
Yıllar, anılar, aşklar...
Unutulan zamanlar,
Asla akıldan çıkmayacak hatalar...
Ne çok şeye imza atıldı.
Ne mutlu sonlar yazıldı...
Ama şimdi sıra onların vedasındaydı...
“Bebeğim gel seni dayımla tanıştırayım,” dedi Mert Ali kızın ellerinden tutarken. Zaten elini bir saniye bile bırakmıyordu.
“Tamam. Tanışalım bakalım şu meşhur adını aldığın dayınla.”
“Öncelikle söyleyim, sadece ismimi ondan almışım. Kişilik tamamen farklı. O benim yaşımdayken çapkın piçin tekiydi.”
“Hımm,” diyerek adamın dudağına küçük bir öpücük kondurdu, “O zaman ben çok şanslıyım.”
“Kesinlikle ve Meltem Alahanlı gecenizin erken bitmesini istemiyorsanız, şu öpücüklerinize son verin. Zaten sınırdayım, zıvanadan çıkıp seni sırtıma attığım gibi odamıza çıkarmam an meselesi.”
Meltem kaşlarını çatarak arkasındaki binaya baktı, “Bir dakika geceyi otelde mi geçireceğiz?”
Mert Ali de kızın baktığı yere baktı, “Evet. Sıkıntı yok, bizim burası.”
“Ah!” dedi Meltem elini kalbine koyarak, “Ne kadar rahatladım anlatamam.” Adamı tuttuğu elinden kendine doğru çekti, “Ben bu otelde seninle aynı odada kalacağım, öyle mi?”
“Evet,” dedi ‘bunda ne var?’ der gibi. “Tuhaf olan ne?” sol parmağını kaldırdı, “Evlendik ya.”
“Annemler, annenler ve buradaki herkes de öyle?”
Mert Ali etrafına bakındı, “Yani düğün töreninden sonra onca insana özel uçak tahsis etmek daha masraflı ve zahmetli olacağından bu otelde konaklamaları daha uygun olur diye düşündük.”
“Düşüncene senin!” elini alnına koyup eğilerek inledi, “Bende seninle o esnada-”
“Evet Meltem sevişeceğiz ve bu gece kesinlikle mazeret kabul etmiyorum. Regl takvimini bile çaldım telefonundan ve tarihi ona göre ayarladım. Kurtuluşun yok yani sevgilim.”
“Adi!” dedi inanamayarak. “Hırsızsın.”
“Hayır, arsızım ve tabiki aşık.”
Meltem elini alnına koydu, “Mert Ali ya!”
“Ya yaz Meltem’im merak etme, bizim odamız en üst katta olacak ve onlar bizden dört beş kat aşağıda olacaklar.” Kızı belinden tutup, “Hadi dayımla tanış ve gecenin tadını çıkar,” diyerek onu ileride gülüp kahkaha atan dörtlünün yanına sürükledi. “Dayıcım!”
Mert arkasına dönüp, gülümsedi. “Oo dayısının yakışıklısı,“ dedi, yeğenine sarılarak, “Mutluluklar dilerim. Demin etrafınız kuşatılmıştı gelemedim.”
“Teşekkür ederim dayıcığım.” Sonra yanındaki kızı kollarına çekti. “Bu güzeller güzeli hanımefendi, benim bu hayattaki nefes kaynağım, hayat sevincim, gamzelerimin tek sahibi Meltem Alahanlı.”
Mert sırıttı, harbiden aşıktı yeğeni, hemde bayağı bayağı aşıktı, “Memnun oldum güzelim. Bende bu aptal aşığın dayısı Mert Beyoğlu.”
“Memnun oldum Mert dayı. Mert Ali sizden çok bahsetti.” Meltem gördüğü adam karşısında şaşkındı. Hiç yaşını göstermiyordu ve gerçekten çok ama çok yakışıklıydı. Şu yaşına rağmen emindi ki istediği her kızı tavlayabilirdi.
Mira hemen kocası Mert’in yanına gelip koluna girdi, “Merhaba küçük yeni gelin. Ben de Mert’in eşi Mira Beyoğlu. Ah beni kıskanç görümcemin pençelerinden kurtardığın için minnettarım.”
Meltem kahkaha attı, “Evet ama üzgünüm Burcu anneyle biz çok iyi anlaşıyoruz.”
Mira şüpheyle kaşlarını çatıp, kocasına baktı, “Kardeşinin garezi bana mıydı?”
“Hadi Mira o sarışın seni çok seviyor.”
“İlk başlarda değil!” sonra Mert Ali ile eşine döndü, “Bu arada seninle daha önce tanışmak isterdim ama eşimle yurt dışındaydık. Şimdi de düğün için geldik sadece.”
Mert başını salladı, eşini sararak. “Evet, bu beyefendinin deli divane aşkını çok merak ediyorduk.”
“Bende sizi çok merak ediyordum ve en yalın zamanda sizi bize bekliyorum.”
“Elbette geliriz.”
“Şimdi izninizle,” dedi Mert Ali ve onların yanından uzaklaştırdığı eşini piste yöneltip, kollarına aldı, “Dans edelim mi?” diye sordu göz kırparak.
“Edelim.”
Öyle bir sardı ki kızı içindeki tüm aşkı onun bedenine akıtıyor, teması ile büyülüyordu onu. “Meltem,” derken bile kızın adı bambaşka bir anlam taşıyordu sanki.
“Efendim.”
“Ömür boyu yanımdan ayrılma... Ömür boyu bir daha elimi bırakma.”
“Sende Mert Ali’m, sende beni bırakma...”
Geceye damgasını tabiki Cem, Burak ve Çınar’ın birbirlerine armağan ettiği şarkılar vurdu.
Ve Mert Ali ile Meltem’in sahnedeki düetiyle düğünün sonuna gelmiş, Meltem arkasını dönerek çiçeğini fırlatmıştı. Çiçek Reyhan’ın kucağına düşünce Mert Ali başını sağa sola salladı, “Hayır ufaklık, hemen onu sakince yere bırakıyorsun ve oradan olabildiğince uzaklaşıyorsun’”
Reyhan kaşlarını çatıp, çiçeği bağrına bastı, “Asla!”
Herkes kahkaha atsa da Mert Ali huzursuzca homurdanıp durmuştu.
Meltem de o sırada Burcu ile annesinin yardımıyla takılarından kurtulmaya çalışıyordu. Şuan üzerinde bir servet taşıyordu.
“Ya bunlar sizde kalsın ya, ben gece uyuyamam valla korkarım.”
Burcu kıkırdadı, “Yani zaten çok da uyuyacağınız söylenemez,” diye mırıldanması ile Beste kahkaha attı.
Meltem kıpkırmızı olmuştu, “Ay siz iki kaynana ne edepsiz çıktınız. Alın şu altınları da salın beni Allah aşkınıza,” deyip her şeyi kucaklarına vererek, Evaların yanına gitti, “Yemin ederim ne annemde ne de kaynanamda edep yok.”
Eva kahkaha attı, “Annen sürpriz olmamıştır sana diyeceğim ama kayınbabana bakılırsa kaynananın da çok sürpriz olmaması gerekiyordu.”
“Ay sizde edepsizsiniz.”
Bade kıza yaklaşıp fısıldadı, “Biz zaten bu yüzden efsaneyiz. Edebimizle yazdırmadık adımızı altın harflerle aşk masallarına.”
Meltem başını sağa sola salladı. O sıradan Mert Ali kızın yanına yaklaştı, “Gidelim mi aşkım?” diye fısıldadı.
“Olur,” dedi, ama nefes alış verişi bile değişmişti.
Mert Ali kızın elini tuttu, sonra babasının yanına gidip kulağına bir şeyler söyledi.
Babası “Arabayla mı? Emin misin?” diye sordu.
“Evet. Uçakla gitmek istemiyorum. Geze geze gideceğiz.”
“İyi peki, sabah ayarlarım aracı sana. Hazır olur.” Zaten aklında vardı bir şeyler.
“Tamam sağol,” deyip kalabalığa döndü, “Herkese iyi akşamlar,” dedi el sallayarak. “Geldiğiniz için çok teşekkür ederiz.”
Burak sırıttı, “Damat nereye ya, daha erken?”
Çınar da katıldı ona, “Hakikaten ha, daha saat bir.”
Mert Ali kaşlarını havalandırdı, “Ben sizin gibi edepsiz olmadığımdan bu geceyi iple çekiyordum. Aldınız mı cevabınızı? Yani illa gider ayak edepsizleştireceksiniz adamı!”
Cem yüzünü buruşturdu ve Rüzgar’ın omzuna elini koydu, “Gözünaydın Rüzgar Soylu, kendi ellerinle büyütüp yetiştirdiğin, evladım diye bağrına bastığın kendi öz oğlun, elleriyle edepli damadın edebini yerle bir etti.”
“Cem Ernez, sus!”
“O ‘sus’ bende çok işe yaramıyor, benim sihirli kelimem çok başka-”
“Cem Ernez koltuk!” diyen Ecrin’le sinirle döndü.
“Ecrin! Sanane benim laf sokmamdan. Neden giriyorsun araya?” diye çıkıştı.
Ecrin gidip kocasına sarıldı, “Çünkü susmuyorsun Ernez, susmuyorsun.”
Mert Ali ofladı. Sabrının sonundaydı artık ve daha fazla dayanamayıp, Meltem’i bir bebek gibi kucağına alıp, öptü ve oradan o şekilde ayrıldılar.
“Mert Ali indir beni, rezil olacağız!” dese de Mert Ali çok takmamıştı.
“Bir şey olmaz güzelim.”
Otelin içine girip, asansöre yürürken bütün gözler üzerlerindeydi. Meltem adamın boynuna gömdü kafasını, “Herkes bakıyor işte Mert Ali indir beni!”
“Banane ya!”
Asansöre bindiğinde Meltem’in çırpınması ile indirdi onu, “Sana inanamıyorum. Son dakikaya kadar gayet de iyi gidiyorduk, uzatmalarda iki gol atman gerçekten ilginçti.”
“Pas veren sizinkiler, benim suçum ne?” dedi gülerek. Elini yakasının arkasına götürüp papyonunu çekip, aldı. Kol düğmelerini de çözdü. Küpesini çıkardı.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Meltem adama bakarak.
“Odada fazla oyalanmayalım diye güzelim. Her dakikamı tenine dokunarak geçirmek istiyorum.”
“Ne?” Meltem adamın yemyeşil gözlerine yerleşen yoğunlukla zaten boğulacakken, bir de sözleriyle ateş etmesi onu öldürmesinde ne yapsın?
Sırıttı, “Balayına gideceğiz yarın akşam üstü, yani yirmi dört saatten az süremiz var ve bütün bu zamanı seninle-” derken e’yi uzatmıştı.
Meltem eliyle yüzünü kapattı, “Ay tamam Mert Ali sus, aa iyice edepsize bağladın sen bu gece ha.”
“Evet, öyle oldu. Neden acaba?”
“Valla bilemiyorum neden?”
“Ben çok iyi biliyorum,” asansör inecekleri kata geldiğinde kızın elini sıkıca tutup, hızla çıkardı onu ve yine aynı hızda odaya doğru yürüdüler. Biraz karışık bir koridordu ama Mert Ali Meltem hazırlanırken odaya gelip tüm hazırlıklarla bizzat kendi ilgilendiği için odayı bulması zor olmamıştı. Tünel geçişleri, mağara görünümü veren duvar ve ışıklandırma gerçekten çok güzel ve vahşi bir hava katmıştı otele.
Odanın önüne geldiklerinde, adam yeniden kucağına aldı kızı ve kapıyı kartla açarak içeri geçtiler. Meltem adamın kucağındayken etrafı inceledi, zaten loş olan ışıklandırma birde kırmızı güllerin birleşimiyle bambaşka bir boyut kazanmıştı. Odada dolanan egzotik koku ve baştan çıkarıcı bir müzik ise Meltem’in başını döndürmeye yetmişti.
Mert Ali onu yavaşça yere indirip kendine çevirdi. “Kıpkırmızı bir aşkın sarayına hoşgeldin prensesim.”
“Mert Ali çok fazlasın. Bazen gerçek misin değil misin diye düşünmeden edemiyorum. Her şeyin çok fazla. Her şeyi uçlarda yaşıyorum seninle. Aşkı, ayrılığı, kıskançlığı, sevgiyi, sadakati...”
Adam onu kendine çekti “Ve tutkuyu, ateşi...” boynunu öptü, “Yaşanacak her türlü duyguyu.” diyerek kızın cümlesini tamamladı. “Seninle her şey uçlarda yaşanır Meltem, çünkü sen bu yürekte yaşanan en uç duygunun tek sahibisin. Senin üstüne yok...”
Meltem onun yanaklarını avuçlarının içine alıp, alnını alnına yasladı, “Senin de üstüne yok Mert Ali’m.” İç çekti. Sonra etrafına bakındı yeniden, “Çok güzel hazırlanmış oda.”
“Her şey senin için bu ellerle hazırlandı.”
Meltem kaşlarını havalandırdı. “Yatağın üstündeki kırmızı gecelik?”
“Bizzat seçtim.”
“Edepsizsin çünkü.”
“Hakkını vereyim o zaman şu kelimenin.”
Meltem düğünün başlarında çok uzun olduğundan duvağını çıkarmıştı zaten. Adam elini arkaya götürüp gelinliğin fermuarını indirdi.
“Fermuarlı, zekice.”
Mert Ali kısık bir kahkaha attı, “Özellikle seçtim.”
“Fark ettim. Dekoltesiz oluşunu da farkettim Mert Ali.”
“Uuu... Çok zekisiniz Meltem Alahanlı.” Zaten omuzları düşük olan gelinlik kızın üstünden kayıp gittiğinde çıkan görüntü ile Mert Ali yutkundu, “Ve çok tehlikeli derecede seksiniz...”
“O da benim silahım,” diyerek parmaklarını adamın gömleğine uzatıp, yavaş yavaş açtı. Tüm düğümler çözüldükten sonra ellerini gömleğinden içeri geçirip, omuzlarından düşürdü ve ardından çıplak göğsünde ellerini gezdirdi.
“Meltem... Çok ağırdan alıyoruz, biraz hızlansak mı?”
Meltem başını sağa sola salladı, “Ben hep bu zamanı bekledim ve çok özel olmasını istiyorum Alahanlı.”
Mert Ali gözlerini yumarak “Peki ateşli cadı, bu gece her şey senin istediğin gibi olacak,” dedi. “Ama kalbim durabilir, söyleyim.”
Meltem adamın kulağına yaklaşıp, dudaklarını değdirerek “Benim de...” diye fısıldadı. Sonra onun pantolonu ile ilgilenirken Mert Ali sadece onu izliyordu, dantelli iç çamaşırları ve beyaz kışkırtıcı jartiyeri içinde nefesi kesilecekti. Hayır bunları seçerken kendi akıl sağlını gerçekten hiç hesaba katmış mıydı?
Meltem onun pantolonunu da çıkarınca adam onu kucağına alıp yatağa götürdü. “Ama geceliğim?”
“Bu kadar gösteri yeter küçük hanım.”
“Geceliğimi giymek istiyorum Mert Ali,” diye mızıldandı.
“Meltem...” dedi nefes nefese, “Bundan daha baştan çıkarıcı olamazsın ve böyle çok daha seksisin,” sutyenini çözüp, çıkardı. “Artık altta yok.”
Meltem başını aşağı yukarı sallarken adam çoktan jartiyerden ve kızın dantelli çorabından kurtulmuştu. Ellerini hiçbir şeyi gizlemeyen, küçük iç çamaşırında gezdirirken “Benimsin... Ve beni öldürecek kadar güzelsin Meltem,” diye mırıldandı.
Meltem’in de onun dokunuşlarıyla bedeni gevşemişti, başını geriye atıp, “Benimsin... Ve beni yaşatacak kadar özelsin,” dedi.
Kızın dudaklarına yaklaştı ve önce yavaşça değdirdi. Daha sonra uzun uzun öpmeye başladı. Elleri ile kızın bedenini okşarken dudakları her yerini keşfediyordu. “Meltem bu anı ne kadar çok hayal ettim bilemezsin.” Kızın omzuna bir öpücük kondurdu.
Meltem sessizce adamı izliyordu. Ne hareket etmeye cesaret edebiliyordu ne de konuşmaya. Adam kızın elini tuttu ve kalbinin üstüne koydu. “Kalbimin atışını hissediyor musun?”
“Hissediyorum...” Meltem nefesini tuttu. Tamam buraya kadar olana alışıktı. Ama bundan sonrasına değildi.
“Rahat ol,” dedi adam sakin bir sesle. Mert Ali hızla kendi iç çamaşırını çıkardı, sonrasında da kızınkinden kurtuldular. “Sakin misin?” diye gülümseyerek sordu.
“Sayılır,” diye mırıldandı. Sesi duyulmuş muydu acaba?
Hem dudakları hem de bedenleri birleşince ikisinin de ayrı olan dünyaları da birleşti ve kızın ufak çığlığına karşılık Mert Ali kulağına yavaşça fısıldadı, “Küçük dünyama hoşgeldin büyük aşkım...”
Bir süre hiç pozisyonlarını değiştirmeden öylece beklediler. Mert Ali nefes nefese başını kızın alnına koydu, ama ağırlığını kıza değil, yatağa dayadığı dirseklerine vermişti. İkisi de sırılsıklam olmuşlardı terden. Mert Ali gözlerinin içine bakıp, “İyi misin?” diye sordu.
