@mutlusonlarinyazar
|
Özgür kadına bakamıyordu. Belki kendi hayatı boyunca bir kadının gururunu kırmamış, haysiyeti ile oynamamış olabilirdi; ama bunu bir hemcinsinin bile yapmış olmasından dolayı utanmıştı. Bir kadına böyle bir acı bırakıp gitmek hiç ama hiç affedilecek bir şey değildi. “Özür dilerim,” diye mırıldandı Özgür kendini tutamayarak. Kadın birden başını ona çevirdi ve gözündeki yaşı aynı anda sildi, “Sen neden özür diledin ki, nereden bilecektin?” Özgür kadına döndü ve gözlerinin içine baktı. Orada mutluluk pırıltılarını hayal etti. Kendisinin mimarı olacağı o ışığı... O kadar yakışırdı ki bu kızıl afetin kırmızı saçına beyaz güller, eline saf çiçekler, gözlerine değen mutluluk, dudaklarına gülücükler... Öyle çok yakışırdı ki bu kadına aşk... Elleri ile saçlarını düzeltti. “Daha önce seni tanısaydım, hayatında bir tek mutluluğu yaşardın Şermin. Daha önce karşına çıksaydım aşık olurdun belki bana, bu acıyı hiç yaşamazdın belki,” gülümsedi. Şermin de güldü. “Belki... Olurdum.” “Sence çok mu geç kaldık?” Şermin o anda saate baktı, “Geç kaldık! Allah kahretsin geç kaldık!” “Belki de gecikmemişizdir be güzelim?” diye mırıldandı hafifçe ona yaklaşarak. “Ya ben onu mu diyorum gerizekalı, istemeye geç kaldık. Annem beni oyacak.” Özgür birden afallayıp, geri çekildi. “Ha isteme, evet. Şey unuttuk onu biz.” Şermin gaza bastı ve konuşmadan eve yol aldılar. Kapının önüne geldiklerinde, adam Şermin’in avcuna çiçeği bıraktı. “Teklifim geçerli Şermin ve benim gözüm sana değdiği an, tüm duyularım bir tek senin için işlev yapar. Bana güven. Bana güven ki, seni dünyanın en mutlu kadını yapayım.” *** Bulut kravatını düzeltti ve elindeki çiçeğin tomurcuk gibi olan şeylerinin burnuna değmesi ile hapşurdu. “Bu ne abla ya? Bu mu çok güzel dediğin çiçek? Bu ne Allah için, bu ne? Tropikal orman gibi.” “Ay beğenemedin mi paşam? Palmiye ağacı alsaydım senin gibi değil mi? Bahçeye ekerdiniz birlikte. Üstüne tarih kazardınız falan. Kazı çalışması yapılmış boş beyinli kardeşim benim. Bana koca ağaç almış kıza, aldığım çiçeği beğenmiyor.” Kapı açılınca sustular. Bulut aklını kaybetmek üzereydi. Ne güzel olmuştu beyaz elbise içinde. “Çok güzel olmuş ulan!” Ablası dirseği ile ona vurdu. “Çok güzel olmuşsun canım, diyeceksin. Lan ne be?” “Ha tamam, o bende.” Annesi önden geçti, ablası da arkasından. Emre Uğur’un elini tutmuştu ve en son Bulut girdi. Ela adamı gördüğü an gülümsedi. Kalp ritmi bambaşkaydı. Hem çok utanıyor, hem çok heyecanlanıyordu. Bulut çiçeği kıza uzattı. “Çok güzel olmuşsun, şey-canım.” “Teşekkürler. Çiçekler çok güzelmiş.” “Ablam aldı sana.” Herkes dönüp, ona bakınca, “Ama içindeki şiir bana ait,” dedi. Kızın yüzü düşünce, ablası ikisine eğilip fısıldadı, “İlişkinizin sağlığı açısından kangren olan bölgeyi kesip attım.” Bulut kaşlarını çattı. “O ne demek?” “Şiiri yırttım attım demek. ‘Düğünümüzde inşallah gelir çelenk, annemle ablam atar göbek, sonra da olacak bebek’ ne lan? Şiire bak.” “O şimdi tam olarak öyle değildi aslında, yani bebek kısmını biraz uydurdu-“ “Ya sus, uydurmuşmuşum. Çok anlamlıydı da ben bozdum sanki. Bir de beni katmış şiire.” “Kızım! Şermin hadi içeri yavrum,” diye uyardı kapıda duran grubu Emsal hanım. Şermin önüne dönüp, içeri geçmişti ki Özgür’ü gördü, Hamdi beyin yanında ayakta duruyordu. Yolda gördüğünden farklıydı giyimi. Açık mavi gömlek, koyu lacivert bir keten pantolon giyinmişti. Çok yakışmıştı. Şermin kibarca ellerini sıkarken, Özgür kızın elini zor bırakmıştı. Hepsi yerlerine geçtiklerinde, Bulut annesine eğildi. “Hadi anne iste.” “Ha bismillah bir dur be oğlum, azdı bu da ha mart ayı başıma.” Uğur kıkırdayınca, Bulut ona dirsek attı. “Kes lan sen.” “Abi yalnız çok komik görünüyorsun yemin ederim.” “Sana şimdi bi yumruk atarım, görürsün komiği.” “Atamasın ki atamazsın ki... Kayınbaban da seni evden atar çünkü. Bende mağduru oynarım. Sana da kız mız vermezler.” “Uğur elimde kalacan!” “Bir susun be!” diye araya girdi Emsal hanım. “Anne kızı iste ha.” “Oğlum kasabın oğlunu istemeye gelmedik zaten, kızı isteyeceğiz de bir kahve içelim önce aaa.” “Kasabın oğlunu kendine al, kasap deme bana fitil oluyorum.” Kravatını düzeltti. “He sen de istersin anana. Tövbe ya Rabbim.” Berrak hanımla Ela içeri geçince, Emsal hanım gülümsedi. “Ee nasılsın komşum görüşmeyeli?” “İyiyiz komşum. Siz nasılsınız?” “Biz de iyiyiz.” Emsal hanım Özgür’e döndü, kızı kucağındaydı. “Sen nasılsın Özgür oğlum?” “Ellerinizden öperim efendim, iyiyiz.” Bunu söylerken arada Şermin’e bakıyordu. Ela kahveleri yapmak için kalktığında Şermin de onunla kalktı. Birlikte mutfağa geçtiler. Her şeyi hazırlamıştı Ela, cezveye suyu koyarken, Şermin başka bir cezve aldı. “Abla bu alır hepsini.” “Bu Bulut’un ki, tuzlu olacak ya.” Ela suratını astı, “Yapma abla ya yazık. Ağız tadıyla içsin.” “Sana yazdığı o idamlık şiirlere saysın.” “Ay abla sen deminkini görecektin. Adım başı şiir yazıyor, bir şey de diyemiyorum artık. Sanki ben yollama dedikçe, o azıyor.” “Göster bakayım?” Ela tam şiiri gösterecekti ki, dayısı girdi içeri. “Ela ya Özge lavaboya geçecek de illa senin geçirmeni istedi.” “O tek başına geçiyor dayı.” “Ne bileyim, geçir işte kızım ya.” “İyi tamam.” Sonra Şermin’e kaşığı verdi, “Abla sen bakar mısın?” “Olur kuzum.” Şermin renkten renge girmişti. İnşallah mutfağa geçmez, demesine kalmamıştı ki, adam mutfağa dalmıştı bile. “Çok güzel görünüyorsun.” “Teşekkürler,” gözü kapıdaydı. “Özgür bir gören olacak, içeri geçer misin?” “Kimse görmez, Pazar günü buluşuyor muyuz? En azından bir şans veremez misin?” Kız elini kalbine koydu. “Özgür biri gelecek şimdi Allah aşkına geç! Hem liseli ergen değilim ben. Oğlum var benim.” “Benim de kızım var Şermin. Ben ilk kez biri ile ikinci kez denemeyi düşü-“ “Dayı?” dedi şaşkınlıkla Ela. Şermin’in elindeki kaşık yere düştü. “El-Ela düşündüğün gibi değil-“ Şermin gevelemeye başlayınca, Özgür araya girdi. “Tam da düşündüğün gibi Elacım. Hadi ben içerideyim.” Özgür kızını alıp içeri girdi. Ela ise hala kapıda durmuş Şermin’e bakıyordu. En son dayanamadı ve kahkaha attı. “Ay... İnanmıyorum ya. Sen ve dayım ha?” “Ya sus! Biri duyacak. Al kahveni, git isten canım, hadi. Görümceyim ben. Dalga geçilmez öyle görümceyle. Ayıptır.” Tepsiyi kızın eline tutuşturdu. “Yenge mi görümce mi göreceğiz artık onu,” deyip, kıkırdadı. * “İstesene anne ya!” Emsal hanım kahveyi püskürtecekti. Bulut ise içememişti bile daha. “Efendim sebebi ziyaretimiz belli, Allah’ın emri Peygamberin kavli ile, kızınız Ela’yı oğlumuz Bulut’a istiyoruz.” Berrak hanım gülümsedi, Hamdi bey ise söze kendi girdi. “Bulut oğlumuzu uzun zamandır tanımıyoruz ama kısa zamanda efendiliğini, mertliğini takdir ettim doğrusu. Berrak’la da konuştum, kızımın da gönlü var madem. Verdim gitti. Hayırlı uğurlu olsun.” “Amin,” dedi Bulut heyecanla ve elindeki kahveyi bir dikişte içti. Ama yüzü şekilden şekle girince herkes gülmeye başladı. “Ee aşk olsun yeni eleman,” diye mırıldandı Bulut. “Ee o zaman dünür cumartesi yüzükleri takalım. Ne dersin?” Emsal hanım Bulut’tan heyecanlıydı. “Tamam dünürüm. Bize uyar.” “Cuma da alışverişe gidelim hep birlikte.” “Olur olur.” O sırada Bulut cebinden kırmızı kadife kutuyu çıkardı ve kızın yanına gitti. Sağ elini avuçlarının arasına alıp, yüzüğü parmağına geçirdi. Tam yanağından öpeceği sırada ise kulağına fısıldadı. “Seni seviyorum.” *** Gece yatağa uzanan Ela sağ elini havaya kaldırmış, bakıyordu. Sözlenmişti, hemde onu seven ve sevdiği biriyle. Telefonuna mesaj gelince yüzünü buruşturdu. “Hayır ya, şiir olmasın,” diye mırıldanarak açtı mesajı. Ama o anda kapısı çalındı. “Gir,” diye seslendi. “Tatlı yeğenim,” dedi Özgür gülümseyerek. “Hayır dayı vermem.” “Neyi?” “Şermin ablanın numarasını.” Özgür’ün kaşları çatıldı. “Çok ayıp, insan dayısının mürüvveti için azıcık çabalar,” dedi ayıplar gibi bakarak. “Hem abla ne ya abla ne? Yenge daha çekici değil mi? Daha samimi sanki.” “Dayı, amaç ne?” “Kızı tavlayıp, nikah masasına oturtmak.” “Kızın haberi ya da gönlü var mı?” Özgür düşündü, “Haberi yok ama gönlü var gibi.” “Bana daha çok haberi var ama gönlü yok gibi geldi.” “Yok öyle bir şey, yanlış anlamışsın sen. Naz yapıyor o. Hadi dayıcım ver numarayı.” Ela telefonu eline aldı ve numarayı dayısına verdi. “Şermin abla beni öldürecek.” “Bence sana teşekkür edecek.” İşaret parmağını kaldırıp, uyarır bir tanda konuştu. “Şiir yazma. Sakın!” “Merak etme, pek yeteneğim yok.” Ela suratını ekşitti. “Olmayan kimler var da zorlatıyor işte.” Dayısı çıkınca hemen mesajı açtı. B: “Sözlüm nasılsın?” E: “İyiyim.” B: “Uyudun sandım.” E: “Dayım yanımdaydı.” B: “Anladım selam söyle.” E: “Gitti, ama söylerim sonra.” B: “Tek misin?” E: “Evet.” * Bulut derin nefes aldı. Ne oluyordu ona Allah aşkına? Bu söz merasimi afrodizyak etkisi mi yaratıyor acaba? Konuyu değiştir... B: “Yarın buluşalım mı?” E: “Olur. Ama işin?” B: “Sabah her şeyi hazırlarım ben, öğlene çıkarım sorun olmaz.” E: “Peki tamam.” B: “İyi geceler canım.” E: “İyi geceler.” *** Ö: “Uyudun mu?” ... Ö: “Şermin?” ... Ö: “Özgür ben.” Ş: “?” Ö: “O ne?” Ş: “Ne var’ın kısacası?” Ö: “Uzatmayalım diyorsun? Tamam bende onu diyorum. :)” Ş: “Hayır sana uzun uzun cümleler kurmak istemiyorum demek.” Ö: “Ayıp ama.” Ş: “Asıl senin bu saatte bana yazman ayıp.” Ö: “Aaa ben seni gördüğüm ilk andan beri sana yazıyorum. Artık saatin lafı mı olur aramızda? Hem senin kardeşin de benim yeğenime yazıyor bu saatte.” Ş: “Onlar sözlü.” Ö: “Haftaya gelirim ama.” Ş: “Özgür! Yat uyu.” Ö: “Uyku girmiyorsa demek ki...” Ş: “Ya neden anlamıyorsun be adam, benim hayatımda aşka meşke yer yok. Hele evliliğe hiç yok.” Ö: “Neden şans vermiyorsun? Belki benle Emre çok iyi anlaşacağız. Sen her şeyi veremezsin ki ona. Onun bir babaya ihtiyacı var. Hem belki senle Özge de çok iyi birer ikili olacaksınız? Benden ruj istiyor, oje istiyor. Sürekli Ela’nın kapısını mı çalayım? Yazık değil mi bana?” Ş: “Ay canım, kıyamam. Çok yazık, derde bak.” Ö: “Şermin, ben doğru kişiyim. Seni üzmem, Allah canımı alsın ki, bile bile canını yakmam.” ...
“Biliyorum, ama korkuyorum işte be adam, korkuyorum,” diye mırıldandı. Kapısı çalınınca, kaşları çatıldı Şermin’in ve “Gir,” diye seslendi. Bulut’u görünce yatakta doğruldu. Anlaşılan konuşulacak şeyler vardı. Yatağın yamacına oturdu Bulut ve ablasının ellerini avuçlarına aldı. Bugün o abi, Şermin de küçük kardeşi olacaktı. Ablasının ellerini öptü, sonra saçlarını. Başını bırakmadan dizlerine yatırdı. O sırada mesaj sesi yankılandı odada. Bulut sırıttı, ama Şermin görmedi. “Mesajlar başlamış ha?” Şermin yutkundu, “Şey, yok ablam Ela’dır.” “Biliyorum Şermin.” Ona bir tek bu tarz konuşmalarda adı ile hitap ederdi. “Neyi biliyorsun ablacım? Anlamadım.” Bulut kısık bir kahkaha attı. “Ablam, ben ilk kez aşık oluyorum ama aşık adam gördüm daha önce. Özgür abinin sana baktığını fark etmedim mi sanıyorsun? Ya da senin ona bakışını? Mutfakta da konuştuklarınızı duydum, su içme bahanesiyle Ela’nın yanına geliyordum, tesadüftü yani.” “Şey ablam, inan ben şey etmedim ona-“ “Şişş, abla seni suçlamıyorum. Yanlış anlama lütfen. Ben kafandaki düşüncelerle yanlış bir karar vermeni istemiyorum.” “Ne varmış benim kafamda?” dedi kadın şımarık bir sesle. “Bir çocuklu anneyim, kim evlenir benimle; deyip duruyorsun. Abla eğer evlenmek istiyorsan, buna kimse karışamaz. Bir şey diyenin de ağzını burnunu kırarım. Bu senin hayatın. Henüz otuz bile değilsin. Yeniden evlenip, mutlu olmak senin de hakkın.” Şermin başını çevirip, kardeşine baktı. İşte o an o bakışta, kardeşinin çok daha fazlasını bildiğini anladı. İlk kez... “Korkuyorum.” “Biliyorum.” Saçlarını okşadı, “Ama o Utku değil. Onun gibi hiç değil.” “Nerden biliyorsun?” “Bakışlarından. Çünkü seni bakışlarından bile sakınıyor. Çünkü harika bir kız çocuğu yetiştirmiş.” Kulağına eğildi, “Üstelik tek başına.” “Pazar günü kahve içmeye çağırıyor.” “Eğer annemi dert ediyorsan, ben ayarlarım. Bizimle olacağını söylerim. Emre’yle de Özge’yle de ilgileniriz Ela’yla.” “Derdim annemden saklamak değil de, ne bileyim.” “Abla, bir kere otur konuş. Eğer yine yok dersen, söz üstelemeyeceğim.” Şermin güldü, “Sen ablana randevu mu ayarlıyorsun? Senin o adamın ağzını yüzünü dağıtman gerekmiyor mu?” Bulut kadının burnunu sıktı, “Eğer o adam benim ablamı üzerse, dediğini yaparım. Ama eğer onun tek amacı ablamı mutlu etmekse, elini sıkarım. Belki biraz fazla sıkarım ama-“ “Pis.” “Hadi hadi başkasına yazmadan, Pazar geleceğini söyle.” “Şuna bak ya.” “Kızım elimizde patlayacaksın ha. Hadi.” İkisi de gülüştüler. Şermin yerinde doğrulunca kardeşine sarıldı. “Teşekkür ederim Bulut.” “Asıl ben teşekkür ederim. Sen olmasaydın Ela’ya açılmam yıllarımı alırdı.”
Ö: “Cevap vermeyecek misin Şermin?” Ş: “Pazar kahveyi nerede içiyoruz?” Ö: “Sen dünyanın neresinde istersen :) ve Bulut’a teşekkür et.”
“Nereden anladı be?” |
0% |