15. Bölüm

14. BÖLÜM - HADİ YENİ BAŞTAN BAŞLIYORUZ

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

En başa dönüyoruz sevgilim...

Beni sevdiğin günlere,

Bana aşkla baktığın günlere,

Yeniden başlıyoruz sevgilim...

İlk kez görüyoruz gibi,

Seninle ilk kez sevişiyoruz gibi.

 

---

 

Beste çocuğu ikisinin arasına yatırınca Rüzgar sırıttı, “Oğlunu bariyer olarak kullanman çok komik oldu. Hani onu ikimiz yaptık ya, o açıdan diyorum,” deyince Beste kaşlarını çatmıştı.

“Çok konuşma da uyu Rüzgar Soylu! Ayrıca hatırlayamadığın aktiviteler hakkında yorumlar yapmazsan sevinirim. Hani onu nasıl yaptığımızı unuttun ya, o açıdan diyorum.”

 

“Sanki isteyerek unuttuk arkadaş ya,” diye kendi kendine homurdandığını duyan Beste gülmüştü. Sonra Rüzgar başını kaldırıp kıza baktı, “Hatırlatmak istersen, seve seve kabul ederim.”

“Uyu Rüzgar. Belki rüyanda görür, hatırlarsın,” dedi alayla.

“Peki sayın Beste hanım,” diye onunla aynı ses tonunu kullandı.

 

İkisi de sessizliğe büründü bir süre. Loş ışıkta birbirlerinin gözlerini göremiyorlardı. O yüzden de Rüzgar’ın o dakikalarda onu nasıl izlediğinin farkında değildi. İyi ki de değildi.

Çünkü Beste o anlarda düşünceleri ile savaş halindeydi. Hepsi cevapsızdı ve hepsinin cevabı Rüzgar’daydı. Gerçekten bazı şeyler karmaşıktı. Rüzgar’ı ne değiştirmişti? Hatırlamaya mı başlamıştı? Yoksa sadece kıskandığı belki de merakına mı yenik düşüp gelmişti oralara? Bilmiyordu, Allah kahretsin ki çok da merak ediyordu.

 

Öte yandan Rüzgar da bir günde değişen hayatını sorguluyordu. İnkar etmiyordu, Selim orada olduğunu söylediği anda kıskançlıktan delirmişti. Zaten aylardır aklından çıkmıyordu. Ki önceden takıldığı hiçbir kıza benzemiyordu. Ama yine de onu gördüğünde kalbinde hiç bilmediği bir titreşimin olduğunu da inkar edemezdi. Üstelik bir oğlu vardı. İnanamıyordu ama çok mutluydu. Yanında oğlu, diğer yanda onun annesi ve kendisinin... Eee Beste şimdi onun neyiydi? Aynı yatakta yatmayı kabul ettiğine göre sevgilisi miydi? Sorsa mıydı?

 

“Beste,” dedi başını hafif kaldırarak. “Uyudun mu?”

“Üzereydim Rüzgar yine ne var?”

“Şimdi biz yeni baştan başlıyoruz ya, sevgili miyiz neyiz? Anlamadım ben.”

Beste ofladı. “En başta biz hiçbir halt değildik Rüzgar, aynı şuan gibi. Hadi uyu!”

 

Rüzgar yeniden uzandı. “Saçma!” diye homurdandı. Çocukları vardı onların, ne demek hiçbir halt değiliz, üstelik aynı ev, aynı odayı paylaşacaklardı. Böyle süremezdi, resmiyetsiz olmazdı, çünkü artık bir çocukları vardı. Onu düşünmeliydi, oğluna bunu yapamazdı.

“Beste, yarın annemlere torunlarını götürmek istiyorum. Sen de benimle gelirsin değil mi? Daha sonra ikimiz bir yerlere gidip konuşuruz. Konuşmamız lazım.”

 

“Rüzgar, annenlerle tanıştırmak için erken değil mi? Öncelikle biz ne yapacağımıza bakalım. Hem bugün geldim ama burada yaşamam uygun değil.”

“Beste, konuşacağız. Bende farkındayım bazı şeylerin. İkimiz ve oğlumuz için en iyisi neyse onu yapacağıma emin olabilirsin. Bana güven olur mu? Hadi uyu. Çok yoruldun.”

“Zaten uyuyacağım, izin vermiyorsun.”

“Sen az biraz aksi misin?”

 

Beste “Uykusuzken evet!” diye sessiz olmaya özen göstererek çıkıştı. “İyi geceler. Bu arada ben yemek yapamazdım. Hala da yapamıyorum. Yemekleri sen yapardın, kahvaltıyı da öyle,” dedi kıkırdayarak.

“Sahi mi? Yani iyi yemek yaptığımı biliyorum tabi de... Yani böyle de kullanıldığımı bilmiyordum,“ deyip gülümsedi. Sonra doğruldu ve ona doğru eğildi, “Öğren o zaman küçük hanım. Ömrüm boyunca yemekleri ben hazırlayamam.” Önce burnuna minik öpücük bıraktı sonra da burnunu sıktı.

Beste daha çok güldü “Ya yapma Rüzgar. Burnum acıdı.”

 

Rüzgar karanlığa alışmış gözleri ile kadına baktı. Daha net görebiliyordu. Yüzü ciddileşti birden. “Beste?”

“Efendim Rüzgar.“

“Biz seninle... Yani... Çok mu sık birlikte oluyorduk? Yani seninle nasıldık?”

Beste kızardı. Ne diyecekti şimdi ona? Neden şimdi böyle bir soru sormuştu ki? Ayıp yani... ‘Harikaydık Rüzgar. Hatta iki kere seni telefonda baştan çıkardım ve sen iş yerinden eve geldin.’ Çüş Beste, bu denmez. ‘Çok ateşliydik.‘ bu da olmazdı. Yok yani ne bilsindi nasıllardı. Saçma saçma sorular.

 

“Şey... Dürüst olmak gerekirse...” derken örtündüğü çarşafı sıkıyordu. “Yani evet çok sık oluyordu. Sana göre nasıldı bilmiyorum. Bana göre iyiydik. Yani ilişkimiz, birlikteliğimiz ve biz ikimiz çok iyiydik Rüzgar, çok mutluyduk. Evlilik kararımız ani oldu. Sen bir gece eve sarhoş geldin ve beni kimselere vermeyeceğini söyleyerek, evlenelim dedin.”

“Bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Ama sana karşı boş değildim, değilim buna artık eminim,” deyip gülümsedi. “Yarın gider Çınar’a güzel bir oda alırız. İstersen bir kaç gün birlikte bir yerlere gideriz. Başbaşa veya Çınar’ı da alırız. Nasıl istersen. Tatil bize iyi gelebilir.”

“Şimdi değil. Biraz zaman geçsin bakarız.”

 

“Peki. Neyse hadi uyu. Yoksa seni diğer odaya alıp, hiç uyutmayacağım,” diye daha sessiz bir şekilde fısıldayarak sinsi sinsi gülümsedi.

“Gözlerimi kapattım bile.”

“Pislik!”

Beste kolaylıkla uykuya dalarken, Rüzgar düşüncelerle boğuşarak uykuya daldı. Ama aklında ne yapması gerektiğini çözmüştü. İkisi içinde en doğrusu buydu.

 

*** 

 

“Günaydın anne. Nasılsın?” diye sordu Rüzgar bir eliyle çaydanlığa sıcak su koyarken.

“İyiyim oğlum. Rüya gelmiş gece. Mutluluktan uçuyorum.”

“Biliyorum ben getirdim.”

“Bak haylaza söylemedi. Poyraz’la konuştum şimdi, kahvaltıya gelecek Rüya’yı görmek için. İş yerine acil gitmen gerekmiyorsa sende gel.”

 

“Ben de gelecektim zaten anne ama misafirlerim var. Onlarla geleceğim,” dedi konuya bu şekilde girerek.

“Hayırdır kimler oğlum?”

“Gelince görürsün. Hadi birazdan orada oluruz,” deyip kapattı. Ellerini tezgaha dayadı bir süre. Aklı hala karmakarışıktı, tek tük hatırladığı kareler de bulanıktı ve bu anıları hatırlamaya çalışmak onu da beynini de yoruyordu. Arkadan gelen tıkırtılarla o tarafa döndü ve gördüğü ikili ile gülümsedi, “Günaydın.”

 

“Günaydın. Çınar acıktı da. Mamasını yapacağım.”

Rüzgar kaşlarını çattı ve çocuğun yanında diz çöktü, “Kocaman oldu o annesi, ne maması?” gülümsedi, “Sana omlet yapmamı ister misin?”

Çocuk bir eli ağzında başını kaldırıp annesine bakınca “Bence yeriz, değil mi oğlum?” dedi Beste. Çınar da başını gülümseyerek aşağı yukarı salladı.

 

Rüzgar doğrulup, Beste’nin burnuna dokundu, “Hemen de kendini soktun, maşallah.”

Kız omuz silkip taburelerin birine oturdu ve adamı izlemeye başladı. Özlemişti onu mutfakta izlemeyi. Ama yine de kolay teslim olmaya, ona hemen yenilmeye niyeti yoktu. Az çekmemişti bunca ay tek başına.

 

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp evden çıktılar. Büyük saray yavrusu eve yetiştiklerinde Beste bir an eski günlere gitti. Ne mutluydular o zamanlar. Rüzgar arabayı park edip inince, Beste de indi.

Poyraz’ın arabasını gören Rüzgar, “Abim gelmiş,” dedi ve derin bir nefes alarak oğlunun elinden tuttu. “Gel bakalım bebeğim,” diye mırıldandı, sonra Beste’ye baktı “Sen de gel koca bebeğim.”

Beste zaten stresliydi. Böyle sıcak davranınca daha çok stres oluyordu, “Sensin koca bebek.”

“Az sakin olur musunuz acaba Beste hanım?”

“Denerim!” diye homurdandı. O kadar kolaydı çünkü...

 

Kapıyı çalıp beklemeye başladılar. Yardımcı kız kapıyı açtığında gördüğü manzara karşısında şok geçirdi. “Beste hanım? Hoş geldiniz,“ dedi gülümseyerek. “Çok özlemiştik sizi.”

“Hoşbulduk Asiye, teşekkürler. Nasılsın?”

“İyiyim siz?” derken gözü çocuktaydı.

“Bende iyiyim.” Dudağını ısırdı. Değildi hayır, hemde hiç iyi değildi.

 

Rüzgar ikisini içeri geçirdi. Salona geçtiklerinde herkesin onları görmelerini bekledi bir müddet, dikkati çektiğinde herkes ayağa kalktı. İlk tepki Poyraz’dan geldi.

“İnanamıyorum Beste. Hoş geldin,” deyip ona doğru yürüdü ve genç kadını kollarının arasına aldı. Biraz ayrıldı ve daha da güzelleşen kadına baktı, “Gerçekten şoktayım,“ diyerek bir daha sarıldı. “Aman Allah’ım, ne güzel birgün bu böyle. Bütün ailemiz tamamlandı.”

 

Beste adamın bu yakınlığı ile biraz rahatlamıştı. Çok özlemişti bu aileyi. Ona abisini hatırlatıyordu bu adamın ona karşı davranışları. Feray hanım başta soğuk davransa da sonradan sevmişti Beste’yi. Hatta babası bile... Beste de onları.

“Bana da sürpriz oldu,” dedi Beste Rüzgar’a bakarak.

Mısra da koşup sarılmıştı Beste’ye. “Hii! Canım benim, nasıl özlemişim seni.”

“Bende sizleri çok özledim inan.”

 

“Sen?” diye soru sorar gibi Rüzgar’a bakan Poyraz’ı Rüzgar hemen yanıtladı, “Yok hayır. Hatırlamıyorum. Onu soruyorsan.”

“Bir an sevinmiştim.” Sonra Beste’ye baktı, “Az süründür, hemen affetme, anladın sen beni,” dediğinde Mısra hemen araya girdi, “Öyle mi Poyraz bey, keşke bana da bu taktikleri veren olsaydı.”

Poyraz yüzünü buruşturdu, “Çok kıskanç bir karım var.”

 

Beste gülerek biraz da utanarak Rüzgar’ın anne babasını da öptü ve en sonunda herkes o ana kadar Rüzgar’ın arkasında saklanan çocuğu görmüştü. Beste soru dolu gözlere bakıp, Rüzgar’a anlat bakışı attığında, kabul edip söze girdi Rüzgar, “Herkes otursun. Anlatacağım.”

Herkes denileni yapıp, koltuklara oturdular. Az çok tahmin etseler de açıklamasını bekliyorlardı.

 

“Biz Beste ile ayrıldığımız zaman Beste hamileymiş. Ayrılmak istediğimden hamile olduğunu söylememiş. Ben de hafızamı kaybettiğimden ve aramızdaki ilişkiyi anlamlandıramadığımdan hiç aramadım onu.” sonra geri kalan olayları tek tek anlattı. “Kısacası Çınar benim ve Beste’nin oğlu,” derken önce bir sessizlik oldu. Sonra herkes sevinç çığlıkları attı.

Feray hanım “Ah babaanne oldum ben,” derken Çınar’ı kucağına aldı. O sert, kibirli, gösteriş delisi kadın gitmiş, yerine sevecen, doğal bir babaanne gelmişti. Rüzgar dahil herkes Feray hanımın tepkisine şaşırmıştı.

Beste Mısra’ya döndü. “Sen de hamileymişsin. Tebrik ederim.”

 

“Evet, doğum bu ay. Neyseki Eylül’e kadar toparlanacağım. Bu sene üniversiteye başlayacağım. Okumaya karar verdim.”

Beste kızın elini tuttu, “Öyle mi çok sevindim Mısra. Başarılar dilerim.”

“Geldiğine göre sende başlarsın her halde değil mi?” derken Beste Rüzgar’a baktı. İçten içe istiyordu. Ama henüz konuşamamışlardı.

“Bilmiyorum. Çınar var. Ayrıca... Uzun zaman oldu, çoğu şeyi unuttum.”

“Sen toparlarsın,” dedi Mısra ona güç verircesine elini sıkarak.

 

Bir saatin sonunda Çınar’ın onlara hemencecik alışmasını fırsat bilip onu babaannesine bırakıp, çıkmışlardı.

“Sessiz sakin bir yerde konuşalım mı?” diye sordu Rüzgar arabayı kullanırken.

“Olur. Tamam...” Rüzgar’ın ses tonu Beste’nin kalbini titretmişti. ‘Saçmalama Beste, adam sana konuşalım dedi, sevişelim demedi. Sen de adama saldırmak için yer arıyorsun. Of, kimi kandırıyorum ki, bal gibi de özledim. Deliler gibi özledim. Öpücüklerini, dokunuşlarını, aşkla bakan o yakıcı gözlerini her şeyini özledim.’ içinden geçirdiği şeyler yüzünden derin nefes almak zorunda kaldı bu da Rüzgar’ın dikkatini çekti.

 

“Bir sorun mu var? İyi misin? İstersen kenarda durabilirim.”

“Yok yok bir sorun yok. İyiyim,” dedi. İçinden ise ‘Sadece seni arzuladım,’ diye geçirdi. Sonra adama baktı. Bir insana siyah tişört ne kadar yakışabilir ki, bu adama çok yakışıyordu. Sağ eli direksiyonda, sol dirseğini cama yaslamış, parmakları da dudaklarında geziyordu. Bir şey düşündüğünde hep böyle yapardı. Ne çok çekiciydi şu haliyle.

“Hah, sonunda geldik,” dedi adam gülümseyerek.

“Mobilyacıda mı konuşacağız?”

