk kalmıştı. Sonuna kadar yaşayacakları. Yaşadılar da... Elleri kızın sırtında olan adam sutyenin kopçasını çözdüğü an göz göze geldiler, sessizce isteklerini gözleriyle haykırıyorlardı. Sonra yavaşça kızın üstüne çıktı ve bu sefer dudakları konuşmaya başladı, tüm bedenini öperek bağıra bağıra anlatıyordu tutkusunu, aşkını, heyecanını... Aşağılara indiği an, ellerine takılan iç çamaşırı da yavaş yavaş inmişti. Sonra da kızın ellerine takıldı adamın iç çamaşırı ve Burak Ali’nin ufak bir yardımıyla o da çıktı aralarından. Şimdi aralarına giren tek şey nefesleriydi, terleriydi... Burak Ali elinden geldiğince nazik davransa da Duru’nun etine batan tırnakları ve omzundaki öpücüğünde dişlerini de devreye sokmasından canının biraz yandığını anlamıştı. Ve o anlarda ilk kez konuştu, “İyi misin aşkım?” Kız yutkundu, “İyiyim... İyiyim sevgilim sorun yok.” Burak Ali gülümseyerek kızın terli alnını öptü ve ikisi de tutkunun ateş çemberinden çıkarken nefes nefese ama mutlulardı. Adam kendini yana atıp, kızı kollarına çekti. Saçlarını okşuyor, öpücükler konduruyordu. Bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu ama sanki konuşursa kız kollarından kaçacakmış gibi hissediyordu. “Duru’m...” dedi fısıltı ile. “Efendim Burak Ali’m.” “Erken oldu biliyorum, yani...” Kız elini adamın dudaklarına bastırdı, “Geç ya da erken... Neye göre geç neye göre erken? Bunun zamanını bizim tutkumuz belirler Burak Ali. Ben seninim, sen de benimsin. Bunun yanlışı da doğrusu da bize saklı. Ben yaşadığım bu anların tek bir saniyesinden bile pişman değilim sevgilim. Tekbir özel anım var, onu yüreğim sana armağan etti. Tekbir özel gecemiz varsa, bu ikimize aitti. Başkalarına yasağız biz.” “Yasağız sevgilim. Söz...” “Söz... Seni seviyorum.” Burak Ali biraz rahatlamıştı, gülümsedi ve kızın dudağına uzun bir öpücük bıraktı, “Bende seni seviyorum aşkım.” Onu biraz daha kendine doğru çekip sarıldı. “Seni çok seviyorum.” İkisi de bu sefer huzurla uykuya dalmışlardı. * Duru yatakta gerindi ama gece beline dolanan elleri göremeyince huzursuz oldu. Arkasına dönüp baktı adamın uyuduğu yerde kocaman beyaz güllerden oluşan bir çiçek buketi ile bir sade kahve vardı. Gülümsedi. Yorganı üzerinde tutup hafifçe uzandı ve kahve ile notu eline aldı. Kahveyi içerken bir yandan da notu okuyordu. “Sade kahve... En sevdiğin... Beyaz gül kokusuna bayılırsın. Seni sen yapan şeyleri ezberlemek ise benim en sevdiğim. Mesela süt içerken beni izlemek sana zevk veriyor. Nedenini çok merak etsem de hiç söylemedin. Hayır o anlarda seksi mi geliyorum sana bilemiyorum? ;) Ayrıca kısık sesli müzik dinlemekten de nefret edersin, klasik müzik sevmez, şuan sinirlensem de Murat Boz’u DİNLEMEYİ -yani umarım sadece dinlemeğidir- çok seversin... İğneden korkuyorsun, hemde çok. Sırf bu yüzden doktor olduğumu biliyorsun. Sana verdiğim söz için. Kimse canını yakmasın diye... Mesela iğne vurulurken elini tutmam seni sakinleştiriyor. Bu böyle uzun bir liste olarak devam ediyor. Ama ezberlemeyi en çok seveceğim şey, seviştiğimiz anlarda yapmaktan hoşlandıklarımız. Mesela kulağının arkasından öpmeme bayıldın ;) Günaydın sevgilim...” “Bazen beni bu kadar ezberlemiş olmandan nefret ediyorum,” diye mırıldanınca kapıda onu üzerinde sadece boxerı ile izleyen adamdan habersizdi. “Neden? Hala reçeli bilerek eline bulaştırıp, sonra parmağını yalamaktan psikopatça zevk aldığını bildiğim için mi?” “Burak Ali, istemeden bulaşıyor.” “Ya ya, eminim öyledir. Bana da seni görünce istemeden neler oluyor bir bilsen. Mesela şuan anlatmamı mı istersin, göstermemi mi?” “Ah görüyorum zaten! Pislik adam!” dedi kahveyi yana koyup gözlerini kapatarak. Burak Ali kahkaha atarak yatağa geldi ve boxerını çıkarıp, çiçeği de kenara koyarak kızı belinden tuttuğu gibi altına aldı. “Bakıyorum da gözünüz hep bir yerlerimde. Sen kalçamı da görmüştün değil mi? Meraklısı olmadığın kalçamı?” Duru kahkaha attı, “Ne kadar büyük bir yalancıyım değil mi? Cezam nedir efendim?” “Müebbet bana hapsettim seni.” “Ne mükemmel bir cezasın sen öyle.” Ve yine tutkuya kendilerini bırakıp, doyasıya birbirlerini keşfettiler. * Uçaktan indiklerinde elele çıktılar gişelerden. Alihan onlara özel bir araç göndermişti. Adam koşarak ikilinin valizlerini onlardan aldı. “Hoşgeldiniz Burak Ali bey, sizde hoşgeldiniz Duru hanım.” Duru başı ile karşılık verip, “Hoşbulduk,” derken, Burak Ali gülümseyerek, “Hoşbulduk Kemal abi, nasılsın?” dedi. “İyiyim teşekkür ederim.” Adam hızla valizleri bagaja koyarken Burak Ali de kıza kapıya açıp binmesini bekledi ve birlikte evlerine doğru yola çıktılar. “Heyecanlı mısın?” diye kulağına doğru fısıldadı adam. “Çok. Daha çok tedirginim. Biri anlar diye korkuyorum ya da ima ederler diye. Malum babaannenle dedende edep hak getire.” Burak Ali kahkaha attı, “Bizde çok var da... Tamam onlar bende. Ayrıca kim ne anlayacak ya, anlamaz kimse merak etme,” derken çok da takmış gibi görünmüyordu. “Bu arada Şebo yazmış.” “Ne yazmış?” “Geldin mi, evde misin yazmış?” Duru tedirgin oldu, “Ya bunun bir derdi var Burak, akşam sen eve geç istersen, çağır onu.” “Bakarım ya, ben seninle zaman geçirmek istiyorum. Sende geleceksen olur.” “Ya bugün geldim daha annemleri bırakamam.” Burak Ali kızı kendine çekti, “Bende seni bırakamam. Yazarım ona ya annemlere gelir ya da yarını beklesin.” Duru “Peki,” deyip başını adamın omzuna koydu. Ama aklı arkadaşında kalmıştı. Onun kesinlikle bir derdi vardı. Yoksa birlikteliklerine böyle soğuk soğuk karşılık vermesi tuhaftı. *** Bora karşısında oturan ikiliye kaşlarını çatıp bakıyordu. “Çok korktum,” dedi Burak kızın kulağına. “Sus Burak ya, ben korkuyorum şahsen.” “Ne korkacağım ya, Taş Devri çizgi filmindeki Barni kadar sempatik yani şuan.” Bade ikiliye sevgiyle bakıyordu, “Ee nasıldı Paris?” Bura Ali bakışlarını babaannesine çevirir çevirmez sırıttı, “Romantik, tutkulu ve aşk dolu.” “Sen nasılsın demedim evladım, Paris’i sordum,” diyerek kahkaha attı Bade. “Ne tatlı ya.” Bora sinirle baktı kadına, sonra da yeniden genç delikanlıya döndü, “Tutkulu derken?” “Paris tutkulu ben gayet de tutuksuzum.” “Burak Ali?” “Ya Bora amca Allah aşkına neden şimdi oyunbozanlık yapıyorsun? Ben sana hep demiyor muydum bu kız on sekiz yaşına geldiğinde sevgilim olacak diye?” İrem elini kaldırdı, “Ben şahidim.” Bade ile Eylül de katıldılar, “Bizde.” “İrem! Hadi bunlar düşman cephesi, sen ne ayaksın? Ha!” “Barış elçisi.” “Sevimli pufidik seni!” diye gürleyip adama döndü, “Lan gecesinde mi olması gerekiyordu? Bir dur, bir tam geçsin, bir emin olsun, olalım, bir yaşı otursun, bir yolu yarılasın-” “Valla hiç o kadar saçmalıklarla zaman kaybedemezdim.” “Maşallah. Kaybetmediğin zamana tüküreyim!” “Gerçekten ortada sorun yok Bora abi, biz birbirimizi seviyoruz ve birlikteyiz. Şimdi başka sorun yoksa, artık Duru’nun pastasını keselim mi? Ben ona pasta yaptırdım da.” Duru şaşırarak baktı ona, “Ya aşkım! Zaten bir sürü şey yapmıştın...” “Aşkım?” diye dehşetle bağırdı adam. “Ne zaman bu kadar benimsedin de aşkım oldu bu adam? Bu adamdan aşkım mı olur? Bir o sakallı adam Aşkım Kapışmak, iki bu yılışık adam Aşkım Yavışmak!” “Babacığım ya...” “Ne babacığım ya, yok babacığım!” dedi küser gibi. O sırada Eylül ile İrem kızın pastasını getirince kardeşleri ve diğerleri de gelip hep bir ağızdan “İyi ki doğdun Duru! İyi ki doğdun Duru! İyi ki doğdun iyi ki doğdun... İyiki doğdun Duru!” diye bağırdılar. Pasta kocaman on sekiz sayılarından oluşuyordu. Üstünde de pembe güller vardı. Yan tarafında yine kocaman harflerle “İyi ki doğdun gördün mü bak ‘SEVGİLİM’ oldun,’ yazıyordu. “Her yerde de yüzüme vurmasa olmayacak!” diye homurdandı Bora. “Yazıya bak yazıya edepsiz!” Duru üflerken adamın elini tutup “Benden başka kimseyi sevme,’ diye mırıldanarak mumları üfledi. Burak Ali kızın kulağına “Senden başkasını seversem, yüreğim kopsun, kalbim dursun sevgilim,” dedi. “Seni seviyorum Burak Ali Şimşek.” “Bende seni seviyorum Duru Yazgın! İyi ki doğdun sevgilim,” diyerek sarıldılar birbirlerine. *** Gece Burak Ali penceresinden kızın evine bakıyordu. Son ışık da sönünce “Sonunda lan!” diye söylendi ve yarım saat daha bekledikten sonra aşağı inip anahtarlıktan onlara bırakılan yedek anahtarı alıp çıktı. Demir kapı otomatiğe bağlı diye duvardan atladı bahçelerine ve eğilerek ana kapıya geldi. Sinsi sinsi gülerken bir yandan da kapıyı açıyordu. Daha ilk geceden ondan ayrı uyuyamamıştı. Allah yardımcısı olsundu, Eskişehir’e gidince ne yapacaktı hiç bilmiyordu. Açtığı kapıyı arkasından yavaşça kapattı ve ayakkabılarını çıkarıp, hızlı adımlarla yukarı çıkıp, kızın odasına rüzgar gibi daldı. Kapıyı kapatmadan önce sağa sola baktı, neyseki kimse yoktu. Hemen kapıyı örtüp, kilitledi ve arkasına dönüp baktı. “Harika... Şimdi uyandır uyandırabilirsen hanımefendiyi!” elindekini bir kenara bırakıp, üzerindekileri hızla çıkardıktan sonra kızın yanına süzüldü. Onu okşayarak uyandırmaktı niyeti ama başarısız oldu. Sanki her gece yanındaymış gibi “Burak...” diyerek adamın kollarına daha çok sokuldu. Adam bıkkın bir nefes verdi, “Seni tatlılıkla uyandıralım en iyisi,” diyerek Nutella kavanozunu açıp elini soktu ve kızın çenesine sürdü. Hala uyanmamıştı. “Peki, devam edelim,” diyerek bir eli ile ağzını kapatıp, çenesini ısırarak çikolatayı yedi. Kızın açılan kocaman gözleri ve çırpınışları ile kıs kıs gülüyordu. “Benim! Benim dur!” Kız duyduğu sesle sinirli bir şekilde çekiştirdi adamın elini ağzından, “Adi!” diye bağırdı. “Millet sevdiğini öperek uyandırır, ısırmak nedir be?” Adam birden kızın üstüne çıktı, “Öyle deme ama, tatlılıkla olmasa da tatlıyla uyandırdım seni,” dedi. “Bak seni çikolataya bulayıp bulayıp öpüyorum daha ne istiyorsun.” Kızın çenesinde kalan çikolatayı emerek aldı. Duru önce kıkırdadı ama sonra etrafına bakındı ve birden ağzını kapatıp, “Hiii!” diye inledi. “Allah aşkına sen ne yapıyorsun burada?” “Sevgilimle sevişmek için yer yapıyorum.” “Burak Ali Şimşek!” dedi sinirle, “Onu mu diyorum ben?” “Ee başka ne arayacağım?” dedi şaşırıp, çıkışarak. Bir yandan da gülüyordu. “Yani gerçekten sevişmek için geldim. Sensiz uyuyamadım.” “Yarını bekleyemedin mi?” “Cık,” yaptı. “Alışkanlık yaptın senin suçun.” “İki günde.” “Nasıl etkiliysen demek ki...” dudaklarını öptü, “Hadi Duru Yazgın sabaha kadar seninle sevişmek istiyorum,” dedi. “Ah öldürüyorsunuz beni Burak Ali bey.” “Çok mutlu oldum Duru hanım, sizi cennete alalım o zaman ben uzun zamandır oradaydım,” derken Nutellayı eline almıştı bile. “Biraz da böyle mi yesek?” *** Burak Ali kafasını kaşıyarak uykulu bir şekilde mutfağa geçti. Uykusunu alamamıştı, aslında dün gece yaşananlardan sonra uyuyamamıştı dese daha doğru olurdu. O nasıl muhteşem bir geceydi öyle. Mutfakta annesi ve babaannesinin haricinde gördüğü kişi ile gözlerinden kalpçikler çıktı. “Herkese günaydın,” dedi gülümseyerek. “Günaydın oğlum,” diye karşılık veren annesinden sonra, babaannesi de sevgiyle bakıp “Günaydın yakışıklım,” dedi. “Ay aynı dedesi valla.” “Ay ne akalası var anne ya, aynı babası.” “Babası da babasına benziyor zaten. Aa!” Ama Burak Ali onları duymadan kıza odaklanmıştı. Onun sesini duyduğu an gözlerini yumabilirdi. “Günaydın Burak Ali.” Burak Ali tezgaha yaslanıp, gülümsedi, “Nasılsın Durucuğum?” diye tutkulu bir şekilde sorunca, babaannesinin imalı bakışları ile hemen sorusunu değiştirerek “Yani ne haber aşkım ya? Nasıl gidiyor?” dedi. “İyidir Burak Ali, senden?” diye kız da ona ayak uydurdu. Yoksa bu kadın anında çakacaktı. “İyi işte. Ne olsun, her şey aynı.” Sonra babaannesine baktı, gözlerini kısmış ikiliyi analiz ediyordu. Kendi de gözlerini kıstı. Bu kadının gözünden bir şey kaçmaz mıydı ya? Büyücü müdür nedir? Ak büyücü gibi her şeyi gören küresinin olduğunu söyleseler, zerre şaşırmazdı. Bak bak bakışlara bak. İçini görüyor insanın sanki. Şimdi kıza işaret verse yukarısı için Duru’dan önce kadın fark ederdi sonra da sıçardı. Oflayarak suratını asınca babaannesi yine ona baktı, “Başka tarafa baksana sen? İşin gücün yok mu? Gelmişsin sabah sabah! Git azıcık dedemi öp, adam uyanacak şimdi sen yoksun, bize saracak. Biz tutuyoruz seni sanacak.” “Ay deden işe gitti.” Burak Ali saatine baktı, “Oha! Bende geç kalmışım. Sende bugün benle gelsene. Hem seni hastanedekilerle tanıştırırım hemde aklımdaki projemi sana anlatırım. Hadi kalk gidelim,” dedi kızı kolundan tutup çekiştirerek. “Ben bugün gelemem, söyledim sana Şebo ile görüşeceğim.” Bade sinsi sinsi gülümsüyordu, bunlarda bir iş vardı. “Hayırdır oğlum sen neden uyanamadın?” Burak Ali sinirle dönüp ellerini tezgaha koydu ve “Bütün gece Nutella yedim babaanne! Koca bir Nutella kavanozunu bitirdim. Rahatladın mı? Allah Allah ya” diye çıkıştı. “Ay bak bir de sinirleniyor. Duru da gece uyuyamamış. Demek onun da canı Nutella çelmişse... Birlikte mi yediniz acaba diye soracaktım,” dedi kahvesini keyifle içerek. “Ne?” “Ne?” |
0% |