
Senli benli değil,
Bizli olmalı cümleler...
Masal hikaye gibi değil,
Destansı olmalı sevgiler...
***
Üzerindeki ağırlık kıpırdanmaya başladığında uykulu gözlerini araladı. Birden üzerinde resmen sere serpe yatan ve geceliği beline kadar çekilen kızı gören Yağız gözlerini acıyla geri kapadı. Şu acınası haline inanamıyordu... İçinden okkalı bir küfür etti. Tam da tahmin ettiği gibiydi şu anda; oldukça baştan çıkmış ve her an kızla sevişebilecek durumda. Kendi haline kahkahalarla gülebilirdi, hani küçüktü kız, hani olmazdı şuan, o zaman kavramını önüne süren aklı hangi cehennemdeydi acaba? Aman ne güzel aklı da başında değildi. Bir an önce duşa girmesi gerekiyordu, bunun için de yataktan kalkması gerekiyordu tabi -Ha bir de kızın üzerinden inmesi gerekiyordu. Bu arada kendi de az değildi, kızı sarmalamıştı kolları ile. Dudaklarını alnına değdirdi ve gülümsedi. Neyseki ateşi düşmüştü. Güzel ve sağlıklı şeylerle hazırlanan bir kahvaltı ile daha çok toparlanırdı. Acaba iyice toparlanana kadar burada kalmayı mı teklif etse? Sonra 'Saçmalama Yağız, kızı huzursuz edeceksin' diye geçirdi içinden. Hem her gece böyle olacaklarsa... İşi işti yani!
Tam bir hamle yapıp kızı yana doğru kaydıracağı an, Eyşan daha bir yerleşti adamın üstüne ve adamın erkekliğine yapılan baskı ile bu sefer canı cidden çok acımıştı. "Ah!" diye inleyip, istem dışı yataktan kalkmaya çalıştı. Şuan kıza rezil olmak üzereydi. Hayır ne zamandır öpüşmeden, okşanmadan tahrik olmaya başlamıştı. Lanet olsun!
O sırada kız da uyandı ve adamla durumunu önemsemeden adamın acı çeken suratına baktı, "Hi bir şey mi oldu? Tekme mi attım? İnanmıyorum ne yaptım?" sesi panik doluydu.
"Ya üstümden kalk ya da altıma-" ofladı ve gülümsemeye çalıştı, "Eyşan... İyi değilim," dedi anlamasını umarak.
Kız üzerinden doğrulunca adam hızla kalkmıştı yataktan, ama ne yazık ki Eyşan adamın halini anlamamış ve tedirgin olmuştu, "Ne? Ne oldu? Dur yardım edeyim Yağız," deyip o da yataktan kalkıp onun peşinden gitti.
"Yardıma geleyim diyor ya, valla ateşle oynuyor bu küçük şey. Sonra suçlu ben olacağım."
Yağız banyoya girmeden kapıda durunca Eyşan da durdu. "Yağız, ne oldu? Neren acıyor? Söyle de yardımcı olayım," demişti ki adam kıza döndü ve onu fazla sert olmamaya gayret ederek duvara yapıştırdı. Kendini de kadına bastırıp, kulağına dudaklarını yanaştırdı. Böyle bir şeyi neden yaptığını gerçekten bilmiyordu. Resmen kendine işkence çektiriyordu. Kısık bir sesle "Neyim olduğunu hissediyor musun?" diye sordu. "Ve hala yardım etmek istiyor musun küçüğüm? Gerçekten bu kadar cesaretli misin?" Kız gözlerini pörtletmiş adama bakıyordu. Bu hali Yağız'ı güldürmüştü, ama gülümsememeye gayret etti. Şuan tek istediği onu öpmekti, ama Eyşan'ın gözlerindeki o korku onu durduruyordu. Tek bir onay bekliyordu, tek bir istek belirtisi... Ama beklediği o onay gelmeyince yavaşça uzaklaştı ondan, "Şimdi ufaklık, iki saniyen var sadece, ya hemen yanımdan uzaklaşırsın ya da benimle duşun altına girer..."
"Tamam tamam gidiyorum. Edepsiz, terbiyesiz. Ben sanki onu mu kastettim?"
