@mutlusonlarinyazar
|
Bulut sabaha kadar cevap beklese de o cevap gelmemişti. Gece arada uyanıp, telefonuna bakıyordu ama bir şey yoktu. Sabah yine erken saatte baktı telefonuna ve sinirlenip mesaj yazma kısmını tıkladı. B: “Ne var bir kere öpsem seni, Olacaksın bu adamın gelini, Eğer öptürmezsen birtanesi, Olacam sana kapında mart kedisi” B: “Cevap ver bari ya!” E: “Yeni uyandım günaydın.” B: “Bir şey sordum?” E: “Hazırlanmam lazım, bugün yoğun bir gün. Malum yarın nişan var. Görüşürüz.” B: “Ela! Cevap?”
Bulut sinirle evden çıktı. Uğur’la karşılaşınca ‘günaydın’ demeden, şikayet etmeye başladı. “Anlamıyorum abi, senin bu şiirlerde mi iş yok bende mi?” “Benim şiirlere laf yok, sendedir sorun, kesin. Ne oldu?” “Şey için şey dedim kıza, izinli şey dedim hemde, ama cevap vermedi. Yok işim var, yok yoğunum, yok yeni uyandım. Sanki ben sana nerdesin aşkım ne yaptın tatlım, diye soruyorum? Sen önce sorduğum soruya cevap ver, değil mi ama?” Uğur ellerini cebine koydu ve başını yana eğip, adama baktı. “Hımm, sen ona şey için şey dedin, o da o şeye cevap vermedi, hem de o şey izinliydi. Hay şeyini arılar şey etsin Bulut. Buradaki belirsiz eylem ne abicim? Onu bi söylesen belki daha anlaşılır olabilirsin.” Bulut kafasını kaşıdı, “O özel. Demem onu.” “Ha, öpeyim seni mi dedin lan?” diye yüzünü buruşturarak sordu Uğur. “Lan bağırmasana.” “Tü, Allah cezanı vermesin senin! İzin mi istedin lan?” sonra başını salladı, “İzin istemiş ya, inanmıyorum. Yani şimdi sende sorun abi kusura bakma, hiç de şiirlerime bok atma! Kızın ne demesini bekliyorsun, öpebilir misin diyecekti.” “En azından bir cevap verebilirdi.” “Abicim o olmamış. Sen bir kağıda ‘Seni öpebilir miyim?” diye yaz, altına da, A-Öpebilirsin. B-Öpemezsin. C-Sen bilirsin. D-Tüh Allah belanı versin E-Yürü anca gidersin, diye şık ekle, kıza ver. Kesin cevap verir. İstediğin şıktan başlayabilirsin diye de ekle.” “Ciddi misin lan?” Uğur adamın kafasına vurdu, “Saçmalama lan! Böyle olmaz o işler diyorum. Ben sana öğreteceğim ama. Şimdi abicim bu konu konuşulmadan olur.” “Nasıl?” “Şimdi kızla diyelim Pazar günü bir yere çıkın. Güzel ortam, deniz, sessizlik, ıssız mekan falan.” “O olur, Pazar günü gideriz.” “İşte orada güleceğiniz ya da kavga edeceğiniz bir konu aç.” “Niye kavga edeyim lan kızla?” “İşte abi işin sihri orada. Tam o bağırırken, tutup kızı öpeceksin. Hiç mi Fernando Hose izlemedin lan?” “Kim o dallama?” “Var ya kızların ilk aşkı, bu Memoli furyasından önceki, Rosalinda. Ayyamol falan? Bilmiyor musun lan bizim Fero’yu?” Bulut burnunu kırıştırdı. “Yok abi, bende Rıdvan var, Taygun var, Rüştü var.” “He oradan geliyor bu odunluk belli.” “Her neyse abicim, üç çeşit öpüşme stili var.” “Neymiş bunlar?” “Bir, kavga esnasında enseden tutup öpme.” “Ensesinden mi öpecem?” “Yok elini öpüp, alnına götürecen. Saçmalama lan, böyle ensesinden tutup, kendine çekeceksin.” “Ha anladım. İkincisi? Ela mülayimdir, belki kavga edemedim.” “Güldüreceksin, o kahkaha atınca, birden sen susup, gözlerine bakacaksın ve ‘Çok güzel gülüyorsun,’ diye mırıldanıp, yanaklarını avuçlayıp, öpeceksin. Üç ve en etkilisi-“ “En etkili, evet anladım,” dedi heyecanla. “Evde tek kalacaksınız.” “Çağırdım aslında dün de, gelmedi. Annem izin vermez sen teksen, dedi.” “Öyle değil abicim. Şimdi senin -güya yani -onun geleceğinden haberin olmayacak. Üstünde sadece siyah ya da lacivert, bak başka renk olmaz, siyah ya da lacivert bir eşofman altı olacak. Bir şişe parfümü de boşaltacaksın, ya da boşaltma çok pahalı şuan parfümler, o çok zengin işi, sen iyice sık işte üstüne. Kapıyı da öyle aç. Evde tek olun ama. O senin bedenine hayranlıkla bakarken, sen de onu tut ve öp. İşte sana üç altın öpüşme dersi.” “Yemin ederim Uğur sen arkadaşın kralısın, sultanısın. Lan Sultan sülüman seni görse, Hürrem’e yazdığı şiirlerden utanır lan, o derece mükemmelsin. 3A’sın lan sen. Aşk, adam, arkadaş. Yemin ederim.” Hızla yanından ayrıldı ve planı yapmak için düşünmeye başladı. Pazar günü o dudaklar kendi dudakları ile birleşecekti. *** “Şey sade bir şey olsun? Kuş yuvası, tavus kuşu kıçı gibi modeller yapmayın lütfen. Hele sim, hiç istemiyoruz. Değil mi Elacım?” dedi Şermin kıza bakarak. Oradan Emsal hanım lafa girdi, “Aaa hiç simsiz gelin mi olurmuş canım? Masraftan kaçınıyoruz zannederler. Dök kızım dök simi. Böyle kabart kabart olsun topuzu. El alem gelin görsün ayol. Kaç sene beklemişiz,” dedi Emsal hanım gülerek. Ela da ona gülümsedi. “Evet bencede.” Şermin elini beline koyup, annesine döndü. “Anne Bulut abartıdan hoşlanmaz. Sadeliği sever o.” Ela hemen döndü kuaföre “Siz sade yapın, sade. En sadesinden.” “Peki. Aklınızda bir fikir var mı?” Şermin adama baktı, “Bak şimdi evde olacağı için topuz yapma sen, şöyle hafif bir su dalgası kafi. Aralara da bunlar dizilecek,” dedi elindeki kutuyu uzatarak. Ela kutunun içine baktı, beyaz leylaklar vardı. “Abla bunlar çok güzel.” “Bulut’un fikri,” deyip, göz kırptı. İki saatin sonunda hepsi kuaförden çıkmıştı. Ama Emsal hanımın hiç içine sinmemişti kızın saçı. “İki sim döküp, azıcık kabartsaydınız keşke. Çok sönük durdu sanki.” “Yok anne, şahane oldu. Valla Bulut bayılacak.” Birlikte eve girdiler. Eda onlara kapıyı açtı. “Ablacım, harika olmuşsun.” Sonra annesine döndü, “Ya bende gelin olacağım,” diye çemkirdi. “Sen oku önce, adam ol.” “Ya anne, bazı kızlar vardır doktor olmak için doğarlar. Bazıları avukat, bazıları mimar. Ben evlenip, gelin olmak için yaratılmışım. İçimde yok avukatlık. Ben kimseyi boşayamam ki. Kıyamam. Ben ev hanımı olup, çocuk büyütmeliyim. Zorlamasak mı?” “Vallahi terlikle gireceğim sana ha!” Şermin gülerek Ela’yı tutup, odaya götürdü. “Çok güzel olacaksın Ela,” dolaptan beyaz mini elbiseyi çıkardı. İç çamaşırlarını da kutusundan çıkarıp, kıza verdi. “Sen şunları banyoda giy, sonra da elbiseni giydirelim.” Ela iç çamaşırları giyinip, havlu ile sarınıp, çıktı banyodan. Şermin de eline aldığı elbiseyi yavaşça giydirdi kıza. Arkadaki ipleri bayağı uğraştırıyordu. Hepsini tek tek bağladı. “Ela prenses gibi oldun yemin ederim.” Ela gülümseyip, dudaklarını ısırdı. Onunla dün Bulut’un yolladığı mesaj hakkında konuşmak istiyordu. Söyleyip, söylememek de tereddüt etse de konuşacak başka arkadaşı olmadığından konuya girdi. “Abla ben sana bir şey söylemek istiyorum.” “De güzelim.” “Şey, Bulut geçen bana bir şey yazmış. Daha doğrusu sormuş. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Yani utandım.” Şermin yatağa oturdu ve sırıttı, “Ne sormuş?” “Şey, seni şey edebilir miyim, demiş.” “Çüş! Evlenmeden.” “Yani aslında masumca sormuş.” “Kızım sorunun neresi masumca acaba? Evlenmeden olmaz o işler demedin mi?” “Ama dizilerde görüyoruz ablacım, evlenmeden de artık yakınlaşıyorlar.” “Olmaz kızım. Sen dizilere bakma. Gerçek hayatta olsa, dizlerini kırarlar valla. Hele annem o Bulut’u varya yemin ederim mezara diri diri gömer. Paşama bak sen, bunca yıl beklemiş, az daha beklesin.” “Yani abla şimdi dayım seni-“ “Dayınla beni karıştırma, aaa! Mart ayında iki kedi, oldu sana eş, hemde ateşli. Valla anama söylerim, satanist gibi ayin yapar, ikinizi de keser ha. Var onda öyle bir potansiyel.” “Ay abla amma abarttın. Alt tarafı masum bir öpücük istedi çocuk,” dedi somurtarak. “Öpücük derken?” “Canım... işte... yanağımdan öpmek istiyor.” “Öpmek?” “Evet.” Şermin birden rahatladı, “Ay bende sen şey etmek istiyor deyince, birden, şey anladım. Benim aklım bayağı gitti.” “Nereye?” “Boşver. Öpsün öpsün canım. O kadarının sakıncası yok.” “Fotoğrafçıya gidecektik biz, hadi sende giyin de geç kalmayalım.” “Tamam.” *** Bulut kapının önünde bir sağa bir sola gidip, geliyordu. Mahalledeki kızlar ise cama, balkona çıkmış, sinirle adamı izliyordu. Kapıdan dayısı ve annesi ile çıkan kızı görünce derin nefes aldı ama o nefesi veremiyordu. Bahar çiçeği gibi olmuştu. Tam bahar geliniydi. Önce annesinin elini öptü, “Kızınız bundan böyle başımın tacı, evimin huzuru ve benim yüreğimin tek sahibidir Berrak anne, gözün arkada kalmasın.” “Bundan şüphem olsa zaten kızımı sana emanet etmezdim oğlum.” Sonra da Özgür’ü öptü. Özgür ona gülümseyerek baktı, “Prensesimi üzme.” “Üzersem canımı al, çekinme.” Ela dayısının kulağına eğildi, “Dayı ya söyle şiir de yazmasın. Yazık bana ya,” sesi ağlamaklı çıkmıştı. “Kızım şiir aşkın temelidir.” “Bunun ki, temel fıkraları gibi abi. Topluma da sanata da aykırı. İçeri atacaklar yemin ederim edebiyat katliamından bizi.” Bulut Hamdi beyin de elini öpüp, Ela’ya döndü. “Gidelim mi?” “Olur.” Arabanın arkasındaki yazıyı ise bir Ela görememişti. “BULUT’UN İÇİNDESİN...” Ön kapıyı açtı ve kızı öne bindirdi. Özgür kızı ile kendi arabasına gidecekken, Bulut ona seslendi. “Abi, iki araba gitmeyelim. Burada bir tek Emre ile ablam var. Sende gel.” Özgür “Peki,” dedi ve arkaya Şermin’in yanına oturdu. “Nasılsın?” diye sordu kadına. “İyiyim teşekkür ederim.” Emre tam ortalarında otururken, Özge’nin cam kenarına oturduğunu görünce birden ayaklandı. “Anne, bende bu cam kenarına oturmak istiyorum.” Şermin birden kızardı. “Oğlum oturuyoruz işte. Dur bir.” “Banane ya, bende cam kenarı.” Şermin’in üstünden yana geçti ve cam kenarına yerleşti. Ama bu sefer Özgür’le bedenleri çok yakın olmuştu. Şermin yana kaymaya çalışırken, birden belinde bir baskı hissetti. “Kaçma,” diye fısıldadı adam ona. Şermin ise, daha da heyecanlanmıştı. “Özgür abi, yanlış anlamazsan, bir şey soracağım.” “Tabi dostum sor.” “Sen ve Berrak annem. Yani aranızdaki yaş farkı çok da, onu merak ettim.” Özgür gülümsedi. “Ben yediverenim oğlum. Son hasat.” Kahkaha attılar. “Annemle babamın son projeleriyim. Hayatlarının jübilesini yaptılar benimle.” Bulut kahkahasını tutamazken, Şermin homurdanıyordu, “O yüzden böyle edepsizsin. Çek elini ya.” “Çekmem, sevgilim değil misin?” “Henüz değilim. Ön hazırlık var daha.” “Bende henüz edepsizleşmedim. Bu ön hazırlık zaten.” Fotoğraf işini de bitirip, eve geldiler. Hava biraz serin diye, içeriyi hazırlamıştı Berrak hanım. Hep birlikte oturup, sohbet edildikten sonra, sıra yüzükleri takmaya geldi. Özge yüzük tepsisini Hamdi eniştesine verince, o da Özgür’e uzattı, “Dayısı Ela için hep farklıydı. O yüzden yüzükleri o taksın.” Özgür iki gencin karşısına geçti, “Yüzükleri aslında evliliğinde mutlu olan biri takarmış. Ben pek de uygun değilim. Şimdilik. Öncelikle size ömür boyu mutluluklar diliyorum. Birbirinizin kıymetini bilin ve asla üçüncü kişileri evliliğinize dahil etmeyin. İkinizi de tebrik ederim,” deyip, kurdeleyi kesti. Herkesi öpme faslı bittikten sonra, Emsal hanım kıza iki çift bilezik taktı. Şermin de ona aldığı bilekliği. Berrak hanım kızına bilezik, damadına da saat taktı. Özgür ise Ela’ya çok sevdiği küpeleri almıştı. Uğur ise arkadaşına yarım, Ela’ya yarım altın takmıştı. Sona Bulut kalınca, cebinden kadife bir kutu çıkarıp, Ela’nın arkasına geçti. Kolyeyi yavaşça öne uzatıp, arkadan klipsini kapattı. Ela kolyeye bakınca gülümsedi. Bir bulutun içine büyük harflerle ‘ELA’M’ yazılmıştı. Adam kızın kulağına eğildi, “ARTIK BULUT’UN İÇİNDESİN ELA’M,” diye fısıldadı. |
0% |