
Sadece ellerini tutmaya geldim...
Kim olduğun
Kimin olduğun
Neyim olduğun önemli değil...
Sadece yüreğinle tanışmayı istedim...
Yeniden seni sevmek,
Yeniden beni sevmeni diledim.
-*-
Rüya esnedi, "Ay ben yatıyorum Beste. Çok yoruldum bugün her açıdan."
"Tamam tatlım haklısın, dinlen sen. İyi geceler."
"Sana da." Sonra durup arkasına baktı, "Sen? Uyumayacak mısın?"
"Yok ya, biraz daha oturur, uyurum."
"Peki. Sabah görüşürüz."
Rüya odasına gidince Beste gözlerini gökyüzüne dikti. Düşünceleri allak bullakken, şuan yüreğindeki hareketlenme, midesindeki o tanıdık his kafasını karıştırıyordu. Çınar'ın doğduğu gün aklına geldi. Ağrıdan çok yüreğinin acısına ağlamıştı. Ne de çok gözyaşı dökmüştü. Yanında onun nazını çekecek kimse olmadan hamileliği geçmişti. Kimse aşerdiğinde onun istediği şeyi saatlerce aramamıştı. Hoş öyle çok da aşermemişti. Belki de bu yüzden, nazını çeken biri olmadığından içine atmıştı tüm duygularını. Her kontrole gidişinin akşamı çikolatayla depresyon modunda ağlayarak geçiyordu. Derin bir nefes alıp bıraktı. O günler geride kalmıştı, düşünüp düşünüp kendini doldurup, ağlamaya gerek yoktu. Çok şükür sağlıklı bir oğlu olmuştu ve bugün tam bir yaşında olmuştu.
Başını aşağıya indirdi. Birden bir araba gördü. Kafesinin tam önünde, dışında da biri durmuştu. Karanlık diye seçemiyordu. Ayağa kalkıp, görmeye çalıştı, ama kim olduğunu göremiyordu. Deli cesareti gösterip balkondaki paspası alıp, aşağı indi. Kafenin çiçekli yolundan geçip, demir kapıyı açtı ve tam adamın kafasına paspası geçireceği an gördüğü kişi ile dolup kaldı.
Rüzgar da kadını görünce "Hey hey hey benim!" diye bağırıp, yaslandığı arabadan hemen kalktı. Beste'yi görünce içi titredi.
Beste ise hala şaşkınlıkla bakıyordu, ama içinde fırtınalar kopuyordu. Hatırlamış mıydı? Onun için mi gelmişti? İçindeki küçük çocuk umutla çırpınırken, Beste titreyen sesi ile "Neden geldin?" diye sordu. Vereceği cevaba öyle bir sarılmıştı ki, beklemediği bir cevap alırsa yere çakılıp kalacaktı.
"Ben... Selim senin burada olduğunu söyledi. Hastahaneden sonra hiç görüşemedik. Bilmiyorum. Görmek istedim sadece, merak ettim seni. Belki eski Rüzgar görmek istedi." Sonra kendi kendine güldü, "Selim'den yerini öğrenince kendimi tutamadım."
"Eski Rüzgar yok, eski Beste de... Şimdi lütfen buradan gider misin?" Ne aptaldı ama, Hatırlamıyordu.
"Beste biraz konuşabilir miyiz? Lütfen. Ben... Ben bilmiyorum, senden sonra-"
"Konuşacak bir şey yok Rüzgar. Sana Rüzgar bile diyesim gelmiyor. Seni tanımıyorum ve en kötüsü de ne biliyor musun? Eski Rüzgar dediğin kişi yıllar önce tanıştığımız o gün bile bana çok kibardı. Senin gibi beni hayatından kovmadı. Atmadı." Biraz bekledi ve daha sakin konuşmaya çalıştı, "Son gün... Sana konuşman için fırsat verdim ben Rüzgar, ama sen susmayı tercih ettin. Bende sessizliğinden aldığım cesaretle defolup gittim hayatından. Konuşsaydın, tek bir umut verseydin elime..." gözündeki yaşı fark edip, hızla sildi, "Gitmezdim."
"Beste beni anlayamaz mısın? Hatırlamıyordum, hala da hatırlamıyorum. Karmakarışığım. Aylardır seni bulup yanına gelmek için delirirken, kendimi ufacık bir bahaneyle durduruyorum. Bu... Bu çok karmaşık bir duygu." Adamın gözündeki o ifade Beste'yi baştan aşağı titretmişti. Yalan yoktu, hastanedeki o boş bakışlı adam hiç değildi.
"Şimdi de o bahanelerinle git Rüzgar. Burada sana ait hiçbir şey yok."
"Sen varsın!" diye acıyla inledi. "Beste anlayamaz mısın beni ya? Ben bana çok yabancı bir duyguyla karşılaştım. Sen de hemen çekip gittin. Savaşmadın. Kalmadın."
"Gitmem için nedenlerim vardı. Bunları sana anlatacak değilim. Ama en önemli nedenim bana inanmaman. Bir yalancıymışım gibi davranman. Neyse Rüzgar biri görecek. Burası küçük bir yer. Lütfen git."
"Gitmiyorum!" diye kararlı bir şekilde çıkıştı ve ellerini göğsünde birleştirip arabasına yaslandı. "Gören görsün, umurumda değil. Selim'in günlerdir gelmesi sorun olmuyor da, benim gelmem mi sorun oluyor? Anlamadım."
Beste neredeyse gülümseyecekti. Ne yani Selim'i kıskanıp da mı gelmişti? Bir hayalkırıklığı daha... "Çünkü Selim münasebetsiz zamanlarda gelmiyor. Saate bak Allah aşkına." Ellerini saçlarından geçirip arkaya attı, "Sen bana hep 'Rüzgar'ın Beste'sisin derdin. Ama o besteyi sözsüz bırakan sendin. Tekbir söz söyleseydin, ben yine söylüyorum gitmezdim. Şimdi lütfen git Rüzgar!"
Rüzgar o an ilk kez onu süzdü. Tazmanya canavarlı bir pijama giymişti ve gerçekten de çok tatlıydı. "Pijaman yakışmış. Ayıcıklı pijaman da duruyor. Neyse, iyi geceler, ben yarın sabah tekrar geleceğim," deyip arabasına yönelince Beste adamdaki rahatlığa inanamadı.
"Gelme ya gelme!"
"Ne kadar ikna edici bir ses tonu o öyle. Canım benim ya, şiir gibi, 'Dilim git diyor, yüreğim kal! İçimdeki dengesiz kadına sen akıl ver ya Rab!' Dengesizsin kızım dengesiz, sabah görüşürüz."
"Aptal! Sensin dengesiz!" adam arabayla uzaklaşırken elindeki paspası fırlattı, "Öküzsün işte! Hala öküzsün Rüzgar!" elini beline koyup, telaşla sağa sola baktı. "Ne yapacağım ben ya?" sonra bağırdı sanki ona duyacakmış gibi, "Neden şimdi geldin ki? Neden bugün?"
***
Beste esneye esneye kahvaltı hazırlıyordu. Bütün gece gözünü dahi kırpmamıştı. O öküzü deli gibi özlemişti. Aklından geçen bin türlü şeyle sabahı etmişti.
"Günaydın Beste. Erkencisin hayırdır?" diye sordu Rüya.
"Evet. Müşteriler gelmeden kahvaltı edelim dedim. Acaba Selim gelecek mi? Gelirim dedi ama." Bir gözü sürekli kapıdaydı. "Gerçi geleceğim dedi, geleceğim dediyse gelir." Rüya'ya baktı, "Gelir değil mi?"
"Ay ne bileyim, hem onu mu bekleyeceğiz canım, banane?" masaya oturdu, "Abinler gitti değil mi?"
"Evet gittiler. Bugün önemli bir görüşmesi varmış." Sonra ekmeğe uzanan eline vurdu, "Az bekler misin?" yine kapıya baktı. Nerede kalmıştı canım? Başını biraz kaldırıp, yola da baktı.
Rüya kaşlarını çattı ve o da dönüp kızın baktığı yere baktı, "Sen ne o deve kuşu gibi diklemiş kafayı kapıya bakıyorsun? Selim'i mi bekliyorsun gerçekten?" şüphelenmişti.
"Herhalde. Yok kimi bekleyeceğim? Allah Allah ya. Gelirim demişti de..."
"Bu diğer tabak kimin?" diye sorarken gözlerini kısmıştı.
"Çınar'ın o Çınar'ın."
"Çınar servis tabağında mı yiyor? İlahi Beste, senin bu sabah neyin var?" kadını süzdü, "Pek de şıksın. Gözümden kaçtı sanma. Gözlerinde de farklı bir ışık var."
Beste inanamıyormuş gibi baktı kadına, "Bir, büyüdü benim oğlum, yiyemez mi servis tabağında? Hem illa birine mi olması lazım? Fazladan koydum. İki, bu sabah hiçbir şeyim yok, Allah'ın bir günü işte. Üç, sıradan şeyler giydim, elime ne geldiyse bakmadım bile." -Allah'ım sen günah yazma bu kadar yalana. "Dört, gözümdeki ışık da güneşin yansıması. Oldu mu? İşine bak sen." Eli ile yüzünü yelledi.
"Yüzündeki makyajı da önüne ne geldiyse sürmüş gibisin," dedi kıkırdayarak.
Beste telefonunu alıp kamerasına baktı, "Hii!" diye inledi. "Çok mu abartılı olmuş. Güzel olmamış mı?"
Elini tutup, "Neler oluyor Beste?" dedi dayanamayarak. "Çok tedirginsin. Hem öfkeli hem mutlu gibi bir halin var."
"Şey..." demişti ki demir kapının açıldığını duyan ikili o tarafa baktı.
Rüya'nın gözleri kocaman açıldı, "İnanmıyorum..." derken Beste'ye bakıp başını 'seni seni' der gibi salladı. "Sen hayırdır? Diğer tabağın sahibi de belli oldu. Biliyordun değil mi? Çakal!" ayağa kalkıp abisine koştu, "Abim!" dedi adama sıkı sıkı sarılarak.
Rüzgar da şaşkındı, "Rüya? Siz tüm tayfa buraya tatile mi geldiniz? Hayırdır?" derken arkada duran Selim'e de bakmadan edememişti.
"Bana bakma, asıl bana sürpriz oldu çünkü."
Rüya onların aralarındaki diyaloğa bakmadan abisinin yanaklarını sıktı, "Ayyy benim aklı başından giden abim, nasıl özledim seni."
"Sensin akılsız. Senin burada ne işin var bakayım?" arkasında duran kadından gözlerini ayıramıyordu. Ne kadar da güzeldi bu sabah.
"Çınar'ın doğum gününe geldim. Asıl senin burada ne işin var?"
"Çınar?" diye sordu anlamayarak. Çınar kimdi ki? Beste'nin hayatındaki erkek miydi? Gerçekten var mıydı böyle biri yani?
Rüya kırdığı potun farkına vararak dudağını ısırırken, Beste soğuk terler döküyordu. "Hadi kahvaltıya geçin. Eminim sizde bir şey yememişsinizdir."
Selim "Yemedik valla," dedi kızın tedirginliğini gizlemesine yardımcı olarak. Boşa çabaydı artık ama...
Beste sona geldiğini artık biliyordu. Ama onun korktuğu Rüzgar'ın kabul etmemesi, çocuk istememesi, onu suçlamasıydı. Eğer bu konuda onu kırarsa...
"Anniiiii!"
Ve işte beklenen son yani ses gelmişti. Ah hayır beklenmeyen son. Çınar paytak adımlarla koşuyordu. Rüzgar başını çevirip o yöne baktı. Gördüğü minicik bebeğe odaklanmıştı. Kendine benzeyen bir çift mavi göz ona bakıyordu. Kaşlarını çattı. Sonra Beste'ye baktı.
"Kime anne dedi bu?"
Çınar ise "Bu bu?" deyip Rüzgar'ı gösteriyordu.
Rüzgar hala anlamamıştı. Şimdi bu kimin çocuğuydu? Herkes nefessiz kalmış, sanki Rüzgar'ın olayı çözmesini bekliyordu.
"Kimin oğlu bu?" derken Rüya'ya baktı.
"Benim değil. Allah Allah üstüme iyilik sağlık. İyi ki bir hamile kaldık. Her doğan çocuğu benden bileceksiniz," derken birden ne dediğini fark edip, Selim'le göz göze geldiler. Yutkunup, bakışlarını kaçırdı.
Rüzgar bu sefer Beste'ye döndü. "Selim'e de 'anne' diyemeyeceğine göre..."
Beste çaresizlik ve gücü tükenmiş bir şekilde, "Benim," diyebildi sadece.
Rüzgar boynunu ovaladı "Kaç yaşında bu çocuk Beste?" diye aklına ilk geleni sordu.
Beste yutkundu, yalan söyleyecek hali yoktu artık, ne olacaksa olsun der gibi söyledi gerçeği, "Dün doğum günüydü, bir yaşına girdi."
"Bir yaşında," dedi alay eder gibi gülerek. "Yani hastahanedeyken hamileydin?" aslında bu bir soru değildi. Kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Sen kaçırılmıştın!" aklına başka bir ihtimal geldi ve bu ihtimal onu delirtti. Tecavüz mü etmişti o şerefsizler ona? Allah kahretsin Selim'in bahsettiği erkek bu muydu? Selim'e ters ters baktı. Selim ise ne olduğunu anlayıp kahkahasını bastırıyordu. Kafasında milyon tane soru dolanıyordu.
"Seninle sonra görüşeceğiz."
"İntikam soğuk yenen bir yemektir," dedi Selim.
"Sana zıkkımın kökünü yedireceğim Selim." sonra Beste'ye baktı cevap ister gibi.
Beste sessiz kalıp, sinirle güldü. İnanamıyordu ya...
"Abi, çocuğun senden olduğunu anlamamak için kör olman gerekir. Nasıl sana benziyor görmüyor musun gerçekten?" Rüya'nın son sözleri sitem eder gibiydi.
Rüzgar çocuğa daha dikkatli baktı. Gözleri ona benziyordu evet. Dudakları da... "Ben... Kafam karıştı," derken kafasını tutup yüzünü buruşturdu. Aklına bir şey gelmiş, başına da ağrı girmişti. 'Beste'm...' diye kulağında çınlayan kendi sesine bile yabancı gibiydi.
"İyi misin?" dedi Beste tedirginlikle.
"İyiyim. Sadece... Yani kendimi zorlayınca ağrı oluyor başımda."
Beste anlayışla açıklama yaptı, "Rüzgar, kafanın karışmasını gerektirecek bir şey yok. Buraya neden geldin onu bile bilmiyorum. Çocuk için ise senden bir şey istemiyor, beklemiyorum da. Hastahanede bana çocuk istemediğini gayet açık gösterdin. Eski Rüzgar..." deyip derin bir nefes aldı. "Bu çocuk benim ve tek aşkım olan eski Rüzgar'ın bebeği. O olsaydı her şey daha farklı olurdu. Ama senden hiçbir şey istemiyorum."
"Ben... Yani kazadan önce hamile olduğunu biliyor muydum?" Rüzgar çocuktan gözünü alamıyordu. Onun oğluydu bu. Çınar...
Rüzgar ilk defa "Eski" kelimesini kullanmamıştı. Çünkü o kelime onu sinir etmeye başlamıştı. Kendi kendini kıskanması ise ayrı bir psikolojik vakaydı.
"Hayır, kaçırıldıktan sonra öğrendim bende. Ama merak ediyorsan söyleyim, eskiden olsa sevinirdin," dedi acı bir tebessümle.
Rüya araya girip, ellerini çırptı, "Neyse, bunları sonra konuşsanız, özel ve tekken. Ben çok acıktım da."
Rüzgar da Beste de kabul edip, oturdular masaya. Kahvaltıda Rüzgar'ın gözü hep Beste ve oğlundaydı. Nasıl da tatlı görünüyorlardı. İçinden sürekli 'Benim oğlum, ' diye geçiriyor ve tuhaftır ki bu düşünce onu mutlu ediyordu. Bir oğlu olmasına sevindiğine de inanamıyordu. Asıl onun olmasaydı sinirleneceğini düşündü ve onları yanında istediğini fark etti. Sahi buradan gittiğinde ne olacaktı? Ne yani onlar burada mı kalacaklardı? Bu imkansız diye geçirdi içinden ve aklındakini hemen sesli söyledi.
"Ne zaman toparlanmış olursunuz?" dedi ifadesiz bir yüz ve gayet rahat bir şekilde.
Beste bir an dondu. Ona dememişti her halde. Rüya ile Selim'e demişti, yani onlara demiş olmalıydı... Bugün mü gideceklerdi? En azından bir iki gün daha kalsaydı ya. Oğlunu bir kere bile kucağına almamıştı... diye düşünürken düşüncelerini Rüzgar'ın sesi böldü.
"Beste sana diyorum. Cevap vermeyecek misin?"
Rüya gülümsedi. Abisinin onları bırakmayacağını biliyordu.
"Af buyur ne için?"
"Seni ve oğlumu burada bırakacak değilim. Benimle geleceksiniz."
Beste öfkelendi. "Bunun için önce fikrimi alman gerekmiyor mu? Benim burada bi işim bi düzenim var. Gelemem!" diye çıkıştı adama. "Paşama bak sen!"
"Evet sana fikrini sormuyorum. Sorun işse, devredersin orada bir iş açarım sana. Evse, benim evimde kalacaksın. Çocuğumu yanımda istiyorum."
"Çocuk sevmediğini sanıyordum. Biz buradayız, kaçtığımız yok. İstediğin zaman gelir görürsün." Sonra sinirle bağırdı, "Ya sen değil miydin hastanede bana 'hamile misin, o yüzden mi evleniyoruz?' diye korkarak soran."
"Bu mu yani, sorunumuz gerçekten bu mu?" dedi sinirle. "Sana yanlış bir şey sormadım Beste. Bu çocuğu saklama işini de sonra konuşacağız! Kendi Türk dizilerine fena kaptırmışsın!"
"Sanane ya sanane!"
"Lan benden çocuğumu kaçırmak ne demek Beste? Ben hafızamı kaybettim, hiçbir bok hatırlamıyorum-"
"Çocuğun önünde lanlı boklu konuşma!"
"Pardon! Hiçbir halt hatırlamıyordum, o anlarda bile aklımdan bir dakika bile çıkmıyordun. Kalsaydın Beste, kalıp kafama vura vura aklımı başıma getirseydin!" sesi haddinden fazla yüksek çıkıyordu.
"Ben gurursuz değilim. Kalıp gözümün önünde başka kadınlara gitmeni izleyemezdim."
Rüzgar kahkaha atacaktı, "Gözlerin izin mi verdi sanıyorsun?" diyerek kızın gözlerinin içine baktı. "Gitmedim... Kimseye gitmedim Beste," dedi fısıltı ile.
Beste sessiz kaldı. İşte bunu beklemiyordu. Dudağını dişledi. Bakışlarını kaçırdı. Şuan ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu.
"En geç yedi de hepiniz hazır olun. İstanbul'a dönüyoruz. Hazır olmayanlar üstündekilerle gider," dedi ve ayağa kalktı. "Ben otelden gidip eşyalarımı alıyorum Selim. Geliyor musun?"
"Çok nettin abi, geliyorum," dedi. Ayağa kalktı ve arkadan isminin seslendiğini duydu. Herkes oraya baktığında mini bir şort ve bikini üstü ile Selim'e gülerek yaklaşan sarışın kıza baktılar.
"Selim, seni yeniden görmek ne hoş," deyip boynuna sarıldı.
"Teşekkür ederim Seher seni de."
"Seher mi? Sibel ben."
Selim yüzünü buruşturdu, "Pardon Sibel. Seni de görmek güzel. Ama benim gitmem gerekiyor," deyip, kızı kendinden uzaklaştırdı. Rüya'nın yanında nereden çıktı şimdi bu? Alt tarafı buradaki ilk gecesi takılmışlardı. Kıza selam verip, Rüzgar'ın peşinden gitti.
"Şuna bak iki sene boş bıraktık hemen birilerinin koynuna girmiş. Ama abim öyle mi? Asil çocuk."
Beste ona inanamıyormuş gibi baktı. "İki sene Rüya. Ayrıca onu boş bırakmadın, terk ettin. Senden sonra neler çekti biliyor musun? Bilmiyorsun. Günlerce kapınızda sabahladı. Belki pencereye çıkar da görürüm diye. Herkese yalvardı, yerini söylesinler diye. Ben sana söz vermemiş olsaydım inan söylerdim. Çok perişandı. En son kabullendi. Hayatına devam etti. Çünkü senin onu sevmediğini, istemediğini düşündü. Bunun için onu suçlayamazsın!"
Rüya kalbini tutuyordu. "Ya ben orada neler çektim Beste. Ben tatile gitmedim, tedavi olmaya gittim."
"Bıraksaydın da yanında olsaydı o zaman Rüya, elini tutsaydı. Ya da gelmek istemiyorsa sana bunu söyleseydi. Ama seçimi kendi yapsaydı, sen ona bir seçim yapması için seçenek sunmadın, kararını verdin ve senin kararını yaşamak ona kalandı."
Rüya bunu çok düşünmüştü, ama sonuçlar aklına geldikçe düşüncesinin hep en doğrusu olduğuna karar vermişti. Üstelik çocuğu ölmüştü, hem de kendi dikkatsizliği yüzünden. Kendinden kaç gece nefret etti. Kendini suçladı... Ve en kötüsü de artık bir çocuğu bile olmayacaktı.
"Neyse onu bırak da sen okul işini ne yaptın? Dondurmuştun. Devam edecek misin?"
"Hayır tabii ki. Gelmeyeceğim o öküzle! Kapımda iki mö'ledi diye affedecek değilim onu."
"Hımm. Valla abim gayet netti."
"İstanbul'a gelmiyorum Rüya bende gayet netim. Kesin kararım. Gelmeyeceğim. O abin olacak aklı uçmuş adam beni zorla götüremez. Asla! Buna asla izin vermem!"
...
18.00 - İSTANBUL OTO YOLUNDA
"Sana inanamıyorum. Nasıl böyle bir şeye kendin karar veriyorsun. Belki ben gelmek istemiyorum." Arkada arada halasına sataşan oğluna baktı.
"Gelmek istemediğini gördük. Hepimizden önce arabaya sen bindin," deyip keyifli bir kahkaha attı.
Beste ise dudaklarını sıktı gülmemek için. Haklıydı. Gelmek istiyordu ayrıca. Bütün yol Rüzgar Çınar'la ilgili sorular sormuştu. Rüya'nın doğuma geldiğini duyunca çok öfkelenmiş, bir saat Rüya'ya saydırmıştı.
"Benim kararımdı bu, kıza yüklenme," diye sürekli Rüya'yı savunmuştu Beste.
Ve sonunda gece yarısı eve varmışlardı. Rüya o kadar ısrar etmelerine rağmen eve gitmek istemişti. Onu eve bıraktılar. Selim kendi arabasıyla gelmişti zaten. Beste ise aylar sonra onunla yine aynı evde olacak olmanın heyecanı ile elleri terlemişti.
Yeniden aynı evde...
Eve geldiklerinde Çınar'ı Beste çocuk koltuğundan alıp, ana kucağına koymuştu. Rüzgar da acil olan iki valizi almıştı şimdilik ve birlikte binaya girip, asansöre bindiler. Daireye girdiklerinde bilindik olması nedeniyle Beste adamın elinden Çınar'ın valizini alıp direkt eski odasına gidiyordu ki bir el belinden tutup durdurdu onu.
"Nereye?" dedi arkadan kulağına eğilerek.
Beste'nin nefesi kesildi. Ne yapıyordu bu adam? Ne demek nereye? Elindeki ana kucağını ve valizi yere bıraktı, gücü kalmamıştı taşımak için, "Od... Odama. Uykum var da..."
"Senin odan burası değil miydi?"
Beste sol tarafa bakıp, yutkundu, "Burası senin odan benim değil."
"İkimizin odası. Hem bizim bir çocuğumuz var Beste."
Beste belindeki baskının azlığından adama rahatça döndü ve başını dikleştirip ona baktı. Bakmaz olaydı. Adamı deli gibi öpmek istiyordu.
"Bana bak Rüzgar. Sana Rüzgar bile demek gelmiyor içimden, değil ki seninle aynı odada kalmak... İmkansız. Ben ve oğlum benim odamda kalacağız. Ben, beni seven benimde onu deliler gibi sevdiğim adamla her şeyimi paylaşmıştım. Seninle değil!" son kelimeleri derken işaret parmağını göğsüne bastırıyordu sinirle.
"Çok etkilendim," dedi belinde hala duran eliyle onu kendine biraz yaklaştırarak. "Tamam dememi beklemiyorsundur diye düşünüyorum." Kaşlarını hayretle kaldırdı, "Bu sürede sadece aynı odada uyuyacağız Beste. Sen kendini iyi hissedene kadar. Ama asla ve kesinlikle ayrı oda diye bir şey yok," derken onu tutup odaya geçirdi. "Yarın da Çınar'a oda bakmaya gideriz. Odası gelene kadar bizimle uyur," dedi bu sırada Çınar'ı ana kucağıyla yatak odasına getirmişti.
Beste sinirle ofladı, "İyi tamam. Çınar'ı yatağa yatırır mısın?" dedi. Çok gergindi. Aylar sonra onunla bu odada olmak bütün savunma kalelerini yok ediyordu bir bir...
"Ben mi?" diye sordu kendini göstererek.
"Evet sen. Babası değil misin? Çocuğunu taşımayı öğrenmelisin. Henüz kucağına bile almadın onu." bu arada da valizinden giyecek bir şeyler çıkarıyordu.
"Ben onu taşıyamam," dediğinde kadının ona ters ters baktığını görünce hemen açıkladı, "Yanlış anlama hemen, düşürürüm diye dedim." Başını sağa sola salladı.
"Sen beni taşımış adamsın. Dokuz kilo bebeği mi taşıyamayacaksın? Yapma Allah aşkına."
"Seni mi taşıyordum?" diye çapkınca gülerek sorduğu soru ile Beste çemkirdi.
"Sırıtma Rüzgar. Akındakileri de sil! Sadece yorgunum ve tartışmak istemediğim için burada kalıyorum."
Rüzgar omuz silkti. "Sonuç odaklı olmak lazım. Ayrıntılara bakmıyorum ben," dedi ve ana kucağındaki oğluna baktı. Evet haklıydı kadın, ne vardı canım küçücük bir bebeği mi taşıyamayacaktı? Taşırdı...
Elini uzattı ve kucağına aldı. Çınar kucağına gelir gelmez hemen boyun çukurunda kendine yer edindi. Rüzgar kalbinde daha önce böyle bir heyecan yaşamamıştı. Bu mükemmel bir şeydi. Beste de ayağa kalkıp yanlarına gitti.
"Beste bak, gördün mü? Nasıl uyudu?" diye şaşkınlıkla sordu. Yüzündeki gülümseme Beste'yi de gülümsetmişti.
"Biliyor musun bende hep öyle yatardım. Tam şuranda..." derken çocuğun yattığı yeri gösterdi.
Rüzgar onun gözlerine baktı. "Bana her şeyi yeniden anlat Beste. Bana seni yeniden sevdir. Bana ne yaptıysan yeniden yap ve sana yeniden aşık et beni."
Beste duyduğu şeylerle kalbi yeniden havalandı. Yapabilir miydi? Bilmiyordu. Ama deneyecekti. Çünkü o da aynı şeyi istiyordu.
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.12k Okunma |
518 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |