
6. BÖLÜM - NE GÜZEL KELİME ‘SEVGİLİM’ DEMEK
Ne güzel şey sevmek...
Sevilmek ve önemsenmek.
Her an her yerde düşünülmek.
Üşüyorken elleriyle ısınmak,
Sıcakken yokluğuyla üşümek.
Ne güzel kelime ’sevgilim’ demek
Bir tek onun olduğunu bilmek
Ve bir tek onun tarafından sahiplenmek...
Eva başını kaşıyarak odasından çıktı. Başı fena halde ağrıyordu. Bütün gece ağlamaktan uyuyamamıştı. Uyusa da Çınar’ın gittiği günü görüp kabuslarla uyanmıştı. Kokusu yine tüm eve sinmişti ve yine gidince o kokusuyla ona hasret kalacaktı. Bunu ona neden yapıyordu?
Mutfaktan gelen seslerle sırıttı. İnanamıyordu. Meltem kahvaltı mı hazırlıyordu? Çınar uyanmış mıydı acaba? Sonra duyduğu ıslık sesi ile duraksadı. Bu... O’ydu. Üstüne baktı, beyaz iç çamaşırdan bozma bir şort ve sutyen giymediği apaçık belli olan bir atlet. Omuz silkti, güzel güzel, bu az bile ona. Arkadaşlık oyunu ha, görürdü şimdi arkadaşı da dostu da o Çıngıraklı Çınar! Çıngırak demişken, acaba onu görünce o çıngırak ne yapacaktı?
Mutfağa neşeli bir şekilde girdi. Ama gördüğü manzara ile dumura uğradı. Tek akıllı kendi değildi ya. Çınar sadece şortlaydı, bütün sırt kasları ona göz kırpar gibi adamın hareketi ile hareket ediyor, Eva’nın içini gıdıklıyordu. ‘Hayır arsız şey, karıncalanmanın, baştan çıkmanın sırası değil! Onun çıngırağı çınlayacaktı, senin düdüğün değil!’ diye geçirdi içinden. Yutkundu.
“Günaydın Eva,” dedi Çınar gülerek ve kızı görünce kaşları havalandı -Karşı atak onun da beklemediği bir şeydi. Küçük sarı şeytan seni... Hayır bunun babası melekti, bu kız kime çekti de böyle şeytan çıktı başına? Eyvah eyvah! ‘Hayır ortak sakın yapma! Beni o kızın diline düşürme! Şimdi değil, az sonra banyoya geçer, istediğini sana veririm, ama şimdi değil!’
Eva hemen toparlandı ve aynı ses tonunu kullanarak “Günaydın dost Çınar,” diyerek elini havaya kaldırıp, güldü.
“Meltem arkadaşı ile kahvaltıya gitti. Bende ikimize tost yapıyorum. Bol kaşar, az sucuk.”
Eva yüzünü buruşturup, dil çıkardı. Ama Çınar arkası dönüktü diye göremedi.
“Unutmamışsın. Kimmiş bu arkadaş?”
Çınar arkasına bakıp, kaşlarını kaldırdı. “Dünkü sanatsever arkadaştır muhtemelen.”
“Oo Çınar bey, Amerika sizi modern yapmış. Şimdiye yumruğu geçirmeliydin. Valla dün oscarlık abiydin. İleri de Can’a örnek olursun umarım.”
Çınar sırtı dönükken dişlerini sıktı. Sonra ona dönüp gülümsedi, “Ne için?”
“Erkek arkadaşıma karşı aynı senin gibi olgun davranması için.”
Çınar tost makinesini tüm gücü ile bastırdı. “Var mı ki merhum olmaya aday biri?”
Derin bir iç çekti “Aday var da atak yok.” Aslında kastettiği Çınar’dı ama bilmese de olurdu.
“Gerek de yok!” diye homurdandı.
“Anlamadım.”
“Anlamazsın, boşver.”
“Ya sorma dost Çınar ya, odunun teki biliyor musun? Böyle bildiğin kalas. Hatta öküz.”
Çınar kaşlarını havaya kaldırdı, “Aynı kaderi yaşıyoruz desene. Sende öküz bende bildiğin inek!”
“Vay anam vay!” dedi Eva önündeki ekmeği sinirle kemirerek.
“Vay ki ne vay! Bildiğin güzellik elçisi kız, ama gel gör ki korkağın teki.”
“Tavşan!” diye bağırdı.
“Aynen. Seninki de kaplumbağadan hallice anlaşılan.”
“Ne kaplumbağası ya, kaplumbağa ona kurban olsun. Bildiğin pert olmuş bunak sığır!”
“Sığır?” diyerek dehşetle baktı.
“Aynen! Ama yanlış anlama, şimdi azıcık ağzımı bozacağım, seninki de az sürtük değil ha, parmağında oynatıyor oğlum seni. Boşversene! Bırak gitsin!”
“Şimdi sürtük demezsek sevinirim. Yani yoksa seninkine ben bir kayarım, arkasından babana yollarım, var gerisini sen düşün. İbneye bak!”
“İbne demezsek, hani ayıp olmasın.”
“Demeyiz Eva hanım. Dost Eva!” derken ‘Dost’ kelimesi küfür gibi çıkmıştı. -Dostluğunu becersinler senin Eva, kim bu puşt?
“Sevinirim Çınar bey. Dost Çınar!” o da söver gibi konuşmuştu. -Hayır kimdi bu inek, bulmasını bilirdi ama!
“Tostlar hazır dostluk meclis başkanı, meyve sularını doldurur musun?”
Eva umursamıyormuş gibi “Hemen dolduruyorum sayın dost elçisi Çınar bey,” deyip, kalkıp doldurdu.
Oyunsa sonuna kadar oynayacaktı. Bilmediği Çınar’ın harika planlarıydı.
“Bu arada, o dün gelen arkadaşınız çok güzeldi ya.”
“Kim Bahar mı?” -Buyur burdan yak!
“Evet, bütün gece gözleri bendeydi. Telefon numarasını versene.”
Eva boğulacaktı. “Saç-saçmalama o kız- bu tosttaki peynir gibi her erkeğin- yani ekmeğin içinde erir.”
“Zaten evlenmeyeceğim Evacım. Yarın akşam dönüyorum,” deyip, omuz silkti. “Bu akşam takılırız işte.”
“Senin inek sana küsüp sütten kesilmesin sonra.”
“Sağdığım mı var ki sütünü içeyim?” dedi tıslayarak, “Varsa yoksa trip, saçma sapan hareketler. Hem sürekli inek sütü içilmez, değil mi ama? Arada pastörize sütte içmek lazım.”
“Zıkkımın kökünün dibindeki zifti iç piç herif!”
“Anlamadım?” dedi Çınar gülümsemesini saklarken.
Eva yutkundu. “Aslında iyi olur diyorum. Akşam muhtemelen Meltem Mert Ali ile takılır. Benim de Ulaş’a sözüm var. Tamam Bahar’a sorarım. Sende git neyden sağıldığı belli olmayan pastörize sütü zıkkımlan!” -çok beklerdi.
“Ulaş, senin ki galiba?” -çok gidersin o buluşmaya dur sen daha.
“Tam değil. Daha açılamadı.”
Açılır da o açıklarda boğulur inşallah. “Ya, demek açılamadı. Fazla açılmasın de. Babanı biliyorsun. Allah korusun sevimli, sarı Tweety kuşları gidip yetiştirirse iyi olmaz! ”
Omuz silkti. “Canım, gidip sen yetiştirecek değilsin ya? Arkadaşız sonuçta. Senden başka da bilen yok.”
Çınar dişlerini sıktı. Sıkı oynuyordu. Ama o da sert olacaktı. Başka türlü bu kızın aklı başına gelmezdi.
***
“Dersin saat kaçta?” diye sordu Mert Ali okula girerken.
Meltem ise birleşen ellerindeydi gözü. Okula elele mi gireceklerdi? Adamın sorusu ile birden irkildi ve “Bir saat sonra. Senin?” dedi.
“Benimkine bir buçuk saat var. Arkadaşlarım orada, gidelim mi yanlarına?” diyerek ilerde çimlerde oturan grubu gösterdi.
“Ama tanımıyorum hiçbirini.”
“İyi işte tanışırsın. Sevgilimi arkadaşlarımla tanıştırmak istiyorum. Sonra sen beni arkadaşlarınla tanıştırırsın ‘sevgilin’ olarak. Özellikle şu ‘arkadaşımın abisi’ dediklerine. O düzeltmeleri bir an önce yapalım.”
“Sen gerçekten çok kıskançsın.”
“Yani. Aksini söylemedim. Gidelim mi?”
Meltem başını aşağı yukarı salladı ve o tarafa doğru çevirdiler yönlerini. Gruptaki hararetli konuşma onlara doğru gelen çift ile kesilmişti. İlk konuşan Hasan diye biri oldu.
“Hoşgeldin ortak. Neredesin sabah gelecektin hani?”
Mert Ali bir an yüzünü buruşturdu. “Ya unuttum kusura bakma. Akşam çalıştırırım ama söz. Tanıştırayım, Sevgilim Meltem.” Herkesin gözü direkt kıza çevrildi.
“Şimdi anlaşıldı neden unutulduğumuz,” dedi Hasan kıza elini uzatıp, gülümseyerek. “Memnun oldum Meltem, ben Hasan. Senin hatırına affettim bu arkadaş satıcısını.”
“Memnun oldum ve affetmene sevindim, yoksa kendimi suçlu hissederdim.”
“Benim aklımın seninleyken başımdan gideceği varmış bebeğim, senin ne suçun var?
“Ay ay kıyamazmış sevgilisine,” dedi içlerinden bir kız, sonra da elini uzattı, “Pınar ben, bu vıcık aşk böceğinin sınıf arkadaşıyım.”
Meltem bu sefer kıkırdadı, “Memnun oldum.”
“Çiğdem,” dedi bir diğeri, ama suratı asıktı ve Meltem bu kızdan hoşlanmamıştı.
“Erdem.”
“Memnun oldum,” dedi herkese gülümseyerek.
Mert Ali “Tamam tanıştınız hepiniz yeter, yormayın sevgilimi,” deyip, yanına çekti kızı ve ona sarıldı.
Hasan “Tebrik ederim bu arada,” dedi göz kırparak. “Seni bu okulda bir kızla görmek çok ilginç.”
Mert Ali kaşlarını çatıp, adama sinirle baktı. “Tamam o konuya girmesek-”
“O ne demek?” dedi Meltem Mert Ali’ye bakarak.
“Zevzek işte.”
“Aa neden öyle diyorsun arkadaşım.” Sonra Meltem’e baktı Hasan. “Bu kimseye yüz vermiyordu Meltemciğim-”
“O ‘ciğim’i yediririm Hasan sana, ne ciğim’i?”
“Tamam, düzeltiyorum bay kıskanç beybi ıspanak, bu kimseye yüz vermiyordu sayın Meltem hanım, gerçek aşk olmazsa kimseyle olmazmış. Anlaşılan gerçek aşkı bulmuş.”
Meltem sırıtmasını gizleyemedi. Bir an yanlış anlamıştı.
Ve hep beraber sohbet etmişlerdi. Herkes çok sevmişti Meltem’i Çiğdem hariç... Zaten o da çok sevmemişti.
Meltem saatine baktı, “Benim dersim başlayacak aşkım,” dedi eğilip kulağına fısıldayarak.
Mert Ali kızın nefesini ensesinde hissedince, yutkundu ve kıza sarılarak onu kendine çekerek kulağına “O aşkım diyen dilini var ya...” deyip ayaklandı, “Tamam, seni sınıfa bırakayım. Bende oradan sınıfa geçerim.”
“Olur,” diyebildi sadece. Nefes alamıyordu ki şuan nasıl konuşacaktı acaba.
“Biz kalkıyoruz, sınıfta görüşürüz.”
“Tamam, çok memnun oldum Meltem. Yine gel,” dedi Hasan.
“Bende memnun oldum. Zaten bundan sonra o nerede ben orada gibi, bırakmıyor elimi,” diyerek adamın sıkı sıkı tuttuğu eli gösterdi.
Mert Ali kaşlarını çattı, “Ee her halde, şikayetiniz mi var Meltem hanım?”
“Yok, hiçbir şikayetim yok, ben halimden memnunum,” dedi adamın gözlerinin içine bakarak.
“Süper o zaman.” Mert Ali yine onu kendine çekip, sarılarak yürümeye başladı. “Çıkışta işin var mı?”
“Aslında abim yarın gidiyor-“
“Şükür.”
“Mert Ali!” dedi azarlayan bir sesle.
Küçük çocuk gibi omuz silkti Mert Ali, “Sevgilim, ama biz daha yepyeniyiz. O senin kaç yıllık abin. Benimle hep ilgilen istiyorum.”
“Mert Ali ben seninle ne yapacağım bilmiyorum.”
“İlgilen, sev, sar, öp, yanımdan ayrılma. Başka bir şey istemiyorum,” dedi şımarık çocuklar gibi.
“Ay ne tatlısın sen. Başka ne kaldı sanki?”
Mert Ali, “Eee konumuza dönelim,” dedi saçlarını öperek.
“Ne ee’si bugün planı var mı bilmiyorum işte, konuşamadım.”
“Sor o zaman yoksa bir şeyler yapalım. Yoktur inşallah.”
“Sabah birlikteydik Mert Ali,” dedi gözlerine bakmaya çalışarak.
“O sabahtı. Özlerim ben seni. Derse gireceksin şimdi. Kaç saat senden uzak kalacağım sen biliyor musun?” dedi hoşnutsuz bir şekilde. Sonra aklına gelenle kızı durdurdu.
“Ne oldu?” diye sordu Meltem.
“Fotoğraf? Bizim bugün ilk günümüz ve fotoğraf çekilmedik.”
Meltem kıkırdadı. Koridorda kenara çekti onu Mert Ali ve telefonunu çıkarıp, onu önüne alarak fotoğraflar çekildiler. En çok yanağından öperek çekildiklerini beğenmişti.
“Eh bunlar beni bir iki saat idare eder.”
“Tamam. Bana da gönder.”
“Gönderirim de... Şey...”
“Ne?”
“Paylaşmamda bir sakınca var mı? Sosyal hesabımda yani.”
“Yani beni etiketlemezsen yok.”
“Allah Allah nedenmiş? Sen koymayacak mısın?”
Meltem ofladı, “Benim bir babam var, adı gibidir, bir gelirse ortalık dağılır. Bir de yandaşı var Cem Ernez, eyvah eyvah! Melek görünümlü şeytandır. Bir de bunların Ateş’i var, cehennemden beter. Bir de bunların benim amcam olduklarını düşün, düşman başına bu üçlü. Yani sevgilim ben seni sevdiğimden paylaşmıyorum.”
“Tamam, şimdilik ama Meltem Soylu, en yakın zamanda bermuda şeytan üçgenine durumumuzu anlatmanı rica ediyorum, yoksa ben araya girip, ortalığı dağıtmak zorunda kalmayım. Ha sen demin bana üç adam saydın ya, ben sana tek bir isim veriyorum, benim adım Mert Ali Alahanlı.” Kızın kulağına eğilip, “O babandan seni söke söke alırım,” kızın yanağından öpüp, “Hadi görüşürüz,” diyerek yanından ayrıldı.
Meltem adamın arkasından şaşkınlıkla bakıyordu. Ne tatlı serseriydi o öyle. Yerdi onu. Başını sağa sola salladı, “Of Meltem iyice sapıttın!”
*
Mert Ali gülümseyerek telefonunu çıkardı, fotoğrafları önce Meltem’e gönderdi. Sonra sosyal hesabında paylaştı.
-FOTOĞRAF
“Bazen ayları değil günleri sayarsın... Benim gibi.
Bugün ilk günümüz, ömrüme, kalbime hoşgeldin sevgili Kızıl Güneş’im...”
Beğenenler : 2.876 Beğeni -herkes bunu mu bekliyordu Allah aşkına?
Ve yorumlar...
SaraAlahanlı: Vay kuzi hayırlı olsun.
Yanıtla: Teşekkür ederim Saracık.
AlahanlıYaz: ayy, inanmıyorum. Kuzen hayırlı olsun. Çok beğendim kızı ama. Yakışmışsınız yani. Nereli bu? Karadenizli mi? Ne zaman tanıştınız? Hiç bahsetmedin aşk olsun. Neyse gelirim ben yakında tanışmaya zaten. Annem ve Sedef de çok beğendi. Bu arada hala kamp sözün var bana. Buradan yazınca da kimse susturamıyor beni :) ne güzelmiş.
Yanıtla: Kısa kes be kuzen. Teşekkür ederim. Bu arada hangi ara gösterdin?
AlahanlıYaz: Görür görmez ;)
SedefAlahanlı: Yeğen, hayırlı olsun. Annenin de gözü aydın ;)
Yanıtla: Sağ ol yenge. O top sende artık ;)
SedefAlahanlı: Ben canımı sokakta bulmadım. Aşık olduğum bir adam ve iki çocuğum var benim. Üstelik de gencecik çıtırık kadınım.
Yanıtla: Yazıklar olsun. Çıtırıkmış...
SeviY.: Aşk? Oo ne diyelim, hayırlı olsun.
Yanıtla: Tavsiye ederim, harika bir duygu. Teşekkür ederim.
AyazAlahanlı: Kuzen, hayırlı olsun ;)
Yanıtla: darısı sana da olsun.
AyazAlahanlı: Daha değil. ;)
KeremAlahanlı: Mert Ali, çok sevindim oğlum. Hayırlı olsun. Seni böyle görmek güzel.
Yanıtla: Teşekkür ederim amcacım.
Vs...
Birazdan annesinin arayacağından adı gibi emindi. Yorum yapmadığına göre...
***
KARADENİZ
“Ali Efe!” diye çığlık attı kadın.
Ali Efe birden içeri koştu. “Ne oldu hayatım?”
“Bak! Bak Mert Ali ne paylaşmış,” diyerek elindeki telefonu adamın gözüne soktu.
Ali Efe bıkkın bir nefes alıp verdi. “Burcu bende bir şey oldu sandım. Ne var hayatım? Ne güzel aşık olmuş işte oğlumuz. Her gün bir kızla gezmesi daha mı iyi?”
“Evet.”
“Ne?”
“Daha iyi. En azından onlara bağlanıp, sevmez. Mert de her gün bir kızlaydı. Sonra Mira ile tanıştı. Mert de ilk Mira ile görüştüğünde gıcık olmuştum ona.”
“Ama şimdi ne güzel anlaşıyorsunuz bak. Belki bu kızla da böyle olur.”
“Hayır bu ayrı. Bu kız oğlumu koparır benden. Bak ömrüme demiş Ali Efe, evlenmeyi düşünüyor demek ki!”
Ali Efe derin bir nefes aldı. “Hayatım saçmalama.”
“Bak ben seni ailenden ayırmamak için kalktım buraya yerleştim. Bu kızda hiç o göz var mı? Bak bi.” Telefonunun ekranını adamın gözüne soktu.
“Sen çay bile içmiyordun Burcu.”
Burcu omuz silkti. En yakın zamanda İzmir’e gitmeliydi. Kocası da ne gelin meraklısı çıkmıştı. Burcu Alahanlı, hayatındaki tüm erkekleri deli gibi kıskanmaktan bir türlü vazgeçememişti.
***
Meltem dersi dinleyemiyordu. Fotoğrafa gelen yorumlardaki isimlere ve resimlerine bakıyordu. Kuzenleri ne kadar da güzelmiş. Hepsi manken gibi. Gerçi kendi kuzenleri de öyleydi. Özellikle Pars. Her girdiği ortamda gözler direkt ona yönelirdi. Fazla dikkat çekiciydi. Özellikle o ‘Ben kimseye bakmam’ havası fazlasıyla yakışıyordu ona.
AlahanlıYaz...
Fazla cesur ve galiba çok konuşuyordu. Mert Ali’nin verdiği cevaba bakılırsa...
SaraAlahanlı...
Çok güzeldi. Bu da amcasının kızıydı anlaşılan.
SeviY.
Bu kimdi acaba? Ne demek aşk? Ne demek tavsiye ederim. Bunu not et Meltem, kimmiş bu öğrenelim.
SedefAlahanlı...
Yengesiydi, hatırlıyordu. Çok tatlı birine benziyordu.
KeremAlahanlı...
Vay... çok karizmatikmiş. Yanındaki de eşi olmalıydı. Çok hoşlardı gerçekten.
AyazAlahanlı...
Bu da kuzeniydi anlaşılan. Of. Bitmez bu liste bitmez...
Ders bittiğinde defterlerini topladı ve kapıya çıktı. Mert Ali’yi duvara yaslanmış, telefonla uğraşırken gördü. Gülümseyerek hemen yanına gitmişti.
“Geldim!” dedi sevinçle şakıyarak.
Mert Ali birden başını kaldırdı ve gördüğü kızla gülümsedi, “Hoşgeldin gün ışığım.”
“Evet, sonunda sıkıcı dersler bitti. Bugünkü ders programı çok bunaltıcıydı.”
El ele tutuşup koridorda yürümeye başladılar.
“Sınav zamanı birlikte çalışırız. Ben seni çalıştırırım. Hocalarımız hemen hemen aynı, neyi nerden soracaklarını söylerim sana, işin kolay olur.”
“Süper olur. Bu durum iyiymiş.”
“Hangi durum?”
“Aynı bölümden ve üst sınıftan sevgilinin olması.”
“Kullanılıyor muyum bayan Soylu?”
“Azıcık.”
İkisi de kahkaha attı. “Sinema?” dedi Mert Ali, kıza bakarak.
“Uyar.”
“Vay, uysalız bugün.”
Meltem sır verir gibi yaklaştı, “İlk gün ya. İlk günden kedi tırnaklarımı göstermeyim dedim, kaçma diye.”
Mert Ali kahkaha attı, “Ooo... Çakalız yani.”
“Sensin çakal,” diyerek çemkirdi, “Benimki tamamen önlem amaçlı.”
“Amacını sevsinler.”
Birlikte arabaya bindiklerinde Mert Ali hemen müziği açtı. “Senin araban gelmedi mi?”
“Hayır, iki hafta sonra abim ile Pars getireceklermiş arabalarımızı.”
“Pars? O kim?” kaşları çatılmıştı. Bir de Pars çıkmıştı başına, buyur! İsminde hayır yok.
Meltem gözlerini devirdi, “Aile dostumuzun oğlu, kuzenim sayılır. Birlikte büyüdük.”
Bu sefer kaşlar havaya kalktı, “Aile dostu?”
“Evet.”
“Birde birlikte büyüdünüz öyle mi? Aman ne güzel. Her anına ve yaşına hakim bir aile dostu erkek! En sevmediğim!” diye sinirle homurdandı.
“Ya inanamıyorum. Senin de aile dostlarının kızları eminim vardır. Senin en tatlı hallerine şahitlik eden,” dedi Meltem çemkirerek.
“Çıktı kedi tırnakları, maşallah! Tatlı haller?” dedi kendi kendine homurdanarak. Sonra birden kıza döndü, “Bana bak Meltem, şimdiden söyleyim benim yanımda ‘Yok Meltem çocukken de böyle tatlıydı, yok gençken şöyle güzeldi’ gibi anılara girerlerse-”
“Tamam Mert Ali! Of!” Meltem tam sırası olduğunu düşündü ve aklındaki sordu. “Ben sana SeviY. Kim diyor muyum mesela, demiyorum.”
“Sevi mi? O nereden çıktı?”
“Yazmış ya sana hani ‘Aşk? Oo ne diyelim, hayırlı olsun.’ Sen de ona ‘Tavsiye ederim’ yazmışsın.”
Mert Ali kahkaha attı. “Sevi benim kuzenim. Ertan amcamın kızı. Daha doğrusu babalarımız kuzen. O biraz... Nasıl desem, çapkındır. Aşka pek inancı yok.”
Omuz silkti Meltem. “Sen en büyüğü müsün?”
“Evet ama aramızda pek bir yaş farkı yok.”
“Anladım.” -Kıskanmış mıydı? Evet kıskanmıştı, o yüzden adamın kıskançlığına çok takılmadı.
Mert Ali gülmeye başladı. “Ne oldu?” diye sordu Meltem.
“Kıskandın mı sen beni?” dedi yanağını sıkarak.
“Ne münasebet. Sadece sen kıskanıp, Pars’a taktın diye ben şey ettim. Yoksa hiç kıskanç biri değilim.”
“Tabi tabi, eminim değilsin. Ama kıskanman çok ayrı tatlıymış,” diyerek göz kırptı.
“Mert Ali önüne bakar mısın? Kıskanmadım diyorum.”
“Kıskandığını itiraf eder misin? Neden söylemiyor musun? Ayrıca bu beni memnun eder.”
“Belki de seni memnun etmek istemiyorumdur sayın Alahanlı," deyip, dilini çıkardı.
Mert Ali kaşlarını şaşkınca kaldırdı. “O dilini ısırırım Meltem, şakam yok. O dilini çok kullanma karşımda,” dedi kışkırtıcı bir sesle ve bunu gerçekten de yapmak istedi.
Meltem kıpkırmızı olup, önüne döndü. ‘Hay o çıkardığım dilim kopsun,’ diye geçirdi içinden. Hayır neyine güveniyorsun Meltem, adam seni öpse eriyip gider yok olursun!
Mert Ali ise sırıtıyordu. Onun utangaç hali çok tatlıydı.
Sinemaya geldiklerinde afişlere bakıyorlardı. Mert Ali ona döndü “Romantik mi, korku mu, aksiyon mu, macera mı, komedi mi, animasyon mu?”
“Bilmem. Karar veremedim.”
“Şimdi şöyle sorayım, romantik filmde seni sararım, korkuda sen bana sarılırsın, aksiyon pek tarzım değil diye bütün film seni izlerim, komedide gülüşüne takılıp kalırım, animasyonu es geç. Yani ben her şekilde sana odaklanacağım için sen seç.”
Meltem düşündü. “Sarılmak kulağa hoş geldi.”
Mert Ali başını eğdi “Emredersiniz prenses,” dedi ve romantik filmlere baktılar. Ortak bir film seçip, mısırlarını alıp içeri girdiler.
Mert Ali mutluydu, Kader’den sonra ilk kez bu kadar mutluydu. Hatta daha fazlasıydı...
Film boyunca kıza sarılmış, saçına öpücükler kondurmuş ve göz göze geldiklerinde ise bambaşka bir büyüyle değişik yolcuklara çıkmışlardı. Bu çok ama çok değişikti. Bu aşkın en büyüğü, en koyu haliydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.65k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |