
Beste'nin son söylediği söz ile Rüzgar kaşlarını çattı, “Ne yapacağız pardon? Boşanacak mısın benden? Bende peki, deyip öylece boşanacağım senden öyle mi Beste?” öfkeli bir sakinlikti bu, kabaracak olan denizin yavaş yavaş dalgalanması gibi. Yüreğini bir bıçak gibi kesti sözler. Beste ondan ayrılacaktı öyle mi? “Ölürüm de bırakmam seni kadın! Ne demek boşanacağız? İyi değilsin sen Beste! Bu hormonlar saçma sapan işliyor. Boşanacakmış! Hanımefendiye bak! O kadar kolaydı çünkü! Delirmişsin sen!”
“Sensin deli! Tamam mı? Yalancısın sen! Allah bilir daha kaç yalan söyledin bana!” adamın bakışları ile daha da öfkelendi ve “Bana öyle delirmişim gibi de bakma!” dedi.
Rüzgar elinin altındaki tabakları yere fırlattı, “Sen de deli deli konuşma o zaman!” diye gürledi.
Beste çıkan gümbürtü ve adamın sesi ile kulaklarını kapattı. Gözlerine dolan yaşlardan dolayı gözleri yanıyordu. Boşanacaktı evet, çok sevse bile gidecekti. Çünkü adam onunla isteyerek evlenmemişti, ona yalan söylemişti.
“Önce abim tehdit etti diye evlendin, sonra da çocuk yüzünden. Öyle değil mi? Hadi itiraf et!”
“Lan ne saçmalıyorsun? Gerçekten öyle mi düşünüyorsun ya? Kafayı yiyeceğim abi!” derken elini saçlarından geçirdi sinirden.
“Asıl saçmalayan sensin. Bitti Rüzgar. Her şeyden önce bana yalan söyledin.”
“Dinlemeyecek misin beni?” fısıltı halindeydi sorusu.
“Hayır.”
“Peki Beste. Peki güzelim, sen bilirsin!” Mutfaktan çıkarken elindeki bezi sinirle yere fırlattı, merdivenleri ağır ağır çıkarken aklındaki şeyler yüzünden ağzında küfürler dolanıyordu. Söylenecek bir şey kalmamıştı. Karısı onu dinlemiyordu bile.
Beste ise mutfakta yerdeki tabaklara tostlara bakıp, hıçkırmaya sonra da bağırarak ağlamaya başladı. Yavaş yavaş arkasındaki duvara yaslanıp yere çöktü. Bir süre orada oturup ağlamıştı. Bu hormonlar onu gerçekten fazla hassaslaştırmıştı. Sebebi de bir önceki hamileliğinin yalnızlık sendromu olabilirdi.
Bir süre sonra yanına bir gölge düştü. Başını kaldırdığında adamın tebessüm eden yüzünü gördü.
“Sana ağlamıyorum. Şu mutfağın haline bak. Tostlar da gitti. Tabaklarım da kırıldı. En sevdiğim tabaklarımdı bunlar. Pembeli. Onlara ağlıyorum. Üstüne alınma yani! Kırdın hepsini. Günah, tostlarda gitti.”
Rüzgar tam karşısına onun gibi dizlerini kendine çekerek oturdu. Ağladığını duyunca merdivenlerin sonunda durmuş, odaya gidememişti. Aklına tek bir şey gelmişti bu halini açıklayacak: Tabi ki hormonlar!
“Alırım sana aynı takımdan. Oldu mu?”
“Ben bunu seviyordum...”
Rüzgar başını sağa sola sallayarak güldü, “Abin beni tehdit etti Beste doğru. Eğer seninle evlenmezsem, seni alıp götürmesi gerektiğini söyledi. Çünkü seni koruması lazımdı. İlişkimizi de ona dedikoducu kuşlar söylemiş,” derken kızın burnunu sıktı.
“Sensin dedikoducu.”
“Nasıl da hemen kendini biliyor,” derken eğilip kızın çıplak dizlerini öperek başını dizlerinin arasına koydu ve devam etti. “Sonra ben kabul etmedim. Ne seni almasını istiyordum, ne de tehdit edilerek evlenmeyi, ama yine de sensizlik gözümü daha çok korkutuyordu, o an için abin seni almasın diye kabul ettim, tamam evleneceğim, dedim. Evet seviyordum, deli gibi aşıktım sana ama evlilik gözümü korkutuyordu işte. Başka bir sebebi yoktu.” Derin nefes aldı. “O gün gece yarısına kadar dışardaydım. Yürüdüm saatlerce, sensizliğin başıma nasıl bir bela açacağını, sonum olacağını düşündüm. Gece eve geldiğimde sen uyuyordun. Sana baktım ve o an seninle gerçekten evlenmeyi istedim. Yani abin tehdit etti diye değil, sana aşık olduğum için o gece sana evlenme teklifi ettim. Yemin ederim Beste.”
Kadın gülümsedi. O geceyi hatırlıyordu. Birden evlenme teklifi etmişti ona. Kocasına sarıldı ve “Birdaha ne olursa olsun bana yalan söyleme!” diye sinirle söylendi.
Rüzgar uzanıp burnunu ısırdı, “Tamam süpürgesiz cadı. Tost?” dedi gözlerini kısarak.
“Hayır, yemeğe çıkaracaktın beni, üç kağıtçılık yapma! Tostla kandıracak.”
Rüzgar kalkıp, kadına elini uzattı ve zor da olsa kalkmasına yardımcı oldu, “Daha bensiz oturduğun yerden kalkamıyorsun, bir de boşanacağım diyorsun.” Başını sağa sola sallarken kafasına gelen şaplakla kahkaha attı.
“Öldürürüm seni!”
Rüzgar kızdan kaçıp ellerini iki yana açarak geri geri yürürken “Yatakta öldürüyorsun zaten bebeğim!” dedi.
Beste gülümseyince adam da ona öpücük gönderdi. “Pislik şey.”
“Bu pislik sana deli gibi aşık!” derken onu yanaklarını sıktı. “Hadi gidip oğlumuzu alalım ve ailecek yemeğe çıkalım.”
***
Yağız yatakta doğruldu ve saate bakıp, “Çüş!” dedi. “Kaç olmuş ya...” kafasını kaşırken sağa sola baktı, neredeydi acaba karısı. Hızla yataktan kalkıp, banyoya girdi ve işleri bitince bornozu ile banyodan çıktı. Sadece boxerı ile eşofman altını giyinerek mutfağa gitti.
Eyşan kahvaltı hazırlıyordu, ona arkadan sarılıp, “Neden yatakta, yanımda değilsiniz küçük hanım sorabilir miyim?” dedi elleri kızın göbeğini okşarken.
“Kahvaltı hazırlıyorum. Acıktım da...” bu adam neden böyle garipti? Çok yakındı şuan, sesi fazla boğuktu, dudakları rahat durmuyordu. Yok öyle dünya Yağız bey... Sen bugüne kadar beni beklettin, azıcık da sen bekle...
“Hımm...” diye bir mırıltı çıktı ağzından. “Boşver kahvaltıyı ben seni dışarı çıkarırım. Hadi şimdi odamıza gidelim.”
“Ne-neden?” -Kekeleme Eyşan, niyet belli işte, bozulmuş... yüzünü ekşitti.
“Azıcık yaramazlık yaparız belki... Seni doya doya öperim... Sonra...” derken elleri pijamasının askılarında dolandı, “Şu fazlalıklar üstümüzden çıkar belki... Daha sonra da...”
“Kolum!” diye acıyla inledi kız ondan uzaklaşarak. “Kolum çok acıyor Yağız ya, senin aklın nerede? Of!”
Yağız’ın kaşları çatıldı, “Acıyor mu o kadar ya?”
“Ya ne? Vuruldum ben-”
“Eyşan abartma, sadece bir sıyrık...” dedi kolunu göstererek. “Bir iki dikiş atıldı.”
Eyşan ‘yazıklar olsun’ der gibi başını salladı. “Demek sadece bir iki dikiş ha... Peki Yağız öyle olsun. Nasıl acı çektim bilmiyorsun tabi-”
“Bütün gece gayet de acısız uyudun Eyşan!”
“Yorgunluk ve ilaçların etkisi olabilir mi acaba?” elini beline koymuş çıkışıyordu ki, adamın koluna bakışlarını ve hayretle kaşlarını kaldırdığını görünce hemen inleyerek indirdi kolunu, “Ay bak yine acıdı.”
“Yalanını si-sevsinler!” başını sağa sola salladı ve aklına gelenle şeytanca sırıttı, “Tamam. O zaman...”
“O zaman?”
“Üstte sen ol... Öyle de-”
“Edepsiz! Ay sana inanamıyorum Yağız ya! Susar mısın?” bedenini tezgaha dönünce Yağız acıyla inledi.
“Ya Eyşan... Lütfen...”
“Hayır! Kolum acıyor...”
“Peki aşkım, anlaşılan süründüreceksin. Sen nasıl istersen!” deyip çıktı mutfaktan. En iyisi üzerini giyinmekti hatta kahvaltıyı dışarıda yapsalar daha iyi olacaktı.
***
“Allah aşkına nişansız nikah nereden çıktı?” dedi sinirle Rüzgar.
Beste ona gözlerini kısarak baktı, “Sana ne acaba? Adama ambargo koymuş kardeşin. Dokunamıyor diye çıldırmış.”
“Beste!” diye uyarır bir şekilde bağırdı. “Bende çıldıracağım şimdi.”
Rüya’nın son olarak Selim’e koyduğu yasakla, Selim tüm işlemleri halletmiş, hemen yıldırım nikahını ayarlamıştı. Yoksa kadın yanına yaklaştırmıyordu onu, o geceden sonra öpmesine dahi izin vermiyordu.
“Yok yani belki de ben vermeyeceğim kız kardeşimi. Sen ne kafana göre organizasyon yapıyorsun?”
“O değil de hadi yapıyorsun, kızları iki gündür neden esir alıyorsun? Git kendin yap. Burada sevişen var henüz karısıyla sevişemeyen var.” Yağız sinirden çıldırmak üzereydi. İki gündür karısını esir almıştı kızlar.
Rüzgar duyduğu sözle iğreniyormuş gibi baktı adama. Adam da ona “Ne?” diye sitemle karşılık verdi.
“Hala mı?” neredeyse kahkaha atacaktı.
“Hala abicim hala. Bir cenabetlik var bende ama dur bakalım. Nerede bu Eyşan ya?”
“Aman abiciğim sakın deyim!” diye araya girdi Selim. “Yani burası çok uygun değil. Çoluk çocuk var.”
“Lan ne saçmalıyorsun be. Akşamı bekleyebilirim.” Ofladı. Zilin çalması ile gözlerini yumdu, “Daha kimler geldi acaba?”
“Nikaha davet ettiklerimiz işte,” dedi damatlığını düzelten Selim ve gidip kapıyı açması ile arkadaşları içeri girdi.
“Cenaze var dediler geldik,” diyen Cem’e ters ters bakan Rüzgar, “Darısı başına,” dedi.
“Allah korusun! Ya siz neden benden nefret ediyorsunuz?” O an Ecrin’in ona öldürücü bakışlar attığını görüp kıza göz kırptı. “Kişiselleştirme, tamamen kendi saplığım.”
“Sapını koparsınlar Cem!”
“Allah korusun,” diye inleyip, kızın kulağına “Sonra sen ne yaparsın?” dedi ve göz kırptı.
O sırada Çınar gelip kaşlarını çatarak bakmaya başladı Cem’e, Cem de Ecrin’e “Bu çocuğu hiç sevmiyorum,” diye homurdandı. “Çok sevimsiz.”
“Ay ne alaka? Çok tatlı bence. Sensin sevimsiz,” Ecrin eğilip küçük çocuğa sarılınca Cem kızın elbisesinin arkasından tutup kaldırdı onu.
“Başka erkeklere sarılmandan hoşlanmıyorum Ecrin!”
“O daha çocuk!”
“Sevimsiz ama!”
“Tentin tevimsiz. Pit Tem!” diyerek dil uzattı ona Çınar.
Cem kaşlarını çattı, “Zaten ben sana bayılıyordum. Edepsiz!” Rüzgar’a bakıp çıkıştı, “Şu oğluna edep adap öğret. Büyüklere dil çıkarılmaz.”
Rüzgar kahkaha attı, “Lan bacak kadar çocukla baş edemiyorsun. Yazık sana Cem!”
Yağız da gülümsemişti ve merdivenlerde duyduğu topuk sesi ile başını o tarafa çevirdi. O an ağzından bir tek “Siktir!” kelimesi çıkmıştı.
“Ne oldu?” diye sordu Rüzgar da onun baktığı yere bakarak ve Eyşan’ı görünce gülümsedi.
Çok güzel olmuştu. Göz rengini ortaya çıkaran yeşil tonlarındaki elbisesi minicikti. Bej rengi rugan ayakkabısı, omuzlarına dökülen saçları, Yağız’ın aklını başından almıştı.
“Uuuu... Yağız oyun dışı beyler!” dedi Selim kahkaha atarak.
Rüzgar da eğilip ateşi körükledi, “Çok güzel olmuş değil mi Yağızcık? Beste beğendi bu elbiseyi ona.”
“İyi halt etti. Zaten karın neye elini sürse, benim ağzıma sıçılıyor.” Koltuktan kalkıp iki adımda kızın yanına gitti ve tam karşısında durdu, “Yarın ki baloyu unut. O elbiseyi asla giyemezsin. Bunu görseydim bunu da giyemezdin ve Eyşan Narin Moran, bu gece kaçışın yok! Benimsin!” nefes nefeseydi, “Bütün gece...” Eyşan adamın sözleri ile kalbi deli gibi atarken, yanakları kıpkırmızı olmuştu.
“Yağız...” diye inledi. “Herkes bize bakıyor, sus!” derken etrafına baktı, herkesin suratında piç bir sırıtma vardı ve evet haklıydı gerçekten de onlara bakıyorlardı.
Beste de merdivenlerden yavaş yavaş inerken, “Hadi hepinizi bahçeye alalım, gelinimiz geliyor,” dedi. Elbisesinin eteğini tutarak kocasının yanına gidip koluna girdi, “Nikah memuru geldi mi?”
“Gelmiş. Ateş karşılamaya gitti.”
“Tamam,” dedi ve Yağız’a döndü, “Nasıl? Beğendin mi karını?”
“Seninle sonra hesaplaşacağız Beste Soylu. Hep bunları kızının altınından kesiyorum.”
“Hadi oradan,” deyip dil uzattı. “Sen dayısısın, beşi bir yerde beklentim var senden haberin olsun.”
Yağız başını salladı, “Hee beşi bir yerdeden bir tane kaldı.”
Herkes bahçeye çıkınca Selim heyecanla merdivenlerin başında bekledi Rüya’yı ve önce beyaz ayakkabıları gördü, ardından da gözleri yavaş yavaş yukarı çıktıkça yüreği deli gibi atmaya başladı. Elindeki beyaz tomurcukların aynısı saçlarında da vardı ve olağanüstü görünüyordu. Gelinlik yerine kendine çok yakışan, her tarafı dantel, beyaz, uzun bir elbise giymişti. Kızlarla zar zor seçmişlerdi. İki gecedir de uykusuzlardı.
Esneyip esneyip durduğunu gören Selim kaşlarını çattı, “Aklından bile geçirme ve hiç esneme sevgilim, bu gece sabaha kadar benimsin.”
Rüya yeniden esnedi, “Çok beklersin sevgilim. Bu gece sabaha kadar uyuyacağım. Bu düğün yüzünden iki gecedir uykusuzum.”
“Merak etme balayında ara sıra uyumana müsaade edeceğim söz. Kondisyondan düşüp, bir seferde yorulmanı istemeyiz değil mi?”
“Ay ne kadar düşüncelisin. Kondisyonmuş...” dedi sinirle. “İki günde düğün yaptırıyorsun bana Selim, şansını zorlama istersen.”
Ellerini tuttu kızın ve müzik eşliğinde dışarı çıkarlarken kulağına, “Ne kadar şey düşündüğümü tahmin bile edemezsin bebeğim, bu gece olağanüstü olacak,” diye nefesini vererek fısıldadı.
İkili bahçede nikah masasına yürürken diğerleri hep bir ağızdan çalan şarkıyı bağırarak söylediler.
“Yüreğimdeki fırtına dinmedi hala...
Titrerdim...
İsterdim...
Seni hep kollarımda!
Yine bana gel!
Yana yana yine beni sev...
Hadi beni yine sev
Beni deli deli sev
Beni yine yeni yeni yeniden sev!
BEN YANDIKÇA BAĞRIMDA SÖNMEZ ATEŞ!
GECE YILDIZ TENİNDE, GÜNDÜZ GÜNEŞ!”
(Manga – Yeniden Sev – versiyon)
Rüzgar Beste’nin arkasında durmuş, ellerini boynuna dolayarak söylüyordu şarkıyı, diğerleri ise zıplayarak dans ediyor, bağıra bağıra şarkıyı söylüyorlardı. Sonunda nikah masasına oturabilmiş ve nikah memuru konuşmaya başlamıştı.
O saniyelerde Selim masanın altından kadının elini çıldırtacak yavaşlıkta okşuyor, o eli olmadık yerlere götürüyordu. Rüya renkten renge girerken, elini çekse de alamıyordu. Selim bir daha kadının kulağına eğildi. “Biliyor musun? Şuan bu elbisenin altındaki iç çamaşırlarını düşünüyorum.”
Rüya ağlayacaktı resmen. “Selim sus Allah aşkına!” diğer eli ile alnını sıvazladı. Terler boncuk boncuk birikmişti alnında.
“Neden? Baştan mı çıktın müstakbel karıcığım?”
“Selim!” diye inledi.
Rüya nikah memurunun kendine bir daha seslendiğini zar zor duymuştu, “Kızım sana soruyorum, kabul ediyor musun?”
“Hı-ne... Neyi?”
Selim başını eğip kısık bir kahkaha atarken, etraftakilerde durumu anlayıp gülmüşlerdi. Selim “Beni hayatım beni? Kabul ediyor musun diye soruyor memur amca,” dedi.
“E-evet. Ediyorum. Neyeyse artık.”
“Gece göstereceğim ben sana bebeğim neyi kabul ettiğini,” diye fısıldadı.
Nikah memuru ikiliye bakıp homurdandı, “Allah’ım sabır ver. Oğlum sen de söyle kabul ediyor musun? İkiletmeyin şunu!”
“Evet! Hem de son nefesime kadar,” diye bağırdı.
İmzalar atılırken Rüya adamın ayağına basıp pis pis sırıtırken “Üstünlük bende canım,” dedi kendini beğenmiş bir edayla.
“Her daim üstümde olabilirsin tatlım, bir mahsuru yok benim için.” Göz kırptı, “İçinde olduğum sürece pozisyon ayırt etmiyorum.”
Rüya kaşlarını çattı, “Edepsiz!”
“Ne zaman edepli olduğumu gördün de şaşırıyorsun acaba? Hayır, şaşıran benim, edepli olmak sana yakışmıyor Rüya Taner...”
Rüya o an gülümsemişti, evlenmişlerdi ve Rüya Taner olmuştu değil mi?
“Gelini öpebilirsin. Hadi öp de bitsin bu nikah. Zaten bütün nikah boyunca- tövbe tövbe. Hayırlı olsun hayırlı... Hayatımda da böyle nikah kıymadım.”
Rüzgar şahitti ve imzasını attıktan sonra, “Sen bir de bizimkini görseydin...” dedi gülerek.
“Belli belli!”
Selim kızı tuttu, önce alnına bir öpücük kondurdu, sonra dudaklarına yaklaşıp, “Benimsin,” diyerek, elbisesinin yırtmaçlı olan bacağını kaldırıp, tutarken kızı arkaya yatırdı ve uzun uzun öptü.
Etraftakiler ıslık çalıp, çığlık atarken Yağız karısına bakıp, “Bir ben seni daha böyle öpemedim Eyşan!” diye sinirle çıkıştı ve onu kendine çekip, dudaklarına yapıştı. Bu sefer ıslıklar Yağız ve Eyşan’a yöneldi.
“Oooo...”
“Paşam yavaş gel!” diye seslenmelerinin arasında Yağız yavaş yavaş ayrıldı karısından ve hep birlikte dans pistine geçtiler.
Selim ile Rüya dans ederlerken, Selim hala sırıtıyordu.
“İntikamım acı olacak Selim,” dedi Rüya adama ters ters bakarken.
“Elinden geleni sakınma karıcım. Senden gelen her şeye bayılıyorum.” Etrafına baktı. “Ya düğünün fragmanını mı yapsaydık sadece.”
“O ne demek?”
“Kısa ve öz. Hızlı hızlı geçsek bunları da eve gitsek.”
“Yok canım.” Ritimli şarkı başlayınca Rüya adamdan ayrılıp, kıvırmaya başladı ve çiçeğini havaya kaldırdı, “Bugün düğünümüz kocacığım, sabaha kadar dans...”
Eyşan da kocasına bakıp, “Sabahlar olmasın Rüyacığım! Sana katılıyorum,” dedi.
Yağız Eyşan’ın kolundan tutup, bedenine yapıştırdı, “O dansı ben evde sana bizzat yaptıracam hayatım. Hem de çırılçıplak.”
“Edepsiz...”
“Olayımız bu!” dedi çapkın bir sırıtma ile...
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.12k Okunma |
518 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |