25. Bölüm

24. BÖLÜM - GERÇEKLER...

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

İntikam ateşi yakar seni de beni de...

Sen benim tenimde yan kadın,

Ben kül olayım yüreğinde...

Yeniden sev, al beni kat kendine...

... 

Eyşan ve Yağız anlaşmış gibi tüm yol sessizdiler. Arada birbirlerine kaçamak bakışlar atıyor, sonra da yeniden önlerine dönüyorlardı. Eyşan'ın yanakları al aldı, bu da Yağız'ın hem hoşuna gitmiş hemde öfkelendirmişti. Hoşuna gitmişti çünkü küçük bir kız çocuğu gibi tatlıydı bu haliyle, öfkelenmişti çünkü onun kocasıydı ve ondan utanmasını istemiyordu.

Eve geldiklerinde kız sessizce indi arabadan, Yağız da peşinden. Asansörün yanına geldiklerinde Yağız sabırsızca ayağını yere vurup, ritim tutuyordu bu da Eyşan'ı daha çok geriyordu. Sonunda asansör geldiğinde önce Eyşan, ardından Yağız bindi. Yağız göz ucu ile onu izliyordu, tedirgindi, ürkekti ve elleri titriyordu; bu görüntü gülümsetti onu. Poyraz kesinlikle haklıydı, bu kız onu seviyordu. Sonuçta Eyşan önüne gelene kendini teslim edecek bir kız değildi. Ama demin ona resmen kendini teslim etmişti. Hem de ona o kadar kızgınken.

Son kata geldiklerinde yine anlaşmış gibi önce Eyşan ardından Yağız çıktı. Eyşan kapıyı açıp, içeri girdikten sonra kenara çekildi, Yağız da içeri girip kapıyı kapadı ve öylece birbirlerine baktılar bir süre. Eyşan ne yapacağını bilemez gibi kapıda duruyor, nereye gideceğini bilemiyordu. Hayır kocası da bir şey yapmıyor, öylece duruyordu. Tam şuan bir şey demesi ya da en azından tutup ona sarılması gerekmiyor muydu? 'Allah'ım Eyşan, iyice azıttın ha' diye inledi içinden.

Yağız elini ensesine koyup, ovaladı. Sonra gülümsedi, "Burada öylece daha çok mu bekleyeceğiz canım?"

"Ha... Hayır. Odama gideceğim şimdi ben," derken neden kekelemişti ki sanki. İstemiyormuş gibi. "Şimdi giderim yani. Hemen..." of... Kal desene be adam!

"Odana mı?" dudağını ısırdı gülmemek için. "Peki." -Gerçekten odasına mı gitmek istiyordu?

Eyşan ne yapması gerektiğini bilmiyordu, adam da sağolsun ona hiç yardımcı olmuyordu. Sonra odasına doğru yürümeye başladı, başı öndeydi ve adamla göz temasına girmemeye çalışıyordu. Sağa dönüp, koridora doğru ilerledi.

Yağız ise kararsızdı. Çok istiyordu; hem de çok. Onu tedirgin eden de buydu. Bu kadar çok istemesi. O daha tecrübesizdi, canını yakmak istemiyordu. Ama boşanmayacaklardı sonuçta, bir ömür onunla olacaktı ve yakınlaşmaları kaçınılmazdı, bunu bu gece aralarındaki tutkunun yoğunluğundan fazlasıyla anlamıştı. Artık onsuz olmazdı, bundan kesinlikle emindi.

Bir süre salonda bekledi. Sağa sola gitti. Kahve yapıp içti ve balkonda öylece şehrin ışıklarını izledi. Saat gece yarısını geçince aldığı bir kararla hızla kızın odasına gidip, sessizce kapıyı açtı ve içeri süzüldü.

Üzerindeki gömleği çıkarıp, kenara koydu. Kendi giyinme odasından aldığı tişörtle eşofman altını giydikten sonra kızın yanına gelip bir süre onu izledi. Sonra da yatağın diğer tarafına geçti, yavaş yavaş yatağa girdi. Kızı arkadan sarıp, kollarına alınca Eyşan bir an ürkmüştü. Ama Yağız ona doğru dönmesine izin vermedi. Çünkü o kocaman açılmış gözlerini görürse onu öperdi ve asla ama asla durmazdı, duramazdı.

"Şişş... Benim..." dedi sakin bir ses tonuyla. "Sadece seninle uyumak istiyorum."

Adam görmese de Eyşan gülümsemişti ve daha da sokuldu ona. "Tamam," diye yanıtladı aynı ses tonuyla.

Yağız onu yüreğine sokar gibi sarıp, başını boynuna gömdü. O an içindeki duyguları söze dökemezdi. Ama eyleme dönüşse o duygular tufanlar olurdu yer yüzünde.

"Benim sana ne yaptığımı, o yüreğine nasıl girdiğimi bilmiyorum Eyşan. Böyle pislik bir adamken sevdin beni, ama seni sevmek kaçınılmaz bir son ve o sona yaklaşıyoruz prenses..."

Ama ne yazık ki Eyşan huzur içinde uyuduğundan adamın bu derin sessizliğin içindeki fısıltılarını duymamıştı. Yağız da zaten o duysun diye söylememişti, bu kendine yaptığı bir itiraftı. Bu küçük yüreğe yenilmişti...

*

Sabah Yağız Eyşan uyanmadan çıkmıştı evden. Şirkete gitmeden önce bir kafede oturup kahvaltı etti. Eyşan'ı yormak ya da utandırmak istememişti. Kendi kendine gülümsedi, sanki kendi farksız mıydı? Kendi de kaçmıştı kızdan işte. "Aptal gibiyiz lan, ne bu şapşallık?" başını sağa sola salladı. Şirkete girdiğinde Berzan'ı gördü. Hali çok tedirgindi. Hızla ona doğru yürüyordu.

"Günaydın. Ne bu hal? Nereye böyle?" dedi Yağız şaşkın bir şekilde.

"Eyşan? Eyşan nerede?" diye bağırdı. "Nerede o kız?"

"E-ev-evde. Ne oldu ki?" yutkundu. Yüreği sıkışıyordu şuan. "Berzan ne oluyor?"

"Kahretsin. Çabuk eve gitmeliyiz Yağız!" dediği an Yağız başını yana eğdi.

"Abi ne oldu?" ayakta duramıyordu.

"Hakkında çıkan haberler. Ailesini şüphelendirmiş. Eyşan'ı takip etmişler ve okuduğunu öğrenmişler. Sizin de gerçekten karı-koca olmadığınızı... Her şeyi öğrenmişler işte. Kızı almaya gelmişler. Acele et, koş!"

Yağız midesine giren kramplar yüzünden yüzünü ekşitti. "Ha-hayır... Ben..."

"Yağız hadi!"

Yağız kapıya hızla yürürken "Yetiştik hadi acele beyler hemen çıkalım," diye seslenen Rüzgar ile Selim'e baktı.

"Siz değil!"

"Kes sesini de yürü!" dedi Rüzgar beline silahı yerleştirerek.

Hep birlikte arabaya bindiler. Arabayı Berzan kullanıyordu. Yanında Yağız, arkada ise Selim ile Rüzgar vardı.

Yağız neredeyse camı indirecekti "Acele et! Berzan acele et! Bas gaza lan!" diye torpidoya, cama vura vura bağırıyordu.

"Sakin abi sakin. Siz evlisiniz. Kimin evinden kimi kaçırıyorlar? Dağ başı mı burası?" dedi Rüzgar sinirle.

"Sen öyle san Rüzgar. Onlar ne yasa bilirler ne hukuk. Onlar için varsa yoksa törelerdir. Kendilerine göre yazılan namus kuralları! Neden oradan kaçtım ben sanıyorsun!" sonra Berzan'a bakıp, yeniden bağırdı, "Bas şu gaza, yoksa çekil ben süreyim!"

"Tamam lan, tükürürüm şimdi sinirine! Gidiyorum işte!" diye bağırdı Berzan.

Yaklaşık yarım saat sonunda evin önündeydiler. Sitenin önüne dizili sayısız siyah araba vardı.

"Abi polis mi çağırsaydık? Lan anasını satayım, sanki siteyi kaçırmaya gelmiş herifler. Şunlara bak. Kara Murat olsak baş edemeyiz bunlarla," diye dalga geçti Selim. Bir yandan da hepsi silahlarının emniyetini açıyorlardı. Araba durur durmaz Yağız indi arabadan ve Yahya'nın elinde sürüklenen Eyşan'ı gördüğünde beyninden vurulmuşa döndü sinirden. Site güvenlik görevlisinin kafasına silah dayamışlardı. Sonra uzaktan polis arabalarının sesi duyuldu. Muhtemelen site sakinlerinden biri çağırmıştı.

Yağız hızla yürürken elindeki silahı Yahya'ya uzattı, "Yahya!" diye kükredi. Eyşan ile Yahya aynı anda o tarafa baktılar.

Eyşan birden gülümsedi. "Yağız! Geldin..."

"Bırak karımı!"

"Şimdi mi aklına geldi bir karın olduğu? Okullarda erkeklerle sürterken hiç de öyle görünmüyordu. Gazetelerde gördük ne mal olduğunu, kadınlarla gece gece gezerken aklında mıydı karın?"

"Ağzını topla yoksa ben yerden toplatmasını bilirim o çeneni. Benim karım nerede nasıl davranacağını bilir! Bırak karımı!"

"Sen öyle san. Aha bak fotoğraflara," deyip cebinden bir tomar fotoğraf çıkarıp Yağız'a fırlattı. Yağız bakmadı bile hiç birine.

"Yağız ben kötü bir şey yapmadım yemin ederim. Onlar sadece arkadaşım," diye hıçkırıklarının arasından açıklama yaptı kız. "Sadece ders notlarını veriyordum."

"Açıklama yapmana gerek yok Küçüğüm. Yanlış bir şey yapmayacağını gayet iyi biliyorum."

Bu arada gözünü bir dakika bile adamdan ayırmıyordu. "Şimdi bırak karımı! Son kez söylüyorum Yahya, bırak onu!"

"Onu alıyorum Yağız Moran. Artık karının cenazesine gelirsin."

Yağız alayla güldü, "Benim ölümü çiğnemeden onu buradan çıkartamayacağını ikimiz de biliyoruz. Ya ikimiz öleceğiz, ya da ikimiz seni hapiste ya da mezarda ziyarete geleceğiz. Tabi vaktimiz olursa, malum yaz geldi, karımla tatil planım yoğun da..."

Eyşan adamın söylediği ile ona bakıp aşkla gülümsedi, Yağız da ona göz kırpmıştı.

"Gerekirse seni de gebertirim."

"Hadi ya, nasıl korktum anlatamam!" demişti ki arkadan bir el silah sesi duyuldu.

Yağız arkasına dönüp baktı, Berzan ateş etmişti ve tam adamın eline nişan almıştı. Ardından her yandan silah sesleri gelmeye başladı.

Herkesin dikkati dağılınca Selim bağırdı. "Yağız Eyşan'ı al, köşeye geçin!"

Yağız Eyşan'ın yanına koşup, onu yere düşen adamdan çekerek arabaların arkasına sakladı. "İyi misin küçüğüm? Bir yerine bir şey oldu mu?" diye sordu saçlarını çekip, gözlerine bakarak. Kızın gözlerinde elle tutulur bir korku vardı.

"Kol... Kolum acıyor," diyebildi. Yağız tuttuğu koluna baktı. Kurşun sıyırmıştı.

"Kahretsin! Tamam şimdi buradan sakın çıkma tamam mı güzelim?"

"Gitme Yağız. Her yer ateş altında. Gitme sana bir şey olursa..."

"Şişş..." dedi dudaklarını öperek. "Burada, şu durumda bana aşkını itiraf etmene izin veremem."

Eyşan, "Hadi oradan be, ne itiraf edeceğim..." dedi bakışlarını kaçırarak. Yağız gülerek başını salladı.

O sırada polisler de gelmişti ve çatışmaya onlar da dahil olmuştu. Teslim ol, çağrıları nafileydi.

"Arkadaşlarım orada Eyşan. Onları bırakamam. Seni korumak için geldiler benimle. Sen burada beni bekle." Yağız arabanın arkasından dolanarak Berzan'ın bulunduğu tarafa geçti, "Bizimkiler nerede?"

"Karşı tarafta. Eyşan?" diye sordu Berzan.

"Kolunda sıyrık var. Ama önemli bir şey değil. Ölmeyecek yani."

"Onu hastahaneye götür. Kurşun içinde mi kalmış?"

"Hayır sıyırmış."

"Neyse iyi bari." Bu arada ateş etmeye devam ediyorlardı. Polisler son uyarıyı yaptıklarında, Yahya tutuklanmıştı. Yahya'nın tutuklanması ile diğer adamlar da tek tek ellerindeki silahları bıraktı.

Yağız yeniden Eyşan'ın yanına gitti. "İyi misin?" diye sordu, iki yanağını da avuçlarının arasına alıp.

Eyşan alnında biriken terlerle adama gülümsedi, "Yağız... Benimle baloya gelir misin?"

Adam da ona gülümsemişti, "O nereden çıktı şimdi bebeğim?"

"Bilmem. Ölürsem eğer içimde kalsın istemedim."

Bu sefer kahkaha attı. "Merak etme ufacık bir sıyrıkla ölmezsin. Ayrıca aldığın elbiseyi de gördüm. O elbiseyle zaten tek başına hayatta o baloya gidemezsin."

Sonra kızı kucaklayıp, ambulansa götürdü ve hastahaneye gittiler. Acil müdahale odasına alınmıştı hemen. Hemşirenin kolunu uyuşturmak için çıkardığı iğneyi gören Eyşan korkudan tir tir titremeye başlamıştı.

"Yağız o şeyi bana batırmayacaklar değil mi?"

Yağız iğneye bakıp yüzünü buruşturmuştu, "Yani evet çok sempatik değil ama..." kızın kulağına sessizce, "Bundan korktuysan işimiz var seninle," diye çapkın bir bakışla fısıldadı.

Kız ona dirsek attı, "Pisliksin. Git şuradan."

"Ne? Sonra da küçüksün, dediğimde kızıyorsun sevgilim. Yani iğneden korkuyorsun şuan farkında mısın?"

Eyşan'ın 'Sevgilim' kelimesi ile kalbi titrese de o an için korkusu üst seviyedeydi, o yüzden o iğneye odaklanmıştı, "Ama o iğne! İstemiyorum."

Yağız onun yanına oturdu ve boşta olan elini tuttu, "Bak sevgilim, şöyle yapalım sen başını göğsüme yasla, hiç bakma. Bende kulağına bir şarkı mırıldanayım ve hemşirede işini yapsın."

O sırada hemşire açıklama yapma gereği duydu, "Eyşan hanım, bu iğneyi vurmam lazım. Uyuşmazsa dikiş atamam."

Eyşan derin bir nefes alıp, kocasının göğsüne sığındı. Yağız da onu sarınca hemşireye gözleriyle onay verdi. O anlarda da Eyşan'ın kulağına şarkı mırıldanıyordu.

 

"Biliyorum çok hatalıydım,

Sana bu yanlışı baştan yaptım.

Beni sevdin, değerini bilemedim.

Aslında ben seni hiç hakketmedim...

Ne olur bir söz söyle...

Yüzüme bakma öyle...

Suskunluğun yakar beni,

Karşımda durma öyle...

(Grup Koridor- Hiç Sevmedim De)"

"Evet bitti..." diyen hemşire ile Eyşan başını kaldırıp adamın yüzüne baktı.

Yağız onun gözyaşlarını öptü ve yeniden sarıldı ona. Dikişler atılıp, ağrı kesici verdikten sonra çıkış işlemlerini de yapıp çıkmışlardı hastahaneden. Birlikte arabaya bindiler. Yağız ile Eyşan önde, Selim ile Rüzgar da arkaya geçmişlerdi.

Yağız ona bakıp, "Gördün mü ölmedin?" dedi.

"Sen de o zaman benimle baloya geleceksin, değil mi?"

"Bilmem. Bu gece ikna etmeye çalışırsın," deyip göz kırptı ona. Eyşan'ın yüzü kırmızıya dönerken, arkada Selim ile Rüzgar kahkaha atmışlardı.

Yağız dikiz aynasından onlara ters ters baktı, "Özel denilen bi bok bırakmadınız anasını satayım. Her şeyi duymasanız olmuyor mu abiciğim?"

"Siz özelinizi bizim gözümüze sokuyorsanız bizim suçumuz ne? Dün evde bugün burada. Aman deyim Selim bunları yemeğe çağırırsanız sakın bir dakika boş bırakmayın."

Yağız dişlerini sıkıyordu sinirden, "Rüzgar!" diye uyarsa da ikili onu duymamış gibi devam ettiler.

"Neden?" diye sordu Selim. Eğlendiği her halinden belliydi.

"Abicim ilk adımı bizde attılar, sizde devamını getirirler, ben sana söyleyim," dedi Rüzgar yalandan bir korku ile.

Rüzgar'ın söylediği ile Selim'le Yağız aynı anda gülmeye başladılar ama Eyşan'ın uyaran ve öfkeli bakışları ile susmuştu Yağız. "Kesin zevzekliği. Berzan karakoldaymış. İfadesi alınıyor. Eyşan'ı da götürmem gerek. Sonra da biz eve geçeriz. Siz de ne halt yiyorsanız yiyin abiciğim."

Eyşan ise ne adamlara bakabiliyordu ne de kocasına. Ne utanmaz şeylerdi bunlar. Kocası da az değildi. O veriyordu bu malzemeleri adamların eline.

Yaklaşık üç saat süren maratonun sonunda eve gelmişlerdi. Eyşan ilaçların ve yaşadığı onca şeyin ardından arabada uyumuştu. Onu yukarı taşıyan Yağız, önce kızın odasına yöneldi. Kapıda bir süre durdu ama içeri geçmekten vazgeçip kendi odasına geçirdi kızı. Yatağa yatırdı ve dolaptan ince bir pike çıkarıp örttü onu. Sonra yanına uzandı, onu izledi. Belki uyanır diye yüzünü okşadı, dudaklarını değdirip öptü... Ama boş bir çabaydı.

"Bugün de kurtuldun küçüğüm. Bunun sabahı da var. Bakalım o zaman ne yapacaksın?"

Tavandaki aynadan ikisinin görüntüsüne bakıp gülümsedi, yatağına, yanına, hayatına ne de çok yakışmıştı bu ufacık haliyle. Yarasına dikkat ederek onu kollarına aldı ve o da günün stresiyle hemen uyudu.

***

Beste abisinin sağına soluna bakıyor, yarası beresi var mı diye kontrol ediyordu. Eyşan'ı da aramış, ama açmamıştı, "Abi iyisin değil mi? Eyşan nasıl?"

Berzan bıkkın bir nefes verdi, "İyiyiz prensesim merak etme. Ben Destan'ı arayım. Merak etmiştir."

Beste elindeki telefonunu koltuğa atar gibi bıraktı, "Of Eyşan da açmıyor telefonunu," diye homurdanınca duştan çıkıp merdivenlerden inen Rüzgar sırıttı.

"Onlar çok müsait olmayabilir hayatım, adrenalin ve aşk biraz tutkularını tetiklemiştir. Çok da arama bence. Kendimden biliyorum," derken Berzan'a baktı, "O telefon ısrarla çalınca sinir oluyorum."

"Rüya'yı ara bakalım, açmazsa da çok rahatsız etme bence, sinir olmasın Selim. Ha Rüzgar!" dedi Berzan başını sağa sola sallarken.

Adamın sözleriyle sinirlenen Rüzgar gelip karısının dizlerine uzandı. Kendisinin gittiğini söylememişti Beste'ye. Çünkü karısının korkup erken doğum yapmasını istemiyordu.

"Abin bazen çok sinir bozucu olabiliyor ve nedense bunu çok ama çok layıkıyla yapıyor. Gıcık adam."

Beste eliyle adamın ağzını kapadı, "Çok ayıp Rüzgar, duyacak sus!"

Rüzgar'ın dudakları kıpırdanıp, kızın avuç içini öpmeye başlayınca Beste onun gözlerinin içine baktı. Alev alev yanan kıvılcımları görebiliyordu ve bu onu da heyecanlandırmıştı, "Rüzgar yapma..." deyip elini çekecekken adam bileğini tuttu ve bileğinin içini öptü bu sefer.

"Odaya gidelim mi?"

"Abim Rüzgar!"

"Evine gitsin ya, otel de var. Tek telefonla kral dairesi hazır."

Beste kıkırdadı, "Masraftan da kaçınmıyoruz."

"Asla!"

Biraz uzun süren telefon görüşmesinin ardından Berzan odaya geçti. Bir süre daha sohbet ettiler. Ama Rüzgar karısının ellerinin o dinlendirici hissi arasında uyuya kalmıştı. Berzan kardeşiyle kocasının bu halini görünce gülümsedi.

"Ne oldu?" diye sordu Beste Rüzgar'ın saçını okşarken.

"Bu hergelenin ilk yanına gittiğim gün geldi aklıma."

"Nasıl yani? Hangi gün?"

Berzan o günü düşünür gibi pencereden uzak bir yere baktı. Sonra tekrar kadına döndü.

"Sen kaçırılmadan önce yanına gitmiştim. Biz o zaman tanışmıştık. Seninle evlenmesi için tehdit etmiştim onu. O zamanlar seni sevdiğini seziyordum, ama evlilik tehdidi onu sinirlendirmişti. Şu an bakıyorum da sana resmen tapıyor. Bundan eminim yani."

Beste'nin duydukları ile karnı kasıldı. Abisine bir şey belli etmemek için gülümsemeye çalıştı ama hayalkırıklığı bütün hücrelerini esir almıştı. Rüzgar o gece eve geldiğinde isteyerek değil de tehdit edildiği için mi evlenme teklif etmişti ona?

"Evet. Tapıyor... Bende onu çok seviyorum," dedi içinden sakinleşmek için derin derin nefesler alarak.

Beste'nin de yorgunluğunu fark eden abisi ayaklandı, "Ben artık gideyim. Mardin'e dönmem gerekecek. Beni deli gibi merak eden bir karım var."

"Tamam abi, selam söyle," deyip kalkacakken Berzan onu engelledi, "Kocanı da uyandırma, sende rahatsız olma bebeğim, yabancı değilim ben." Kızı alnından öpüp evden ayrıldı.

Beste bir süre kucağında uyuyan kocasının yüzünü izledi. Sonra başının altına yastık koyup koltuktan kalktı.

Evin içinde dört dönüyordu. Kızlarının odasına girip bir kaç objenin yerini değiştirdi. Çınar'ın babaannesinde olması büyük şanstı, en azından bu gerginlikte çocuk da huzursuz olacaktı. Delirecekti... Adamın uyanmasını istiyordu. Yaklaşık iki saat geçmişti ki sonunda adam uyanmıştı. Koltukta doğruldu ve gözleri karısını aradı. Pencerenin önünde duran ve ayağını sabırsızca yere vuran kadını görünce gülümsedi.

"Uyanmamı mı bekliyorsun bebeğim?" dedi çapkınca gülümseyerek. Beste hiç ona bakmıyor, sakinleşmek için derin derin nefesler alıyordu. Rüzgar "Hayatım iyi misin?" diye sordu.

Beste aniden arkasına döndü, "Uyandın mı sonunda?"

"Evet bebeğim, yanıma gelsene," deyip elini uzattı, ama kadının kıpırdamadığını görünce kaşlarını çattı, "Beste yanıma gelir misin aşkım? Bu arada acıktın sen tabi, yemeğe çıkalım mı?" genelde açken sinirli olurdu ama bu açlıktan olan bir sinir değilmiş gibi geldi ona.

"Benden neden sakladın? Neden söylemedin bana! Merak ediyorum biliyor musun bu kadar iyi rol nasıl yapıyorsun? Özellikle o gece..."

"Anlamadım canım. Ne rolü?" ayağa kalkıp kadının yanına gitti, "Hayatım iyi olduğuna emin misin? Ben uyurken ne oldu da öfkelendin?"

Kadının gözlerindeki ateş Rüzgar'ı korkutmuştu. "Değilim. Çünkü kocamın bir yalancı olduğunu öğrendim. Çünkü kocamın beni kandırdığını öğrendim. Çünkü kocamın benimle tehdit edilerek evlendiğini öğrendim! Yeterli mi?" derken ellerini yana açıp adama alaylı bir gülüşle baktı. Sonlara doğru sesi çığlık atar gibi çıkmıştı. Her kelimesi de Rüzgar'ın yüzüne tokat gibi vurulmuştu.

"Ne saçmalıyorsun sen? Nereden öğrendin bunu? Üstelik seninle tehdit edildiğim için evlenmedim Beste!"

"Nereden mi öğrendim? Bunun gerçekten bir önemi mi var Rüzgar? Ya inanamıyorum ya, sen bana o gece abim seni tehdit etti diye mi gelip evlenme teklifi ettin?"

"Saçmalıyorsun Beste! Sinirleniyorum artık. Ne tehdidi ya? Ben sırf bu yüzden evlenecek adam mıyım sence?"

"Kes duymak istemiyorum. Abim bana yalan söylemez!"

"Abin mi söyledi?" sinir kokan bir kahkaha attı. "Bana 'Beste'nin haberi olmasın' diyen abin söyledi demek? Süper ya," dedi sakalını sıvazlarken. Elleri saçında, sakalında geziyordu sinirden. O adamı boğabilirdi.

Beste hayal kırıklığı ile kahkaha attı, "Maşallah, siz ne güzel anlaşmışsınız öyle!"

Adam sinirle yanına kadar sokulup, kolunu tuttu, "Şimdi git giyin. Yemeğe çıkalım ve bu konuyu sakin bir şekilde konuşalım, tamam mı?"

"Seninle hiçbir yere gelmiyorum!"

"Beste!" diye kükredi. "Hamilesin, seni kırmak istemiyorum o yüzden bağırttırma beni."

"Sorun değil, bağır çağır. Dinlemiyorum seni nasılsa," deyip yanından geçerek odasına doğru merdivenleri çıkmaya başladı.

Rüzgar bir an arkasından gitmek istedi, ama onu yalnız bırakmak şuan yapabileceği en iyi şeydi. En azından sakinleşmesi için ona zaman verecekti.

Akşam ikisi de ayrı ayrı yerlerde uyuyakalmışlardı. Rüzgar uyanınca saate baktı, gidip Çınar'ı alması gerekiyordu. Bir an merdivenlere baktı. Beste inmemişti. Bunca yaşanan şeyden sonra bir de bu eklenmişti. Yüzünü sıvazladı, "Bir şey de yemedi, inatçı keçi." Mutfağa yöneldi ve iki tost hazırladı. Yanına da çay yapmak için sallama çayları sıcak suyun içine atarken, merdivenlerde tıkırtılar duydu. Başını eğdi, Beste iniyordu. -Şükür, dedi içinden.

Rüzgar tezgaha yaslanıp, gülümsedi, "Uyandın mı bebeğim?"

"Uyuyor gibi mi görünüyorum?"

"Beste kaldığımız yerden devam etmeyeceğiz değil mi? Çünkü gerçekten büyük saçmalıyorsun. Seni seviyorum ve seni sevdiğim için evlendim, başka bir şey yok." Yeniden tezgaha döndü, olan tostları iki ayrı tabağa koydu, "Hadi gel aşkım, sana tost yaptım. Kaç saattir açsın."

"İstemiyorum."

"Beste yapma ne olur. Bak anlatacağım sana her şeyi, eğer dinlersen ortada öyle büyük bir sorun olmadığını anlayacak-"

"Anlatma!" diye bağırıp sözünü kesti adamın. "İlk başta gelip bana anlatacaktın! Şimdi bir önemi yok. Çünkü..." derin bir nefes alıp verdi, "...Boşanacağız."

 

???

 

 

Bölüm : 12.12.2024 09:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...