@mutlusonlarinyazar
|
Ela ile Şermin arabada arkada oturmuş surat asıyorlardı. Özgür ise sinirle arabayı sürüyordu. “Sen neden arkaya geçtin Şermin, öğrenebilir miyim?” diye öfkeyle sordu Özgür. Şermin yüzünü cama çevirdi, “Çünkü senin gibi medeniyetsiz biriyle yan yana olmak istemiyorum.” “Medeniyet bu mu Şermin, minicik etek mi medeniyet?” “Ya Allah aşkına bunun neresi minicik? Dizimin üstünde bile değil Özgür! Delirtme beni!” diye cırladı. Sonra Ela’ya baktı, “Sen de bir şey söylesene be yeğenli gelin.” “Ben enerjimi diğer medeniyetsiz gammazcıya ayırıyorum. Şuan için on üç tane ölüm senaryosu yazdım.” “On üç uğursuz sayı, on beşe tamamla onu.” “Eve kadar yirmi beş olur o, sen merak etme.” “Tamam yarısını bana ver de dayına kullanayım.” “Olur.” Özgür dikiz aynasından baktı onlara, “Vay, sen zahmet edip düşünmüyorsun bile.” “Ona bile değmezsen demek ki.” “Şermin bak valla sinirleniyorum ha! Sevdiğimizden kıskanıyoruz her halde.” “Kıskanmanın da bir adabı var Özgür bey.” “Bak sen! Neymiş adabı kıskanmanın?” Şermin aklına bir şey gelmeyince başını sağa çevirip dışarıyı izledi. Lokantanın önüne geldiklerinde Ela bağırdı dayısına, “Beni burada indir. Bıçak da çoktur burada.” Şermin kıza baktı, “Satır da var satır. Direkt dilini kes.” “Merak etme Şermin abla. O iş bende,” deyip göz kırptı. “Yenge diyeceksin yenge!” diye bağırdı Özgür. Ela dayısına baktı, “Yenge geçti, geçmişler ola dayıcım. Artık onu uzaktan sevmek sana aşkların en güzeli. Görüşürüz.” Hızla arabadan indi ve lokantaya geçti. Tam garsonlardan biri yanına gelecekken “Bulut içeride mi?” diye öfkeyle sordu. “E-evet yen-yenge içeride.” “İyi.” Koridorun sonundaki odanın kapısını hızla açtı ve masada hesap yapan adama gözlerini kısarak baktı. “Aşkım?” dedi Bulut sevimli bir sesle. “Şuan bir goril kadar bile sevimli değilsin Bulut!” diye cırladı. “Ne oldu aşkım? Ne yaptım ben?” sesi masum bir çocuk gibi çıkıyordu. “Hiç bilmiyorum ayağına yatma! Ya sen nasıl dayıma bizi gammazlarsın?” “Gammaz demeyelim, çirkin oluyor. Dertleştik biz. O da gitmiş sizi çarşıda basmış. Şimdi burada benim suçum ne?” “Dertleştin öyle mi?” “Öyle.” “İyi şimdi de git dertleş. İhtiyacınız var.” “Sebep?” dedi Bulut korku ile. “Çünkü ikinizde terk edildiniz!” diye bağırdı. “Terk?” “Hatta iki kere terk edildin Bulut. O şiirlerin yüzünden de terk ediyorum seni.” “Ama edemezsin! Olmaz!” Ela elini masaya sertçe koydu, “Sebep?” bu sefer kendi Bulut’u taklit etti. “Biz öpüştük. Sen beni öptün. Çıplak gördün.” Ela masadaki kalemi adama fırlattı, “Sen gösterdin.” “Valla annene derim. Öptü bıraktı beni derim.” Ela ellerini sıktı, “Aaa!” diye tısladı, “Delirtme beni Bulut! Ya bu ne gerilik, bu ne saçmalık ya.” “Pardon ama sevgilim, bıraksaydım da millet sizin bacaklarınıza mı baksaydı?” “Yok bırakma bakmasın! Böyle dayımı ayart, bassın bizi.” Başka bir kalem aldı ve adama fırlattı, “Beni arama! Duydun mu beni?” Kız kapıdan çıkarken Bulut arkasından bağırdı, “Annene söyleyecem beni öptüğünü,” kız duymamış gibi çıkıp gidince de elindeki kalemi masaya fırlattı, “Ya gözüme gelseydi kalem? Hiç düşünme zaten!” diye kendi kendine söylendi. *** “Seni uzaktan sevmek... Aşkların en güzeli...” bir yudum rakı içti, “Seni uzaktan sevmek... Aşkların en güzeli...” Bulut adama baktı, “Devamını da söyle bari, iki saattir bu iki cümleyi tekrarlıyorsun. Sıkıldım.” Özgür bardağı ters çevirip, aşağı yukarı salladı. “Bitmiş. Rakım bitmiş Uğur.” Sonra Bulut’a baktı, “Şarkının bir tek burasını biliyorum ne yapayım?” sonra bardağını Uğur’un önüne koydu, “Uğur rakım bitti diyorum.” Uğur eğilip adama baktı, “Saki miyim lan ben? Ne bana veriyorsun?” Özgür kahkaha attı, “Saki? Hahaha bak bu komikti yemin ederim.” Bulut ah çekti, “Lan Ela’yı anladık terk etti, ablam niye eve almadı lan beni? O neden pijamamı atıp, kapıyı şak diye suratıma kapattı?” Özgür adamın sırtına vurdu, “Bana hitaben atmıştır seni sokağa. Bana göz dağı veriyor.” “Lan figüran mıyım ben? Seni atsın.” Özgür kendine rakı doldurdu ve adama baktı, “İşte atamıyor beni. Seni atıyor. Evliliğin ön gösterimi. Teaser denilir buna. Fragman gibi.” “O ne lan? Ben anlamam fragman falan, direkt konuya girerim.” Uğur ise kendi kendine ‘of... of...’ çekip duruyordu. “Beni evden atacak bir sevgilim bile yok lan.” Sonra arkadaşlarına baktı, “Ama sizi sokaklarda kalmaktan kurtaracağım. Şimdi önümüzde uygulayacağımız iki taktik var.” Bulut alkışladı adamı, sonra Özgür’e baktı, “Bak bu adam işi biliyor. Hep bunun sayesinde ben tavladım Ela’yı. Ne numaralar var adamda, yazsan roman olur. Yemin ediyorum taktik hazinesi. Fatih Terim’de bu kadar taktik yok.” “Taktik diyorsun, hım. Bakalım bakalım.” “Şimdi abicim birinci taktik şiir. Şiire her kız erir.” Bulut başını aşağı yukarı salladı, “Evet, doğru diyor. Biliyor işi.” “Çıkarın telefonları ve şiir yazın.” Özgür kafasını kaşıdı, “Ben hiç bilmem ki şiir yazmayı falan.” Uğur adamın sırtına vurdu, “Biz ne güne duruyoruz burada? Hadi hadi çıkar.”
B: “Değmesin dedim bacaklarına göz. Ama hiç dinlemiyorsun söz. Öküz gibi atıldım sokağa, Sen de artık bakarsın bön bön.”
“Sonunu ‘böz böz’ mü yapsam.” Uğur cıkcıkladı. “Lan şiir yazıyorsun, böz ne? Anlamsız şiir mi olur? Sen iyi kaptın bu işi ha. Süper yazmışsın.” Bulut kendini beğenmiş gibi baktı adama, “Ee, kimin öğrencisiyim?” Özgür de baktı yazılana, “Lan, sen mi yazdın bunu?” “Evet, her halde.” “Aferin, yemin ederim helal olsun.” Uğur’a uzattı telefonu, “Bana da yazın hadi. Barışalım Şermin’le. Bunu okuyup da affetmeyecek kız daha doğmadı lan.”
Ö: “Sıfatın var armut gibi. Gözlerin var üzüm gibi. Saçların desen havuç misali. Meyve salatamsın benim.”
Özgür’ün gözleri parladı. “Yemin ederim abi, senin bu dünyaya onlarca çocuk doğurman lazım. Neslin bitmemeli.” Hemen ikisi de yolladılar mesajları. Aradan beş dakika geçmişti ki cevap ikisine de aynı anda geldi.
E: “Ben bir trenim sense öküz. Bak ardımdan asıl sen bön bön. Bana ne söz işler ne de şiir, Bitti bu iş diyorum, bu aşkı maziye göm.”
Ş: “Sıfatın maymun ikizi. Huyun desen öküz gibi. Gözlerin aynı eşek gözleri. Hayvanat bahçemsin sen benim.”
Özgür ile Bulut surat astılar. “Bu tutmadı. Gelelim ikinci taktiğe. Bu hep tutar.” “Nedir o?” “Vur kaç, taktiği.” “O ne be? Kaptı kaçtı gibi.” “Şimdi siz ikiniz tam kapının önündeyken ben araba ile size değip, kaçacağım, siz de iki seksen yerde yatıp, kıvranacaksınız. Sanki araba çarpmış gibi. Onlar da sizi affedecek.” Bulut sırıttı, “Abi yemin ederim çok iyisin. Hadi kalkalım.” *** “Yazdığı şiire bak. Bostanım sanki ben.” Ela okudu, “Yine seninki benimkinden güzel. En azından duygusu var.” “Kızım manav gibi şiir, duygusu nerede? Ben göremedim duygu. Armut diyor ya.” “Sen kardeşinin yazdığı şiire bakar mısın, arkasından bön bön bakacakmışım.” Duydukları ani fren ve bağırış sesi ile bahçeden dışarı koştular. İki adam yerde kıvranıyordu. “Ah... ayağım!” “Ah... benim neren ağrıyor lan?” “Sen de kolum de.” “Ah... kolum!” “Bulut?” “Özgür?” Kızların ikisi de onlara alayla bakıyorlardı. Uğur da köşeye arabayı park edip geldi. “Kardeşlerim! Dostlarım!” diye yere oturup, feryat etmeye başladı. “Ah nasıl kıydınız kendinize. Neden ha neden?” diye bağırdı. Ela ile Şermin kapıda gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. “Hakkını helal et kardeşim,” dedi Bulut karnını tutarak. Ela adama baktı, “Ayağını tutacaksın ayağını, orası ağrıyordu.” İşaret parmağı ile de işaret etti. Bulut ayağına baktı, “Ha, evet ayağım...” ayağını tutmaya başladı, “Kötürüm kalacağım,” dedi ağlamaklı bir sesle. Özgür ise kolunu tutarken adamın dediğini duyunca birden gözlerini tuttu, “Gözlerim... Gözlerim kör oldu. Bir şey göremiyorum.” O sırada seslere Emsal hanım çıktı. Oğlunu yerde görünce, çığlığı bastı. “Hii... Oğlum! Özgür! Bu ne hal? Uğur ne oldu bunlara?” Uğur başını sağa sola sallayıp, akmayan yaşlarını sildi, “Sorma!” birden bağırınca, kadın damağını çekti, “Sakın sorma Emsal teyzem, Emsal anam!” diye Türk sineması repliğinde konuştu. “Ay gitti dağ gibi oğlum, gitti evimin direği!” diye bağırdı kadın oğluna koşarken. Şermin ise annesine bıkkın bir şekilde baktı, “Ya anne inanma numaracı bunlar.” Emsal hanım terliğini çıkarıp, kıza fırlattı, “Sus kız! Kardeşin burada canı ile uğraşıyor, dediğine bak!” “Ay anne, inanmıyorum sana ya.” Bulut ise annesine sarıldı, “Anam, kötürüm kaldım. Yürüyemiyorum.” “Emsal teyze, ablamı çağır, bende kör oldum.” “Ay oğlum ne oldu size?” dedi kadın ağlayarak. Uğur kadına baktı, “Metin olmalıyız Emsal teyze. Şimdi içeri taşıyalım ikisini de. Sonuçta artık biri yatalak, diğeri kör. İkisinin de bakıma, sevgiye, aşka ihtiyacı var.” Şermin yerden annesinin terliğini aldı ve adama fırlattı, “Asıl sizin sıkı bir dayağa ihtiyacınız var.” Annesine baktı, “Anne inanma ya! Sahtekar bunlar. Doktora gitsinler madem!” Emsal ayıplar gibi baktı kızına, “Ayıp, ayıp. Söylediği lafa bak. Kardeşi kötürüm olmuş, hala konuşuyor.” “Bakıma muhtacım artık ben annem, istemem ayrıca doktor. Bu acımın üstüne bir de iğne vuracaklar, yüzüme yüzüme ‘yürüyemeyeceksin’ artık diyecekler,” dedi Bulut annesinin omzuna başını yaslayarak. “Ben sana gül gibi bakarım oğlum benim,” dedi kadın saçlarını öperek. Uğur da destek verip, onu birlikte içeri götürdüler, sonra geri geldiler ve Özgür’ü de Berrak hanıma teslim ettiler. Gecenin sonunda ise, Berrak hanımla Emsal hanım ağlarken, kızları adamlar canlarından bezdirmekle meşguldüler. |
0% |