@mutlusonlarinyazar
|
Duru derin bir nefes alarak zili çaldığı an kapı hemen açıldı ve İrem mutlulukla sarıldı kızına, “Bebeğim hoşgeldin.” Bora da sarılmıştı ona, “Evine hoşgeldin kızım,” dedi, sonra arkasındaki Burak Ali’nin de elini sıktı. “Teşekkür ederim Burak. Bunca zaman destek olduğun için.” “Rica ederim Bora amca, o benim sevgilim. Benim için bir zevkti,” dedi gülümseyip göz kırparak. Bora İrem’e baktı, “Bak ben insan gibi teşekkür ediyorum, adam edepsizce gülüp, imalı imalı cevap veriyor. Gördün mü İrem?” “Rica etti Bora, ne dedi çocuk sanki?” “Ne zevkti acaba? Döverim ben onu!” diye fısıldadı. “Sende hep koru!” “Tamam şimdi kızımız gelmiş, önemli olan bu.” Duru Burak’a döndü, “Her şey için teşekkür ederim sevgilim,” dedi gülümseyerek. Adam kızın yanaklarını avuçları ile kapladı ve alnını alnına dayadı, “Ne yaparsan yap, ne karar alırsan al ben yanındayım. Tamam mı güzellik? Seni çok seviyorum ve bunu hiçbir şey değiştiremez.” “Bende seni çok seviyorum. İyi ki hayatımdasın.” “Sende,” diyerek önce dudaklarına sonra da alnına küçük bir öpücük kondurup gitti. Duru derin bir nefes alıp verirken arkasına döndü ve babası ile annesinin orada olduğunu gördü. Aman ne güzel. “Evet konuşabiliriz,” diyerek içeri girip kapıyı kapadı. Üçü birlikte salona geçerken merdivenlerin başında kız kardeşi Duygu ile Doğu’yu gördü ve gidip onlara da sarıldı. “Hoşgeldin abla, seni çok özledik,” dedi Duygu ona sıkı sıkı sarılarak. “Bende seni özledim Duydum!” sonra erkek kardeşine sarıldı. “Seni de çok özledim yakışıklı.” “Valla garip ama bende seni özledim.” Üçü birbirine sarılıp gülüştüler. “Biz yukardayız,” demişti Doğu, ama Duru elini tuttu. “Yanımda olun.” Doğu ile Duygu birbirine baktı, sonra da gülümseyerek “Tamam,” dediler ve hep birlikte koltuklara oturdular. Duygu ile Doğu ablalarının sağına soluna oturmuş, anne babaları da tam karşılarına geçmişti. “Sizi dinliyorum. Bana her şeyi ama her şeyi en başından anlatın. Hiçbir ayrıntıyı atlamadan.” “Bu seni sadece daha fazla üzer Duru. Bu şekilde kapatsak?” “Hayır anne. Her şeye hazırım.” Sonra babasına baktı, “Eski sevgilin miydi?” diye sordu. Bora derin bir nefes alıp verirken, kendine küfrediyordu. “Hayır,” dedi acı bir şekilde kızına bakarak. “Ne o zaman? Barda falan mı tanıştınız, bir kaç gecelik bir kaçamak mı? Ne? Anlatsanıza. Bu kadar zor olan ne?” Bora sakalını sıvazladı, “O... Yani o kadın...” ofladı, “Kızım o kadın hayat kadınıydı.” Duru her şeye hazır mıyım demişti? Değildi, böyle bir cevaba hazır değildi. “Ne?” dedi ama sesini kendi bile duyamadı. Kardeşleri de şok olmuştu. İkisi de elini tuttular ablalarının. “Hayat kadını mı? Ben hayat kadının kızı mıyım? Ona para ödedin ve o kadınla yattın mı?” Bora sinirle ayağa kalktı, “Duru çok gençtim ve evet o dönem pisliğin tekiydim. Ama... Ama sen onun kızı değilsin, sen İrem Coşkun’un kızısın. Bunu önce anla. Senden haberim yoktu. Yani olsaydı seni yine bırakmazdım. Bir akşam seninle birlikte İrem’e gitmiş. Annen de sen varsın diye kış vakti sokağa bırakmamış onu. Yatırmış, ama sabah bir mektupla seni bırakıp kaçmış.” “Baban geldiğinde de bana Kübra’nın öldüğünü söyledi.” “Öyleydi.” “Araştırdın mı? Neymiş?” diye sordu İrem. “Peşindeki adamlardan kurtulmak için yapmış. Sonra da yıllarca yurt dışında yaşamış.” Ve tüm hikayeyi