@mutlusonlarinyazar
|
Bulut evden çıktığı an sokakta ellerini ovuşturup, mahalledeki kızlarla konuşan nişanlısını gördü. Gülümsedi. Bir haftadır soğuktu Bulut’a karşı. Doğru düzgün konuşmuyordu bile. İnatçı kız cekette almamıştı üstüne. Küs olsa bile ona kıyamamıştı. Yaz ayına göre de serin bir akşamdı. Tekrar eve girdi ve evdeki ceketlerden birini alıp, hemen çıktı. Kızın arkasına geçip, bir şey demeden ceketi omuzlarına attı. Muhtemelen dese de cevap vermeyecekti. Kızların önünde bozacaktı onu. Karizmasını çizecekti bu havasına kurban, kokusunda hayat olan kadın. Hafifçe gülümsedi ve ortaya “Herkese iyi akşamlar,” deyip, uzaklaştı. Ela ona yüz vermese de, adamın arkasından aşkla bakıp, gülümserken, adam da tahmininde yanılmadığını anladı. Cevap vermemişti çünkü. “Kız Ela, düğün bu hafta değil mi?” “Evet. Cumartesi akşamı kına, Pazar günü de düğün.” Kızlar aralarında Ela’ya bakıp, kıkırdadılar. Ela kaşlarını çattı. “Ne var ne oldu?” “Kız Ela, Pazar gecesi sen Bulut’la-” Ela hemen araya girdi, “Ya susar mısınız? Ne kadar ayıp. Özel konular öyle ulu orta konuşulur mu?” İçlerinden biri omuz silkti, “Aman canım, neresi ayıp. Evli olacaksınız siz. O gece herkesler bilecek neler yapacağınızı.” Ela kızardı. O an bunun gerçekliğini kavradı. Emsal annesi, Şermin ablası, en önemlisi de annesi babası, hepsi o gece neler olacağını bileceklerdi. “Şey, kapatsak mı şu konuyu,” dedi yanaklarına ellerini bastırarak. Sinirlenmişti, hem de çok. Üzerindeki ceketi de çıkardı. Zaten neden gelip koymuştu ki onun omzuna bu ceketi, ondan ceket isteyen mi oldu sanki? Sıcaktı hava çok fazla sıcaktı. Kızların ise susmaya hiç niyeti yoktu, “Kız öptü mü hiç seni?” deyip, kıkırdadılar yine. Ela daha da sinirlenmişti. Onlara neydi? Zaten bu konu yüzünden bozuşmuşlardı. “Ya size ne? Hayır tabi ki.” O sırada arkalarından bir ses geldi, “Hayırmış, biz de saftık. Hergün başbaşa eve gidip gidip duruyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Bardak mı diziyorsunuz?” Bütün kızlar Şükriye’ye bakıp, ofladı. Ela öfkelenmişti ve elini beline koyup, kızın karşısına geçti. O sırada da Bulut ile Uğur gelmiş, onları izliyorlardı. “Evet ‘bardaklarımızı’ diziyoruz Şükriye,” dedi ‘bardaklarımızı’ vurgulayarak. “Benle Bulut’un bardakları. Kendi evimizin. Hani haftasonu evleniyoruz ya. Ben ve Bulut. Davetiyemiz bu hafta gelir size. Bekleriz,” deyince, kızlar kahkaha atarken, Şükriye’nin suratı düşmüştü. O sırada Bulut geldi yanlarına, Ela’yı omuzlarından tuttu, “Artık nişanlımı alabilir miyim kızlar? Fazla yoruldu bugün. Dinlensin. Malum düğün var,” deyip kızı onların yanlarından uzaklaştırdı. Uğur sırıtıyordu, “Valla yenge helal olsun. O şakşuka Şükşük’ü de susturdun ya.” Ela Bulut’a bakmıyordu, burnunu havaya kaldırdı ve “Önemsiz bir şeydi,” deyip, hızlandı ve eve geçip, bahçenin demir kapısını adama baka baka kapattı. Bulut gülümsedi. Eve geçince telefonu eline aldı ve mesaj kısmına geçti. B: “Tribine bile aşığım. Sensiz ben ne yaparım? Asma artık şu gül yüzünü, Ben gülüşün için dünyayı yakarım.” E: “Hayretler içindeyim. Uğur değil, sen yazdın her halde?” B: “Her halde ben yazdım.” E: “Tek yazınca yazdıkların bir şeye benziyor.” B: “Aşk olsun be Ela’m. Barışalım mı artık? Yoksa düğün gecesi birbirine küs olan ilk çift olacağız sanırım.” E: “Şu geceden bahsetmesek mi?” B: “Aklımdan çıktığı mı var be baş bELA’m. Ölüyorum saat sayarken farkında bile değilim tabi.” E: “Neyse hadi uykum var.” B: “Tamam aşkım. Barıştık mı?” E: “Seni çok seviyorum aşkım. Barıştık.” B: “:) bende seni çok seviyorum.” *** Özgür sinir ve endişe ile kapıyı çaldı. Açan yoktu. Bir daha çaldı. Şermin uykulu bir şekilde açtı kapıyı. “Aşkım neredesin ya? Meraktan öldüm. Eve gelene kadar kaç trafik ihlali yaptım.” Şermin kaşlarını çattı, “Ne oluyor ya?” “İş yerinden çıktığımda bir şey lazım mı diye aradım seni? Açmadın. Biraz markette oyalandım, geri dönmedin. Sonra tekrar defalarca aradım. Şermin hasta falan mısın?” “İyiyim. Ben hazırlanayım da, Berrak abla bekliyordu. Kına süslerini yapacağız.” “Tamam. Çocuklar orada mı?” “Evet. Sağolsun Hamdi amca geldi aldı onları, bahçede oynasınlar diye.” “İyi tamam, bekliyorum seni.” * Arabada giderken de sürekli esniyordu Şermin. “Aşkım, bir acile geçelim mi istersen? Kaç gündür böylesin.” “İyiyim ben Özgür. Abartma. Düğün telaşıyla yoruldum sadece. Uykum geliyor. Ne var bunda abartacak?” “Tamam, sakin ol bebeğim. O zaman fazla yorma kendini. Kaç gündür bu uyku şeysine zaten bir şey yapamıyoruz,” diye homurdandı. “Hah, çıktı beyefendinin derdi ortaya. Üç gün bir şey yapamadı ya.” “Dört gün,” diye düzeltti onu Özgür. “Of Özgür of.” * “Özge,” dedi Emre bahçede boyama yaparlarken. “Efendim Emre.” “Şimdi anne ve babalarımız evlendi ya?” “Ee?” “Biz de kardeş olduk değil mi?” Kız gülümsedi, “Evet. Sen benim abim oldun.” Emre de gülümsedi, “Evet. Herkesten koruyacağım seni. Herkesten çok seveceğim seni.” “Bende,” deyip, çocuğa tüm saf sevgisi ile sarıldı. Sonra Emre sıkıntı ile gülümsedi, “Özge, o zaman ben Özgür abiye ‘baba’ diyebilir miyim?” Özge başını aşağı yukarı salladı, “O zaman benim de annene ‘anne’ dememe izin verir misin?” Emre rahatlamıştı, “O zaten ikimizin annesi ki akıllım.” Bu sefer daha da içten sarıldılar birbirlerine. Emsal hanım eşarbının köşesi ile gözyaşını sildi, “Vah yavrularım benim. Bu yaşa kadar biri anne, biri baba sevgisine aç yaşadılar.” Berrak hanım onun elini sıktı, “Ama Allah’tan ki birbirlerini buldular. Özge’nin abisi, Emre’nin kız kardeşi oldu. Şermin’den Allah razı olsun. Bir kere ayırdığını görmedim ikisini.” Emsal hanım da kadının elinin üstüne elini koydu, “Özgür oğlum da öyle. Şermin’ime yuva, torunuma baba oldu.” “Allah bozmasın ya Rabbim.” “Amin. Kimbilir belki yakında daha da çoğalırız ha?” “Ay inşallah dünürüm inşallah. Bir sürü çocuklarımız olur bu bahçede.” Kapının önünde duran arabayı gördüklerinde, iki çocuk da birden zıpladı. “Annemle babam geldi,” dedi Özge sevinçle ve kapıya koştu. Şermin ile Özgür şaşkınlıklarını atamadan. Emre Özgür’ün, Özge de Şermin’in kucağına atladılar. “Baba!” “Anne!” diye bağıran çocuklarla, Şermin gülümsedi. “Ay annesinin güzeli,” derken, Özgür de “Babasının aslanı,” deyip, çocuklara sarıldılar. İkisinin de mutluluğu tarif edilmez, kelimelere sığmazdı. Sadece birbirlerine bakıp, ‘Başardık,’ diye mırıldandılar. * “Ya Bulut öyle sarmayacaksın. Yanlış yapıyorsun.” Bulut kaşlarını çattı, “Allah aşkına ben ne anlarım boncuktan tülden. Çarşıda şekerci de yaptırsaydınız ya.” Ela adamın elinden aldı boncukla tülleri, “Tanesi ne kadar haberin var mı senin? Enayi buldular kazıklayacaklar. Oldu canım. Ben yaparım kendi kına keselerimi.” Bulut ofladı, “Hayatım, Uğur isyanda. Sessizliği hayra alamet değil. Birazdan bir yerlerime yakacak o kınayı. Özgür abi oflayıp, pufluyor. Şermin ablamı söylemiyorum bile. Kız uyudu-” “Yok o dört gündür hep uyuyor. Keselere fışk atma,” diye homurdandı Özgür elindeki keseyi evirip, çevirip bağlamaya çalışarak. Emsal hanım hemen girdi araya, “Neden oğlum hasta mı?” “Yok Emsal anne, düğün koşuşturmasından yoruldu her halde. Sürekli halsiz, uyukluyor. Hep böyle. Gece gündüz uyuyor.” Emsal hanım Berrak hanıma baktı, eğilip fısıldadı, “Kız geçen de sabah evi dizerken kustuydu. Sonra da yemek ağır geldi deyip, yemediydi. Acaba?” “Ay inşallah kız.” “Dur bekle,” kızının yanına gidip, yavaşça uyandırdı. Diğerleri hala kese yapıyordu. Ama Özgür kadınları izliyordu. “Şermin kızım uyan da bir mutfağa gel az biraz.” Özgür yutkundu, “Emsal anne bir şey mi oldu?” “Yok oğlum, bir şey takıldı da geçen günden. Onu soracaktım.” Üçü birlikte mutfağa gittiler. Şermin mutfaktaki sandalyeye oturup, yine başını koydu. “Kız Şermin, kaldır şu başını hele bir şey soracağım.” “Ay anne çok uykum var. Sor sen.” “Kaç ay oldu siz evleneli.” “İki,” dedi kadın esneyerek. “Şey oldun mu hiç sen?” Esnerken birden aklına gelen şeyle öksürmeye başladı. “Ne-ne olmam gerekiyordu?” “Şey işte kızım ya.” “Yok olmadım,” dedi elini karnına koyarak. “Kız hamile olmayasın,” diyerek araya girdi Berrak hanım. O sırada kapıda onları dinleyen Özgür gülümsedi ve kendini tutamayarak mutfağa girdi. “Şermin sen hamile misin?” Üç kadın birden arkaya baktı, “Ay kapı mı dinliyorsun sen?” “Kapıdan banane canım, seni dinliyordum ben,” deyip, kadına sarıldı. “Lafı güzelleştirme Özgür.” “Bu haberin hiçbir şeyini çirkinleştiremezsin Şermin.” Kızı havada döndürmeye başladı. O gece eve gitmeden önce eczaneden testte almıştı Özgür. Hem gece hem sabah yapmışlardı ve ikisinde de çift çizgi çıkmıştı. *** KINA GECESİ Kapının önünde dört kız davullara aynı anda vurup, içeri girdiler. Arkalarından da üzerinde kırmızı bindallı ile tek başına oynayarak Ela girdi. Herkes alkışlarken, kızlar yuvarlak yapıp, Ela’yı ortaya aldılar. Ela Sezen Aksu’nun ‘Sarışınım’ şarkısına oynarken, kızlar da davulla eşlik ediyorlardı ona. Yavaş yavaş diğerleri de sahneye çıkmışlardı. Herkes eğlenirken gecenin ortasında birden ışıklar söndü ve bu sefer erkek sesleri yükseldi. Hep bir ağızdan “Heyyy!” diye bağırırken, önde Bulut elinde davulla içeri girdi. Üstündeki yöresel kıyafetle Ela’nın nefesini kesmişti. Tam karşısına gelip, çalarken Ela da işveli işveli oynuyordu. Bulut kızı gördüğü an hayat fonksiyonları tepe taklak olmuştu zaten. Bir de böyle kıvırtarak oynarken, içi gitmişti kıza. Uğur adamdan davulu alıp, kendi çalmaya başladı. Bulut da kızın karşısına geçip, ellerini havaya kaldırdı ve dip dibe oynamaya başladılar. İkisi de sadece birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Kına geçirilirken, kızın başını örtüp, Bulut’la ortaya oturttular. Işıklar yine söndürüldü. ‘Yanana yanane’ şarkısı çalmaya başladığında, yedi kız ve yedi erkekten oluşan kına gurubu masaların arasından ellerindeki defleri çalarak dağınık bir şekilde çıkıp, ortada buluştular. Ardından kına yakılırken önce ‘Kınayı getir aney’ şarkısı çalmaya başladı. Ela örtünün altından ağlarken, Emsal hanım kızın elini tuttu, önce açmadı. Sonra altını eline alıp, kızın eline uzandı. Yine açmadı. Bulut gülümsedi ve cebinden bir çiçek çıkardı. Kızın avcuna uzandı. Ela hemen elini açtı. Çünkü o eli para ile değil, aşkla tutmuştu Ela. Kızın avcuna çiçeği yerleştirip, öyle yakmışlardı kızın kınasını. Bulut kızın peçesini açtı ve onu alnından öptü. Sonra Berrak hanım geldi kızının yanına. İkisi de ağlıyordu. “Bugüne kadar evimin sadece neşesi oldun. Birgün olsun o eve hüzün, üzüntü getirmedin. Bu gece evimde, evinde, dizlerimin dibinde olacağın son gecen. Ama babanın gölgesi, benim kalbim hep seninle. Tüm ömrümüzce en büyük hüznün bu olsun kızım. Allah ikinizi de birbirinizden ayırmasın.” “Annem!” deyip, sarıldı Ela annesine. Hıçkırarak ağlıyorlardı. Sonra Berrak hanım diğer kızına elini uzattı. Eda kadının avcuna bıraktı altını. Ela gülümsedi, “Unutmamışsın.” “Unutmadım,” dedi kadın saçına altını takarken. Sonra ‘Evimizin neşesi Kına Gecesi’ şarkısı ile herkes oynamaya başlamıştı. Kına çok ama çok eğlenceli geçmişti ama Ela yorgunluktan ölmüştü. Kınanın sonlarında mahalledeki kızların Ela’yı almaya geldiklerinde Bulut kızın yüzünü buruşturduğunu gördü. “Hadi Ela oynayalım,” dedi içlerinden biri. “Didem siz oynayın. Ela yoruldu. Dinlensin,” diye araya girdi Bulut. “Peki Bulut abi,” deyip, gittiler. Ela minnetle baktı adama, “Ay kurtardın beni.” “Kimse benim kınalımı üzemez.” “O ne o?” dedi kız anlamayarak. “Ee aşık olunca sevgili, sözlenince sözlü, nişanlanınca nişanlı, evlenince evli oluyoruz. Kınamız olunca da kınalı olmuyor muyuz?” diye yanıtladı kızı ciddi bir şekilde. “Ben gidip kızlarla oynayayım ya,” deyip, kendini sahneye attı. “Ne dedim şimdi ben ya?” diye bağırıp, Uğur’a bakıp. “Valla abi ben bile bu kadar saçmalamadım hayatımda,” adama resmen acıyarak baktı.
|
0% |