@mutlusonlarinyazar
|
Duru tüm gün ailesi ile çevrelenmiş, bir kez bile Luca ile Rosa’yı arayamamıştı. Oğlunu çok merak ediyordu. Gerçi video atmışlardı, ama onu bile izleyememişti. Şimdi de bütün aile onlarda yemekteydi. Neyseki Burak Ali gelmemişti. Geldiği günden beri de dairesinde kalıyor, eve hiç gelmiyordu. Bu iyi miydi kötü müydü işte onu bilemiyordu Duru. Bir yanı görmek istiyordu bir yanı deli gibi kaçmak... “Alo? Rosa, uyudu mu Buğra?” “Hayır annesi, seni bekledik. Bak veriyorum. Bugün ona ‘Aşkım’ demeyi öğrettim. Hemde Türkçe.” “Aman ne büyük bir marifet! Öğrettiği kelimeye bak,” diye çıkışırken birden oğlunun sesini duydu. “Askim!” “Aşkım benim! Özledin mi sen beni bebeğim?” Oğlu değişik sesler çıkarınca, Duru gülümsedi, “Ben de seni çok özledim. Geldiğimde bol bol sarılıp, öpeceğim seni.” “Ve yanında yatırırsın değil mi annesi? Çok seviyor birileriyle uyumayı.” “Asla ayrı uyumam. Deli gibi özledim zaten. Her halde üç gün yanımdan ayırmam.” Derin bir nefes alıp verdi, “Çok özledim. Yarın geliyorum. Alırsın beni değil mi?” “Ah tabiki bebeğim, Luc da seni çok öpüyor.” “Bende, iyi geceler.” Telefonu kapatıp arkasını döndüğü an şaşkın, kırgın ama en fazla da hayal kırıklığı ile dolup taşan bakışları gördü. “Onunla aynı evde mi yaşıyorsun?” ... sessizlik... “Ona bana sarıldığın gibi mi sarılıyorsun?” adamın bedeninden on kurşun çıkarsalar bu kadar acımazdı canı. “Ona da bana dokunduğun gibi mi dokunuyorsun? Onu öpüyor musun?” derken dehşetle gülmüştü. “Düşündüğün gibi biri değil-” “Ne düşündüğüm hakkında en ufak bir fikrin var mı?” diye bağırdı. “Aşkım dedin ona. Ben bu kelimeyi senden sonra kimseye kullanmadım. Ben sana söylediğim hiçbir şeyi hiç kimseye söylemedim. Ben sana baktığım gibi kimseye bakmadım. Lanet olsun Duru ben senden sonra kimseye dokunmadım. Sen nasıl dokundun?” “Burak Ali sen bana ihanet ettin, hangi dokunmaktan bahsediyorsun?” “Yapmadım diyorum yapmadım! Sana da bunu kanıtlayacağım, o kadını bulduğum gün kanıtlayacağım, yemin ederim! Sadece onun için ayakta duruyorum!” “İspatın var mı? Yok. Hatırladın mı o geceyi? Yok. Benim neler yaşadığımdan en ufak bir fikrin var mı? Yok! Neyin hesabını soruyorsun Allah aşkına?” “Geldim. Cennetimizi yıkıp, hangi cehennemde yaşadığını görmek için geldim! Açmadın bana kapıyı. O herifle mi yaşıyorsun? Kapıyı açan herifle mi?” “Bak konuştuğum kişi benim sevgilim değil, ayrıca ben sana hesap vermek zorunda da değilim,” dedi ellerini yana açarak. “Sen ne hakla bana hesap soruyorsun?” Adam ona yaklaştı, şuan sadece dudaklarına bakıyordu ve ağır ağır çıktı ağzından kelimeler, “Seni öptü mü?” “Burak Ali beni duymuyor musun? Senin düşündüğün gibi bir ilişkim yok.” “Ya nedir ilişkin? Adama aşkım dedin ‘AŞKIM!’, bebeğim dedin, seni çok özledim dedin, gelince seni-“ tüm gücü ile bağırdı “Duru lanet olsun! Ben sana ihanet etmedim! Gitme o adama!” kızı omuzlarından tutup, kendine çekti, “Ne yaşadığın, kimle ne olduğun umurumda değil. Duru ben ölüyorum anlamıyor musun?” “Burak Ali