ona anlattıktan sonra Duru odasına gitmişti. Sağa dönüp sola dönüyordu ama bir türlü uyku tutmuyordu. Işığı yakıp bir süre oturur vaziyette kaldı. “Allah’ım ben ne yapacağım?” diye düşünürken, telefonuna mesaj geldi. Kaşlarını çattı. “Bu saatte kim ki?” BA: “Neden uyandın canım? İyi misin?” D: “:) Sen benim odamı mı gözetliyorsun? Hafiye misin nesin?” BA: “Senin hafiyenim evet :) neden uyumadın? Gelmemi ister misin?” D: “Annemle olmaya ihtiyacım var. Ama annemle babamın odasına nasıl gideceğimi düşünüyorum -yüzünü kapatan maymun emojisi” BA: “Bencede gitme :D yani şahsen bizim çocuklarımız bu saatte odamıza gelmesin. Çok da hoş olmaz. Ya sevişiyoruzdur ya da sevişmemiz bitmiş çırılçıplak yatıyoruzdur.” D: “Çocuklar büyüdükçe o çırılçıplak uyumak çok olmuyor canım :) sonuçta anlıyoruz artık.” BA: “Bende kural değişmez, tedbirler artar. Kapı kilitleme falan :)” D: “Uyu bay sapık Burak Ali.” BA: “Sanki kendi rahibe Teresa bana :) nutellaları bana sürerken valla çok da masumluk abidesi değildiniz Duru hanım :)” D: “Hii! Edepsiz! Git hadi uyu!” BA: “Artık uyku da tutmaz. Boşver annenle babanı rahatsız etme, ben geleyim çok daha eğlenceliyim bence :) hem çok alışmışım sana, uyuyamıyorum.” D: “İyi geceler ve bu gece seni ellerine emanet ediyorum sevgilim.” BA: “Gaddar cani kadın :) ölürüm belki. Üzülürsün.” D: “:P” BA: “O dilini varya... Allah’ım sabahlar olmaz bana. İki üç fotoğraf at bari.” D: “Aaa... edepsize bak.” BA: “Atmadın çünkü hiç :)” D: “O zamanlar aklımı başımdan alıyordun.” BA: “Ha şimdi aklın başında yani =) alayım mı hemen?” D: “Hayır.” BA: “Lütfen... Söz beş dakika...” D: “Burak Ali! Söz yarın sabah eve gideriz. Anlaştık mı?” BA: “Peki. Vicdansız.” D: “:)”
Duru telefonu yana bırakıp bir süre düşündü. Gözünden yaşlar akıyordu. Canı yanıyordu. Kendinde kalkacak gücü bulunca hemen ayaklandı ve babası ile annesinin odalarının olduğu kata çıkıp kapılarını çalarak içeri girdi. “Baba?” “Efendim kızım?” dedi Bora yatakta doğrulup. İrem de kalkmıştı, “Kızım bir şey mi oldu?” Duru ağlıyordu, “Uyuyamıyorum. Bu gece annemle yatabilir miyim?” Bora anlayışla gülümseyip yataktan kalktı ve kızının alnından öptü. “O senin annen, sende O’NUN BEBEĞİ’sin. Bunu unutma olur mu?” Duru babasına sarılıp, “Teşekkür ederim,” diye mırıldandı ve koşarak yatağa girdi. Sonra annesine sarıldı, “Benim annem sensin değil mi?” “Benim aşkım, benim güzel prensesim. Ben Doğu’yu doğurdum, Duygu’yu doğurdum ama ilk seninle anne oldum. İlk sen bana ‘anne’ dedin. O duyguyu ben seninle ilk yaşadım, o sıfatı senin sayende kazandım.” O sırada kapı aralandı ve içeri Duygu girdi, “Hey bensiz mi kızlar günü yapıyorsunuz?” İrem ile Duru aynı anda yüzlerini yalandan buruşturdular, “Tüh yine kaçamadık anne, gördün mü?” “Kaçamazsınız tabi! Cadıyım ben!” dedi tırnaklarını göstererek. “Ve şimdi size aşırı sevgi büyüsü yapacağım!” “Hayır!” “Olamaz!” İkili farklı olumsuz nidalar çıkarırken Duygu yatağa onların üzerine zıplamıştı bile. Üçü kahkahalar atarken Bora ile Doğu da kapıya gelmişti. Doğu babasına “Hadi,” işareti yaptığında bu sefer ikili yatağa gidip, üçünü gıdıklamaya başladı. Ve o gece o duvarlar mutluluğun sesiyle sabahı etti. Ertesi gün İrem ona kadının bıraktığı mektubu vermişti. Duru odasına gidip ezberleyene kadar her satırı defalarca okumuştu.
İrem hanım, Sen iyi birine benziyorsun. Günlerdir seni takip ediyorum. Vicdanlı, duyarlı birisin. Ben... Ben bitmişim. Bir çöplükteyim. Uyuşturucu, fuhuş ne ararsan var. Ama kızım benim gibi olsun istemiyorum. Senin gibi olsun istiyorum. Fahişe birine ana diyeceğine; tertemiz, masum birine ana desin. Varsın beni hiç bilmesin. Annesiyle yani seninle gurur duysun. Kızımın kaydı yok, bir adı bile yok. Seninle yeni bir hayata başlasın istedim. Tertemiz. Her sene bugünü kutlasın doğum günü diye. Onu kendi kızın gibi sev. Sana yüklediğim yükün farkındayım. Ama onu yuvaya vermek istemedim. Çünkü oradan çıktım ben ve sonum belli. Eğer evlat edinmezsen, işte sonun bu oluyor, sokaklar, uyuşturucu ve bataklık. Onu, kızımı şansa bırakamadım. Onun, hep hayallerimdeki hayatı yaşamasını istedim. Sevgi dolu, başarılı, gurur duyacağı bir annesi olsun. Ona vereceğim başka bir şey yok bu hayatta. Ne olur beni anla ve suçlama. Onu sevmediğimi düşünme. Ben onu canımdan çok sevdiğim için bırakıyorum. Kendi acılarımı ona yaşatmamak için. Denedim. Bir senedir bu bataktan çıkmak için uğraştım. Ama peşimi bırakmadılar, bırakmayacaklar da. Bir de uyuşturucuya bulaştım. Utancımdan ölüyorum. Pişmanlıktan geberiyordum, denedim ama dönmeme izin vermediler. Ama kızımın babasını biliyorum. Kapısına gittim, şirketten içeri bile giremedim. İstersen onu bul. Ama tek gecelik bir ilişkiyi hatırlayabileceğini sanmıyorum. O yüzden test yapabilir. Eminim çünkü o olduğundan. İstanbul’da yaşıyor. Büyük bir parfüm şirketi var. Kolayca bulunur. Adı BORA YAZGIN. Hoşçakal...
Duru gözündeki yaşları sildi. “Sen nasıl bir annesin ya? Nasıl bıraktın beni?” *** Sabah Burak Ali ile Duru birlikte arabaya bindiler. “Nereye gittiğimizi söylemedin?” “Gidince görürsün meraklı tavşan.” Gaza daha çok basarken bir yandan da babasını aradı. “Baba?” “Asistan bey neredesiniz?” Burak Ali kafasını kaşıdı, “Babam olarak aramıştım.” “Ama ben şuan hastanedeyim ve sen benim asistanımsın Burak Ali. Neredesin?” “Duru’ylayım. Ona bir sürprizim var onu vermem lazım o yüzden bugün izin isteyecektim..” “Yarım gün.” “Tüm gün. Hadi baba, gidecek yakında.” “Görüşürüz Burak Ali.” “Seni seviyorum babacığım.” Burak Ali telefonu kapattıktan sonra kızın elini tutup, dudaklarına götürdü. “Evet geldik,” dedi arabayı bir tarafa park ederek. Kız geldikleri yere baktı. Ahşap küçük bir yerdi. Tabelası da kapalıydı. Kaşlarını havalandırdı. “Burak Ali burası neresi?” “Hadi in bebeğim.” Birlikte indikten sonra Burak Ali arkadan evrakları çıkarıp, kızın yanına geldi. “Burası bizim hayallerimiz hayat bulacağı yer,” deyip arkadan kıza sarılarak evrakların üstündeki yazıyı okuttu. ‘Ortaklık Sözleşmesi’ “Neyin ortaklığı?” demişti ki adam elindeki ipi çekiştirip tabelayı gözler önüne serdi. ‘D&B’NİN ÇİKOLATA DİYARI’ Duru ağzını kapatıp çığlık attı. “Burak Ali!” adama dönüp, atlayarak ona sarıldı ve ayaklarını beline doladı “İnanamıyorum ya!” diye bağırırken mutluluktan ölebilirdi. “Burası ikimizin. İkizin dünyası.” Kız onun kucağından inip, koşarak açtı kapıyı, “Ya... inanamıyorum. Şuraya bak, her şey var.” Burak Ali de kızın peşinden girdi. “Evet. Çikolatanın efendisi olman için her şey var. Okulunu bitirdikten sonra burada seninle her türlü çikolatayı yapacağız,” diyerek perdeleri tek tek kapattı. “Mesela ilkine ne dersin?” deyip sırt çantasından malzemeler çıkardı. “Bunlar ne?” “İlk tadımı teninde yapmak için çıldırıyorum,” diyerek kızı birden kendine çekip döndürdü. Kızın sırtı adamın göğsüne çarptı. “Başlayalım mı?” Duru nefes nefeseydi, “Başlayalım sevgilim.” Ve kendi dükkanlarında ilk çikolatalarını yapmaya başladılar. Her anından delice zevk almışlardı. Burak Ali kapıyı kilitlemişti. Zaten iç tarafta da onları kimse göremezdi. Kızı açık mavi iç çamaşırlarıyla bırakırken, kendisinin de üstünde sadece boxer vardı. Çikolata makinesinden aldığı çikolataları kızın üstüne döktükçe kız kaçıyor, adam onu yakalayıp, bütün çikolatayı yiyordu. Sonra kız ona aynısını yapmaya geldiğinde Burak Ali kaçmadan ellerini havaya kaldırarak kıza teslim oluyordu. “Burası muhteşem...” dedi kız kendini yere ayıp ahşap tavana bakarken. “Sen okulu bitirene kadar bana emanet. Tatillerde birlikte işletiriz.” “Anlaştık ortak,” dedi kız kıkırdayarak. Adam birden kızın üstüne çıktı. “Anlaştık ortak. Şu imzayı atmadan şartları mı konuşsaydık,” derken onu gıdıklamaya başladı ve ikisinin mutluluğu süsledi her yeri... *** Günler, haftalar geçiyordu. Herkes öyle bir kapatmıştı ki olayı, Duru bile inanacaktı neredeyse yaşananların bir rüya olduğuna. Ama değildi. Yaşadıkları gerçek hayatın göbeğinde olan kabuslardı. Tek farkı uyansa da o kabusun içinden çıkamıyordu. Ama nihayet kabullenmişti bir şeyleri ve eksik olan parçaları Burak Ali’ye anlatmaya karar vermişti. Yatakta adam ona arkadan sarılmış, karnını okşuyordu ki kızın sesini duydu. “O kadın...” deyip sustu. “Hangi kadın?” diye sordu Burak Ali. “Beni doğuran kadın, hayat kadınıymış.” Burak Ali bir süre sessiz kaldıktan sonra “Nasılsın?” diye sordu kıza. Kız titriyordu. Ona o kadınla bağlantılı bir şey sormak değildi amacı, ama aldığı cevap onu delirtmeye yetmişti. “Orospu çocuğu gibi hissediyorum.” Burak Ali sinirle kızı kendine çevirip, altına aldı ve sert bir şekilde öptü. “Bir daha İrem teyze hakkında sakın ama sakın öyle konuşma.” Kız ağlayarak adamın yanağını okşadı. Bu adam ne kadar güzeldi öyle... “Ama...” “Aması yok Duru Yazgın! Sana daha öncede söyledik! HEPİMİZ!” kızın alnını öptü, “Sen İrem’in bebeğisin. Sonra da benim.” İkisi de gülümsedi. “Ama yine de onunla konuşmak istiyorum.” “Peki. Sırf sen istediğin için.” “Teşekkür ederim.” “Rica ederim.” * Burak Ali ile Duru birlikte Burak Ali’nin dairesinden çıkıp arabaya binmişlerdi. Hala Duru’nun anlattıklarının etkisindeydi. Bütün yol sessizdiler. Navigasyonuna girdiği adrese gelip, yan tarafa park etti arabasını, “Bunu yapmak istediğine emin misin?” diye tekrar sordu ona dönerek. “O hayat kadınıymış.” Burak Ali bıkkın bir nefes alıp verdi. “Bu neyi değiştirir, ha, söyler misin? Kimi neyi bağlar bu? Sanane, sen onun kızı mısın ki?” Kız birden adama döndü, “Beni bir hayat kadını doğurdu demek-” “Sakın!” diye bağırdı Burak Ali. “Eğer o kelimeyi kullanırsan yüzüne bakmam Duru. Çok ciddiyim!” bu sefer gerçekten sinirlenmişti. “Senin duymaya tahammül edemediğin o şeyi yaşıyorum ben!” deyip indi arabadan. Burak Ali de inmişti ki kız ona dönüp, “Sen gelme!” dedi. “Kusura bakma, gözümün gördüğü yerde olacaksın.” “Tamam, zaten evine girmeye niyetim yok. Şurada oturup konuşurum,” dedi yandaki duvar kenarını gösterip. “Sorun yok. Bende arabanın önündeyim,” diyerek kaputa yaslanıp, ellerini göğsünde birleştirdi. Kız tahta kapıya tüm gücü ile iki kere vurdu ve bir iki adım geriye gidip bekledi. Kapı bir dakika sonunda açıldığında Duru yutkundu, bir adım daha geriye gitti. “Kızım?” dedi kadın gülümseyerek. “Sakın! Ben buraya sizin kızınız sıfatı ile gelmedim. İrem Yazgın’ın kızı olarak, sadece ve sadece haksızlık olmasın diye sizi de dinlemeye geldim.” “Ta-tamam. Gel konuşalım.” Başını sağa sola salladı, “Evinize girmek istemiyorum. Şurada konuşabilir miyiz?” dedi yandaki duvarı göstererek. “Peki... Peki hemen geliyorum.” Üstüne bir hırka alıp çıkana kadar Duru duvar kenarına oturmuştu bile. Kadın kapıyı örtüp, yanına geldi. Gözü Burak Ali’ye takılınca da Duru açıklama yaptı. “Yabancı değil, erkek arkadaşım.” Kadın hafifçe gülümseyerek selam verse de Burak Ali hiç oralı olmamıştı. Kübra kızının yanına oturdu, “Hoşgeldin yine de.” “Neden? Neden bunca yıl aramayıp, şimdi huzurumu, ailemin huzurunu bozmak için ortaya çıktın?” “Ben seni çok merak ediyordum,” dedi kadın kızın yüzüne bakmaya çalışarak. “Bana benziyor musun diye-” “Asla!” diye bağırdı. “Duydun mu beni? Ben sana benzemiyorum.” Kübra bir an irkildi. Bu yıllar önce kucağındaki kız mıydı? Kendi doğurmuştu ama ne kadar yabancıydı ona. Herkese yakın kendisine uzaktı. Oysa dokuz ay karnındaydı, içindeydi onun. Şimdi o kadar yabancı olması zoruna gitmişti. “Çaresizdim. Kızım çaresizdim. Benim hayatımı yaşama diye verdim seni, benim gibi olma diye-” Duru ilk kez ona baktı, “Neden sen o hayatı seçtin? Yani kurtulmanın, para kazanmanın tek yolu o muydu?” Başını sağa sola salladı, “Değildi belki. Tek yolu değildi. En zoruydu-” Duru ayağa kalkıp bağırdı, “Hayır en kolayıydı. Neydi zor olan biliyor musun? Benim annemin yaptığı zordu. Geceleri garsonluk yapıp, gündüzleri okumak zordu. Gidip milletin evini temizleyip, o yorgunlukla derse gitmek zordu. Sen kolayını yaptın Kübra Solmaz. Sen beni bırakarak da en kolay yolu seçtin. O hayattan kopmak yerine, beni kendinden kopardın. Sen nasıl bir annesin demeyeceğim. Çünkü sen hiçbir zaman anne olamadın, olamayacaksın da.” “Ben sadece seni o bataklığa benimle gömmek istemedim!” diye ağlayarak bağırdı kadın. “İstemedim mi sanıyorsun, denedim mi? Ama bırakmadılar peşimi. Seni alırlardı benden. Bırakırlar mıydı sanki?” kadın yere çöktü, “Sevdim seni... Seni hayatımdan bile çok sevdim. Seni sevdiğim için bıraktım. Bencil biri değildim hepsi bu. Seni kendime saklayıp, bitişini izlemektense, seni İrem denen kadına bırakıp, kendimi bitirdim.” Gözündeki yaşı sildi, “O gece... O son gece sabaha kadar uyumadım. Seni öptüm, kokladım, ağladım. Sana öyle bir sarıldım ki, bırakamayacaksın Kübra dedim. Çek git yoksa bırakamayacaksın, dedim.” Duru da ağlıyordu. O ağlarken Burak Ali’nin canı yanıyordu. Onu buraya hiç getirmemeliydi. “Polisler vardı, onlardan yardım alabilirdin. Bu ülkede hak var, adalet var. Neden yardım istemedin?” “Çok mu geç kızım? Bana bir şans veremez misin?” “Ben... Ben yapamam. Bir zamanlar babamın yatağına parayla girmiş bir kadını affederek, beni büyüten annemin karşısına çıkaramam. Bunu o kadına yaşatamam. O kadın benim için tüm cesareti ile tüm hayatını değiştirmiş, beni öz kızından oğlundan ayırmadı. Sen çıkmasaydın, ben bunu asla anlamazdım. Öyle bir kadın benim annem. Seni anlamak isterdim, gerçekten isterdim. Ama anlayamıyorum. Üzgünüm. Bu da benim kusurum olsun. Lütfen bir daha ailemi rahatsız etme. Annemin senin gibi bir kadın yüzünden beni kaybedeceğiniz düşünmesini istemiyorum. O bunu hakketmiyor.” “Sen...” “Ben... Ben İrem Yazgın ile Bora Yazgın’ın bebeğiyim. Onların Duru’suyum. Onların kızıyım. Bu asla değişmeyecek.” Arkasını dönüp koşarak Burak Ali’ye sarıldı. Burak Ali kızın başını göğsüne saklarken saçlarını öpüyordu, “Tamam geçti bebeğim. Hadi buradan gidiyoruz,” diyerek onu arabasına bindirip, oradan hızla uzaklaştılar. “Nereye gitmek istersin sevgilim? Biraz sahilde yürüyelim mi?” elini sıkı sıkı tutuyordu. Başını sağa sola salladı. “Eve gidelim. Sana sevdiğin spagettiden yapayım?” Yine aynı cevabı aldı. “Buldum, Asya’nın yanına gidelim mi?” “Beni anneme götürür müsün?” Burak Ali anlayışla başı ile onayladı onu, “Hemen bebeğim,” diyerek anında U dönüşü yapıp, dedesinin şirketine doğru gitti. Arabayı şirketin önüne park edip dudağına öpücük kondurdu. “Akşam gelir misin? Şebo gelecek bana.” “Yok hayır. Bu akşam annemle olmak istiyorum. Ama kahvaltıya gelirim söz. Başbaşa bir kahvaltı yaparız.” “Peki sevgilim. Seni seviyorum.” Duru sanki bir daha adama sarılamayacakmış gibi uzun uzun sarıldı ona. “İyi ki hayatımdasın sevgilim. İyi ki beni sevmişsin.” “Sen benim o kadar çok iyikimsin ki, sayamam.” Yeniden kızı uzun uzun dudaklarından öptü, “Özletme... Kendini ve benim olan sendekileri.” Kız “Özletmem...” diyerek arabadan inip koşarak şirkete girdi. Ve işte o gece hepsinin hayatı değişti... *** “Duru neden gelmedi?” “Sabah kahvaltıya gelecek, dedim ya. Annesi ile olmak istedi bu akşam.” “Ah evet... Şu sorunlar. Annesi... Yani İrem teyze onun annesi değilmiş.” Burak Ali birden kıza baktı, “Ne? Sen nereden biliyorsun?” “Ee İrem teyze söyledi...” “Tamam, o sana anlatana kadar bildiğini sakın belli etme.” “Sen... Sen nasıl devam edeceksin Burak Ali? Ailen nasıl kabul edecek?” “Pardon neyi?” diye sinirle sordu. “Yani o... Bir hayat kadınından dünyaya geldi-” “Kes!” diye bağırdı. “Birdaha da sakın bu konuyu açma. O benim ve ailemin gözünde hiç değişmedi, değişmeyecekte.” Gerçekten çok öfkelenmişti, “Hadi geç oldu, seni bırakayım,” derken ayaklandığı gibi yerine tekrar oturdu. “Lanet olsun, sadece iki kadeh içtim.” “Ağır bir şarap, beni de fena çarptı,” dedi kıkırdayarak. “Tamam, sorun yok.” “Ben taksiyle mi gitsem?” adam cevap vermedi. Şuan her şey dönüyordu. “Çok kötüsün Burak seni bu halde bırakmakta... İçime sinmiyor açıkçası.” “Yok... İyiyi-iyi değilim ben.” Eli ile başını ovalarken Şebnem gülümsüyordu. Ama onu göremiyordu artık ne yazık ki. Gözleri kararmıştı ve yavaşça geriye doğru bıraktı kendini. Artık her şey silinmişti hafızasından. *** Duru’nun heyecandan elleri titriyordu. Anahtarı iki kez düşürdü, üç kez deliğe soktu ama açamadı. Dördüncü de başarmış ve kapıyı açmıştı sonunda. Bu haberi sevdiği adamla paylaşmak için deliriyordu. Heyecanla içeri girip kapıyı kapatmıştı ki ona kocaman açılmış gözlerle bakan arkadaşını gördü. Önce onu süzdü... Yutkundu. Çıplaktı. Üzerini beyaz bir çarşafla örtmüştü. Sonra yanındaki çırılçıplak adama baktı, Burak Ali miydi o? Kafasını kaşıdı. “Bu-burada ne oldu?” kalbi tekliyordu. Sanki duracak gibi nefesi kesilmişti acıdan. Neydi şimdi bu manzara? Şebnem hemen yataktan kalkıp kızın karşısına geçti, “Açıklayabilirim.” “Açıkla!” diye bağırdı, “Açıkla çünkü ben anlayamadım.” Ağlamak istiyor, ama sinirden ağlayamıyordu. Ne acı! “Dün gece Burak Ali çok kötüydü.” “Çok kötü müydü?” derken adama baktı, “Gayet iyi duruyor? Performansı mı kötüydü?” çok öfkeliydi. Şuan kızı parçalayabilirdi. “Hazmedemiyor Duru, anlıyor musun? Hazmedememişti. Senin bir hayat kadınının kızı olduğunu hazmedememişti. Ağlıyordu ve o an biz... Biz yakınlaştık-” Hayal kırıklığı... Duru kocaman bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Anlatmıştı, Burak Ali her şeyi anlatmıştı kıza. “Kes!” diye bağırdı iki elini yana kaldırarak. “Kes! Bunu sana o anlatmış olamaz, bunu o yapmış olamaz!” “Evet! Tabii ki de o anlattı.” Başını sağa sola salladı, “Yapmış olamaz!” “Ama yaptı.” Ve Duru’yu asıl öldüren o cümle çıktı ağzından. “Burak Ali’nin gerçekten senin gibi bir fahişenin kızıyla yattıktan sonra, evleneceğini mi sandın Duru?" diye sordu alay eden bir tonda. Duru’nun gözünden akan yaşlar acısının sadece tek bir parçasıydı. Bir de kalbinde kopan kıyametler vardı. Ağır, acı dolu bir çığlık birikmişti dilinde. Burnunun direği sızlarken, aldığı nefesler yetmiyordu. Ölüm müydü bu? “Sen benim dostum olamazsın...” dedi ama dili çok dönmüyordu. Evden yalpalayarak, duvarlara tutunarak çıkmıştı. Bitmişti, her şey bitmişti onun için. Çantasından bir saat önce yırttığı davet mektubunu çıkardı. Yenildiysen bu hayatta, yapılacak en asilce şey yenildiğin mekanı terk etmek. Ama Burak Ali o kadar yayılmıştı ki hayatına, ülkeyi terk etmeliydi onun için. O da tam da bunu yapacaktı. Roma’ya gidecekti. Elini karnına koyup, “Gideceğiz,” dedi. |
0% |