Meltem bir tek başını aşağı yukarı sallayınca Mert Ali hoşnutsuz bir ses çıkardı, “Konuş benimle Meltem’im, lütfen.”
“Çok heyecanlıyım Mert Ali. Her şey rüya gibi, evlendiğimize bile inanamıyorum.” Mert Ali kızın omzuna dudaklarını bastırıp güldü, daha çok kahkahasını tutmak gibiydi. Bunu fark eden Meltem kaşlarını çatarak “Ne oldu?” diye sordu.
Mert Ali kendini yana atıp, yorgun bir şekilde nefes alıp vermeye başladı, “Bence çok akıllıca bir iş çıkardım.”
“Akıllıca?”
“Yani romantik işte,” diye çevirdi söylediği şeyi.
“Aklındaki ne Mert Ali?” biraz doğrularak çarşafla göğüslerini kapatıp adama dik dik bakmaya başladı.
"Şimdi bebeğim biliyorsun ki seni çok seviyorum ve bir an önce seninle evlenmek istiyordum. Öncelikle bunu aklımızda tutalım-“
“Tuttum Mert Ali, sen saadete gel.”
“Şimdi o yüzden ben uzatmayalım dedim-“
“Neyi?” diye tısladı.
“Ya bebeğim Mert dayımdan, Kerim amcamdan hep dinledim düğün zamanı çektiklerini. Hele Kerim amcam, tuvalet kağıdının renginde bile anlaşamamışlar diye Sedef yengemin neredeyse yüzüğü atacağından bahsedince, gözüm korktu yemin ederim. Ben de Kerem amcamın izinden gittim. Bak ne güzel kavgasız, gürültüsüz, temiz temiz evlendik. Çünkü biz kesin gelinlik konusunda büyük kavga ederdik.”
“Seni öldürürüm adam!” yastıkla adama vururken Mert Ali bir yandan kendini savunuyor bir yandan kahkaha atıyordu, aynı anda da kıza laf yetiştiriyordu.
“Ama bebeğim sana bıraksam gidip, açık saçık gelinlik alacaksın. Yalan mı?”
“Sanane be adam sanane! Gelinlik benim gelinliğim sanane!”
“Sanane olur mu? Gelin de benim gelinim,” dedi kendinden emin bir ses tonu ile.
“Mert Ali!” diye tısladı. “Bunu önceden söyleseydin-”
Mert Ali kahkaha attı, “Saçının teline dokunamazdım.”
“Bu odaya adım atamazdın.”
“Neyseki çok zekiyim de sonra söyledim.”
“Zeki misin? Bütün balayı-”
Kızı birden altına aldı, “Ölürüm de bundan sonra senden uzak durmam, duydun mu beni? Tek bir gece, o gecenin tek bir saati, o saatin altmış dakikasının her hangi bir tanesinin tek bir saniyesinde bile benden ayrı olamazsın Meltem Alahanlı. Tenin tenime, terin terime, sen bana karıştıktan sonra, ayrılamayız. Ruhum sana kilitlendi, nefeslerimiz birbirimizin bedenine mühürlendikten sonra olmaz.” Dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı, “Sen benden gittikten sonra ben ölmekten bile korktum Meltem, sensiz bir dünyadan, senin benim için gözyaşı dökmenden ödüm koptu.”
Meltem elini adamın dudaklarına bastırdı, “Ölmek yok sevgilim. İkimize de torunlarımızın torunlarını görene kadar ölmek yok.”
“O zaman nefesimi kesme böyle karıcığım, yoksa erkenden giderim öbür dünyaya.”
Meltem kahkaha attı ve adamı üzerine çekti, “Sabaha çok az kaldı sevgilim, bence biraz daha hızlı olabiliriz.”
“Duşa ne dersin?” diyerek onu kucağına alıp yataktan kalktı.
“Mert Ali,” diye çığlık attı.
“Bu da bir ilk olacak değil mi nazlı sevgilim? Ne çektirdin be!”
Jakuziyi gören kızın gözleri kocaman açıldı. Bahçe tarafına bakıyordu ve ailesinin çoğunluğu hala bahçede eğleniyordu.
“Mert Ali saçmalama.”
“Görmezler.”
“Bilirler!”
“Umurumda mı?” diyerek gül yaprakları ve hoş bir esansın olduğu jakuziye aynı anda girdiler. Kızı önüne alıp arkadan sarıldı ona. “Baban şimdi bizi görse, vurur beni ha.”
Meltem gözlerini kapadı, “Yemin ederim sessiz attan korkacaksın dedikleri bu olsa gerek.”
Mert Ali sessiz bir kahkaha attı, “Arayalım mı?”
“He ara Mert Ali, görüntülü ara!” diye çemkirdi. “Adamdaki rahatlık da edepsizlik de düğünden sonra tavan yaptı.”
“Gizli edepsizim ben. Sana bana benim edepsizliğim, başka kimseye zararım yok.”
Meltem gülerek arkasına baktı, “Ha, bize özel yani.”
“Bence öyle olduğu sürece bir sakıncası yok,” deyip elleri ile onu okşamaya başladı, Meltem’in bakışları sertleşince “Ne?” diye çıkıştı. “Evlendikten sonra da mı edepli olalım? Edepli edepli mi sevişelim, ne yani anlamadım? O da nasıl olacaksa!”
Meltem birden adama dönüp, kucağına oturdu, “Şaka yapıyorum, çok bir şikayetim yok. Hatta...”
“Hatta?”
“Biraz daha edepsizleşmekte bir sakınca görmüyorum.”
“İstediğin kadar edepsizleşebilirim.” Ve sabaha kadar ikisi de o tutkulu büyüden çıkamadılar.
*
“Mert Ali telefon!” dedi Meltem yastığı kafasına bastırarak.
Kızın çıplak sırtına başını koyup, onu saran Mert Ali bir tek homurdandı.
“Ya kim bu ya sabah sabah!” diye cırladı bu sefer kız.
Onun sesine Mert Ali de uyanmıştı ve doğrularak sinirle açtı telefonu, “Efendim!”
“Merto, hadi kahvaltıya,” dedi Masal gülerek.
“Ya Masal prensesi neden arıyorsunuz ya, hadi aradınız, açmıyorsak bu ısrar ne?”
Masal eliyle ağzını kapatarak konuştu, “Ya kızın babası daha fazla kalp krizi geçirmesin, sizde kahvaltıya gelin dedim.”
“Gelmiyoruz biz bir şeye. Uyuyoruz ya!”
Kerem aldı telefonu, “Oğlum saat bire geliyor zaten, birazdan yola çıkacaksınız. Meltem’in ailesi de yola çıkacak. Gelin de kızlarını görsünler. İki hafta yoksunuz.”
Mert Ali yatağa attı kendini, eli ile başını ovalıyordu. Çok içmişti dün gece, “Of!” dedi. “Başım çatlayacak ya! İyi tamam eğer Meltem uyanırsa geliriz.”
“Gecikmeden gelin.”
“Görüşürüz amca!”
Telefonu kapatıp karısının çıplak sırtını öpmeye başladı. “Meltem...”
“Biraz daha...”
Mert Ali güldü, “Sevişmek mi istiyorsun?”
“Hı hı...” dedi uyku sersemi.
“Peki karıcığım,” dedi ellerini öne yönlendirerek.
Sonra neye onay verdiğini fark edince hemen “Ya hayır, uyumak!” diye çemkirdi.
“Karar ver ama. Babanlar bizi kahvaltıya bekliyorlarmış, şimdi inmezsek ne derece edepsiz olduğumuzu anlayacaklar bence,” deyip fısıldayarak içinden üçe kadar saydı, “Bir... iki... üç... ve-”
“Hii!” diye bağırarak yataktan zıplayarak kalkmıştı, “Kesin anlayacaklar kesin!”
Mert Ali dirseği ile yan durup kızın çıplak bedeni ile çırpınarak sabahlığını aradığını izlerken arkadan sabahlığı alıp salladı, “Bunu mu arıyorsun çıplak kraliçe?” diyerek göz kırptı.
Meltem sinirle adamın elinden çekip giyinirken ona saydırıyordu, “Çok ayıp yaptığın, durup beni böyle izlemen son derece edepsiz ve ayıp bir şey!”
Mert Ali başını sallayarak kalktı yataktan “Ya ya, çok ayıp ettim. Çünkü bütün gece o bedeni öpüp okşayan ben değildim.”
“Sus Mert Ali!,” diyerek banyoya koştu.
“Dur beni bekle!” deyip adam da peşinden gitti.
*
Sabah bütün aile özel hazırlanmış bir kahvaltı sofrasında bir araya gelmişlerdi. Mert Ali ile Meltem salona geçtiklerinde ikisi de esniyordu.
“Meltem esneme Allah aşkına sen esneyince bende esniyorum.”
“İşte sen esnedikten sonra ben bir daha esniyorum hayatım, ne yapayım?”
Birbirlerine bakıp güldükten sonra yine esnediler. Onları gören Kerem kahkaha attı, “Ne o gençler çok da uyanmışa benzemiyorsunuz?”
“Çok uyumuşa benzemiyorsunuz desen daha doğru olur abiciğim,” diyerek güldü Kerim.
Mert Ali uyaran bakışlar atarken, Cem kendi damadına bakıyordu, o da esneyip duruyordu, “Tek uyanamayan o değil!” dedi yüzünü buruşturarak. “Hayır, eşi de hamile!”
Çınar sırıttı, “Ya babacığım sorma, bebek uyutmadı zaten bütün gece. İlla babacığım seni istiyorum-” karısından yediği dirsekle kahkaha atarak ona döndü, “Ne aşkım yalan mı? Ne yapsaydım, korkuyor bebişimiz tek oralarda.”
“Bak hala konuşuyor.”
Burak da kahkaha attı, “Valla bacanağım diye demiyorum ama sonuna kadar haklı, bizimki de bensiz uyuyamazdı.”
Cem başını eğerek Burak’a baktı, “Haklılıktan değil, edepsizliğinizden birbirinizin sözünü destekliyorsunuz siz.”
Burak hala esneyen Mert Ali’yi gösterdi, “Ya bak milletin damadı bütün gece uyumamış, gelmiş burada esneyip esneyip kayınbabasına o kadar zarf atıyor, Rüzgar amca ağzını açıp tek kelime diyor mu? Ayıp ayıp!” diyerek başını salladı.
Cümlenin yarısında esneyen Mert Ali ağzını kapatırken, Meltem öksürük krizine girmişti.
“Burak saçmalama Allah aşkına, erkenden uyuduk. Sonra midemiz ağrıdı, yani benim karnım ağrıdı, ondan kalkıp şey ilaç falan uğraştık da uyuyamadık yani.”
Mert Ali kızın kulağına yaklaşıp, “Keşke açıklama yapsaydın sevgilim,” dedi.
“Ya Mert Ali dedim sana!” diyerek adama dirsek atmaya başladı. “Hepsi senin yüzünden.”
O sırada etrafa hülyalı hülyalı bakan Masal’ı fark eden Kerim hemen araya girdi, “Ne o Masal kuşu mazin mi depreşti bu otelde?” dedi sırıtarak.
“Sen bir kessene sesini. Sanki mazimiz de var depreşsin. Çok değişmiş, çoktandır görmedim de ondan.”
“Ya sen oteli yakınca, yeniden inşa ettik,” demişti ki kafasına önündeki mendille vurdu.
“Edebinle sus da, ölme Kerim!”
Mert Ali ve diğerleri aynı anda kahkahayı bastılar. Herkes o kadar gülüyordu ki olayı anlatacak durumda olan yoktu. Zaten Masal hiç anlatmazdı, Masal’ın eşi Kerem de Masal’dan fırça yememek için anlatmazdı. Geriye Mert Ali kaldığından olayı bilmeyen bütün gözler ona çevrildi.
Mert Ali tam anlatacaktı ki, Masal o yöne baktı. “Sakın Merto! Vururum seni.”
“Ama yengecik böyle güldük ortamda, ayıp olur.”
Yaz hemen atladı. “Ya benim annemle babam da bu otelde evlendiler de, annem ilk gece babama sürpriz yapmak istemiş böyle striptiz falan, gerçi ilk gece dediğime de bakmayın siz, evlendiklerinde bana hamileydi.” Masal konuşan kızının kafasına oturduğu yerden domates atınca Yaz “Ah!” diye bağırsa da devam etti, “Her neyse konuya gelirsek, annem şov yaparken mumları devirip, odayı yakmış. Tabi o halde de dışarı koşunca bütün otele rezil olmuşlar.”
Önce bir sessizlik oluştu, daha sonra herkes birden kahkaha attı.
“Ooo bayağı ateşli bir gece olmuştur,” dedi Cem kahkahasını durdurmaya çalışarak.
Çınar da ona katıldı, “Aynen aynen. Valla babacığım senin melekli fantezin bir, bu iki numara yani.”
Masal kaşlarını çatmıştı, “Ne var yani çok mu garip? Derin de kocasına fantezi yapacağım derken Sedef’le Kerim’e yakalandı,” dedi kocasının kuzeni Ertan’la onun eşi Derin’i göstererek.
“Ya şimdi ben ağzımı açmadım, sen ne diye beni atıyorsun ortaya?” diye Masal’a çemkirdi Derin.
Yaz’ın eşi Boran da Yaz’ın kulağına eğildi, “Sizin kime çektiğiniz belli oldu Yaz hanım. Bunlar da aynı siz gibi satıcı.”
Yaz omuz silkti. “Sen bir sus. Bizim ilk gecemiz de pek romantik değildi."
"Onu dedim ben o gece, neyimize güvendik de fantezi yaptık acaba?”
O sırada aile dostları Zehra girdi araya, “Siz bu Kerim’in öyle sırıttığına bakmayın. Bunlar benim edepli kocamı da alıp, hamama gideceğiz diye fuhuş yapılan yerlere gitmişlerdi. Gece Mira’nın babası karakollardan topladı bunları. Sonra da manşet manşet haberlere çıktılar,” diye anlatırken aynı sinir kanında gezinmeye başlamıştı.
Kerim kaşlarını çattı, “Bana bak minik yenge bir kere o tamamen Mert’in organizasyonuydu. Hiç bana çamur atmayın!”
Mert “Hah!” diye inledi, “Bi ben yakalandım de mi uşak? ‘Sedef beni öldürecek’ diye ağlayan da ben miydim?”
“Bana bak-“
“Lan tamam susun!” diye araya girdi Ali Efe. “Allah’ım kirli çamaşır kalmadı, hepsini aklayıp pakladınız maşallah dilinizle.”
O sırada Çınar araya girdi, “Ama benim babacığımın da Melek olduğu o tarihi günü anlatmazsam olmaz!”
Cem “Sakın!” dedi uyaran bakışlarla.
Eva da gülerek kocasını dürtükledi, “Saçmalama Çınar.”
Burak ve diğerleri ise Çınar’ı destekledi, “Kesinlikle anlat, sonuna kadar arkandayım. Bir şey yaparsa da avukatlığını ben üstleneceğim,” dedi Burak arkasına yaslanarak.
“Ah ah...” deyip, o günü tüm ayrıntısı ile anlatmaya başladı. Kafasına yediği zeytinlerden ve salatalıklardan kaçarak...
“Şimdi benim canım babam benim biricik şeytan kayınvalideme iddiada yenilmiş, yenilince de ‘en değişik fantezi’ sözünü gerçekleştirmek için internetten melek kostümü getirtmiş.”
“Çınar! Elimde kalacaksın.”
“Banane ya!” diye çıkışıp, devam etti. “Ama Ecrin anneme değil, kendine. Giyinmiş, bir güzel süslenmiş, böyle tütülü etekler, dantelli çoraplar, dantelli sutyenler...”
“Yok canım!”
“Oha!”
Herkes değişik sesler çıkarırken, Kerim kahkaha atıyordu, “Valla o saatten sonra benim kayınbabama bakış açım değişir. Zerre ciddiye alamam.”
Cem eğilip adama bağırdı, “Çünkü öncesinde çok ciddiye alıyordu beni. Daha anne karnında başladı kızıma sulanmaya!”
Çınar onun dediğine takılmadan devam etti, “İşte Ecrin annem eve gelince babacığım da merdivenlerden şarkı söyleyerek iniyordu ki, bom!”
Rüzgar araya girdi, “Hepimiz, şu gördüğün birinci kuşak, kapıdayız!” dedi.
Herkes o günleri anarken kahkaha atıyor, daha nice hatıraları birbirlerine anlatıyorlardı.
Meltem ile Mert Ali gülerek izliyordu bu iki aileyi. Çok tatlıydılar. Ne güzel olmuşlardı böyle kocaman bir aile olarak.
“Hayatım iyi misin?” diye sordu Mert Ali karısının kulağına eğilip.
“İyiyim.”
“Annem diyor ki Meltem iyi değildir belki uçakla gidin-”
“Yok hayır, arabayla gidelim. Teklifin çok cazip, her yeri gezmek istiyorum.”
Mert Ali gülümsedi, “Peki, kalkalım mı o zaman, valizleri falan ancak toplarız?”
“Olur.”
“Aman yeğenim mumlara dikkat,” dedi Kerem gülerek.
Masal Kerem’in omzuna vurdu. “Yemin ederim dayak istiyorsun sen.”
“Merak etme amcacım, ben kıyafetsiz sevdiğimden sıkıntı yok,” deyip, göz kırpınca Rüzgar öksürdü. Mert Ali de aynı anda yutkundu. “Yani şey anlamında kıyafetsiz derken-”
Meltem adama dirsek atıp, “Tamam sus Mert Ali, hadi!” dedi.
O sırada bir görevli gelip, “Mert Ali bey araç hazır,” diyerek haber verdi.
Mert Ali ile Meltem hemen ayaklandılar, “Tamam eşyaları alıp geliyoruz,” dedi.
O sırada Çınar devreye girdi, “Ya Mert neden arabayla kendinize eziyet ediyorsunuz ki, uçakla gidin işte.”
Mert Ali kafasını kaşırken, Kerim yaptı açıklamayı, “Araba da bu edepsizin fantezisi işte,” deyince herkes kopmuştu gülmekten.
Meltem kocasının elini tutup, “Herkese iyi gülmeler, görüşürüz!” diyerek kocasıyla oradan uzaklaştılar. “Ay yemin ederim kimse de utanma yok.”
Mert Ali onu kendine çekti, “Aynen ya, bir biziz utanan.”
“Ya ya gördük, nasıl kızarıp utandın anlatamam.”
Yukarıda biraz uzun süren bir hazırlanmanın ardından aşağı inip herkesle vedalaşarak kapıya çıktıklarında kapıda gördükleri araçla Mert Ali babasına döndü. “Baba?”
“Ee bence karavan daha rahat olmanızı sağlar diye düşündüm, uzun zamandır sana hazırlatıyordum,” dedi.
Rüzgar kafasını salladı, “Yemin ederim Beste edepli adamın zorla ayarını bozacaklar!” diye homurdandı.
Mert Ali gülümsedi, “Harikaymış ya, çok teşekkürler.” Karavan gerçekten çok güzel ve oldukça lükstü. Beyaz karavanın üstünde siyah boya ve el yazısıyla MERT ALİ & MELTEM ALAHANLI yazıyordu.
Meltem ile birlikte karavana binip, korna çalarak oradan uzaklaştılar. Bu tatil ikisi içinde unutulmaz olacaktı.
***
“Hoşgeldiniz babacığım.”
“Çekil, sanki seni görmeye geldim. Torunumu özledim ben,” dedi çıkışarak.
Çınar kaşlarını kaldırdı ve içinden kendi kendine söylendi, ‘Ah babacığım bana bu pası vermeyecektin ama, hep böyle yapıyorsun.’ Sonra da adamın peşinden giderek “Ben yaptım onu yalnız babacığım. Kızınızla... Söyleyim de,” dedi.
Cem Ecrin’e baktı. “Bak kendi kaşındı.”
Ecrin ellerini yıkamaya giderken bağırdı. “Pası sen verdin Cem Ernez.”
Çınar gülerken, Eva kucağında bebeği ile içeri girdi. “Bakın burada kim var,” dedi babasının kucağına torununu bırakarak.
“Adına hala karar veremediniz mi? Torunum, bıcırık, erkek diye sesleniyoruz iki haftadır, adsız adsız kaldı çocuk.”
Çınar eşine bakıp göz kırptı ve arka cebinden cüzdanını çıkarıp içinden bebeğin kimliğini aldı. Eva’ya bebeği alması için işaret yapınca, Eva da uzanıp babasının kucağından bebeğini aldı. Cem kızına tuhaf tuhaf bakarken Çınar kimliği adama verdi. “Adını ben koydum,” dedi Çınar adama gülümseyerek.
Cem kimliğini eline alıp ismine baktı, “Cem Soylu,” diye mırıldandı derin bir nefes alarak ve adama döndü, “Benim ismimi mi koydun?”
Çınar başını aşağı yukarı salladı. “Seninle çok kavga ediyoruz, farkındayım. Belki de ikimizde aynı kişiye kendimizden bile çok değer verdiğimiz içindir. Ama inanın benim için de Burak için de çok değerlisiniz. Sen, babam, Tamer abi, Selim abi, Ateş abi hepiniz bana bir kadını nasıl seveceğimi öğrettiniz. Ben Eva’yı sevmeyi sizden öğrendim. Bir kadına değer vermeyi, bir kadını yüceltmeyi... Hayatımda gözlerim tek bir kadını gördü, yüreğim tek bir kadını sevdi. O da Eva ve babacığım doğum gününüz kutlu olsun...” diyerek ona sarıldı.
Cem gözleri dolu dolu olmuşken, içeriye önce Ecrin elinde pasta ile, sonra da bütün aile “Sürpriz!” diyerek girdi.
“İYİ Kİ DOĞDUN HAYATIMIN AŞKI...” dedi kadın kocasına sevgi ile bakarken.
Eva ile Bade de babalarına sarıldı. Burak karşısına geldiğinde adam ona da yer açtı.
“Siz benim hayattaki en büyük şansımsınız.”
Pastayı yerken, Burak adama yaklaştı. “Çınar’ın oğluna isminizi vermesi büyük jest valla,” dedi başını sallayarak.
“Evet, çok şaşırttı beni.”
“Sebebini biliyor musunuz?”
“Ne demek o?”
“Ne bileyim? Belki de rahat küfretmesi için koymuştur.”
Cem kaşlarını çatınca, Çınar adamın ayağına vurdu. “Yok babacığım öyle bir şey.”
Burak ile Çınar adamı iki yandan sardılar. “Şaka yaptık şaka.”
Cem kahkaha attı. “Ben de iki enik alır, adlarınızı koyarım çok mu zor?”
Bu barış sadece yirmi dört saatlikti, sonrası hepsi için aynıydı, biliyorlardı.
BİR YIL SONRA...
“Ah! Mert canım çok acıyor...”
“Biraz daha dayan meleğim. Bak geldik hastahaneye.”
Bütün aile hastaneye onlardan önce gelmişlerdi. Mert Ali ani bir frenle durunca, Çınar hemen arka kapıyı açıp kardeşini kucağına aldı.
“Çınar acele, çok ağrısı var!” diye bağırdı o da orada arabayı bırakarak.
Beste telaşla Mert Ali’ye bakıyordu. “Ne oldu oğlum böyle?”
“Bilmiyorum!” diye bağırdı. “Sancıları erken başladı sanırım. Uyuyordu, Birden bağırarak uyandı. Ne olduğunu anlamadan geldim işte,” diye anlatırken bir yandan da içeri koşturuyordu.
Çınar gelen sedyeye hemen kızı yatırdı ve “Doğum sancısı erken başladı,” dedi yanlarına gelen doktora.
Doktor, “Tamam,” diyerek diğerlerine bağırdı, “Hemen doğumhaneye alıyoruz!”
Ve sonsuz gibi gelen bekleyiş başlamış oldu. Mert Ali duvara yaslanmış sadece dua ediyor, arada kapıya bakıyordu.
Eva ona su getirince “İstemiyorum,” dedi.
“Annenleri aradın mı Mert Ali?” diye sordu.
“Hayır. Bir sizi arayabildim. Sen arasana. Ben konuşamam.”
“Tamam, hemen arıyorum.”
Mert Ali doğumhanenin kapısına yaklaşınca karısının çığlıklarını duydu ve “Neden kimse bir şey demiyor? Çok bağırıyor ya!” diye gürledi. Sonra da sinirle başını duvara dayadı.
Rüzgar ise acıdan nefesini tutuyordu. Kızına bir şey olacak diye ödü kopuyordu. Çok erkendi ve kızının canı çok yanıyordu. “Beste bir şey olmaz ona değil mi?”
“Ben iki tane doğurdum bir şey olmadı, merak etme. Başaracak.”
Rüzgar gözlerini kapatıp açtı ve karşısındaki adama baktı. “Sen!” diye bağırdı. Mert Ali bakışlarını adama çevirince de “Sen ve tüm uzuvlarınız, kızımdan uzak durun!” dedi.
“Anlamadım.”
“Kızım senin – senin yüzünden bu acıları çekiyor,” derken konuşamıyordu.
“Babacığım ne alakası var ya?”
“Çok alakası var! Baksana nasıl bağırıyor kızım.”
Beste adamı tuttu. “Rüzgar iyice saçmaladın ama. Kızımız hamile ve doğum yapıyor.”
“Leylekler mi getirdi o bebeği? Çok iyi biliyoruz nasıl olduğunu.”
Çınar da araya girip, “Cemleşme babacığım ya, benim de iki çocuğum var. Allah Allah!” dedi.
Rüzgar duvara yaslanıp yüzünü kapattı. “Ya ona bir şey olursa...” diye mırıldandı.
Mert Ali onun yanına gelip elini omzuna koydu, “Ona bir şey olursa, ne olursa olsun ben yaşayamam baba. Emin olun lafta değil, gerçekten yaşayamam. O benim karım, sanki ben isteyerek canını yakıyormuşum gibi yapmayın. Benim de şuan canım yanıyor. Tamam baba olacağım için heyecanlıyım ama ikisi için de endişeliyim ve bu durum o acı çekerken mutlu olduğum anlamına gelmiyor.”
Rüzgar derin bir nefes aldı ve aldığı o nefesi verirken başını aşağı yukarı salladı.
Yaklaşık bir saatin sonunda doktor içeriden çıktı, “Gözünüz aydın. Kızınız dünyaya geldi,” diyerek müjdeyi verdi.
Beste ile Rüzgar rahatlayarak birbirlerine sarıldılar. “Şükür!”
“Meltem? Karım o, nasıl?” diye araya girdi Mert Ali.
“İyi, hem de çok iyi. O da sizi istiyor. Buyurun geçebilirsiniz.”
Mert Ali hemen hazırlanarak kadının gösterdiği kapıdan içeri girdi. İçeride kucağında pembe örtüyle sarılı bebekle bitkin ama mutlu bir ifade ile onu bekleyen karısını gördü.
Hemen yanına gidip, terlemiş alnından öptü onu, sonra da dudağını da aynı şekilde öptü, “Nasılsın?” sonra kucağındaki bebeğe bakıp, “Daha doğrusu nasılsınız?” diye sordu.
“İyiyiz. Şuna bak Mert Ali çok küçük.”
“Küçük, ama güçlü. Annesi ile şahane bir iş çıkardılar.”
“Odaya ne zaman geçeceğiz? Çok yorgunum.”
“Şimdi odaya alacaklar seni bebeğim,” diyerek saçlarını düzeltti.
“Tamam, en önce sen gör istedim.”
“Seni seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum,” dedi ve kadının dudaklarını büyük bir aşkla öptü...
Odaya geçtiklerinde bütün oda nazar boncuklarıyla süslüydü.
“Ya bunları ne zaman getirip de süslediniz?” dedi Meltem gülümseyerek.
Eva onun yanaklarını öptü, “Valla bizim heyecandan gözümüz bir şey görmese de Yaz ve Bade halletmişler hepsini.”
Yatağın başında kocaman ‘DÜNYAYA HOŞGELDİN MELTEM VE MERT ALİ’NİN ‘NAZAR’ BONCUĞU’ yazıyordu.
Mert Ali ile Meltem onlarca isim düşünseler de sonrasında adının ‘Nazar’ olmasına karar vermişlerdi. Çünkü o bebek onların aşklarının nazar boncuğuydu.
Bütün aile Meltem ve Mert Ali’nin etrafında toplanarak fotoğraf çekildiler.
GÖZLERİNLE İLK GÖRDÜĞÜN DEĞİLDİR AŞK, RUHUNLA, KALBİNLE İLK GÖRDÜĞÜNDÜR...
İLK VE BÜYÜK AŞKLARINIZIN HAYATINIZDAN EKSİLMEMESİ DİLEĞİ İLE.
EFSANE AŞKLAR SERİSİNDEN ŞİMDİLİK BU KADAR...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.66k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |