19. Bölüm

18.BÖLÜM - ŞİMDİ MUTLULUĞA İSİMLERİMİZİ YAZMA VAKTİ

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

Sana geldim adam,

Saat de zaman da umurumda değil...

Hatta müsait olup olmaman da...

Sana geldim adam,

Yarım yamalak bedenim,

Tastamam kalbimle...

Sana geldim ben,

Ne dersen de vazgeçmeyeceğim

Ve bil istiyorum 'kal' dersen,

bir daha hiç gitmeyeceğim.

 

 

Yağız elindeki içkiye bakıp gülümseyerek yanında oturana gösterdi, "Çok güzel değil mi güzelim? Senin gibi..." sonra kaşlarını çattı ve başını salladı, "Hayır hayır, güzel olan sen değilsin, güzel olan bu içki de değil!" gözlerini yumdu, "Güzel olan o! Başımı döndüren o! Bu saatte şu gerizekalı beynimi beceren de o!" diye karşısındaki denize doğru bağırdı ve yatın güvertesine bardağını fırlattı.

 

Yanında oturan yavru köpek ürkmüştü.

"Korktun mu?" başını okşadı, "Korkma kızım, sana bir şey yapmam." Sonra gülümsedi ve ardından kahkaha attı, "Biliyor musun o da senin gibi, minnacık. Ama o bana sığınmıyor. Ne zaman arasam, bir şeye ihtiyacın var mı, geleyim mi desem hep yalnızlığından memnunmuş gibi 'gerek yok ben hallediyorum Yağız', 'Çok iyiyim Yağız' diyor. Lan ben iyi değilim ben! O ne olacak acaba?" dedi bağırarak. "Hallediyormuş... Hah!" Başını eğdi acıyla ve yeniden köpeğe baktı, "Sence halledebiliyor mudur Şima? Ben halledemiyorum da..." başını geriye attı ve gözlerini yumdu. "Sakın buradan ayrılma olur mu?" köpek de onun koltuk altına sığınarak uyudu. Hava dışarıda uyumak için oldukça serindi.

 

*** 

 

Selim saate baktı, sonunda buluşacakları zamanı gelmişti. Her halde bir saattir burada dikiliyor olabilirdi. Daha fazla da dikiliyor olabilirdi. Ama suç geçmeyen zamanındı! Telefonunu çıkarıp, hemen arama tuşuna bastı, "Hazır mısın Rüya?"

 

"Evet," derken içinden 'hemde tam tamına üç saattir,' dedi.

"Kapıdayım, seni bekliyorum."

"Tamam, hemen iniyorum."

 

İlk buluşmalarındaki gibi heyecanlıydılar. Rüya'nın kalbi az sonra söyleyeceği itiraf yüzünden azıcık korku ile atsa da Selim onunla kaçamak yaptıkları günler gibiydi. İlk zamanlar her şey çok ama çok güzeldi... Belki birgün onu affeder ve yine eskisi gibi olurlardı. Şimdilik yanındaki varlığı bile yetiyordu.

 

"Geldim." Selim arabaya binen kadına öyle bir bakıyordu ki, Rüya sırıttı. "İyi misin Selim?"

"Değilim sanırım." Sonra başını salladı, ne saçmalıyordu Allah aşkına? "İyiyim yani. Çok iyiyim. Sorun yok."

 

"Eee nereye gidiyoruz?" diye sordu çantasını kucağına yerleştirip onun kulpuyla oynarken. Bu da Selim'in gözünden kaçmamıştı. Çok heyecanlı olduğu zamanlarda yapardı bunu. En çok da ilk buluşmaya başladıkları dönemlerde.

"Her zamanki yere. Benim evime," dedi gayet doğal bir şekilde.

 

Rüya durakladı. 'E çüş,' diyesi vardı şuan. Sonra adam iç sesini duymuş gibi baktı kadına.

"Yanlış anlama hemen Rüya-"

"Yanlış anlamadım."

"Bakışlarından iç sesini okuyabiliyorum hala. Konuşacağımız konular ciddi. Etrafta, etrafımızda kimse olsun istemiyorum, hepsi bu."

 

"Anladım peki, tamam, sorun yok..." diye ağzında bir düzine kelime sıraladı.

"İyi güzel..."

