Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.BÖLÜM – BABANI KAYBETMEYECEKSİN, ANNE KAZANACAKSIN

@mutlusonlarinyazar

 

Özgür delirmek üzereydi. Tekrar kapıyı çaldı. “Özge, Özge’m ne olur aç kapıyı konuşalım.”

“Git buradan. İstemiyorum seni!”

“Bebeğim lütfen aç kapıyı. Bak konuşalım sadece.”

“Hayır, dedim. Gidin.”

Berrak hanım kardeşine başı ile ‘gel’ işareti yaptı.

“Biraz yalnız kalsın, nasılsa açar kapıyı. Biz konuşalım bi.”

Tekrar bahçeye çıktılar. Özgür sıkıntıyla iç çekti. “Ne yapacağım şimdi ben abla? Ya ikna olmazsa? Abla ben Şermin’e aşık oldum. Nasıl şimdi ona ‘kızım istemiyor, evlenemem’ derim ki? Onu nasıl incitirim. Aptal kafam! Önce kızımla konuşmalıydım. Özge’nin hiç bu şekilde tepki göstereceğini düşünmedim. Şermin’i çok seviyordu.”

“Aptal aptal konuşma sende! Tabi ki vazgeçmeyeceksin. İkna ederiz el birliği ile kızını. Çocuktur, kıskanmıştır. Merak etme sen, ben de konuşurum. Ela var. Hep birlikte konuşur ikna ederiz. Yavrunu Şermin’den başkasına emanet edemezsin oğlum. Şermin aklı başında, yüreğinde evlat sevgisi olan bir kadın. Kızına üveylik yapmaz. Öz annelik yapar.”

Özgür başını aşağı yukarı salladı. “Bundan şüphem yok abla. Bundan adım gibi eminim zaten.”

“İyi, bunu bildiğine göre yarını bekleyelim. Gün doğmadan neler doğar.”

“Tamam abla. O zaman burada kalsın. Sabah ben gelir onu okula alırım.”

“Tamam, buraya kadar gelme okul için. Ela bırakır onu.”

“İyi tamam. Hadi iyi geceler. Bir şey olursa arayın ama.”

“Sen de kal diyeceğim-“

“Yok abla, işe gideceğim yarın. Kıyafetim yok.”

“Peki.”

 ***

Şermin sabaha kadar Özgür’ün söyledikleri yüzünden uyuyamamıştı. Kızının tepkisini anlıyordu bir yandan. Babasını paylaşmak istemiyordu. Emre’yi okula götürürken, Ela ile karşılaşmışlardı. Özge’nin onlarda olduğunu ve okula gitmeyeceğini öğrenmişti.

Emre’yi okula bıraktıktan sonra dönüşte evin bahçe kapısını açtığı an Özge ile karşılaştı.

“Özge?” dedi hafifçe gülümseyerek.

“Babamı rahat bırak!” diye bağırdı.

Şermin kızın feryadı ile irkildi. Ela ile Berrak hanım bahçeden koşup gelmiş, Emsal hanım ise kapıya çıkmıştı. Ama Şermin onları eli ile durdurdu ve gözü ile ‘bırakın’ der gibi baktı. Çünkü içini dökmesi gerekiyordu ki, Şermin de onunla konuşsun.

“Neden öyle dedin birtanem?”

“Babam seninle evlenecekmiş. Senin oğlun var. Kardeşin var. Annen var. Ama benim babamdan başka kimsem yok. Onu alırsan benim kimsem kalmaz,” dedi ağlayarak.

“Ben babanı senden almıyorum Özge. Ayrıca biz babanla evlenirsek bir abin olacak, dayın olacak, anneannen olacak. Üstelik teyzen var, kuzenlerin var. Eğer kabul edersen de annen olacak, istersen ablan. Sen nasıl istersen öyle hitap et. Babanla evlenmem sana koca bir aile verecek Özge’m. Eksilmeyecek, çoğalacaksın. Ama yine de istemezsen evlenmem.”

“Evlenmezsen benimle artık konuşmaz mısınız?”

Şermin kıza yaklaştı ve yanında diz çöktü. “Ben seni baban için sevmiyorum Özge. Seni gerçekten yürekten seviyorum. Babanla evleneyim ya da evlenmeyim, bu değişmez. Sen hep benim hayatımda olacaksın.”

“Peki babamı seviyor musun?”

Şermin annesi ile Berrak hanıma baktı, ikisi de anlayışla gülümseyince “Seviyorum,” dedi çekinerek.

“Çok mu?”

“Çok.”

“Peki Emre de babama ‘baba’ mı diyecek?”

“O da o ile babanın kararı olur. Biz karışamayız.”

“Peki ben sana ‘anne’ mi diyeceğim?”

Şermin gülümsedi, “Nasıl istersen? Ne demek istersen? Ama ‘anne’ demen beni çok mutlu eder. İçinden geliyorsa tabi.”

Özge birden kızın boynuna sarıldı. “Babamı benden almayacaksın değil mi?”

“Almayacağım bebeğim, almayacağım.”

“Bende sizinle mi kalacağım?”

“Dördümüz birlikte yaşayacağız.”

Özge gülümsedi ve kadının yanağından öptü. “Babam cumartesi seni isteyeceğini söyledi. Bende gelebilir miyim?”

Şermin de kocaman gülümsedi, “Tabi ki sende geleceksin. Sensiz olur mu?”

“Tamam.”

Berrak hanım mendilini çıkarıp, gözündeki yaşı sildi. “Şükürler olsun.” Sonra kızına baktı, “Kız arayıp dayına haber versene. Şimdi o iş yerinde kendi kendini yiyordur.”

“Tamam tamam, of.”

“Oflama anneye. Cehennemde cayır cayır yanarsın Allah korusun.”

Ela telefonunu çıkardı ve Şermin ile Özge’nin sarılırken ki fotoğraflarını çekti önce, sonra dayısını aradı. Dördüncü çalışta açılmıştı telefon.

“Efendim Ela, Özge’ye bir şey mi oldu?” diye telaşla sordu.

“Bir şey oldu ama iyi bir şey oldu.”

Özgür birden tuttuğu nefesini verdi, “Ne oldu?”

Ela kıkırdadı, “Şermin ablayla konuştular. Ya da yenge mi demeliyim artık. Her neyse, Şermin abla öyle güzel konuştu ki, senin kız hemen tav oldu.”

“Tav oldu ne kız?”

“Ay yelkenler suya indi demek.”

“Sen ciddi misin?”

“Evet. Hatta şuan düğünde giyeceği elbiseyi anlatıyor ve anlattığına bakılırsa, gelinlikten daha pahalı bir şeye benziyor.”

“Batıracak babasını desene.”

“Aynen.”

“Çok sevindim prenses. Çok teşekkür ederim. Sabahtan beri Şermin’i bile arayamadım. İçim içimi yiyordu.”

“Merak etme durumlar iyi. Hatta sana fotoğraf atarım şimdi.”

“Tamam at bakalım.”

Telefonu kapatır kapatmaz attı fotoğrafı ve o fotoğraf anında adamın duvar resmi oldu.

 ***

Akşamında ise Şermin’i zorlu bir konuşma daha bekliyordu. Oğluyla konuşacaktı. Her ne kadar Bulut ben konuşurum, dese de; Şermin kendi konuşmak istemişti. Şimdi de bahçede karşılıklı oturmuşlardı.

“Oğlum, seni çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?”

“Biliyorum anne.”

“Ne yaparsam yapayım, senin iyiliğini düşünerek yaparım bunu da biliyorsun değil mi?”

“Evet.”

“Peki, Özgür abini seviyor musun?”

“Evet, çok seviyorum. O bana balık tutmayı öğretecekmiş ve benle dayım gibi Fenerbahçeliymiş. Beni maça götürecekmiş.”

“Öyle mi? Çok sevindim.”

Çocuk sevinçle başını aşağı yukarı salladı.

“Peki, ben yani benle onun evlenmesini ister misin?”

Çocuk anlamamış gibi baktı önce, “Evlenince ne olur ki?”

Kadın yutkundu, “Yani işte aynı evde yaşarız.”

“Ahmet’in anne ve babası gibi mi?”

“Evet. İster misin?”

Çocuk gülümsedi, “Çok isterim.”

Kadın rahat bir nefes verdi ve oğluna sarıldı.

Bir saat sonra oğlunu yatırdı ve telefona gelen mesaja baktı.

 

Ö: “İki dakika dışarı gelir misin?”

Ş: “Annem uyanık daha.”

Ö: “Özledim aşkım. İki dakika göreyim. Gideceğim hemen zaten. Özge’yi almaya geldim. Hem teşekkür edeceğim sana.”

Ş: “Tamam geliyorum. Ama teşekkür edecek bir şey yok. Biz bir aile olacağız.”

Ö: “Aile... evet. Kulağa çok hoş geliyor.”

 

Şermin odadan çıkıp, annesine seslendi.

“Anne ben Şükran’dan dantel örneği almaya gidiyorum.”

Emsal hanım çekirdek yiyordu ve televizyondan gözünü ayırmıyordu, “Tamam. Söyle o salon takımı dantele fazla konuşmasın. Daha yüzükler takılmadı.”

“Ay anne ne alakası var. Sende ha,” deyip, ceketini giydi ve bahçeye çıktı.

Özgür onu köşede bekliyordu. Şermin bahçeden çıktı ve etrafa bakındı. Özgür ona ıslık çalınca o tarafa baktı. Adamı görünce gülümseyerek yanına gitti.

“Hoşgeldin,” deyip, kızı yanağından öptü.

“Özgür ne yapıyorsun?” deyip, adamdan biraz uzaklaştı ve etrafa bakındı.

“Ne yapıyorum? Müstakbel nişanlımı öptüm. Ne var bunda?”

“Etraftan biri görür.”

“Vaktin var mı? Arabayla bir yere kadar gidip, gelelim.”

“Anneme Şükran’dan dantel örneği almaya gidiyorum dedim.”

Özgür ellerini cebine koyup, kaşlarını çattı “Şimdi ben bu durumda dantel mi oluyorum, Şükran mı?”

“Valla annem ‘o salon takımı dantele söyle fazla konuşmasın, daha yüzükler takılmadı’ dedi. Sen düşün neysin?”

“Yemedi diyorsun?”

“Aynen.”

Kafasını kaşıdı. “Biz bankada öğle yemeklerini dışarda yiyoruz. Yarın öğlen çıkabilirsen, birlikte yiyelim.”

Şermin dudağını ısırdı, “Ya yarın teyzeme yemeğe davetliyiz. Sabahtan gideceğim.”

“Of Şermin. Öbür gün?”

Şermin güldü, “Tamam, olur.”

“Özleteceksin yani kendini.”

“Biraz özle, bir şey olmaz.”

Özgür biraz daha köşeye geçip, kızı da yanına çekti.

“Öpücük ver o zaman?”

“Olmaz.”

“Hayatta bırakmam,” dedi elini tutarak.

Şermin etrafa bakınıp, yanağını uzattı. Özgür sinsice gülümsedi ve kızın çenesinden tutup, kendine çevirdi. Zaman kaybetmeden de dudakları ile kadının dudaklarını örttü.

Şermin şokun etkisi ile hareket edemezken, adam kızdan uzaklaştı ve “İyi geceler nefes alışına öldüğüm kızıl,” diye fısıldadı.

 ***

B: “Sensizlik tak etti canıma.

Kavuşamadım bir türlü kirazlarına.

Ahtım olsun öpeceğim,

Almadan seni nikahıma.”

E: “Bu ne demek şimdi Bulut? Nikahına almadan ne demek?”

B: “Ya bebeğim, flört zamanımızda birbirimizi öpmedik demeyelim anlamında yazdım.”

E: “Ne yani şart mı?”

B: “Değil mi?”

E: “Uyu Bulut uyu, sen daha uyanamamışsın.”

 

“Ben sana göstereceğim uyanmayı,” diye homurdandı.

“Ne oldu ablacım?” diye sordu Şermin homurdanan kardeşine.

“Bazı prensesler elmayı yemiş de, uyandırmak lazım. Onu diyorum ablacım.”

“O ne demek be?”

“Yok bir şey.”

Şermin kardeşini boş verip annesine döndü, “Anne, erken gidelim diyorum teyzemlere. Hem yardım ederiz.”

“Tamam kızım, erkenden gideriz.”

Bulut kahvaltıdayken başını kaldırdı. “Nereye gideceksiniz?”

“Ya Özlem teyzemlere akşam yemeğe gideceğiz. Haberin olsun. Sende Ela’yı al gel. Bütün aile orada olacak. Almanya’dan Sabri dayım gelmiş. Bizde kahvaltıdan sonra gidelim diyoruz. Malum teyzemin kızları sosyetik. Bir şeye ellerini sürmezler.”

“Tamam, tamam akşam ben Ela’yı alır gelirim,” deyip, sinsice gülümsedi.

İşte beklediği fırsat ayağına gelmişti. Bermuda öpücük üçgeni.

Siyah eşofman altı, ıssız ev ve Ela’nın dudakları.

Çaktırmadan ablasının telefonunu alıp, odadan çıktı.

 

Ş: “Elacım, bir saat sonra bize gelir misin? Kahve içeriz.”

E: “Olur Şermin abla.”

Ş: “Bekliyorum :)”

 

“Hemde dört gözle.”

 ***

“Efendim dostum.”

“Uğur, ilk ikisi olmadı. Senin Fero teorine sıçayım.”

“Ne oldu be?”

“Sinirlendirdim, ben haksız çıktım. Güldürmeye çalıştım, rezil oldum.”

Uğur kahkaha attı. “O senin beceriksizliğin oğlum. Benim teorimin suçu yok.”

“Şimdi annemler teyzeme gittiler, bende ablamın telefonundan Ela’ya mesaj attım. Hazırlanıyorum.”

“Ooo... En etkilisi ha.”

“Aynen. Yalnız bir sorunum var. Ben ilk ikisinde bunu düşünmemiştim ama, şimdi biraz şey oldum ya.”

“Ne oldu? Söyle Uğur’a çözsün anında! Vay be sloganımda şekil oldu ha. Lan ben marketi kapatıp, yaşam koçluğu mu yapsam?”

“Şimdi bırak koçu kuzuyu, şey ben hiç bir kızı öpmedim lan, ne yapacağım? Ya rezil olursam?”

“Saçmalama lan. O insanların doğasında vardır. Başladı mı devamı gelir.”

“Olmaz şansa bırakamam işimi.”

“O zaman şöyle yap abicim, internete gir, neydi o, İtalyan öpücüğü... Imm, yok Rus öpücüğüydü sanki-“

“Lan ne İtalyan’ı ne Rus’u. Türk işi lazım bana.”

“Öyle değil lan. Hah buldum, Fransız öpücüğü yaz internete, izle. Aynısını yap.”

“Of... Rezalet lan. Tamam bakarım.”

“Gelmiş yirmi dört yaşına kadar öpüşmeyi bilmiyor.”

“Sen yüksek lisans yaptın sanki,” deyip, adamın suratına kapattı.

Arama motoruna ‘Fransız öpücüğü’ yazıp, videolardan birini açıp, izledi ve yüzünü buruşturdu.

“Allah belanı vermesin Uğur! Ya izlemeseydin bunu. Dudağımı yapıştırıp, beklerdim öyle sap gibi. Doğaçlamaymış.”

Bir kaç video daha izledi ve telefonunu kenara koyup, hazırlanmak için duşa girdi.

 ***

Aynada son kez kendine baktı. Musluğu açtı ve kaslı göğsüne eli ile su sıçrattı.

“Hah, böyle daha seksi,” diye mırıldandı. Saçlarını da nemli bıraktı ve odaya gidip havluyu belinden attı. Yeni aldığı siyah eşofman altını poşetten çıkardı ve üstüne geçirdi. Hafifçe indirip, düşecekmiş görüntüsü verdi. O sırada çalan zille birlikte derin nefes aldı ve koşarak açtı kapıyı.

“Gel Uğur, gir,” deyip, kapının arkasında bekledi. Maksat konu komşu görmesin onu.

“Uğur mu?” dedi kız içeri girerken.

Bulut da kapıyı kapattı ve şaşırmış gibi kıza baktı. “Ela! İnanmıyorum. Geleceğinden de hiiiç haberim yoktu, Allah seni inandırsın. Tüh, bir de üstsüzüm.”

Ela o an adamın yapmacık şaşırmasına takıldığı için, üstsüz olduğunu fark etmemişti. Bulut’un dile getirmesi ile birden gözünü elleri ile kapattı.

“Edepsiz misin sen? Böyle mi açar insan kapıyı? Ya ben gelmeseydim de Kadriye’nin şıllık kızları gelseydi.”

“Ya bebeğim, sakin. Uğur’u bekliyordum. O yüzden açtım. O sandım,” dedi sırıtarak. Tabi bu sırıtmayı Ela görmüyordu.

“Neyse çekil git odana. Ben ablana geldim zaten. Sen neden işte değilsin ki sanki?”

“Bugün gitmedim, hafif kırıklık vardı üstümde, o yüzden evdeyim. Ayrıca ablam gitti, senin haberin yok mu? Aaa... aaa..”

Ela birden açtı gözlerini, ama sonra yeniden kapattı. “Nereye?”

“Teyzeme.” Kıza yaklaştı ve ellerini yüzünden çekti. Ama bu sefer de gözlerini sıkı sıkı kapattı.

“Ela açar mısın gözlerini?” diye fısıldadı.

“Hayır,” sesi neden titremişti şimdi?

“Lütfen aşkım.”

Ela yavaşça açtı gözlerini ve adamın yüzüne baktı. “Üstünü giy Bulut.”

“Neden, utandın mı?”

“Evet, çünkü çıplaksın.”

Kızın ellerini tutup omzuna koyup, kendi ellerini kızın beline sardı.

“Çok güzelsin Ela. O kadar güzelsin ki, karşında deliriyorum.”

Dudaklarını kızın yüzüne yaklaştırdı. Aynı anda da gözlerini kapattı ve kızın önce alt dudağını dudaklarının arasına aldı, daha sonra üst.

Ela kaskatı kesilmiş, ne hareket edebiliyor, ne itiraz edebiliyor, ne de karşılık verebiliyordu.

Bulut ileri doğru adım atınca, Ela da geri geri adım attı. Salona girdiklerinde, Bulut kızı koltuğa uzandırdı, kendi de üstüne uzandı.

“Bu-Bulut...” diye cılız bir itiraz çıktı kızın dudaklarından ama Bulut, tekrar dudaklarını esir alınca susmak zorunda kaldı.

Bulut videoda izlediğini yapmak için dilini kızın dudaklarının içine itti. kızın ağzından bir inilti duyunca, kendini kıza daha çok bastırdı.

O an Bulut’un tüm volkanları patlamak üzereydi.

Yavaşça kızın dudaklarından uzaklaştı ve onun gözlerinin içine baktı. Bir elini belinden çekip, kotunun üzerinden bacaklarına dokundu ve tekrar dudaklarını öpmeye başladı. İşte o an olan olmuş, Bulut’un eşofmanı sırılsıklam olmuştu.

Hemen kızın üstünden kalkıp, yana oturdu ve kızın elinden tutup onu da yanında çekip, sarıldı.

“Ela... Aşkım?”

Ela konuşamıyordu. Utançtan kıpkırmızı olmuştu. Yaşadığı şey çok fazla olmasına rağmen, çok etkilenmişti. Çok... Çok güzeldi ama, utanıyordu işte.

“Bebeğim bir şey söyler misin? Kızdın mı bana?”

“Ha-yır.” Sesi fazla cılız çıkmıştı.

Bulut güldü ve başına bir öpücük kondurdu. “Kızma sakın. Çok ama çok istedim. Ben hemen bir duş alıp geliyorum. Sen de kahve yapar mısın?”

Kız sadece başını salladı. Bulut da hızla kalkıp, banyoya gitti. Ela kahveleri yaparken, sürekli yüzünü yelliyordu. Yaşadıklarına hala inanamıyordu. Sevdiği adam onu öpmüştü. Hem de ne öpme! Kahveleri kahve fincanlarına doldurup, odaya girdi ve Bulut’un telefonunun ekranının ışığının yandığını fark etti. Mesaj gelmişti. Merakına yenik düşüp, mesajı açtı. Neyseki ablasıymış.

Ş: “Gelirken tatlı getirmeyi unutma concon.”

Ela mesajı gülümseyerek kapattı, ama hala içindeki şeytanlar dans ediyordu. Son açılan sayfalara baktı. Aramaların hepsi Uğur, Ablam, Annem, Yeni Eleman’ım, Enişte... diye gidiyordu. Son gönderilen mesajlarda da bir şey yoktu. Uğur, dayısı falandı. Okumasa da olurdu. Erkek muhabbetleri sonuçta. Ama açık videolara geldiğinde duraksadı ve gözleri sonuna kadar açıldı.

“Fransız öpücü’

...

O sırada Bulut saçlarını kurulayarak içeri girdi. Kızın bembeyaz yüzünü görünce, “Ne oldu bebeğim?” diye sordu.

“Sen bu tarz videolar izleyip ne yapıyorsun Bulut Allah aşkına?” dedi ağlamaklı bir sesle.

Bulut derin bir nefes alıp, verdi. Şimdi öpüşmeyi bilmiyordum öğrenmek için açtım dese, planlı olduğunu anlayacaktı. Öylesine açtım dese, bambaşka yerlere konu sapacaktı. Resmen boka batmıştı.

 

Loading...
0%