
Yüreğimle geldim sana,
Bir ömür önüne serildi...
Bir seyir havası o hallerin,
Bu solgun gözlerime aşk geldi,
Hoş geldi...
Mert Ali havaalanında sağa sola gidip, geliyordu. O yanakları öpen o dudaklar onundu lan. Değemezdi bir yere, hiç kimseye. O dudakları dişleri ile arındıracaktı o adamın yanaklarından. O adamın yanaklarını da koparacaktı. Geceden beri sakinleşemiyordu. Hayır, delireceğini bile bile neden böyle bir şey yapmıştı anlamıyordu!
Kapıdan Meltem ile Eva konuşarak çıkarken, Eva onu dirseği ile dürttü, “Seninki gelmiş. Eminim burada sabahlamıştır ha, ben sana söyleyim,” deyip kahkaha attı.
“Sus Eva ya, çok sinirliyim!” Meltem bir an karşıya baktı ve sinirden yanakları kıpkırmızı olan adamı gördü. Demin o sinirli olduğunu mu söylemişti? Aman Allah’ım...
Gülümsese acaba işe yarar mıydı? Denemekten zarar gelmez, diye düşündü ve gülümsedi.
"Hiç şirinlik yapma bayan özgür ruh!" sonra Eva’nın elini sıktı. “Ne haber Eva, nasılsın?”
“İyiyim Mert Ali. Sen nasılsın?”
“Hanımefendinin özgür aktivitelerinden sonra böyleyim. Öfkeli, sinirli ve asabi.”
“Azıcık da ağzımız bozulmuş gibi,” diye söylendi Meltem.
“Bozana bak güzelim, düzeltirsin bu akşam.” Eva’ya baktı. “Bizim bu akşam konuşmamız gerekiyor da Evacım, Reyhan sende kalsa sorun olur mu?”
Eva kaşlarını kaldırdı ‘cık’ yaptı. “Sorun yok eniştecik. Kalabilir. Hatta istiyorsanız, Reyhan bende Meltem sende kalsın.”
“Bak bu fikir güzelmiş.”
“Pis satışçı. Gelmiyorum ben. Öldürecek adam beni, gözlerini görmüyor musun?” derken adama yalandan bir korkuyla bakıyordu.
“Merak etme kuzen, o kadar da değil. Sevgililerin öldürme teknikleri farklı olur,” deyip Mert Ali’ye göz kırptı.
“Kesinlikle,” diyerek kızı destekledi.
“Edepsizler!” Eva’ya baktı, “Sen çok edepsizleştin ha, gözümden kaçmıyor!”
“Hayat edepsizleştiriyor be güzelim.”
“Iğğ... Arabesk!”
Mert Ali kızların ellerindeki valizleri aldı ve yürümeye başladılar. “Söylediğiniz kitapları evden aldım. Hala kararlı mısınız dinlenmemekte. Okula mı gideceksiniz?”
Meltem ses tonunu değiştirmeden “Benim dersim önemli, benim gitmem gerekiyor,” diye çıkıştı.
“Benim de.”
“Peki o zaman,” dedi Mert Ali valizleri arabanın bagajına yerleştirirken.
Okula girdiklerinde Mert Ali yine kızın elini tutuyordu. Meltem de diğer kızlar yüzünden ses çıkarmıyordu. Çünkü kızlar sınıfta Meltem’in önünde bile utanmadan adam hakkında konuşuyorlardı. Şuanda da ona bakan gözlerin farkındaydı ve lanet olsun bugün de çok yakışıklı olmuştu. Deri ceket onu hem sert göstermişti hem de ulaşılmaz bir hava katmıştı ona.
Eva bir iki arkadaşını görüp, onlardan ayrıldı. Mert Ali de köşedeki ağacın altına çekti Meltem’i.
“Neden öptün adamı?” dedi kızın saçının ucu ile oynarken.
“Ya kuzenim o benim. Amcamın oğ-“
“Başlatma amcandan da oğlundan da. Neden öptün? Sebep ne yani?”
