@mutlusonlarinyazar
|
“Hadi abla ya. Bir süs bir süs kalkamadın aynanın önünden?” “Öf tamam be! Sen de seksenli karılar gibi bir susmadın.” * “Hadi dayı ama, geç kalacağız.” “Tamam Ela ya geliyorum. Saatimi de takayım.” “Aman tak. Saati yok, demesin sonra ayıp olur.” * “Abla bak bırakıp gideceğim ha! Git yarın Emre’nin okuluna bol bol boya yap. Bu ne ya?” “Sensin boyalı. Terbiyesiz.” * “Ay dayı! Parfümü boşalttın. Kız kusacak ha, söyleyim. Ööğ!” “Sus kızım ya! İlk buluşmanın şanıdır parfüm.” “Hadi oradan. İlk buluşmanın şanıymış. Bence senin en şanlı uydurman bu.” * “Aman küpeyi de tak. Onu da tak onu da! Bak bileklikler kaldı. Annemin sana verdiği beşi bir yerdeni de tak. Beşi bir yerdesi yok demesin. Almaz sonra seni.” “Ya bi kessene sen. Bi git. Başımda dikilmişsin zebellah gibi.” * “Ay dayı bu ne Allah’ını seversen? Yeni modalarla gelme bana.” “Bileklik kızım. Bu sene moda. Saatin yanına takılıyor böyle. Çok güzel değil mi? Karizmatik duruyor.” “He güzel. Bayıldık ailecek. Tövbe tövbe.” * “Abla! Yeter ama! Bak yazıyorum çıkıyoruz diye. Ya gelirsin ya da giderim. Sen de bakkala çakkala gidiyorum diye izin almak zorunda kalırsın!” “Tamam bu son valla son! Rujumu da süreyim bitiyor.” * “Dayı Bulut yazmış. Çıkmışlar. Alkışlar sana, kadını bekleten ilk erkek olarak tarihe imzanı atarsın artık o bileklikli elinle. Ama nikah defterini unut.” “Ya sus, geldim işte. Hadi çıkalım.” * “Oğlum ilk buluşmada ablanın işi ne Allah aşkına? Hiç mi adap usul bilmezsin.” “Ya annecim ben biliyorum da. Şimdi Berrak teyze demesin ‘bak kızımla başbaşa kalmak için fırsat kolluyor. Tüh, ne fırsatçı çocuk çıktı’ diye. Tamamen siyasi. İlk buluşmada ablamı alıyorum ki, sonrası için ortam ayarlıyorum.” Kadın kurulan uzun cümle ile afalladı. “Ha, sen yapıyorsan vardır bir bildiğin.” “Aynen Emsal sultan. Çok var bildiğim. Bana güven.” * “Sen nereye Özgür, ilk buluşma bunların ki ayol. Ayıp.” “Yok ablacım, şu köşeye kadar gideceğim ben.” “Kendi arabanla git.” “Ya şey, benimki su kaynatmış.” “Ha? Neyse anlamam ben. İyi tamam o zaman. Takılma peşlerine. Şimdi bu çocuk edepli biri, sana nezaketen gel falan der, sakın takılma peşlerine. E mi ablacım.” “Ee ablacım. Banane zaten onlardan. Ben kızıl afet peşindeyim.” “Ne afeti?” “Doğal afet ablacım. Bugün ay kanlı tutulacakmış. Kızıllı falan. Bakalım. İnşallah bize de tutulur o kızıl.” “Ne diyorsun oğlum?” “Aman, boşver abla, ölümlü dünya diyorum. Hadi biz kaçtık.” * Dördü aynı anda kapıya çıktıklarında, Bulut Ela’yı, Özgür de Şermin’i gördüğü an nutukları tutulmuştu. “Çok güzel olmuşsun Şermin.” “Sabah ezanından beri makyaj masasının önündeydi, yok bir de olmasın mı?” Şermin ona dirsek atarken, Ela kıkırdadı. “Ooo Şermin abla geç başlamış. Dayım dün akşam siz gittikten sonra başladı.” Bulut kahkaha atarken, dayısı Ela’ya ters ters bakıyordu. “Ela!” Ela ile Bulut aynı anda sustular ve her birlikte arabaya bindiler. “Nerede bırakalım sizi abi?” “Ya benim bildiğim çok güzel bir kafe var, sahil üzerinde. Sen düz git ben sana tarif ederim.” “Tamam abi.” Özgür’ün tarif ettiği yere geldiğinde sağa çekip, inmelerini bekledi. “Kaç saat takılacaksınız?” Bulut dudaklarını büzdü, “Yani bizim bir saatimiz yok. Size uyarız.” “Tamam bizim de yok. O zaman haberleşiriz.” “Oldu abi. Hadi şimdiden kolay gelsin.” “Sağol,” dedi gülüp, başını sağa sola sallayarak. Bulut gaza basınca, yanındaki kıza baktı. “Nereye gitmek istersin?” “Fark etmez,” diye mırıldandı. ‘Kavga et ve aniden öp!’ Gözlerini kıstı ve ıssız bir yerde sağa çekti. “Ela bu kıyafetinin hali ne?” Ela üzerine baktı. “Kötü mü?” dedi dehşetle. “Hayır. Ama açık. Çok açık Ela.” Ela derin nefes aldı. “Bunun neresi açık?” dedi üzerine bakarak. Hava serin diye uzun kollu bir gömlek giyinmişti. Altına da siyah keten pantolon. Açık bir yeri yoktu. Bulut kızın üstüne baktı. Hakikaten açık değildi. Hatta fazla kapalıydı. “Bu değilse de dünkü açıktı.” “Bulut Allah aşkına elbiseyi sen seçtin.” “Olsun, sen beni uyaracaktın. Bulut bu açık, diyecektin.” “Bulut iyi misin ya?” Bulut kız konuşurken birden yaklaşacakken geri koltuğa yapıştı. “Emniyet kemeri!” diye homurdandı. Emniyet kemeri yüzünden koltuğa geri yapışmıştı. Ela da başını cama çevirdi ve sustu. Bulut ikincisini yapmaya karar verdi. ‘Güldür, aniden sus, gözlerine bak ve öp!’ -bir şey daha vardı arada. Neydi ki o? “Sinemaya gidelim mi?” Ela kaşlarını çattı. “Sinema mı?” “Evet.” “Bulut sen iyi misin?” “Ya özür dilerim. Sen böyle çok güzel olunca ben azıcık kıskandım sanırım.” Kız gülümsedi. “Peki, gidelim hadi.” “Çok komik bir film var. Allah seni inandırsın, gül gül çatlarsın. Sonra birden susarsın, arada bir şey daha vardı işte onu unuttum.” “Ne diyorsun.” “Komedi sever misin diyorum?” “Evet, çok severim komik filmleri.” * Ela “Aaa!” diye bağırıp, adama sığındı. “Bu mu komik Bulut?!” “Bence çok komik, bunlar korkunç-aaa!- de-değil ki... yani değildi,” dedi ekrana bakmamaya çalışarak. “Çıkalım mı?” “Çıkalım aşkım, yani ben korkmadım da, ama madem sen korktun-ay- çıkalım,” dedi kendini beğenmiş bir şekilde. “Ya korkmadın hiç. Elim moraracak yarın Bulut. Öyle bir sıktın ki.” “Yok, o şeyden ben-“ “Tamam, hadi çıkalım Bulut ya.” Birlikte salondan çıktıklarında etrafın sessiz ve tenha olduğunu gören Bulut, birden kızı kolundan tutup, durdurdu. “Şey, sana çok komik bir şey söyleyeceğim.” Ela adama merakla baktı, “Ne?” Bulut kafasını kaşıdı, “Bir adam varmış... Şey olmuş. Ata binmeye bayılırmış bu adam, sen gel bir gün ata bin, Allah seni inandırsın. Ata bindiği anda bayılmış,” deyip, gülmeye başladı. Ela da kaşlarını çatıp, bakıyordu. “Bu mu?” “Evet, bence çok komik. Hani ata binmeye bayılırmış, ata binmiş, bayılmış. Bağlantıyı anlamadın sanki.” “Bulut, çıkalım mı şuradan? Sinirlerim gerildi valla.” “Ama senin de gülmen gerekiyordu, sonra susman falan.” “Bulut sen iyi misin?” diye sinirle sordu kız. “Değilim,” dedi ağlamaklı bir sesle. “Ben de değilim valla. Hadi yemek yemeğe gidelim.” “Olur. Ama ben biliyorum. O aradakini unuttum diye olmadı. Yoksa komikti bence.” “Ne?” “Yok bir şey.” Geriye tek seçenek kalıyordu. Siyah eşofman, boş ev ve öpücük... bu en etkilisiydi. *** Özgür karşısında tedirgin tedirgin oturan kıza bakarken, başka aleme akıyordu yüreği. “Şermin, bebeğim rahat olur musun? Özellikle burayı seçtim. Kimse görmez bizi burada.” “Ya Kadriye teyze görürse?” “Ya Allah aşkına, Kadriye teyzenin burada ne işi var? Kadın dantel örüp, dedikodu kazanı kaynatan biri. Buraya brunch’a mı gelecek?” Omuz silkti. “Gelir belki ne biliyorsun?” “Ya özellikle seçtim diyorum burayı. Kimse görmez.” Şermin’in kaşları çatıldı. “Ha, maşallah çok geldin her halde,” dedi ve bakışlarını denize çevirdi. Özgür uzanıp ellerini tuttu kızın, “Bak Şermin sana yalan borcum yok. Evet gençliğimde çok çapkındım. Bunu meziyet olarak görmüyorum. O hayat bana çok hata yaptırdı. Keşke seninle seneler önce karşılaşsaydık. Ama her şeyde bir hayır vardır,” kızın elini daha sıkı tuttu, “Ben Özge’nin annesi ile büyük bir aşkla evlenmedim. Burada bir Yunan arkadaşımın işleri üzerine Yunanistan’a gitmiştim. O da canlı müzik yapan bir yere takıldık. Oda orada şarkı söylüyordu. Güzel bir kızdı ve dikkatimi çekti. Bir kaç gece daha gittik, sonra tanıştık ve yakınlaştık. Ben Türkiye’ye döndükten sonra birkaç kere yanıma geldi. Sonra hamile olduğunu söyledi. Ablamlarım baskısı ile evlendim. Ama Özge doğduktan sonra, eski mesleğini yapmak istediğini söyledi. Aldığı kilolar yüzünden kızıma kötü davranıyordu. Onu bir kere bile emzirmedi.” Şermin’in kaşları çatıldı. “Nasıl yani?” Özgür acı ile güldü, “Göğüsleri bozulmasın diye emzirmedi işte. Tartışmalarımız o günlerde başladı. Çocukla ilgilenmiyordu. Sürekli iş arıyordu. Bende çocuğa bakıyordum. Sabah çıkıp, gece yarıları geliyordu eve. Dayanamadım ve kızımı alıp, geldim.” “Nasıl anne bu ya?” “Anne demeyelim istersen. Yoksa sana farklı bir sıfat bulmamız gerekecek.” Şermin utanarak önüne döndü. “Kızımla buraya döndüğümde, tüm hayatım Özge oldu. İlk defa bir kadına hem yüreğimdeki boşluğu hem de kızımın hayatındaki boşluğu teslim edebileceğimi düşünüyorum. Şermin benim yüreğimi doldurur musun? Kızımın annesi ol, oğlunun babası olayım, izin ver lütfen.” Şermin adamın gözlerine bakıp, gülümsedi. “Bende... Yani çok isterim. Özge’nin annesi olmayı, Emre’ye baba olmanı çok isterim.” Özgür ayağa kalktı ve kadına sarıldı. “Sana söz ömrümün sonuna kadar sadece seni ve çocuklarımızı mutlu etmek için çabalayacağım.” “Bunun için çaba sarf etmene gerek yok bence.” Özgür tekrar yerine oturdu. “Sanırım, haftaya da biz size kız istemeye geleceğiz.” Şermin güldü, “Saçmalama Özgür ya. Çoluk çocuk sahibiyiz. Duyanlar güler bize. Annemle konuşurum ben, sen de ablanla konuş. Bir kaç hafta sonra bir nikah kıyarız. Yeter.” Özgür acı ile gülümsedi ve başını sağa sola salladı. “Ben senin kalbinin ilk erkeğiyim. Sen de benim. Bu yüzden böyle sessiz sedasız olmayacak kızıl afetim. Mahalle değil, İstanbul duyacak.” Şermin güldü ve denize çevirdi bakışlarını. “Senin utanınca yanakların kızarıyor Şermin, fark ettin mi?” “Özgür çayını içer misin?” “İçerim hatunum.” Şermin kıkırdadı. “Bu arada, ev işini nasıl yapalım? Oturduğum evi bir ara gel gör. Beğenmezsen bunu satarım ben. Ayrı bir ev alırım.” “Şey...” “O burada değildi. Ayrıca bu evi Özge doğduktan sonra aldım.” Şermin başını salladı, “Olur. Sıkıntı olacağını sanmıyorum.” “Peki,” dedi gülümseyerek. *** “Eyvahlar olsun. Valla sizde bir hal var,” dedi Emsal hanım bahçedeki sedire otururken. Bulut sırıttı, “Hayırlı bir hal annecim.” Şermin dirsek attı ona. “Neymiş bu hayırlı haber?” Şermin derin nefes aldı. “Anne!” Kız birden bağırınca Emsal hanım parmağını damağına koyup, kaldırdı. “Ay yüreğime indirecek. Ne var kız?” “Beni haftaya istemeye gelecekler-oh be!” “Ne?” diye bağırdı Emsal hanım. “Kim?” Şermin kardeşine baktı, “Zaten karganın sıçacağı yere de hep beni koy abla!” dedi ve annesine baktı, “Annecim, şimdi bu adam görmüş ablamı, çok aşık olmuş. Ama öyle böyle değil. Çok çok. Dedi ki bana ‘Bulut durum bu bu bu, ne dersin?’ dedi. Bende ‘Severim seni, olur’ dedim. Tabiki son kararı Şermin’e bıraktım. O da tamam dedi.” Emsal hanım ayağa kalktı. “Eee! Siz beni delirtecek misin be? Kim bu adam?” diye gürledi. Şermin başka tarafa baktı ve sessiz ama hızlı bir şekilde fısıldadı. “Özgür.” “Kim anlamadım?” “Özgür işte.” “Hangi Özgür?” Şermin gözü ile yanı işaret etti. “Yan? Yan taraf ne? Bu ne?” dedi kızı gibi gözünü yaparak. Şermin bu sefer çenesi ile Elaların evini gösterdi. Emsal hanım aklına gelen kişi ile ağzını kapattı, “Aaa! Dayı Özgür? Ela’nın dayısı?” Şermin başı ile onayladı. “Ay, deme! Ay çok sevindim,” dedi kızına sarılarak. “Oy canım benim, inşallah bu sefer yüzün güler.” “Sağol annecim. Kızmadın değil mi?” “Kızmadım kızım neden kızayım? Kızım sevmiş, evlenmek istiyor. Bunda kızacak ne var?” “Ay annem benim ya.” “Hele boşa değil, bugün sirke çıkacak palçanyon gibi boyanıp, çıktın.” Şermin ile Bulut güldü. Şermin kadının yanaklarını sıktı. “Palçanyon değil Emsal sultan, palyaço o palyaço.” *** “Hah, söyle ablam nedir karın ağırın. Çayını da getirdim.” “Kurabiye-“ “Aaa, Özgür! Akşam akşam lokma da dökeyim sana istersen?” “Onu haftaya inşallah.” “Ne oldu be oğlum?” “Ben aşık oldum,” dedi tek nefeste. Kadın telaşla ayağa kalktı, “Allah! Kalbim! Kimi hamile bıraktın? Bak yine ecnebi değil, değil mi?” “Yok abla, çok Türk bu.” Kadın rahatça yerine oturdu. “Ha, iyi.” Sonra birden tekrar kalktı. “Hamile mi?” “Yok bu sefer hamile değil. Hazır da doğurmuş, büyütmüş.” “O ne demek?” “Bir oğlu var. İlk evliliğinden.” Berrak hanım başını yana eğdi ve gözlerini kıstı. “Kim bu?” Özgür de aynı hareketi yaptı. “Bence sen anladın,” dedi kısık sesle. Kadın birden sevinçle ellerini birbirine vurdu, “Ay Şermin mi yoksa?” Özgür başını salladı. “Evet Şermin.” “Ay,” dedi elini kalbine koyarak, “Allah şahidimdir, kızı ilk gördüğümde seninle hayal ettim. Ayy, içim temiz içim.” “Kızı istemeye gideriz o zaman haftaya?” “Ne haftaya, iste yarın gideriz.” “Ben cumartesi dedim.” “Olur!” dedi yanaklarını sıkarak, “Oy ablasının paşası.” O sırada bir hıçkırık sesi duydular ve hepsi kapıya baktı. Özge ağlayarak onlara bakıyordu. “Sen Şermin ablayla mı evleneceksin?” Adam sustu. “Ben istemiyorum!” diye bağırdı ve odasına koştu. Özgür için o an dünya başına yıkılmıştı. Özge’nin mutlu olacağını düşünmüştü. Böyle bir tepki beklemiyordu. Hem de hiç... |
0% |