Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.BÖLÜM – KARİZMA DENEN BİR ŞEY Mİ VARDI?

@mutlusonlarinyazar

 

Bulut banyoda ellerini lavaboya dayamış, gördüğü rüyadan sıyrılmaya çalışıyordu. Onu üç gündür görmüyordu. Neden görmek istediğini de anlamıyordu. Üstüne üstlük dudakları bir kızın yanağına bile temas etmemişken, rüyasında öptüğü o dudaklar da çabasıydı. Kız onun ayaklı işkence makinesi olmuştu. Bugüne kadar yaşamadığı yabancı duyguları uyandıran ateşti, yangındı ve Bulut’u insafsızca yakıp, tek nefesi ile küllerini havaya püskürtüyordu. Acımıyordu...

Tekrar aynaya baktı. “Ne oluyor lan sana? Sen değil miydin mahalledeki kızların namusu için bıçaklanan? Sen değil misin ablana laf attılar diye iki gün nezarethanede yatan? Şimdi komşu kızına göz dikmek ne lan? Yakışıyor mu sana?” diye fısıldadı aynadaki aksine. Görmemek, kızdan uzak durmak en iyisiydi. Derin nefesler alıp, banyodan havluyla çıktı ve odasına gidip, üstünü giymeye koyuldu.

*

“Anlaştık mı anne?”

“Tamam kız tamam, anladık. Salak mıyım ben?”

“Yok annecim senin oğlun kot, yoksa sen de bir arıza yok.”

Kadın memnuniyetsiz bir şekilde yüzünü buruşturdu. “Bak onu çok doğru dedin. Yedi cihanı evlendiren ben, kendi oğlumu evlendiremedim. Beceriksizim ben beceriksiz. Valla, yaşlılık belirtileri bunlar hep.”

Şermin annesinin yanaklarını sıktı. “Oy, tonton yanaklı kalbi zengin annem benim. Sen daha torununu evlendireceksin dur.”

Kadın kızına acıyla gülümsedi. “Ondan önce, dayısıyla annesi var.”

Şermin’in yüzündeki gülümseme soldu. Gözlerindeki ışıltı söndü. Yüzüne yalancı, alay dolu gülüşler ekledi, “Aman, sende kaç yaşında kadınım. Çocuğum var benim. Ben kim evlenmek kim?”

“Hadi şimdi uyanır bizim deli bozuk,” deyip, lafı değiştirdi annesi.

Şermin kapının açılma sesini duyunca, annesine döndü. “Çıktı, çıktı geliyor,” diye fısıldadı ve hemen sesli konuşmaya başladı. “Ya anne, kasabın oğlunu istemedi. Ama bence görüştüğü biri var. Yoksa aslan gibi oğlanı ne diye istemesin.”

-Kapıda donup kalmıştı Bulut...

“Tabiki olacak kızım. Bu zamanda artık gençler anlaşıp, karar veriyor. Su gibi kız. Güzel, efendi, hanım hanımcık... Boş bırakırlar mı öyle kızı?”

“Yani doğru diyorsun. Güzel de laf mı afet resmen. Kadriye cadısı da bu akşam oğlunu alıp, gelecekmiş onlara.”

“Ee görüştüğü varsa kız kabul etmez muhtemelen.”

“Valla bilemiycem annem, ben tahmin ettim sadece. Herkese ‘yok’ diyormuş ya, annesi dedi. Bende öyle tahmin ettim.”

-Bulut yumruklarını sıktı. ‘Kim lan bu kızın aklını çelen piç?’ diye geçirdi içinden.

“Ah bizim oğlan akıl edeydi de, kız elden gitmeden gideydik. Ama nerde? Neyse artık, kızın düğününe gider takı takarız.”

-‘Ben o Kadriye’nin oğlu Birkan’a takacağım, üçün birini. Puşt oğlu puşt. Kız geleli kaç gün oldu lan daha? Ne ara gördün acaba?’

“Valla annem, bir daha da bulamaz böylesini. Kendi kaybetti. Kız hem güzel hem akıllı.”

“Peri kızı peri-“

O sırada Bulut dayanamadı ve öksürerek mutfağa girdi. Annesi de hemen susup, önündeki zeytini yıkama işine döndü.

“Kimmiş bu peri?”

Şermin oğluna yumurtasını yedirirken tam cevap verecekken Emre girdi lafa, “Ela’dan bahsediyorlar dayı. Birkan abime isteyeceklermiş ama kızın sevgilisi varmış. Bir de sen kızı kaçırmışsın, onu-“ annesi yumurtayı ağzına tıkayınca susmak zorunda kaldı.

“Sen yemeğini ye bakayım, büyüklerin konuşmasına karışılmaz. Laf da dinlenmez öyle. Çok ayıp.”

Bulut eline bir dilim ekmek alıp, böldü ve ağzına attı. Sonra da yeğenine göz kırptı.

“Dayısının aslanı,” diyerek çocuğun saçlarını karıştırdı. Suratı asılan Emre gülümsedi hemen.

Kahvaltısını ettikten sonra, anahtarlarını alıp, çıktı evden. Bahçeden de çıkınca kızı kapının önünde çöpü dökerken gördü. Hemen tekrar bahçeye girdi. Kafasını kaşıdı. Kız hala dışarıdaydı. Bir de süpürgeyi almış süpürüyordu. Bulut kaşlarını çattı. “Tüm gün sokağı süpürürse böyle, İzlanda’dan bile istemeye gelirlerdi kızı. Mahalleli neymiş?” diye homurdanıp, bahçe kapısını bu sefer sesli bir şekilde açıp, çıktı dışarı.

Sese dönen Ela’nın adamı görmesi ile yanaklarına kan birikti. Gözbebekleri titrerken, bakışlarını kaçırmaya çalışıyordu. Ama Allah kahretsin ki, karşısındaki adam çok yakışıklıydı.

“Günaydın,” dedi Bulut sinirli bir sesle.

“Günaydın.”

“Mahalleyi mi süpüreceksin?”

Kız kaşlarını çattı. “An-anlamadım?”

“Akşama önemli misafirlerin var her halde, temizlik falan yapıyorsun? Sakızlı muhallebili o tatlı şeysinden de yapacak mısın bari?”

“Ben ne demek istediğini anlamadım.”

“Anlamazsın tabi! Sana bir şey söyleyim, Birkan denilen o puşt, tam bir serseri. O hayatındaki adam da piçin teki. Nereden bildiğimi sorma, içime doğdu.”

Kız gözlerini kocaman açtı. “Sen beni biriyle mi karıştırıyorsun acaba? Çünkü dediklerini anlamıyorum.”

“Benim bir şeyi karıştırdığım yok. Ama o ablama pek uyma. Aklı gidik onun. Senin beynini karıştırmasın. İyi süpürmeler sana,” dedi tam yürüyecekken köşede yaprak gördü. “Bak şurayı da al, yaprak kalmış, hem burada da Uğur oturuyor. Onun da anası görsün, tam olsun. Eksik kalmasın. Kadro tamamlansın maksat.”

Kız kaşlarını çattı ve adamın ayağının dibine kürekteki tüm çöpü döküp, içeri girdi.

“Bu ne şimdi?” kız bir şey demeden bahçe kapısını kapatıp, içeri girdi. “Havaya bak havaya. Dersin akşam beni istemeye gelecekler topluca. Bu sinir neye acaba?”

O sırada Uğur oflayarak çıktı kapıdan. Bulut hemen ona döndü. “Ne oldu lan gene?”

“Of, babam tutturdu bu sene okul biter bitmez askere gideceksin diye.”

Bulut sırıttı. “İyi ya işte oğlum, git aradan çıksın. Sonra helalinden kız bulup, evlendirelim seni. Zaten maşallah mahalle evlenme meraklıları ile dolu,” son sözlerini sinirle söyledi. “Yok anam bu ne? Biri gidiyor biri geliyor. Konuşacam ama bu sefer de adım kıskandı‘ya çıkacak. Yoksa hiç alakası yok. Ablam da kendi ağzı ile diyor, kız istemiyor. Ne zorunuz var Birkan’ı sokuyorsunuz kızın gözüne gözüne! Ama ben Birkan’ı göreceğim bugün. Bir bir kanını sikeceğim onun.”

Uğur kaşlarını çatmış, adamı izliyordu. “Abi sen benden mi bahsediyorsun, başkasından mı anlamadım ben olayı?”

“Ben çok mu anladım sanki.” Birden adama döndü yakasından tuttu. “Hayatındaki o puştu da öğreneceğim!” deyip, bıraktı adamı.

Uğur üstünü silkelerken yüzünü ekşiterek baktı adama, “Lan benim hayatımda puştun ne işi var? Deli misin manyak mısın nesin? Neyin kafası bu?”

Bulut sinirle döndü adama “Senden mi bahsediyorum lan ben?”

“Ee kimden bahsediyorsun ben anlamadım ki?”

“Hayır, madem hayatında o pezevenk, piç var; senin elin adamının rüyasında ne işin var diye sormazlar mı adama?”

“Sorarlar mı?” dedi Uğur merakla.

“Sorarlar tabi!” diye çıkıştı Bulut. “Benim nişanlım başkasının rüyasına girip, elin adamı öpecek, sikerim lan tüm sülalesini o adamın.”

“Abi, doğruyu söyle kurban olayım. Sen sabah sabah ne içtin?”

“Çay.”

“O mu kafa yaptı sende?”

“Lan yürü git, asabım bozuk zaten.”

“İşte onu diyorum, ne oldu da asabın bozuldu? Kim öptü, ne dedi, rüya kim? Ben bir şey anlamadım.”

“Anlama zaten,” dedi ve adamla yolunu ayırıp, lokantaya girdi.

 ***

“Adama bak, tahtası eksik, bana soruyor parçasını! Sen git musluk tamir et o cadı kadınla kızının evinde.” Süpürgeyi bahçenin bir köşesine attı. O sırada bahçeye Emsal hanım girdi.

Kız hemen ayağa kalkıp gülümsedi. “Hoşgeldin Emsal teyze.”

“Teyze de eğreti duruyor kız, anne daha mı çok şey olurdu, hadi inşallah” diye homurdandı ama kız duymamıştı. “Hoşbulduk ay parçası kızım benim, annen içeride mi?”

“İçerde Emsal teyze.” Kız kapıdan bağırdı. “Anne! Emsal teyze geldi.”

Berrak hanım mutfak kapısından başını çıkardı, “Gir gir, komşum. Mutfaktayım. Ellerim kirli.”

Kadın eşarbını düzeltip, hemen girdi kapıdan içeri. Selam faslını geçtikten sonra Emsal kapıya baktı. Gelen giden yoktu. Hemen örtüp, kadına döndü.

“Hele bak komşum ben sana ne diyeceğim?”

Kadın ellerini havluyla silip, karşısına geçti. “Hayırdır Emsal, ne oldu?”

“Ben senin kızına talibim.”

“Nasıl?”

“Şöyle ki komşum. Benim bu deli oğlan senin kızı beğendi. Ama adı üstünde deli. Kabul etmiyor. Belli ki senin kız da benim oğlanı beğenmiş. Diyorum ki biz bunların aklını başına getirsek de baş göz etsek ha?”

Berrak hanım gülümsedi. Aslında o da çok beğenmişti kadının oğlunu. Kızına da pek yakıştırmıştı. Efendi, aklı başında bir oğlandı. “Nasıl olur bilmem ki?”

“Bak şimdi benim kız söyledi. Kıskançlık mıdır nedir, ne haltsa şu yeni neslin aklını başına getirirmiş. Diyorum ki ben benim oğlanı, sen senin kızı azıcık şey etsek de akılları başlarına gelse.”

“Nasıl?”

“Bak şimdi...” deyip, kızının dediklerini aynen kadına iletti.

 ***

Tozu alan kız yorgunluktan koltuğa attı kendini. “Ay çok yoruldum anne ya. Nereden çıktı bu misafir.”

“Ay sorma kız bende yoruldum,” deyip, eşarbı ile yüzünü yelledi. “Ay Emsal da bugün dert yandı durdu.”

“Ne için?”

“Oğlu için. Şu aşağı mahalleden Şükriye diye bir kız varmış afet gibiymiş. Onu isteyecekler Pazar günü Bulut’a. Kız beğendirememişler çocuğa bugüne kadar.”

Ela içtiği suyu püskürttü. “Hangi Şükriye?”

“Kız nereden bileyim? Aşağı mahalledenmiş. Yeni sildik yerleri batırdın. Şu hale bak,” deyip, elindeki bezle yeri sildi.

“Şimdi bırak yeri hali. Sen de bana, nasıl biriymiş bu Şükriye?”

“Sanane kızım? Derdi sana mı kaldı?”

Ela ellerini göğsünde birleştirdi ve sinirle pencereden dışarı baktı.

 ***

Bulut odasının içinde dört dönüyordu. Birkan’ı belasını sikecekti. Görücü gelmek de neyin nesiydi lan? Ablası kapıyı açıp, kardeşine baktı.

“Ablam biz Elalara gidiyoruz. Berrak hanım annemle beni de çağırmış.”

Adam kaşlarını alayla havaya kaldırdı. “He gidin gidin aman eksik kalmayın. Kızı da verin elinizle tam olsun. Helvayı da yapın tamam mı? Lazım olur.”

“Ablam, conconum iyi misin sen?”

Adam sinirle tişörtünün üstüne kareli gömleğini giydi ve kapıya doğru yürüdü. “Değilim. Ben de geleceğim.”

“Ne? Saçmalama senin ne işin var?”

“Sanane! O Birkan boku geliyor da ben neden gelemiyorum?” diye gürledi ve kapıya gidip, ayakkabısını giydi.

Emsal hanım sırıtıyordu. Eve geldiklerinde daha diğer misafirler gelmemişti.

Kapıyı açan kızı görünce Bulut, ablası ile annesinin arkasından sinirle süzdü kızı.

“Giydiği elbiseye bak. Sanırsın verdiler kızı.”

Ablası arkasına bakınca, sert bir şekilde ayakkabısını çıkarıp, içeri girdi.

Bulut yerinde huzursuzca kıpırdandı. Karşısında kareli kırmızı elbisesi ile oturan kız onun aklını karıştırıyordu. Ablası ile sohbet ederken, arada bir kaç kez göz göze gelmişlerdi. Ondan da kızın gözlerinde hep öfke vardı. Kızla ablası tam kıkırdarken, kapı çalınmıştı. Kız hemen yerinden kalkıp, kapıyı açmaya gitti.

“Ne meraklıymış görücüye,” diye homurdandı Bulut.

Birkan, annesi ve babası içeri girince, Bulut gözlerini kısarak adama baktı.

Merhaba faslından sonra, kahveleri sorup, içeri girdi Ela.

Bulut adama baktı. “Ee Birkan bulabildin mi bir iş?”

“Henüz değil, iyi böyle şimdilik.”

“Böyle şimdilik iyi de yarın öbür gün evlenirsen de karını mı çalıştıracaksın?”

Birkan kaşlarını çattı. “Ne alakası-“

“Gerçi doğru ya, sen pek de evlilik taraftarı değilsin.”

Şermin kardeşine sokuldu. “Ablam ne yapıyorsun?”

“Kızın ailesine doğru yolu gösteriyorum.”

“Sen misin o doğru yol?” dedi Şermin gülerek. Bulut ona ters ters bakarken, “Oy yolların aslanı,” deyip, kızın arkasından mutfağa gitti.

Bulut da Birkan’a kaş göz işareti yapıp, bahçeye çağırdı.

“Müsaadenizle,” dedi Bulut Birkan’la ayaklanınca.

“Nereye oğlum?” dedi Kadriye hanım oğluna.

“Bahçede sigara içeceğim anne,” dedi ve Bulut’un arkasından çıktı.

Bahçeye geldiklerinde, Bulut ters ters bakışlar attı adama. Sonra kapıyı kontrol edip, evin duvarına yapıştırdı adamı.

“Ne ayaksın lan sen?”

Birkan kaşlarını çattı. “Ne diyorsun abi, anlamadım?”

“Ne ayaksın diyorum? Nesini anlamadın, söyle anlatayım.”

“Valla hiçbir yerini anlamadım.”

“Kıza görücü gelmek ne lan? Daha dün bir bugün iki.”

Birkan kaşlarını çattı. “Ne görücüsü?”

“Ela’ya işte.”

“Abi biz sadece hoşgeldin demeye geldik,” dedi sırıtarak.

Bulut kaşlarını çattı. “Sen kızı beğenip, gelmedin mi kızı görmeye?”

“Yok,” derken Birkan kahkaha atacaktı neredeyse. “Ama anlaşılan sen bayağı çok beğenmişsin.”

Adam birden yakasını bıraktı adamın. “Ne beğeneceğim lan? Ben sadece mahallenin asayişini sağlıyorum.”

Birkan adamın yanağını sıktı. “Asayişini yiyim senin, aşık olmuş lan bu,” dedi ve gülerek içeri girdi.

“Cıvık cıvık hareketler, seviyesiz. Ne aşkı? Asayiş için şey ettim ben!”

O sırada kapı pervazına yaslanan ablasını gördü.

“Asayişi de sağladığına göre, gel de kahveni iç doğru yol.”

Ablasına kaşlarını çattı. “Seninle de hesaplaşacağız, yalancı dedikoducu.”

Loading...
0%