
9.BÖLÜM - KAÇMA BENDEN
Nereye kadar kaçacaksın?
Ya da daha ne kadar duygularını saklayacaksın?
Her göz göze geldiğimizde
Kaçırma artık gözlerini gözlerimden...
Yeter be kadın, bırak kendini yüreğime de
Kaçıp durma benden...
Eva yatakta gerinip, gülümsedi. Bu koku ile uyanmayalı uzun yıllar olmuştu. Kapı sesine yüzünü buruşturdu.f Kesin Mert Ali’dir diye düşünüp, başını sağa sola salladı. Biraz takılsa fena olmaz, diyerek kapıyı açmaya kalktı. Savsak adımlarla yürüdü kapıya. Pijaması yerde sürünüyordu resmen. O sırada Meltem de kalkmıştı.
“Kim ya bu sabah sabah?”
“Seninkidir, artık her sabah damlar paşam bu eve,” dedi gülerek. Ama kapıyı açtığında karşısında birbirinden yakışıklı gözüken dört kişiyi görmeyi beklemiyordu. Gülümsemesi masmavi gözlerin onu süzmesiyle solmuştu. Dünden beri bu adamda bir değişiklik vardı. Biraz... fazla duygulu bakmaya başlamıştı. İlk geldiği gün gibi değildi.
“Ya sabah sabah böyle gelinir mi? Bi arar insan müsait misiniz değil misiniz? Uyandınız mı uyanmadınız mı?”
“Çok konuşuyorsun kuzen ya, çekil önümüzden, açlıktan ölebilirim ve seni yemek pek cazip değil,” dedi Pars içeri girerken.
Eva yüzünü buruşturdu. “Zaten sen tadından yenmezsin. Bal şeker maşallah.”
Pars Can’a baktı. “Abi şuna azıcık terbiye verin. Bakın evde kalacak söyleyim.”
“İsteyeni çok da kendi istemiyor,” diyerek dalga geçti Çınar.
Onun taklidini yapıp, banyoya doğru gitti Eva, şu halde adamın karşısına çıktığına inanamıyordu.
Çınar girdiği dakika burnuna eski parfümünün kokusu gelmiş, gülümsemesini gizlemişti. Etrafına bakındı, herkes mutfağa girmişti, bu güzeldi. O da kızın peşinden banyoya giderken, sinsi sinsi gülüyordu. Eva banyoya girerken kapıyı kapatacakken Çınar elini koydu ve içeri girdi.
“Ne yap-“ kızın ağzını kapattı.
“Şişş... Sadece bir şey soracağım.”
Eva sinirle adamın elini ağzından itti ve kendi ellerini beline koydu “Temassız sorarsan sevinirim, buyur.”
Çınar kızın boynuna yaklaştı ve uzun uzun kokladı. Kızın kokusuna karışan kendi parfümü onu dinden de imandan da çıkaracak kadar günahkar olmaya davetiyeydi. Bu nasıl bir şeydi Allah aşkına?
Eva ise o an yediği haltı anlayıp aniden adamdan uzaklaştı.
Çınar girdiği büyünün verdiği heyecanla nefes nefese kalmıştı ve boğuk çıkan sesi ile “Ya ben bu parfümümün adını unutmuştum. Neydi?” diye sordu.
“Ne, ne parfümü, saçmalıyorsun? Bu benim duş losyonum.”
“Öyle mi? Hangisi?” dedi arkasındakileri göstererek.
“Sanane be?”
“Hala benim kokumla uyuman... Yani bu... Çok anlamlı Eva ve güzel bir işaret. Bana ışık olduğun için teşekkür ederim,” deyip, yanağından öptü ve kaçarak çıktı.
Eva ise elini yanağına koyup, öylece kaldı. “Ne ışığı? Ne işareti?” sonra kaşlarını çattı, “Ayrıca beni neden öptü şimdi bu adam?” diye cırladı.
*
“Uçağınız kaçta?” dedi Mert Ali, çayından bir yudum içerken.
“Öğleden sonra.”
“Ya akşama alsaydınız abi ya,” dedi Meltem surat asarak. “Hep birlikte gezerdik.”
“Bebeğim işlerimiz var. Arabalarınız olmasa gelme gibi bir planımız da yoktu. Ama söz sık sık gelirim,” derken Eva’ya bakıp göz kırptı.
Eva içinden ‘He gel gel de babam o kırptığın gözünü oysun senin!’ diye geçirdi.
“Evet sık sık gel.” Meltem’in sesi çocuksu bir sitemle çıkmıştı.
“Ama siz de gelin arada,” Çınar her cümlesinde bakışlarını Eva’ya çeviriyordu “Hatta bu sefer siz gelin,” dedi göz kırparak.
“Gerek yok, dersler yoğunlaştı,” diyerek araya girdi Mert Ali. Aklını ekmek arası peynir yapıp yememişti henüz. Yollamazdı sevgilisini hiç bir yere. “Hem, akşama kalsaydınız Meltem yemek yapacaktı.”
Mert Ali sanki çok normal bir şey söylemiş gibi yemeğine devam ederken Çınar içtiği çayı Meltem’le aynı anda püskürttü. Pars kaşlarını çattı, Can ise gülüyordu. Bu kız adamı bayağı bayağı kandırmıştı anlaşılan.
“Meltem mi yemek yapacak? Ne yapacakmış çok merak ettim,” dedi Çınar.
“Ne var abi, çok mu tuhaf?”
“Kızım sen yumurta bile kıramazsın. Ne yemeğini nasıl yapacaksın?”
Mert Ali kaşlarını kaldırıp, kıza baktı. “Meltem?”
“Ne saçmalıyorsun ya. Annemle karıştırdın beni her halde,” diye çemkirdi Meltem. “Sen bakma bunlara aşkım, saçmalıyorlar.”
Çınar kahkaha attı. “Bence sen kendini babamla karıştırdın ufaklık.”
Mert Ali durumu anlamaya çalışıyordu. “Bir dakika ya, sen yemek yapmayı bilmiyor musun şimdi?” dedi gülerek.
Meltem surat asıp susarken, Çınar ve Pars resmen kahkaha atıyorlardı.
Çınar kahkahalarının arasından konuştu. “Yok abicim yok, bizim kız seni fena kandırmış.” Tekrar kahkaha attılar...
Meltem ise sinirle homurdanıyordu, “Ha ha çok komik!”
“Bir yumurta bile kıramaz o be, yemek yapacak diyor, zavallım ya!” diyerek Çınar’ı destekledi Pars da.
Mert Ali sırıtarak Meltem’e baktı. “Sen beni tavlamak için mi kandırdın beni can parçam? Hani imam bayıldılar falan.” Başını gülerek sağa sola salladı, “Tam bir baş belasısınız Meltem Soylu.”
Bu sefer Can lafa girdi, büyük bir kahkahayla. “He abi he, imam bayıldı. Ay ben bayıldım gülmekten. Dolma da yapar, mantı da açar sana bekle.” Sonra biraz sakinleşip sır verir gibi eğilerek fısıldadı, “Babam var benim, Cem Ernez, yakında tanışırsın, yani çok tavsiye etmesem de kaçınılmaz bir sondur. Onun meşhur bir sözü vardır.”
“Evet, Eva bayağı bahsetti. Tırsmadım değil. Neymiş meşhur sözü?” diye sordu.
“Bir kıza baş belası dedin mi, damatlığını hazırla delikanlı.”
Hepsi birden kahkaha atarken, Meltem elini başına koymuş ters ters Mert Ali’ye bakıyordu. Maşallah ne de çabuk kaynaşmış, bir de kendisini gömmüşlerdi. Oh oh!
“Ya hadi siz uçağı kaçırmayın. Sana da göstereceğim Mert Ali bey. Tüm yemekleri yapacağım. Hiçbirinize de yedirmeyeceğim.”
“He he yaparsın, annemde otuz yıldır yapacak, daha göremedik,” dedi Çınar ayağa kalkarken.
Can “Aa abi öyle deme, kabak tatlısı yapmışlığı var annenin,” dediği an olayı bilenler hep birlikte kahkaha atmışlardı.
“Evet, yalnız yemeklik kabak yerine bal kabağıyla yapsaydı yenilesi olurdu.”
Mert Ali yüzünü buruşturdu, “Damatlık mı demiştiniz siz az önce? Ben baş belası demeyecektim... dilim sürçmüş ya...”
Meltem adamı tekmeleyecekti resmen artık. Çınar ise “Çok geç delikanlı,” diyerek güldü.
***
Öğleden sonra hepsini iki arabayla havaalanına götürüp yolcu ettiler. Eve dönerken Reyhan yolda inmiş ve çarşıda işinin olduğunu söylemişti. Eva, Meltem ve Mert Ali birlikte siteye dönmüşlerdi. Arabayı park edip, hep birlikte indiler arabadan.
Eva da telefon görüşmesini bahane edip hızla eve çıkmıştı. Mert Ali ile Meltem arabanın bagajındaki marketten aldıkları sebze ve meyveleri indirip yine birlikte apartmana doğru yürüdüler.
“Ay Eva’ya bak, bırakıp çıktı beni görüyor musun?”
“Çıksın, bırak,” diyerek gülümsedi.
Asansöre bindiklerinde Mert Ali kendi katlarına bastı. Tam Meltem uzanıp da kendi katına basacakken, elini tuttu.
“Ne?”
“Bize geçip, kahve içelim.”
Meltem resmen jöle kıvamına geldi. “Şey, ders... Dersim var. Yani çalışmam gerek.”
“Ne çalışman gerek sevgilim?” dedi onun üzerine giderek.
“Ders.”
“Hangi ders. Ben çalıştırırım seni.” Kapı açıldığı an, kızın elinden tuttu ve dışarı çıkardı onu. Kapıyı açıp, yine elinden çekerek, içeri geçirdi. Poşetleri hemen mutfağa bırakıp yeniden kızın yanına geldi.
“Sen geç, ben kahve yapıyorum ikimize.”
“Ben yapardım.” Mert Ali kaşlarını kaldırınca, “O kadar da değil Mert Ali,” diye çemkirdi Meltem. “Maşallah abim ve diğerleriyle gömdükçe gömdün. Ama ben hepinize yedireceğim o lafları.”
“Ben lafı ne yapayım, bana yaprak sar, dolma yedir aşkım. Dırdırla karın doymaz. Babamın kaderini yaşıyorum yemin ederim. Renkler değişik sadece.”
“Ne diyorsun be?”
“Yok bir şey. Her halinle kabulümsün diyorum.” Mert Ali gülerek mutfağa geçti ve ısıtıcıyı çalıştırdı. İkisine de kupa bardağa kahveleri koydu. Isıtıcı kapanınca suyu bardaklara koyup, içeri geçti. Meltem odayı inceliyordu.
“Bu resimler çok güzelmiş,” dedi duvardaki bir kaç tabloyu göstererek.
Mert Ali resimlere bakıp gülümsedi. “Onları Kerim amcamla yapmıştık.”
“Kerim amcan ressam mı?”
“Hayır, ama resim yapmayı çok seviyor. Bir ara bende merak sarmıştım. Açıkçası güzel sanatlar veya konservatuarı düşünüyordum. Ama mimar oldum.”
“O da çizim yeteneği istiyor sonuçta.”
Kız sıcak kahveden bir yudum aldı “Farklı,” dedi adama bakarak. “Egzotik bir aroması var.”
“Evet. İtalya’dan almıştım. İlk orada içtim. Çok sevdim. Bittikçe oradaki arkadaşım yolluyor."
Meltem gözlerini kırpıştırdı. “Hı, çocuğa da zahmet oluyordur.”
Mert Ali dudaklarını birbirine bastırdı. “Yok ya bende ona çay gönderiyorum. Ödeşiyoruz onunla. Jane kahvemi asla ihmal etmez, daha bitmeden yollar.”
Meltem boğulacaktı. “Ya ne hoş bir alışveriş.”
“İyi misin?”
“İyiyim sorun yok. Jane? Yani o İtalyan mı?” -Ay elinde kalacaktı adam!
“Yok aslen Londra’da doğup, büyümüş. Sonradan yemek, kahve ve pastalara merak sarmış. İtalya’ya eğitime gitmiş. Sürekli gittiğim bir restorantta tanıştık. Harika yemekler yapıyor. Birgün seninle de gideriz.”
“Gerek yok. İtalyan mutfağı ilgimi çekmez. Hiç sevmem.”
“Neden ya, gayet başarılı.”
“İstemem dedim, anlamadın mı?” diye çemkirdi. Kendini tutamayan Mert Ali kahkaha atmaya başladı ve kızı kendine çekip, sardı.
“Bırak beni ya, sen git Jane’nine sarıl. Güzel yemek de yapıyormuş.”
“Ah, ona sarılmam imkansız.”
“Neden? Alt kata taşınacağına İtalya’ya taşınsaydın. Hatta cehenneme taşın Mert Ali bırak beni.”
Mert Ali kahkaha atıyordu. “Kocası çok kıskanç.”
“Ne kocası?”
“Jane’nin kocası işte. Bir de kırk yaş ve üstü bana biraz büyük.”
“Evli mi kadın?” dedi adama yumruk atarak.
“Evet ve kırk sekiz yaşında.”
Adamı üzerinden itti resmen. “Yalancı. Sahtekar. Kandırıkçı.”
“Dinime küfreden Müslüman olsa. Sen de yemek konusunda yalan söyledin, ödeştik bence.”
“Ben evime çıkıyorum. Göm göm göm, sonra gel burada dalga geç, ardından aşığım! Yemişim aşk-” Tam ayağa kalkmışken Mert Ali kolundan tutup çekti.
“Bırakmam!” dedi ve kızın onun kucağına düşmesi ile ikisi aynı anda sustu. Göz göze geldiklerinde Mert Ali fısıldadı. “Meltem...”
“Efe-efendim...” sesi titremişti.
Mert Ali bu sefer kelimelerle zaman kaybetmeyecekti. Daha fazla beklemeden uzandı ve dudaklarını Meltem’in dudaklarına değdirdi. Alt dudağını dudaklarının arasında sıkıştırması ile, Meltem inledi ve Mert Ali’nin tek hareketi ile Meltem altta, kendi üste çıkmıştı.
“Mert Ali...”
“Sadece öpeceğim. Söz...” dedi. Dudakları bu sefer daha hızlıydı. Biraz zorlamanın sonunda açılan dudakların içine sızması ile, dünyası dönmeyi bırakmıştı Mert Ali'nin. Şuan da Meltem öl dese, ölecek kıvamdaydı. Ama dudaklarını öperken yaşadığı o duygu yaşam kaynağı gibiydi.
En son üst dudağını da kavrayıp, bıraktı, yoksa bırakamayacaktı ve kızın üstünden çekildi. Meltem’in elini tutup, kaldırdı. “İyi misin?” diye sordu, onu sarıp, göğsüne bastırarak.
“İyiyim.” Meltem resmen adamın göğsüne gömülmüştü. Yaşadığı bu duygu çok fazlaydı.
“Meltem... Seni çok seviyorum.”
“Ben de seni seviyorum.”
“Film izleyelim mi?”
“Olur.”
Mert Ali o büyüden kurtulmaya çalışıyordu. Durumu berbattı. “Tamam, sen internetten film seç, bende içecek bir şeyler alayım marketten.” Sonra çenesini kaşıdı. “Bira içer misin?”
“Olur. Ama cips falan da alırsan sevinirim.”
“Tamam aşkım,” deyip, dudağına küçük bir öpücük bırakıp evden çıktı.
Meltem onun evinde tek başına kalınca kendini tuhaf hissetti. Ona ait olan bu evde, onsuz olmak...
Belki dakikalar sürecekti ama yine de tuhaftı işte. Mert Ali gelmeden güzel bir film buldu. Bu filmi duymuştu ama izleyememişti. Romantik, korku ve dramdı.
Karısını kaybeden bir adamın, karısının ruhunu evin içine hapsetmesini ve onunla yaşamasını konu alıyordu. Konulu bir korku filmiydi yani.
On beş dakikanın sonunda Mert Ali gelmiş, zili çalmıştı. Meltem kalkıp kapıyı açtı ve adama tam ‘neden anahtarı almadın’ diye soracaktı ki, Mert Ali gülümseyerek sormadığı sorunun cevabını verdi, “Bu kapıyı hep böyle sen açsan ya bana?” dedi.
Meltem yutkundu, adam uzanıp dudaklarına bir öpücük bıraktı. Meltem bu adamla sınanıyordu. ‘Odun sadece erkeklerden olmaz’ belgeselinin baş rolüydü. Adam bildiğin kalpli, pofuduk bir erkek, kendi de kalastan bozma kütük bir bebekti.
“Film seçtin mi?”
“Evet. Korku ve dram. Sever misin?”
“Seni sevmem yeterli, senin seçimlerini de severim yani.”
“Ya, ben ciddiyim.”
“Severim. Yani korkudan pek haz etmem ama, izlerim,” dedi yüzünü buruşturarak.
“Korkarım deme bana.”
“Haz etmem dedim, korkarım demedim. Ayrıca korkarsam da seni yanımda tutar, gece sarılarak uyurum. Bahanemde hazır.”
“Şımarık. Rüyanda görürsün.”
“İnşallah,” deyip, göz kırptı. Açtığı ilk birayı ona uzattı. Diğerini de kendi aldı. Cipsleri de açıp, koltuğa yayıldılar.
Mert Ali onu belinden tutarak kendine çekti. Meltem de rahatça sırtını onun göğsüne yasladı ve keyifle filmi izlediler. Arada Meltem başının üstüne gelen öpücüklerle mest oluyor, kendisi de adamın tişörtünün üstünden kalbini öpüyor, ya da başını kaldırıp dudağına ufak bir öpücük konduruyordu. Korktuğu anlar da ise başını adamın göğsüne doğru çevirip, gözlerini yumuyordu.
Sonlara doğru artık Meltem çığlık atmaya başlamış ve film bittiğinde Mert Ali onun haline kahkahalar atmıştı.
“Ne kadar korktun.”
“Evet. Ama güzel, hatta çok güzel bir filmdi.”
“Güzeldi evet.” Kızın dudaklarına bakmaya başladı.
“Ben artık gideyim.” Lafını bitirmesi ile, Mert Ali’nin dudakları ile buluşması aynı anda olmuştu. Uzun sayılabilecek öpüşmenin ardından Mert Ali gözlerini yumdu. Alnına alnını dayadı.
“Yemin olsun, senden başkası değmeyecek artık dudaklarıma ve birgün gelecek, seni bırakmayacağım.”
Meltem sesli bir şekilde iç çekti.
Mert Ali ise kısık sesi ile bir kahkaha attı, “Galiba tam olarak şuan sana ömürlük bir söz verdim ve sen sadece sesli bir şekilde iç mi çektin? Bu durumda senin de bana ömürlük bir söz vermen gerekmiyor mu?” dedi burnunu onun burnuna sürterek.
Bu sefer Meltem kıkırdadı. “O zaman ben de vereyim.”
“Yani, bekliyorum.”
“Bu dudakların ilk sahibisin ve sonum olacaksın sevgili.”
Mert Ali duyduklarının karşısında, tekrar dudaklarını öpmeye başladı. Meltem bu sefer ellerini omzundan ensesine çıkardı ve saçlarını karıştırdı. Bu his çok güzeldi. Bu özgürlük ve aynı anda yaşadığı tutsaklık hissi çok özeldi.
“Gitme...” diye inledi Mert Ali. Elleri göğsünde, karnında geziyordu. İlk defa bedenin her yeri ile birini istiyordu.
“Gitmeliyim.”
Mert Ali kızın dudaklarından zar zor koptu ve alnını öptü. “Peki. Bu sefer ısrar etmeyeceğim.”
Meltem de onun yanaklarına bir öpücük kondurup, kalktı. Mert Ali onu yolcu ettikten sonra, bütün gece o öpücükleri düşünüp, durdu. Anlaşılan bu gece uyuyamayacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.66k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |