@mutlusonlarinyazar
|
Bulut sabah evden çıkmak için ayakkabısını giyerken hala dün akşamdan dolayı öfkeliydi. Annesi kapıya geldi peşinden. “Söyle senin o oyunbaz kızına, akşam hesabını soracağım ona. Öyle öğlene kadar yatmakla kurtulamaz.” “De hadi deli bozuklar sizi. Aklım ermez benim sizin alengirli oyunlarınıza. Ben kendi işime bakarım.” “Vah safım benim,” dedi Bulut alay eder bir tonla. Kadın omuz silkti. “Akşam Hatice teyzenin oğlunun düğünü var. Geç kalma. Berrak teyzenlerle gideceğiz.” Bulut öksürdü. “Ben gitmem düğüne falan,” diye homurdandı. “Oğlum arabayı ben mi kullanayım?” “Ya veririm Hamdi amca sürer.” “Saçmalama. O düğüne gidilecek. Başımızda erkeksiz mi gidelim?” Adam homurdanarak çıktı evden. “Yok işinize geldiğinde erkeksiz bir halt edemezsiniz, işinize geldiğinde dünyanın öbür ucuna gidersiniz.” Bahçe kapısını sertçe kapattığında Ela’yla göz göze geldi. “Oo kuaföre mi gidiyorsun düğün için?” Kız kaşlarını çattı. “Bakkala, ekmek almaya gidiyorum. Oradan da kasaba. Bir sakıncası mı var?” Kasap lafını duyan Bulut ellerini yumruk yaptı. “Kızım senin ne işin var elin kasabında, bir de sabah sabah?” “Babamın kasabı vardı da ben mi bilemedim acaba? Elin değil ayrıca, mahallenin kasabı.” “Dile bak, pabuç! Allah alana yardım etsin” baş parmağı ile dudağını kaşıdı. “Ne gerekiyorsa söyle ben alırım.” “Allah Allah, sebep?” “Kız başına sen mi gideceksin kasaba?” “Valla bugüne kadar hep ben gittim. Hem sen git Şükriye’nin siparişlerini topla!” Bulut kaşlarını çattı. “Kimin kimin?” “Şükriye’nin. O kimse artık!” deyip, yürümeye başladı. Bulut kızın peşinden hızla yürüdü. “Hakikaten o kim? Kızım dursana!” “Durmuyorum.” “Şükriye kim? Ela! Bana bak, beni kessen o kasaba giremezsin! Dur dedim sana!” Kız hızla arkasını döndü. “Ne var ya ne? Kasapla ne alıp veremediğin var.” Bulut kafasını kaşıdı. “Şey... Alamadığım yok da, veremediğim var diyelim.” “Veremediğin?” “Ya sen ne alınacaksa de, ben alırım. Şart mı gitmen?” “Ya bi gider misin?” deyip, hızlandı. Bulut da peşinden yürümeye başladı. Kasabın önüne geldiklerinde kız duraksamadan girince, Bulut küfredip, kızın peşinden girdi. “Neyse babası varmış,” diye homurdandı. Kız kasaba gülümsedi, “Yarım kilo kıyma alacaktım,” dedi. “Bak bak bak gülüşe bak.” Kız ters ters arkasına bakınca Bulut sustu. Kasap kızın istediğini verince, Bulut’a baktı. “Bulut sen ne istemiştin oğlum?” Bulut birden kızdan gözlerini çekip, adama baktı. “Ben mi?” “Evet.” “Şey istemiştim ben. Yarım kilo kıyma. Ben de ondan alayım, evet. Aynısından.” Adam ona da verirken, kız parasını ödeyip, çıktı. Bulut ise kızın arkasından bakmakla yetindi. Elindeki yarım kilo kıyma ile dükkana giderken Uğur’la karşılaştı. “Hayırdır ortak günaydın,” dedi Uğur gülerek. Bulut etrafına öfkeyle bakıyordu. “Günaydın.” “Bu ne?” elindeki poşeti gösterdi. “Kıyma,” diye dişlerinin arasından tısladı. “Kıyma mı? Sabah sabah ne yapacaksın kıymayı?” “Öğlen senin cenaze namazına lahmacun yaptıracağım.” “Yetmez ki yarım kilo lan,” dedi gülerek. Bulut onu duymamıştı bile, “O ne yapacaksa sabah sabah kıymayı. İşi gücü yok çünkü hanımefendi sabahın bu saatinde kasaplara koşturuyor.” “Kim?” “Ya oğlum bi git ya, dünden beri ‘kim, kim, kim!’ beynimi becerdin!” dedi ve lokantaya doğru yürüdü. “Arıza mıdır nedir lan?” *** Bulut kravatını çekiştirerek çıktı odasından, “Anne ya, bunu takmak zorunda mıyım?” kadın oğluna bakarken, tükürdü. “Tü tü tü maşallah, damattan daha yakışıklı olmuşsun.” Bulut homurdanarak çıktı evden. Annesi arkasından bağırdı. “Oğlum Elaların kapısını çal da hazırlar mı bir sor.” “Tamam,” bahçeden çıkarken kendi kendine konuştu. “Neden hep ben çalıyorum ki bunların kapısını anlamadım.” Bahçeye girdiğinde Ela da kapıdan çıktı. Bulut kıza baktığında nefesi kesilecekti. Çok güzel olmuştu. Dizinin altında biten siyah bir elbise giymişti. Ne dar ne boldu. Gayet hoştu. Makyajı da usturupluydu. Kıpkırmızı bir ruj sürmemişti mesela. “Ha bende size geliyordum,” dedi Ela adama. “Bak sen, şaşırdım.” “Sebep?” kız kaşlarını çattı. “Kasap değiliz ya ondan.” “Valla seni anlamıyorum.” “Ben de kendimi anlamıyorum,” diye mırıldandı. “Annem dedi ki, önden babamı, kendisini bir de anneni götüreymişsin. Araba sığmazmış çünkü. Arkadan ben ve ablanı alırmışsın.” “Eda?” “O gelmeyecek. Yazılısı varmış.” “Anladım. Peki tamam. Ben arabayı evin önüne getiriyorum.” “Tamam.” Bahçeden çıkacakken kıza baktı. “Şey, elbise yakışmış.” Kız gülümsedi. “Teşekkür ederim,” dedi. Yanakları kıpkırmızı olmuştu. Hemen eve koştu. Evden içeri girdiğinde heyecandan ölecekti. Aynaya baktı. Annesi ona zorla giydirmişti bu elbiseyi ona. İyi ki giydirmişti. ‘Elbise yakışmış,’ ne demekti ki? Beğenmiş miydi yani? “Anne! Bulut arabayı getiriyor, hazırsanız çıkın.” “Tamam çıkıyoruz,” diye yanıtladı kızını. Bulut arabayı getirdiğinde Hamdi bey önde otururken, Berrak hanım arkaya yerleşti. Hamdi bey Bulut’un omzuna vurdu. “Nasılsın oğlum?” “İyiyim Hamdi amca siz nasılsınız?” “Bizde iyiyiz şükür.” Sonra dikiz aynasından kadına baktı. “Nasılsınız Berrak teyze.” “İyiyim oğlum çok şükür.” Kapının sesini duyunca, bahçelerine baktı Bulut. Annesinin yanında ablası ile Emre’yi görünce gözleri hayretle açıldı. Kravatını gevşetti. Yine oyuna gelmişti. Arabaya bindikleri an gaza bastı. Arabada keyifli bir sohbet dönüyordu. Ta ki Ela’nın düğününün konusu gelene kadar. “İnşallah sizde bir an önce Ela’nın mürüvvetini görürsünüz.” “İnşallah komşum inşallah. İnatçı işte kız bakalım, kısmet.” ‘Ne aceleleri varsa, kızın beynini yiyecekler evlilik diyerek.’ Bulut içinden bunları geçirirken, dikiz aynasından ablası ile annesine bakıyordu. Ama ablası inatla bakmıyordu ona. Düğünün yapılacağı yere geldiklerinde, annesi inerken, oğluna baktı. “Sen de Ela kızımızı alıp gel, e mi oğlum?” “E anne,” dedi tıslayarak. Sonra kapıyı açtı ve ablasına seslendi. “Abla?” “Efendim paşam?” Adam diğerlerinin gittiklerinden emin olduktan sonra çıkıştı kadına. “Ya sen gel bari. Kızla ben tek mi geleyim?” “Ne var be, aa!” “Ya abla gel işte.” “Ay şimdi yolu tekrar hiç çekemem.” “Yaw sanki 899 km. gelmiş bana. Alt tarafı bir alt sokak.” “Ha bak ne güzel dedin. Bir alt sokak. Hadi al gel kızı.” “Bilerek yaptın değil mi?” “Hadi paşam hadi, yolu kapatıyorsun,” deyip, içeri girdi. “Ya abla!” diye bağırsa da kadın pek umursamadı. Arkadan gelen korna sesi ile kapıyı kapatıp, devam etti. Taktığı flash bellekten bir şarkı bulmaya çalıştı. Bunu neden yaptığını da bilmiyordu. Birden frene bastı. “Oğlum sana ne oluyor? Bu ne şimdi?” yüzünü sıvazladı ve devam etti yola. Aradığı şarkıyı bulduğunda evin önüne gelmişti. Kız bahçede bekliyordu. Kornaya basınca çıktı. Kız yan eve bakınca Bulut camı açtı. “Ablam annenlerle gitti. Emre durmamış da.” Kız yutkundu. Arabanın diğer tarafına dolanıp, öne bindi. Kızın bindiği dakika Bulut şarkıyı başlatmıştı. Ela emniyet kemerini takarken, Bulut kızın ellerinin titrediğini fark etti. Bu onu gülümsetmişti. Gaza bastığında kız şarkının güzelliğine kendini kaptırdı. “Şaşırdım,” diye mırıldandı Ela adama bakarak. Bulut sesi biraz kısıp, kıza kısa süreliğine baktı. “Neden?” “Ne bileyim, Ferdi Tayfur falan dinliyorsundur diye düşünmüştüm. Sıla’yı duyunca şaşırdım.” Adam ufak bir kahkaha atınca, kızın kalbi duracaktı. “Onları da çok severim. Ortamına göre değişiyor dinlediklerim. Sever misin Sıla?” “Yani. Severim.” “Şey, ben sabah için özür dilerim. Biraz kabalık ettim. Ama kasabın oğlu biraz serseridir. O yüzden gitmeni istemedim.” “Anladım. Bende biraz inatlaştım galiba.” Adam gülümseyip, başını aşağı yukarı salladı sadece. Geldiklerinde arabayı park etti. Beraber indiler arabadan. Yanyana yürürken ikisi de sessizdi. Salona geçtikleri an, bütün gözler onlara çevrildi. Ela yutkunurken, Bulut daha akıllı davranmadığı için kendine kızıyordu. Keşke önce kızı indirseydi. Sonra park edip, gelseydi. Annesigili gördüğünde kıza eğildi. “Sağ taraftalar,” diye bağırdı müzik yüzünden. Kız adamın dediği yere doğru yürürken mahalledeki kızlar surat asarak izlediler ikisini. Masaya oturduklarında, kızla karşı karşıya oturmuşlardı. Yan masada ise Hasibe ile kızları vardı. Uğur da geldiğinde, Bulut’un yanına oturdu. “Ne haber ortak?” “İyidir. Nerede kaldın?” “Ancak dükkanı kapatabildim.” “Bizimkiler ne yapmıştı gördün mü?” “Kapatmamışlardı daha.” Bulut başını salladı. Sonra Uğur masadakilere iyi akşamlar diledi. Düğün başladığında Bulut’un gözü sürekli kıza gidiyordu. Bunu fark eden Uğur, arkadaşına eğildi. “Bu mu o atarının çıkış kaynağı?” “Ne?” “Bu kız mı diyorum kaç gündür arızanın temeli?” “Önüne baksana lan sen! Ne diye kıza bakıyorsun?” Uğur kaşlarını kaldırıp, gülümsedi. “Ooo, gitmiş lan bu!” diye söylenip, önündeki çerezden bir iki tane alıp ağzına attı. Gelinle damat ilk danslarını ettikten sonra bütün misafirleri dansa çağırdılar ve Emsal hanım bombayı patlattı. “Bulut oğlum Ela’yı dansa kaldırsana.” “Ha?” “Ne?” |
0% |