2. Bölüm

1.BÖLÜM - SONBAHAR

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

Kim demiş aşk sever ilkbaharı...
Kim uydurmuş sevgililer yaz sıcağında sevişir...
Ben sonbaharlarımı sakladım sana,
Gizemimi, hüznümü ve büyüleyici manzaramı...
Ben ateşimi sakladım sana,
Ayazda tenini ısıtacak alevlerimi...
Ey sevgili...
Ben kendimi sakladım sana,
En güzel duygularımı
Ve yalansız aşkımı...
Eylül ayının güzelliğini ve sonbaharın zarafetini sakladım.
Çünkü aşk sonbaharda,
Sen bende bambaşkasın...

-*-

Zaman kavramı yok olduğunda, her şey anlamını yitirirdi. Aşk, sevgi, sadakat ve daha bir sürü şey. Çünkü zaman uçup gitmiştir aklınızdan ve hatıraları da bir bir götürmüştür yanında. Artık dudaklarınızda ne dudaklarının tadı kalmıştır ne de o gülüşlerinin sizde bıraktığı mutluluğun izi. Bitmiştir her şey, bahar mevsimi kendini ayaza bırakmıştır. Zaten her baharın sonu kış değil miydi? Bu beklemediğin neyin sahteciliğiydi?

Olaylar bu noktaya nasıl geldi bilmiyordu Beste. Ne zaman böyle oldular, neden onlar? “Her şey, her kötü şey beni bulmak zorunda mı?“ diye isyan ediyordu artık içinde kalan paramparça duygularla. Sevdiği onu tanımıyordu. Deli gibi sevdiği, aşık olduğu, kendisi için yanıp tutuşan adam şuan bir yabancıdan farksızdı. Bakışları donuk, sözleri soğuktu. Bu sevdiği o adam olamazdı.
Bu talihsiz bir olaydı evet ve hepsi onun suçuydu. Eğer o gerçeği saklayıp, sevdiğine yalan söylemeseydi belki işler bu noktaya gelmezdi. Ama o zamanlar ki şartlar öyleydi. Nerden bilsin aşık olup, delice seveceğini. Üstelik o durumdayken.
Her şey o evi tutmasıyla başlamış ve işler sarpa sarmıştı. Tam 3 yıl önce...

*
3 YIL ÖNCE...

EYLÜL AYI

Evet, her şey tamamdı. İstediği evi hem de tamda istediği fiyata almıştı. Sadece yerleşmesi kalmıştı. O kadar bir eşyası olmadığı için eşyalı bir evi tercih etmişti ve turnayı gözünden vurmuştu. Uğraşacak, tek tek mağazaları gezecek vakti de yoktu zaten.
“Evet Beste kızım, şanslı pilicin tekisin!” dedi kendi kendine yumruk yaparken. Etrafında dönüp yeniden baktı eve, bayağı da lükstü. Bu paraya bu evi alacağını hiç düşünemezdi. Parayı peşin vermesinin de etkisi vardı tabi. Adamın ihtiyacı vardı; o yüzden evi hemen elden çıkarması gerekiyordu. Odası da bayağı genişti.

“Ferah ferah yatarım, oh!” diye geçirdi içinden. Koca bir rezidansın son katıydı, havuzu, terası... Kısaca mükemmel bir evdi.
Adam eşyalarını da hafta sonu toparlayacaktı. Aman bir zararı yok. Şimdilik bavulda bırakırdı kıyafetlerini. Cumartesiye ne kaldı ki şunun şurasında.
“Of, her tarafım koptu. Duş alsam harika olacaktı. Evet sonrasında da keyif kahvesi içerim terasımda,” diyerek kıkırdadı ve kendini banyoya attı.

“Döndün demek? Erkencisin?“
“Evet, işlerim erken bitti. Şimdi eve geçip bir duş alır uyurum. Akşam mekanda olursan, görüşürüz,“ dedi ve direksiyonu kırarak rezidansın otoparkına girdi.
“Kesin geleceksen geçerim mekana.“
“Yorgunluğumu ve şu yolculuğun verdiği huysuzluğu üzerimden atar atmaz oradayım.”
“O zaman bekleniyorsun bebeğim.”
“İğrençsin abi, kapat ya!”

Adam kahkaha atarak kapattı telefonu. Genç adam bir ayın yorgunluğunu üzerinden nasıl bir saatte atacağını düşünüyordu. Park ettiği arabanın direksiyonuna başını yasladı. Artık şu yurt dışı işlerini bırakmalıydı, fazlasıyla yorucu oluyordu. Belki de Serdar yapabilirdi, ona teklif etse iyi olurdu. Evinin anahtarını bile bir tek ona veriyordu. Bugüne kadar onu hiç hayal kırıklığına uğratmamıştı. Çok güvenilir, oldukça sadık bir dosttu.

Derinden gelen telefon sesi ile etrafına bakınıp telefonunu aradı. Arabanın yan koltuğuna fırlatmıştı ve arayan sekreteriydi. “Aman ne güzel, yine nasıl bir sorun var acaba?” diye kendi kendine homurdanarak açtı telefonu, “Efendim Ferda?“
“Rüzgar bey merhaba. Efendim az önce Poyraz beyden geldiğinizi duydum.“
“Evet Ferda. Yeni geldim ve sanırım bir sorunumuz var.“ -Olmasaydı bu saatte aramazdı.
“Aslında Evet. Asistanınız Selma hanım. Bugün işe gelmedi. Aradım; fakat açmadı. Eşi yine dün burada çıkardı.“

Bu kadının eşi başa belaydı. Selma işini çok iyi yapan bir asistandı. Öyle olmasa şimdiye çoktan çıkarırdı. Fakat hem işe ihtiyacı vardı hem de işinde çok dikkatliydi. Asla hata yapmaz, hiçbir ayrıntıyı atlamazdı. Şimdi iyi bir asistan nereden bulacaktı ki?
“Tamam Ferda. Yarın sabah geldiğimde bakarız. Eğer gelmeyecekse ilan veririz. Yapacak bir şey yok. sen ulaşmaya çalışıp, bana bilgi verir misin?“
“Peki Rüzgar bey.“
“İyi akşamlar.”
“Size de.”

Telefon kapandığında arabadan hızla indi. Yorgunluktan bayılacaktı artık. Kaç saatlik uçak yolculuğu, ondan önceki saatlerce bitmeyen toplantı ve araştırmalar. Asansörden inip evin kapısını açtı ve vestiyere ceketini astı. Biraz dikkatli olsaydı ya da o kadar yorgun olmasaydı, pembe, ayıcık kapüşonlu hırkayı kesin fark ederdi.
Merdivenlerden yukarı çıkarken gömleğinin düğmelerini açtı ve yatak odasına geldiğinde açık kapıdan tam adım atacakken hiç beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Üzerinde minicik bir havlu ve elinde fırça ile şarkı söyleyen ve dans eden küçük bir kız. Hayır, genç bir kız... Hayır bu da eksik oldu, çok güzel-çok fazla güzel bir genç kız.

Nefesi kesilecekti neredeyse. “Bu da kim?” diye mırıldandı. Yoksa Serdar’ın arkadaşı mı? Rüzgar kafasındaki düşüncelerle kapının pervazına yaslanıp, ellerini göğsünde bağladı ve o an gülümseyerek genç kızı izlediğinin farkında bile değildi. Ayrıca demin yorgun değil miydi o? Ne yorgunluk kalmıştı aklında ne de uykusuzluk. Çok acayip bir şeydi bu. Hem de çok.
Genç kız sevinçle şarkısını söylüyor, üzerindeki havluya aldırmadan dans ediyordu, kapıda onu izleyen adamın farkında olmadan...