 

“Hayır, Çınar’a oda beğenelim de akşama gelsin en azından,” deyip göz kırptı. “Çocuğumuzu korkuluk olarak kullanıyorsun malum.”

Ve ardından adamın gülüşüyle Beste ölmüştü. Çünkü o gülümsemenin açıklaması ‘Akşam benimsin’di. Ama çok beklerdi. Öyle kolay değildi hiçbir şey. Yani inşallah...

İçeri geçip mobilyalara baktılar. Yarım saatin sonunda ikisi ortak bir tane de buluştular. Krem rengi mobilya Beste’nin çok hoşuna gitmişti. “Bu olsun, çok beğendim.”

“Tamam, bende beğendim. Bu olsun o zaman.” Birbirlerine bakıp gülümsediler.

 

Ve sonunda oradan çıkıp, Rüzgar’ın seçtiği sakin bir mekana geldiler.

Sessiz bir yere geçip, oturduklarında “Ne içersin?” diye sordu Rüzgar.

Beste adama uzaylı gibi bakıyordu. ‘Bu adamın ses tonu mu değişmişti, bana mı öyle geliyordu? Adamın sesinden seksilik akıyor resmen.’

“Beste ne içersin dedim?”

Beste bir an rüyadan uyanmış gibi “Kahve!” dedi.

 

“Burada mı?” deyip etrafına baktı. Geldikleri yer şarapları ile ünlü mahzen tarzı bir kafeydi. Odalara ayrılmış, çok şirin bir yerdi. “Neyse siparişi ben versem iyi olacak?” diyerek gülümsedi.

Beste ise kendine küfür ediyordu. Adamı da bu sırıtışıyla boğacaktı. Pislik şey, dedi kendi kendine.

Rüzgar ikisine de kırmızı şarap ve meyve tabağı söyledi. Ellerini masanın üstünde birleştirip, kafasında toparladığı kelimeleri cümleler halinde kıza söylemek için hazırlandı. “Beste öncelikle aldığım kararlardan bahsetsem iyi olacak. Sonra birlikte üzerinde konuşuruz olur mu?” dedi.

 

“Peki,” diyebildi Beste sadece. Ne kararı olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu ve açıkçası azıcık tedirgindi. Ama soru sormak yerine o an sessiz kalıp, onu dinledi.

“Eski Rüzgar’ın sana aşık olduğunu biliyorum Beste. İkimizin videolarını, fotoğraflarını izledim. Son doğum gününde resmen sana ilanı aşk etmişim,” deyip gülümsedi. Kendine inanamıyordu. “Aslında çoğu kişiden de dinledim. Hele de ilk zamanlar, azar bile işittim. Herkes seni gönderdiğim için kendime çok kızacağımı söyleyip durdu. Ve o gün... İtiraf etmeliyim ki, Selim senin yanında olduğunu söylediğinde çok rahatsız oldum. Daha da ötesi kıskandım. İlkel bir duygu biliyorum, ama bu elimde olan bir şey değildi. O yüzden hiç düşünmeden geldim.” Kadının gözlerinin içine bakıyordu. Ne kadar yoğundu bakışları, ne kadar derin... “Geldiğimde, seni almadan dönmeyi düşünmüyordum. Ama oğlumuz bahanem oldu açıkçası. Şimdi aldığım karara gelirsek Beste,” deyip kadının ellerini tuttu, “Eğer kabul eder ve beni affedersen seninle evlenmek istiyorum...” ve Beste için o an zaman durdu.

 

*** 

 

Rüya evde biraz durduktan sonra dışarı çıkma bahanesi ile şirkete gitti. Niyeti Selim’i görmekti, özlemişti yalan yoktu. Olamayacaklarını bile bile onu görmek istemesi aptallıktı, ama bir yanı da Selim’e her şeyi söylemeyi ve adamın onu ne olursa olsun bırakmamasını istiyordu. Bu istek çok derinlerdeydi...

Şirkete girdiğinde herkes onu güler yüzle karşıladı, hepsiyle de tek tek selamlaştıktan sonra, eski odasına doğru yürüdü. O sırada o özlediği ses kulaklarına doldu ama duydukları ile kanı donmuş, elleri titremiş ve bedeni buz kesmişti. İşte o an anlamıştı aslında içten içe onu hala istediğini, hala beklenti içinde olduğunu...

 

“Çisem anlatamadım galiba. Gece geç geldim. O yüzden direkt eve geçtim. ... Tamam söz bu akşam gelirim ... Tamam Çisem alırım, başka? ... Evet şimdi şirkete geldim, odama geçiyorum. Sen şirkette misin?“ derken gözü ona bakan kadına takıldı. Gözlerindeki hayal kırıklığı elle tutulur cinstendi ve kadınla konuştuklarını duyduğuna emindi. -Lanet olsun, dedi içinden.

“Tamam bekliyorum canım,“ dedi ve telefonu kapattı. Bilerek kullanmıştı o kelimeyi. Aslında hiç de öyle hitaplar kullanmıyordu kadına. Ama Rüya’nın gözünde gördüğü kıskançlık hoşuna gitmişti. Acı çekmişti, bir zamanlar onun çektiği gibi. Bir zamanlar herkesin gözünün içine baka baka sustuklarında çektiği acının aynısıydı.

 

Demek hala kıskanıyordu. Aynı bakış, aynı duygu ve aynı aşk. ‘Peki o zaman neden gittin Rüya neden?’

“Merhaba Rüya. Şirkete yeniden hoşgeldin,” dedi umursamaz görünerek.

“Hoşbulduk Selim bey.” ikisi de bir süre sessiz kaldı. ‘Çisem kimdi ki? ‘ diye düşünüyordu kadın. Ne yani sevgilisi bu şirketten miydi? Daha neler? “Neyse iyi çalışmalar.”

“Sana da.”

 

Rüya tam odasına gidecekti ki topuk seslerine doğru başlarını çevirdiler. Sapsarı saçları, masmavi gözleri ve leylek gibi uzun bacakları ile bir kadın onlara doğru gelip, Selim’in koluna girdi.

“Merhaba tatlım, özlemişim,” deyip Rüya’ya baktı. Selim ise kadına hiç cevap vermedi. Çünkü Rüya’nın bakışlarına takılmıştı. Çisem Rüya’ya elini uzattı. “Merhaba ben İnsan Kaynakları departmanından Çisem.”

 

Rüya kadının eline baktı. “Merhaba, Rüya Soylu,” demesi yeterliydi kadının suratının değişmesine. Selim’le olan geçmişini biliyordu, şirkette bilmeyen yoktu zaten. Selim’in ona olan aşkını, sevgisini her şeyi biliyordu, onu terk edip gittiğini de...

Selim’i o enkazdan hala çıkarmayı başaramamıştı. Sadece yaşıyormuş gibi yapıyordu. Hatta onunla olan ilişkisi bile o enkazdan daha vahimdi. Aldatıldığını bile bile adamı bırakamıyordu. Seviyordu, sevilmese bile bu adamı çok seviyordu.

“Memnun oldum Rüya hanım.”

 

“Ben de Çisem hanım.” sesi kutuplardaki buz kütlesinden farksızdı. “Neyse iyi günler,” deyip odasına girdi. Odasına girene kadar güçlü kadını oynamıştı ama o andan sonra bir enkazdı.

Çantasını koltuğa fırlattı, “Neden geldin neden? Aptal Rüya. İki sene rahip hayatı mı yaşamasını bekliyordun adamın? Seni mi bekleyecekti? Üstelik onu nedensiz, o halde bırakıp gitmişken! Gerizekalı gibi davrandın. Bitti, Selim defteri kapandı!“ Rüya odasında volta atarken kendi kendini azarlıyordu. Böylesini beklemiyordu. Böyle bir yıkımı hiç ama hiç düşünmemişti.

 

 

“Odanda konuşalım mı?” Çisem’in Rüya odasına girdiğinde surat ifadesi değişmişti.

“Peki,” dedi adam da bariz bir soğuklukla. Durgunluğu genç kadının gözünden kaçmamıştı. Odaya geçtikleri an kadın öfkeli bakışlarını Selim’e yöneltti.

“O yanındaydı diye bana canım dedin değil mi? Sırf o kıskansın diye. Ne yapmaya çalışıyorsun Selim. Bir yıldır birlikteyiz. Senin o hallerini hatırlıyorum. O perişan, sürekli içip dağıtan Selim’i ben toparladım. Beni aldattın, hem de kaç kere, sesimi çıkarmadım. Sevmediğini bile bile sabırla bekledim. Şimdi ona mı gideceksin? Seni terk etmemiş gibi davranıp, ona mı sarılacaksın? Ha Selim? Şimdi ne yapacaksın?” diye bağırdı ellerini iki yana açarak.

 

Selim kadını sakin bir tavırla dinliyordu. Konuşmaya başladığında bu cümleleri planlamamıştı.

“Bilmiyorum Çisem. Bak kendin diyorsun, seni hiç sevmedim. Aldattım. Bunları senden gizlemedim ki. Ben seninle arkadaşça dertleşiyordum. Bu ilişki isteğim dışında, senin ısrarınla başladı. Şimdi kalkıp beni suçlayamazsın. Hiçbir şeyi de sorgulayamazsın. Bu ilişkiyi sen istedin, sen yaşadın. Ve Rüya’ya dönmeyi düşünmüyorum. Onu affeder miyim bilmiyorum ama onun da istediğini sanmıyorum. O defteri Rüya yıllar önce yüzüme kapattı. Benim de açmaya niyetim yok. Bitti, bitirdi!”

 

Çisem duyduklarına inanamadı. “İstemiyor mu? Kadının bize nasıl baktığını görmedin mi Selim Allah aşkına? Kıskançlıktan bakışları ile benim saçımı başımı yoldu.”

Çisem fark etmeden sözleri ile Selim’in yüreğine umut çiçeklerini ekti. Kafasında bir tek ‘Kıskanmış,‘ lafını tekrarlıyordu. Kendisi de fark etmişti ama duymak ayrıydı.

‘RÜYA BENİ KISKANDI...’

 

*** 

 

“Anlamıyorsun Destan İstanbul’a gitmek için bu evliliğe asla hayır diyemem. Onunla evlenecek ve İstanbul’a gideceğim. O isterse orada hayatına devam edebilir. Ben okuluma gideyim de. “

Destan Eyşan’ın bu düşüncesini kesinlikle onaylamıyordu ve iki saattir telefonda onu ikna etmeye çalışıyordu. Eyşan onun en sevdiği arkadaşıydı. Bu konağa geldiğinde kendisi yan konakta yaşıyordu ve konuşup, iletişim kurduğu tek kişiydi. Mutsuz olmasını asla istemiyordu. Kendisi de istemediği bir evlilik yapmıştı ama Berzan onu sevmişti. O da Berzan’ı seviyordu. Onun ki şanstı. Bunda Berzan’ın Mardin’de büyümüş olmasının da etkisi vardı. Oysa Yağız öyle değildi. Yağız Moran İstanbul’da büyümüş, orada hayatını yaşıyordu. Ayrıca çok çapkın ve fazla kibirliydi.

 

Eyşan çok güzel bir kızdı evet, çoğu mankene taş çıkarırdı ama bunu Yağız’ın görmesi imkansızdı. Çünkü Yağız asla köyde büyümüş bir kıza dönüp de bakmazdı. Yağız’la İstanbul’da olduğu zamanlar biraz vakit geçirmişti. Çok vurdumduymaz ve karşısındakinin duygularına önem vermeyen biriydi. Eyşan’ı üzerdi. Çünkü Eyşan naifti, kalbi pamuk ipliği gibiydi.

“Ne diyeyim Eyşan sen bilirsin. Sonunda üzülme de. Eee ne zaman evleneceksiniz peki? Söylediler mi?”

“Bu haftalarda olmak zorunda. Eylül’de kayıtlar var. Zaten annesi ve babası onunla konuşmaya gittiler. Haftasonu istemeye gelecekler,” dedi heyecanla.

 

“Hayırlısı olsun. Ne deyim?”

Telefonu kapatıp, kendini yatağa attı genç kız.

Eyşan...

Kim ne derse desin okumayı kafasına koymuştu ve bunun için o kibirli çapkınla evlenecekse de evlenirdi. Nasılsa İstanbul’a gidince onu görmek zorunda değildi. “Sonunda o üniversiteye gideceğim...” diye mırıldandı gülümseyerek.

 

*** 

 

Berzan girdiği toplantı odasında elini uzatıp, “Merhaba Selim, nasılsın?” diye sordu.

“İyiyim Berzan, sen nasılsın?” dedi adamın uzattığı eli sıkarak.

“Sağol, bende iyiyim.” Masada oturan kuzeni Yağız’la da selamlaştılar ve Berzan konuya girdi, “Ben gerekli tüm evrakları Yağız’a teslim ettim. Zaten onu tanıyorsunuz. İşleri artık bir tek o takip edecek. Malum Destan hamile. Ben fazla gelemeyeceğim.”

 

“Evet, gecen toplantıda Rüzgar bahsetti. Zaten çoğunlukla Yağız ilgileniyordu. Zorlanacağımızı sanmıyorum,” dedi Selim Yağız’a bakıp gülümseyerek.

Yağız da kendinden emin gülüşünü sergilemekten çekinmedi. Sert mizacının aksine oldukça gülümseyen bir adamdı. “Sizinle birebir çalışmak gerçekten büyük bir zevk Selim bey,“ dedi. İş dışında da bayağı samimi olmuşlardı, birlikte sık sık zaman geçiriyorlardı.

Sonra Berzan gözlerini etrafta gezdirdi. “Rüzgar yok mu?” diye sordu.

 

Selim ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Beste’nin döndüğünden haberi var mıydı? Malum olaydan sonra Selim Berzan’ın anlaşmaları iptal edeceğini düşündü ama Berzan işle özel hayatı karıştırmamış daha çok Yağız devreye girmişti. Tabii Yağız’ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Özellikle kuzeni Beste’nin yaşadıklarından.

“Şey... Rüzgar’ın işi çıktı da. Bugün gelemeyecek,“ dedi, anlaşılan haberi yoktu. Bunu Rüzgar’la Beste’den duysa daha iyi olurdu.

“Peki o zaman biz çıkalım.”

“Tamam, o halde kendinize iyi bakın. Destan’a da selam söyle ve tebrik ederim.”

“Baş üstüne. Görüşürüz,” deyip şirketten ayrıldılar.

Arabanın yanına geldiklerinde Yağız’ın telefonu çaldı. “Annem bugün bayağı ısrarcı,” deyip yeşil tuşa bastı. “Efendim Sultan’ım.”

“Paşam ne yapıyorsun?”

Yağız bir elini cebine soktu, “Bir iş görüşmesindeydim sultanım, söyle.”

 

“Biz babanla İstanbul’dayız. Eve geçtik. Seni bekliyoruz.”

Yağız arabaya bindiğinde arabayı çalıştırmadan bekledi. “Anne bir sorun mu var?”

“Yok oğlum ne sorunu sen gel de konuşuruz. Hadi bekliyoruz.”

“Peki anne erken gelmeye çalışırım,” deyip kapattı.

Berzan da şaşırmıştı, “Amcamlar mı gelmiş?”

 

“Evet. İnşallah önemli bir şey yoktur,” deyip önüne döndü.

Berzan o an Beste’yi düşündü cumartesiden beri onu aramamıştı. Bugün akşam arasa iyi olurdu. Bakalım sevgili kız kardeşi ve yeğeni ne yapıyorlardı?

 

???

 

Bölüm : 04.12.2024 21:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...