Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24.BÖLÜM – SOKAK ARASI DÜĞÜN

@mutlusonlarinyazar

 

BULUT’UN AĞZINDAN ELA...

Hayat en olmadık zamanda çıkarır karşına aşkı. Afallarsın, saçmalarsın, hatta arada her şeyin içine sıçarsın, sıvarsın... Ama seversin be hem de çok seversin, adam gibi seversin.

Çok sevdim.

Gördüğüm ilk an ‘Allah seni sadece bana bağışlasın’ dedim. İlk defa yüreğime bir kızı istedim. Hayatımda olmasını diledim. Hani o saçmalıklarım var ya, hepsi aşktandı, hepsi onun güzelliğin yüzündendi.

Ben ki ömrüm boyunca seveceğim kızı istedim her şey için. Çapkınlık ayıptı bana göre, kendinin kılmayacağın bir kadına dokunmak haramdı. Ben babamdan böyle gördüm, annemin dualarında hep hayırlı evlat olarak anıldım ve elimden geldiğince de onlara layık olmaya çalışarak yaşadım.

Sadece bir kadın ailesinin başını öne eğmezdi bana göre. Namussuzluk sadece kadının bekaretine kullanılmazdı benim kitabımda. Ben anamın, babamın başını hep dik tutmaya çalıştım ve şimdi bu gururla evimden ayrılıyorum.

Bu gece uyku haram bana, bu gece saatleri sayarım gün doğana kadar...

Sensizliğin son günü sevdiğim. Bundan sonra ki gecelerimin sabahı sen olacaksın. Gözlerin doğacak en önce üzerime.

Hoşgeldin gelinim, her şeyime çok ama çok hoş geldin.

Seni ömrümün son anına kadar seveceğim.

 ***

“Bulut!” diye bağırdı Şermin. “Hadi uyan ablacım, saat kaç ol-” yandan banyodan çıkan adamla sustu.

“Uyudun mu diye bir sorsaydın önce ablam,” dedi gülümseyerek.

Şermin de derin bir şekilde gülümsedi, “Bak sen sıpaya, büyümüşte düğünlerde damat mı olacakmış benim conconum?”

“Abla yeter ya! Bak valla delireceğim. Evleniyorum hala bebek muamelesi görüyorum. Sen git karnındakiyle oyna azıcık.”

“Hadi hadi bana laf yetiştireceğine, Ela’yı git al. Kuaför Fikret’e bırakacaksın bizi.”

Bulut kapıda dondu, sonra yavaşça arkasını döndü, “Af buyur kuaför ne Fik’e?”

“Fikret Bulut cancım, Fikret.”

Bulut dişlerinin arasından tısladı, “Leyla’ların, Necla’ların suyumu çıktı da bu kuaför Fik midir it midir belli olmayan adamlara gidiyorsunuz.”

Şermin gözlerini kıstı, “Adam işinin ehli demek ki, Ela hep ona gidiyormuş.”

“Hangi işin ehli Allah bilir artık. İstemiyorum ben Fikli itli kuaför. Banane ya!”

“İtli değil. İşinin ehli. Ayrıca onu da müstakbel karına söyle. Çünkü onun kuaförü.”

Bulut yutkundu, “Ya abla şimdi ben ona nasıl deyim ‘saçına başka bir erkeğin dokunmasına dayanamam, köpek gibi kıskanırım’ diye. Zaten hanımefendi her şeyimden nem kapıyor. Geçen iki yemek takımı gösterdi. ‘Sence hangisi daha güzel’ dedi. ’Sen seç hayatım sen kullanacaksın’ diye incelik gösterdim. Yok efendim ben onun yaptığı yemekleri niye yemeyecek miymişimden başladı, daha evlenmediğimiz halde boşanmaya kadar gitti.”

Şermin kahkaha attı, “Ablacım ben sana söyleyim, Ela’nın sen hamileliğinden çok çekeceksin.”

“Ne gibi abla anlamadım?”

Özgür geldi ve adamın omzuna elini koydu, “Yakında anlarsın koçum. Mesela gecenin bir yarısı canı ekmek arası köfte, yanında da vişne reçeli ister. Gülsen, dalga geçiyorsun diye çemkirir. Gülmesen, şikayetçi misin benden diye zırlar. İfadesiz kalmaya çalışsan, neden tepkisizsin diye trip atar.”

“O nasıl boktan bir durum abi ya?” diye isyan etti Bulut.

“Sensin boktan çocuk! Seninle de akşam hesaplaşacağız Özgür bey.”

Özgür o an yediği haltı fark etti, “Aşkım ben örnek şey etsin diye anlattım. Ama galiba yanlış anlattım.”

“Yok ben gayet iyi anladım Özgür.” Adama yaklaştı, “Bundan sonra senin canın bokumu çekse, içimde özümseyip, sana vermeyeceğim sayın bunalık baba adayı!” diye fısıldadı arkasını dönüp gitti.

“A-aşkım! Aşkım şimdi tam olarak öyle demesek mi? Şermin birtanem!”

Özgür karısının arkasından koşarken Bulut sırıtarak tam odasına geçiyordu ki aklına kuaför geldi.

“Lan abla! Kuaförü çöz bana! Bak mekan yaktırtma bana düğün günü düğün günü!” cevap gelmeyince aklına arkadaşı geldi ve sırıtarak odaya girip, telefonu eline aldı.

O sırada kapı açıldı ve Uğur elinde mendil halay çekerek içeri girdi.

“Yemin ederim iyi adamın dibisin!”

“Şen ola düğün şen ola! Tey tey tey! Şen ola Bulut şen ola! Şampi!”

“Lan gerizekalı gibiymişsin gibi davranma! Otur şuraya. Derdim büyük.”

Uğur adamın kafasına vurdu, “Derdin mutluluğunun büyüklüğü olsun koçum, bugün senin en mutlu günün. Ne derdi ne tasası.”

Bulut kafasını kaşıdı, “Ela’nın kuaförü erkekmiş.”

“Ee?”

Bu sefer Bulut adamın kafasına vurdu, “Lan ne ee, erkek diyorum. Pipili kuaför mü olun lan? Onu oraya göndermemem lazım. Yardım et.”

“Abicim dert etme,” dedi uzatarak, elini de adamın omzuna koydu, “Kuaför erkekler genelde şey olur.”

“Ne olur?”

“Senden benden hoşlanır,” deyip göz kırptı.

“O ne demek lan? Apır sapır konuşuyorsun.”

“Şu demek abicim. Hani ben sana ‘abicim’ diyorum ya, ona ablacım demem lazım. Sen benimle ‘lan’lı konuşuyorsun ya, o seninle benimle ‘ayol’lu konuşur. Şaktın köfteyi?”

Bulut sırıttı, “Ha o biçim diyorsun?”

“Aynen abi, rahat ol. Relaks.”

“İyi tamam. Hadi ben çıkayım o zaman.”

“Tamam bende sürpriz mekanına gideyim de son duruma bakayım.”

“Tamam.”

“Ela hala bilmiyor değil mi?”

Bulut tişörtünü geçirdi kafasından, “Yok bilmiyor. O arka sokaktaki düğün salonunda olacak sanıyor.”

Uğur gülümsedi, “Abi yemin ederim prens gibi herifsin. Kız çok sevinecek.”

Bulut başını salladı, “İyi ki ablamla konuşmalarını duydum. Yoksa gül yüzlümün tek hayalini gerçekleştiremeyecektim. Tabi isterdim ki çok daha güzelini yapayım, ama bu kadarı elimden geldi.”

“Oğlum, sen bana bırak. Bugün o kızın tüm hayalleri gerçek olacak,” deyip, arkadaşının omzuna vurup, çıktı.

Uğur’un da her ikisine sürprizi vardı. Evden çıkınca telefonunu çıkardı ve ‘Akay bey’ yazan numarayı tuşladı. İkinci çalışta açılmıştı.

“Buyurun Uğur bey?”

“Akay bey, hazırlıklar tamam değil mi? Mekanı söyledim ben size. Ne gerekiyorsa yapılsın.”

“Tamam Uğur bey, sıkıntı yok. Arkadaşlar az sonra orada olacaklar.”

“Teşekkür ederim,” deyip telefonu kapattı ve ıslık çalarak arkadaşının lokantasına doğru yola çıktı.

 ***

Bulut arabada sessizce oturan kıza baktı, “Bebeğim, neden sessizsin?” deyip, elini tuttu.

Ela adama bakamıyordu, “Yok bir şey.”

“Canını sıkacak bir şey mi yaptım ya da biri bir şey mi dedi? Söyle bana Ela’m, bal gözlüm, elimden geldiğince çözmeye çalışırım. Bugün üzgün olmana dayanamam melek yüzlüm.”

“Yok bir şey Bulut.” -Nasıl diyecekti ki ona akşam için utancımdan öleceğim diye.

“Peki, sen öyle diyorsan,” dese de içindeki kurt onu kemiriyordu.

“Seni çok seviyorum ben Bulut, lütfen bana bakma. Ailemden ilk kez ayrılacağım. Ona canım sıkkın.”

Bulut gülümsedi ve arabayı sağa çekip, durdu. Kızın yanaklarını tuttu, “Oy kocası kurban olsun bu surata,” yanağından öptü kızı, “Bebeğim, uzağa gitmiyoruz, iki sokak ötedeyiz. Seni ailenden sadece geceleri alacağım. O zamanlar sadece bana özel olacak. Ben işte olacağım tüm gün, sen de annene gelirsin istediğin zaman. Ben iş dönüşü alırım seni.”

Kız utancından kıpkırmızı olmuştu, sorun da o gecelerdi zaten.

“Tamam,” dedi sadece.

Bulut etrafa baktı, pek kimse yoktu. Yaklaşıp, kızın dudağına bir öpücük bıraktı ve iç çekti, “Sadece birkaç saat daha, sonra sonsuza kadar benimsin Ela’m.”

Ela derin derin nefesler alıp, önüne döndü.

Kuaförün önüne geldiklerinde, Ela adama bakıp, gülümsedi.

“Akşam üstü görüşürüz.”

Bulut içeri bakmaya çalışıyordu. Ablası gelmişti, ama o kancık kuaförü göremiyordu.

“Görüşürüz aşkım.”

“Bulut nereye bakıyorsun?”

“Ablama. Ablama bakıyorum.”

“Ha, tamam.” Tam arabadan inecekti ki, kuaförü kapıya çıktı, “Hah bak kuaförüm de bu, Fikret abla.”

Bulut kaşlarını çattı, “Lan Uğur hakikaten de haklıymış. Sokakta görsem kadın derim yemin ederim.”

“Ne dedin?” diye döndü ona Ela.

“Aynı kadın gibi,” deyip, sırıttı.

Ela adama yaklaştı, “Zaten kadın Bulut.”

Bulut ‘anladım ben’ der gibi güldü, “Tamam tamam, kadın. Bir şey demiyorum. Anladım ben, aramızda,” deyip kadının yanaklarından öptü.

“O ne demek ya?”

“Hadi bebeğim, bende berbere gideceğim.”

“İyi tamam.”

 ***

Kızın makyajını Şermin ayarlamıştı, çok hafif bir makyaj yaptırdı. Bulut çaktırmadan Ela’nın gelinliğini değiştirmiş ve ablasının yardımı ile kır düğününe uygun bir gelinlik almışlardı. Prenses tacını, papatya tacına çevirmiş, elindeki gül buketini papatya buketi ile değiştirmişti.

Düğün salonunu iptal etmiş, kendi lokantasının bahçesine süsler almış ve orayı hazırlatmıştı.

Ama bilmediği ise Uğur’un bir organizasyon şirketi ile anlaşıp, orayı hazırlatıyor oluşuydu.

Saçı maşalanınca, kuaför bir elemanı ile Ela’yı içeri gönderdi. Şermin de onlarla gitmişti. Eleman gelinliğin olduğu kılıfın fermuarını açtı ve içinden çıkardı. Ela gördüğü gelinlikle kaşlarını çattı.

“Hi, Şermin abla!” diye cırladı.

“Efendim tatlım?”

“Gelinliğim karışmış, bu benim gelinliğim değil! Ay, inanmıyorum ya!”

Şermin kafasını kaşıdı, “Şey, evet tatlım ya. Diğer gelinlik olmamış, adamlar bunu göndermiş. Ama bence bu daha güzel. Öyle değil mi? Hem onun önü fazla kapalıydı. Bu daha hoş gibi.”

Ela yüzünü asarak gelinliğe baktı. Evet bu çok daha güzeldi, ama bir kır düğününe güzeldi. Düğün salonunda çok sönük kalırdı. Ama yapacak bir şey yoktu. Giyinip, çıktı.

Saçlarını salaş toplamışlardı. “Tacım da olacaktı,” dedi Ela kadına bakarak.

“Taç mı? Güzelim bu gelinliğe olmaz taç,” dedi kadın gülümseyerek.

Ela yine surat astı. “Ayakkabılarım?”

Kimse bir şey diyemeden korna seslerini duydu Ela, Bulut gelmişti.

Heyecanla ayağa kalktı. İçeri giren adamı görünce elini kalbine koydu, çok yakışıklı olmuştu.

Bulut’un ise adımları durmuştu. Elindeki küçük salaş papatya buketi ile kapıda kalmıştı. ‘Yaşam...’ dedi içinden, ‘İşte yaşam bu, nefes bu, mutluluk bu...’

Sonra arkadan Uğur onu dürttü ve kıza doğru yürüdü. “Ela’m, ben sana hayat veriyorum, senin benim nefeslerimi kesmen adil mi be güzelim?”

Ela bir şey demeden gülümsedi sadece. Bulut elindeki buketi kıza uzattı.

“Ee ama güldü benim-”

Adam kızı parmağı ile susturdu ve elini arkaya uzattı. Uğur ayakkabı kutusunu verdi ona. İçinden minicik beyaz babetleri çıkarıp, kızın önünde eğildi. Ayakkabıları ona kibarca giydirdi.

“Ama-”

Bulut yerinden doğrulup, kızın kulağına eğildi, “Seninkiler topukluydu, çimlerde rahat edemezdin.”

“Çim mi?” dedi anlamayarak.

Bulut gülümsedi ve yine elini arkaya uzattı. Uğur küçük kutuyu verdi ona. İçinden papatya tacını çıkardı ve kızın saçlarına taktı.

“Saçlarını hep bahar çiçekleri süslesin Ela’m, sadece benim baharımın çiçekleri.” Kızı alnından öptü ve elini uzattı ona. Ela da adamın elini tuttu.

“Gidelim mi?” dedi.

“Gidelim.”

Şermin gözündeki yaşı silerken, kocası ona sarıldı.

“Ne kadar bekledim bu anı ya Özgür. Ama değdi. Ne de tatlılar. Allah bozmasın.”

“Amin kuzum amin,” deyip, kadının saçlarını öptü.

 ***

Önce fotoğrafçıya ordan da uzun bir konvoy sonrası lokantanın önüne gelmişlerdi.

Arabayı Uğur sürüyordu. Şermin arkadaki arabadan yanlarına geldi.

“Ablam ben içeri giriyorum. Sizi çağırdıklarında gelirsiniz.”

“Tamam abla,” dedi Bulut heyecanla. Kalbi duracaktı.

“Bulut ne oluyor? Ben bir şey anlamıyorum.”

Bulut kızın yanağını tuttu ve “Hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorum Ela.”

“Ne hayali?”

“Sen kır düğünü istemiyor muydun?”

“Kır düğünü mü? Evet de...”

“İşte o mekanlar biraz fazla pahalıydı. Tutamadım. Uğur’la her yeri karış karış gezdik. Ama yoktu. Bizim de aklımıza benim lokantadaki bahçe geldi. Sabah Uğur ve mahalledekiler burayı süsledi.”

“Bulut!” deyip, sevinçle adama sarıldı Ela.

Uğur arabadan inince Bulut’ta kızı indirdi ve içerideki odasına geçip beklemeye başladılar. Ela heyecanla bir sağa bir sola giderken, Bulut kızın ellerini tuttu ve gözlerine baktı.

“Sakin ol birtanem.”

“Çok heyecanlıyım.”

“Bir de bana sor,” dedi ve kızın alnını öpüp, alnını onun alnına yasladı, “Önce mahallemize gelip, beni dağıttın. Her sana baktığımda beni yaktın. Her bana bakışın zaten volkandı. Ela sen benim felaketimsin. Ama aynı zamanda da hayat kaynağımsın. Hoşgeldin yeni elemanım. Aşkın sokak arasına sıkışmış yüreğime, o yürekteki her duyguya hoşgeldin. O duyguları yeşerten baharınla geldin ve tüm ömrüme o çiçek kokunu yaydın. Ela’m, baş bELA’m seni çok seviyorum,” yanaşıp, kızın dudaklarını ele geçirdi. Beline sarılırken, ellerinin altındaki kızın tir tir titrediğini fark etmiş ve gülümsemişti.

Kapı tıklatılınca, hemen ayrıldılar.

“Ablam gelebilirsiniz,” dedi Şermin. Bulut ile Ela elele dışarı çıkmak için odadan çıktı ve bahçe kapısına yanaştığında gördüğü manzara ile kaşlarını çattı. Her yer papatyalarla doluydu ve harika bir görüntü vardı.

Bulut şaşkın bakışlarını Uğur’a çevirdi. Uğur gülümsedi, “Sadece ufak bir hediye. Ömür boyu mutlu ol dostum.”

“Adamsın lan. Çok sağol.”

“Ne demek?” dedi ve arkadaşına sarıldı.

Özge ile Emre de gelinlikle damatlık giymiş, önde etrafa çiçek atarak yürüyorlardı. Bulut ile Ela da papatyalarla süslenmiş yolda yürürken herkes onlara hayranlıkla bakıyordu.

Emsal hanım oğlunu gördüğünde “Şükürler olsun ya Rabbim, şu günleri göstermeden öldürmedin beni,” diye dua etti.

Berrak hanım ise ağlıyordu. “Prenses gibi olmuş kızımız, değil mi bey?”

“Ee damat prens olunca,” dedi adam, damadına gururla bakarak.

Ela ile Bulut herkese selam vererek nikah masasına oturdular.

İkisi de biliyordu ki şimdi verecekleri cevaplar, ağızlarından değil kalplerinden çıkacaktı.

Aşkla her güne evet diyeceklerdi...

 

Loading...
0%