16. Bölüm

15. BÖLÜM - SEVGİ HER ZORLU KAPININ ANAHTARIDIR

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

Sev beni bir ömür,

Başkası girmesin kalbine...

Bu gönül sensiz ölür,

Varlığını kat benliğime...

 

---

 

Rüzgar heyecanla avcunun içindeki elleri daha da sıkı tutup, kadının gözlerinin içine baktı, “Evet Beste seni bekliyorum cevabın ne?”

Beste ne diyeceğini bilemedi. Önceden hiç düşünmeden ‘Evet’ demişti. Ama şimdi? Ne diyecekti. Bu karşısındaki adam sevdiği adam mıydı? Evet, oydu. Ama onu sevdiğini unutan adam da oydu. Ya hiç hatırlamazsa, ya eskisi gibi sevilmezse onun tarafından? Üstüne üstlük o sevgiyi, o tutkuyu, o aşkı yaşamışken; Rüzgar tarafından duygusuz bir birlikteliği kaldıramazdı.

 

Derin bir nefes alıp verdi Beste, “Rüzgar...” dedi içten bir sesle, “Yani buna mecbur değilsin. Ben evlilik hakkındaki düşüncelerini biliyorum, dahası bir çocuk için evlenmek ne derece doğru onu da bilmiyorum. Ya hatırlamazsan ya bir daha o sevgi oluşmazsa aramızda, ben...” gözlerini yumup açtı, “O zaman daha çok yara alırım,” diye konuşmaya devam ederken Rüzgar lafını böldü.

“Beste, ben ne istediğimi çok iyi biliyorum ve bu evliliği istiyorum Meleğim. O yüzden bunları es geçip, cevabını verir misin? Sen istiyor musun?”

 

Beste gülümsedi. Ne diyebilirdi ki? Bu adama nasıl karşı gelebilirdi ki... “Evet Rüzgar. Ben de seninle evlenmek istiyorum.”

Rüzgar şımarık bir çocuk gibi gülümsedi ve “Peki beni affettim mi Beste?” diye sordu. “Biliyorum çok olacak ama...”

“Affettim diyelim, ama...” dedi ve adımın elini tuttu. “Sana beni sevmeyi yeniden öğreteceğim Rüzgar...”

“Hay hay küçük hanım. Hatta bazı şeylere bu akşamdan başlayabilirsin öğretmeye,” deyip göz kırptı.

“Rüzgar çok edepsizsin,” kıpkırmızı olmuştu. Dudağını ısırdı, “Bende tam onu diyecektim.”

 

“Neyi sevgilim?” dedi. Artık sevgilisiydi sonuçta değil mi?

Beste sırıttı ve hafifçe öne eğildi, “Derslerimizde yavaş yavaş, sakin sakin ilerleyeceğiz.”

“O ne demek anlamadım canım?” diye tedirgince sordu.

 

“Öyle bütün bilgileri bir gecede öğrenmek olmaz. Sana da yazık-”

“Hayır hayır, yazık değil. Kaldırırım ben-”

“Olmaz bebeğim,” derken Rüzgar kadının gözlerindeki kırmızı intikamın ışığı olan o pırıltıyı gördüğüne yemin edebilirdi. Bu kız cadıydı ve ona çektirecekti. “Beni sevmeyi öğrenmeden...” dudağını ısırdı, “Bana dokunmayacaksın.”

“Siktir!”

 

 

Öğleden sonra mobilyalar gelmiş ve Beste’nin eski odasına yerleştirilmişti. Akşam Rüzgar yine yemekleri kendi yapmış ve birlikte güzel bir akşam yemeği yemişlerdi. Çınar’ın babasıyla iletişimi o kadar kolay olmuştu ki, Beste oğlu adına da ayrıca doğru kararı verdiği için içi rahatlamıştı. Yemekten sonra Çınar koltukta esnemeye başlamış, bir iki dakika sonra da Beste’nin kucağında uyuyakalmıştı.

Televizyonda kanalları kurcalayan Rüzgar, “Uyudu mu?” diye sordu Çınar’a bakarak.

 

“Evet. Ben yatırayım.“ deyip kalktı kadın.

Rüzgar da arkasından gitti. O odaya girmeden ışığı kısık bir şekilde açtı. Beste dikkatlice odasındaki yatağa yatırıp, her gece yaptığı gibi tombik bacağından öptü onu. Telsizi açıp arkasını dönüp çıkacakken Rüzgar’la kapıda karşı karşıya geldiler. Beste’nin kalbi olduğundan daha hızlı çarpıyordu. Neden gitmemişti bu adam da, böyle bekliyordu.

“Yatırdım. İnelim.”

 

“Öyle mi?” diye bastıra bastıra soran Rüzgar’ın gözleri Beste’nin dudaklarındaydı.

Beste bunu fark ettiğinde onu ilk öptüğü anı hatırladı ve bütün kelebekler içinde uçuşmaya başladı, bahar ayı gibiydi içi. Ilık ılık bir esinti vardı sanki. Etraf rengarenk çiçeklerle doluydu.

Rüzgar daha fazla dayanamadı ve genç kadını belinden tutup, kendine çekti.

“Beste, seni ilk öptüğüm anı, ilk birlikte olduğumuz anı hatırlamayı deli gibi istiyorum, o anları yeniden yaşamayı da.”

 

Beste adamın boynuna kollarını doladı ve önce küçük bir öpücük kondurdu dudağına, sonra kulağına eğildi “Hatırlatmaktan öte, yaşayacaksın,” dedi. Adamı öpmeye başlayınca adam derin nefes aldı ve aynı anda ayrıldı ondan. “Ama şimdi değil...”

Rüzgar küçük bir kahkaha attı, “Harika oyun oynayacaksın benimle değil mi?”

“Oyun?” yüzünü buruşturdu, “Asla. Sadece öğretmen-öğrenci ilişkisinin tutarlılığı için savaş veriyorum.”

“Hay o savaşın ben!” sonra sinirle “Bana bak Beste,” dedi. “Kabul ediyorum ama aynı yatakta uyuyacağız. Ayrı oda asla olmayacak.”

“Peki. Dayanırım diyorsan.”

 

“Sen dayanırsan...” nefesleri sık ve tutkuluydu, “Ben de dayanırım.”

Beste uzanıp küçük bir öpücük bıraktı ona, “Peki Rüzgar Soylu, anlaştık.”

“Ah Beste, sen beni nasıl büyülemişsin öyle... Tekrardan o büyüye esir oluyorum ve bu beni önceden korkuturken şimdi heyecanlandırıyor. İyi ki varsın peri kızı...”

Beste duyduğu şeyle adamın yanağını okşadı. “Eski Rüzgar da bana peri kızı derdi. Biliyor musun?“ dedi.

Adam yalandan bir öfkeyle kızı kucağına aldı ve odaya giderken “Şu eski Rüzgar’ı unutsan mı artık. Çünkü o ben bile olsam kıskanmama engel olmuyor güzelim.”

 

Beste kıkırdadı. “İmkansız bebeğim, o benim kahramanımdı,“ deyip ellerini onun boynuna doladı. O sırada odaya gelmiş, yatağa uzanmışlardı.

“Keşke seni hiç bırakmasaydım Beste. Hiç,” dedi ve dudaklarına ulaştı. Kısa ama etkili her öpücük adamı başka bir dünyaya götürmüştü. Sadece o ve Beste’nin olduğu, hatırlamadığı o meçhul zamana... Ve Rüzgar hayatı boyunca böyle bir heyecan yaşamadığını düşündü. Kadını kollarına alıp, gözlerini kapatınca dudakları kızın saçlarında dolanıyordu. Bu kadını asla bırakmayacaktı. En azından eski Rüzgar’ın duygularını hissedebiliyordu artık.

