Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.BÖLÜM – YENİ ELEMAN

@mutlusonlarinyazar

 

Çalar saatin sesini duyduğunda, eliyle itekledi onu. Yere düşen saatin gümbürtüsü uykusunu kaçırdı.

“Bir saat daha kırdık anasını satayım,” diye homurdanarak yataktan doğrulttu kendini, sonra aklına gelen şeyle kaşlarını çattı. Bugün Pazardı. Ne diye çalmıştı ki bu saat? Dün akşam kurmamıştı ki.

Sonra yeniden aynı sesi duydu. Bu saat değildi, yan evden matkap sesi geliyordu. “Hay ben sizin o elinize o matkabı verenin ebesini. Tövbe tövbe. Sabah sabah ezanla sövdürüyorlar adama, sonra adımız asabiye çıkıyor.” Söylene söylene odadan çıktı.

Şermin kahvaltı hazırlarken kardeşinin homurtusu ile gülümsedi.

“Günaydın conconum.”

“Abla yirmi beş oldum, yeter gözünü seveyim.”

“Olsun, evin en küçükleri büyümezmiş hiç.”

Tekrar matkap sesi ile yüzünü buruşturdu. “Bu ses ne Pazar sabahı ya?”

“Yan eve yeni birileri taşınmış.”

“Ee, o ev Ramiz amcanın değil miydi? Şu Almancı olan. Döndüler mi?”

“Yok canım dönmediler, işte onundu ev, geçen aylarda ölmüş. İki çocuğu da buradaki evleri, arazileri satmışlar.”

“Allah rahmet eylesin. Evlatlara bak, babalarını toprağa vereli kırk gün geçmeden mal derdine düşmüşler. Allah öyle evlat göstermesin bana.”

“Amin canım benim amin. Sen evlen de evlatların senin gibi pırlanta olur.”

“İnşallah ablam inşallah, sen de başla, eksik kalma. Emsal sultanın yandaşı.” homurdanarak mutfağa geçti. “Anne!”

“Ne var kuzum?”

“Ana-kız bebe yaptınız beni. Biri concon, biri kuzum. Biriniz de ‘oğlum’ deyin ya. Koca adam oldum.”

Emsal hanım gülümseyip oğlunun yanaklarını sıktı.

“Sen benim kuzumsun başka türlü seslenmek içimden gelmez.”

“Emre uyanmadı mı?”

“Yok, gece biraz huysuzlanmış.”

“Yine aynı şey mi?”

Emsal hanım üzüntüyle başını aşağı yukarı salladı. “Babasını rüyasında görmüş ana kuzum benim. Daha el kadar ne bilsin ölümü. Kabullenemiyor. Şermin zor sakinleştirmiş.”

Bulut derin nefes aldı. “Ben bugün biraz çıkarırım, Uğur’u da çağırırım. Çok seviyor bizim hergele onu. Birlikte gezeriz.”

Emsal hanım birden gülümsedi. “Çok iyi edersiniz. Şermin de mutlu olur.”

Bulut annesinin yemeninin üstünden öptü onu. “Her şeyimsiniz siz benim.”

“Oy oğlum, evimin direği benim.”

“Marketten bir şey lazım mı?”

“Beş ekmek al.”

“Beş mi? Mahalleyi mi çağırdın kahvaltıya?”

Emsal ayıplar gibi baktı oğluna. “Yan tarafa komşularımız taşınmış. Bir tepsi hazırlayayım da götür. Şimdi onlar taşınma telaşından kahvaltı mı hazırlayabilirler."

"İyi tamam."

Evin anahtarını alıp, çıktı evden. Bahçeden de çıkınca, yan tarafa baktı. Bir sürü adam evi taşımakla uğraşıyordu. Kapıdaki genç birden arkasını dönünce Bulut’la yüz yüze geldi.

“Merhaba.”

“Merhaba,” dedi Bulut elini uzatarak.

“Özgür ben.”

“Ben de Bulut. Yan tarafta oturuyorum. Siz de bugün taşınmışsınız hayırlı olsun.”

Adam gülümsedi. “Sağolun. Ben değil, ablamlar taşınıyor. Bende yardıma geldim.”

“Kolay gelsin o zaman.”

“Sağolun.”

Yanından uzaklaşırken birden arkadan ismini duydu. “Bulut!”

Özgür’le Bulut aynı anda döndüler. Özgür balkonda gördüğü kızla gözlerini kıstı. Ne kadar güzel bir kızdı öyle.

“Efendim abla?”

“Annem domates de alsın, dedi. Bitmiş.”

“Tamam,” dedi elini kaldırıp.

O an Şermin de ona bakan adamı fark etti ve hemen içeri girdi.

Bulut yokuşu inerken başı önde iniyordu, o yüzden pencereden, balkondan onu süzen kızları fark etmiyordu. Aslında çoğunu da biliyordu, bir şekilde ya mektup yazıyorlardı, ya mesaj atıyorlardı. Ama Bulut hiçbirine o gözle bakmadığını kibar bir dille izah ediyordu. Ama bazıları yine de vazgeçmiyordu işte.

*

“Kırılacak eşya var onda dikkat edin lütfen!”

“Tamam bacım, buraya koyalım mı?”

“Olur.” Sonra diğer adama baktı. “Hayır o yukarı çıkacak.”

“Peki,” dedi adam bezmiş bir şekilde.

Kapının tıklatıldığını duyduğunda o tarafa bakmadan “Gir,” diye bağırdı.

Bulut arkası dönük, çiçekli uzun elbisesi ile dikilen kıza baktı.

“Şey... Kolay gelsin.”

Ela arkasını döndüğü an yutkundu. “Buyurun.”

Bulut ise duyduğu naif sesle gülümsedi. “Merhaba, ben yan evde oturuyorum.” Kızdan gözlerini kaçırdı. Haddinden fazla bakmıştı zaten. “Annem kahvaltı hazırladı da, size getirdim.”

“Teşekkür ederiz, neden zahmet ettiniz.”

“Olur mu öyle şey. Nereye koyayım?”

“Mutfak burada,” dedi yan kapıyı göstererek. “Etraf dağınık kusura bakmayın.”

“Taşınma telaşı, normal.” Adam masanın üstüne koydu tepsiyi.

O sırada kızın annesi girdi mutfağa. “Hoşgelmişsin oğlum. Ben Berrak, Ela’nın annesiyim.”

“Memnun oldum Berrak teyze. Bunu annem yolladı. Ben gideyim. Size afiyet olsun. Bir şeye ihtiyacınız olursa, bugün Pazar evdeyim. Seslenmeniz yeter.”

“Sağolasın oğlum.”

“İyi günler.”

Tam çıkacakken kapıda yeğeni Emre’yi gördü ve kucağına aldı. “Oğlum senin ne işin var burada?”

“Çikolatam hani.”

“Önce kahvaltı, hadi gel bakalım.”

Ela gördüğü manzara ile içi sızladı. Demek bir oğlu vardı. Neden bekar sandı ki zaten. Kaç yaşında adam. Derin nefes aldı. Annesi bunu fark edince gülümsedi. “Yakışıklı çocuk.”

“Adam evli anne, oğlu var görmedin mi?”

“Benim göremediğim sol parmağındaki alyans.”

“Of anne of!”

“Asıl sana of! Evde kalacak başıma.”

 ***

“Nereye gidiyoruz dayı?”

“Sen nereye istersen.”

Bir elini Uğur, bir elini Bulut tutmuştu. “Imm, babamla gittiğimiz köfteciye.”

Bulut’un adımları durdu ve çocuğun önünde eğildi. “Aslanım, sen daha bebektin baban aramızdan gittiğinde.”

“Olsun. Annem gözlerini kapatınca, baban yanına gelir; demişti. Ben de hep kapatıyorum gözlerimi. Babam gelince de onunla her yere gidiyorum.”

Bulut gözlerini yumup, açtı ve arkadaşına baktı. “Peki tamam hadi gidelim şu köfteciye.”

“Oley.”

Uğur çocuğu kucağına aldı ve uçak yapar gibi çocuğu havaya kaldırdı. “Emre hava yolları uçuşa hazır mı?”

“Evet!” diye bağırdı çocuk, sonra motor sesi çıkardı.

“O zaman uçuşa geçiyoruz. Sayın yolcularımız kemerlerinizi bağlar mısınız?” Bulut’a baktı. “Sende bağla kemerini yolcu Bulut.”

Bulut gülümsedi. “Ne alem adamsın lan.” Kemerini bağlıyormuş gibi yaptı. “Hazırım.”

“Uçuyoruz o zaman!” yokuştan koşarak inerlerken Bulut arkalarından bağırdı. “Lan yavaş, düşüreceksin çocuğu.”

“Uçuyorum dayı!” diye bağırdı çocuk.

Bulut arkasında buruk bir şekilde gülümsedi. “Oy dayısı kurban yoluna,” diye mırıldanıp, adımlarını hızlandırdı.

 ***

“Kızım tepsiyi götür yan tarafa. Ben iyice yıkadım kuruladım içindekileri. Memleketten getirdiğimiz salçadan, turşudan koy da boş götürme e mi evladım?”

“Ben neden götürüyorum anne, dayım götürsün.” Ya şimdi adamın karısı falan açarsa kapıyı, diye düşünmeden edemedi. ‘Allah’ım ne oluyor bana, ne kadar ayıp.’

“Erkek kısmı götürür müymüş tabak, çanak?”

“Sabah adam getirmişti işte.”

“Fazla konuşma da al şu tepsiyi.”

“Of anne of. Rezil edeceksin beni millete.”

Tepsiyi alıp, bahçeden çıktı tam yan evin bahçesine girecekken, diğer taraftan gelen üçlüyü gördü.

Bulut kızın elindeki tepsiyi görünce hızlandı ve kapıyı açtı. Kucağındaki yeğenini yere indirdi. “Dur şurada dayısının aslanı,” dedi ve kızın elindeki tepsiye uzandı. “Ben alayım.”

Kız içindeki kuşlara sahip çıkamıyordu. ‘Dayısının aslanı’ mı demişti o?

“Şey, tekrardan teşekkür-“ lafını bitiremeden kapıdan radarları açan Emsal hanım fırladı.

“Hoşgelmişsin ‘güzel’ kızım.” ‘güzel’ kelimesine özellikle vurgu yapıp oğluna baktı.

Kız kıpkırmızı olmuştu. “Hoşbulduk teyzecim.”

“Ben Emsal. Bulut’un annesiyim.”

‘Bulut’ dedi içinden, birden adama baktı, sonra hemen tekrar kadına çevirdi bakışlarını. “Memnun oldum Emsal teyze. Bizde yan tarafa taşındık bugün. Ela ben.”

Bulut tam yürüyecekken kızın ismi ile duraksadı. ‘Ela...’ gözlerinin rengini adında saklıyordu kız.

“Ben tepsiyi mutfağa koyayım,” dedi Bulut içeri geçerken.

“Girsene kızım, bir kahve iç. Yorulmuşsunuzdur.”

“Yok Emsal teyze, çok teşekkür ederim, gelirim başka zaman. Annem tek. Ona yardım ediyorum.”

“Aa öyle mi? Dur şimdi ben kızımı da yardıma gönderirim.”

“Ay yok hiç zahmet etmesin. Biz yavaş yavaş yapıyoruz.”

“Ay ne zahmeti. Aileyiz artık kızım biz burada. Ben size yemeği yaparım, siz yemeği düşünmeyin. Şermin de yardıma gelir.”

Kız gülümsedi. “Teşekkür ederim,” deyip, çıktı bahçeden.

Kadın koşarak içeri girdi, arka tarafın balkonunda oğlu ile arkadaşı birlikte oturuyordu.

“Nasıl kız ama? Valla çok beğendim. Su gibi maşallah. Allah sahibine bağışlasın,” dedi oğluna bakıp, gülümseyerek.

“Anne, yapma Allah aşkına. Bunaltıyorsun ha!”

"Oğlum yirmi beş yaşına geldin, hayatına bir kız girmedi-"

Bulut sinirle annesinin sözünü kesti, "Hergün bir kadının koynundan çıkmamı mı isterdin anne? El değmemiş kız ararken, benim hergün elim bir kızda mı olsun? Bu mu bana yakışan?"

 

"O demek oğlum. Evlen diyorum ben sana evlen. Kadınların koynuna gir mi diyorum? Aşk olsun. Ben senin bu yönünle hep gurur duydum. Kızlarla gönül eğlendirmedin, onun bunun kızına yan gözle bile bakmadın. Tam babanın oğlu oldun. Yetiştirdiğim, dilediğim gibi büyüdün. Ben evlenmeni istiyorum, bu yanlış bir şey mi?" yalandan akan yaşlarını sildi kadın.

"Anneciğim, kafama göre bir kız bulayım. Evlenirim," dedi kadının elini, alnını ve yemenini öperek. "Delikanlı adamı diğer çeşidi bozar."

"Oy babasının oğlu. Oy benim gurur kaynağım. Baban olsa senle gurur duyardı."

Bulut gülümsedi. O hep babasını örnek almıştı. Hep babasının izinden yürümüştü. Yedi yıl önce üniversiteyi kazanmış ama gidememişti. Babası ona "Sen okuyup savcı olacak, haksızların kökünü kazıyacaksın," demişti.

Ama ne yazık ki babasını o sene kaybetmişlerdi ve bu yüzden okulu bırakıp, babasının iş yerinin başına geçmişlerdi ablası ile.

Babası ona tekbir nasihatte bulunmuştu zamanında:

"Bir kadının kalbinden de hayatından da beklediğin neyse, sende o değerlere saygı duyup, o kadına saklayacaksın."

O da öyle yapmıştı. Kalbini de bedenini de sevdiği, seveceği ve sevileceği kadına sakladı.

Loading...
0%