@mutlusonlarinyazar
|
Bulut, eline menüyü almış, içeceğini seçmeye çalışan kıza hayranlıkla bakıyordu. Yanakları kızarmıştı ve seçeceği şeyi seçemediği için dudaklarını büzmüştü. Bu onu gülümsetti. “Karar verdin mi?” dedi Bulut gülümseyerek. “Asitli şeyleri sevmem. Bu kahve isimlerini de ilk kez duymuyorum ama hiç birini içmedim, bilmiyorum. Ben çay alayım.” Bulut kızın elinden menüyü aldı ve baktı. “Peki, bende sana eşlik edeyim. Sonra da tatlı yeriz.” Ela kocaman gülümsedi. “Tamam.” Garsona siparişi verdikten sonra konuşacak bir şeyler aramaya başladı Bulut. “Şey yanakların kızarmış,” dedi parmağı ile göstererek. Kız utanarak yanağına dokundu. “Yok, allık sürdüm azıcık; ondandır.” Bulut kaşlarını kaldırdı. “Ha, allık. Evet, anladım.” Denize bakıp, tekrar kıza döndü. “Sonra gördün mü bir hamamböceği daha?” Kız başını sağa sola salladı, “Yok, görmedim. Uyudum zaten.” “Bende uyudum, yani uyudum derken, uykum derin değildir. Arasaydın duyardım. Yani uyuyup uyumadığımı dert etme. Ara istediğin zaman,” dedi gülmeye çalışarak. -Lan ne saçmalıyorsun ya. “Hım, iyi.” Çayları getiren adamın, çayları ve sularını masaya koymasını bekledikten sonra, konuya girmeye karar verdi. Adam gittiğinde de sorusunu sordu. “Şey arada seni aramamda bir sakınca var mı? Yani öyle her dakika değil. Arada sırada.” Ela şaşkınca baktı adama. “Yok,” diye mırıldandı. “Hım, iyi. Sende ara ama. Yani istersen. Yani böcek falan görmesen de ara. Böcekleri bekleme.” “Tamam ararım.” Bulut önündeki suyu içmek için avuçladığı an, eli yandı. Yanlışlıkla çay bardağını avuçlamıştı. “Ah!” diye bağırıp, çayı bıraktı. “Ne oldu?” diyerek ayağa kalktı Ela. “Şey yok, yok bir ş-“ sözünü kesen şey, Ela’nın birden elini tutması ve burnunun dibine kadar geçip, eline bakmaya çalışmasıydı. Ela da yüzüne çarpan hızlı nefesleri ve burnuna gelen tıraş losyonunu fark edince, hemen adamdan uzaklaştı. “Neyseki bir şey olmamış, kızarmamış bile. Geçer geçer.” elini elbisesine sürtüp, yerine geçti. İkisi de bakışmaktan kaçınıyordu. Bulut bu sefer suyu aldı ve büyük bir yudum içti. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Bulut lafa girdi. “Ela, sanırım ikimizde neden buluştuğumuzu biliyoruz.” Ela sadece başını aşağı yukarı salladı. Bulut derin bir nefes alıp, verdi. “Eğer senin için de uygunsa,” -yutkundu- “Ela valla ben hayatımda böyle bir konuşma yapmadım. Açıkçası da yapacağımı düşünmedim. Yapamıyorum da zaten. Anla işte kızım ya, gülüşün yüreğimi titretti. Ben hayatımda ilk kez anamın gösterdiği kıza ‘Allah sahibine bağışlasın’ diyemedim, kendime saklamak istedim. Yalanım yok, kaçtım senden. Çünkü yanlış olduğunu düşündüm. Mahallemin kızısın diye başka gözle baktığım için utandım. Ama ilk kez... İlk kez bir kızın yüreğinin benim için çarpmasını istedim. Çünkü Ela...” durdu ve eğilip kızın gözlerine bakmaya çalıştı ve gözlerini bulduğu an sözünü tamamladı. “Çünkü benim yüreğim senin için çarpıyor be yeni eleman.” Ela gülümsedi. Bulut kıza kaşlarını yalandan çatarak baktı. “Bir şey demeyecek misin?” “Neden bana ‘yeni eleman’ deyip duruyorsun?” Bulut “Ne?” diye inledi. Bunca kelimeden bir tek buna mı takılmıştı? Ela iyice saçmaladığını adamın değişen surat ifadesinden anladı. Önündeki çaydan büyük bir yudum aldı. “Yani ben de şey olsun isterim. Yüreğim şey oluyor zaten de. Seni ilk gördüğümde mesela o tepsiyle, Emre de gelmişti. Ben o zaman yeğenin olduğunu bilmiyordum. Ama şey olmuştu işte, sonra sana tepsiyi getirdim-“ Bulut kızı hayretle dinliyordu. En son dayanamadı ve sözünü kesti. “Ela! Güzelim sen ne diyorsun?” Ela birden dediklerini düşündü. “Neresini anlamadın?” “Ne hissettiğini. Açıkçası hiçbirini anlamadım.” Ela’nın yüzü düştü. “Haa... Şey işte-“ “Kısacası güzelim, Salı akşamı ailemle size geleceğiz. Uygun mu?” “Uygun.” Başını eğdi. Bulut gülümsedi, buna karşılık kız da gülümsedi. Çayları bittiğinde tatlı söyledi Bulut. Mahalleye döndüklerinde, arabayı yine aynı yere park etti ve mahallelinin meraklı bakışları altında yürümeye başladılar. "Hayırlı olsun Bulut bey oğlum," dedi komşularından biri. Yedi sekiz kadın sokakta sandalye koyup oturmuştu. “Duyduk, çok sevindik.” “Sonunda birine gönlünü kaptırdın ha.” “Maşallah size.” Aralıksız konuşan kadınlara cevap veremiyordu Bulut. En sonunda “Cümleten teşekkür ederiz,” deyip, kızla yürümeye devam ettiler. “Seni zor durumda bırakmadım inşallah,” dedi bakışlarını ona çevirerek. “Ailem biliyor zaten, sıkıntı yok.” “İyi sevindim.” Kapının önüne geldiklerinde derin bir nefes aldı Bulut. “Bugün için teşekkür ederim Ela. Çok güzeldi.” “Bende çok keyifli zaman geçirdim.” “Şu yüzükler takılsın da, daha rahat oluruz.” “Haklısın.” Karşıya baktığında tüm kadınlar onlara bakıp, sırıtarak çekirdek yiyorlardı. “Her yönden,” dedi kadınları göstererek. Bulut başını sağa sola salladı. “Sorma, bende çok sinir oldum. Hadi gir de daha fazla malzeme vermeyelim.” “Tamam, görüşürüz.” “Ararım seni.” “Tamam.” *** Bulut eve girdiğinde kimseyi görmedi. Bahçeye çıktığında ise, koca iki tabak yenmemiş çekirdek, demlenmiş çay ve ona merakla bakan Uğur’u, annesi ve ablasını gördü. “Anlat!” dedi Uğur hemen adamın gözlerine bakarak. “Tamam oğlum konuştum işte, Salı günü istemeye gideceğiz.” Uğur gidip omzuna vurdu. “Vay kardeşim, artık nişanlı bir adam olacaksın ha?” “Aynen, kardeşim. Darısı da sana olur inşallah.” Uğur’un yüzü düşünce, Bulut kendi ağzına vurası geldi. Sonra kendini gülmeye zorladı. “Benim başımı yakmaya niyetim yok be kardeşim.” Ablası dayanamadı en sonunda. “Ee anlat ne dedin? O dedi?” Sonra annesi girdi lafa; “Söyledin mi onu beğendiğini.” Ablası annesine ayıplar gibi baktı. “Ay anne beğenmemi kaldı. Şimdi ‘hoşlandım’ diyorlar gençler birbirine. Ayrıca bunlar o devreyi de geçmiş, bildiğin aşıklar ayol.” Annesi yemenini ağzına koyup, kıkırdadı. “Dedin mi kıza aşığım diye?" "O da sana dedi mi bende aşığım diye?” Bulut ile Uğur dehşetle izliyorlardı ikisini. Ama anne-kızın susmaya niyetleri yoktu. “Peki evi konuştunuz mu? Nerede oturmak istiyormuş?” “Yüzükler önce anne, önce yüzükleri konuşsunlar da.” “Doğru diyorsun. Bak ne yapalım onu, nişan alışverişine hep birlikte gitmek icap eder; ama nişan yüzüklerini almaya bunların ikisi gitsin. Kız belki çekinir önümüzde istediğini seçemez.” “Valla kız anne haklısın. Bu zamanda senin gibi kaynana var mı?” Tam annesi lafa giriyordu ki Bulut sinirle bağırdı. “Lan bi susun! Dinden imandan çıkardınız adamı ha! Benim gibi sakin, mülayim adamı bile delirtir sizin çeneniz. Ben yatıyorum. Çocuğumun ismine ineceklerdi neredeyse!” Ablası birden celallendi. “Ne yatması? Sorular-“ “Abla ‘özel’ diye bir şey var değil mi? Kızla özel muhabbetimizi ulu orta anlatacak değilim. Dedikoducu muyum lan ben? Bir de çekirdek almışlar, bak bak hazırlığa bak.” Uğur kıkırdadı. “Valla abi geldiğimden beri söylüyorum, Bulut bi bana anlatır diyorum, dinlemiyorlar,” dedi kendini beğenmiş bir şekilde. Bulut adamın dibine kadar girdi ve tane tane konuştu. “Özel, oğlum özel. Anlatamıyor muyum? Siz benim özelim misiniz?” Uğur yüzünü buruşturup, başını aşağı yukarı salladı. “Vay arkadaş şimdi özel oldu ha? Hey canına yandığımın dünyası. Dışlandık iki dakikada.” Bulut adama anlamıyormuş gibi baktı. “Lan ne dışlanması. Ortamıza mı alaydık seni? Ben yatıyorum,” deyip, içeri yürürken ablası arkasından bağırdı. “Ya bari elini tuttun mu onu söyle?!” Ama cevap gelmedi. Şermin suratını asıp, oturdu. “Bi bok da söylemedi gördün mü?” Annesi kızının ağzına vurdu. “Ayıp o kelime!” “Of anne ya, kaç yaşında kadınım hala ağzıma vuruyorsun!” diye çemkirip, içeri geçti. *** B: “Uyudun mu?” E: “Hayır, kız kardeşimin ödevine yardım ediyordum.” B: “Yarın işin var mı?” E: “Ya dayım bizde. Yarın kuzenimi bizim mahalledeki okula yazdırmaya gideceğiz. Onun alıp bırakması sorun, iş yerinden sürekli çıkamıyor. Burada Emre ile gider gelir dedik.” B: “Anladım. Yüzük bakmaya gidelim diyecektim.” E: “Öğlen müsaidim ama.” B: “Tamam o zaman, sen işin bitince benim lokantaya gel. Hem dayınla birlikte yemek yeriz. Sonrada ikimiz yüzük seçmeye gideriz.” E: “Annenler gelmeyecek mi?” B: “Annem yüzükleri kendiniz seçin, nişan alışverişine hep birlikte gideriz, dedi.” E: “Peki.” B: “Bugün çok güzeldi Ela. Çok güzeldin.” E: “Teşekkür ederim. Bende çok keyif aldım.” B: “Of yeni elemanım, of! İyi geceler.” E: “:) sana da iyi geceler. *** Sabah Bulut Uğur’un kapısının önünde onu beklerken, gözü kızın evindeydi. “İnsan bi çıkar, yolcu eder. Anca uyu,” diye mırıldandı. Uğur gözünü ovuşturarak çıktı evden. “Yemin ederim gözüme gram uyku girmedi.” Bulut adama baktı. “Benimde,” diyerek esnedi. “Benimki seninki gibi gökyüzünde mutlulukla havalanmaktan değildi yalnız.” “Neyden?” dedi gülerek, bir yandan da ıslık çalıyordu. “Lan iki günde bildiğin kalpçikli erkek modeli oldun ha.” Bulut birden ciddileşti. “Ne biçim konuşuyorsun lan sen. Kalpçikti falan." "Senin adına mutluyum lan, Ela çok düzgün bir kız. Ama bazı raconlar var. Onları bilmen lazım.” “Ne raconu?” dedi yüzünü buruşturup. “En önemlisi, Günaydın mesajı. Tribin ilk nedeni. Mesela sen buna günaydın mesajı çekmezsen, o da binbir bahane ile buluşmaya gelmez. Çektin mi böyle manili, şiirli günaydın mesajı.” Bulut’un kaşları çatıldı. “Yürü git lan. Çekmem ben öyle ‘günaydın’ bilmem neysi. Mesajmış, şiirmiş, maniymiş... Oldu olacak şarkı da söyleyim.” “Ah ah. Kapıya koyulacak erkek modeli bir. İkinci kural! Hesap verme. Mesela nerede olduğunu demezsen, o da sen sorduğunda, ‘işim var’ deyip, seni geçiştirir.” “He oldu, adım sayılarını da yollayım. Hatta yürüdüğüm yollara ekmek kırıntıları bırakırım. Tövbe bismillah. Hayatta yapmam.” “Kesin kapıya koyulacak erkek modeli. Tribin anasını değil, sülalesini yersin.” “Ela öyle bir kız değil be oğlum. Trip falan atmaz. Hem iki mesaj atmadım diye neden kapı önüne koyuluyorum anasını... Lan ağzımı bozdurma sabah sabah. Sen de bildiğin kılıbık çıktın ha.” Gülümseyerek yürümeye devam ettiler. *** “Fazla koşma e mi benim yakışıklı oğlum? Terli terli de su içme.” “Tamam anne ya, çocuk muyum ben?” “Sus bakayım, anneye çemkirilmez. Çocuksun tabi.” Açılan yan kapı ile, ikisi de o tarafa baktılar. Kadın gördüğü kişi ile nefes alış verişi değişti. “Günaydın Şermin,” dedi adam gülümseyerek. Pencereden görmüştü kadını ve fırsatı kaçırmadan kapıya koşmuştu. Kadın mırıldanarak cevap verince, başını eğip, Emre’ye baktı. “Günaydın delikanlı.” Emre burnunu kaldırdı. “Gördün mü anne, delikanlı dedi. Çocuk değilim ben.” Şermin çocuğunu dürterken, Özgür gülümsedi. “Tabiki değilsin. Neredeyse boyuma yetişeceksin.” Emre adama büyük bir gururla baktı. “Gel de bunu anneme anlat. Kızların önünde sürekli ‘koşma Emre, yapma Emre’ diyor benim karizma sürünüyor resmen,” diye homurdanınca, Özgür kadına kaşlarını çattı. “Aa en büyük hata. Bir erkeğe -hele de kızların önünde- öyle şeyler denmez. Ben Özgür bu arada.” “Bende Emre. Memnun oldum.” “Bende çok oldum.” Şermin adama bıkkınlıkla baktı, sonra oğluna yöneldi bakışları, “Olur bir daha demeyiz paşam, hadi artık okula gider misin?” Özgür saatine baktı, “Beş dakikaya kadar bizde gidiyoruz. Sanırım aynı okul. Ben bırakırım.” Şermin çekinerek baktı adama, “Yok, alışkın o gider.” “Bundan sonra Özge de seninle gidip, gelecek. Hem onunla tanışırsın olmaz mı?” kadını duymazlıktan gelerek, Emre’ye soruyu yöneltti. “Olur.” O sırada dış kapı açıldı ve Özge ile Ela çıktılar. “Günaydın Şermin abla.” “Günaydın Elacım. Bende seni çağıracaktım kahveye.” “Şey dayımla kayda gideceğim.” Şermin dudaklarını bükünce, Özgür’ün gözleri oraya odaklandı ve yutkundu. “O zaman dönüşte gel,” deyip göz kırptı. Kardeşi anlatmazsa, anlatacak kişiler bulurdu o. Ela çantasını sıktı. Şimdi ona ilk günden kardeşin bekliyor, deyip ekerse ayıp olacaktı. “Tamam, gelirim Şermin abla,” dedi mecburen. Bulut’u ekmenin adamı nasıl bir hasara ve düşünceye uğratacağından habersizdi henüz. |
0% |