“...
Bir kere zıpla iki kere zıpla,
Bıkmadın Allah Allah!-“ Allah Allah!” diye bağırdı adamı görünce, sonra “Maşallah!” dedi bu sefer şaşkınlıkla. Bu da kimdi? O an birden kendine gelip, “Hii! Irz düşmanı!” diyerek çığlık atınca Rüzgar iki adımda kıza ulaştı ve ağzını kapatmaya çalıştı. Kız korkudan çırpınıyor, adama yumruk atmaya çalışıyor, ama başaramıyordu.

Gözlerindeki korkuyu fark eden Rüzgar, “Şişt! Sessiz ol. Irz düşmanı falan da değilim! Asıl sen kimsin ve evimde ne arıyorsun küçük hırsız?” diye sordu.
Hırsız mı? Evi mi? Bu adam ne saçmalıyordu. Bu onun eviydi, daha yepisyeniydi.
Adam kızın anlamadığını gösteren bakışlarını görünce tekrar konuştu, “Peki küçük hırsız, ağzını açacağım ama bağırmak yok. Konuşacağız tamam mı?“

Kız onaylayarak başını sallayınca Rüzgar da yavaşça elini ağzından çekti ve bedenini bedeninden uzaklaştırdı.
O an Beste çıplak olduğunu unutup, ellerini beline koyarak çemkirmeye başladı, “Sensin hırsız! Hem ırz düşmanı, hem hırsızsın. Burası benim evim tamam mı? Asıl sen ne arıyorsun benim evimde, benim odamda? “ derken üstünü fark etti ve cıyaklayarak bağırdı, bir yandan da eli ile üstünü kapatıyordu, “Ve Allah aşkına çıplak olduğumu görmüyor musun? Çık lütfen. Hemen! Bir de düğmelerini açmış, sapık!”

Adam gülümsedi, elbette görüyordu, görülmeyecek gibi değildi, “Tamam sende giyin ve içeri gel. Konuşmamız lazım,“ diyerek son kez kızı süzdü ve odadan çıktı. Düğmelerini iliklerken düştüğü durumu düşünüyordu, daha doğrusu neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama hiçbir şeyi oturtamıyordu yerine.
Kız da adam çıkınca afalladı. Hemen üstüne siyah bir tayt ve çizgili uzun bir gömlek giyip çıktı. Bu adam da kimdi, neyin nesiydi? Ev benim, diyordu da ne saçmaladığını anlayamıyordu. Kafasında sorularla mutfağa yöneldiğinde bir an durup adamı izledi. Sanki kendi evindeymiş gibi kahve hazırlıyor, her şeyin yerini ilk seferde buluyordu.

“Sen kimsin?“
“Rüzgar Soylu. Ya sen?“ dedi rahat bir tavırla.
“Beste.” Sonra kafasını kaşıdı kız, “Bu ev gerçekten senin mi?“
“Evet Beste. Bu ev gerçekten benim ve saçlarını kurutmamışsın, hasta olacaksın.”
“Sorunumuz saçım mı? Bu ev benim!” artık içi sıkıntı ile dolmuştu.
“Sen kimden tuttun bu evi? Bu arada şeker?“ diye sordu kahvesini göstererek.

“Ah bir tane atabilirsin. Bu evi Serdar’dan satın aldım,“ derken mutfaktaki bar sandalyelerine tırmanarak oturdu. “Bu sandalyeler çok yüksek!” dedi homurdanarak.
Rüzgar kızın kahvesine şeker atıyordu ki duyduğu isimle şok oldu. Serdar mı demişti o? İyi de nasıl olur?
“Gidecek bir yerin yoktu da Serdar geçici olarak mı getirdi seni buraya?“ Evet öyle olmalıydı. Başka bir şey gelmiyordu aklına. Ya da getirmek istemiyordu...
“Ne münasebet. Bizzat Serdar beyden satın aldım diyorum bu evi.“

“Bak yanlış düşünceler kurmak istemiyorum; ama bahsettiğin adam benim dostum. Ne demek burayı bana sattı. Burası benim evim ve ben bir aydır yurt dışındaydım. Evimin anahtarı da ondaydı.“ sonra aklına gelen şeyle küfretti. Yine kumara mı başlamıştı bu adam? “Telefonu var mı sende?“
“Var.“
Rüzgar sıkıntı ile yüzünü sıvazladı, “Ara ve evle ilgili bir sorun olduğunu derhal buraya gelmesi gerektiğini söyle. Sakın benden bahsetme!“

“Peki,“ diye geveledi ve gidip çantasından telefonunu alıp yeniden mutfağa geldiğinde adamın küfrettiğini duydu.
“Eğer gerçekten yaptıysa, ebesinden başlayacağım sikmeye!”
“Çok ayıp,” dedi Beste uyaran bakışlarla.
“Pardon küçük hanım, ebesinden başlayacağım ayıp şeyler yapmaya. Bu nasıl?”
“Bu daha iyi,” dedi ve numarayı bulup, arama tuşuna bastı. Dördüncü çalışta açılmıştı.

“Efendim?”
“Merhaba Serdar bey. Ben Beste. Dün kaz- ... Yani evi sattığınız kişi.”
Rüzgar gülümseyerek başını sağa sola salladı. Alemdi.
“Ah evet, nasılsınız Beste hanım?”
“İyiyim sağolun.“

“Hayırdır, bir şey mi oldu?” inşallah Poyraz falan gelmemiştir eve diye düşünüyordu.
“Evet bir sorun vardı, su tesisatı ile ilgili. Gelebilir misiniz konuşalım?”
Oh, dedi içinden. “Tamam hemen geliyorum.”
“Peki bekliyorum,“ deyip kapattı. Sonra ona bakan adama dönüp “Geliyor,“ dedi.
Rüzgar başını salladı, “Güzel. Bu arada odaya geçelim ve bana başından olayları anlatın. Ne yapabileceğimize bakalım.“

“Peki de ev benim yani,“ dedi kahvesinden koca yudum alıp, içeri geçerken.
Rüzgar kızın dediğine gülerek odaya geçip, ikili koltuğa attı kendini. Çok yorgundu tek isteği uyumaktı, oysa şuan uğraştığı şeye inanamıyordu. Kız konuşmaya başlayınca dikkatini ona vermeye çalıştı.

“On sekiz yaşımı yeni doldurdum. Bu yüzden yetimhaneden ayrıldım. Bugüne kadar biriktirdiğim ve ailemin benim için bankaya yatırdığı parayı saklamıştım, okul ve ev için. Annem ve babam ben küçükken vefat etmişler. Geriye kalanlardan da kimse bana sahip çıkmayınca yetimhaneye vermişler beni. O zamanlar annemlerin durumu iyiydi. Evimiz, arabamız bir de ufak bir dükkanımız vardı. Halam satıp, parayı on sekiz yaşımda kullanma şartıyla bankaya yatırdı. O ara sıra ziyaretime gelirdi. Ama beş yıl önce onu da kaybettim.“ diye herkese, Serdar’a da uydurduğu yalanı anlattı. Annesi de babası da cadaloz ama çok tatlı halası da Allah’a bin şükür hayattaydı. Ama kimseye anlatamazdı gerçekleri. Yoksa tüm hayalleri suya düşerdi. Herkesin şimdilik onu kimsesiz bilmesi daha iyiydi.

“O neden bakmamış sana?“
“Yaşlıydı. Ayrıca çok hastaydı. Ölse ya da hastaneye yatsa beni emanet edeceği kimse yoktu. O da o yüzden yetimhaneye bıraktı beni. Bende on sekiz yaşıma gelince yetimhaneden ayrılıp ev aradım kendime. Serdar denen şeref-adamla karşılaştım işte. Bu evi gösterip, fiyatını da söyleyince hemen aldım, geri kalan paramı da okul için sakladım.“
“Üniversiteyi kazandın mı? “

“Evet kayıt yaptırdım,“ dedi gülümseyerek. “İşletme bölümü. “
“Güzel. Tebrik ederim. Bak bahsettiğin arkadaşım yıllar önce kumar oynardı. Ama uzun zamandır oynamıyordu daha doğrusu oynamadığını söylüyordu. Anlaşılan tekrar başlamış. Borcu var ve evi sana satıp kumar borcunu ödemiştir diye düşünüyorum ya da daha büyük oynadı. Bilemiyorum ama onu öldüreceğim kesin!“
“İyi de benim ne suçum var? O benim tek param, versin o zaman paramı.“

“Gelsin de anlarız,“ derken kapı çaldı. İkisi aynı anda kalkınca, Rüzgar “Neyse sen bak,“ dedi.
Bir yandan da sakin olmaya çalışıyordu. İçeri giren Serdar karşısında Rüzgar’ı görünce şok oldu. Bu nereden gelmişti şimdi?
Serdar’ın planları o an suya düşmüştü. Rüzgar daha bir ay yurt dışında olacaktı bu da ona kaçmak için zaman kazandıracaktı. Ama erken hemde çok erken dönmüştü.

“Rüzgar?“ der demez arkasından bağıran kızla yüzü buruştu.
“YA SEN NE NAMUSSUZ NE HAYSİYETSİZ ADAMSIN YA. ADAM BİLE DENMEZ SANA ŞEREFSİZ! NE İSTEDİN HA BENDEN. BEN O PARAYI BİRDAHA NASIL BİR ARAYA GETİRİRİM HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ? YA O BENİM TEK PARAMDI TEK. DERHAL PARAMI GERİ VER!“ diye çıkışırken güçlü durmaya çalıştığından gözyaşlarını tutuyordu.
“Şey, para yok...“ duyduğu şeyle ayakta duramadı kız. O ana kadar sessizliğini koruyan Rüzgar hemen kalkıp kızı tuttu ve yerine oturmasına yardımcı olduktan sonra arkadaşına dönerek yakasını tuttu.

“Lan ne demek para yok. Sen nasıl bir şerefsizsin lan. Ben seni tanıyamadım mı bugüne kadar. Hani artık kumar yoktu. Hani bitmişti. Şimdi gidip kendi evinimi satarsın yoksa kendini mi satarsın ne halt yersin bilmem ama bu kızın parasını geri getireceksin, derhal!“
“Kendi evimi aldılar zaten. Yetmedi. Şimdi kirada oturuyor gibiyim. Zaman istedim.”
“Mine?” dedi genç adam birden aklına gelenle.
“Mine’nin haberi yok henüz. Belki kurtarabilirim dedim. Ama olmadı. Beni onunla tehdit edince de senin evin geldi aklıma.“
Rüzgar irkildi, “Mine’nin saçının teline zarar gelirse seni yaşatmam Serdar anlıyor musun? Onu babası ölürken bir tek sana emanet etmedi!“

“Biliyorum Rüzgar ve onun saçına zarar gelirse o zaman ben yaşamam zaten.“
“İyi edersin. Beni de arkadaş katili yapmazsın.“ Sonra koltukta sessizce ağlayan genç kıza baktı. Ne kadar savunmasız ve korunmaya muhtaçtı. Aslında ona parasını çok rahat verip, gönderebilir ya da bu evi ona bırakıp gidebilirdi. Ama içinde onu dürten şey bu kızı bırakmamasını söylüyordu. Serdar’a döndü.

“Sen şimdi git. Yarın şirkete gel konuşalım, Mine’ye de bir şey belli etme,” dedi. Mine olmasa şuracıkta alırdı canını da... O kıza olan olurdu.
Adam başını sallayıp, gidiyordu ki bunu gören kız birden sıçradı yerinden, “Benim param?”
“Tamam onu da konuşacağız.”

Serdar gittikten sonra bir süre sessiz kaldılar. Adam düşünüyor, kız ağlıyordu. Sonra adam içgüdüsel olarak kızı sarmak istedi. Sarmak ve bırakmamak. Ömründe böyle masum bir kız görmemişti ve masumluğu onu çok ama çok etkilemişti. Ayrıca değişik ve içi sarıp sarmalayan bir güzelliği vardı. Ve o masumluğuna çok yakışan cadılığı...
Aklına havlulu hali gelince yutkundu, masumlukla süslenmiş seksiliği de cabasıydı. Aman ne güzel, bu kızla mı aynı evde kalacaktı? Kendi kafasına sıkmak gibi bir şey olacaktı bu. Başını salladı, sanki düşüncelerini dağıtmak ister gibiydi. Hemen şu işi çözüp, duş alsa iyi olacaktı. Telefonu çaldığında düşünceleri dağılmıştı Allah’tan, arayana bakıp gözlerini yumdu, bir de bunlar vardı.

“Efendim Çağan.”
“Eee gördüğüm kadarıyla sen bizi pek özlememişsin. Gelmediğine göre.”
Kafasını kaşıyıp, yerinden kalkıp biraz uzaklaştı kızdan, “İşim çıktı. Beklemeyin beni,” diye fısıldadı.
“Hımm, bizi bile ektiğine göre bayağı seksi bir iş?” dedi ve ardından kahkaha attı.
“Yok çok masum bir iş. Neyse anlatırım. Kapatmam lazım.”

Çağan adam görmese de yüzünü ekşitti, “Senin masumlarla ne işin olur lan. Masumlar başa beladır. Aşk ister onlar söyleyim.”
“Canımı da istese olur. Sorun değil. Veririm!” diye tekrar fısıldayıp, adamın suratına kapattı. Şimdi uğraşamayacaktı onunla.
Kız konuşmaları duymamıştı, o an aklından bu adamın iyi biri olduğunu geçiyordu. Öyle sapık, katil tipi de yoktu. Belki parasını o verirdi, sonra o da arkadaşından alırdı.

“Eee ... Ben ... Eşyalarımı toplayayım,” dedi kız. Bu saatte nereye nasıl gidecekti bilmiyordu ama yine otelde kalırdı artık. Abisiyle de iletişime giremezdi. Nereden bulacaktı ev alacak parayı? Okulu bir sene erteleyecekti anlaşılan.
“Ne yapacaksın peki? Nereye yada kime gideceksin?“ diye sordu. Aslında kızı hiç bırakmaya niyeti yoktu. Sadece gidecek yeri var mı onu öğrenmek istiyordu. Yada gideceği biri... Mesela bir erkek arkadaş gibi.

“Bilmiyorum. Burada kimsem yok. Okul açılana kadar bir otel yada pansiyonda kalırım. Sonra da bir arkadaş edinip bir ev tutarım. Tabii artık satın alamam,” dedi kendiyle alay eder gibi gülerek.
Adam da kahkaha attı, “Bence de bir an önce topla eşyalarını ve yan odaya yerleş. Çok yorgun ve uykusuzum. Bu saatte seni sokağa bırakacak değilim. Ayrıca unuttun mu bu ev artık senin.” göz kırptı ona, “Bende ev arkadaşınım,“ diyerek kızın burnunu sıktı. Sonra ciddileşti, “Beste, yaşadıkların için üzgünüm. Bu evde kalabilirsin. İstediğin kadar. Bak şuan belki saçma geliyor ama sana çok ısındım. Çok iyi ev arkadaşı olacağına eminim. Hem yan odada kendine ait banyo ve giyinme odası da var. Zamanla eksiklerin olursa tamamlarız,” dedi, güven vermek için tebessüm etmişti.

Beste çok şaşkındı. Ne yani bir erkekle aynı evde mi kalacaktı? “Sen çok mu zenginsin?” dedi birden bire. Neydi şimdi bu?
“Kendime yetiyorum diyelim,” diyerek gülümsedi.
“Peki, ben iş bulur bulmaz giderim. “
Adam kızın karşısında durdu, tehdit eder gibi parmağını salladı. “Bir, bir daha gitmekten bahsetmek yok. İki, zaten bir işin oldu, benim asistanımsın. Ve en önemlisi üç, sabahları peynirli ve kekikli omlete bayılırım.”

“Ben mi yapacağım? Ben sade omlet bile yapamam be!” diye inledi kız adamın arkasından giderek.
“Öğrenirsin!” derken adam ona döndü ve odaya geçip kapıyı kızın yüzüne kapattı.
Kız önce irkildi sonra da kapıyı yumruklayarak “Eşyalarım!” diye bağırdı.

Adam kapıyı açıp bavulunu diğer odaya götürdü ve iyi geceler dileyip odasına geri döndü.
Bir saniye adam üstsüz müydü? Ne zaman çıkarmıştı ki? Allah’ım ne yakışıklıydı öyle. Ah ne düşünüyordu. Hemen pijamasını giyip, aklındakilerle uyudu. Aklındaki mi?
Tabii ki bir adet üstsüz Rüzgar...

Adam ise duşun altında sakinleşmeye çalışıyordu. Hiç bir kıza hissetmediği şeylerle kendi kendiyle savaş veriyordu. Abisinin sürekli zırvaladığı ‘İlk görüşte aşık olmak’ bu muydu yani? Başını sağa sola salladı, hayır onun başına gelmiş olamazdı.

Ertesi sabah uyandığında yaşadıklarına inanamadı. Şimdi bir kızla aynı evde mi yaşayacaktı? Kendi kendini yakmıştı. Bu yaptığına inanamadı. “Off!” diyerek yataktan kalktı. Banyoya geçip rutin işlerini hallettikten sonra üstüne baktı. Genelde baxerla yatardı. Şimdi bununla dolaşamazdı evin içinde -ki kızı görünce neler olacağına dair bir fikri hiç yoktu- hemen siyah bir tişört ve siyah bir eşofman altı giyip aşağı indi. Kahvaltı hazırlaması gerekiyordu, ev arkadaşı çok marifetli değildi anlaşılan. Mutfağa girdiğinde kızın tezgahın üstüne koyduğu iki yumurtaya bakıp onlarla konuştuğunu gördü. Deliydi bu kız, zaten akıllı olsa, onunla ne işi vardı? Durup izledi, gerçekten de konuşuyordu.

Beste erken kalkmaya pek alışkın değildi. Ama nedense uyuyamamıştı. Üstünü değiştirmeden, ayıcıklı pijamaları ile mutfağa inmiş. İki yumurta çıkarıp onları tezgaha koymuştu. Ne yapacaktı şimdi bunlarla? Öyle bir konsantre olmuştu ki yumurtalara o sırada mutfağa gelen adamı fark etmemişti bile.

“Eee şimdi ben sizle ne yapacağım? Hayır gerçekten hiç bir fikrim yok. Bakmayın öyle melül melül eminim tek yapamayan ben değilimdir. Aslında öyle zor da değilsiniz. Bir çıt diye kırılmaya bakar da işte ondan önce mi yağı koyuyorduk. Yoksa kırdıktan sonra mı? Bir de peyniri var. O nerede? Ben mi bileceğim? Off! Peki onu ne ara koyuyorduk? Hayır normalini yaptık da peynirlisi kaldı, paşama bak! Allah’ım sen yardım et.”

“Dualarınız kabul oldu küçük hanım. Beni yardımcı olarak gönderildim,” deyip gülümsedi. Ve işte o günden sonra çok iyi iki ev arkadaşı, can yoldaşı ve daha da ötesi oldular. Her ne kadar genç adamın duyguları başka yöne kaysa da bunu kıza belli etmedi. Çünkü aynı evdeydiler. Kızın güvenini suiistimal etmemeliydi. Daha da önemlisi okulunu bitirmeliydi öncesinde. En azından bunu bekleyebilirdi. Tabii işler istediği gibi gitseydi.

???

Bölüm : 04.12.2024 19:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...