 

*** 

 

Yağız eve girip “Hoşgeldin baba. Hoşgeldin anne,“ dedi ikisinin de ellerini öpüp yanlarına otururken.

Kadın oğluna gururla baktı. Diğer zıpır gençler gibi olmamıştı hiç. Gencecik yaşta babasının işini tüm sorumluluğu ile almış ve şirketlerini büyütmüştü. Tek eksiği kendisine yakışan bir kadınla yapacağı evlilikti. Şimdi o da olacaktı, Eyşan’la... O tam istediği gibi bir gelindi. Oğlunun bu kızla mutlu olacağını düşünüyordu. Ama duyduğu şeyle pek de öyle olmadığını anladı.

“Baba hayatta olmaz. Ne demek Eyşan’la evleneceksin. Ben o kızı tanımıyorum bile.” Yağız düştüğü duruma inanamıyordu. “Olmaz, bu şeyi benden istemeyin, ben...” gözlerini kapatıp açtı, “Evlenmem!”

 

“Tanımaman normal oğlum, sen İstanbul’a geldiğinde o daha yeni doğmuştu.”

“He bir de benden on bir yaş küçük. Baba kusura bakma ama çocuk bakıcılığı yapamam, hele de tanımadığım birine asla.”

“Oğlum birincisi yıllar önce söz verildi, artık dönmek olmaz. Ayrıca Eyşan aklı başında, olgun bir kız. Hiç de öyle çocuk değil. Hem kaç yaşında adam oldun. Evlenmeyi de düşündüğün yok.”

 

“Tabii ki şuan düşündüğüm yok. Olunca da kendi yaşıma uygun bir kızla evlenirim, bir çocukla değil. Allah aşkınıza kız daha on sekiz yaşında. Ben ise yirmi dokuz yaşımdayım. Bu çok...” yüzünü buruşturdu, “Mantıksız!”

“Yarın Mardin’e gidiyoruz Yağız ve kızla evlenip öyle dönüyorsun. Bahane kabul etmiyorum. De haydi iyi geceler,” deyip, odasına gitti. Yağız çaresizce annesine baktı.

“Anne bari sen bir şey de.”

“Ben ne diyebilirim oğlum. Babanı biliyorsun,” deyip, oğluna sarıldı. “Eyşan çok iyi, çok güzel, aklı başında bir kız oğlum. Ay parçası gibi. Onunla mutlu olacaksın emin ol.”

 

“Elimi bile sürmem o kıza anne. Çocuk o daha.” Ayağa kalkıp eliyle yüzünü sıvazladı, “Anne bak babam şirkette çalışacaksın dedi, resim tutkumu bırakıp, dediğini yaptım. Ama... Bu çok başka bir şey. Ben bir çocukla evlenmem!”

Kadın da ayaklandı ve gülümsedi oğluna “Görünce öyle düşünecek misin çok merak ediyorum,” deyip odasına gitti.

Yağız onun ardından düşüncelerle boğuştu. Dolabını açıp bardağa viski doldurdu ve bir dikişte içti. Bu gece sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Arabanın anahtarlarını aldı ve kendini dışarı attı.

 

*** 

 

Rüzgar yatakta gerinerek doğrulduğunda Beste’nin karşısındaki şifonyerde bornozu ile oturmuş makyajını yaptığını gördü ve hemen ayağa kalkıp yanına gitti. “Bebeğim,” dedi arkadan kadına sarılarak. “Günaydın.” Dudaklarını boynuna gömünce Beste gülerek başını yana eğdi.

“Günaydın canım.”

“Hayırdır, bir yere mi gidiyorsun?” eli yaramaz bir kedi gibi bedeninde dolaşırken çaktırmadan içeri sokacaktı ki Beste eline vurup ayağa kalktı ve ona döndü.

 

“Evet. Rüya ile çarşıya gideceğiz.”

Rüzgar kadının üstündeki bornozun ipini sıktığını görünce güldü, “Beste istersem o ip seni kurtarmaz biliyorsun değil mi?”

Beste adama yaklaştı ve çıplak göğsüne elini koyup, baştan çıkaran bir ses tonu ile “Biliyorum,” dedi.

“Beste...” deyip kadının dudaklarına yapıştığı an ayağına atılan minik bir tekme ile başını aşağı doğru eğdi.

“Bıyak,” diyen Çınar oldukça sinirli gözüküyordu. Tabi kendine göre.

“Allah Allah, nedenmiş?”

“O binim.”

 

Rüzgar kaşlarını çatarak kadına bakarken, Beste’nin eğlenen ifadesi ile daha da öfkelendi, “Bu işi çözeceğim.” Kadına yaklaştı “En yakın zamanda.” Sonra oğluna döndü, “Sende kardeşinle oynar, bizi azıcık anneyle bırakırsın ha oğlum.”

“O binim.”

“O benimken sen neredeydin acaba?” banyoya doğru yürürken girmeden önce yeniden bağırdı, “İntikamım acı olacak Çınar Soylu ve gelecekte seninle görüşeceğiz. İnşallah kızına seni yaklaştırmayan bir kayınbaban olur.” Tekrar çıktı banyodan ve oğluna bakarken gözlerini kıstı, “Çipli bir kızla evlen Çınar! Dokunduğun an babası bitsin yanınızda.”

 

Beste kaşlarını çattı, “Aaa ne biçim şeyler diliyorsun oğlumuz için Rüzgar, ayıp!” kucağına aldı oğlunu. Oğlu ağlamaya başlayınca da saçlarını okşayıp, öptü, “Yok oğluma, yok paşama. Melek gibi kayınbabası olacak benim oğlumun. Çok sevecek onu.” Sonra da saçını savurarak giyinme odasına gitti.

 

*** 

 

Buraya geldiğine hala inanamıyordu. On sekiz yıldır ayak basmamıştı bu topraklara. Çünkü kendi tövbe etmişti ne kuzeni gibi ağa olmak ona göreydi, ne de töre gibi saçmalıklarla uğraşmak. Ama işte buradaydı, hemde evlenmek için.

Çünkü babasının “Eğer sen evlenmezsen kardeşin Yaren’i gelin vereceğiz,” demesi onu bu topraklara getirmişti. Kardeşi daha on beş yaşındaydı. Canından çok sevdiği biriciğini veremezdi. Berzan gibi olamazdı. O töre için kardeşini öldürmüştü. O ne Berzan ağaydı ne de başkası. O Yağız’dı ve Yağız sevdikleri için gerekirse kendi canını verirdi.

“Hoşgeldiniz ağam.”

“Hoşbulduk Hafize sultan.”

 

Yan konakta olan hummalı çalışmalar bitmiş, beklenen misafirler gelmişti. Eyşan fotoğrafta gördüğü Yağız’ı gerçekte görmenin heyecanı ile hazırlanıyordu odada. Gözlerindeki ışıltı, içindeki mutluluk sadece okul için değildi, Yağız fotoğraflardaki kadar yakışıklıysa... Eyşan elinin tersini yanaklarını bastırdı, “Kes şu düşünceleri Eyşan!” diye kendi kendine kızdı.

Yağız ise hayatında hiç görmediği bir insanla bir hafta sonra evleneceği için hala şaşkın ve öfkeliydi.

“Bunu o kızın burnundan fitil fitil getireceğim Berzan,” diye söylendi.

 

Berzan ise adamın söylediği şeyle ona ters ters baktı. “Saçmalama Yağız. Kızın ne suçu var. O da senin gibi töreye boyun eğiyor.”

Umursamaz bir şekilde omuz silkti. O sırada çalan telefonuna baktı. Selim arıyordu. Telefonun yeşil tuşuna bastı ve uzaklaşıp bir girintideki kapının önünde durdu, “Efendim Selim. “

Eyşan kapısının önünde duyduğu sesle, daha çok yaklaştı kapıya. Bu o muydu? Kulağını kapıya dayadı.

“Evet Selimciğim evleniyorum, nasıl güzel mi? Haftaya düğüne beklerim.”

 

“Kaçırır mıyız oğlum? Tam kadro oradayız,” dedi Selim kahkaha atarak.

“Tam kadronu da o kahkahanı da sikeyim Selim. Kapat telefonu.”

O sırada Eyşan kapıyı açtı ve adamın kara gözleri Eyşan’ın can yakan yeşilleri ile karşılaştı ve kaşlarını çattı. O sırada hala Selim’in bir şeyler söylediğini fark edip, sinirle bağırdı, “Ne Selim ne? Nerden bakayım oğlum görmedim. Birazdan bakarım. Kapatıyorum.” Konuşurken gözlerini bir an bile Eyşan’dan ayırmıyordu. ‘Gerçekten de çok güzelmiş,’ diye geçirdi içinden. Annesinin dediği gibi küçük de durmuyordu.

 

“Merhaba,” dedi buz kütlesi misali sesle.

Eyşan ise kadife gibi sesi ve adamın dünyasını tersine çeviren bir gülümseme ile cevapladı onu, “Merhaba.”

Yağız hücrelerinde dolaşan yabancı bir madde gibi alışılması güç bir hisle elini uzattı “Yağız ben. Sen de Eyşan olmalısın. Müstakbel karım,” derken sesi alaylı çıkmıştı.

 

Kız adamın ne dediğini anlamamıştı, ya da neyi ima ettiğini ve uzatılan eli sıktı, “Evet Eyşan ben,” dedi onaylayarak başını sallarken.

Sonra Yağız kızın ses tonu ile içine düşen pişmanlığı görmezden gelemedi ve yaptığı hatayı anladı. Berzan haklıydı, bu kız günahsızdı. Kendisi bile söz geçirememişken babasına, bu kız nasıl geçirecekti ki?

“Ben özür dilerim Eyşan. Seni kırmak istemedim. Gerginim biraz. Kabul edersin ki iki gün önceye kadar özgür biriyken, bir hafta sonra evli bir adam olacağım. Kafam karışık sadece,“ dedi.

Kız bu sefer bir tek başını salladı. İyi de onun ne suç vardı ki?

 

“İyisin değil mi? Yani iyiyiz.”

“Sorun yok.”

“Peki,” dedi ve “Neyse ben aşağı ineyim,” deyip kızın yanından ayrıldı.

Bir saat sonra yüzükler takıldığında adam boğulacakmış gibi olup kravatını gevşetti. Artık nişanlı bir adamdı. Hem de minicik bir kızla nişanlanmıştı. İnanamıyordu. Başını yana çevirip kıza baktı. O da elindeki yüzüğe bakıyordu.

“Garip değil mi?”

 

Eyşan başını solunda oturan adama çevirdi, “Anlamadım,” dedi.

Yağız ilk kez gülümsedi, “Birbirimizi tanımıyoruz ama nişanlıyız, dahası bir hafta sonra karı koca olacağız.”

“Evet ama...”

“Burada herkes böyle evleniyor, biliyorum,” dedi keyifsizce. “Bende yıllardır bundan kaçıyordum ya...” diye homurdanarak başka tarafa çevirdi bakışlarını. Bu yaşadıkları kabus gibiydi ama onu asıl korkutan yaşayacaklarıydı.

 

*** 

 

“Her şey hazır değil mi Rüya? Birazdan uyanır Beste,” diye heyecanla sordu.

“Hazır abi de nereden çıktı bu yıldırım nikahı?” etrafına bakındı, “Üstelik sabahın köründe.”

“Haftasonu Yağız’ın düğünü var. Beste’yi de alıp gideceğim. Kimse onun yaşadığını bilmiyormuş. Bana olayları az çok anlattı. Çocuğumuz var. Bu durumda ailesinin tepki göstermemesi için en azından evli olduğumuzu bilsinler istiyorum. Hem zaten fazla beklemek de istemiyorum,” dedi. Tabi bir de Beste’nin pis bir inadı vardı, öpüşmenin dışına çıkmasına asla izin vermiyordu. Evli olurlarsa belki azıcık ilerleyebilirlerdi.

 

 

Yarım saatin sonunda Beste uyanmış yatakta gerinmişti. Etrafına bakındı Rüzgar yoktu. Doğruldu ve ellerini yana açarak esnedi. Tam yataktan kalmıştı ki komodinin üzerindeki kocaman açılmış beyaz gül dikkatini çekti. Hemen eline alıp kokladı ve üzerindeki notu okudu.

 

“Sen bu yüreğe tarih yazan kadın,

İkinci kez girdiğin kalpte saltanatını kurdun.

Tebrik ederim...

Gün senin, güneşlerin aydın olsun...

Günaydın sevgilim...”

 

Beste mutlulukla gülümsedi. İşte eski Rüzgar gelmişti. Notlar, çiçekler... Mutlulukla kalktı yataktan ve odadan çıkmak için kapıyı açtığında kapının önündeki çiçekler dikkatini çekti ilk. sonra Rüzgar’ı fark edip onu süzdü, elinde bir duvak, gelin çiçeği ve üstündeki alakasız eşofmanlı haline baktı. Kendi üzerinde de beyaz pijaması vardı.

“Rüzgar ne oluyor?” diye sordu.

“Sorun yok bebeğim. Evleniyoruz,” dedi ona gülümseyerek.

Beste’nin çığlığı ile kulaklarını kapadı. “Ne?!” başını sağa sola salladı, “Ne yapıyoruz?”

 

“Hadi memur bekliyor, hayatım.” Beste’yi çekiştirip başına duvağı taktı, eline de çiçeği verdi. Sonra diğer elini tutup salona götürdü. En iyisi şaşkınlığından yararlanmaktı. Her taraf beyaz güllerle ve zambaklarla süslenmişti. Hemen hemen herkes de oradaydı.

Beste üstüne bakıp inledi, “Aman Allah’ım pijamayla evleniyorum.”

“Sorun yok. Ben de eşofmanlayım aşkım,“ dedi sırıtarak.

“Manyak! Seni öldüreceğim Rüzgar! Sen bittin!” diye homurdana homurdana kıyıldı nikahları.

 

Nikah kıyılırken sürekli fotoğraf çeken Rüya’ya çemkirdi Beste, “Allah aşkına Rüya halimize bak. Çok matahmışız gibi bir de dakika dakika çekiyor ya.”

“Anı kızım bunlar. Çınar’ım ve onun minnak kardeşleri büyüğünce izleteceğim. Romantik ve ilginç nikahınızı. Ay ne tatlı.” bir yandan da hallerine kahkahalarla gülüyordu. Bir zamanlar ne moda evlerini araştırıyordu düğünü için. Şimdi kıytırık bir penye pijama ile evleniyordu. Acınası bir durumdu.

 

Sonra Beste Rüzgar’ın kulağına eğildi “Seksen liralık bir pijama ile evlendiğime inanamıyorum. Bunu burnundan fitil fitil getireceğim Rüzgar Soylu, biliyorsun değil mi?”

“Her türlü işkencenize razıyım Beste Soylu,” dedi adam cezbedici bir ses tonu ile. “Yeterki kollarımda ol artık.” Kulağına eğildi “Ve de tenin tenimde...”

 

  --- 

 

Çınar’ı Rüzgar annesine bırakıp, hazırlıklar yapıldı ve gece kutlama için bir bara gittiler. Kendini rüyada sanan Beste Rüzgar’la dans ediyor, yaşananlara inanamıyordu. Mutluydu, her şeye rağmen çok mutluydu. Nasıl evlendikleri o an umurunda bile değildi. “Rüya değil bu değil mi Rüzgar, biz evlendik?”

“Hayır bebeğim. Tabi ki değil. Sen artık benimsin, benim karımsın,” deyip önce alnından öptü, sonra da uzun uzun dudaklarından öpünce herkes ıslık çalmış, alkışlamıştı. “Beste...”

“Efendim kocacığım.”

 

Rüzgar onun bu cilveli cevabı ile gülümseyerek alnını alnına yasladı, “Bu gecemiz özel...”

“Evet,” diye fısıldadı. Adamın sesi öyle bir tınıyla çıkmıştı ki, Beste ardından gelecek şeyi biliyordu.

“Acaba biraz daha özelleştirsek mi?”

“Mesela?”

Rüzgar onu kendine çekti ve dudaklarını kızın boynuna bastırdı, “Mesela sevişsek... Sabaha kadar... deli gibi sevişsek?”

Beste bir tek gülümsemiş ve Rüzgar o tebessümle almıştı cevabını.

 

Bütün gece birbirlerine kaçamak bakışlar atan Rüya ile Selim, bir ara başbaşa kalabilmişlerdi. Bu anı bekleyen Selim hemen Rüya’nın yanına gitti.

“İyi akşamlar Rüya.”

“İyi akşamlar,” diye yanıtladı onu Rüya soğuk sesi ile. Yüzüne ise hiç bakmıyor, etrafa bakıp içkisini yudumluyordu.

“Rüya konuşmamız gerekiyor.”

 

Rüya alaylı bir gülümseme yolladı Selim’e “İnsan kaynakları departmanından izin aldın mı? Neydi adı?” derken elini çenesine dayayıp düşünür gibi yaptı. Sonra elini şıplattı “Hah, buldum Çiğdem. İzin aldın mı ondan? Sevgilindi sanırım. Yanılmıyorum değil mi Selim?” dedi yüzüne bakarak.

“Hayır yanılmıyorsun, sevgilim evet. Ayrıca adı Çisem. Ama düşündüğün gibi değil. Yani biz sadece...”

“Selim gerçekten senin ilişkini mi konuşacağız?” dedi sözünü kesip yüzünü buruşturarak. “Bu çok saçma.”

 

“Hayır tabi ki de değil. Ben seninle başka bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Yarın müsait misin Rüya? Akşam bir yemek yer, konuşuruz. ”

Rüya anlamaz bir ifade ile yüzüne baktı. “Selim seninle konuşmayı bende istedim. Ama sevgilin olduğunu öğrendiğim an bu konuşmayı yapmayı gereksiz buldum. Hiçbir anlamı yok artık. Çünkü sen bunu hakketmiyorsun,” dedi öfkeyle. “Sana yapacağım hiçbir açıklamayı hakketmiyorsun.”

 

Selim kahkaha attı. “Bunu bana sen mi söylüyorsun? Beni sebepsiz yere bir neden dahi sunmadan terk eden kadın mı söylüyor? Yapma Rüya. Ben seni görebilmek için her sabah kapında bekliyordum. Gittiğinden haberim bile yoktu. Salak gibi her sabah kapına geldim. Belki bahçeye çıkar da yüzünü görürüm diye. Ama sen beni o tatlı kıçına bile takmadan çekip gittin. Başkalarından öğrendim ben gittiğini be kadın. Bana bebeğini bahane olarak sunma, çünkü o kaybettiğin bebek benim de bebeğimdi. Sadece kendininmiş gibi çektin acını, beni it gibi tek başıma bırakırken, o acıyla yokluğunu taşımamı bekledin. Güçlü değildim Rüya ben, gittiğinde bitmiştim. O yüzden şimdi bana sakın sadık sevgili numarası yapma, benden de bunu bekleme!” dedi ve yanından çekip gitti.

 

Rüya’nın gözünden akan yaşların farkında değildi.

Selim darmadağınıktı, Rüya paramparça...

 

???

 

 

Bölüm : 04.12.2024 21:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...