 

Genelde iş konularının konuşulduğu yarım saatlik yolculuktan sonra Selim'in evinin önüne gelmişlerdi. İkili anlaşmış gibi aynı anda arabadan indiler. İçeri geçtiklerinde Rüya donatılmış masayı gördü. En sevdiği yiyecekler vardı, en sevdiği meyve ve tatlılar... Unutulmamış, ince detaylar...

 

"O gün... yani banyoda düştüğün gün..." sözünü bitirmeden Rüya'nın dolan gözlerini gördü.

"Ağlama! Ağla diye demiyorum." Gülümsedi, "Sadece, bebeğimiz için çok mutluydum Rüya, senin kadar mutluydum ve senin kadar acı çektim." Yaklaştı, kadının gözyaşlarını sildi ve devam etti. "Sana yine böyle bir sofra hazırlamıştım. Senin için... İkiniz için. Bütün yemekleri ben yapmıştım."

 

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten." Sonra kadına baktı. Kadınına... Yanaklarını okşadı. Neden onun karşısında bu kadar savunmasız, bu kadar zayıftı ki? O burada yokken her şey daha netti, öfkesi baki, affetmeyen kalbi çok katıydı. O bir buz kütlesiydi, bu kadında kavuran bir yaz güneşi. Onu gördüğü an tüm buzlar eriyip gitmişti.

 

Gözlerini yumdu Selim acıyla ve yıllardır içinde öfkeyle yoğrularak sorduğu soruyu, gözyaşları ile bu kez ona sordu, "Neden Rüya? Neden gittin? Beni, bizi neden terk ettin?" gözlerini açıp ona baktığında Rüya'nın hıçkırıklarla ağladığını gördü, "Ne yaşadın? Ne oldu? Benden uzakta ne cezbetti de seni beni terk ettin?"

 

Rüya yutkundu ve koltuğa oturup Selim'i de yanına oturttu. "Aslında gitmek istemedim Selim. Bunu söylemek çok zor ama ben gitmek zorundaydım. Neler yaşadım, nasıl günler geçirdim anlatamam," derken saçını çözdü. Geldiğinden beri hep topluydu saçı, peruğunu çıkarıp adamın gözlerinin içine baktı. Kısacık saçını gören Selim çıldırmıştı.

 

"Rüya? Saçların? Lanet olsun saçlarını neden kestin?" elini götürüp, kısacık saçlarını okşadı.

"Kesmedim... Döküldü, yeni yeni çıkıyor işte." Dudağını ısırdı acıyla gülümsemeye çalışırken, "Ben yurt dışına tedavi olmaya gittim Selim."

 

Bu doğru olamazdı. Bu... Bu çok çok fazlaydı Selim için. O an içinden 'keşke sevmediği için gitseydi' diye geçirdi, keşke benden kaçmak için gitmiş olsaydı... Duydukları çok ağırdı ve bunlar onu daha da çok öfkelendirdi. Onun tek başına o acıların içinde kalması Selim'in dayanabileceği bir şey değiöçldi. Ama Rüya'nın sözünü kesmedi. Çünkü her şeyi duymak istiyordu.

 

" O gün... Bebeğimizi kaybettiğim gün doktor bir hastalıktan şüphelendi ve bir sürü test yapıldı. En son rahim kanseri teşhisi konuldu." Rüya anlatırken o anları tekrar tekrar yaşıyor gibi yüzünü buruşturuyordu. Gözlerini sımsıkı kapadı ve sanki aklından o görüntüleri atmak istercesine başını salladı. "Çok zor zamanlardı. Cerrahi operasyon, bir dolu zaman sürecek tedavi süreci. Korktum Selim. Seni bu yolda yıpratmaktan ve benden bıkmandan korktum."

 

"Böyle bir şeyi nasıl düşünebildin Rüya? Nasıl gizledin? Senin yanında olmama neden izin vermedin?" sesi sonlara doğru yükselmişti.

"O zamanlar o doğru geldi. Poyraz, Rüzgar ara ara yanıma gelip gidiyorlardı. Zaten bir onlara izin veriyordum. Kimsenin beni o halde görmesini istemedim. O aciz, bitmiş halde beni gör istemedim. Zayıflamıştım, saçlarım yoktu, tükenmiş gibiydim. Ben o anlarda Rüya değildim. Aynalara bile bakamıyordum." Derin nefes aldı. "Selim..."

 

"Efendim bebeğim," dedi içten bir sesle. Avuçları yanağında, saçlarında geziyor, bu acıları tek başına yaşamış olmasına inanamıyordu.

"Şimdi sana söyleyeceğim şeyi ne olur iyi düşün. Çünkü ilerde ben bu yükün altında kalamam. Seni de benim yoksunluğuma, benim yalnızlığıma ve benim eksikliğime mahkum edemem."

"Rüya?"

 

"Ben bir daha anne olamayacağım Selim. Olamam..."

İşte söylemişti ve sevdiği adamın gözlerine bakıyordu. Ya onu saracaktı ya da 'yapamam' deyip bitirecekti.

Adam ellerini tuttu.

 

"Seni sevdim ben Rüya. Yüreğini, neşeni, gülüşünü ve bana yaramaz çocukları andıran bakışına aşık oldum. Ben seni tek başınayken sevdim. Ne bir fazlan vardı ne de bir eksiğin. Hala da gözümde öylesin. Sen benim kadınımsın... Tastamam ve her şeyinle... Saçların uzar, tenindeki yaralar iyileşir, ama neşeni kaybedersen, beni kendinden bir daha uzaklaştırırsan işte buna dayanamam. Asıl gülmezsen eksik olursun, dudaklarım dudaklarında olmazsa tamamlanamayız. Rüya biz seninle ikimiz bu yolda her şeydik, yine öyle olacağız. Kimi zaman birbirimize arkadaş, kimi zaman sevgili, dost her şey olacağız. Varsın olmayan tek şey çocuğumuz olsun. Eğer illa çocuk istersen de; çocuk edinme ya da koruyucu aile olmak için gerekli şeyleri araştırırım. Seninle hiçbir şey imkansız değil Rüya. Ama sensiz olmaz. Sen olmazsan olmaz, bundan sonra olamam Rüya." Kadın hıçkırıklarını tutamıyordu artık. Bu kadarını beklemiyordu. Kahretsin ki bu adamın hem canını başkasıyla acıtıp, hem de en büyük yarasını bu şekilde sarması adil değildi.

 

"Birbirimizi affedebilecek miyiz sence Selim?" diye sorunca başını aşağı yukarı salladı Selim gülerek.

"Affedeceğiz Rüya ve o gün her şeye yeniden başlayacağız," dedi ve sımsıkı sarıldı ona. Sonra da ondan yavaşça ayrılıp, yüzünü buruşturdu, "Pardon ama ben neden affediliyorum? Suçum ne?"

 

Rüya hayretle kaşlarını havalandırdı, "Tabii ki ben yokken başka kadınlarla-"

"Hop! Hop! Hop! Orada bir dur bakalım Rüya Soylu, sen giderken benden bir söz almadın, beni it gibi kapının önünde bırakıp, çekip gittin. Dönüp döneceğini, ne bokuna gittiğini bile bilmiyordum! Öfkem, kandırılmış hissi, ihanet düşüncesi beni iğrenç bir adam yaptı, kabul. Ama dediğim gibi seninle ilgili en ufak bir umdum dahi yoktu ve dağılmış haldeydim."

 

Rüya omuz silkti, "Yine de canım seni süründürmek istiyor Selim Taner."

"Gerçekten inanılmazsınız küçük hanım."

"Şimdi konuşacaklarımız bittiyse yemek yiyebilir miyiz? Çok açım da..."

 

Selim kahkaha attı, "Tabi tabi, buyurun hepsi sizin için yapılmış gibi yiyebilirsiniz, rahat olun lütfen."

Ve birlikte yemeğe oturdular. O gece her şey en baştan başlamıştı, sadece hazır olmadıkları için bunu kendilerine itiraf edemiyorlardı.

 

*** 

 

Beste rüyada olduğunu düşünüyordu. İnanamıyordu, sevdiği adam her şeyi hatırlıyordu, o geri dönmüştü... "Ne zaman?" diye sordu adama.

 

"Uzun zamandır rüyalar görüyordum. Ama kesik kesikti ve-" derken duraksadı, o anı yaşar gibi yüzü acı ile gerildi "-ve anlamsız geliyordu. Sonra o rüyalar gündüz de beynimde dolanmaya başladı. Yine de her şey net değildi henüz. Tam anlamı ile oturmadı bir şeyler. Ama doktor eşiniz hamile deyince, seni odamda ilk gördüğüm an geldi aklıma. Birden oldu ve ardından şiddetli bir baş ağrısı... Hastahanedeyken doktorun yanına gittim ve o tarz ağrıların olabileceğini, hatırlama sürecinde beynin çok yorulduğunu ve tepki verdiğini söyledi. Ama aklıma bir bir dolan şeylerle gülümsemem arttı. Seninle olan şeyleri unutmak ağırdı... Çok ağırdı be Peri kızım."

 

Kadın adamın dudaklarına şefkat dolu bir öpücük bıraktı. "Hatırladın ya... Hem yeni bebeşimiz bize iyi gelecek."

"Evet, ama kraliçemden bir tane prenses istiyorum. Onun gibi kokan, onun gibi sakarlığı ile beni gülme krizine sokan küçük bir cadı."

 

Beste parlayan gözlerle baktı ona. Şimdiden harika bir baba olmuştu.

"Sen kızımız mı olsun istiyorsun?"

"Güzel olmaz mı? Yani minik bir kızımız olsa..."

"Seni bir kız babası olarak düşünemiyorum Hayatım. Zindan edersiniz ona hayatı."

"Nedenmiş?"

 

"Kıskançlığınız başa bela. Acaba o kıza neler çektireceksin. Tatilde yaptıklarını unutmadım. Hele o şalcıya girip battaniye gibi şalla sırtımı kapatmaya çalışman tam bir rezaletti."

"Öyle mi hanım efendi? Pardon ama yarı çıplak dışarı çıkan ben miydim? Sana çıkma da dedim. Uyardım yani."

"Tatildeydik Rüzgar... Herkes öyle giyinmişti."

 

"Sen herkes değil, benim karımsın. Sana ait özel her ne varsa sadece benim görüş alanıma girebilir. Kimse onları görüp hayal kuramaz." Sinirlenmişti, gerçekten öfkeliydi. Bu kadına karşı duyguları zirvedeydi ve kıskançlığı ise Nirvana'ydı.

 

"Aman ne matah bir meziyet. Maşallah. Neyse hayatım hadi yatalım. Yoksa tartışma büyüyecek."

"Bak sen... Demek tartışma büyüyecek? Benim büyümesini istediğim daha zevkli şeyler var aklımda-" derken o sinsi ve aynı zamanda seksi gülümsemesini kadına sunarken, yatakta direk kadının üstüne çıktı. Daha öpmeye yeni başlamıştı ki, telefon çaldı. "Açma" diye mırıldandı Rüzgar acı ile başını onun alnına yaslayarak. "Ne olur açma!"

 

"Önemli bir şeydir belki."

"Umurumda mı acaba?" dedi çıkışarak.

"Değil mi?"

"Değil!" dediğinde kadın kıkırdadı. Adam ise başını kaldırıp resmen hırlarken "Kadın beni çıldırttığının farkında mısın acaba?" dedi.

Beste ben masumum der gibi ellerini kaldırınca, bu sefer adam gülümsedi.

"Asıl sen Rüzgar Soylu, acaba bu size has gülüşünüzü sosyal hayatınızda kullandığınızda etraftaki tüm canlıları bir anda yok etme potansiyeline sahip bir aslan kadar yırtıcı olduğumu ve aklımdan geçen senaryoların testere filmine konu olacağını biliyor musunuz?"

 

Adamın kaşları hayret eder gibi yukarı kalktı.

"Imm... Çok sevdim bu halini."

"Hangi halimi?"

"Kıskanç, sahiplenici ve sadece sana ait olduğumu vurgulayan halini. Ama en çok şu aslan kısmına bayıldım. Hadi bana neler yapabileceğini göster bebeğim," dedi ve dudaklarına kapandı. Bu gece ikisi için de uzun olacaktı...

 

*

 

Sabah uyandığında yanında uyuyan adama baktı. Resmen masumluk akıyordu yüzünden. Karın üstü yatmış, bir eli yastığın altında, diğer eliyle onu sarmıştı ve bu haliyle tapılası bir görüntü sergiliyordu.

 

"Beni dikizlemen bittiyse uyanabilir miyim sevgilim? Özledim..."

Kadın kızardı. Böyle mi denirdi? Ne kadar ayıp. "Dikizlemiyordum," diye savundu hemen kendini.

"Ya tabi tabi. Resmen gözlerim kapalıyken bile nefeslerinden hissettim adrenalini, heyecanı... İnkar etme."

"Ben kalkıyorum."

 

"Hiçbir yere gitmiyorsunuz hanım efendi."

"Oğlumu özledim. Gidip onu alalım."

"Tamam önce kocanla ilgilen," dedi seksi bir ses tonuyla.

"Bütün gece ilgilendim zaten Rüzgar. Aaa..." deyip yataktan kaçtı ve banyoya girdi. "Edepsize bak!"

 

"Ah bebeğim. Oraya kaçmayacaktın. Yanlış seçim." Rüzgar da yataktan hızla çıkarak peşinden koştu ve gülüşmeler, öpücükler arasında duş alıp evden çıktılar.

 

*** 

 

Yine uzun zamandır eve uğramıyordu Yağız, uğrayamıyordu. Karısını arıyor, ama 'iyi olduğu' dışında hiçbir şey öğrenemiyor, eve çağrılmıyordu. Çıldıracaktı ve bu böyle devam ederse sonu akıl hastanesi olacaktı. Maalesef karısı gibi hayatına kaldığı yerden devam edemiyordu. Kadınlarla tek gecelik ilişkilerine de gece hayatına da uzun zaman önce zaten veda etmişti.

Ama bugün bir bahane bulabilmiş ve kıyafet almak için eve gelmişti. Havalar bayağı soğuduğundan üzerindekiler ince gelmeye başlamıştı, aman ne tatlı...

 

Anahtarı yavaşça çevirip kapıyı açtı. Kız etrafta yoktu. Bu demektir ki uyuyordu, Allah kahretsin, dedi içinden. Saatine baktı, henüz çok da geç değildi halbuki. O an Poyraz'a saydırdı. Çok lafa tutmuştu onu çok...

 

Belki ders çalışıyordur diye düşünerek, kızın odasının önüne gelip yavaşça tıklattı. Ses yoktu. Bu sefer adını fısıldadı "Eyşan," diye. Yine ses yoktu.

O an içine düşen korkuyla kapıyı araladı ve gördüğü manzara ile şok oldu. Kız kat kat örtünmüş, soğuk terler alnından damlıyor ve titriyordu.

 

"Eyşan!" dedi inleyerek. Kızın yanına koşup, elini alnına koydu ve "Lanet olsun Eyşan! Yanıyorsun!" diye haykırdı. "Kaç saattir bu haldesin sen?" cevap gelmiyordu. Bin kere kendine lanet etti. Sonra ona saydırdı, bugün sabah aramıştı onu ve hiçbir şey dememişti kendisine. "Ah Eyşan, ah be güzelim..." Onunla henüz fiziksel olarak karı koca olamasalar da sorumluluğu altında bir kızdı o ve daha ilk andan batırmıştı her şeyi. Hızla üstündeki yorganı, battaniyeyi kaldırdı. Deli gibi korkuyordu şuan.

 

"Kaç kat örtünmüşsün sen?" derken sonunda kıza ulaştı. Onu oturtmaya çalışırken Eyşan hayal meyal görüyordu her şeyi. Yağız kızın üzerindeki kazağı çıkardı. Sonra altındaki uzun kollu tişörtü de çıkardığında kız sutyenle kaldı ve gördüğü manzara karşısında fısıltı ile "Siktir!" dedi. Eşofman altını da bir çırpıda çıkardıktan sonra kızı kucağına alarak banyoya geçti.

 

O an Eyşan ise fısıltı ile "Üşüyorum Yağız," diyebildi.

Kızın dudaklarından çıkan ismi ile gülümsedi adam ve bir eliyle kızın belini tuttu, diğer eliyle de suyu ılık hale getirdi. Onu duşun içine soktu.

Eyşan birden çığlık atıp, Yağız'a sarılarak "Üşüyorum, soğuk!" diye bağırdı cılız çıkan sesi ile. Yağız bu temasla dayanamadı ve o da kıza sarıldı. Şimdi duşun altında ikisi ıslanıyordu. Ama umursamadı.

Eyşan bir süre sonra kıpırdanmaya başlayınca "Yanıyorsun ufaklık rahat dur," dedi Yağız. Hayır kendisi de şuan yanıyordu o ayrıydı.

 

"Üşüyorum Yağız. Çok soğuk," diye mırıldanınca, Yağız biraz uzaklaşarak ona sarılan yarı çıplak bedene baktı.

"Bende yanıyorum," diye homurdandı ve bu söylediğinden kendi bile utandı. Kız hastaydı, kendi ne düşünüyordu. 'Sen adam olmazsın Yağız' dedi kendi kendine. Ama kız çok güzeldi, onun ne suçu vardı ki? Masum olan şuan tamamen kendisiydi. Sonra gözlerini yumdu, 'O küçücük, savunmasız ve sana sığınan bir kız şuanda Yağız, kes şu düşünceleri...' melek yanı ne de tatlıydı, ama sonra kırmızı boynuzlu olan Yağız onu dürttü, 'Arapça'da bir söz vardır koçum bilir misin? Anlamı, teselli et sen kendini böyle...'

 

"Kes Yağız kes. Terbiyesizleşme!" diye kendi kendine kızdı. Şimdi beynindeki melekle şeytanın çatışma zamanı değildi.

Eyşan'ı yavaşça çıkardı duştan, havluyla sardı onu. Kızın gözleri yavaş yavaş açılmış, adamı görünce de gülümsemişti "Gelmişsin..." dedi kendi kendine konuşur gibi.

 

"O konuyu sonra konuşacağız ufaklık." Kızı taşıyıp odaya getirdi ve yatağa oturttu. Sonra dolaba gidip açtı ve iç çamaşırların yerine bakmaya başladı. Açtığı ikinci çekmece ile bir "Siktir" daha çekti. Bu neydi böyle? Hayır bugünkü sınavı neydi? Rengarenk takımları gözden geçirdi. Pembeli, çiçekli bir takımı aldı ve "En azından bunlar daha masum," diye geçirdi içinden. Sonra pijamalara baktı. Hepsi gecelikti. Yine pembe bir tanesini aldı ve yanına gitti.

 

"Bunları kendin halledebilir misin?"

Henüz çok da kendinde olmayan kız sadece başını salladı ve havluya daha çok sarıldı. Demin resmen yarı çıplak adama sarılmıştı. Şuan yanakları al aldı.

 

"İyi o zaman. Ben de üstümü değiştireyim. Malum ıslandım," dedi kendini gösterip gülümseyerek.

Kız fısıltı şeklinde konuştu "Özür dilerim."

 

"Tamam önemli değil minnak hasta. Sen iyi ol da... Hadi giyin çabuk üşüme," deyip odadan çıktı ve önce üstünü değiştirdi, sonra mutfağa geçip telefonu eline aldı ve Beste'yi aradı.

"Alo kuzen nasılsın?"

"Uzatmıyorum prenses, hemen bana bir çorba tarifi ver," dedi.

 

"Ben mi?" dedi Beste hayretle.

"Evet sen fıstık. Hadi. Oğlun yok mu senin? Yapıyorsundur ona güzel çorbalar."

"Şey kuzenciğim benim pek yemekle aram yok ya. Hayırdır?"

 

"Ya Eyşan biraz rahatsız. Çorba yapacağım ama neyse internetten bakayım," deyip telefonu kapattı, çünkü arkadan kıkırtı sesleri geliyordu. Adi...

İnternetten çorba tariflerine baktı ve evde olan sebzeler ile sebzeli mercimek çorbası yaptı. Açık çukur bir tabakla servis ettiği çorbayı tepsiye koyarak yukarı çıktı. İçeri girdiğinde yine onu yorganlara sarılı gördü.

 

"Aaa ama olmaz böyle ufaklık, o yorganı çeker misin üstünden? Sen benimle yıkanmayı sevdin galiba," diye azıcık ciddi azıcık şakayla ona takıldı. Şahsen o çok sevmişti.

 

"Üşüyorum," dedi cılız bir inleme ile.

-Kullanma o ses tonunu kullanma işte! Defetmiştim şeytanı ben!

 

"Tamam ince bir pike ile örtünelim o zaman." Gidip dolaptan ince bir pike getirdi. Onu örttükten sonra "Hadi bu çorba bitecek," dedi.

Kız bir kaşık aldı ve yüzünü ekşitti. Allah aşkına bunun içinde ne vardı öyle? İğrençti.

"Güzel değil mi?" diye sordu adam başını eğip kızın yüzüne bakarak. Ama Eyşan adamın çabasını görünce onu kırmak istemedi.

 

"Bugüne kadar içtiğim en güzel çorba. Eline sağlık Yağız," dedi. 'Allah aşkına mercimek çorbasında tarçının ne işi vardı?' diye içinden geçirdi. Sonra kaşığa gelen marulla gözleri açıldı.

'O marul muydu?'

Adam ise gülümseyerek başını salladı, "Afiyet olsun. Güzel yaparım tabi." Sonra kızın marula baktığını gördü. "Aaa o robottan geçmemiş mi?" diye sordu.

 

Kız ise zoraki gülümseme ile baktı adama. 'Allah bilir o robottan neler geçmiştir,' diye iç çekti ve zor da olsa bir kaç kaşık daha içti ama artık yutamıyordu, "Yeter lütfen. Daha fazla yiyemiyorum. İştahım yok yani," deyince, Yağız hastalığına verdi.

 

"Tamam, buna da şükür." tepsiyi kızın kucağından alıp komodinin üstüne bıraktı ve kıza döndü "Nerede üşüttün bu kadar? Ayrıca neden aramadın? Ya da aradığımda neden iyi olmadığını söylemedin?"

"Dün yağmurda kaldım. Sabah bir şeyim yoktu. Öğleden sonra kötüleştim."

"Araban?"

 

"Park yerindeydi. Fakülteden otoparka yetişene kadar sırılsıklam oldum. Aslında... Yani ben... Şey seni aradım senden sonra. Asistanın açtı. Sana ileteceğini söyledi. Ama sen dönüş yapmayınca..."

"Lanet olsun, söylemedi bana," dedi homurdanarak. Yarın Asu'ya bunun hesabını soracaktı. Böyle bir şeyi nasıl unutur da söylemezdi!

 

Mutfaktan ilaçlarını da getirip, tek tek içirdi ve "Hadi biraz uyu ufaklık, dinlenmen lazım," dedi ona içten bir gülümsemeyle. "Ben içerde olacağım, bir şey olursa seslenmen yeter."

Tamam çıkacaktı ki, Eyşan aklını satıp, kalbini dinledi ve "Gitme," diye mırıldandı.

 

Yağız arkasına dönüp, ona anlamadığını belli eder şekilde bakarken "Gitme derken?" dedi.

"Gitme işte. Şey, gece kötü olursam diye. Yani burada yat, yanımda." yanakları kesin kızarmıştı. Çünkü şuan yüzü alev alevdi.

 

Adam önce durakladı, sonra kızın haklı olduğunu düşündü. Evet, bir şey olabilirdi. Kesinlikle doğruydu. "Tamam galiba haklısın," dedi kafasını kaşıyarak. Çok güzel oğlum, böyle lav dolu havuza at kendini, yak! Harikasın...

 

Etrafına dönüp bakındı. "Ben eşofmanımı giyip geleyim o halde. Şey..." derken rahat olmaya, heyecanını gizlemeye çalışıyordu. "Nasılsa yatak büyük. Yani bu köşede uyurum."

"Tamam." Eyşan çok mutlu olmuş, içinde filizlenen umuda hevesle sarılmıştı. Belki artık bir şeylerin başlaması gerekiyordu ve o, kendisinin kocasıydı. Yanında uyumasında hiçbir sakınca ya da yanlış bir şey yoktu.

 

Yağız üstünü değiştirip odaya döndüğünde Eyşan hala uyumamıştı. Yatağa girdi, ikisi de bir süre tavana baktılar. Sonra Eyşan'ın uykuya yenik düşen gözleri kapanmaya başladı. Ama Yağız'ın kollarında olduğunu, ona sımsıkı sarıldığını hissedememişti. O yüzdendir ki bu uykunun hayatı boyunca yaşadığı en tatlı uyku olma sebebinin ne olduğunu o anlarda anlamamıştı.

 

???

 

 

Bölüm : 05.12.2024 08:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...