“Ya abimle senin hakkında konuşuyorduk. Sen öyle kıskançlık yapıp beni azarlayınca, üzüldüm biraz. Abim de ne olduğunu sorunca, anlattım. Sana hak verdi ve kızmamamı söyledi. Bende sarıldım öptüm onu. Kuzey geldi, laf soktu. ‘Kıskandım’ falan diye, onu da öptüm. Ne var bunda?”
“Ha birde öncesin de Çınar’ı öptün? Maşallah öpücük dağıtmışsın gece. Bir şey yok canım ne olacak? Pars’la Can’ı, sonra her ne haltsa diğer kuzenlerini de öptün mü? Üzülmesin onlar da!”
“Mert Ali kırıcı oluyorsun.”
“Ben mi kırıcıyım? Ben öyle geniş adam değilim Meltem. Çınar bile seni sardığında çıldırıyorum. Ona bile tahammülüm yok.” Kızın ensesinden tutup, çekti ve sert bir öpücük verip, bıraktı. “O dudaklar yalnız benim. Yalnız benim dudaklarımda, yanaklarımda ve bedenimde olabilir. Başka hiç kimsenin tenine değemez.”
Meltem sözlerin ve adamın dudaklarının bıraktığı etki ile sadece başını salladı.
“Güzel, anlaştığımıza sevindim,” dedi gülümseyerek.
“Anlaştığımıza göre, akşam evimde kalabilirim.”
Mert Ali kaşlarını kaldırıp indirdi “Cık,” yaptı, “Daha bir kaç konu daha var. Onları da konuşacağız. Gece uzun, konu çok Meltem Soylu.”
“Konuşalım şimdi. Vaktimiz var.” Adamın kararan bakışları yüzünden sesi titremişti. O nasıl bakmaydı öyle insafsız!
“Vaktimiz var evet ama-“ telefonunun melodisini duyunca gülümsedi. “Telefonum çalıyor ve tabiki annem arıyor!” ofladı ve cevapladı aramayı, “Efendim Burcu sultan?”
“Ne o bıkmış bir halin var, bıktırıyor muyum oğlum seni?”
“Yok annecim de sabah aramıştın ya, bir şey mi oldu acaba dedim tekrar arayınca?”
“Suratıma kapattın, SEVGİLİNİ havaalanından alacaksın diye,” dedi çıkışarak.
“Geç kalmıştım anne, ondan.”
“Hah, haspam sanki arabalarla doğup büyümüş. Taksi ile de gelebilirdi. Seni neden yordu sabah sabah? Ben babana hiç kıyamazdım.”
“Ama babam yine de giderdi eminim ve arabası ile gitmedi anne, ben götürmüştüm havaalanına. Başka bir şey yoksa annecim derse gireceğim.”
“Her neyse, bu hafta sonu geleceksin değil mi?”
“Anne sınavlarım başlayacak ama yeni yıla geleceğim.”
“Aa yok bir de ona da gelme, orada sevgilinle kutla oğlum!”
Mert Ali güldü, “Onu ikna edersem, öyle yapacağım,” dedi.
Burcu sakinleşmeye çalıştı, “Doğum günüm var bu hafta ama.”
“Anne ben babamla konuştum. Onun planı var zaten,” dedi oflayarak.
“İyi oğlum gelmeyin. Ben o kadar sancılarla senle Reyhan’ı doğurayım, siz annenizin doğum gününe gelmeyin.”
Mert Ali sesini kıstı. “Ya anne ne sancısı? Sezaryenle doğurdun bizi.”
“Bu mu yani suçum? Bunu mu yüzüme vuruyorsun Mert Ali, sağol ya!”
“Annecim derse gireceğim, hadi görüşürüz.”
***
“Bak yine suratıma kapattı. Bu çocuk bunu huy edindi huy. Değişti çok değişti o kızdan sonra.” Etrafına bakındı ve “ALİ EFE!” diye cırladı.
“Efendim birtanem? Şömineyi yakıyordum.”
“Ali Efe çocuklar senin yüzünden gelmiyorlar doğum günüme.” Dudaklarını büzdü.
Ali Efe başını havaya kaldırdı ve büzülen dudaklarını sertçe öpüp uzaklaştı kadından, “Bebeğim... Birtanem... Çünkü ben onlara sana bir sürprizim olduğunu, haftasonu burada olmayacağımızı söyledim.”
“İyi halt ettin. Ne biliyorsun belki ben çocuklarımla geçirmek istiyorum doğum günümü.”
Adam ellerini kadının beline doladı, “Bende karımla başbaşa olmak istiyorum, o ne olacak?” deyip, kadının dudaklarını bu sefer uzun soluklu öpmeye başladı. Ancak öyle susturabilecekti.
Burcu ise adamın kollarında anında erimiş ve kızgınlığını çoktan unutmuştu. Sahi o neye kızmıştı?
***
“Annen mi?” diye sordu Meltem gülerek.
“Evet; o ve kıskançlık krizleri,” dedi oflayarak.
“Kime çektiğin belli, o yüzden hiç kızma, şikayet de etme!”
Mert Ali kaşlarını kaldırdı, “Ben ileride çocuklarımı kıskançlıklarımla bunaltmam Meltem hanım.”
“Ha garezin bana yani?”
“Sen benim sevgilimsin,” diyerek kızı kendine çekti, “Ve evet bir tek seni, yalnız seni deli gibi kıskanıyorum.”
“Hımm... Genelde kız babaları kızlarını kıskanır.”
Mert Ali güldü, “Saçma! Neyden kıskanacağım kızımı, kucağındaki oyuncak ayıdan mı?”
Meltem ellerini adamın boynuna doladı ve ‘cık’ yaptı, “Hayatındaki ayıcıktan. Yani sevgilisinden, kocasından... Mesela benim babam çok kıskanır seni öğrense.”
Mert Ali’nin birden gülümsemesi soldu, “Yok ca-canım...” diye geveledi, “Benim kızım aşık olmaz bence... Yani ne bileyim bi öyle düşündüm de, bence olmaz!”
“Bu işler belli olmaz Mert Ali Alahanlı ve sen göreceğim en kıskanç baba olacaksın bence.”
Kafasını kaşıdı. Evet haklıydı kadın. Hiç o yönden düşünmemişti, kızı bebek kalacak değildi ya... Yok yok, onun kızı yapmazdı. Aşık olup, babasını bırakıp gitmezdi.
“Eee annen neden kıskanıyor seni?”
“Senden,” diye homurdandı. Şimdi düşününce çok da kızamadı.
“Benden mi? Sebep?”
“Seni seviyorum diye. Hafta sonu da doğum günü, gelmemi istiyor. Babam da Paris’e götürecek onu. Ona sinirlendi.”
“Baban Paris’e götürecek diye mi sinirli?”
“Hayır, o Paris’e gidecek diye biz yanına gitmiyoruz ona sinirli.”
“Hımm, şimdi babana çatar o zaman,” dedi kıkırdayarak.
Mert Ali dudaklarını birbirine bastırdı. “Yok babam onu susturmuştur şimdiye kadar.”
“Nasıl?”
“Dudakları ile bir de... ımm...” kızı kendine bastırdı, “Akşam benim seni susturacağım gibi...”
Meltem adamı üstünden itti, “Sapık. Ben derse gidiyorum,” diyerek binaya doğru hızla yürüdü. Arada arkasına bakıp, gülerek el salladı.
“Akşam görürsün sen o sapığı,” diye mırıldandı, ama Meltem duymadı.
***
Mutfakta yemek yapan Mert Ali ve Meltem, sessizlerdi. Hareket ettikçe birbirlerine değiyor ve ikisi de birbirinden habersiz bu durumdan hoşnut oluyorlardı. Arada Mert Ali uzanıp bir şey alırken kızın dudağını öpüyor, Meltem de ona karşılık veriyordu. Bu da işlerini bayağı bir uzatıyordu. Bu gidişle yemek hazır olmayacaktı.
Mert Ali’nin çalan telefonu aralarındaki sessizliği bozdu. Meltem başını uzatıp, arayana baktı.
Ekran da gördüğü “YAZ MASALI” ismi ile kaşlarını çattı. “O kim?”
Mert Ali de arayana baktı ve yüzünü buruşturup, ellerini sildi, “Kuzenim, Yaz. İnşallah bu gece kapatır,” dedi ve telefonu açıp, sesi hoparlöre verdi. “Efen-“
“Kuzen ne habersin ya? Kaç gündür arayacağım vaktim olmuyor-“
“Çenenden olmuyordur,” diye sözünü kesti Mert Ali.
“Aşk olsun kuzi ya, gören de ne sanacak. Her neyse bak ne diyeceğim, bu hafta sonu annenin doğum günü ya, kesin gidersiniz siz oraya, biz de bu hafta sonu oradayız, diyorum ki hazır hep birlikte oradayken şu uzun zamandır yapmak istediğimiz dağ gezisini yapalım mı?”
“Yaz nefes al Yaz! Allah’ım ya. Kızım senin susma düğmen yok mu?”
“Yok. Babamla annem beni yaparken onu unutmuşlar,” deyip kıkırdadı.
“Belli, ben bunu düşünemedim. Annenin çenesinden babanın aklı başından gitmiştir.”
“Yok be, annem yine yakmıştır ortalığı, babam da onun ateşini-”
Meltem’in kocaman açılan gözleri ile, öksürerek kızın sözünü kesti, “Tamam Yaz, tamam. Çok da özele girmeyelim.”
“Ne özeli ya, özel mi kalmış bizim evde.”
“Her ne ise güzelim, ben gelmiyorum bu hafta sonu. Ayrıca bu mevsimde ne dağı ne kampı, donarız. Manyak mısın? Onu yazın yaparız ancak. Hem Onur’la Naz da gelmiş olur. Onları da alırız. Çok istiyorlar biliyorsun.”
“Ama şimdi kuzenciğim, yazın gittik diyelim. Tamam hava sıcak, oh mis. Ben de yazı severim. Zaten sevilmeyecek gibi de değil. Deniz, kum, güneş ve sonuçta adım bir yerde yani. Ama o zaman da ateş yakamayız ki. Ne anladım ben o kamptan? Ateşsiz kamp mı olurmuş? Saçma! Hani siz Kader ablayla gitmiştiniz ya-“
Mert Ali yine öksürdü. Bu kızın çenesi başına dert olacaktı, “Yazcım, yazın gideriz. Hadi görüşürüz. Ben şuan pek müsait değilim.”
“Ama kuzen-“
“Hadi görüşürüz, hadi kapat!” deyip, telefonu kapattı, sonrasında da kendi kendine homurdandı, “Çenesiyle saadetimi becerecek!” kafasını kaldırıp Meltem’in bakışlarını görünce sevimli bir şekilde gülümsedi, “Çenesi ile adam döver bu, demek istedim yani.”
Meltem elindeki bıçağı bıraktı ve ellerini göğsünde bağladı, “Neden lafı kızın ağzına tıktın? Ne güzel anılarınızdan bahsediyordu.”
“Aşkım, o biraz patavatsızdır, kusura bakma.”
“Demek Kader’le kamp yaptınız ne hoş, ne romantik. Ateşte mi yaktınız?”
“Başbaşa değildik. Okul gezisiydi Meltem.”
Meltem üzerindeki önlüğü çıkardı ve tezgaha fırlattı. “Ee nasıl keyifli geçtiyse, tüm ailen orada olanları biliyor.”
Mert Ali onu önüne alıp, kendi ile tezgah arasına sıkıştırdı. “Hayır, o kadar özel değildi ki, o yüzden biliyorlardı. Özel olsaydı kimse bilmezdi. Biz Kader’le öyle düşündüğün gibi çok da özel anlar yaşamadık. Mesela bu gece olacaklar gibi...”
Meltem yutkundu. “Bu gece olacaklar derken?”
Mert Ali kızın gözlerindeki korku ve tedirginliği gördü. Bu onu ciddi anlamda rahatsız etmişti. Ona güvensin istedi, ondan korkmasın istedi. “Hadi şu yemeğimizi yiyelim,” deyip, uzaklaştı ondan.
Masayı hazırlayıp, yemeğe oturdular. Allah’tan romantiklik ayağına kızı ikna etmiş ve yemeği Mert Ali yapmıştı. Yoksa Meltem’e kalsa, güzelim eti mundar edecek ve yine saçma sapan bir şey çıkaracaktı ortaya.
Yemeğe oturduklarında ikisi de sessizdi. Yemeğini bitiren Mert Ali ağzını sildi. Anlatmasa kızın içi rahat etmeyecek ve aklında kurup duracaktı, onun farkındalığı ile konuşmaya başladı.
“Kader ile lisede tanıştığımızı söyledim. O zamanlarda çıkmaya başladık. onu sevmedim diyemem, sevdim. Ama öyle tutkulu, masallardaki gibi bir aşk değildi. İyi anlaşıyorduk, iyi vakit geçiriyorduk, o zamanlar birbirimizi anlıyorduk. Aynı sınıftaydık. Ben okulun dağcılık kulübündeydim. Bu tarz aktiviteler sürekli oluyordu. Bir ara okulda kulübe üye olmayanların da katılabileceği bir kamp düzenledik. O da geldi.”
“Birlikte mi kaldınız? Aynı çadırda mı?”
“Tabiki de hayır Meltem. Okul gezisi diyorum. Ayrıca lisedeydik o zaman.”
Meltem çatalını tabağın içine attı “Tamam devamını duymak isteyeceğimi sanmıyorum,” dedi.
“Devamı yok bu kadar zaten. Özel bir an değildi.”
Meltem ofladı ve Mert Ali’nin önündeki tabağı da alıp makineye dizdi. Mert Ali de ona yardım edip diğer kalanları da topladılar.
Meltem tam oturma odasına geçecekken Mert Ali onu arkadan beline sarılarak durdurdu ve kulağına fısıldayarak, “Çekindiğini biliyorum, ama bunu istemiyorum. Çünkü istemediğin hiçbir şey olmayacak Meltem,” dedi.
“Dişlerimi fırçalamam gerekiyor,” diyerek konuyu değiştirdi ve adamın kollarında sıyrılıp oturma odasındaki çantasından diş fırçasını çıkarıp, banyoya yöneldi.
Banyoya girdiğinde Mert Ali de kızın peşinden geçti ve tam arkasında durdu. Meltem eline fırçayı aldığında Mert Ali kızın elinin üstünden fırçayı tuttu. Diğer eli ile macunu sıktı ve ağzına götürüp, kızın dişlerini fırçaladı. Bu arada da diğer eli arkadan beline sarılmıştı. Tüm işlem boyunca kızın karnını okşuyordu. Bu ikisinin de tutku dolu duygularını alevlendirmişti.
Fırçalama işi bitince Meltem eğildi ve ağzını çalkaladı. Mert Ali ise arkasından iki elini kızın önüne getirip, eşofmanının fermuarını aşağı indirdi.
Meltem elini itiraz etmek için kaldırdığı an, kulağına eğilip, olumsuz bir mırıltı çıkardı, “Şişş... Söz bir şey olmayacak,” diye fısıldadı. Meltem’in yutkunduğunu ve itiraz eden elinin indiğini fark edince, işine devam etti. Eşofmanı omuzlarından aşağı indirdi, Meltem beyaz sporcu atletle kaldı ve onu bir hamlede kucağına alıp, içeri geçti.
Odasının ortasında onu kucağından indirdi ve tam önünde durdu. Onun için diğer evdeki tek kişilik yatağını iptal edip, iki kişilik bir yatak almıştı.
Elini yanağına koydu ve pürüzsüz tenini okşadı. “Çok güzelsin... Aklımı kaybetmeme sebep olacak kadar güzelsin...” diye fısıldadı. Elini eşofmanının altına götürdü, parmaklarını kenarlarına geçirdi.
“O kalsın, lütfen.” Birileri sanki onları duyacakmış gibi fısıltılarla konuşuyorlardı.
“Meltem, lütfen! Bana hiç mi güvenmiyorsun? Sana bir söz verdim, istemediğin hiçbir şey olmayacak.”
Meltem de bundan korkuyordu ya, adam o kadar yakıcı ki, onu baştan çıkarabilirdi ve Allah kahretsin ki Meltem’in içindeki arsız aşk, baştan çıkmaya dünden razıydı. Derin bir nefes alıp verdi, “Güveniyorum. Ama utanıyor-“
“Utanmanı da istemiyorum. Benden utanmanı da bana güvenmemeni de istemiyorum Meltem.”
Meltem gözlerini kapattı. Sanki o adamı görmezse adam da onu görmeyecekmiş gibi geldi. “Bari ışıkları kapatsaydık.”
“O zaman nasıl seni göreceğim,” dedi. Sesindeki tınıdan Meltem güldüğünü anlıyordu.
“Gülme Mert Ali!” diye çıkıştı kız.
“Gülmüyorum. Sadece gözlerin kapalıyken çok sevimli oluyorsun. Ama hala seni görebiliyorum, haberin olsun. Yok olmadın yani.” Kızın altı ile atletini de çıkarmıştı o arada.
Meltem gözlerini açıp, kıstı, “Mert Ali ya. Kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyorum, neden böyle yapı-yor-sun...” O konuşurken Mert Ali kendi tişörtünü çıkarınca Meltem’in de sesi kısılmıştı.
Mert Ali o anlarda kızı süzüyordu, şu hali sonu olabilirdi, “Allah’ım öldürün beni. Mazoşist olmalıyım.”
“Hayır, sadistsin,” dedi ve yeniden gözlerini kapadı. Çok utanıyordu.
“İnan şuan kendime ettiğim eziyeti hissetsen, anlardın.” Başını sağa sola sallayıp kızın yanından ayrılarak dolabını açtı.
“Ne yapıyorsun? Neden dolabı açtın?” diye sordu Meltem göremediği için. Sesi titriyordu.
“Merak etme, kırbacım ya da kelepçelerim yok,” dedi gülerek. “Yani o tarz ilişkiler tercihim değildir.” Mert Ali kendi tişörtlerinden birini getirip, kıza giydirdi. “Bununla uyumanı istiyorum.”
Meltem başından geçirilen şeyle rahat bir nefes aldı ve gözlerini açtı. “Evet bu iyiymiş.” Sonra adamın boxerlı halini görünce yutkundu, onu ilk kez öyle görüyordu, “Bu iyi değilmiş ama.”
Mert Ali kahkaha attı ve kızı taşıyıp, yatağa geçirdi. Kendi de yanına uzandı. Elini yanaklarına koydu. “Kendini güvende hissetmen için o tişörtü giydirdim. Ama şimdi yapacaklarıma karşı çıkmayacaksın. Söz o tişört ve her hangi başka bir şey -SEN İSTEMEDİĞİN SÜRECE- üzerinden çıkmayacak.”
“Ne-ne yapacaksın? Anlamadım çok-”
Dudaklarına eğildi ve onu öpmeye başladı. Yavaşça onu yatağa uzandırdı ve kendi de yarı uzanır şekilde üstüne geldi. Elleri yavaşça bedeninde gezinirken, Meltem’in ağzından ufak bir inleme duyuldu ve adam bu inleme ile memnuniyetle gülümsedi.
“Hoşuna gidiyor mu bebeğim?”
“Evet,” diye fısıldadı.
“Devam edeyim mi?”
Meltem yoldan çıkmak üzereydi, “Evet ve sus!” dedi çıkışarak. Şuan hissettiklerine inanamıyordu. Adam sonuna kadar gitmek istese, itiraz edecek gücü yoktu.
Mert Ali’nin dokunuşları daha cüretkar bir şekilde devam etti. Elleri en mahrem sıcağında gezerken, dudaklarını boynunda geziniyordu. Meltem de ellerini onun saçlarının içinden geçirdi ve “Mert...” diye inledi.
Mert Ali tekrar dudaklarına uzandı ve sona geldiğinde adının kızın ağzından çıkmasını kulakları değil, ruhu duymuştu. Gözlerini mutlulukla yumup, gülümsedi. Kızın bu duyguyu ilk kez onun kollarında yaşaması onu delirtmeye yetiyordu.
Kızın yüzüne bakıyordu, “O kadar güzel görünüyorsun ki...”
Kız nefeslerini düzenlemeye çalıştı. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. “Mert Ali, bu konu hakkında yorum yapmasak,” dedi nefes nefese.
“Neden?”
“Öyle.”
Mert Ali kahkaha attı. “Hayır, hala utanmıyorsun değil mi?”
“Tab ki hala utanıyorum ve uyumak istiyorum.”
Onu kollarına çekti. “Tamam, hadi uyu, tabi rahatladığın için uykun gelir, Allah bana kolaylık versin.”
“Mert Ali!”
“Ne Mert Ali? Sen boşaldın rahatsın, ben ise delireceğim şuanda-”
“Hii! Ne kadar ayıp-”
“Ayıp? Şu anımızdan sonra mı bu kelimeyi kullandın gerçekten?” diye sordu yüzünü buruşturarak. “Acaba azıcık sen de mi bana dokun-”
“Uyu Mert Ali.”
“Bencil! Bir dahakine zirvenin yamacında bırakayım da seni gör. İyi geceler.”
“Sana da...”
“Nasıl olacaksa...” Kızın saçlarını öptü. “Seni seviyorum.”
“Bende seni seviyorum Mert.”
***
“Sence ne yapıyorlardır,” dedi Reyhan gözünü ekrandaki sıkıcı diziden çekerek.
Eva sırıttı. “Valla hiç de edepli şeyler değildir eminim.”
Reyhan kıkırdadı. “Eva?”
“Efendim?” dedi aynı şekilde.
Reyhan yerinde doğruldu ve bağdaş kurdu. “Sizin Çınar’la ne oldu? Açıldınız mı birbirinize?”
Eva’nın mısır boğazında kalacaktı. “Ne-nerenden çıkardın bunu acaba?”
“Valla kendimden değil, sizin bakışlardan çıkardım. Birbirinize çok manalı bakıyorsunuz. Yoksa da açılır yakında.”
Eva bakışlarını kaçırdı. Reyhan’ın gözleri parladı ve zıplayarak onun yanına geldi. “Seni çakal, tabi ki açılmış.”
“Evet açıldı. Ama kimse bilmiyor. Hiç kimse,” dedi uyarır gibi.
“Nasıl yani Meltem de mi bilmiyor?”
“Bilmiyor. Aslında yeni bir hikaye değil. Zamanında başlamadan bitmişti. O yüzden söyleyemedim. Şimdi de başladığı an Bade’nin olayı çıktı. Aslında Çınar gizlemek istemiyor.” Dudaklarını büzüp, tekrar düzledi. “Hatta bizimkilerin sevineceğini bile söylüyor. Ama ben biraz zaman geçsin istiyorum. En azından Bade kendini toparlayana kadar. Yeni yıldan sonra duruma göre anlatırız.”
“Vay canına... Ne heyecanlı.”
“Neresi heyecanlı pardon?”
“Yani böyle aynı ortamdasınız, sevgilisiniz, birbirinize baktığınızda ateşler çıkıyor, özeliniz aklınıza geliyor, başbaşa olan anlarınız. Ama kimse bilmiyor. Ay çok adrenalin dolu bir ilişki.”
“Ya sorma adrenalin zirve, romantizm tavan. Nirvana’ya çıkıyoruz gibi oluyoruz heyecandan. Hatta daha da zorlasan on kez sevişmiş gibi zevk alıyoruz.”
“Iğğ, tamam sus Eva. Sözümü geri aldım.” Sonra elini çenesine koyup, başını yana eğdi. “Peki siz... Yani ikiniz, hiç şey yaptınız mı?”
“Reyhan!” diye inledi. “Bu çok özel. Hadi uyuyalım. Geç oldu.”
“Yapmışsınız.”
“Uyu Reyhan, iyi geceler.”
Odasına girdiğinde Çınar’dan hala mesaj yoktu. Gitmeden herkesle konuşmak istemişti. Ama Eva izin vermeyince, sinirlenmişti ve şuan onunla küstü. Oflayarak kendini yatağa attı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.66k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |