@mutlusonlarinyazar
|
“Babaannenin önünde nasıl ‘Nutella yedim’ dersin aşkım, inanamıyorum sana ya. Anladı işte kadın.” Burak Ali kıza kapıyı açıp binmesi için reverans yaptı ve tam binerken de kulağına “Umurumda mı sence?” diye sordu. Duru başını çevirip ukala bir şekilde gülümsedi, “Farkındayım, değil.” “Birbirimizi anlamamız ne kadar romantik hanımefendi. Buyurun binin de gidelim.” Arabayla oradan uzaklaştıklarında Duru Şebnem’e mesaj çekip Burak Ali’nin dairesine gelmesini söylerken, Burak Ali de müzik ayarlıyordu. “Akşama kadar bekler misin beni? İşin mi var?” diye sordu. “Yani tek başıma ne yapacağım, Şebo ile çıkarım bende.” Burak Ali dudaklarını ısırdı, “Hımm... Yine odama gel gece, diyorsun. Fark etmez gelirim.” “Alışkanlık yapacaksan işimiz var seninle.” “Her akşam bir kutu Nutellayı seni ayıltmak için kullanacaksam asıl benim işim var seninle. Sen ayılana kadar bende enerji kalmıyor.” Kız kahkaha attı, “Dün seni nasıl pes ettirdim ama,” dedi adamın yanağını sıkarak. Adam onu ittirdi, “Saçmalama, pes etmedim Duru. Seni ayıltmak iki saatimi aldı. Bu akşam uyanık bekle bak bakalım kim pes ediyor.” Kız omuz silkti. Evlerinin önüne geldiklerinde Şebnem de karşıdan yürüyordu. Duru kızı görünce eli ile ağzını kapatıp, emniyet kemerini çözerek arabadan hızla inip kıza doğru koştu. Burak Ali arabayı söndürüp, “Siktir! O adamın sülalesini becerteceğim!” diye bağırarak o da arabadan inerek kıza doğru koştu. “Şebnem!” dedi Duru kıza sarılarak. “Canım neyin var?” Şebnem günlerdir akıttığı gözyaşlarını yeniden akıttı, Duru’ya sarılsa da gözü Burak Ali’deydi. “Çok canım yanıyor Duru.” “Tamam kuzum, tamam canım. Hadi gel yukarı çıkalım.” Burak Ali kızın kolundan tutarken “Yine mi şikayet etmeyeceksin Şebnem? Saçmalıyorsun artık,” dedi sinirle. “Bırak çeksin cezasını!” “O benim babam!” “Lan belasını becermişim böyle babalık mı olur?” Duru sevgilisinin kolunu tutup, “Burak Ali tamam, sakin. Biz kız kıza konuşalım, sakinleşsin biraz,” dedi. Burak Ali başını aşağı yukarı salladı, “Tamam. Evde her şey var zaten. Rahatınıza bakın. Anahtar?” “Çantamda,” dedi Duru. “Ararım seni, görüşürüz.” Kızın dudağına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra Şebnem’e de sarıldı, “Sıkma canını güzellik, bir çaresine bakacağız tamam mı?” diyerek gülümsedi. Şebnem yumruğunu sıktı, “Tamam,” dedi bir tek. “Akşam kal istersen, ben bizimkilerde kalacağım.” “Teşekkür ederim Burak Ali,” derken adama aşkla baktığının farkında değillerdi. Burak Ali yanlarından ayrıldığında, onlarda yukarı çıktılar ve Şebnem yine kendinin uydurup inandığı senaryoyu kıza anlattı. Duru kıza sarılıp, üzüldükçe Şebnem’in içinden kızı itip, saçını yolmak geliyordu. Ama bu kızın cezası çok ağır olacaktı, hemde çok... Kendisinin çektiğini çekecekti. *** ÜÇ AY SONRA... Bora uykuya dalmak üzere olan kızının saçını okşadı. Duru ara tatil için İstanbul’a gelmişti ve çok mutluydu. Burak Ali ona harika bir tatil planı yapmıştı. Kayağa gideceklerdi hep birlikte. “Baba...” “Efendim meleğim?” “Seni çok seviyorum.” Bora kızının alnını öptü, “Bende