23. Bölüm

20.BÖLÜM - SUS ASLI SUS!

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

❤️❤️❤️

"Uğur amca yemin ederim, ekmek nimet çarpsın ki düşündüğün gibi değil!" Emir resmen inlemişti.

 

"Lan ekmekten önce ben çarpacağım seni, düşündüğüm gibi değilmiş!” sonra kendi odalarına doğru, “Burçin!" diye bağırdı.

Kadın sabahlığını giyerek kapıya koştu, "Uğur ne oldu?"

 

Aslı annesini görünce ıslık çaldı, "Waww, Burçin hanım yakıyorsunuz, geceliğiniz olay valla. Çok beğendim." Sonra nişanlısına baktı.

 

Emir "Hayır Aslı ne olur hayır!" diye fısıldadı kendi kendine, ama çok geçti.

"Bende alacağım bunlardan. Her akşam bir renk, her akşam bir model giyerim. İster misin?"

 

Emir elini alnına koydu, "Bittim ben ya!" dedi neredeyse ağlayacak bir ses tonu ile.

Uğur ise dehşetle karısına baktı, "Burçin! Ben Emir’i ırz düşmanı sanıyordum, kızım ırzın düşmanı çıktı! Burçin yemin ederim kalpten gideceğim. Sende ne bu gecelikle çıkıyorsun, küçücük kıza kötü örnek oluyorsun?"

 

“Küçücük?” dedi Emir yüzünü buruşturarak.

Burçin ise adamı sakinleştirme çabasındaydı, "Tamam aşkım, sakin ol."

"Ne var baba ya, evlenince alacağım evlenince."

 

"Aslı sus gözünü seveyim, yakında evleneceğin bir adam kalmayacak ortada."

"Bir de zil zurna sarhoş getirmiş kızımı eve, damada bak!" Burçin'e döndü, "Gördün mü Burçin? Sarhoş etmiş kızımızı."

 

Emir birden adama döndü, "Ya ben dedim içme dedim, baban öldürür bizi dedim. Ama dinlemedi."

 

"Aaa çok ayıp Emir, sen doldurdun ben içtim, yine sen doldurdun ben içtim, sonra ben içtim sen doldurdun, kaç kere doldurdun, beş mi?" derken eli ile beş yaptı.

"Beş mi?" diye dehşetle sordu Uğur.

 

"Altı..." Emir'in sesi fısıltı gibi çıkmıştı.

"Altı? Burçin ben bu adamı öldürürüm."

Aslı da kaşlarını çattı, "Emir ben beşe kadar sayabiliyorum demek ki?" dedi dudaklarını büzerek.

 

"Hayır ben bunun babasını biliyorum, ne kadar efendi bir adamdı, sen kime çektin böyle fırıldak, çapkın, duvarlarda kız sıkıştıran bir çocuk oldun?"

 

Emir gözlerini kocaman açtı, "Ya Uğur amca yemin ederim kötü bir niyetim yoktu. Sadece susması için şey ettim."

"Ne ettin?" dedi dehşetle, "Burçin ne etmiş kızıma bu düdük bozuntusu? Sorsana Burçin, benim yüreğim kaldırmıyor artık."

"Ya bir şey etmedim Uğur amca-"

 

"Babacığım ya gerçekten bir suçu yok, öptü sadece beni. Bir...” dedi düşünerek, sonra “Yok beş,” diye devam etti. “Yok yok, on, sekiz, yirmi kez." Sonra Emir'e baktı, "Sevgilim gördün mü yirmiye kadar da sayabiliyorum."

 

"Maşallah aşkım, Allah'tan yüze kadar sayamıyorsun, yoksa sonumuzu düşünemiyorum."

 

Uğur koridordaki pufa oturdu, "Yok bu adamı öldüreceğim ben, kızımı öpmüş!" diye gürledi, "Hemde tam yirmi kez."

"Çok da sayı vermesek mi?" dedi Emir kendi kendine mırıldanır gibi.

 

"Babacığım, bak evimizin anahtarları, hazırmış evimiz," dedi neşe ile.

Emir son nefesini vermeden evden kaçarken, Uğur peşinden koşmuş, fakat yetişememişti. "Sen yarın geçersin elime kız kaçıran haydut."

 

*** 

 

Doruk ameliyata hazırlanırken gülümsemeye çalışıyordu. Ayşegül ise bir dakika olsun elini bırakmıyor, o da ona güç vermek için gülümsüyordu.

"Başaracaksın!" dedi elini sıkarak.

 

"Başaracağız! Bekle beni olur mu?" dedi ve ailesinin yanlarında olmasına aldırmadan, onu kendine çekip, dudağına uzun bir öpücük bırakarak Ayşegül’ün kızarmasına sebep oldu. Ablası da hemen o anı çekip, ölümsüzleştirmişti.

 

Ayşegül kendine gelerek hızla uzaklaştı adamdan, "Bekleyeceğim ve sen Doruk Demirkol o ameliyattan çıktığında ailenin önünde beni böyle öptün diye bana evlenme teklifi edeceksin, bende sana kocaman bir 'evet' diyeceğim. Mecbur."

 

Doruk gülümsedi, "O zaman iyi ki de öpmüşüm bebeğim." Aklına gelen şeyle yüzünü buruşturdu, "Ve piknik yapacağız. Ama çalıntı mal olmadan."

 

Ayşegül yalandan kaşlarını çattı, "Ödünçtü onlar bir kere, olayı çirkinleştirme Doruk."

"Tamam, düzeltiyorum küçük hanım; ödünç mal olmadan."

 

"Olur," dedi homurdanır gibi.

Doruk elini öptü. "Özle beni."

"Özleyeceğim. Canım özlemden yanmadan çık olur mu?"

"Tamam aşkım."

 

Hemşireler müsaade isteyip, sedyede Doruk'u odadan çıkardıklarında Ayşegül ve ailesi de ameliyathanenin kapısına kadar gitmişlerdi. İçeri geçerken Ayşegül "Seni seviyorum," dedi ağlayarak.

 

"Bende seni seviyorum," diyerek el salladı ve kapılar uzun bir süreliğine açılmamak üzere kapandı.

Saatler hiçbiri için geçmiyordu. Hepsi de kahve içmekten bir hal olmuşlardı. Ağızlarından bir lokma yemek geçmiyordu. Ayşegül başını geriye atıp, kapıya baktı. O sırada babası elinde sandviçlerle gelmişti.

 

"Bu ne Mithat?" diye sordu Sezen hanım.

"Ee burada kebap bulamayacağıma göre, en pratiği buydu."

"İyi bari."

 

İlk Ayşegül'e verdi, "Hadi ye kızım. Sabah da bir şey yemedin."

Kız gülümsedi, "Çok teşekkür ederim Mithat amca, ama Doruk açken boğazımdan bir şey geçmiyor," dedi elinden alarak. Ama adamın bakışları yüzünde yine de bir iki ısırık aldı.

 

Arada annesi, babası ve diğerleri arıyor, çıkıp çıkmadığını soruyorlardı. Bir an 'ya gelemeseydim' diye düşündü. Nasıl beklerdi oralarda...

Telefondan ailesini olduğu grubu açtı.

 

'SOKAK ARASI AŞK GRUBU'

 

AY: "Ya tekrardan hepinize çok teşekkür ederim. Burada olmasaydım ne yapardım bilmiyorum."

J: "Kızım biz seni istihbarat için gönderdik oraya. Hadi bırak teşekkürü de hayırlı haberler ver bize."

Ay: "Deli :) daha çıkmadı. Çıkınca yazarım."

Emr: "Bekliyoruz kuzum. Kendine dikkat et."

 

Ve beş saatin sonunda nihayet ameliyata giren iki doktorda gülümseyerek çıkmıştı ve İngilizce ile aileyi bilgilendirdi.

 

"Ameliyat çok başarılı geçti. Şimdi uyuyor. Bir saat içinde uyanır ve normal odasına geçer. Bundan sonraki süreç biraz daha yorucu olacak, ama geçecek. Tekrardan geçmiş olsun."

 

Azra ile Ayşegül sevinçle birbirlerine sarılıp, "Kurtuldu!" diye bağırdılar hastane koridorunda olduklarına aldırmadan. Sonra annesi ile babası da kıza sarıldılar.

 

Sezen hanım gülümsedi kıza "Ee artık babanla da görüşür, seni istemeye en yakın zamanda gelelim. Düğün sahibi olmayalı uzun zaman oldu," dedi sevinçle kocasına da sarılarak.

 

"Valla çok doğru dedin hanım, evlendirelim şu hergeleyi. Bulmuş gül gibi kızı, kaçırmadan bağlayalım ikisini birbirine."

 

Hep birlikte gülerken, Ayşegül'ün içi o kadar rahattı ki, hiçbir şey korktuğu gibi olmamıştı. Demek sorun, kötülükler zenginlikte değil, insanın kendi içindeydi.

 

 

İki saate yakın bir süre sonunda Doruk normal odaya alınmış, ailesi ve Ayşegül de yanına girmişlerdi.

Doruk hayatındaki en değerli varlıkları olan annesi, babası ve ablasının yanında sevdiği kızı da görünce içindeki mutluluk katlanmıştı. Ne de çok yakışmıştı bu kız ailesine.

 

Annesi sevgiyle oğlunun elini tuttu. "Oğlum nasılsın? Ağrın falan var mı?"

Doruk hiçbir şey demeden Ayşegül'e bakıp gülümsüyordu. Sonra annesi gülerek bir daha sorusunu sordu bu sefer muzip bir şekilde.

 

Doruk rüyadan uyanmış gibi döndü, "Çok iyiyim," dedi, “Çok çok hemde.” Sonra da kafasını kaşıyarak sıkıntı içinde "Bize biraz müsaade eder misiniz?" diye sordu.

"Neden ablacım?" diye sordu Azra başını 'seni seni' der gibi sallayarak.

 

"Ya Ayşegül'e bir soru sormam lazım. Cevabından sonra da onu öpeceğim. Yalnız olsak daha iyi."

Herkes gülerken, Ayşegül kıpkırmızı olmuştu. "Doruk!" dedi inanamayarak. "Ne utanmaz bir çocuk çıktın sen öyle."

 

"Ne?"

Azra kaşlarını kaldırdı, "Ha demin yapmadın sanki önümüzde."

"O ayrı. O kısa bir öpücüktü."

Ayşegül yüzünü yellerken, ablası "Ooo..." diyerek kahkaha atıyordu. "O kısa bir öpücükse, biz buradan direkt otele gidelim, yarın sabah gelelim," dedi.

 

Doruk başını olumlu anlamda salladı, "Çok mantıklı düşündün abla, tebrik ederim."

"Azra abla!" diye bu sefer Azra'ya çıkıştı Ayşegül. Daha ne kadar utanabilirdi ki...

Annesi ile babası ayaklanmıştı. "Hadi Mithat kaçalım, yoksa abla-kardeş kızarmış domatese çevirecekler kızı."

 

Üçü çıktığında Ayşegül sinirle adama döndü, "Doruk sana inanamıyorum ya, nasıl ailenin yanında böyle bir şey dersin."

"Yapmadığıma dua etmiyorsun, dememe mi öfkelendin?" derin bir nefes alarak elini kıza uzattı ve "Yanıma gel," diye fısıldadı.

Ayşegül yavaş adımlarla adama yaklaştı ve yanına oturdu. "Çok utandım."

 

"Yanlarında öpseydim daha çok utanırdın. Boşver şimdi onları," dedi oturuşunu dikleştirip, kıza yaklaşarak. "Seni otobüste gördüğüm o an, aklımı başımdan aldın Ayşegül. O kadar ki eğer hastanede seni görmeseydim, okula gelip kapında bekleyecektim."

 

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten." elini okşadı, "Ayşegül, seni çok seviyorum. Seni kaybetmemek için sana yalan söyleyecek kadar çok seviyorum ve o ameliyattan senin için sağsalim çıktım. Şimdi beni hayata bağlayacak cevap sende. Benimle evlenir misin bebeğim?"

 

Ayşegül gülümsedi "Evet, evlenirim!" dediğinde Doruk tek eliyle ensesini tutup, onu kendine çekerek dediğini yaptı ve dudaklarını kendi dudakları ile örttü.

 

 

“Babacım, annecim!” dedi Ayşegül görüntülü arayan anne babasına el sallarken.

“Doruk nasıl oldu kızım?” diye sordu Ayşim merakla.

 

Ayşegül kamerayı arkasında ablası ile oturan Doruk’a çevirdi. “Gayet iyi. Bakın. Ablası ile dedikodu bile yapıyor.”

Doruk gülümseyerek el salladı, “Merhaba hocam, nasılsınız?”

 

“İyiyiz Doruk sen nasılsın?”

“Çok iyiyim. Siz nasılsınız Ayşim teyze?”

“İyi olduğunu duyunca çok iyi oldum.”

Sonra Azra lafa girdi, “Dedikodu konumuz sağlam ama. Benim deli kardeşim evlenme teklifi etti, sizin de aklı başında olduğunu sandığım kızınız hangi akla hikmetse yüzük olmadan teklifi kabul etti. Onun çemkirmesini yapıyordum.”

 

Oğuz’un surat ifadesi değişirken, Ayşegül kameraya elini koydu.

“Ekran gitti, Ayşim ekran mı karardı benim gözlerim mi karardı?”

 

“Babacım-baba-ses-gelmi-“ ve kapattı.

“Ayşim ne oluyor şimdi ben anlamadım, yemin ederim.”

Ayşim gülümseyerek adama sarıldı, “Düğün ikiydi üç oluyor bebeğim.”

Elini kalbine koydu, “Yemin ederim siz beni öldüreceksiniz.”

 

*** 

 

Bulut huysuz bir şekilde kıpırdanınca James yutkunarak Özgür'e yaklaştı, "İzin vermezse kaçırırım kızı Özi, ona göre konuş. Korkut yani. Herşey serbest."

Özgür birden bakışlarını ona çevirdi, "Lan haydutluğun eksikti başıma, sus artık."

"Evi bitirdim banane ya, evleneceğim ben önümüzdeki ay."

 

Şermin gülümseyerek kardeşine baktı, "Şimdi canım kardeşim, malum çocuklarımız nişanlı."

 

"Allah günahımı affetsin yapacak bir şey yok, öyle." Ela öksürerek onu uyarınca, omuz silkti.

Bu sefer Özgür araya girdi, "James de evi tamamlamış, eğer sizin içinde uygunsa önümüzdeki ay düğünü yapmak istiyorlar."

"Önümüzdeki yıl uygun."

 

"Hayır ya," diyerek düzeltti James. "Önümüzdeki ay Bulut babacığım. Ay dedi, yıl değil."

 

"Önümüzdeki ay diyor Ela, ben boğarım bu çocuğu. Hemen alacak kızımı! Vermem!"

"Sende Ela için öyle acele etmiştin ya Bulutçum," dedi Şermin sevimsiz bir şekilde gülümseyerek.

 

"Sen beni ne karıştırıyorsun şimdi? Hem ben şeyden acele et-miştim!" aklına gelen şeyle Ela'ya baktı, "Allah korusun! Ela ben bu çocuğu döverim!"

 

"Ya babacığım her şeyimiz hazır işte. Biz önümüzdeki ay evlenelim diyoruz."

James sevgilisine bakıp, gülümsedi. "Evet. Evlenelim artık Bulut baba."

 

"Bana baba deyip durma, daha damatlığını hazmedemedim çocuk. Kızımın da beynini yıkamış."

"Seviyorum baba, ne yıkaması."

"Küçükken kabul etmemiştin. Bana 'ben evlenmek istemiyorum baba' demedin mi?"

"İlkokuldaydım baba."

 

"Daha aklı başındaydın demek ki!" diye çıkıştı.

Ela onun elini tuttu, "Bizim için de uygun değil mi hayatım önümüzdeki ay?"

"Ben uygun değilim Ela, hazır değilim belki."

 

"Hazırlandığın kadar artık Bulut," dedi gülerek ve Şermin'e döndü. "Tamam Şermin abla, bizim için de uygun. Gençler gitsin gün alsın."

 

Bulut başını başka yöne çevirip, kollarını göğsünde birleştirdi, "Otuz ikisine alsınlar o günü. Otuz ikisine."

"Bulut!" diyerek uyardı onu Ela.

Ve ertesi akşam Uğur'un evinde de farksız bir an yaşanmamıştı. Onlarda Nefes ile James'in düğününden iki hafta sonraya karar vermişlerdi ve hazırlıklar hızla başlamış oldu.

 

*** 

 

James ile Ela bir türlü odalara karar veremiyorlardı. "Oturma ve salonu ayrı ayrı istemiyorum James."

James kafasını kaşıdı, "Ama öyle olmaz mı Eloş ya, sen bir şey söyle? Ben oturma odasını çok farklı dizayn etmiştim. Salonu da daha ağır hayal ettim."

 

Ela odaya şöyle bir baktı, "Valla James ne yalan söyleyim, ben çocuklar büyüyünce salonu oturma yapıp, oturma odasını da Demir'in odası yaptım ve inan çok rahatladım. Çok gereksiz bir ayrıntı. Bak bu salon çok güzel. Şu girintiye yemek masasını koyarsınız, senin dediğin gibi de perde ile ayırırsın. Salonla oturmayı da bir yaparsınız."

 

"İyi peki," dedi tablette bir şeyleri düzelterek. "Ona göre bir değişiklik yaparım ben."

"Ela, bebeğim mutfaktaki raflar tamam. Başka ne kaldı?" dedi Bulut onların bulundukları odaya gelerek.

"Bitti babacığım, teşekkürler," diyerek babasını öptü Nefes.

 

James tabletten başka bir odanın dizaynını açtı, "Bak Eloş, bu da yatak odasının planı. Nasıl olmuş?"

 

Ela adamın tabletteki çizimine baktı, "Aa harika bu James. Bayıldım."

Bulut ilgilenmiyormuş gibi yapıp, başını sadece uzatıp baktı, sonra da yüzünü buruşturdu. "Gereksiz bir oda olmuş. Salonu iptal ettireceğine, bunu iptal ettir," diye homurdandı karısına.

 

James tableti onun görüş alanından çekti, "Sen bakma Bulut baba, küsüm ben sana."

"Lan kızımı çalan o, küsen o. Adama bak!"

"Çalmadım. Geldim, Allah'ın emri ile istedim, sen de rıza verdin, bende nişan taktım. Çalma çırpma yok."

 

"Boşluğuma geldi. O da benim salaklığım."

"Estafurullah. Doğru yolu bulma diyelim." Ela ile Nefes'in diğer odaya gittiklerini görünce, şeytanca sırıtarak tableti uzattı, "Bakacak mısın yatak odamıza?" dedi.

Bulut dehşetle açtı gözlerini, "Ela!" diye bağırdı. "Arsız bu çocuk! Yemin ederim ben bu damadı hakketmedim! Ben edepliydim ya."

 

"Ya anlamıyorum Bulut babacığım, edepli damat nasıl oluyor tarif eder misin?"

Bulut yüzünü buruşturdu, "Kendine bak," dedi. Sonra "Baktın mı?" diye sordu.

"Baktım, ee?"

"Tam tersin."

 

"Yok öyle bir damat. Ne Nefes'i başkasına yar ederim, ne de Nefes beni başkasına yar eder. Elindeki tek damat benim. Benimle idare edeceksin artık."

Bulut sinirle Ela'nın yanına gitti, "Ben böyle mi yaptım babana Ela'm ha? Edepsiz miydim ben?"

 

"Valla bilemiyorum Bulutçuğum, en son nişanlıyken bir Bulut tanıyordum ben de çok da edepli değildi. O sadece saman altından su yürütüyordu. Koltukları göstermeye getirdiğin günü unutmadım," diye fısıldadı gülerek.

 

O sırada James de Nefes'e "Koltuklar haftaya gelecek, gelir bakarız. İstediğin şekilde dizeriz," diyordu.

Bulut gözleri kocaman açılarak atladı hemen, "Ben gelir bakarım kızımla. Koltuk bakmak babaların işi. Siz olmaz, bakamazsınız!"

 

James başını sağa sola sallayarak odadan çıkarken, Ela kahkaha atıyordu. "Ben diyorum, kişi kendinden bilir işi diye de inanmıyorsun."

"Ela Allah'ım korusun, ben çok pişmanım!" dedi gömleğinin düğmelerini açarak.

 

*** 

 

James ofisinde çizimlerini kontrol ederken, kapı çalındı. "Gir," diye seslendi bakmadan. Tülin elinde iki kahveyle içeri geçti. James başını kaldırıp, kadını görünce kaşlarını çattı. "Hayırdır Tülin?"

 

"On beş dakikalık aradayız. Bende çıkmadığını görünce, kahveni buraya getireyim dedim. Hem de bana proje ile ilgili notlar verecektin, onları alırım dedim."

"Mail atacaktım sana notları zaten. Elden iş vermeyi sevmem çok," dedi.

"Kahve?"

 

Çok da kaba görünmemek için "Teşekkür ederim," diyerek aldı. Ama yüzünde bu durumdan hoşnutsuz olduğunu belli eden bir ifade vardı.

 

O sırada telefonu çaldı. Gelen mesajı görünce, gülümsedi.

 

N: "Evimize aldım nasıl?" -Tablo resmi.

J: "Ben evin her yerine ikimizin resmini koymayı planlıyordum, ama bu da güzelmiş."

N: "Ya Jojo, seviyorum seni."

J: "Bende seni hayatım."

N: "Çıkışta alışverişe katılacaksın değil mi?"

 

James yazma işini bırakıp, aradı.

"Efendim aşkım?"

"Bebeğim, kaça kadar kalacaksınız ki siz çarşıda?"

 

"Ya bir sürü eksik var. Annem ve Burçin teyze çeyizlik şeylere bakıyorlar. Havlu, çarşaf gibi. Benle Aslı da tablo, süs eşyaları ve diğer şeyleri hallediyoruz."

James bir an düşündü, "Peki benle işin var mı? Ben direkt eve geçelim diyecektim. Bir iki ufak işim kaldı. Bir de koltuk takımları, yatak odası falan gelmiştir. Şeri ilgileniyor gerçi. Ama akşam görmek istiyordum."

"Hımm, tamam o zaman. Ben yarın sanıyordum."

 

"Yok. Aradılar sabah, bugüne aldılar. Bende Şeri'ye dedim."

"Çıkışta benle Aslı'yı alırsın, gideriz o zaman olur mu?"

"Saat üç bebeğim. Benim yanınıza gelmem altıyı bulur."

 

"Tamam, inşallah biter o zamana kadar."

James güldü, o tam tersini kastetmişti, "İnşallah biter aşkım, hadi öpüyorum seni. Aslı'ya da annenlere de selam söyle."

"Ben de çok çok öptüm."

 

Telefonu kapattığında kadının tuhaf bakışları ile karşılaştı, "Gerçekten evleniyor musun?"

"Evet de neden sordun anlamadım, garip mi?"

"Yani senin gibi erkekler daha çok öyle tek eşliliği pek sevmezler," dedi ayak ayak üstüne atarak.

 

James başını sağa sola salladı, "Benim gibi erkeklerden kastın ne?"

"Yakışıklı, kariyer sahibi, havalı-"

"Havalı değilim, yakışıklılığım kimseyi ilgilendirmez, mesleğimi bile ben onun hayaline göre seçtim, yani benim kariyerim onun hayali ve ben hayatım boyunca bu günü bekledim. Nefes ile evleneceğim o anı... O benim ilk ve sonum. Yeterli mi?"

 

"İlk sevgilin olduğu belli. Başka tatlar tatsaydın düşüncen değişirdi bence. O çok... Yani ne bileyim sana göre çok sıradan."

 

James ayağa kalktı sinirle, "Birincisi ben değişik tatlara açık değilim, özellikle herkesin tattığı şeyleri tatmayı pek sevmem. Tarzım değil! İkincisi, benim sevdiğim kadına sıradan diyecek o niteliğe sahip değilsin. Aksine o çok özel bir kadın. Sıradan kime denir biliyor musun?" kızın bacaklarına bakıp, iğrenir gibi yüzünü buruşturdu, "Nişanlı ve evlenmek üzere olan bir adamı güya bacakları ve saçma sapan rujlu dudakları ile baştan çıkarmaya çalışan basit kadınlara denir." Elini masaya koyup, hafifçe eğildi, "Ve inan bana nişanlımın nefes alışı bile beni delirtirken, senin varlığın bir tek benim midemi bulandırıyor. Bir daha bana 'SIRADAN' numaralarla gelme, hatta mümkünse hiç gelme."

 

Kadın sinirle odadan çıktığında o da sinirle koltuğuna oturdu, "Gerizekalı, budala!" dedi ve getirdiği kahveyi bardağı ile birlikte çöpe attı.

 

*** 

 

Doruk uzun süren bir yığın tedavi sonrası sağlığına kavuşmuş ve nihayet eve dönüyordu. Ayşegül ve Azra yanında iki hafta kaldıktan sonra, geri dönmüş ve geri kalan haftalar Ayşegül ve Doruk için geçmek bilmemişti.

 

Doruk ve anne babasını havaalanında Azra karşılamıştı.

Azra, acele eden kardeşinin koluna girdi. "Yavaş ol bebeğim, çarpma kolunu bir yere."

 

"Nerede ya?" diyerek etrafına bakındı.

"Kim kuzum?"

"Ayşegül."

"Özledin anlaşılan?" diyerek gülümsedi annesi.

"Çok özledim."

 

"Ta kuzum şimdi aradı beni, yetişememiş. Eve gelmesini söyledim bende."

"Yetişememiş mi? Bu ne saçma bir şey."

"Aa İstanbul trafiği Doruk, normal."

"İyi bir şey demedik!" dese de aslında içten içe sinirlenmişti.

 

Hep birlikte arabaya bindiler. Doruk tüm yol moralinin bozukluğunu belli etmişti. O uçağa binerkenki heyecanı ve mutluluğu yerle bir olmuştu. Uçaktan iner inmez onu görmeyi, ona sıkı sıkı sarılmayı düşlemişti.

"Moralini bozma, belki son anda işi çıkmıştır," dedi Azra onun elini sıkarak.

"Benden önemli mi abla?" diye hafif bir öfkeyle söylendi.

 

"Dün birlikteydik, o da çok heyecanlıydı ve inan sabırsızlıkla saat sayıyordu."

"Hıı, belli. Gördük." ablası ona ayıplar gibi bakınca, hemen savunmaya geçti, "Hayır ne var abla biliyor musun, gelen o olsaydı ben sabahtan o havaalanına kamp kurardım, kamp. Ama hanımefendi yetişememiş."

 

Eve geldiklerinde hızla indi arabadan. “Doruk yavaş, sakin ablacım. Kolunu incitme.”

“İyiyim ben, bir şey olmaz!”

“Arka bahçedeler,” dedi gülerek.

“Pardon da benim sevgilim neden bu tarz mesajları sana atıyor da bana atmıyor?”

“Bilmem. Benimle flörtleşmek hoşuna gidiyordur belki.”

“İğrençsin.”

 

Arka bahçeye döndüğünde gördüğü manzaraya inanamadı. Herkes oradaydı. Ayşegül’ün tüm sülalesi ile kendisinin sülalesi bir aradaydı. Koca pankartta ‘HOŞGELDİN DORUK’ yazıyordu. Bütün bahçe beyaz sümbül ve açık pembe güllerle süslenmişti. Ayşegül’ün de üstünde beyaz renkli, üstünde de pembe güller olan bir elbise vardı ve çok şıktı. Aynı güllerden de taç yapmıştı başına.

 

Ama asıl sürpriz girişte beyaz tahtada yazan yazıydı.

‘AYŞEGÜL VE DORUK’UN NİŞAN TÖRENİNE HOŞGELDİNİZ’

 

???

 

 

Bölüm : 15.12.2024 20:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...