Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.BÖLÜM – İŞİN SIRRI DAYANIŞMA

@mutlusonlarinyazar

 

2 SAAT ÖNCE

Bulut odasının bahçe tarafına bakan verandasına çıkmış, yan eve bakıyordu. Bir çift gözün onu izlediğinden haberi yoktu. Verandadan atlayıp, duvarın dibine geldi ve yerden taş aldı. Kızın odasının ışığı hala yandığına göre uyanıktı.

Tam atacağı an Özgür çıktı karşısına, “Hayırdır enişte?” dedi kısık sesle.

“Hayır diyelim hayır olsun Özgür abi.”

Özgür güldü, “Ne yapıyorsun?”

Bulut elindeki taşı çaktırmadan yere atıp, ellerini arkaya bağladı, “Ben sözlüme ‘iyi geceler’ diyecektim Özgür abi. Asıl sen ne yapıyorsun?” diyerek göz kırptı.

Özgür anlamamış gibi yaptı, “Ne anlamda?”

Bulut güldü bu sefer, “Gerçekten fark etmediğimi mi sandın? Mutfakta da duydum seni.”

Özgür yutkundu, “Bulut, inan düşündüğün gibi değil. Yani amacım onunla gönül eğlendirmek falan değil. Gerçekten ciddi düşünüyorum. Zaten o bir ‘evet’ desin, ablama da söyleyeceğim, gelip Allah’ın emri ile isteyeceğiz.”

“Veren var da mı isteyeceksin?”

Özgür kaşlarını kaldırıp, indirdi, “Yok mu?”

“Yok,” dedi Bulut aynı hareketi yaparak.

Birden diklendi Özgür, “Bende yeğenimi vermiyorum.”

“Ben aldım ama, onu ne yapacaksın?”

“Yeğenim dayısını üzen adama varmaz bir kere.”

“Valla benim bildiğim aşk için her şey satılır. Soralım mı?”

“Şimdi çok da şey yapmasak mı onu?”

En sonunda Bulut dayanamadı ve kahkaha attı. Ellerini duvara dayayıp adama eğildi, “Yok mu diyor?”

Özgür başını aşağı yukarı salladı, “Yok diyor,” dedi çocuk gibi bakarak.

Bulut “Tamam o iş bende,” dedi.

Özgür birden gülümsedi, “Valla de.”

“Valla oğlum.”

“Yemin iç.”

“Çocuk musun abi sen? Ne yemini ne içi?”

Özgür de adama yaklaştı. “Peki Bulut sorması ayıp olmasın kardeş, yumruk atmayacak mısın?”

Bulut adamın omzuna koydu elini, “Sen ablamı sevmişsin. Bunu da açık yüreklilikle söylüyorsun. Niyetin de belli, onu mutlu etmek istiyorsun. Neden yumruk atayım abi. Onu birgün üzer de, ağlatırsan, ona karşı adamlığını bozarsan, o zaman yersin o yumruğu.”

“Ama o ‘yok’ diyor, ‘olmaz’ diyor, ‘yapamam’ diyor.”

Bulut düşünür gibi yaptı. “Ben gerçek niyetinin o olduğunu düşünmüyorum. Hem etraftan çekiniyor, hem korkuları var.”

“Nasıl yani? İstiyor mu sence?”

“Ben şimdi bi konuşayım onunla, anlarız.”

Özgür gülümseyip, uzanıp adamın sırtına vurdu. “Adamsın. Yemin ediyorum seni ilk gördüğüm an, işte bu dedim. Ela’ma layık damat bu.”

Bulut sırıttı. “Gerçekten mi?”

“Gerçekten.”

Bulut bu adamı gerçekten sevmişti ve ablasını mutlu edeceğine inanıyordu. Ablası bu dünyada mutluluğu ondan çok hakkediyordu ve bu adam sayesinde de yaşayacaktı. İçi rahattı Bulut’un. Annesinin de itiraz edeceğini düşünmüyordu.

 ***

“Oo günaydın Bulut bey, kapı önlerinde beklemeler başlamış.”

“Günaydın ortak. Ya aradım açmadı, merak ettim. Çoktan uyanmış olması lazım.”

Uğur sırıttı. “Özledik bakıyorum.”

“Lan dalga geçme. Çarşıya gideceğiz. Saati soracağım. Ona göre işimi ayarlarım. Sen durursun lokantada değil mi?”

“Benim market ortalık mahalle malı zaten. Ordan bakınca işsiz gibi mi duruyorum abi ben?”

“Lan altı üstü bir iki saat duracaksın. Annene söyle gelip dursun bakkalda.”

“Oğlum sen hayatında kadın milleti ile çarşıya gitmedin her halde. Ah safım benim. Bir iki saat sürecek sanıyor. Hem bakkal değil, market.”

“Yılların mahalle bakkalını market yaptı bana. Hee hee zincirleri de olur yakında. Aşağı mahalleye falan açarsın.”

O sırada Ela kapıda göründü, yanında da Özgür ile kızı vardı. Bulut’un ilgisi direkt o yöne kaydı.

“Günaydın,” dedi Özgür adama gülümseyerek.

“Günaydın Özgür abi,” sonra kıza baktı, “Günaydın Ela.”

“Günaydın.”

“Şey annemler bugün çarşıya gidelim diyor. Ne zaman hazır olursunuz gelip alayım sizi?”

“Şey kahvaltıdan sonra olabilir.”

“Tamam. Siz kahvaltı edene kadar bende lokantaya gidip geleyim.”

“Sen nasılsın Uğur?” dedi Özgür adama bakarak.

“İyiyim Özgür abi. İşte bu evleniyor, ceremesini biz çekiyoruz valla.”

Bulut arkadaşının kafasına vurdu, “Hadi yürü gidelim, geciktik.” Ela’ya bakıp, gülümsedi, “Görüşürüz o halde.”

Özgür de göz kırptı ona “Bulut dün için teşekkürler, görüşürüz.”

Bulut başını eğip, selamladı ve Uğur’la uzaklaştılar.

 ***

Özgür bankada oturmuş, elinde telefonu çeviriyordu. “Arasam mı, mesaj mı çeksem?” diye söyleniyordu. Neyse ki bugün diğer günlere nazaran biraz daha sakindi banka da rahattı.

Telefonun arama tuşuna basıp, bekledi. Dördüncü çalışta açılmıştı.

“Efendim,” dedi kısık sesle.

“Selam, nasılsın?”

“İyiyim.”

“Ne yapıyorsun?”

“Ablan ve yeğeninle alışverişteyiz.”

Özgür biraz duraksadı. “Sen de mi gittin?”

“Evet tabi ki.”

“Haber vermedin.”

Bu sefer Şermin duraksadı. “Ne alaka?”

Adam elindeki kalemi çevirmeye başladı, “Şermin, bu tarz şeyleri bana haber verirsen sevinirim canım.”

“Neden? Sen de mi geleceksin?”

Adamın derin bir nefes alıp verdiğini duydu, zaten Özgür de bilerek duyurmuştu. “Hayır Şermin, nerede ne yaptığını bileceğim.”

“Sebep?”

“Ya bilmek istiyorum. Allah Allah. Sebepmiş, nedenmiş! Sevgilimin nerede olduğunu bilmek istemek ilginç bir şey mi?”

Şermin öksürmeye başladı. Annesi ile Berrak hanım aynı anda ona döndüler.

“Kızım ne oldu?”

“Ay hayırdır inşallah Şermin kızım iyi misin?”

“İ-iyiyim. Sorun yok. İçime birden bir öküz oturdu sanki.”

İki kadın da kaşlarını çattı. Bulut ile Ela ise gülmemek için kendilerine zor tutuyorlardı.

“Ablacım, o öküze söyle, fazla mölemesin, işimiz var,” diye fısıldadı.

“Sen arayıp söyle öküze ablacım, daha iyi anlaşırsınız iki öküzcük! Maşallah dayanışma tavan zaten.” diye çemkirdi kısık sesle.

Özgür ise kahkaha atacak boyuttaydı. “Öküz möküz ama içinde olduğumu bilmek bana mutluluk verdi hanım efendi. Görüşürüz.”

Telefon kapanınca Bulut ona hala sırıtarak bakıyordu.

“Ne var ablacım ne var, sırıtıp duruyorsun?”

“Çok tatlısın be, ona bakıyorum.”

Kadın kaşlarını çattı. “Ne anlamda?”

“Aşık olmak yakıştı diyorum,” deyip, göz kırptı ve Ela ile annesine yetişmek için hızlandı.

“Ee bayanlar ne yapıyoruz şimdi?”

“Öncelikle oğlum gelin bohçasını alalım.”

“Alalım anne, nerede satılıyor bu bohça?”

“Şimdi onun özel bir kaç şeyi var, onları biz Ela kızım ve Berrak hanımla halledelim. Sen burada bekle.”

“Ne? Yani özel derken ne alacaksınız ki? Ben de göreyim mi?”

Ela ona ters ters bakınca, susması gerektiğini anladı ve söz dinleyip sustu.

O sırada ablası ona yanaştı.

“Sana da yakışmış ha.”

Bulut üzerine baktı, “Ne yakışmış ablam?”

“Hanım köylü olmak,” deyip, kahkaha attı. “Concon spor 1- kraliçe abla spor – 1”

“Ben o skoru 1-100 yapmayı bilirim.”

Çarşıdaki banka oturup, onların mağazadan çıkmalarını bekledi. Zaten girdikleri mağazadan da ne alacaklarını anlamış ve başka yöne çevirmişti bakışlarını.

Emsal hanım bir geceliği bırakıyor, diğerini alıyordu eline.

“Aa Berrak hanım valla bu çok güzel. Bunu çok beğendim.”

Berrak hanım söylediği takıma baktı. “Yalnız dünürümsün diye söylemiyorum, zevkli kadınsın ha. Ela bak kızım bu nasıl?”

Ela resmen domatese dönmüştü. “Anne yeter! Gösterip durmayın. Tamam alın birini işte, çıkalım.”

Emsal hanım gülümsedi. “Ay kızım utanma, ne var utanacak bunda. Bizde zamanında neler neler giydik. Ben bugünleri ne çok bekledim sen biliyor musun? Bi şeycikleri eksik etmem sana.”

“Ay darısı da Şermin’e olsun Emsal hanımcım.”

“Ay amin dünürüm amin. Şermin’imi de göreyim böyle mutlu, mesut, sevgi içinde yaşadığını. Daha da bir şey istemem.”

Şermin kafasında düşüncelerle askılara bakıyordu. Adamın sözleri kafasında dönüp duruyordu. Annesinin sözlerini yarım yamalak işitince birden elindeki geceliği bıraktı ve kafasındaki düşünceleri ile duydukları birbirine karıştı. Kısacası devreleri yandı. “Şimdi benle onun ne ilgisi var? Aaa... bir kahveden nerelere geldiniz sizde. Alt tarafı kahve. O abarttı hem.”

“Kızım ne kahvesi? Ne abartması? Anlamadım ben.”

Ela elindeki kutu ile yüzünü saklayıp, gülme krizi geçirirken, Berrak hanım ile Emsal hanım kıza hala bakıyorlardı.

“Bu takım güzelmiş, hadi alıp çıkalım.” Ela’ya baktı, “Ela ablacım sende gel iç çamaşırını falan seç. Aa onları da mı biz seçelim. Sen de oturmaya geldin her halde,” diye çemkirdi.

Ela ise gülerek kalktı, “Geldim Şermin abla geldim.”

 *

“Daha ne kaldı anne çarşıdan almadığımız? Zıbın da alacak mıyız doğmamış çocuğa?” diye homurdandı

“Hele bi yap çocuğu da sonrasında bakarız zıbınına, donuna.”

Bulut annesinden bu cevabı beklemediği için yutkundu ve bir an aklına yine o rüyası geldi. Arkasına dönüp, ablası ile konuşan kızın dudaklarına baktı. Ne kadar güzel dudakları vardı bu kızın öyle. Sonra tekrar önüne döndü ve evlenecekleri günü düşündü. O dudakları kendi öpecekti. Onu saracaktı, dokunacaktı...

“Anne ya bir ay sonra mı yapsak düğünü? Ha?”

“Ay valla bildiğin mart kedisi gibi mırlamaya başladın.”

“Ya ne alakası var. Ben hep düğümün Nisan’da olmasını istemişimdir.”

“İyi önümüzdeki Nisan’a yaparız o zaman oğlum.”

“Yok beş sene sonra! Daha neler?” diye çıkıştı kadına ve sözlüsü ona yetişsin diye bekledi.

“Daha ne alınacak?” diye sordu kıza.

“Ayakkabı, elbise, senin kıyafetlerin falan. Daha çok var.”

“Ela bak ne diyorum. Elbiseyi salla gitsin, direkt gelinlik bakıp, evlensek mi?”

Şermin şaşırarak kardeşine bakarken, Ela gözlerini kaçırdı adamdan.

“Daha neler Bulut ya!” diye çemkirip, adamın yanından uzaklaştı.

“Ya arkadaş anlamıyorum. Çok mu ilginç bir şey diyorum? Niye nişanlanıyoruz, evlenmek için. Evlenelim diyorum, herkes sanki uzaya gidelim, demişim gibi bakıyor. Benim normal olmayan tabi!”

 *

Bulut kaçıncı mağazaya girdiklerini saymayı bırakalı 12 mağaza olmuştu ve Ela’ya hala bir elbise beğendirememişlerdi. Ela’nın beğendiklerini de Bulut’a beğendiremiyorlardı.

Bulut askılara gelişigüzel bakarken mor, gelinlik tarzı bir elbiseyi çıkardı askıdan.

“Ela bu nasıl?”

Ela yüzünü buruşturdu, ablası koşup, adamın elinden hemen aldı elbiseyi ve sevimli bir şekilde gülümseyerek yerine koydu. “Şaka yaptı Elacım şaka.” Sonra kızgın bir şekilde kardeşine baktı, “Yoksa Bulut o kadar zevksiz değildir, değil mi ablacım?”

“Bence gayet güzel ve uzun,” diye fısıldadı.

Ablası koluna vurdu, “Acaba bu zevksizlikle bu kızı nasıl beğendin, hayretler içerisindeyim şuan.”

Bulut omuz silkti. Elbiseyi de aldıklarında, ayakkabıyı da seçip, eve döndüler.

 ***

B: “Ne yapıyorsun Ela’m?”

E: “Yemeği topladık, şimdi oturuyoruz.”

B: “Gelsene bize.”

E: “Ablan müsait mi?”

B: “Yok evde tekim. Annemle ablam karşı tarafa gittiler, çaya.”

E: “O zaman gelemem, annem izin vermez.”

B: “Söyleme.”

E: “Saçmalama Bulut ya.”

B: “Ela bir şey soracağım sana, ama kızmak yok.”

E: “Kızacağım bir şey o zaman :)”

B: “Ela, biz evleneceğiz canım. Sorayım mı?”

E: “Sor. Şiir yazma da...”

B: “Seni öpsem kızar mısın bebeğim?”

Loading...
0%