seni seviyorum Duru’m. İyi geceler.” Odadan çıktığında derin bir nefes alıp verdi. Bora Yazgın on sekiz yıl önce bir kadınla yaşadığı tekbir gece ile tüm hayatı değişmişti. Para karşılığı Kübra denilen hayat kadınıyla bir gece geçirmiş, kadın hamile kalmıştı. Bora’nın haberi olmadan bebeği doğurmuş, ama sonra da yaşadığı hayat yüzünden bakamayacağını düşünüp, İrem’e bırakmıştı kızını. Bir kaç yıl sonra başka bir hayat kadını Bora’dan yüklü miktarda para koparmak için ona kızının olduğunu, annesinin öldüğünü ve o kadının kızını İrem Coşkun diye bir avukata bıraktığını öğrenmişti. Doğruydu da. Bora kızını bulmuş, ama İrem bırakmamıştı Duru’yu adama ve birlikte İstanbul’a gelmişlerdi. Ne olduysa ondan sonra olmuştu. Bora kadına yavaş yavaş tutulurken, İrem Bora’ya sırılsıklam aşık olmuş ve evlenmişlerdi. Bora’nın annesi ve İrem’den başka hiç kimse bilmiyordu gerçeği. Duru bile... Ta ki bu geceye kadar... *-* İrem ile Bora kapı sesi ile birbirlerine baktılar önce, “Kim ki bu saatte?” diye sordu Bora. “Bilmem. Eylüller olabilir.” “Bu saatte aramadan gelmezler. Çocuklar uyanmasa bari, ben bakıyorum.” Bora hızla kapıya gitti, yoldayken kapı bir kere daha çalmıştı. “Tamam geldim gel-” kapıyı açtığında gördüğü kişi ile kaşlarını çattı. “Sen kimsin?” “Kızım nerede?” dedi kadın nefes nefese. Bora anlamıyormuş gibi baktı kadına, “Anlamadım, ne kızı?” “Benimle oyun oynama Bora Yazgın! Kızımın seninle olduğunu biliyorum!” diye gürleyince İrem de kapıya koşmuştu. Kadını görmesi ile “Hii!” diye bir nida çıkardı, ağzını kapatarak, iyi de bu kadın... “Sen?” “Vay... Avukat?” dedi kadın. Ama öyle bir konuşuyordu ki resmen meydan okuyordu ikiliye. “Sende mi buradaydın ya? Maşallah, aile kurmuşsunuz her halde. Üstelik benim kızımla!” “Senin burada ne işin var?” diye tısladı İrem. Bora karısına baktı, “Allah aşkına burada ne olduğunu biri bana söyleyebilir mi?” diyerek araya girdi. Duru’nun annesi olma ihtimali aklının ucuna bile gelmiyordu. Sonuçta o ölmüştü. Yani öyle biliyorlardı. “Ben kızının annesiyim!” diye bağırdı adamın yüzüne. “Nerede kızım?” İrem korku ile kadının kolunu tutup onu kapının dışına çıkardı, “Bana bak o benim kızım! Tamam mı? Daha konuşamıyorken gelip bana bırakan sendin! Şimdi ne oldu da geldin kızım kızım diye ağlıyorsun kapımızda? O senin kızın değil, benim kızım! O benim bebeğim!” diye gözyaşları içinde bağırdı. “Bu adamın penisinden çıkan bir sıvı senin rahmine düştü ve Duru dünyaya geldi. Ama sen anne olmadın Kübra, sen sadece o kızı dokuz ay karnında taşıdın! Onun annesi ben oldum! O benim bebeğim oldu!” “Demek adı, Duru.” Bora şaşkınlıkla bakıyordu kadına, “Ne yani sen ölmemiş miydin?” diyebildi sadece. “Ölmedim! Ama ölmekten beterdi halim. Siz burada benim kızımla gününüzü gün ederken, ben çöplüklerden yemek ayıklıyordum-” “Bu senin seçimindi Kübra! Bizim suçumuz değildi! Kızını bırakmasaydın, benden yardım isteseydin. Babasından yardım isteseydin. Ederdik, bakardık ona.” “O zamanlar şartlar öyleydi-” “Değildi!” diyerek kadının sözünü kesti. “Şartları sen belirledin. Bizde yaşadık. Şimdi burada sana ait hiçbir şey yok. Git.” “Asla! Kızımı bana verin gideyim! Onu almadan gitmem.” İrem kahkaha attı, “Ne saçmalıyorsun sen ya? Ne demek kızımı ver gideyim? Oyuncak bebek mi bu küsünce gelip alıyorsun. Kaç yaşında o kız kaç? Biliyor musun? Almak istesen de o seninle gelir mi acaba?” “Ben onun annesiyim, her halde gelir.” “Yine söylüyorum, onun annesi benim ve o benim kızım! Seni de bilmiyor. Mektubunda yazdığın gibi, beni annesi olarak bildi, sevdi ve benim gibi büyüdü! Şimdi çamurunu bulaştırmana izin vermem!” “İşim var. Dört aydır bir fabrikada işe girdim. Çalışıyorum. Kızıma bakabilirim artık.” Bora dayanamayıp, kadını kolundan sinirle tutup yakınına çekti. “Bana bak! Bana baksana sen!” diye bağırdı. “O geceye dönsek ve Duru’nun doğacağını bilsem, yine seninle yatardım. Ama bebeğimi yine İrem’le büyütürdüm, duydun mu beni? Aşık olduğum karımla büyütürdüm!" "Aşık olduğun karın! Vay evlendiniz bir de öyle mi? Kardeşçikler de yaptınız mı kızıma?” dedi kızıma kelimesine vurgu yaparak. “Ama o ne yazık ki benim kızım. Hayat kadınıyım diye layık görmüyorsun belki ama bu gerçeği değiştirmiyor Bora!” “Yanlış! Hayat kadınısın diye değil Kübra, kızını terk ettiğin için Duru’nun annesi olamazsın. O yüzden kızımızı vermem sana! Eğer o şartlarda benden yardım isteseydin, kızın için her zorluğa katlansaydın, belki seninle evlenmezdim ama kızımı da seni de bırakmazdım. Ama sen en kolayını seçtin. Kızımı terk ettin!” ... Duru bir türlü uyuyamamıştı. İçindeki sıkıntı onu uyutmuyordu. Yataktan kalkıp odadan çıktı. Süt içmek için aşağı iniyordu ki, yabancı gelen bir kadının sesi ile durdu. Kimdi ki bu? Biraz daha inip, konuşulanları tam dinlemeye çalıştı. Duyduğu bir kaç kesit kaşlarını sinirle çatmasına sebep olmuştu ve merdivenlerden inip sinirle, “Bu kadın ne diyor ya?” dedi. İrem ile Bora dehşetle arkalarına döndüler. “Duru!” diye bağırıp yanına koştu İrem. Kızının kulaklarını kapattı, “Hayır bebeğim. Hayır benim senin annen!” dedi ağlayarak. “Duyma sen onu. Sen benim kızımsın.” “Bu kadın ne diyor o zaman?” diye bağırdı. “Baba?” dedi bu sefer adama bakarak. Bora çaresizce duvara yaslanmış, gözündeki yaşı siliyordu. Kübra yeniden kapının eşiğinden girip kızına baktı, “Sen benim kızımsın.” Duru İrem’in kollarından ayrılıp, kadının yanına geldi, “Ya öyle mi?” dedi gülerek. “Allah Allah ben neden seni görmedim bugüne kadar? Kaçırdılar mı beni senin kollarından?” Kadın mahcup bir şekilde, “Hayır ama...” “Ama?” “O zamanlar çaresizdim. Seni... vermek zorunda kaldım-” Duru kadını eliyle susturup, annesine döndü “Anne, bu kadın mı doğurdu beni?” İrem çaresizce başını aşağı yukarı salladı. “Sonra da sana mı verdi?” İrem yine başını aşağı yukarı salladı, “Ama sen beni atmadın, neden? Neden sende beni gidip bir esirgeme kurumuna vermedin? Kapına atılan bir bebeği neden büyüttün?” kadına döndü, “Ben söyleyim, çünkü o benim ANNEM!” gözleri dolmuştu. “Senin ne olduğun, beni nasıl dünyaya getirdiğin umurumda değil. Yıllar sonra neden kapımıza geldiğin de umurumda değil. Şimdi git!” diye bağırıp, kapıyı kadının suratına kapattı. “Kızım! Açın kapıyı!” diye bağırsa da Duru onu dinlemeden bahçeye doğru koştu. İrem tam peşinden gidecekken, Bora onu durdurdu. “Burak’a gidiyordur. Gitsin! Bu akşam bizimle olmaması daha iyidir belki.” “Bora ne yapacağız?” Bora duvarın dibine çöktü ve kendi kafasına vurdu bir iki kere, “Allah benim belamı versin! Allah benim bin belamı versin!” diye sayıkladı gözyaşları içinde. İrem koşarak sarıldı ona, “Yapma! Yapma! Senin suçun yok Bora. Sen ona sahip çıkansın, o kadın ise bırakıp giden. Kendini suçlama! Bizim bir suçumuz yok.“ “Onun suçu ne? Kızımın suçu ne İrem? Böyle bir şey yaşayacak ne günah işledi benim meleğim? Ya bu kadının derdi ne? Yıllar sonra hangi cesaretle kapımıza geliyor?” “Böyle sınanacakmışız demek ki Bora. Hem o çok güçlü bir kız. Atlatacak. Merak etme. O bizim kızımız.” Bora kadına sarıldı, “Bizim kızımız.” *** Duru koşarak arka mutfak kapısından çıktı ve evin duvarından Burak Alilerin bahçelerine atladı. Lanet olsun telefonunu almamıştı. Etrafına bakınıp, küçük bir çakıl taşı buldu. Burak Ali’nin odasının ışığı yanıyordu. Neyseki daha uyumamıştı. Çakıl taşını adamın penceresine atıp bekledi ve Burak Ali üç dört saniye sonra perdeyi araladı. Duru’yu pijaması ile bahçelerinde görünce kaşlarını çatarak aşağı koştu. Elinde getirdiği montu ile kızı sardı. Avuçları ile yüzünü tutup ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerine baktı “Duru? Güzelim bu halin ne?” “Gi-gidelim. Lütfen!” “Tamam. Önce bir sakinleş ve bana ne olduğunu söyle.” Delirecekti, bu kızı bu halde ilk kez görüyordu ve ne olduğunu deli gibi merak ediyordu. “Burak Ali evine gidelim. Lütfen.” “Tamam, bekle beni ben anahtarları alıp hemen geliyorum. Anlaştık mı?” Kız sadece başını salladı. Burak Ali koşarak eve geçti ve anahtarlarını alıp, anne babasının kapısını çaldı. Babası açmıştı kapıyı, “Burak Ali hayırdır oğlum?” “Baba Duru aşağıda, hali çok tuhaf ve kötü. Ben onu benim daireye alıyorum. Sizde Bora amcalara bir bakın isterseniz. Belli ki bir şey olmuş. Duru’nun da benimle olduğunu söyleyin.” “Tamam hemen gidiyoruz. Sen Duru ile ilgilen.” “Hadi görüşürüz.” Aşağı inerek hemen kızın yanına geldi. “Gel güzelim, arabaya gidelim.” “Tamam.” “Annenlerle mi kavga ettin?” “Öyle bir şey değil.” O dakikadan sonra Burak Ali sorularını eve saklamaya karar verdi. Birlikte arabaya binip eve doğru yol aldılar. “İstediğin bir şey var mı alayım sana? Açsan-” Başını sağa sola salladı, “İstemiyorum.” “Peki. Evde çoğu şey var zaten.” Apartmanın önüne gelmeleri çok sürmemişti. Gece o saatte trafik yok denecek kadar azdı. Burak Ali arabayı park eder etmez hemen inip Duru’nun tarafına döndü. Ona kapıyı açtığı gibi kucakladı kızı. “Gel bakalım buraya küçük prenses.” “Bana bir daha prenses deme,” diyerek ağlamaya başladı. “Ama sen benim prensesimsin.” Kız başını sağa sola salladı, “Değilim.” Burak Ali kapıyı açıp hızla içeri geçti. Oturma odasını es geçip, yatak odasına geçirdi onu ve birlikte yatağa uzandıktan sonra onu kollarına aldı. Ağlamasının dinmesini bekledi bir süre. “Duru bana ne olduğunu anlatır mısın artık bir tanem. Çok merak ediyorum. Seni bu hale ne getirdi.” “An-annem...” “Ne olmuş annene? Bir şey mi oldu?” diye dehşetle sordu. Aklına o an binlerce cevap gelmişti. Hastalık, ayrılık... Ama kızın dudaklarından dökülenler aklının ucundan bile geçmemişti. “Annem başkasıymış Burak. İrem benim annem değilmiş. Kadın kapımıza dayandı, yıllar önce beni bırakıp gitmiş, şimdi de sanki bir malmışım gibi geri istiyor.” “Ne?” dedi. Sesi titremişti. Kızın bedeni zangır zangır titrerken, Burak Ali’nin yüreği titriyordu. Bir genç kız bu yükü nasıl taşırdı? Özellikle onun Duru’su. “İrem... İrem teyze nasıl yani ben anlamadım. Kim sana bu kötülüğü yapmış?” Kız başını sağa sola salladı “Annemle babamın bir suçu yok. Olayın neresinden tutup, neresini sana anlatacağımı bilemiyorum Burak Ali. Karmakarışığım. Bende tam bilmiyorum ki!” Burak Ali eli ile saçlarını geriye doğru taradı ve “Sakin ol ve bana başından her şeyi anlat güzelim hadi, “dedi. “Bir insan sevgilisine bunu nasıl anlatır ki?” diye acı ile inledi. “Tamam, şöyle yapalım. Şimdi beni sevgilin olarak değil, eski Burak Ali olarak gör ve anlat. Arkadaşın, dostunum bu gece, anlaştık mı? Hem zaten öyle değil miyiz Duru, biz sevgiliden çok öteyiz seninle.” Ve Duru anladığı kadarını, bu gece duyduğu her şeyi kendi yorumunu katarak anlattı. “Yani anlayacağın zamanında bir kadının kollarına, hiç tanımadığı birinin insafına atılmış bir kızım.” Burak Ali kızı sardı, “Sen İrem Yazgın’ın kızısın Duru. Seni kimin doğurduğu sikimde bile değil. Boşver, unut, sil! O kadın senin dünyaya gelmeni sağlayan bir araç sadece, senin annen İrem teyze. Senin ailen biziz, bizleriz.” “Babam nasıl böyle bir kadınla sevgili olur da- of aklım almıyor-” adam parmağını kızın dudaklarına bastırdı. “Şişş... Bebeğim baban eminim o zamanlar genç ve kanı deli akan bir adamdı. Her erkeğin hayatında öyle bir dönemi olur. Sevgilileri ya da tek gecelik maceraları olur.” Kızın kaşları çatıldı, “Senin?” diye çıkıştı. Burak Ali kahkaha attı, “Haydiii!” dedi gülerek. “Laf nasıl bana döndü şimdi?” Kızın burnunu ısırdı, “Benim şansım sensin. Hayatımda sen olduğun için böyle hatalarım olmadı. Benim en büyük hatam sana daha önce açılamamak.” Duru başını onun göğsüne gömdü, “Bana karşı duyguların değişir mi Burak Ali? Sonuçta ben o kadının-” “Duru bu sözü duymamış olayım,” dedi sinirle. “Ne demek duyguların değişir mi? Ben hiç tanımadığımız bir kadın yüzünden sana karşı bakış açımı değiştirecek karakterde bir erkek miyim? Hem o kadının da ne yaşadığını, ne olduğunu bilmiyoruz, ha umurumda mı diye soracaksan, umurumda bile değil. Sonuçta ne yaşamış olursa olsun seni bırakmasının hiçbir mazereti olamaz!” Tekrardan sarıldı kıza ve o uyuyana kadar bekledi, bütün gece kızın başında nöbet tuttu. Saçlarını okşadı, öptü. Ağladığı anlarda onu konuşarak sakinleştirdi. O gece Burak Ali Duru’nun en yakın arkadaşıydı. *** Günlerce Duru Burak Ali’nin evinde kaldı. Annesi ile babasını suçladığı için değil. Dinlemeye hazır olmak için kendine zaman veriyordu. Bu süreçte Burak Ali ile birlikte yemek yapıp, film izlediler, müzik dinleyip dans ettiler, Burak Ali ona gitarı ile şarkılar söyledi... Elinden geldiğince onu diğer dünyadan koparmaya çalıştı, başardı da... Hatta dövme bile yaptırmışlardı. Burak Ali bileğine ‘B.A.D. Boy’ yazarken, Duru ‘B.A.D. Girl’ yazdırmıştı. Hem baş harflerini hem de o günkü ruh hallerini kazımışlardı bileklerine. İkinci haftanın sonunda eve dönmeye hazırdı Duru. Burak Ali son sabah ona sıkı sıkı sarıldı, “Ee bu akşam gideceğim, dedin de küçük hanım, ben sana çok alıştım o ne olacak?” “Bir iki güne okullar açılacak Burak Ali ne ailemin kafasında soru işaretleri kalsın istiyorum ne de benim. Gidip annem ve babamla konuşacağım. Ne olduğunu, ne bittiğini, bu kadının babamın hayatına nasıl girdiğini öğreneceğim. Sonra da o kadınla yüzleşeceğim.” “Buna mecbur değilsin. Dedeme söylerim, tek bir hareketi ile onu sizden sonsuza kadar uzaklaştırır. Bir daha değil sana yaklaşmak, adını bile anamaz.” “Biliyorum. Ama olmaz. Yüzleşmem lazım. Yoksa hep bir şeyler eksik kalacak.” Kızın saçlarını defalarca kez öptü, “Peki aşkım nasıl istersen. Ben yanında olacağım ama.” “Tamam da şey... Şebnem’e anlatma olur mu? Şimdilik bilmesini istemiyorum.” “Bir iki kere sordu, burada neden kaldığını merak etmiş. Babasıyla tartıştı dedim. Merak etme, sen anlatmadan ben bir şey anlatmam.” Kızın çıplak karnını okşadı, “Duru’m.” “Efendim.” “Şebnem’e sen özel şeyleri anlatıyor musun? Yani aramızdaki yakınlığı biliyor mu?” diye sordu hafif bir merakla. Bu Burak Ali için hassas bir konuydu ama anlatıyorsa da yapacak bir şey yoktu. “Yok aşkım, ne anlatacağım. Saçmalama.” Başını kaldırıp adama baktı. “Nereden çıktı bu?” “Ne bileyim. Geçen sanki bir şeyler biliyormuş gibi geldi de. Konuşmaları falan tuhaftı.” Duru’nun da kaşları çatıldı, “Allah Allah... Ya burada kalıyorum ya ondan şüphelenmiştir belki, bilemedim. Malum başka yatak odan yok. Yoksa ne bilecek.” Başını salladı sadece. Gerisini anlatmadı. Gerçekten tuhaftı, sanki aralarındaki özel diyalogları bile biliyordu. Neyse, Duru’yu bir de bununla yormak istemiyordu. Belki anlatmıştır, ama söylemek istemiyordur. Sonuçta kızların bu tarz şeyleri konuştuğunu annesi ile İrem teyzeden az çok biliyordu. *** Şebnem ellerini parçalamıştı resmen. İki hafta önce Duru’nun bir süre Burak Ali’nin evinde kalacağını öğrendiği günün ertesi günü birdaha eve gitmiş ve lavaboya geçiyorum bahanesi ile yatak odalarına dinleneme cihazı yerleştirmişti. Bu sayede aralarını nasıl açacağını, aralarındaki ince çizgileri de kırmızı çizgileri de öğrenecekti. Bir sürü şeyde öğrenmişti. Duru’nun ince çizgisi ‘İhanet ve şu kendisinden sır gibi sakladığı yeni annesi’ iken Burak Ali’nin ki özel anların ifşa olmasıydı anlaşılan. Önündeki aynaya elini geçirerek parçalara ayrılmasını izledi. Elleri kan içindeydi ama artık acı diye bir şey hissetmiyordu. Onların özel anlarını dinlemek onu delirtmişti, Şebnem artık kontrol altına alınamayan bir psikopata dönüşmüş ve yapacaklarını kendi bile kestiremiyordu. “İkinizi de kalplerinizden vuracağım,” diyerek kalbine camla kesik attı. |
0% |