
Ben sana ömürlük bir söz verdim,
Sen bana dudaklarını bir ömür hediye ettin.
Ben sözümü tutmak için geldim,
İkinci kez tutar mısın ellerimi sevgilim?
“(MELTEM)
Ay vurur ayan beyan
Geldim kapına yayan
Sen değil misin beni
Ha bu hallere koyan
(M.ALİ)
Ay dedin aya geldim
Sana sevdaya geldim
Rize’den İstanbula
Yürüdüm yayan geldim
(M&M)
Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun
Ellere yağmur oldun bana damlamayisun
(MELTEM)
Elimde çiçeklerim
Çoktur diyeceklerim
Aç kapıyı sevdiğim
Yoktur gidecek yerim
(M.ALİ)
Boylarına bakarım
Saçına gül takarım
Kız senin gülüşüne
Trabzon’u yakarım
Ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun
Ellere yağmur oldun bana damlamayisun”
(TURAN ŞAHİN – YA BEN ANLATAMADUM)
İlk kez birlikte söyledikleri şarkıyı yıllar sonra yeniden söylemişlerdi ve bu sefer hem daha çok eğlenmiş, hemde eğlendirmişlerdi. Şarkı bittiğinde ikisi nefes nefese, birbirlerini sarılmış vaziyetteydiler. Meltem’in sadece dudakları değil, gözlerinin içi de gülüyordu.
Elini adamın yanaklarına yerleştirdi, “Yayınlanan bütün videolarını izledim.”
“Özlemini öyle mi dindirdin vicdansızım benim?”
Başını sağa sola salladı, “Hiçbir videonda gamzelerin yoktu. Gamzelerine olan özlemim dinmedi.”
“Senden sonra gülmediğim içindir.”
“Hiçbir videondan sana dokunamıyordum, kokunu alamıyordum, seni saramıyordum,” daha çok sarılıp kulağına, “Tenini hissedemiyordum,” diye fısıldadı.
Mert Ali onu içine hapsedermişçesine sardı, “Döndüm. Artık öldürsen bile seni bırakmam.”
Sahneden indiklerinde herkes onlara sarılıp tebrik etti. Mert Ali Rüzgar’ın karşısına geldiğinde mahcup olmuş bir şekilde “Şey... Demin için özür dilerim,” diye mırıldandı.
Rüzgar ona sarıldı, “O kadarına göz yumabilirim,” dedi sırtına vurarak, sonra Cem’e bakıp, sırıttı “Kimlerde ne damatlar var, sen hepsinden edeplisin.”
“Ecrin bak babası da oğlu gibi laf çarpıyor. Sevmiyorum dünürlerimizi,” diyerek surat astı Cem.
Mert Ali bu sefer Çınar’a sarıldı, “Çok teşekkür ederim Çınar, yaptığın çok değerli.”
“Rica ederim. Kız kardeşime gülüşlerini geri verdiğin için ben teşekkür ederim.”
Meltem de abisine coşkuyla sarıldı, “Seni seviyorum Çınar Soylu.”
“Bende seni seviyorum Meltem Soylu diyeceğim ama sanırım bu soyadı çok fazla kalmayacak sende."
Mert Ali sevgilisini onun kollarından alıp, sarıldı, “Kesinlikle.”
Düğün eğlenceli geçiyordu. Kimse yerinde oturmuyor, eline mikrofonu alan şarkı söylüyordu -bir tek Cem Ernez eğlenemiyordu.
Dans müziği başladığında Mert Ali Meltem’le sarlarak dans ediyordu. “Yarın bana gelir misin?” diye sorduğunda Meltem’in tüyleri diken diken olmuş, bedeni titremişti. Bunu fark eden Mert Ali ise kısık bir kahkaha atmıştı, “Ne oldu sayın Meltem hanım?”
“Şu ses tonuyla konuşmasanız mı sayın Mert Ali bey?”
“Bu çok ikna edici ama...”
“Mert Ali...” dedi adamın gözlerinin içine bakarak.
“Özledim.”
“Bende seni özledim.”
Belindeki eli yavaş yavaş yukarı çıktı ve kendi boynundaki kızın elini kavrayıp, dans pistinden ayrılarak onu gizlice salondan çıkardı.
“Mert Ali ne yapıyorsun?”
“Şişş!”
“Görürlerse rezil oluruz.”
“Merak etme, kimsenin bize baktığı yok şuanda.” Lobiye gelip, “Hanımefendinin montunu alabilir miyiz?” dedi. Meltem’in kürklü montunu ona giydirdikten sonra o da kendi kabanını giyip dışarı çıktılar. Çamlıkların altına geldiklerinde, gözden oldukça kaybolmuşlardı.
Kızı bir ağaca yasladığı an dudaklarını ele geçirdi. Öyle bir öpüyordu ki ikisinin de bedeni alev alırken, yürekleri tir tir titriyordu.
“Senden sonra kimse olmadı Aşk Meltem’im. Senden sonra hiç kimse ruhuma değmedi, senin olan hiçbir şeye erişemedi. Denemelerine bile izin vermedim. Senden sonra kimse gözlerime baksın istemedim. Senden sonra kimse beni sevsin istemedim. Ben bile kendimden nefret ettim.”
“Mert Ali, sen haklıydın. O kadar haklıydın ki... Beni öyle güzel, öyle kusursuz, öyle büyük bir aşkla seviyordun ki, senden sonra hiçbir sevgi arayışına girmedim. Sevgisizlikten ölüyordum, ama biliyordum ki bir tek senin sevginle can bulacaktım yeniden.”
Mert Ali onu sımsıkı sardı, “Birdaha bunu bize yapma Meltem. Ben sana asla ama asla ihanet etmem.”
Meltem onun saçlarından ve ensesinden sarmış boynuna gömmüştü, “Özür dilerim. İhanet etmediğini adım gibi bilsem de, deli gibi kıskanıp bize kıydığım için özür dilerim.”
“Hemen evlenelim Meltem, hemen... Sensiz bir geceye daha tahammülüm yok.”
Meltem birden adamdan uzaklaşıp kaşlarını havalandırdı ve sağ parmağını kaldırıp gösterdi, “Hani ben bir teklif sembolü göremiyorum Mert Ali.”
Mert Ali gülerek kafasını kaşıdı, “Tamam ederim teklif ya, nedir yani.”
“Tamam sen bir teklif et, ben evet dersem, gelir istersiniz. Sonra nişan yaparız. Sonra da bakarız.”
Mert Ali başını salladı, hiç o kadar beklemeye de bu süreci böyle uzatmaya da niyeti yoktu. Hele bu cadıya gelinlik seçtirmeye hiç ama hiç niyeti yoktu. Amcasının yolundan gitme vakti gelmişti anlaşılan.
***
Mert Ali eve geldiğinde mutluluktan uçuyordu hemen annesini arayıp, olanları anlattı ve düğün hazırlıklarına başlamasını söyledi.
Telefonu kapatıp, çıkardığı kravatını bir köşeye fırlattı. Bardan kendine viski doldurdu ve penceresinin önüne geçip, içmeye başladı. Aylar sonra böyle huzurlu olmak ona çok iyi gelmişti. Ne çok zaman kaybetmişlerdi. Şimdiye kadar çoktan evlenmişlerdi. Hatta belki hamileydi, ya da küçük bir çocukları olmuştu.
Telefonunu çıkarıp, kızın sosyal hesabına girerek, ikisinin de birbirlerine bakıp gülümsedikleri bir fotoğrafı hemen kızın profiline koydu. Profili düzenle kısmına da girip, ‘Aşkla yeniden M&M.A’ yazıp kaydetti. Sonra da kendi sayfasında aynı değişiklikleri uyguladı. Bütün akşam çekildikleri fotoğrafları da paylaşıp kendini büyük kahverengi koltuğuna attı. Rahatlamıştı...
***
“Hala evlendiğimize inanamıyorum.” Çınar kadının üzerindeki gelinliği hızla çıkarırken, kendi kendine konuşuyormuş gibiydi. Bir yandan da Eva onun damatlığının düğmelerini çözüyordu.
“Acele et Çınar Soylu, seni çok özledim.”
“Deli etme beni parçalarım bu gelinliği!” Gelinlik kızın üstünden düştüğünde Çınar yutkundu. Sanki ilk kez onu çıplak görüyordu.”
“Çınar...”
“Artık her gece benimsin pamuk prens- kapı mı çalındı?”
Eva endişe ile “Evet. Kesin birine bir şey oldu,” dedi.
“Baban kalp krizi geçirmiştir.”
“Hiç komik değil Çınar.”
“Tamam sen üstüne bir şey giy, ben açarım.”
Aşağı inerken pantolonunun ve gömleğinin birkaç düğmesini ilikledi. Kapıyı açması ile “Siktir!” demesi bir oldu. “Ne oluyor ya?”
“Sürpriz!” diye bağırdı Pars. “Ziyaret-i iadeye geldik. Adettir. Ne haber komşu.”
Çınar kaşlarını çattı. “Müsait değiliz abicim, hadi.”
Can cık cıkladı. “Pars abi dedim sana babamı da alalım, bak bakalım o zaman böyle yapabiliyor mu? Hemen o kapılar açılırdı bize.”
“Geç değil ararız koçum-“
“Tamam, güldünüz eğlendiniz, hadi başka eve ya! Deli misiniz nesiniz lan? Müsait değiliz diyorum.”
“Ben babamı arayım, o bir gelse sabahlar olmaz sana.”
Çınar küfretti, “Tamam lan tamam arama kimseyi, geçin! Ama Pars sakın ola ki işin düşmesin bana! Görüşeceğiz.”
“Ben evliyim oğlum ne işim düşecek sana.”
Eva üstüne giydiği bir tayt ve tişörtle aşağı indiğinde gördüğü manzara ile, gülümsedi. “Hoşgeldiniz.” Emindi ki şuan kocası sinir krizi geçiriyordu.
Pars alkışladı onu, “İşte bu ya! Saygılı ve sevgi dolu ev sahibi. Pek hoşlanmasa da hoşgeldiniz diyor.”
“Kimin ablası?” dedi Can ve ayağa kalkıp, ceketini iliklerken, saygıyla eğildi ablasının karşısında.
Bade ise kardeşinin kafasına yastık fırlatmıştı, “Yağcı mısın yavrucuğum sen?”
Can’ın telefonu titreyince, hemen çıkarıp baktı.
C: “Herkesi topladın mı?”
Cn: “Evet baba da planın ne anlamış değilim.”
C: “Oğlum düğün hediyelerini vereceğim :)”
Cem sinsi sinsi gülerek arabadan indi ve zili çaldı. Çınar etrafına baktı. “Herkes burada kim geldi ki?” şuan gerçekten çok sinirleri bozuktu.
Eva “Bilmem,” diyerek gidip kapıyı açtı ve babasını gördü, “Baba?” dedi inanamayarak.
Çınar sinir dolu bir kahkaha attı, “Al ben sana dedim düğün gecesi gelir ev basar diye. Bir dediğimde çıkmasın be! Hah!” diye bağırdı. Bu adam gerçekten de türünün tek örneğiydi.
“İyi geceler kızım. Heyecandan uyuyamadım. Herkesin de burada olduğunu duyunca, sizinle paylaşmaya geldim.”
Çınar hayretle kaşlarını havalandırdı, “Ne o babacığım, yoksa Ecrin annem hamile mi?”
“Yok sevimsiz kıvrak damat. ‘Bekarlığa veda’ geceniz vizyona girmiş, hep birlikte izleyelim dedim.”
Erkeklerin suratları birden asıldı. Eva kaşlarını çatarken, Bade kocasına baktı. “Burak?”
Burak şuan gerçekten korkuyordu, “Saç-saçmalıyor aşkım.”
Duygu elini beline koyarken, Meltem olmayan Mert Ali’yi düşündü. O gelmiş midir acaba? Daha yeni kavuşmuşken adamı vurmak istemezdi.
Cem televizyonu açtı ve televizyona yerleştirdiği belleği çalıştırdı. “Ve sahne sizin beyler!” diyerek kenara çekildi.