yeter!” diye bağırdı. “Ben seni dostumuz dediğim kızla yan yana çırılçıplak yakaladım ya. Hala gözümün önünden gitmiyorsunuz! Yeter... Bırak beni, unut! Yok, dönmeyeceğim ben! Benim orada bir hayatım var. Beni unutmanı, benden vazgeçmeni sağlayacaksa, evet hayatımda bir erkek var. Onu her şeyden çok seviyorum. Bunu bil yeter! Hoşçakal!” Burak Ali kızın kolundan tuttu, yüzündeki hüzün elle tutulur gibiydi. Somut, acı ve Duru’nun yüreğini paramparça edebilecek kadar keskin. “Yalan söylüyorsun!” diye bağırdı. O sırada seslere bahçedeki aileleri de gelince, Burak Ali homurdandı, “Bir siz eksiktiniz!” “Burak Ali? Neler oluyor burada?” dedi Alihan oğlunun öfkesini fark ederek. Bora da kızının yanına gitmiş, Burak Ali’ye “Neler oluyor?” diyordu. Ama Burak Ali de Duru da onları duymuyor, sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakıyordu. “Sen başkasının olamazsın! Sen beni unutmuş olamazsın!” “Neden demin gayet de inanmış, soruyordun bana!” dedi Duru meydan okur gibi. “Burak Ali kızın kolu kıpkırmızı oldu, bırak şunu!” diye araya girdi Alihan. Bir yandan da kızın kolunu kurtarmaya çalışıyordu. Burak Ali gözünden akan yaşlarla bıraktı onu. “Lanet olsun!” arkasına döndü. “Lanet olsun Duru defol git!” diye gürlerken cam olan masaya yumruğunu geçirdi. “Burak Ali!” Herkes aynı anda adamın ismini bağırdığında Duru önce korkuyla irkildi ve sinirle ailesine döndü. “Dedim size gelmeyeyim diye, gelmeyin! Allah aşkına bize zaman verin ya! Bencilliği de bizi de rahat bırakın artık! Benim orada nelerle savaştığımı, nasıl ayakta durduğumu bilemezsiniz!” son kez arkasına baktı, Burak Ali gitmişti. Alihan tam peşinden gidecekken Doğu onu durdurdu. “Tamam benle Güney gideriz Alihan amca. Ciddi bir şey yoktur.” “Tamam. Ama yarasına baktırsın.” Alihan kıza döndü, “Duru, oğlumu affet demiyorum. Nasıl acı çektiğini de görüyorum. Ama o sana ihanet etmedi. Ben oğluma kendim kadar güveniyorum. O sana ihanet edebilecek biri değil. Bedeni istese de yüreği kaldırmaz.” Kızın kolunu sıvazladı, “Emin ol başkasına dokunsaydı, kendi bedenini ateşe verirdi. Çünkü ben öyle yapardım. Hadi bu geceyi öyle bitirelim. Herkes gerildi.” * Duru ertesi gün kimseye haber vermeden erkenden evden çıktı. Bütün gece uyumamıştı. Doğu’yu beş kere aramıştı. Burak Ali’nin sakinleşip uyuduğunu öğrendiğinde rahat etmiş ve eşyalarını hızla toparlamıştı. Şansı varsa sabahki uçağa yer bulurdu. Bir de akşamı bekleyemezdi. Havaalanında otururken ağlıyordu. Yanına oturan kişiye baktı önce sonra da ona sımsıkı sarıldı. “Kimse yok Burak amca, yemin ederim hayatımda kimse olmadı. Ben onu unutamadım.” “Seninle gelmemi ister misin?” Başını sağa sola salladı, “Hayır. Sadece ona iyi bakın. Ben onun benim çektiklerimi çeksin istemiyorum. Hayatımda kimse olmadığını bilsin.” “Duru, sen çok güçlü bir kızsın ve ne zaman ihtiyacın olursa beni ya da Bade babaanneni araman yeterli. İlk uçakla yanına geliriz bebeğim, tamam mı?” “Tamam Burak amca.” “Seni çok seviyoruz Duru. Sen bizimle büyüdün. Sen Burak Ali ile büyüdün. Hepimizden iyi tanıyorsun onu. Ona göre düşün ve en kısa zamanda aramıza dön. Burada seni özleyen tek Burak Ali değil, unutma. Biz bencil değiliz, sadece evlatlarımızı etrafımızda isteyen kocaman bir aileyiz.” “Bende sizleri çok seviyorum ve söz hazır olduğumda döneceğim. Onu görmeyi kaldırdığımda yeniden aranıza geleceğim. Ama gördünüz henüz ikimiz de hazır değiliz.” “Peki kızım. Kendine iyi bak olur mu?” “İyi ki varsın Burak amca.” “Sen de Duru, sende.” Sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Uzaktan bir çift göz onun gidişini bir kere daha izlemenin verdiği acıyı yaşıyordu. “Hoşçakal sevgilim. Bu sana aşkla son veda edişim. Döndüğünde bambaşka bir Burak Ali göreceksin! Söz unutacağım seni!” *** İKİ YIL SONRA... “Ne demek ilik bulunmazsa yapılacak bir şey yok!” diye bağırdı kız. Rosa ve Luca onu zar zor tutuyordu. “Doktor bey siz ne dediğinizin farkında mısınız? Benim oğlum daha üç yaşında, üç!” ağlayarak arkadaşlarını ittirip arkasına döndü. Saçlarını geriye atarken, “Allah’ım kafayı yiyeceğim ya!” dedi sayıklar gibi. “Daha ne kadar şeyle sınanabilirim acaba?” “Bakın Duru hanım, bu durumda ailenizdeki herkesin test yapması gerekiyor. Uyan biri olabilir. Kardeşi varsa çok yüksek oranda uyum sağlayabilir.” “Kardeşi yok. Ailem hepsi Türkiye’de.” Doktor başını sağa sola salladı, “O zaman uygun verici donör bulunana kadar bekleyeceğiz.” “Bekleyemem!” dedi gözyaşını silerek. “Aylardır bulunamadı işte. Benim de gücüm kalmadı. Başaramadım.” Rosa ona baktı, “Ne yapacaksın?” Gözlerini acı ile yumdu ve gülümsemeye çalıştı, “Sanırım artık dönme vaktimiz geldi. Hayat bana çok acı sinyaller veriyor, dönmem gerektiğini bas bas bağırıyor, ben duymuyordum.” Dudağını ısırdı, “Onu babasına götüreceğim. O bizim oğlumuzu ne yapar ne eder iyileştirir.” Doktorun odasından çıkar çıkmaz telefonunu çıkarıp, bir numarayı tuşladı. “Kimi arıyorsun?” “Beni Türkiye’ye götürecek kişiyi.” İkinci çalışta açılmıştı telefon. “Duru? Bu ne güzel sürpriz öyle, nasılsın?” “Burak amca...” dedi ağlayarak. Gözyaşlarını tutmayı çoktan bırakmıştı. “Duru ne oldu?” “Gelip beni alır mısınız? Size ihtiyacım var.” Burak hızla oturduğu yerden kalktı. Bade de telaşlanmıştı. “Burak ne oldu?” Burak ona eliyle ‘bir dakika’ işareti yapıp, konuşmasına devam etti, “İlk uçakla geliyorum Duru, bir şey yok değil mi? Korkutma beni.” “Burak amca ben çok kötüyüm. Gücüm bitti. Artık tek başıma altından kalkamıyorum.” “Hemen geliyoruz. Merak etme akşam olmadan varmış oluruz.” “Teşekkür ederim,” diyerek koltuğa çöktü. Sonra Rosa baktı, “Buğra’nın hastaneden çıkış işlemlerini yapar mısınız?” Rosa Luca’ya baktı, “Sen yanında kal.” “Tamam.” Luca derin bir nefes alıp, “Emin misin Duru? Geçen geldiğinde çok dağılmıştın,” dedi. “Artık iş benle Burak Ali’den çıktı. Oğlumun hayatı her şeyden, herkesten önemli.” “Peki. Biz senin hep yanındayız.” Kız ona sıkı sıkı sarıldı, “Luc iyi ki varsınız. Siz olmasaydınız ben atlatamazdım.” “Sen olmasaydın, gerçek dost nasıl olur ben hiç öğrenemeyecektim Duru. Sen beni olduğum gibi kabul ettin. Hiçbir zaman diğer yönümü görmezlikten gelmedin ya da yadırgamadın. Genelde insanlar ya o yönümü görmeden benimle arkadaş oluyorlardı ya da o yönümle dalga geçiyorlardı.” Duru gülümsedi, “Ben senin yüreğini sevdim Luc. Cinsiyetini ya da tercihlerini değil. Onlar senin hayattaki seçimin. Ama sen bu hayatta benim tanıdığım en muhteşem insansın.” “Sende öylesin,” diyerek yumruklarını tokuşturdular. “Seni çok özleyeceğim.” “Bende sizi...” tekrardan sarıldılar. Bu sefer ikisi de ağlamışlardı. * “Hemen şirketin uçağını ayarlayın. İki saat içinde uçuşa hazır olması lazım. Tüm gerekli izinleri alın.” “Tamam Burak bey.” Burak bir yandan giyiniyor, bir yandan kulaklıkla görüşmeler yapıyor, bir yandan da Bade’ye talimatlar veriyordu. “Bade rastgele koy işte bir iki şey, hadi çıkacağız.” “Tamam tamam, hazırım.” O da telefonla Eylül’le konuşuyordu. “Ne olmuş ki Bade anne?” diye sordu Eylül merakla. “Bilmiyorum kızım, gidiyoruz işte Burak’la. Sen şimdi kimseye -özellikle Burak Ali’ye bir şey deme- biz Duru’yu alıp geleceğiz. Görünüşe göre temelli dönecek.” Eylül gülümsedi. “Tamam anne. Allah’ım bu sefer her şey yoluna girer inşallah.” “Merak etme. Burak o kaltağında izini buldu, İstanbul’a dönmüş. Uzun zamandır yurt dışında psikolojik tedavi görüyordu. Nasıl bir manyaksa. Dokunulmazlığı vardı. Görüş izni alamadık. Ben ona yapacağımı bilirim.” “Tamam anne, sizden haber bekleyeceğim ben.” “Yarın akşam, bütün aileyi bir arada toplayın. Harika bir dönüş olacağına eminim.” Eylül, “Harika!” dedi sevinçle. * “Burası,” dedi taksiciye Burak ve ödemeyi yapıp, Bade ile birlikte indiler arabadan. Valizi de alarak apartmana girdiler. “Kaçıncı kat?” “İki sanırım,” dedi Burak. İkinci kata gelip üç kapıya da bakarlarken Duru onları pencereden görmüş ve kapıyı açmıştı hemen. “Hoşgeldiniz,” diyerek ikiliye aynı anda sevinçle sarıldı. “Hoşbulduk güzelim.” Bade hafifçe geriye çekildi, “Aman Allah’ım ne kadar güzelleşmişsin.” “Teşekkür ederim Bade babaanne.” Yüzü kıpkırmızı olmuştu. “Valla Bade haklı Duru, muhteşem görünüyorsun. Büyümek yaramış.” “Hadi gelin. Sizi tanıştırmak için sabırsızlandığım biri var.” “Kim?” dedi Bade hafifçe kaşlarını çatarak. “Çok yakışıklı biri,” diye sır verir gibi fısıldadı. Burak hafifçe öksürdü, “Şey...” “Hadi hadi girin, düşündüğünüz gibi biri değil.” Burak ve Bade çok renk vermeden girdiler içeri ve koltuktaki çocuk bir tek gözlerini göstererek oturmuş gelen ikiliye bakıyordu. Bade gördüğü mavi gözlerle “Hii! Bu kim?” diyerek Duru’ya döndü. Burak da kaşlarını çatmıştı, “Duru?” dedi inanamayarak. “Oğlum...” Bade ile Burak birbirlerine baktılar. Evet gerçekten muhteşem bir dönüş olacaktı. Bade çantasını bırakıp hemen koltuğun diğer yanına geçip çocuğu kucağına aldı, “Aman Allah’ım küçük Burak Ali bu?” “Ne?” Burak duyduğu her kelimede şaşırıyordu. Duru’ya baktı, “Onun oğlu mu?” şuan gerçekten şoktaydı. “Benim hayatımda başka bir erkek olmadı. O gün Burak Ali’nin duyduğu konuşmayı ben oğlumla yapıyordum. O yanlış anladı. Benim şuan hayatımdaki tek erkek oğlum Buğra.” Bade kıza baktı, “Adı Buğra mı?” “Evet. Burak Ali bir oğlu olursa adını hep Buğra koymak isterdi. Yani küçükken oyun oynarken.” Bade “Tabi Burak Ali bilmiyor-” demişti ki Duru başını aşağı yukarı salladı. “Hamile olduğumu söylemeye gittiğim gün onları gördüm,” dedi ve sustu. “Sonrasında neden söylemedin Duru?” dedi Bade. Kendi de zamanında aynı hatayı yapmak üzereydi. Onu aslında en iyi anlayan oydu. Duru ağlayarak “Korktum,” dedi. “Eğer kalsaydım ve Burak Ali benim hamile olduğumu öğrenseydi... Asla bitirmezdi. Aksine bu sefer bütün aile üzerimize gelecekti. Kimisi evlenin, diye diretecekti, herkes barışmamız için uğraşacaktı. Ben zaten bir buhranın içindeydim. Bir de bunları yaşasaydım, altından kalkamazdım. Bana ihanet eden ama aynı zamanda da deli gibi sevdiğim adam hep etrafımda olacaktı. Ben atlatamazdım. Yapamazdım. O kadar çok şey beklemeyin benden! Ben o kadar da güçlü değilim. Eğer kalsaydım ya...” düşünmesi bile canını yakıyordu, “Ya o buhrana yenilip çocuğu aldırırdım ya da doğursam bile anne olamazdım o psikolojiyle. Ben çocuğuma anne olabilmek için kaçtım.” “Asıl ben bugünden sonrasını düşünüyorum. Dönüşün şenlik olacaktı, şimdi ise tufan!” Bade küçük çocuğa baktı, “Aman Allah’ım Burak Ali kafayı yiyecek. Çok tatlı bu. Konuşabiliyor mu? Türkçeyi yani.” Duru ellerini başına koydu. “Evet. Elimizden geldiğince evdekilerle Türkçe konuşuyoruz. Arkadaşlarım da Buğra ile çat pat öğrendiler.” “Ev arkadaşların mı?” “Evet. Rosa ve Luca.” “Luca? Erkek mi?” Duru yüzünü buruşturdu, “Tam değil,” derken gülmüştü. Bade “Hayır!” deyip kahkaha attı. “İnanmıyorum. Gerçekten mi?” “Evet.” “Neredeler.” “Yarın gelirler. Bugün... Bizi yalnız bırakmak istediler. Ama yarın veda etmeye gelecekler. Türkiye’ye de gelirler arada. Buğra onları çok seviyor. Onlar da Buğra’yı.” “Luci!” diyerek alkışladı Buğra. “Evet bebeğim Luci.” Sonra çocuk gülümseyerek Bade’ye baktı, “Ten?” “Ben kocaman babaanne, ama sen bana Badecik diyebilirsin.” “Badic.” Bade kahkaha atarak ona sarıldı, “Aman Allah’ım çok tatlı.” Duru o an gözyaşlarını tutamadı. “Bu nasıl söylenir, nasıl anlatılır bilmiyorum.” Burak kızın elini tuttu, “Merak etme. Hep birlikte atlatacağız. Eminim biraz kızacaktır, ama sonra seni anlayacaktır ve affedecektir.” Duru adamın gözlerinin içine baktı, “Burak amca. Ben kendimden de yüreğimdeki aşktan da geçtim. Benim derdim çok başka.” “Nedir derdin? Burak Ali’nin tepkisi ise-” Duru başını sağa sola salladı, “Oğlum... O çok hasta. Acil tedavi olmazsa...” Bade’nin eli ayağı bir anda titrerken, Burak kızın elini yavaş yavaş bıraktı. “Ne?” diye fısıldadı. “Nesi var?” gözlerindeki dehşet, yüreğindeki korku sesine o kadar yansımıştı ki, Duru korkmuştu. “İlik kanseri.” Bade çocuğu yavaşça bıraktı yoksa düşürecekti, “Aman Allah’ım!” Burak da gömleğinin düğmelerini çözmüş, nefes almaya çalışıyordu. “Hemen dönüyoruz. Bu akşam.” “A-ama...” “Aması yok Duru! Hemen dönüyoruz.” Bade’ye baktı, “Sen Eylül’ü ara, herkesi toplasın. Özellikle Burak Ali’nin gelmesini sağlasın. O gelmeyebilir bay inziva. Ailede kim var kim yok herkes test yapacak. Ben torunumu o illete teslim etmeyeceğim!” “Tamam.” “O... Nasıl?” “Dağınık. Aynı. Ayda bir yüzünü görsek seviniyoruz.” Duru gözlerini acıyla kapattı. “Benim gibi...” diye mırıldandı. Ve hep birlikte yola çıkmak için hazırlık yaptılar. Duru Luca ile Rosa da haber vermiş, havaalanında buluşmak için anlaşmışlardı. Ağır bir veda olacaktı onun için. Odasına geçip hızla en lazım olan eşyalarını hazırladı. Birkaç saat sonra evine dönecekti. Ama bu dönüş herkes için büyük bir yıkım olacaktı, biliyordu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu. Oğlunu Bade kucağından indirmiyordu. Burak Ali’nin küçüklüğüne o kadar benziyordu ki... “Şirketin uçağı ile gideceğiz, ama Buğra’nın pasaportu lazım. Var mı?” “Var yanımda. Her şey tamam. Çıkabiliriz.” Evine son kez baktı. Bir daha buraya gelir miydi bilemiyordu? Bundan sonra hayatı nasıl olacaktı onu da bilmiyordu. Korkuyordu, belki de o yüzden bu kadar beklemişti. Bıçak kemiğe gelene kadar... Ve evden çıkıp Duru’nun arabasına bindiler hep birlikte. Bu arabayı da Luca’ya bırakacaktı. Zaten kendisinden çok Luca kullanıyordu. Havaalanına geldiklerinde Burak hızla indi arabadan, Bade de kucağında çocukla inmişti. İçeri geçtiklerinde Luca ile Rosa hemen yanlarına gelip sarıldılar kıza. Üçü birbirine sarılırken Bade ile Burak sevgiyle baktılar onlara. “Seni çok özleyeceğiz Duru. Bizi unutma.” “Gelin sizde sık sık ama.” “Elbette geleceğiz,” dedi Luca. “Senin şu taş ailenle tanışmak için sabırsızlanıyorum.” Bade kaşlarını çatarak kocasının önüne geçti, “Hayır kızlara yedirmedim ben kocamı, bir erkeğe hayatta yedirmem!” “Eminim benden bahsetmiyordur sevgilim. Taş diyor baksana.” “Ay ailedeki erkekler çakıl taşı, senin gibi görmüş geçirmiş koca kayayı kim istemez!” Burak kahkaha attı, “Evet, yosun bağladım.” Luca ikiliye döndü ve elini uzattı, “Ben Luca.” Bade kocasından önce davranıp, aldı eli, “Ben Bade. Bu adam kocam Burak. Benim kocam!” dedi üstüne basa basa. Adam gerçekten çok yakışıklıydı. Bade inanamıyordu şuan. Luca gülüyordu. “Memnun oldum.” Burak kadının elini çekiştirdi, “Bade bırakır mısın adamın elini?” “Ya sana mı sarsın? Adam deme ayrıca, alınır şimdi.” “Pipisi eminim vardır ve aktiftir. Sonuç olarak tercih değil, cinsiyete bakarım ben. Bırak şu eli.” “Ama benim elimde aktifleşmez, seninleyken aktifleşir.” Luca onları fazla anlamasa da kahkaha attı ve Duru’ya döndü, “Ee dostum gidiyorsun ha.” “Gidiyorum. Hikayemiz buraya kadarmış.” Luca başını sağa sola salladı, “Hayır. Asıl hikayen şimdi başlıyor ve senden mutlu son bekliyorum. Git ve taşı kap dostum!” Duru ikisiyle de vedalaşıp, oğlunu kucağına alıp ağlayarak Bade ile Burak’ın ortasında uçağın kalkacağı alana doğru yürümeye başladı. Onun hikayesi değil, savaşı başlıyordu şimdi. Ortalık yangın yerine dönecekti biliyordu. Bade’nin sesi yankılandı kulağında, “Güçlü ol, başaracaksın.” |
0% |