"Sen sordun, neyin var, yardım edeyim mi diye? Şimdi edepsiz, terbiyesiz ben mi oldum? Aa..." derken yalancı bir alınganlık vardı yüzünde ve eğlendiği çok belliydi. Kız ise kızgın yüzü, utançtan kızarmış yanakları ile şuan seyirlik bir tablo gibiydi.
"İnsanlık yapmak istedim. Bir yerine bir şey oldu sandım herhalde," diye çemkirdi kız.
"Tamam işte, bende isim kullanmamak için, o an sızlayan yerimi gösterdim, yok bir de pe-"
"Yağız sus tamam, ne kadar ayıp ya!" dedi inleyerek. "Ben gidiyorum. Sen çok terbiyesizsin ayrıca ve de arsız. Utanma da yok. Edepsizsin de..." Yüzünü yelledi. Sıcak mı olmuştu buralar?
"Bende öyle düşünmüştüm," dedi Yağız küçük bir kahkaha atarak. "Ayrıca evliyiz biz, seninle konuşurken utanacak değilim."
Eyşan inanamıyormuş gibi baktı adama ve oradan hızla uzaklaştı, ama hala saydırıyordu, "Gördük! Ar, utanma gibi kavramlar yok sende. Edep hak getire. Ettiği laflara bak." Üstünü değiştirmek için giyinme odasına gitti ve içindeki çamaşırları görünce sesli bir şekilde inledi. "Ne yani o mu değiştirdi?" sonra oradaki pufa oturdu ve akşamı düşündü. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Kafayı yiyecekti. Düşünüyor, düşünüyor, aklına bir türlü bir şey gelmiyordu. Hayır yan yana uyuduklarına bile inanamıyordu. "Adamın üstündeydin Eyşan, ne yanı ne yanası?" diyen aklındaki şeytanı susturmak istedi, ama o şeytan çoktan ona kahkahalarla gülmeye başlamıştı bile. Şuan utancından yerin dibine girebilir miydi acaba? Bir süre sonra banyodaki su sesinin kesildiğini duyunca hemen üstünü giyindi ve koşarak banyo kapısına gitti. Adam elindeki küçük havluyla saçını kurulayarak çıktı banyodan.
"Yağız.." dedi adamın suratına bakamadan. Hayır, giyinip çıksaydı ya, valla çok edepsizdi. Ya da nasılsa her şey yaşandığı için artık rahat davranıyordu. Dövme miydi o kasığına doğru inen, ah Eyşan kes şu süzmeyi! "Dün? Biz? Seninle?"
Yağız sırıtarak omzunu duvara yaslayıp, ellerini çıplak göğsünde birleştirdi ve bu hareketi ile kaslarını kızın gözüne sokmuştu resmen. "Biz dün ne güzelim?"
"Yani ben yatarken içimdekileri giymemiştim de..." derken yutkundu, adam karşısında yarı çıplaktı ve Allah kahretsin ki çok çekiciydi.
Yağız ufak bir kahkaha attı. "Bilmem... Öyle miydi? Ne giymiştin?"
"Yağız yapma Allah aşkına, yani ben bir şey hatırlamıyorum..."
Yağız onun yanağına bir öpücük kondurdu, "Merak etme küçüğüm, hasta halinden yararlanacak kadar iradesiz değilim ve o ima ettiğin şey olacaksa-" yavaş bir hamleyle saçlarını sağ tarafına topladı, sol kulağına eğilip, "Hiçbir anını unutmaman ve her saniyesini hafızana kazımak için elimden geleni yapardım," diye fısıldadı. Sonra kendi kafasına sıkmayı bırakıp, kızdan yavaşça uzaklaştı. Kokusu onu deli ediyordu. Sakin olmaya gayret ederek devam etti, "Dün eve geldim, birkaç eşyamı almak için. Erken bir saatti seni etrafta göremeyince merak edip odana baktım. Uyumuştun, ateşin de çok yüksekti, duş aldırdım, üstünü değiştirdim ve yatağa yatırdım. Sonra yanında uyumamı isteyince, gece kötü olma ihtimaline karşın yanında uyudum, hepsi bu."
"Duş mu aldırdın?" -Aman nasıl rahatlamıştı... Asıl şimdi çıkmıştı ateşi...
"Neyse benim çıkmam lazım güzelim, bugün önemli bir görüşmem var, ama önce kahvaltı, hadi bakalım."
Söyledikleri Eyşan'ı neden hayal kırıklığına uğratmıştı bilmiyordu ama üzülmüştü işte. Onunla bir şeyler yaşamış olmak onu nedense çok heyecanlandırmıştı. Utansa da, kızsa da heyecanlanmıştı işte.
"Kahvaltı?"
"Evet küçük hanım, kahvaltı. Çok bir şey beceremeyebilirim, ama otlu omlet seversen, harika yaparım," dedi ve "Hemen giyinip, geliyorum, sen sadece aşağı in ve bekle. Yorma kendini," diye ekledi.
"Tamam peki," derken gülümsemiş ve o gülümseme adamın gözlerini yummasına neden olmuştu.
"Güzel, kalpten götürecek beni, çok kararlı," diye kendi kendine homurdandı. Konuyu değiştir Yağız... "Bugün akşam kızlar yanına gelecek bu arada. Evde misin? Yani birkaç kere söylediler, ama ben derslerini engeller diye çok istemedim. Şimdi Beste'nin mesajını gördüm, akşamda hastalandığını öğrenince, merak etmiş. Olur mu? Yani derslerini engellerse-"
"Engellemez. Evdeyim ben," dedi heyecanla. Gözlerinin içi gülmüştü.
"İyi tamam numaranı verdim ona. Arar seni"
"Kim kim gelecekler acaba?"
Yağız dudaklarını büzdü, "Bilmem. Beste, Rüya ve Mısra gelirler her halde."
Eyşan ellerini birbirine çırptı, "Tamam. Bende kek falan yaparım."
Adam ofladı, "Eyşan," dedi gözlerine yalancı bir sinirle bakarak, "Şimdi ne konuştuk. Kendini yorma lütfen. Ben sana bir kart bırakmıştım, şimdi bir de telefon numarası veririm. Oranın pastaları falan güzeldir. Ne istiyorsan oradan sipariş verirsin. Bugünlük böyle olsun, nasılsa daha çok gelip giderler, o zaman yaparsın ne istiyorsan. Anlaştık mı?"
"Peki tamam," dedi içindeki sevinçle. Adam onu mu önemsemişti? Belki iyileşmezse yeniden onunla ilgilenmemek için yapıyordu.
Kahvaltılarını ettikten sonra Yağız ayaklandı, "Ben gideyim," saatine baktı, "Ooo geç bile kalmışım. Zaman nasıl aktıysa yanında..."
"Akşam..." derken elleri ile oynuyordu. Ne tepki vereceğini bilemiyordu, "Gelecek misin?"
"Kızlar gittikten sonra sana bakmak için uğrarım bir ara," saçlarından öptü. "Hadi görüşürüz. Bir daha da hastalanma, çok korkuttun beni."
"Tamam. Çok teşekkür ederim Yağız."
"Rica ederim küçüğüm." -Küçük'ten ne zaman 'Küçüğüm'e geçtin Yağız Allah aşkına! Yakında 'karıcığım' da dersin sen, var sende o minnoşluk. Hey yavrum hey!
Evden ayrılıp, arabaya bindiğinde gözlerini kapattı ve gözlerinin önüne birden kızın dün akşam duştaki hali geldi, "Kahretsin!" diyerek direksiyona vurdu. Aklını kaybedecekti bu gidişle ve o akıl kaybolursa yanacak ateş ikisini de küle çevirecekti.
***
Rüya şirketten içeri geçtiği an karşısında asistanıyla konuşan adamı görünce elindeki çantasını sıktı. Şu ciddi haliyle ne kadar da çekiciydi. Bir eli cebinde, ceketi yana kaymış ve hafifçe eğilip dosyadaki bir şeyle ilgili açıklamalar yapıyordu. Eli ile yüzünü yelledi. Bu ciddi halini sevişirken görmeyi çok özlemişti. Şu zamanı fazla uzatmasa iyi olacaktı.