Kızlar gördükleri manzara karşısında şok geçirirken, Cem Çınar ile Burak’a yaklaştı. “"Damat spor:0 baba spor:100, sizin yüzünüzden ömrüm koltuklarda geçti, dördüncü çocuğumun katili oldunuz, kızlarımı daha onlara doyamadan çaldınız benden, hadi azıcık da siz çekin bakalım. Size iyi seyirler,” dedi ve sırıtarak evden çıktı.
*
“Sana inanamıyorum Çınar! Defol bu odadan.”
Adamın üstüne parfüm şişesini attı, ayağına çarpan şişe ile Çınar “Ah! Acıdı!” diye bağırdı. Bir yandan da ayağını ovaladı. “Acıdı bu ama Eva!”
“Beter ol! Pis zampara! Dansöz ne lan dansöz ne?”
“Ya bebeğim yemin ederim ben bir şey yapmadım. Hemen çıkardık mekandan. Zaten nereden geldi o kızlar-“ aklına gelenle küfretti, “Bir saniye ya! Tabi ya! Baban yolladı, yemin ederim o yaptı. O yolladı kızları bara. İntikam için.”
“Paraları da kızın kıçına babam mı yerleştirdi?” diye gürledi Eva adama krem kutusunu atarak. Bu sefer yana kaymıştı.
“Yok yemin ederim elimi bile sürmedim ya, hemen gönderdik diyorum.”
“Yok mu?” -kitabı fırlattı.
“Ya Eva ben sensizken bile başka kıza elimi sürmemiş adamım, seninleyken neden böyle bir adilik yapayım? Bak diyorum sana, birden mekana girdiler, ne olduğunu anlamadık. Etrafımızı sardılar. Gördün zaten video üç dakika sürmüyor, sonrasında hemen kızları çıkardık,” sesi gittikçe kısılıyordu.
“Defol bu odadan Çınar! Boşayacağım seni! Yemin ederim boşayacağım." -vücut jelini kafasına fırlattı.
“Yemin etme, çarpılırsın. Beni düşünmüyorsan, karnındakini düşün. Babasız mı büyüsün yavrucak?”
Eva kaşlarını çattı. “Karnımdaki?”
“Bebeğimiz,” derken sevimli bir şekilde gülümsedi.
“Saçmalama ben hamile değilim!” -deodorant şişesini fırlattı.
“Hamilesin, sürpriz yapacaktım sana. Nikah için verdiğimiz kanda çıktı. Zaten geçen hafta Mert Ali’nin barında şüphelenmiştim.”
Kadının bir şey fırlatmadığını görünce kapıdan içeri kafasını soktu. “İyi misin?”
Kadın karnına bakıyordu. “Kaç-kaç aylık?”
“Bir buçuk. Paris’teyken oldu her halde.”
“Babam bu sefer kesin ağzımıza sıçacak.” Sonra kocasına baktı, “Ben hamile miyim?”
“Evet.” Tam kadına sarılacakken, Eva onu itti.
“Ama sen yine de bu evden defolup gidiyorsun Soylu!”
***
Meltem yatakta uzanırken, onu ne kadar özlediğini düşünüyordu. Çok özlemişti, çok fazla. Ne güzel bir geceydi. Telefonunu eline aldı. Sosyal hesaptan yeniden onu eklese iyi olacaktı. Allah’tan bekarlığa veda partisinde o yoktu. Yoksa katil olurdu. Sosyal hesabına girip de profildeki değişiklikleri görünce gözlerini kıstı.
“Adi seni!”
‘Mert Ali Alahanlı sizi takip etmeye başladı’
“Ah Mert Ali ah!”
Meltem telefonundan mesaj kısmına geçti ve adama mesaj yazdı.
M: “Sendin değil mi?”
Ma: “Kim bendim?”
M: “Numara yapma bana Alahanlı. Hesabıma koyduğum fotoğrafları silen sendin.”
Ma: “Hii... Hayatımda böyle iftira görmedim.”
M: “Mert Ali!”
Ma: “Ama insanları yanıltıyordun. Bende doğruyu göstermek istedim.”
M: “Onu yapacağına beni ekleseydin ya be adam!”
Ma: “Bir sürü sahte hesaptan ekledim de... kabul etmedin.”
M: “Sende etmedin. :)”
Ma: “:) Ne yapıyorsun sevgilim?”
M: “Şimdi eve geldim. Sen?”
Ma: “Evdeyim. Geç kalmışsınız.”
M: “Evet, abimlerin bekarlığa veda partilerinin trajik komedi filmlerini izledik. Muhtemelen şuan da Evliliğe veda filmlerinin çekimleri başlamıştır.”
Ma: “Allah’tan işim vardı. Çınar bayağı ısrar etmişti gelmem için.”
M:”İyi ki gitmemişsin o zaman =) yoksa ölürdün!”
Ma: “Özlemişim seninle yazışmayı.”
M: “Uzun zaman oldu.”
Ma: “Çok uzun ve anlaşılan sen özlememişsin.”
M: “Öyle bir şey demedim.”
Ma: “Özledim de demedin.”
M: “Çok özledim.”
Ma: “Yarın geliyorsun değil mi?”
M: “Bilmem. Yani geç uyanırım.”
Ma: “Ne kadar geç?”
M: “İki gibi.”
Ma: “Çok geç. Sabah kahvaltıya gelsen? Hatta şimdiden bile gelsen olur :)”
M: “Tamam kahvaltı olsun o zaman, artık erken kalkarım ne yapalım. Madem sevgilim özlemiş beni. Mekanın adresini mesaj atarsın.”
Ma: “Evin konumunu atarım ;)”
M: “Vay... Ev?”
Ma: “Seni seviyorum, iyi geceler bahar meltemim...”
***
Meltem adamın verdiği adrese geldiğinde etrafa şaşkınlıkla baktı, “Burada mı yaşıyordun Mert Ali? Senin de kaçtığın yer burası mı?” gözündeki yaşı silerek derin bir nefes alıp verdi ve yanında getirdiği simitleri alarak arabadan indi.
Zili çaldığında Mert bir iki saniyede kapıyı açtı. “Hoşgeldin Meltem’im,” diyerek kıza sımsıkı sarıldı, koştuğu için nefes nefese kalmıştı.
Ayrıldıklarında Meltem adamın üzerini süzdü. Beyaz bir tişört ve açık buz mavisi bir kot giymişti. Oldukça-fazla- yakışıklıydı ve çok seksiydi. Bu adam onun tüm edepsiz duygularının hakimiydi.
“Hoşbulduk sevgilim,” dedi gülümseyerek. Elindeki simitleri adama uzatıp, içeri girdi. Montunu çıkarırken Mert Ali giydiği elbiseye kaşlarını kaldırıp hayretle baktı.
“Bu kadar acele etmeseydin.”
Meltem anlamadan adama baktı, “Ne için?”
“Yani giyinip öyle çıksaydın.”
Meltem üstüne baktı. Elbisesi gayet güzeldi. “Ben elbisemi seviyorum.”
“Ben sevmiyorum. O ne olacak?”
“O da senin sorunun Alahanlı. Daha sosyal hesabımdaki fareliğini unutmadım. Hayır arkadaşlarımı engellemek ne?”
“Arkadaşlarını engellemedim. Tanımadığımız kişileri engelledim.”
“Tanımadıklarını desen daha doğru olur.”
“Mantıklı.”
Meltem gülerek başını sağa sola salladı ve “Fare,” deyip odaya baktı. Her yerde onun fotoğrafları vardı. “Mert Ali...”
Adam ona arkadan sarılıp, kokusunu içine çekti. “Sensiz yaşayamazdım.”
Meltem elini arkaya götürüp, adamın başını boynuna daha çok yaklaştırıp, o da saçlarını kokladı. Mert Ali’nin elleri karnında gezinip, elbisesinin de yukarı çıkmasına sebep olmaya başladığında Meltem hemen kollarından kaçıp “Acıktım ben,” dedi.
Mert Ali dudağını ısırıp gülerek “Peki, buyurun Meltem hanım,” diyerek mutfağı gösterdi. Birlikte mutfağa geçtiler, adam şahane bir sofra hazırlamıştı ona. Son hazırlıkları yaparken bir yandan da sohbet ediyordu onunla, “Dün Reyhan’la konuştum. Çok sevindi, sana selamı var.”
