@mutlusonlarinyazar
|
“Açmıyor telefonu ya.” Uğur üçüncü kez arıyordu Bulut’un annesini. Bulut öfkeyle “Ablamı ara,” dedi ve içeri geçti. Üzerindeki önlüğü çıkardı. Her zaman yedek getirirdi kendine, bugün getirmemişti. Yeni çırak da bütün salça soslu makarnayı adamın üstüne dökmüştü. Tekrar Uğur’un yanına geldiğinde, arkadaşının ablası ile konuştuğunu gördü. "Neredelermiş?" diye sordu. "Ablan şu yeni komşudayız, çay içiyoruz bahçede, dedi." Bulut ofladı. Ama içindeki o sevince de anlam veremedi. "Of, şimdi işin yoksa tüm dedikoduculara malzeme ver." Birlikte çıktılar lokantadan. Eve giden yokuşa geldiğinde, saçını düzeltti. Uğur’un kıkırtısını duyduğunda ona ters ters baktı. “Ne?” diye çıkıştı. “Yok bir şey, Hasibe teyzeye süslenmen komiğime gitti.” “Yok anama süsleniyorum. Sanane! Komiğine gitmişmiş.” “Merak-“ “Etme abicim. Başına gelecekleri bilirsindir meraklı adamların.” Adam ağzına fermuar çekti. Kapıya geldiklerinde, hiç içeri girmeden bahçe kapısını araladı. Neyseki bahçedelerdi. "Herkese merhaba," dedi saygılı bir şekilde. Ela elindeki çayları dökecekti adamın sesini duyunca. Bu da ne Şermin’in ne de Emsal hanımın ne de Berrak hanımın gözünden kaçmamıştı. Hasibe hanım hemen gözlerini Bulut’a çevirdi. "Ooo, Bulut oğlum nasılsın? Girsene." "İyiyim Hasibe teyzecim. Sağol. Gideceğim. Lokantada işim var." "Ah senin gibisi kaldı mı bu devirde. İşinde gücünde. Maşallah sana.” “Sağolasın Hasibe teyze.” Hasibe hanım asıl konuya geldi sonunda. “Ya haftasonu gel de şu musluğa bak oğlum ya, malum başımızda erkek yok." "Tabi Hasibe teyze bakarım." istemeden gözü çay dağıtan kıza takıldı. Üstündeki tişörte lanet etti. Sonra hemen bakışlarını annesine çevirdi. "Anne bi gelsene," deyip dışarı çıktı. Uğur pis pis sırıtıyordu. "Ne var lan yine?" "Musluğa bak dediği kızıdır ha, bak demedi deme. Kızıma bak demek istedi." "Lan bi git. Bela mıdır nedir?" O sırada annesi çıktı. "Ee nasıl kız?" Bulut sıyıracaktı artık. "Anahtarı ver anne, evde unutmuşum benimkini. Üstümü değiştireceğim,” dedi annesinin sorusunu es geçerek. "Kız nasıl diyorum?" "Hangi kız anne ya?" "A benim gözleri kör bakan oğlum. Gözlerini nerende unuttun? Ela diyorum oğlum, nasıl? Çok güzel değil mi?" "Anne yeter Allah aşkına. Geçen anket yapmaya gelen kızı lafa tuttun, ben gelene kadar. Geçen pazarda karşılaştığın eski arkadaşının kızını göstermek için pazara çağırdın. Mağazada gördüğün o kızları saymıyorum bile. Bak iyi değil sonun." "Evlen istiyorum oğlum ya. Hem onları boşver sen, pek beğenmemiştim. Ama Ela kızım çok güzel. Hem tam evlenilecek kız." "İyi de bu göstermekle olmaz ki. Hadi ver anahtarı. Dükkan müşteri dolu." “Valla söyleyim, benden ayrı üç kişi daha göz koydu oğlu için. Elini çabuk tut bence. Su gibi kız.” “Oy nenem oy!” diye inledi ve annesinden anahtarı alıp, eve girdi. Normalde Bulut anında ‘Allah sahibine bağışlasın,’ derdi, ama bu sefer susmuştu. Sebebini o da bilmiyordu. Kendini odasına attığında hızla tişörtünü çıkardı ve kirli sepetine attı. Sonra yatağının üstüne oturdu. Başını elleri arasına aldı. Perde kapalı olsa da, görecekmiş gibi yan tarafa baktı. Kaşlarını çattı. “Diğer üç göz koyan kim ki?” ellerini saçlarından geçirdi ve ayağa kalkıp, dolabı açtı, kendine yeni tişört çıkarıp, giydi. “Kimse kim? Yeni elemanın derdi sana mı kaldı? Anası babası düşünsün,” bunları homurdanırken evden çıktı. Uğur onu kapıda bekliyordu. “İyi misin?” dedi Uğur kapıdan çıkan adama. “Lan banane kim isteyecekse istesin, neden iyi olmayım? İyiyim tabi.” Uğur kahkaha atarken, Bulut kaşlarını çattı. “Ne?” dedi. “Valla abi asıl sana ‘ne’? Ben kız için sormamıştım, tişörtünü ters giymişsin onun için sordum.” Bulut üstüne baktı ve küfür edip, tekrar eve girdi, kapıyı hafifçe örtüp tişörtünü düzeltti ve çıktı. Uğur’un sırıttığını gördüğü an “Bir kelime edersen, Allah yarattı demem, öldürürüm seni Uğur.” “Tamam da içimde kalır sonra.” “Kalsın.” “Kurtlanırım.” “Beter ol.” Kızın kapısının önünden geçerken başını öne eğdi. ablası çıktı kapıya, anahtarı ablasına verdi. “Akşam görüşürüz ablam.” “Görüşürüz koçum,” sonra göz kırptı, “Bu oldu mu?” “Ya sabır,” çekip, yürümeye başladı. “Yarattığın o akıllılar nerede Allah’ım?” Uğur da arkasından kahkaha atarak yürümeye başladı. “Hadi görüşürüz Şermin abla.” “Görüşürüz Uğur.” *** Ela o günden sonra Bulut’u görememişti. Adamın huyunu suyunu bilse, bilerek kaçtığını bile söyleyebilirdi. Bugün Şermin ablası ona birkaç kazak modeli gösterecekti. Onun için Ela’yı eve çağırmıştı. Ela yün işlemeyi çok seviyordu. “Bakalım evindeyken nasıl kaçacaksın Bulut bey, offf, sen iyice saçmaladın Ela ya, sanane adamdan!” saçlarını maşa ile düzleştirdi. Şimdi komşuya giderken makyaj yapsa annesi terlikle kovalardı onu. Telefonunu cüzdanına koydu ve evden çıktı. Saate baktı, işten gelmek üzereydi. Zamanlama süper, diye düşündü ve zile bastı. Şermin her zamanki güler yüzlülüğü ile açtı kapıyı. “Hoşgeldin Elacım.” “Hoşbulduk Şermin abla, nasılsın?” “İyiyim, hadi gir. Çay yapıyordum bende ikimize.” O sırada Emsal hanım ellerini beze silerek çıktı mutfaktan. “Aa olur mu hiç aç karna çay? Önce yemek yiyeceksiniz.” “Ben yedim Emsal teyze.” “Aa olmaz. Ben Şermin’e özellikle bu saatte çağır dedim, birlikte yemek yiyelim. Şimdi Bulut da gelir. Otururuz.” Adamın adını duyması ile, yüreği pır pır etti Ela’nın. O sırada Emre çıktı odadan ve Ela’yı görünce üzerine atladı. “Ela!” Şermin kafasına vurdu çocuğun “Ela abla, diyeceksin oğlum. Yaşıtın mı o senin?” Çocuk utanarak düzeltti. “Ela abla.” Şermin oğlunu kucağına aldı, annesi de mutfağa geri döndü. O an kapının çalması ise Ela’nın yüreğinde kelebekler uçurdu. “Elacım kapıya bakar mısın?” “Ben mi?” dedi kız şaşkınca. “Evet kuzum ya, Emre terlemiş, üstünü değiştireyim ben. Bulut’tur zaten.” Ela kapıya giderken, yutkunuyordu. Bulut ise arka arkaya çalıyordu kapıyı. Kız kapıyı açtığı an Bulut “Sonunda ab-“ kaşlarını çattı. “Ablam nerede?” -Çok güzel saçmaladın oğlum, böyle devam. “Emre’nin üstünü değiştiriyor.” “Şey kusura bakma ya, iyi akşamlar.” “Önemli değil. Sana da iyi akşamlar.” Bulut kafasını kaşıyıp, içeri girdi. O sırada annesi çıktı mutfaktan. Bulut gözleri ile ‘sakın’ demesine kalmadan, annesi yanaklarını sıkmaya başladı. “Hoşgelmiş benim paşa oğlum.” Odasından çıkan Emre sırıtarak anneannesine baktı. “Kıvırcık marula ne oldu anneanne?” Bulut karşısında sırıtan üçlüye sinirle bakıp, “Ben odamdayım,” dedi ve kaçtı. Ela ise bütün hevesi kursağında masaya oturdu. Gözü ise sürekli kapıdaydı. Şermin kardeşinin odasına geçtiğinde ‘taarruz’ kararı almıştı. Biraz el atması gerekiyordu. Bulut yatakta uzanmış, elleri başının altında tavanı izliyordu. “Ablacım, iyi misin?” Bulut ablasına baktı. “Kötü olmam için bir sebep yok. İyiyim.” “Yemeğe neden gelmedin?” “Aç değilim.” “Sen her akşam bizimle yersin.” “Bugün çıkışta Uğur geldi. Onunla bir şeyler atıştırdık lokantadan çıkmadan önce. Hem misafir de var, kız rahatsız olmasın.” Ablasının sırıtmasını görmedi. “Yok, biz şimdi benim odama geçeceğiz." Bulut’un içindeki kurtlar susmak bilmiyordu. “Neden gelmiş ki?” “Ya kasabın oğlu yok mu?” “Sait? İt oğlu it. Ee?” dedi yüzünü buruşturarak. “Ne iti ya, efendi çocuk. İşte annesi laf altından kızı istemeye geleceklerini söylemiş. Kızın annesi de benden rica etti, konuşayım diye.” “Şimdi gidip kıza da efendi falan deme, neme lazım ‘evet’ falan der.” Ablası yalandan kaşlarını çattı. “Ee desin kuzum, ne var? Bizde onu istiyoruz.” Adam birden yataktan doğruldu. “Ya abla iyi misin? Adamın çapkınlığı dillere destan. İstemediği, yan gözle bakmadığı kız kalmadı mahallede.” “Canım bize ne çapkınlığından. Hem tüm mahalle dediğin, iki kişi Bulut. Abartma.” Bulut sinirle ablasına baktı. “He övecen yani o iti?” “Ya sadece huyunu suyunu anlatacağım, ister istemez kendi bilir,” deyip, çocuğun odasında çıktı. Mutfağa girmeden “Kıskandı, yemin ediyorum kıskandı,” diye mırıldandı ve içeri girdi. Bulut ise odasında dört dönüyordu. “Başka adam kalmadı da o ite mi verecekler gül gibi kızı? Ablaya bak! Nankör kedinin Türkçe anlamı.” Sinirle odasından çıktı. Mutfak masasında kıkır kıkır konuşup, çay içen iki kızı görünce, kaşlarını çattı. "Muhabbet derin galiba?" Şermin kaşlarını havaya kaldırdı. “Kızsal mevzular,” dedi, fazla açıklama yapmadan. Fenerbahçeli kupa bardağını çıkarıp, kendine çay doldururken kızları dinliyordu. “İşte böyle güzelim. Ben beğendim. Sen de dene bence. Çok beğeneceksin.” Kız başını aşağı yukarı salladı. “Yarın akşam gelecek zaten, denerim bende.” Bulut hızla arkasını döndü. “Yarın akşam mı geliyorlar? Yangından mal mı kaçırıyor bunlar?” Ablası gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken, Ela adamın yüzüne bakamıyordu. Ne demişti de bu kadar sinirlenmişti. “Sen bizi mi dinliyorsun kuzum? Ne kadar ayıp?” “Yok, çay doldururken kulak misafiri oldum, bilerek değil yani-“ diye kekeledi. “Sen bence denemeden önce bir düşün,” dedi Ela’ya. “Ama Şermin abla beğenirsin dedi. Hatta sen de beğenmişsin.” Bulut kaşlarını çattı. “Ben?” dedi kendini göstererek. “Şahsen benim mahallede en sevmediğim tiptir. Bir kere çapkının önde gideni.” Şermin kıkırdamamak için zor tutuyordu kendini. “Sakızlı muhallebili kadayıf mı?” “Evet, hem de kasap ya-Hı?” dedi Bulut kaşlarını çatarak. “Mahalledeki en sevmediğim tip dedin de, anlamadım.” “Bir dakika ya, siz tatlıdan mı bahsediyorsunuz?” “Evet. Yarın yeğenim gelecek. Tatlıyı çok sever. Ona yapacağım.” Bulut sırıttı. “Ha denerim dediğin o?” Şermin başını aşağı yukarı salladı “Evet o kardeşim.” Bulut’un sırıtması yüzünde dondu. “Neyse ben odama geçeyim,” deyip, oradan kaçtı. Rezil olmuştu. “Ben sana gösteririm abla, dur sen. Yok şimdi kıskandım sanacaklar. Of of!” diye söylenerek odasına dört döndü yine.
|
0% |