Öyle bir dalmıştı ki adamın yanına geldiğini fark etmemişti bile, "Dünyayı yakarım bu bakışın için biliyorsun değil mi hayalim?"
"Hayalim? O da kim? Hem sen ne ara gördün beni?" dedi yalancı bir öfke ile.
Adam ise sesli bir kahkaha attı, "İstediğim sorudan başlayabilir miyim öğretmenim?"
"Bırak zevzekliği, iş yerindeyiz ciddiyet lütfen," dedi saçını savurarak.
"Hayalim..." dedi adam içini çekerek. "Sensin o... Bir tek hayallerimdeydin uzun zamandır. Ama şimdi yanımdasın, karşımdasın ve gerçeğimsin..." Etrafına bakındı ve elini tutup, köşeye çekti onu. "Burada kimse görmez bizi."
"Hımm... Neden kimsenin görmediği bir köşeye geçtik Selim bey?" diye sordu kadın burnunu ukala bir şekilde dikleştirerek.
Selim dudaklarını büzdü, "Bilmem," dedi daha da yaklaşarak ona, "Hani belki öpmek istersin ya da ben isterim... Ya da karşılıklı öpüşmek isteriz..."
"İsteme Selim, isteme. Henüz düşünme aşamasındayım malum."
"Hımm..." derken gözlerini yumdu. Sonra açıp, gülümsedi, "Peki. Yarın kahvaltıya gelsen? Sen otursan ve ben sana enfes bir kahvaltı hazırlasam, sonra öpüşsek..."
"Öpüşmeden olur. Ama yorulma sonra!" dedi en seksi ses tonunu kullanarak.
"Yorulayım. Senin için ölürüm ben. Bir kahvaltının lafı olmaz," diye iç çekerek cevapladı onu. Kadına içindeki bütün aşkı sergileyerek bakıyordu. "Bu arada bence ailenle, özellikle Rüzgar'la konuşmalısın Rüya," dedi gülerek. "Yine tesadüfen öğrenmesin. Biliyorsun o talihsiz olay olmasaydı," dişlerini sıktı. Bir an Rüya'ya bir şey olabileceği geldi aklına ve öfkelendi. "Yani biz evleniyorduk."
"Tamam Selim. En yakın zamanda konuşacağım. Ama lütfen acele etmeyelim. Dediğim gibi, biraz zaman..."
"Tamam bebeğim. Sen yanımda ol da. Gerisi önemli değil."
İkisi aynı anda gülümseyerek birbirlerine yaklaşırken, adamın telefonuna gelen mesajla dikkatleri dağıldı. Selim elindeki telefonun ekranına bakarken Rüya'nın da gözü takılmıştı. Çisem'den gelmişti.
Ç: "Selim, konuşmamız lazım. Çok önemli, lütfen ara beni."
"Harika," dedi Rüya sinirle ve tam gidecekken Selim onu kolundan tuttu.
"Gitmeyeceğim."
"Arayacaksın sonuçta. Çok önemli demiş, görmedin mi?"
"Tamam, ararken sen de yanımda olursun, anlaştık mı? Çok önemliyse, telefonda da söyler."
Rüya başını sallayarak yanından uzaklaştı. Selim ise kendine küfretmekle meşguldü. Hayır, her şeyi tam yerine oturtacakken nereden çıkmıştı bu mesaj?
*
Bir kaç saat sonra, işleri hafiflemişti, telefonunu alarak Rüya'nın odasına gidecekken kapısı çalındı ve içeri giren Çisem ile bıkkın bir nefes bıraktı. "Arayacaktım seni-"
"Bekleyemedim," dedi çaresiz bir ses tonu ile.
"Peki, gel otur. İyi görünmüyorsun zaten."
Selim yeniden yerine geçip oturunca, Çisem de onun karşısına oturdu. "Ne içersin?" diye soran adama bakıp, "Hamileyim ben Selim," dedi birden bire.
Selim'in gözleri kocaman açılmıştı, "Ne? Nesin?"
"Hamileyim. Ne yapacağımı bilmiyorum." Saçlarını geriye attı, "Senin de bilmeye hakkın olduğunu düşündüm. Eğer istemezsen, ben kendim bakarım."
Adam ayağa kalktı, aklına ilk gelen isim ise 'Rüya' oldu. Ona ne diyecekti? "Doğuracak mısın?" diye istem dışı bir kızgınlıkla sordu.
Çisem ona anlamıyormuş gibi bariz bir öfkeyle baktı, "Yok aldırayım mı? Öyle bir şey isteme, zaten yasal süreyi çoktan geçtim."
Selim başını sağa sola sallarken eli ile başını ovuyordu, "Ben öyle demek istemedim. Özür dilerim, ama... Böyle bir şey de beklemiyordum." Kadına baktı, "Biz..."
"Biliyorum. Rüya... Ama bu bebek senin Selim."
Selim'in derdi bebek değildi, elbette onun bebeğiydi ve sahip çıkacaktı. Onun derdi, Rüya'ydı. Onun bebeği olmayacaktı ve şimdi bunu ona nasıl söyleyeceğini hiç ama hiç bilmiyordu.
***
Rüzgar karısına şaşkınlıkla bakıyordu, "Nasıl akşam yokum Çınar sana emanet."
"Ya kızlarla Eyşan'ın yanına gideceğiz Rüzgar. Kız geldiğinden beri okulla-ev arası hapis hayatı yaşıyor, kimsesi yok burada. Üstelik dün de rahatsızlanmış. Yani görümceyim ben bir yerde, ilgilenmem lazım gelinimle," derken adamın yakasından tutup, dudağına kışkırtıcı bir öpücük bıraktı ve adamı deli eden o ses tonunu kullandı, "Gecikmem söz."
"Söz?" derin bir nefes alıp verdi. "Yalnız bu ses tonu gece için fazla vaat edici ve beklentimi büyüten bir ses tonu oldu."
"Tamam koca bebek gece seninim, her şeyimle!" dedi göz kırparak. "Hem Selim de gelecek sana desteğe. Korkma."
"Kimler olacak?"
"Ben, Rüya, Mısra. Bir de okuldan arkadaşlarımız Ecrin ile Yağmur olacak, seni yakında tanıştırırım. Çok tatlı kızlar ve seni çok merak ediyorlar."
"Hımm, neden merak ediyorlarmış beni?"
Ukala bir şekilde saçlarını savururken, kendini beğenmiş bir ses tonu kullandı, "'Sana iki kere aşık olan şu adamı görelim,' dediler. Millet sevgilisini kendine bir kere bile aşık edemezken, ben iki kere ettim ya malum."
"Vay..." dedi adam şaşkınlıkla. "Maşallah, arkadaşlarına 'kocam bana iki kere aşık oldu,' deyip hava attığınızı bilmiyordum Beste hanım?"
"Öğrendiniz işte Rüzgar bey," dedi çantasını alarak. "Gerçi kaç kere dedim, marifet kocamda değil, bende. Her an, her gün aşık olunası bir kadınım, Allah kahretsin, diyorum; ama dinletemiyorum ki..."
Rüzgar kahkaha attı, "Biraz daha böyle salınırsan hiçbir yere gidemeyeceksiniz sayın Soylu."
"Tamam kaçtım aşkım."
"Peki, ama lütfen geç kalma. Sensiz uyumam biliyorsun."
"Tamam amma mızıldandın ha. Koca bebek gelsem de uyumayacağını biliyorum," deyip evin ve arabanın anahtarını alıp, adamı öptükten sonra çıktı. Arabaya binecekken Selim'in de arabadan indiğini gördü.
"Hayırdır Selim ne bu hal?"
Selim resmen dünyası başına yıkılmış gibiydi. "Yok bir şey. Sonra anlatırım," dedi.
"Hımm, ben gelmeden gitme o zaman, konuşalım."
"Bakarız, hadi görüşürüz," dedi ve eve geçti.
Beste arkasından hayretle bakarken, omuz silkti ve oda arabaya binerek oradan ayrıldı.
*
Rüzgar Çınar'ı uyutmuş aşağı inmişti ki Selim'in kahvesini bırakıp, dolaptan aldığı bir şişe viskiyi iki bardağa doldurduğunu gördü.
Selim "Uyudu mu?" diye sordu şişeyi kapatırken.
