@mutlusonlarinyazar
|
Uğur'un muhteşem şiirlerini özleyenler burada mı? **** Bulut tüm gün iş yerinde sırıtıp, geziyordu. Elemanları da arkasından onun taklidini yapıyordu. Patronlarını ilk kez böyle görüyorlardı. Öğlene doğru gözleri kapıda beklerken telefonu çaldı ve arayan ismi görünce daha da sırıttı. “Efendim Ela? Geldin mi?” diye sordu kapıda sağa sola bakarken. “Merhaba Bulut.” “Merhaba.” Kızın titreyen sesi çok hoşuna gidiyordu. “Ben öğlen gelemeyeceğim onu haber vereyim, dedim. Bekleme.” Bulut’un kaşları çatıldı. “Hım, şey sebep? Yani özel değilse.” “Anlatırım sonra. Neyse görüşürüz,” sonra sesini kıstı, “Dayım yanımda, rahat konuşamıyorum.” “İyi tamam, görüşürüz,” dedi üzgün sesle. Telefonu kapattıktan sonra kafasında ampul yandı. ‘En önemlisi, Günaydın mesajı. Tribin ilk nedeni. Mesela sen buna günaydın mesajı çekmezsen, o da binbir bahane ile buluşmaya gelmez.’ Cep telefonunu cebine koydu ve ustalardan birine bağırdı. “Ben Uğur’un yanına uğrayıp, geliyorum.” “Tamam patron.” Lokantadan çıktı ve hemen yan sokağa dönüp, markete girdi. “Selam-“ “Uğur şu tiprik miydi her ne haltsa o olayların sebebini söylesene sen bir daha? Hem sebep, hem sonuçlarını istiyorum.” Uğur sırıttı. “Ooo, anlaşılan ilk trip çekilmiş.” “Ya söyleyecek misin gideyim mi?” “Tamam tamam, söylüyorum. Şimdi abi ana mevzu mesaj. Kızlar mesaja bayılır. Böyle sürekli ‘Nerdesin Aşkım, burdayım aşkım. Sıçtın mı aşkım, kıçımı sildim aşkım, modunda olacaksın.” “Çüş!” “He abi böyle bu devir,” dedi elini yanlara açarak. “Günaydın mesajı senin yemeğin, iyi geceler mesajın nefesin olacak.” “Yani?” “Yaşamak istiyorsan bunları mutlaka atacaksın.” “Şiir mi yani?” “Aynen.” Bulut yüzünü buruşturdu. “Oğlum ben ne anlarım şiirden.” “Anlayacaksın. Yaparız ikimiz bir şeyler. Bir de hesap verme şeysi var.” “Neysi?” “Mesela şimdi sen lokantadan çıkıp, yanıma geldin ya?” “Ee?” “Haber vereceksin.” “Oldu paşam.” “Valla yoksa havada bulut sen Ela’yı unut.” “Lan ismimle dalga geçme.” Sonra kağıt kalem aldı eline. “Akşam için iyi geceler nefes diyorsun?” “Aynen.” “Ne yazalım, dur bakayım,” düşündü düşündü ve “Ah aklıma geldi. Bak şimdi.”
“Sabah neden beni ektin? Saatlerce seni bekledim. Ekildiğimi anladım. Tü Allah cezanı vermesin.”
“Bu nasıl?” Uğur ciddi bir şekilde başını sağa sola salladı. “Öyle çok bekliyormuşsun da, gelmeyince yıkıldın gibi oldu. Azcık cool ol.” “Haa. Dur o zaman.”
“Ektin de beni çok tın yani. Gelmedin diye bende Uğur’a gittim. Bu mesajı çektiysem çok da havalara girme, Sadece ‘iyi geceler’ diyecektim.”
“Bu?” dedi umutla adamın yüzüne bakarak. “Bu da çok da kıçımda değilsin gibi oldu.” “Kıç mıç konuşma lan nişanlım hakkında, dalarım.” “Tamam, lan. Ver şu kalemi.”
“Ela gözlerine bakarım. İçli içli dalarım. Kimse sana bakmasın, Ana avrat dalarım.”
“Lan maçta slogan mı atıyon? Ana avrat dalarmış. Neyse ben gece yazarım. ilham gelir bana." "He gelir he." Sonra Bulut’un kafasına vurdu. “Senin devreler bitik ya. Yanmışsın sen bu kıza.” Bulut ise sadece sırıttı. *** AKŞAM... B: “Tribine tribine tribine yandım... İyi geceler deneyecem mi sandın?” E: “Bu ne Bulut? -şaşkın surat” B: “;) sana iyi geceler şiirsi.” E: “Şiirsi? Pek olmamış. Sademsi de bir daha sen.” B: “İyi geceler...” E: “Bu daha iyi =) iyi geceler.”
SABAH... B: “Sensizlik boğazımı sıkar, Hık diye gitmekten korkarım. Varlığın beni çok şey eder, Başımı deve kuşu gibi kuma sokarım. Sen kapının önünden geçerken, Bedenimi pencereden sarkıtırım. Bir gün öleceğim uğruna, Günaydın yeni elemanım. Bu şiir nasıl oğlum?" U: “Çok güzel lan sen mi yazdın?” B: “Evet.” U: “Yemin ederim çok duygusal. Yalnız şimdi tripolik vakası 2: Şiiri beğenmemiş gibi yapıp, yazma diyecek. Bu safhanın adı: NAZ.” B: “Naz, anladım. Tamam. Yolluyorum.”
B: “Sensizlik boğazımı sıkar, Hık diye gitmekten korkarım. Varlığın beni çok şey eder, Başımı deve kuşu gibi kuma sokarım. Sen kapının önünden geçerken, Bedenimi pencereden sarkıtırım. Bir gün öleceğim uğruna, Günaydın yeni elemanım." E: “İlişkimizin selameti ve devamlılığı için sadelik Bulutçum. Sadelik.” B: “Tamam bebeğim, bende o. Anladım ben ;)”
Bulut yataktan kalktı. “Nazını sevdiğim. Ulan bu Uğur da neler biliyor. Hepsi çıkıyor anasını sattığım.”
ÖĞLEN... B: “Yemek yiyorum.” E: “İyi afiyet olsun.” B: “Sen ne yapıyorsun?” E: “Ay evdeyim Bulut. Ne bu şimdi?” B: “Tamam bir yere çıkarsan haber ver.” E: “Olur.”
B: “Ben Uğur’a geçiyorum.” E: “Yani?” B: “Haberin olsun yani.” Cevap yok...
“Bu benimki sabahki günaydın mesajına bayıldı da, bu hesap verme olayı sarmadı sanki.” Uğur kendini beğenmiş bir şekilde baktı. “Dur tahmin edeyim, umurumda değil, havalarında yazdı değil mi?” Bulut gözlerini kocaman açtı. “Evet.” “Tamam işte, tipik kıskançlık başlangıcı. Şimdi öyle diyecek. İki gün sonra da yazmazsan fırça atacak.” “Anladım. İstemem yan cebime koy.” “Aynen,” dedi Uğur adamla çakışarak. “Yemin ederim oğlum ‘AŞK DOKTORU UĞUR’ oldun.” “Yani oğlum. Sizin isteme ne oldu?” “Ya dayısının mı kuzeninin mi ne bir sıkıntısı çıkmış, okulla ilgili. Dün acil Yunanistan’a gitmiş. Bu akşam gelecek. İstemeye de yarın gideceğiz. Sen de gel ha.” “Tamam oğlum gelirim.” “Oğlum anam taş, çiçek, çikolata diyor onlar ne ki?” “Taş ne lan?” “Ne bileyim. Hamam taşı gibi bir şey mi ki?” “He, üstünde yatan Ela da sana kese atar. Tövbe ya Rabbim.” “Ne lan bu taş o zaman?” “Lan şu çikolata diyorsun ya, acaba çakıl taşı olan çikolatadan mı bahsediyorlar?” “Dur ben bir ablama sorayım akşam.” “He sor, valla bu beni bile aştı düşün.” Bulut sırıttı. “O değil de oğlum bir kaç aya yaparım ben düğünü. Beklemem öyle çok. Sonra biz bu kızla aynı evde mi kalacağız lan?” Uğur da sırıttı. “He oğlum, ne sandın?” “Yüreğim dayanma yemin ederim. Birlikte yemek yiyeceğiz. Dizi-maç için kavga edeceğiz. Çok tatlı bu kız lan, kavga da etmez ki.” “He o dizilerde bir Kenan İmirzalıoğlu çıksın da gör bak, ananı bile terlikle kovalar televizyonun başından.” “Ne Kenan’ı lan?” “Ee oğlum kızların tek aşkı.” “Onun tek aşkı benim! Anlamam ben Kenan İmir falan.” “Kıskanıyoruz da, hey maşallah.” Çayından büyük bir yudum aldı. “Çok kıskanıyorum lan. Öyle böyle değil.” Uğur kahkaha attı. “Hah iyi insan.” Bulut birden arkasına baktı ve kızı gördü. “Ela?” “Selam, buradayım deyince, benim de bakkalda işim vardı. Şimdi geleyim dedim.” -Ne yalan ama, yemiştir her halde. Uğur ise adamın kulağına eğildi. “Bu safha kontrol safhası.” “Hoşgeldin. Geçsene Uğur da gidiyordu.” “Lan kendi marketim nereye gidiyorum?” diye tısladı sessizce. “Abicim sen demedin mi gel iki dakika bak dükkana, ben bir yere kadar uğrayacağım.” Ela dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için. “He demişim de-“ fısıldadı sonrasında “Nereye gidecem lan ben?” “Benim dükkana git.” Uğur kıza baktı. “Bende çıkayım o zaman. İyi günler yenge.” “İyi günler Uğur.” Sonra Bulut’a baktı. “Göndermeseydin ki, ben çekirdekle içecek alıp çıkacaktım.” “Göndermedim ki, kendi işi vardı. Gidiyordu. Çekirdekle içecek mi istiyorsun?” “Evet, ablana gideceğim.” “Tamam,” deyip raftan çekirdek, dolaptan da dondurma alıp poşete koydu ve kıza uzattı. Elindeki parayı kıza uzattığında, kaşlarını çattı. “Saçmalama bebeğim,” diye çıkışınca ikisi de adamın söylediği lafla yutkundu. “Şey ben-“ Kız gülümseyince Bulut da rahat bir nefes aldı. “Kızdın san-“ “Selam Bulut.” Bulut bıkkınlıkla gelen kıza baktı. “Hoşgeldin Şükriye.” “Nasılsın?” dedi Ela’ya bakarak. Ela ise duyduğu isimle sinirleri gerilmişti. “İyiyim.” “Nişanlanıyormuşsun?” “Evet, müstakbel nişanlım Ela,” dedi Ela’ya gülümseyerek bakarken. Ela da ona aynı şekilde karşılık verdi. “İyi. Uğur yok mu?” “Bir yere kadar gitti.” “Ekmek falan alacaktım.” Bulut Ela’ya sandalyeyi gösterdi. “Otur canım sen ayakta kalma. Ben bi Uğur'a sesleneyim.” “Tamam.” “Sonra da seni bize bırakırım.” Bulut çıktığında Şükriye hala kıza bakıyordu. “En son geldin ama mahallenin gözdelerinden birini kaptın. Bir de böyle utangaç pozlar falan.” Ela kıza bakarken kaşlarını çattı. Ama muhatap olmadı. “Bizde Bulut’la nişandan döndük. Fazla güvenme yani. O gelemez öyle ilişkiye falan-“ Uğur’la Bulut geçince, Ela hızla ayağa kalktı. “Ben gideyim.” “Dur canım ben seni götüreyim.” Uğur’a hoşçakal, deyip, çıktılar marketten. Ela’nın sessizliği Bulut’un dikkatini çekti. Markete geçtiğinde de Şükriye bir şeyler geveliyordu. “O kız canını sıkan bir şey mi dedi?” “Yo, nereden çıkardın.” “Yüzünde sattığın sirkeden.” Sonra durdu ve kıza baktı. Kız da durdu. “Ela birbirimize açık olmalıyız ki sorunlarımız büyüyüp, kavgaya dönüşmesin. Sana veremeyecek hiçbir hesabım yok.” Ela adamın gözlerine baktı. “O kız önceden şey olduğunuzu söyledi.” “Ne?” dedi burnunu kırıştırarak. “İşte şimdi bizim gibi...” “Sevgili mi?” Kız kıpkırmızı oldu ve etrafına bakındı. Bulut da etrafa bakınıp, yandaki boşluğa çekti kızı. “Ben daha önce kimseyle sevgili falan olmadım Ela. Sen neleri ilk yaşayacaksan, bende onları ilk seninle yaşayacağım.” “Ama o dedi ki-“ “Annesi ile annem bir ara konuştular evet. Annem de isteyelim, kızı dedi. Ama ben hep ‘hayır’ dedim. ‘Evet’ dediğim ilk kızsın Ela.” İkisi de birbirinin gözlerinin içine bakarken Bulut eğildi ve kızı yanağından öptü. Adamın dudakları yanağından uzaklaştığı an Ela geri çekildi. “Ben geç-çok geç oldu. Şey geç kaldım. Hadi görüşürüz,” deyip, adamın yanından hızla kaçtı. Bulut ise yaşadığı şeyin güzelliği ile, ıslık çala çala lokantaya gitti. Hatta hiç sevmediği Kadriye teyzenin bile yanaklarını sıktı o gün. *** Akşam eve geldiğinde bahçeye çıktı ve ablası ile Ela’yı salıncakta otururken buldu. Ela adamı görünce elindeki çay dökülecekti. Kıpkırmızı olmuştu yine. Üstelik bu adam bugün onu öpmüştü, sevgiliyiz demişti. Neyine bu kadar dalmışsa, zamanın bile farkında değildi. “Aa Bulut, hoşgeldin. Gel ablasının-“ “Nasılsın Ela?” diyerek ablasının sözünü kesti. Hala dudaklarında kızın sımsıcak yanağının tadı vardı. “İyiyim.” “Ben de iyiyim. Sormadın ama.” Ela utangaç bir şekilde başını eğdi. Neden böyle yapıyordu bu adam? “Bulut ablacım, yarın şu yüzüklere bakın artık.” “Senden vakit kalırsa bakacağım abla.” “Ay ben ne yaptım be? Üstüme iyilik sağlık?” “Neyse ne, sen bize kahve yapsana ya, çok canım çekti.” Şermin sırıttı. “İyi yapayım? Yemen’den mi olsun?” “Yok upuzak Doğu’dan.” Şermin kahkaha attı. Ela ise onlara anlamadan bakıyordu. Ablası içeri girince salıncaktaki kızın yanına oturdu. "Nasılsın yeni elemanım?" dedi kıza bakıp, gülümseyerek. "Ya neden bana yeni eleman deyip, duruyorsun?" Bulut gülümsedi. "Yenisin çünkü. Mahallemizde yenisin. Yaşadığım duygularda yenisin, hissettiğim kıskançlık ve öfke nöbetlerinde yenisin, yüreğimdeki yerde ve aklımda edindiğin her şeyde yeni ve ilksin..." Kız derin bir şekilde gülümsedi ve başını öne eğdi. "Anladım." Bulut kızın tek kelimelik cevabına güldü. "İyi sevindim." "Ben gidip ablana yardım edeyim." Bulut yerinden kalkan kızı bileğinden tutup, daha yakınına oturttu. "Ya bırak şu ablamı. Bitti onunla işimiz. Artık benimle ilgilenmen lazım." "Ne kadar ayıp Bulut ya." "Ne ayıp? Kendi eniştemle bir yere gittiklerinde götürmezlerdi beni. Annem ‘Bulut'u da alın’ derdi. Eniştem para verir, internet kafeye yollardı beni. Bana da yazık." "Sende kahve yapmaya yolluyorsun. Hem o çağırdı beni buraya, sen değil." "Önce ben çağırdım, sen o günaydın şeysi yüzünden gelmedin. Ama nasıldı bugün yazdığım şiir?" dedi kendini beğenmiş bir şekilde. Ela yüzünü buruşturdu. "Bulut o konuya girer de, o mesajı hatırlarsam, nişandan vazgeçecem. Yemin ederim," diye çemkirdi. Bulut kafasını kaşıdı. "Uğur güzel dedi ama." "Tencere kapak olduğunuz için olabilir mi?" deyip, ayaklandı ve içeri girdi. Bulut telefonunu çıkardı, tekrar okudu şiiri. "Sensizlik boğazımı sıkar, Hık diye gitmekten korkarım. Varlığın beni çok şey eder, Başımı deve kuşu gibi kuma sokarım. Sen kapının önünden geçerken, Bedenimi pencereden sarkıtırım. Bir gün öleceğim uğruna, Günaydın yeni elemanım." Bulut gülümsedi. "Ne anlarsın sen sanattan. Gayet de güzel yazmışım." |
0% |