“Sende selam söyle. Seninle birlikte Karadeniz’e döndüğünden beri onu görmedim. Çok özledim. Bitirdi mi okulunu?”
“Hayır, bir kaç dersi kaldı. Alttan alıyor. Bu sene biter.” Sofraya oturduklarında Mert Ali ona aldığı çiçekleri uzattı. “Bunlar senin için.”
Meltem gözlerini kapatarak kokladı ve gülümsedi “Şahaneler. Teşekkür ederim aşkım,” deyip adamın yanağına elini koyarak dudağına kısa bir öpücük bıraktı.
“Rica ederim. Ömrüm senin,” deyip, o da yanağından öptü. Yoksa o dudakları bırakmayacaktı. “Ah! Unuttuk.”
“Neyi?”
Cebinden telefonunu çıkarıp salladı ve onu yanına çekerek ikisini fotoğraflarını çekti.
“Hala mı fotoğraf?”
“Sadece sen olunca...” diye mırıldandı. “Uzun zamandır ne çekiliyorum, ne de çekiyorum,” derken içinden bir iki tane seçti ve hemen paylaştı. “Senin de hesabında paylaşıyorum.”
“Tabi ya benim hesabım da açık sende. Paylaş paylaş, çekinme. Kendi hesabın gibi kullanıyorsun zaten. Maşallah dünde fotoğrafları paylaşmışsın.”
Mert Ali kaşlarını çatıp kıza baktı, “O konulara girmeyelim istersen! Maşallah ayrıldığımız hafta sildin tüm fotoğraflarımızı. Millete açık mesaj!”
“Ne mesajı pardon?”
“Bakın ben sevgilimden ayrıldım, haberiniz olsun mesajı!”
“Mert Ali ben bir tek seni seviyorum, sende beni! Artık şu çocukça kıskançlıklarımızdan vaz mı geçsek?”
“Olur,” diye homurdandı telefonu ile uğraşırken, çok da takmışa benzemiyordu. “Allah Allah Ayça takip isteği yollamış.”
Meltem’in gözleri kocaman açıldı! “Ayça kim?” hemen başını eğip baktı, “Kim bu Ayça açsana bakacağım fotoğraflarına.”
Mert Ali kahkaha attı, “Hani çocukça kıskançlıklarımızdan vaz geçiyorduk birtanesi?”
Meltem omuz silkti, “Tamam, sözümü geri aldım. Köküne kadar kıskanabilirsin.”
“Zaten bir sözünle vaz geçecek değildim,” dedi alayla gülerek.
Ve sosyal hesap dolmaya başlamıştı fotoğraflarla...
Mertali.Meltem.A.: “Yine yeniden kalbim atmaya başladıysa, birileri hoşgelmiş demektir...”
Mertali.Meltem.A.: “Gülümsemelerim geri geldi...”
Meltemsoylu-M.ali: “Gamzelerini özlediğim.”
Meltemsoylu-M.ali: “Ben onun cennetiydim, o benim dünyam...”
Meltem eğilip ne yazdığına baktı, “Deli ya,” diye mırıldandı.
Mert Ali gülerek başını kaldırdığında burun buruna geldiler. Bir süre sadece birbirlerine baktılar. Mert Ali’nin dudağındaki gülümseme donarken, eğilip, onu öptü ve dudağını uzaklaştırmadan öylece durdu.
Bu sefer Meltem yaklaşıp, öpünce; ayrılmasına fırsat vermeden belinden tutup kucağına çekti. Dudaklarını büyük bir açlıkla, özlemle öpüyordu. Dilini ağzının içine kaydırınca, kız sesli bir şekilde inledi.
“Meltem...”
“Mert...”
Kız kucağında daha rahat bir pozisyon alıp kendini adama bastırınca, Mert Ali sesli bir şekilde küfür savurdu. Keşke eşofman giyseydi. Altındaki kottan nefret ediyordu şuan. Elleri kızın bedeninde gezerken, elbisesini yukarı sıyırıp ayağa kalktı ve yandaki koltuğa gidip, Meltem altta kalacak şekilde uzandılar. Mert Ali’nin elinin biri boynundayken, diğeri pantolonunun düğmesindeydi. Çözdüğü an üstünden sıyırıp çıkardı.
Meltem sesli bir şekilde nefesini verirken, Mert Ali onun gözlerine baka baka elbisesinin bir askısını yana düşürdü.
“Çok özledim. Tenini, terinin terime karışmasını deli gibi özledim Meltem.”
“Ben de...”
“Hala durmamı istemeyeceksin değil mi?” deyip, gülümsedi Mert Ali. “İsteme...”
“Şey...”
“Ne? Bana geldiğin o gün hazırdın-”
Meltem o günü düşününce bütün o tutkulu havası dağılmıştı, “Mert Ali ben... Yani... Acıktım, kahvaltı edemedik bir türlü.”
Mert Ali başını kızın boynuna gömdü. “Meltem... öldürüyorsun beni,” diye inledi. Ama üstünden kalkmadı. Bedeni hareketlenince, Meltem nefesini tuttu.
“Başlarım kahvaltısına...” deyip, kızın dudaklarına kapandı. Mert Ali’nin öpücükleri derinleştikçe Meltem yeniden kendinden geçiyordu.
“Mert Ali...”
“Durdurma Meltem, lütfen...”
“Ama...”
“Seni seviyorum,” deyip, alnını alnına koydu.
“Daha dün barıştık.”
“Bu neyi değiştirir?”
“Yani...”
“İstemiyor musun?” diye sordu gözlerine bakarak.
“İstiyorum. Elbette seni istiyorum.”
Mert Ali kızın boynunu öpmeye başladı. “O zaman neden kendini tutuyorsun. Tutma.”
“Evlendiğimizde olsun istiyorum. Özel olsun...” dediği an Mert Ali durup sırıttı.
“Bu bir evlenme teklifi mi Meltem Soylu?” diye sordu.
Meltem onu üzerinden itti. “Hadi oradan. Ne teklif edeceğim ben sana ve Mert Ali elini çabuk tut. O teklifi en kısa zamanda istiyorum.”
Mert Ali kalkıp üstünü giyerken gülüyordu, “Emin ol elimi çabuk tutacağım Meltem ve o teklifi ettiğim gece her şeyinle benim olacaksın!” dedi ve kahvaltıya oturdular.
***
“Lan yaktın lan bizi Melek kılığına girmiş Sauron* Cem Ernez! Yüzüklerin Efendisi kesildi başımıza paşam, adamda tek yüzük var, hepimizin evliliğini kontrolü altına aldı!” diye bağırdı Çınar rakısının dibini içmeye çalışırken. Sonra bardağın içine baktı. “Bu bitmiş,” dedi Pars’ın önüne koyarken.
“Kovdu beni!” bu sefer bağıran Burak’tı. “Ne dedi bana biliyor musunuz?”
“On beş kere söyledin, biliyoruz,” diye yanıtladı onu Pars peltek diliyle.
“Siktir git dedi bana!”
“On altı oldu!”
“Testere’yi izleyelim oradan bir şey çıkar ha! İşkence çeşitlerinde o film bir numara!” dedi Burak gözlerini kocaman açarak.
Çınar ofladı, “Cem’e o da işlemez, ruhu dadanır. Sauron o çünkü.”
“Buldum!” diye bağırdı Burak zeki bir sırıtmayla. “Tehdit telefonları işe yarar bence.”
“Enseleniriz. Anlar.”
Pars ayağa kalktı ve “Yürüyün gidiyoruz!” dedi.
“Nereye?”
“Evini basmaya! Madem bize huzur yok, ona da olmasın.”
“Yemin ederim haklısın,” dedi sırıtarak Çınar.
Hesabı ödeyip taksi istediler ve taksiye bindiklerinde şarkı söylemeye başladılar.
“Hayatıma bir son vermek istersen,
Hançere gerek yok, Melek Cem varya!
Hançere gerek yok, Melek Cem varya!”
(MÜSLÜM GÜRSES-KURŞUNA GEREK YOK)
“Çok güzel söyledik.”
“Kesinlikle,” dedi Burak Çınar’ı alkışlayarak.
Ve eve geldiklerinde zar zor indiler arabadan. Bahçe kapısını açıp, adamın yatak odasının penceresinin önüne geldiler.
“Doğru ev değil mi lan?” dedi Pars etrafa bakarak. Sanki ilk kez geliyordu.
“Doğru tabi. Sarhoş muyum ben?” diye bağırdı Çınar. “İki günlük karımın babasının evini bilemeyecek kadar da içmedim!”
Pars kendi etrafında döndü, “Işıklar kapalı.” Gözlerini kıstı, çift görüyordu şuan.
“Demek ki uyumuş. Tabi onun karısı onu evden atmadı. Şimdi onun kollarında mışıl mışıl uyuyordur.” Burak’ın sesi ağlamaklı çıkmıştı.
“Cem baba!” diye bağırdı Çınar. “Cem baba uyan!”
Sonra üçü omuz omuza verip, halay çekmeye başladılar, bir yandan da şarkı söylüyorlardı. Cem yataktan resmen sıçrayarak kalktı. “Ecrin! Ne bu ses?”
“Çınar’ın sesi. Hayırdır inşallah, Eva’ya mı bir şey oldu?” diyerek sabahlığını üzerine geçirdi.
Cem de tişörtünü giymiş merdivenlerden aşağı koşarak iniyorlardı. Dışarı çıktıklarında gördükleri manzara ile Ecrin kahkaha atarken, Cem öfkeyle izliyordu onları.
“Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Yaktın bizi Cem baba....
Hangimiz düşmedik kara sevdaya?
Hangimiz sevişmedik çılgınlar gibi?
Hangimiz bir kuytu köşe başında
Sevgilimizle öpüşmedik ki?
Herkesten bir anı saklar bu yollar,
Herkesin ateşi kendi karısını yakar...
Güzelmiş seksiymiş ne fark eder ki,
Deli gibi sevmek ruhumuzda var!
Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Yaktın bizi Cem baba....
Aşığın gözü kör kulağı sağır
Doğruyu yanlışı ondan görmedik!
Seviştik, sevdik kızlarını
Ah o vefasız babam kıymet bilmedi!
Herkesten bir anı saklar bu yollar,
Herkesin ateşi kendi karısını yakar...
Güzelmiş seksiymiş ne fark eder ki,
Deli gibi sevmek ruhumuzda var!
Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Cem baba Cem baba...
Yaktın bizi Cem baba....”
(Müslüm Gürses-HANGİMİZ SEVMEDİK)
Cem dayanamayıp bağırdı “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Siteyi ayağa kaldıracaksınız, rezil herifler! Bir de bu saatte kapıma dayanmışlar!”
Ecrin bir yandan gülüyor, bir yandan da kızlarına mesaj atıyordu. Neyseki aynı sitedeydiler. Gelmeleri fazla sürmezdi.
Burak işaret parmağını Cem’e salladı, “Senin BÜYÜK ZAFERİNİ kutluyoruz. MELEK CEM’İN EDEPSİZ DAMATLARA KARŞI ZAFERİ.” Eliyle hayali pankart çizdi, “Uuu... Çok havalı!”
Çınar adamın dibine geldi. “Ama yine de sana bir gol atacağım babacığım, son gülen ben olacağım!” dedi sonra kahkaha attı.
“Ne saçmalıyorsunuz Allah aşkına? Hadi gidin evinize.”
Çınar geriye gitti ve sırıttı. “Geride durayım, canım kıymetli, sonuçta,” diye mırıldandı Burak’a.
“Evet, kıymetli.”
“Hazır mısın Cem baba!” diye bağırdı.
Cem ‘Ya sabır’ çekti. “Elimde kalacaksınız Çınar, defolun gidin!”
Hepsi yine halay pozisyonu aldılar ve “1-2-3! EVA HAMİLE!” diye bağırıp, yeniden şarkı söyleyip, halay çekmeye başladılar.
(Sauron: Yüzüklerin Efendisi serisindeki bütün yüzüklere hakim olan kötü kral)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.66k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |