@mutlusonlarinyazar
|
“Düğün davetiyenizdeki şiiri buldum abi, yemin ederim harika,” dedi Uğur gülümseyerek. Özgür kaşlarını çattı. “Abi bir git gözünü seveyim. Nikaha kalmış gün, vazgeçmiş değilim ben kızdan.” “O ne demek ya?” Bulut da Özgür’e baktı, “Harbi dayılı enişte, o ne demek?” Özgür yüzünü buruşturdu, “O ne lan, ayılı pijama der gibi.” “Hem eniştemsin hem de dayım. Ne deseydim, ortili kanka mı?” “Yaw biri de akıllı çıkmaz mı şunlardan? Şiir falan istemiyorum. Doğallık iyidir. Yok değişim dediniz, yeni imaj dediniz; soyumuz geldiği taş devrindeki maymun halimizi arattınız kızlara.” Uğur adama burun kıvırıp, Bulut’a yaklaştı, “Sanki kendi çok akıllı maşallah, bizi beğenmiyor. Beyefendi Kıvanç Tatlıtuğ’dan bozma Kenan İmirzalioğlu ya paşam.” “Hiç,” dedi Bulut ona katılarak. “Boyu da minnak buzağılar kadar, bana kalkmış yarattığım imajı zedeliyor.” “Bakma sen ona. Pek sanattan anlamıyor gibi. Bankacı o. İşi gücü hesaplar, paralar. Sanattan anlamaz bunlar.” “Yani, bir yerde haklısın. Bak Allah aşkına nasıl bu davetiye şiiri?” Bulut eline kağıdı alıp okudu; “Onsuzluk tak edince cana, Gittim başvurdum nikah salonuna. Sonunda evleneceğiz biz, Buyurun sizde katılın halay başına.”
2.Şiir Tey tey tey der halay başı... Bu haftasonu kıyıyom nikahı. Hem ağlar hem de gelir benim gelin, Sizde mendil uzatmaya gelin.” Bulut ıslık çaldı, “Kesinlikle dört dörtlük abicim.” Uğur kağıttaki bir yeri gösterdi, “Bak gelin-gelin espriyi çaktın. Biri eylem biri sıfat.” “Çaktım tabi, gerizekalı mıyım ben.” Sonra Özgür’e baktı, “Abi valla çok güzel.” “Yine de istemiyorum abicim, biz klasik seviyoruz. Değişiklikler sizin olsun. Bu mutlu günümüzde sizleri de aramızda görmekten kıvanç duyarız. Ana-baba isimleri yazar. Üstte de ikimizin ismi. Nokta. Bitti, bu kadar.” Uğur omuz silkti. “Sıkıcı.” *** “Anne ya sen mutfağı diz Berrak teyze ile, biz Ela ve Eda ile diğer odaları hallederiz.” “İyi tamam kızım. Fazla da yormayın kendinizi. Eğer bitiremezsek siz tatildeyken biz Berrak teyzenle hallederiz.” “Tamam, sıkıntı yok. Bitiririz.” Eda Emre’nin odasını dizerken, Ela ile Şermin de yatak odasına girdiler. “Elacım sen istersen nevresimleri katla, bende dolapları düzenleyim.” “Tamam Şermin abla.” Şermin bavulu açıp eşyalarını dolaba dizmeye başladı. O gelmeden Özgür ona yer ayırmıştı dolapta. Tek tek kıyafetlerini askılara asıp, katlanacakları da ona ayrılan raflara dizdi. “Şermin abla, hangi nevresimi açayım yatağa?” Şermin yutkundu, “Şey şu beyazı almış annem, onu açalım.” “Peki.” İkisi birlikte nevresimi açtılar. Sıra iç çamaşırlarına geldiğinde Ela gözlerine inanamadı. “Abla bu ne?” dedi siyah bir geceliği göstererek. Şermin hemen onu alıp, dolaba astı, “Gecelik işte Ela.” Kıpkırmızı olmuştu. “Onu giymeyeceksin her halde?” “Annemler aldı. Sana da bunun kırmızısını aldı annem.” Ela öksürmeye başladı, “Saç-saçmalama. Ben hayatta giymem onları. Hem benim böyle mahrem eşyalarımı neden alıyorsunuz Allah aşkına? Tarak alın, tabak alın. Aa...” “Ay adet bunlar Ela, alacağız tabi.” “Valla ben giymem bunları Şermin abla. Utançtan geberirim.” Şermin önce kahkaha attı, sonra kızı tutup yatağa oturttu, “Canım benim bunda utanılacak bir şey yok. Ayıp da değil. Kocana giyeceksin sonuçta. Elacım böyle şeylerden başta çekinmen normal. Benim ilk evliliğim biraz tatsız bir evlilikti. Yani ben ona aşık değildim. O da bana değildi. O yüzden yaşadığım her şey yanlış gibi geliyordu. Ama doğru bir insanla yapılan evlilikte her şey mutluluk doludur.” “Ben korkuyorum.” Şermin ona sarıldı, “Sakın korkma. Her şey güzel olacak.” Kapı tıklatılınca ikisi de birbirlerinden ayrılıp, gelene baktı. “Bulut, ablacım gelsene.” “Kıskandım galiba azıcık,” dedi Bulut ikisine bakıp, gülümseyerek. “Kıskanma, sana da sarılırız,” Şermin kalkıp, ona da sarıldı. “Kıskandığım taraf sen değildin ama... Neyse...” dedi nişanlısına bakarak. Şermin adamın omzuna vurdu. Ela ise kıkırdadı. Az önce konuştukları aklına geldi. Yakında bu adam da onun kocası olacaktı. Aynı yatakta yatıp, o elleri ile onu... Ela yutkunarak başını salladı, neler düşünüyordu öyle. “Neden geldin bakayım?” dedi Şermin elini beline koyarak. “Çeyiz düzüyoruz burada.” “Size lokantadan yemek getirdim. Annemi aramıştım. Yemekle uğraşmayın bir de dedim. Bugün yemekler de güzeldi. Sizi düşündük kabahat oldu ha.” “Öyle mi benim düşünceli conconum. Ne var yemekte?” “Concon olmuyor ama artık,” dedi nişanlısını göstererek. “Et sote, pirinç pilavı, salata ve yoğurt getirdim. Bir de Ela pirinç pilavı sevmiyor diye, azıcık bulgur pilavı yaptırdım ona.” Ela gülümsedi, “Teşekkür ederim.” “Rica ederim gönlümün sahibi. Hadi mutfağa, ben hazırladım her şeyi.” Şermin adamın yanaklarını sıktı, “Ay ay ay sen aşık olunca bi hamaratlaştın mı ne?” “Abla! Sıkma şu yanağımı ya çocuk gibi! Git Özgür’ün yanaklarını sık. Tövbe ya!” diye homurdanıp, mutfağa gitti. *** Akşam Bulut salıncakta oturan ablasının yanına gidip, dizine başını koyup, uzandı. Her zamanki gibi. “Bu gece son ha?” Şermin’in gözyaşları akmayı bekliyormuşçasına süzüldü yanaklarından. “Abla, yapma! Ağlaman için demedim.” “Ablam, çok teşekkür ederim. Her şey için.” “Asıl ben teşekkür ederim ablam.” “Sen kardeşimden çok abim gibiydim. Bana abilik yaptın, Emre’ye babalık yaptın. Hakkını ödeyemem.” Bulut ayaklandı ve kadını alnından öptü. “Hakkım yok abla. Varsa da son damlasına kadar helal olsun. Birgün olsun başını eğmedin. Güçlü ve ayakta durdun. Mutlulukların en büyüğünü hakkediyorsun ablam ve o adam seni mutlu edecek biri. Etmese de Uğur’la canını okuruz merak etme.” İkisi birbirine sarıldı ve ikisi de bütün gece eski anıları hatırlayıp bazen gülüp, bazen ağladılar. *** Şermin gelinliğini annesinin yardımı ile giymişti. Nikah salonda kıyılacaktı ve genç kadın gerçekten fazla telaşlı ve heyecanlıydı. İmam nikahını balayını mazeret göstererek bir gün önce kıymışlardı. Tüm itirazlara rağmen de davul zurna istememişti. Ama duyduğu sesle pencereye koştu. “Ya anne davul zurna istemedim ben!” diye inledi. “Valla kardeşinle Özgür getirmiş. Ben karışamadım.” Özgür kapıda beklerken, Bulut girdi içeri. “Seni almaya gelmiş,” dedi ve kızı alnından öptü. “Bulut davul zurna ne ya?” “Benim ablam böyle sessiz sedasız çıkamaz bu evden. Hadi gir koluma da emanetin en güzelini teslim edelim,” deyip, kolunu uzattı. Birlikte dışarı çıktılar. Özgür giydiği takım kıyafetin içinde Şermin’in yüreğini hoplatırken, Özgür’ün kalp ritmi değişmişti. Bulut adamın önüne kadar geldi ve durdu. “Sana ablamı değil, canımın yarısını emanet ediyorum. Ona gözün gibi bakıp, canından sakınacaksın.” Özgür ona uzatılan eli sıkıca tuttu, “O emanetin değil, başımın tacıdır Bulut.” *** Bulut ablasını teslim ettikten sonra yan evden çıkan kıza baktı ve o an bu düğünün neden onların düğünü olmadığını sorgulayamaya başladı. “Çok güzelsin Ela.” “Teşekkür ederim Bulut, sende çok yakışıklı olmuşsun.” Bulut gülümsedi, “Yanına yakışmaya çalışıyorum diyelim.” “Ya...” “Ela...” diye fısıldadı adam kızın dibine kadar gelerek. “Efendim.” “Ev bitti. Koltuklar falan da geldi dün biliyor musun?” “Evet, söylemiştin. Ama düğün telaşından gidip bakamadım. Yarın bir ara annem ve annenle gidip bakarız.” “Ya bırak annemleri şimdi, onlar çocuklara baksınlar. Biz seninle koltuklara bakmaya gideriz.” “Ee annemler de merak eder.” “Etmesinler. Sonra gidip bakarlar.” “İyi tamam, sende gel. Hep birlikte gideriz.” “Yok başbaşa gidelim diyorum aşkım ya, sen ve ben.” “Hımm.” “Hem dudaklarını özlemiş olabilirim. Bir haftadır ne zaman başbaşa kalmaya çalışsam, kaçıyorsun,” diye homurdandı. Ela etrafına bakındı, “Hadi gidelim.” “Bak yine aynı şeyi yapıyorsun.” “Ya Bulut bahçede oturmuşum, ablanın önünde bana ‘gel sana koleksiyon göstereceğim’ diyorsun. Üstelik gerçekte bir koleksiyonun bile yok.” “İçimde biriktiriyorum her şeyi ben. Kime ne?” “He belli.” Hep Uğur’dan almıştı o aklı. Koleksiyonmuş. Yemedi tabi. Yoktu çünkü bir koleksiyonu. * Ve birlikte konvoy eşliğinde çıktılar. Düğünün yapılacağı salona geldiklerinde dışarıda beklediler bir müddet. Gelinle damat anons edildiğinde önde Emre ile Özge girdiler önce, arkalarından da onlar. Şermin kabarık bir gelinlik giymek istemediği için, düz kesim bir gelinlik giymişti. Önce nikah kıyılmış, ardından dansa geçilmişti. Her ikisinin de tercihi ile ‘İkinci Bahar’ şarkısı çalınmıştı dans müziğinde. Her ne kadar Şermin’in yaşadığı ilk evlilik kışın ayazı olsa da, Özgür onun ikinci baharı olmuştu. Çünkü Şermin’in ilk baharı oğluydu. * Düğün boyunca Bulut da Uğur da Ela da çok eğlenmişti. Gelinle damat birbirlerine yapışık ikiz gibiydiler. Bir an olsun ayrılmamışlardı birbirlerinden. Ve veda vakti geldiğinde koşulsuz ki en zoru Şermin’in Bulut’tan ayrılması olmuştu. Dakikalarca sarılmıştı kardeşine. Bulut kendini zor tutuyordu. “Ablam damat yanlış anlayacak bak. Gitmek istemediğini düşünecek.” “Oy ablasının bir tanesi, her şey için teşekkür ederim Bulut’um. Hakkını helal et.” “Helal olsun ablam, o nasıl söz.” “Emre’ye iyi bakın olur mu? Eğer sorun çıkarırsa arayın, hemen geliriz.” “Tamam ablam. Ne zaman canın sıkılırsa bir telefon etmen yeterli ve unutma ne olursa olsun burada bir evin var.” Sonra annesine sarıldı, “Hakkını helal et annem. Üzdüysem de bağışla.” “Tüm hakkım helal olsun kuzum. Tüm haklarım helal olsun. Birgün bile beni üzmedin. Anneler kızlarından üzülmez yavrum benim.” Özgür de herkesi öptükten sonra kızının yanına çöktü, “Nereye babacım?” Özgür yardım ister gibi ablasına baktı, Berrak hanım hemen yanına geldi. “Bebeğim, babanla Şermin ablan sizi tatile götürecekler ya?” “Evet.” “İşte önden gidip otel bakacaklar. İki gün sonra da gelip sizi alacaklar.” Özgür ablasına minnet ederek baktı, “Evet birtanem, hani siz yüzebileceğiniz bir otel istediniz ya. Hepimiz yorulmayalım diye biz önden gidiyoruz.” “Peki,” dedi, ama yine de suratı asıktı. Şermin de Özgür de kızlarını ve oğullarını öpüp arabaya bindiler. Oradan biraz uzaklaşınca, Özgür kızın elini tuttu. “Bir an veda faslı hiç bitmeyecek sandım.” Şermin gülümsedi adama, “Evet, biraz uzun sürdü,” diğer eli ile gözyaşını sildi. “Sevgilim, şimdi anlayamadım, kardeşin için mi ağlıyorsun?” “Ya Özgür yapma şunu. Evet. Hem o hem oğlum. Ben oğlumdan hiç ayrılmadım.” “İki gün sadece Şermin. Sonra onları alıp, dört gün tatil yapacağız. Dördümüz. Belki de beşimiz olur,” deyip, göz kırptı. Şermin adamın elini itti, “Ne edepsizsin ya. Beşimizmiş.” “Ne? Olamaz mı? Belki bu geceden hamile kaldın? Olur olur valla. Bak ablam babamla annemin acemilik eserleri. İlk geceden annem hamile kalmış ablama.” “Başka kardeşiniz yok mu?” “Konu değiştirmece ha,” deyip güldü. “Vardı. Bir de abim vardı. Ablamın bir küçüğü. Ama zamanında bir hastalık geçirip, vefat etmiş. Ben küçüktüm. Pek hatırlamam.” “Anladım.” “Birbirimiz hakkında bilmediğimiz şeyler var galiba.” “Yani. Evliliğe, düğüne odaklandık. Pek böyle şeylere zaman ayıramadık.” “Yakında her şeyimizi öğreniriz,” deyip, gelinliğinin üstünden kızın bacağını okşadı. * Otele geldiklerinde Şermin uyumuştu. Adam bir iki dakika onu izledi ve aradan inip, kızın tarafına geçti. Tam kucağına alacağı an, Şermin uyandı. “Geldik mi?” “Uyandırmak istemedim, kusura bakma. Taşıyacaktım.” Şermin gülümsedi, “Emre’den dolayı uykum hafiftir. Bir tıkırtıya hemen uyanırım.” Birlikte otele girip, oda kartlarını aldılar ve yukarı odalarına çıktılar. Özgür bir saniye bile kızın elini bırakmıyordu. Şermin’in ise fark ettirmese de yüreğinde azıcık korku vardı. Çünkü eski eşiyle birlikteliklerinin hiçbirinde zevk ya da şehvet yoktu. Hep acı çekmişti. Şimdi ise nasıl olacağını kestiremiyordu, Özgür’le hayatlarının nasıl bir yola gideceğini ise bilmiyordu. |
0% |