@mutlusonlarinyazar
|
B: “Bugün alacağım gelinimi, Takacağım parmağına yüzüğümüzü, Kısmet olursa, Yaza da yapacağım düğünümüzü.” E: “Bu gidişle çok beklersin. Sen daha o günü. Bir şiir daha yazarsan Rüyanda görürsün o düğünü.” B: “Oy canına kurban olduğum, sen de mi bana şiir yazdın? Gerçi pek anlamsız olmuş ama olsun, ilerletirsin yakında =)” E: “Bulut şiir yazma, ne olur yazma. İlişkimizin selameti için yazma. Beni seviyorsan ve kaybetmek istemiyorsan yazma. Çünkü ben seni kaybetmek istemiyorum.”
Bulut kızın yazdığı tek bir kelimeye takılmıştı. ‘Seviyorsan’ ... Gülümsedi, “Çok seviyorum lan!” diye bağırıp, yataktan kalktı ve banyoya geçti. Şermin mutfak kapısına çıkıp, bağırdı ona. “Sessiz ol şair concon. Büyüsü kaçmasın, kızın gözlerine bakıp söyle onu.” Bulut başını çıkarıp, ablasına baktı. “Anlamadım?” “Bence anladın anladın. Hadi duşunu al da, gidip tektaşla alyansları halledin. Akşam kızı isteyeceğiz, yüzük yok.” “Ya tamam, şimdi ararım hemen gider geliriz.” “Nişan istemediğinize emin misin be ablam? Bak bu anlar bir kere yaşanır.” “Yok ablam yok. Ben de o da istemiyoruz. Haftasonu aile arası yaparız bir şeyler. Düğünü hemen yapacağım zaten. Fazla masrafa girmeyelim dedik. O da aynı fikirde. Daha evi var, düğünü, salonu, gelinliği... Anam çok iş var ya. Yetişir mi ki üç aya?” Emsal hanım duyduğu şeyle koridora atladı. “Af buyur, ne üç ayı oğlum? Eylül’den önceye yetişir mi düğün?” Bulut birden banyodan çıkıp, annesine şaşkınlıkla baktı, “Ne Eylül’ü Emsal sultan ya, ne yaptın? Daha Mart ayındayız.” “He mart. Kedicikler gibi damlara çıkmaya başladın. Kuduruk seni. Oğlum onların da hazırlığı var. Bunun dikilecek yorganları var, işlenecek dantelleri var. Üç aya düğün mü olur?” “Ya ne danteli anne, dantel mi kaldı?” diye çıkıştı Şermin. “Sakın yaptırma öyle şeyler.” Bulut ablasına göz kırptı, “Evet anne, istemem ben dikilecek yorgan, işlenecek dantel. Kendine işle. Ben hazır alırım onları.” Şermin bu sefer kardeşine baktı, “Sen de havalanma beyefendi. Üç aya düğün falan olmaz.” Bulut mırın kırın ederek banyoya geçti, “Ben alayım da üç ay sonra kızı, ondan sonra dantel mi işliyorsunuz, yorgan mı dikiyorsunuz, ne yaparsanız yapın.” *** Evden gömleğini düzelterek çıkarken karşı evde oturan Hasibe hanımın kızı Belkıs kapıya çıktı. “Merhaba Bulut,” dedi surat asarak. “Merhaba Belkıs,” diye mesafeli bir şekilde yanıtladı kızı. Gözü de her an çıkacak olan kızın kapısındaydı. “Nişanlanıyormuşsun?” “Evet.” “Mahallemizde o kadar kız varken, bildiğimiz, tanıdığımız onca kız dururken, senin yeni gelen, kim olduğunu bilmediğimiz biriyle evlenmen üzdü bizi açıkçası.” “Allah başka dert vermesin Belkıs. Müsaadenle.” O sırada bahçe kapısı açılıp, içinden Ela çıkınca, Bulut’un surat ifadesi değişti ve gülümsedi. “Günaydın,” dedi Ela bir adama bir diğer kıza bakarak. “Günaydın canım.” Sonra Belkıs’a baktı, “Belkıs’la tanıştınız mı? Hasibe teyzenin kızlarından büyük olanı.” Ela elini uzattı. “Memnun oldum. Ela bende.” Belkıs gayet soğuk bir şekilde sıktı elini. “Bende,” dedi Bulut’a bakarak. “Nasılsın?” dedi Bulut Ela’nın gözlerinin içine bakarak. “Sabah ki mesajlarından sonra iyi sayılırım.” Bulut güldü. Belkıs ise adamı ilk kez böyle görmenin kıskançlığını tüm damarlarında yaşıyordu. “Neyse görüşürüz Belkıs, çok işimiz var. Gitmemiz gerekiyor,” dedi Bulut kibarca. Ela da kıza bakıp, gülümsedi. “Görüşürüz Belkıs.” Yürüdükleri an Bulut kızın ellerini kendi ellerine kenetledi. İkisi de derin bir nefes alıp, verdiler. Bulut kıza bakıp gülümsedi. “Umarım rahatsız olmamışsındır?” Ela da adama baktı, “Olmadım,” diye mırıldandı ve hemen önüne döndü. Bulut ise adının üzerinde uçuyordu mutluluktan. Kuyumcuya geldiklerinde, Bulut gülerek baktı adama. “Merhaba Rıfat, nasılsın?” “İyiyim Bulut abi.” “Baban yok mu?” “Yok valla. Annem rahatsız. Evde kaldı.” “Geçmiş olsun.” “Sağolasın.” Sonra Ela’ya baktı. “Hayırlı olsun yenge. Allah tamamına erdirsin.” “Teşekkürler.” Bulut elinin altındaki camdan yüzüklere baktı. “Alyanslara bakacaktık.” “Hemen,” dedi adam aşağıdan çekmeceyi açarak. “Valla Bulut abi, sana da yüzük veriyoruz ya, daha ne isterim.” Alyansları masaya koydu. “Sağolasın,” dedi Bulut gülerek. Sonra Ela’ya baktı. “Nasıl bir şey istiyorsun?” “Şey bilmem hiç düşünmedim açıkçası,” başını alyanslara çevirip, bakmaya başladı. “Ne ikram edeyim abi size?” “Su alabilirim.” “Ben de su alayım,” dedi Ela gülümseyerek. Adam dışarı çıktığında Bulut da eğilip baktı. “İstediklerini dene parmağında da gör.” “Tamam, senin de takabileceğin bir şey istiyorum.” Bulut biraz daha yaklaştı kıza, “Teki sende olduktan sonra, modelin önemi yok. Takarım ben.” Ela kaşlarını kaldırdı, “Öyle mi?” “Evet.” Ela adama oyun yapmak için taşlı bir tanesini eline aldı. “Mesela bu?” Bulut öksürüp, elini yakasına götürdü. “Şimdi bu da takılabilir bir şey de, çok şey.” “Çok ne?” “Yani ne bileyim, hani azıcık erkek adama ters gibi. Yani tabi ki sen beğendiysen el mahkum takacağım. Ama-“ O sırada elinde sularla Rıfat içeri girdi. “Beğendin mi yenge?” “Evet bunu beğendim,” dedi elindeki taşlı yüzüğü adama uzatarak. Bulut yutkundu. Bunu lokantada takarsa adamların dilinden kurtulamazdı. “Tamam, valla abi yenge de çok zevkliymiş.” “Hı, çok.” Adam erkek olanını çıkardı, “Bu da erkek için olanı. Sen de dene istersen?” Bulut adamın uzattığına bakınca birden gülümsedi. “Ha erkeğin ki taşsız mı?” “E herhalde abi.” Ela kıkırdayınca, Bulut ona başını eğip baktı, “Nişanlı ile dalga geçilmez küçük hanım.” Tek taşlara da baktıktan sonra, “Yüzükler kalsın, haftasonu alacağım. O sana söylediğimi de hazırlatırsın,” dedi Bulut ve parasını ödeyip, çıktılar. “İşin vardır seni eve bırakayım.” “Sen ne yapacaksın?” “Uğur’la çiçekçiye, ordan da çikolata almaya gideceğiz.” “Tamam.” Bulut derin nefes aldı ve kızın elini yeniden avuçlarına aldı. Karşıya bakarken de mırıldandı, “Ela?” “Efendim.” “Sözlerin çok önemi var mı?” kızın gözlerine çevirdi bakışlarını. “Ne gibi?” “Mesela, ben bazı şeyleri söze dökemiyorum. Biliyorum, duymak istiyorsun. Ama,” diğer eli ile sakalını kaşıdı, “İşte bir şey oluyor, diyemiyorum.” Ela gülümsedi. “Hissediyorum.” Bulut kızın elini sıktı. “Bende,” diye mırıldandı. *** “Hangi çiçekten alacağız?” Bulut çiçeklere baktı, başını sağa eğip bir daha baktı. “Bu nasıl? Hem değişik?” Uğur adamın gösterdiği çiçeğe baktı. “Mantıklı, üstüne de güzel bir şiir çakarız. Süper olur.” “Evet bencede.” Adam yanlarına geldi. “Buyurun beyler?” “Biz bu çiçeği alıyoruz.” “Peki.” “Ama böyle beyaz tüllü falan süsleyin. Ablam öyle dedi.” “Tamam.” Adam gösterdikleri çiçeği alıp, içeri girdi. “Gerçi ablam gül mül bir şeyler dedi de, bence bunu görünce bayılacak. Bu daha değişik ve yaratıcı.” “Kesinlikle abi, hem farklı.” “Aynen.” Bulut gülümsedi. “Evleniyorum lan,” dedi arkadaşının ensesine vurarak. * Çikolata için de başka bir yere gittiler. “Şimdi abicim, ben isteme için çikolata istiyorum ama farklı bir şey olsun.” “O zaman şu tepsilerimizden verelim?” Adam tepsilere baktı “Tamam, ama bunun içindeki az gibi, sen biraz daha koy.” “Peki abi.” Onu da hallettikten sonra, birlikte eve gittiler. Kapıyı çaldıklarında biri çiçeği, biri çikolatayı tutuyordu. Şermin bir yandan oğluna seslenip, bir yandan kapıyı açtı. “Hadi Emre, ye yemeğini oğlum geç kala- ablam bu ne?” diye son kelimelerinde bağırdı. Bulut çiçekten başını yana eğdi. “Çiçek,” dedi gülümseyerek. “Çok beğendin değil mi?” “Ablam manyak mısınız siz? Kız istemeye saksı da bitki ile gidildiği nerede görülmüş?” “Ya abla ölümsüz işte. Ben ‘Bulut’un getirdiği çiçek iki gün sonra soldu’ dedirtmem.” “Oğlum iş açılışına mı gidiyoruz, saçmalama gözünü seveyim, gidin normal bir çiçek alın.” “Banane abla ya, suladıkça ben gelirim aklına.” “Bence suladıkça sana saydırır. O saksıya seni bitki diye ekmeden gidip değiştirin şunu!” diye cırladı. O sırada Emsal hanım saçına yemeni bağlayıp geldi, “Ne oluyor kız Şermin, sesin nerelere kadar geliyor?” “Anne oğlunun gelinine aldığı şeye bak. Saksı!” “Aaa! Oğlum sen bizi rezil mi edeceksin?” sonra Şermin’e baktı, “Sen bu iki buçukluğa verirsen bu görevi saksı da alırlar çelenk de. Sana dedim sen git diye.” “Anne bu kadarını da beklemiyordum açıkçası,” dedi çantasını ve ceketini vestiyerden alarak. “Ver şu anahtarı, sen de gir duş al. Bende şu çiçek işini halledeyim.” “Sen de maşallah işine gelince sürüyorsun, işine gelince bilmiyorum.” “Şimdi acil durum var, üstelik yakın. Hadi ver.” “Al,” dedi Bulut dudaklarını büzerek. “Ama yine de değişik olacağını düşünüyorum.” “Kızlar gülleri, papatyaları sever Bulut. Saksıları değil, hele de saksı da bitkileri hiç değil. Aa benim bitkisel beyinli conconum. Kızla neler konuştun gerçekten meraktayım-“ ayakkabısını giymeye çalışıyordu bir yandan da, “Belli, kız çok seviyor ki gözleri de kulakları da toz pembe maşallah.” Arabaya binip, aradan uzaklaştı. Çiçekçinin önüne geldiğinde, hızla indi. “Merhaba bey amca.” “Buyurun kızım?” “Ya benim saksı beyinli kardeşim az önce sizden bu çiçeği almış da, ben bunu bir buketle değiştirebilir miyim?” “Tabi kızım.” “Imm...” diye düşünürken, birden aklına gelenle gülümsedi, “Size şimdi tarif edeceğim,” dedi ve içeri girdi. * Şermin çiçeği aldıktan sonra arabaya binip, eve doğru sürdü. Yolda yürüyen adamı görünce sağa sinyal verip, durdu ve camı açtı. “Özgür bey?” diye seslendi. Adam sesin geldiği yere bakıp, gülümsedi. “Şermin? Bu ne güzel bir tesadüf.” “Şey, eğer mahalleye gidiyorsanız, götüreyim?” Özgür bir gözünü kısıp, başını kaşıdı. “Yanlış anlaşılmayalım. Sonra başının ağrımasını istemem.” “Merak etmeyin, olmaz bir şey. Hem akraba oluyoruz.” Adam kapıyı açıp, bindi. “Evet ya ablam söyleyince çok şaşırdım. Sevindim de. Bulut efendi, düzgün biri.” “Sağolun. Bizde Ela’yı çok seviyoruz. İnşallah mutlu olurlar.” “İnşallah.” Sonra etrafa bakındı. “Benim de arabam servisteydi, yetişmedi. Yarına kaldı.” “Anladım.” Özgür dudağını ısırdı ve arkadaki çiçeğe baktı. İçinden bir tane gül çıkardı ve kadına uzattı. “Şermin,” öksürdü “Pazar günü müsaitsen bir kahve içelim mi beraber?” Şermin aniden frene bastı ve adama dönüp baktı. “Ne?” Özgür gülümsedi. “Biliyorum, liseli yıllarımız geride kaldı. Ama ikimizde çok genciz. Bence hayattan bir şans daha istemeliyiz.” Şermin yutkundu, “Özgür bey, bakın benim hayatımda oğlumdan başka bir erkeğe yer yok. Kaldı ki bir ilişkiyi hiç ama hiç düşünmüyorum.” “Onu bu kadar çok mu sevdin?” bu onu neden bu kadar rahatsız etmişti ki? Şermin’in gözünden bir damla yaş aktı. “Hayır. O kadar nefret ettim ki, bir daha kimseye güvenemem.” Özgür’ün kaşları çatıldı. “Ben... yani-“ “Ne ailem ne de onun ailesi bilmiyor-“ yutkundu, “Başka bir kadının koynunda öldü benim kocam.” |
0% |