"Zor uyudu sıpa. Anne nerede, diye sorup durdu. Bizi adamdan saymıyor."
Selim güldü. Keşke Rüya'yla onunda bebekleri olsa ve o bebek de onu adamdan saymayıp, Rüya'ya böylesine bağlansa. Rüya bile şuan ona o kadar uzak hayalken, bu imkansız bekleyiş neydi böyle*
Selim'in düşünceli ve suskun halini gören Rüzgar dayanamayıp, "Eee abicim anlatacak mısın susacak mısın, ne bu surat?" diye sordu bardağından büyük bir yudum alarak.
"Biz Rüya ile barıştık."
"Buna mı bozuldun? Kardeşim bu kadar çekilmez ve cadı olduğunu yüzüme vurmasan mı acaba?" deyip kahkaha attı. "Gerçi sen de haklısın, Allah bilir sana neler çektiriyordur şimdi."
Sonra adam öfke ile yumruğunu sıktı. Aslında bu adamın burnunu kırıp, gözünü morartmalı ve dudağını patlatmalıydı. O zamanlar söyleseydi, kimseyle bir bok yemez, başına da bu gelmezdi. O zamanlar Rüya'ya o kadar kızgındı ki, onu sevmediğine kendini o kadar ikna etmiş, gururu herkesin önünde o kadar kırılmıştı ki gözü hiçbir şey görmüyordu. Kendini aptal gibi hissetmişti. O günlerce kapısına gidip, onu beklerken, abilerine aşklarını, sevgilerini kanıtlamaya çalışırken, birden çekip gitmiş olması, o delirtmişti. Oysa şimdi, daha büyük bir çıkmazın içindeydi.
"Rüya bana her şeyi anlattı Rüzgar. Hastalığını, tedavi sürecini, saçlarını gördüm," derken acı çektiği çok belliydi. Onun o ipek saçının teli için dünyayı yakardı. "Bana çocuğu olamayacağını söyledi. Ama saçları kadar üzülmedim buna. Çünkü o saçlarını çok severdi. Bende... hem de her telini." Gözlerini yumdu. "Uzar ama... yine de çok üzülüyorum."
"Saçları yüzünden mi bu haldesin? Selim neler oluyor?"
Acı bir şekilde güldü. Ağzındaki kesif tadı götürmek için yutkundu ama başaramadı. "Onun çocuğu olmayacak Rüzgar. Şimdi ben ona nasıl Çisem hamile deyim ki, bir çocuğum olacak nasıl denir ki ona? Yıkılır. Kaldıramam, altından kalkamayız. Ağlar, susturamam. Rüzgar o gider, durduramam. Neyle nasıl durduracağımı bilmiyorum çünkü. Hangi kelimeyi kullanıp, acısını dindireyim, hangi cümleyle onu teselli edeyim? Ne yapacağımı bilmiyorum. Delireceğim. Öğrendiğim andan beri yürüyen ceset gibiyim. Ne düşünebiliyorum, ne nefes alabiliyorum."
Rüzgar sustu... Ne diyecekti? Kız kardeşi kaldıramazdı evet. En önemlisi kardeşini biraz tanıyorsa o çocuk babasız bırakmasın diye Selim'le asla bir arada olmazdı. Hayatlarında bir şey de tam yolunda gitse ya...
"Önemli olan sen ne yapacaksın Selim? Aklındaki ne?"
"Ben... Ben Rüya'sız yapamam. Yaşayamam artık olmaz yani. Tamam o benim çocuğum. Elbette onun yanında olacağım. Ama eşim olarak Rüya yanımda olacak. Başkası değil."
Rüzgar bunu da aslında biliyordu. "Rüya bunu kabul etmez, biliyorsun değil mi?"
"Edecek abi, ben..." başını kaşıdı sinirle, "Ben bir şekilde ettireceğim. Olmaz, başka yol, başka türlü bir çözüm yok. Ona kavuşmuşken bir daha onsuz kalamam. Nefes alamam bu sefer."
"Bol şans o zaman. Çok ihtiyacın olacak."
"Bencede..." dedi Selim çaresizce.
***
Kızlar tanışma faslını bitirmiş, sohbetin havadan sudan kısmını da geçmişlerdi. Eyşan, Ecrin ile Yağmur'un sıcak tavrı ile rahatlamış, onları çok sevmişti.
"Eee Eyşan evlilik nasıl gidiyor?" diye sordu Beste.
Eyşan utanarak gülümsedi. "Giden bir şey yok aslında. Yani biz... Yağız ile... Şey... Karı-koca değiliz. Zaten eve de çok gelmiyor. Yani dün hastayım diye kaldı. Normalde teknesinde kalıyor."
"Nasıl yani?" dedi Mısra hayretle. "Sevişmiyor musunuz?"
"Hayır," diye inledi Eyşan. Böyle de sorulur muydu? Bunlar da edepsizdi.
Yağmur da kaşlarını çatmıştı, "Ben anlamadım ya."
"Basbayağı işte. Yani... O bana zamana bırakalım, dedi. Sanırım beni kadın olarak görmüyor, etkilenmiyor. Küçük buluyor." Bu kadarını da anlarlar inşallah.
Ecrin kaşlarını çattı, "Bak sen adama. Küçüleyim de cebine gireyim, deseydin. Demek çocuksun ha, küçüksün. Yani hiç mi yakınlaşmadınız peki?"
Ecrin soruyu sorduğunda Eyşan'ın yanakları kızardı. Başını öne eğdi ve bir gece önce olanları, bu sabah ona söylediği o edepsiz sözleri, yakınlaşmasını düşündü ve kızlara anlattı hepsini. "Kızlar bakın gerçekten aslında hiç önemli değil. Yani benim amacım okumak. Başka bir şey istemiyorum, zaten... Yani benim de işime geliyor, çünkü ben azıcık..."
"Korkuyorum, deme Eyşan!" dedi Beste gülerek.
"Yani... Evet biraz korkuyorum, yalan yok. Ama..."
"Olsun da istiyorsun... Anladım..." Ecrin şeytanca gülümsedi, "Ben bu işe el atacağım. O kart Yağız, benim minik, çıtır Eyşan'ım onu bir kere öpsün diye, kapısında sabahlamazsa bana da Ecrin demesinler," dedi başını dikleştirerek. "Bugüne bugün Ecrin Hazar derler, diz çöktüremeyeceğim erkek yoktur. Sen bana bırak o işi."
"Ecrin, saçmalama, sen beni tamamen yanlış anladın, benim öyle bir derdim yok diyorum. Banane canım, aaa!" diye tedirginlikle araya girdi. Bu kız deli miydi neydi? Başına bela olacaktı. Hayır adam bir de peşinden koştuğunu zannederse, tam rezaletti.
"Kızım korkma ya. Elimizdeki çomağı yılanın inine sokup, azıcık kışkırtacağız ki, o yılan o inden çıksın. O çıkınca da biz..." dedi kıkırdayarak. "Pır, uçacağız. Sen kalacaksın ve o yılan gelip seni sok-"
"Aaa!" diye bağırdı Eyşan yüzünü saklayarak. "Saçmalamayın. Olmaz! İstemiyorum ben zaten."
Ecrin sırtına vurdu, "Tamam tamam, ben koydum kafaya, o iş bende."
"Ay ne baş belası çıktın sen, keşke de anlatmasaydım," dedi Eyşan çaresizce. Ne yapacağını şuan bilemiyordu.
Beste kahkaha atarak "Yalnız Eyşan," dedi. "Şu halini kameraya almak isterdim. İstemem, yan cebime koy, cümlesinin canlı versiyonusun yemin ederim." Sonra Ecrin'e baktı, "Senin eline düşen de yandı ha."
"Tabi canım," dedi Ecrin sarı saçlarını savurarak. "Nikah masasına oturtamayacağım adam, o yatağa da sokamayacağım koca yok. Tam bir baş belasıyım!" sonra kahkaha attılar hepsi. Eyşan hariç. O hala tedirgindi...
"Maşallah sana!"
"Ee kızım ne sandın..."
Gecenin geri kalanı eğlenceli anılar, komik sohbetlerle geçmişti. O saatlerde teknede içip içip Eyşan'ı sayıklayan adamdan habersizdi hepsi...
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.12k Okunma |
518 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |