
...
Kuaförde Nefes her şeyi ile hazırdı saçlarına takılacak olan tacı kalmıştı sadece. "Hadi tacı da takın ama, geç kalacağım."
"Tacı ben takacağım," diyen sese dönen Nefes'in tüm organları yer değiştirmişti. James takım elbisesi ile tam karşısında duruyordu.
James ise nefes alabiliyor muydu bilemiyordu şuan. Yavaşça kıza yaklaşınca, Nefes de ayaklandı. İki aşık karşı karşıyaydı şimdi. Birbirlerinden gözlerini ayıramıyorlardı.
"Çok güzelsin Nefes, çok ama çok güzelsin."
"Sen... Sen de çok yakışıklı olmuşsun."
Ellerinde kendi yaptığı papatyalardan oluşan tacı başına takarken, eğilip kulağına da "Senden sonra bunu kızımıza takmak istiyorum. Senden bir kız çocuğu istiyorum Nefes. Senin gibi bahar kokulu bir kız," diye fısıldadı. "Çünkü şuan, şu halini gördükten sonra seni hiçbir erkekle paylaşamayacağımı düşündüm." Yavaşça ellerini beline dolandı ve yumuşak bir temasla kızı sardı.
"Seni çok seviyorum James."
"Bende seni seviyorum Nefes, gidelim ve şu nikahımız kıyılsın mı artık?"
"Olur."
***
Tüm salonu dolduran müzikle giriş yapan çiftle herkes ayaklanıp, alkışlamaya başlamıştı. James'in gülümsemesi gözlerine kadar ulaşıyor ve her gördüğü kişiye selam veriyordu. Nefes ise heyecandan titriyordu.
Nikah masasına oturduklarında Aslı ile Emir de şahit olarak yerlerini almışlardı. Nikah memuru o bilindik soruları sorarken her biri birbirlerinin gözlerinin içine bakarak 'EVET' diye bağırdılar.
İmzalar atılırken Ayşegül "Nefes ayağına bas! Ayağına bas!" diyor, Doruk'un inanamayan bakışlarına aldırmadan devam ediyordu. Sonra da nişanlısına, "Ne? Bende senin ayağına basacağım," diye çıkıştı.
Nefes de vakit kaybetmeden James'in ayağına basmıştı zaten.
"Sayın Nefes Korkut bakıyorum da üstte olmaya bayağı meraklısınız."
Nefes adamın fısıltısı ile kıpkırmızı olurken, nikah memurunun "Gelini öpebilirsiniz," sözü ile kızı önce alnından sonra da "ÖP! ÖP!" diye bağıran kalabalığın gazına gelip belinden kavradı ve dudaklarından öperken bir elini kaldırıp, zafer işareti yapan adama herkes ıslıklarla eşlik etti.
Sonra da elinden tutarak sahneye geçtiler. İkili dans ederken kuzenleri ve arkadaşları etraflarına yuvarlak yapmışlardı. Demir gitarı ile çalıyor, kalabalıkta bir ağızdan şarkıyı canlı söylüyordu.
"Çok heyecanlıyım James."
"Sakin ol ve gülümse bebeğim. Artık evliyiz."
"Evliyiz."
James onu sımsıkı sardı, "Bu gece ve bundan sonraki her gece benimsin sevgilim." Sonra da kalabalığa katılıp, şarkıyı o da sevdiği kadının gözlerinin içine bakarak söyledi.
"...
Seni içime çektim bir nefeste!
Yüreğim tutuklu, göğsüm kafeste...
Yanacağız ikimiz de ateşte -Derken kızın gözlerinin içine bakarken göz kırptı.
Bir kıvılcım yeter hazırım bak!
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!
Allah'ım... Allah'ım...
Ateşlere yürüyorum...
Allah'ım acı ile,
Aşk ile büyüyorum!
Beni yor hasretinle, sevginle yor.
Sevgisizlik ayrılıktan daha zor.
Dilediğin kadar acıt canımı...
Yokluğun da varlığın da yetmiyor...
Yokluğun da varlığın da yetmiyor!
Allah'ım... Allah'ım...
Ateşlere yürüyorum...
Allah'ım acı ile,
Aşk ile büyüyorum!
Beni yak, kendini yak, her şeyi yak!
Bir kıvılcım yeter ben hazırım bak!
İster öp okşa istersen öldür...
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!
Seni içime çektim bir nefeste!
Yüreğim tutuklu, göğsüm kafeste...
Yanacağız ikimiz de ateşte -Derken kızın gözlerinin içine bakarken başını sallayarak göz kırptı.
Bir kıvılcım yeter hazırım bak!
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk!
(Duman/Sezen Aksu - Beni Yak)
Ve düğünün sonlarında James yeleğini çıkarmış, papyonunu çözmüştü. Hatta gömleğinin de kollarını bileğine kadar çekmişti. Nefes de duvağını çıkarmış, sadece çiçekli tacı ile kalmıştı. Herkes son gaz eğlenirken, köşede bileğine taktığı bileklikle oynayan ve kıskançlıktan artık gözleri dönen kızın elindeki bombanın kimse farkında değildi ve o bomba geri sayıma başlamıştı. Ne zaman patlayacağını ise sadece kendisi biliyordu.
*
Takı merasimi bayağı uzun sürmüştü, ilk James pırlantalı bir set takmıştı Nefes'e ve ardından Demir ile Emir her biri kardeşlerine birer bilezik takarken, Bulut kızına set, damadına da güzel bir saat takmıştı. Özgür de Nefes'e set, Şermin ise beşi bir yerde takmıştı.
Ve takı merasimi bittiğinde James bunalmış bir şekilde yerine geçti. "Bu ne lan? Bilseydim takısız yapardım düğünü."
Nefes üzerindeki takıları çıkarıp, annesinin ona tuttuğu keseye koyuyordu. James de üstündeki paraların hepsini içine koydu.
"Eloş, bunlar biz balayından dönene kadar sizde kalsın."
"Tamam canım." Sonra Emir'e seslenip altınları ona verip kızı ile damadına döndü, "Hadi siz hazırlanıp, yavaş yavaş gidin artık bence," dedi.
"Tamam anne, çok yoruldum zaten."
James ceketini giyerken, Doruk'un kulağına "Darısı size," dedi gülerek.
"Amin. Şu anı yaşayacak mıyım acaba?"
"Yaşarsın yaşarsın."
Doruk nişanlısına bakıp, iç çekerken Ayşegül de ona bakıp gülümsüyordu.
Nefes eline çiçeğini alıp arkasını dönerken bütün kızlar toplanmıştı. Birtek Kayran katılmamıştı. O Serhan ile köşede yanyana oturmuştu, halinden de çok memnundu.
Nefes "Bir... İki... Üç..." deyip çiçeği attı ve çiçek Kayra'nın kucağına düştü. Kayra eline çiçeği alıp, Serhan'a baktığında "Yok canım!" diyerek Serhan başını salladı. "Aklından bile geçirme."
Kayra "Kader," dedi iç çekerek.
Nefes ile James elele tutuşup arabaya giderken herkese el salladılar.
Ama Bulut bununla yetinemedi ve kızını kendine çekip, sımsıkı sarıldı ona. "Annen ilk gün annesine ağlamıştı, sende eğer annene ya da bana ağlarsan hemen ara gelirim ben."
James karısını kendine çekti, "Yok canım, daha neler. Niye ağlasın?"
"Annesi ağlamıştı ama."
"Valla onun ağlaması normal. Şuan koca olan benim, aradaki fark açık ara yani."
"Lan yemin ederim yarın üçüncü sayfa haberlerine çıkacağız. Damadını düğün günü öldüren kayınpeder olarak manşetlerde olacağız hemde."
Ela kahkaha attı, "Hadi James, bunun veda faslı bitmez. Sen al Nefes'i git."
James kapıyı açıp, Nefes'in binmesine yardım ederken, Emir, Aslı, Doruk, Ayşegül ve diğerleri arabanın üstüne konfetiler patlattılar.
"Ee damat ayıklarsın artık gelinin saçından tek tek bunları."
"İki hafta sonra görüşeceğiz Emir bey."
Uğur sinirle homurdandı, "Ne diye o günü soktun şimdi sen araya. Daha iki hafta var! Kim öle kim kala!"
"Valla benim kalacağım kesin Uğur babacığım da sende kendine baksan iyi olur. Nerde davullu zurnalı düğün, nerede sade nikah."
"He her koşulda alacaksın yani."
"Kaçarı yok!"
***
James ile Nefes teraslarında minderlere uzanmış, yıldızlara bakıyorlardı. Nefes henüz gelinliğini çıkarmamıştı, James de gömlek ve pantolonuylaydı, sadece gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı. İçtikleri ikinci şarap şişesinden sonra ikisi de minderlere yığılmıştı.
"Nefes..."
"Efendim James."
"Neden biz yatak odamızda değiliz?"
Kız kıkırdadı, "Bilmem. Kalkacak halim yok."
James kadına dönünce, Nefes de ona döndü. Şimdi yüz yüze bakıyorlardı. "Gözlerin şuan harikalar. Sınırsız bir gece gibi."
"Öyle mi?"
"Evet." Kadının kolunu okşadı. "Bu gece bana hiçbir şeye 'hayır' demeni istemiyorum."
Nefes heyecanla yutkundu, "Ta-tamam," dedi sesi titreyerek.
"Sınır yok, kural yok, her şeyi yaşayacağız."
"Tamam."
"Ve artık utangaç Nefes'i istemiyorum. Bu gece ve bundan sonraki her gece ateşli, sınırsız ve kuralsız bir Nefes istiyorum."
Nefes birden adamın üstüne çıktı. "Böyle mi?"
James gülümsedi, "Aynen böyle bebeğim," dedi kahkaha atarak.
***
Bulut bütün gece telefonuna bakıp durmuştu. "Aramadı Ela!" diye bağırdı.
"Bulut neden arasın?"
"Sen neden aramıştın anneni? Bak hayırlı evlat başka oluyor valla. Bu kız sana çekmedi Ela, neden?" diye çıkıştı.
"Ya Bulut ben ilk kez ailemden ayrılmıştım. Bu kız dört senedir zaten Ankara'daydı. Hatırlamıyor musun ilk gününde yarı yoldan geri dönmüştük. Çok ağlamıştı."
Bulut yüzünü buruşturdu, "Evet. Arabadan inen James'e sarılmıştı ama ağlayarak."
Ela güldü, "Bence bu hayatta kızımızı daha çok seven biri olamazdı Bulut. Bence içimiz rahat olsun."
"Olmasa vermezdim zaten Ela." Kadını kollarına aldı, "Mutlu olmayacağını bilsem vermezdim ki kızımı."
"Seni seviyorum Bulut."
"Bende seni çok seviyorum. İlk ve son kadınım."
"O adamda yıllar sonra bizim gibi kızımızı saracak ve birbirlerine aşkla bu cümleleri kuracaklar. Hadi uyu artık."
"Kızımı sarmış uyuyordur şimdi," dedi hoşnutsuz bir sesle.
"Belki," derken kıkırdamıştı ki adam resmen gürledi.
"Ela!"
***
Geldikleri yere bayılmıştı Nefes. Santorini adında bir Yunan Adasına gelmişlerdi.
"Burası harika James," dedi etrafında dönerken.
"Özi'nin hediyesi, beğendin mi?"
"Bayıldım." Odanın içinde yatağın hemen yanından başlayan şerit şeklinde bir havuz vardı ve tünelle terastaki şahsi havuza bağlanıyordu.
"Yüzelim mi karıcığım?" dedi muzip bir şekilde.
"Bu saatte mi?" derken saate baktı, bire geliyordu.
"Evet. Neden olmasın."
"Peki," dedi valizine yönelerek.
Adam bileğinden tuttu, "Nereye güzelim?"
"Bikinimi-"
"Hiç gerek yok," dedi ve üstündeki beyaz elbiseyi omuzlarından hızla indirdi.
"James!"
"Sınır yok diye anlaşmıştık küçük hanım."
"Tamam," dedi kıkırdayarak. "Dünden beri yaşadıklarıma inanamıyorum zaten James."
Adam kahkaha attı, "Çok tatlıydı o itiraz edemediğin şaşkın hallerin."
"Çok ayıp şeyler yaptın ve yaptırdın beyefendi," derken adamın üstündekileri çıkarıyordu.
"Çok ateşliysem demek ki..."
Çırılçıplak kaldıklarında birlikte suya girip, tünelden terastaki havuza çıktılar. James'in elinde şampanya ve kadehler, Nefes'in de telefonu vardı.
Teras havuzun en köşesine geldiklerinde havuzun bitimi tepeden denizi ve ışıl ışıl adayı görüyordu.
"Manzara muhteşem." Telefondan güzel bir yabancı şarkı açıp, köşeye koydu ve ellerini duvara yaslayıp, manzarayı izledi.
"Evet," diyen James de arkadan kıza sarıldı. "Harika. Ama sen daha harikasın." Kadını kendine çevirip, öpmeye başladı. "Şimdi burada?"
"Delisin!" ikisi de kahkaha atıp, öpüşmeye başladılar. James yaşadığı her andan zevk alırken, Nefes'in artık kalbi yetersiz kalıyordu bu aşka.
İkisi de rahatladıklarında, telefonun çaldığını duydular. "Kim bu saatte ya?" dedi Nefes yüzerek köşeye giderken.
"Ne bileyim."
Babasının aradığını gördüğünde gözleri kocaman oldu. "Hii... Babam. Hemde görüntülü arıyor."
"Ne?" diye inledi James. "Saçmalık."
"Ama James otele yetiştiğinizde arayın demişti. Aramadım ben."
"Ya zaten sabahtan beri on kez aradı neredeyse Nefes! Ne bu canım? Biz evlendik artık, hesap mı vereceğiz?"
"Hesap değil James, haber. Merak etti adam tabi."
Tünelden geçerek yeniden odaya geldiler. Hemen üzerine bornozu giyip, babasını aradı. James de üzerine bornoz giyerken, "Ben yapacağımı biliyorum," dedi ve Nefes'in yanına oturdu.
Babası ilk çalışta açmıştı, "Nefes kızım? Vardınız mı otele?"
"Evet-" diyordu ki James sözünü kesti, "Yüzüyorduk babacım. Açamadık ondan."
Nefes ona dirsek atarken, Bulut kaşlarını çattı, "Ela, saat farkı yok o adayla aramızda değil mi o kadar?"
"Hayatım, tamam bak yetişmişler. Sağlıklılar, hadi kapatalım da gençler dinlensin," dedi yüzünü yellerken.
"Ne dinlenmesi yüzüyorlarmış baksana Ela!" sonra ekrana döndü, "Gece gece mi yüzdünüz siz?" derken gözleri kocaman açılmıştı.
"Bulut babacığım, biz balayında olan bir çiftiz. Bilmem açıklayabildim mi? Gece-gündüz çok fark etmiyor yani."
"Ela! Kapat şunu valla sinir krizi geçireceğim."
"Babacığım sen bakma ona, valla yüzüyorduk. Odada havuz var," dedi ekrandan o tarafı göstererek, ama yerdeki kıyafetleri gören Bulut daha da öfkelenmiş, Nefes kıpkırmızı olmuş, James ise gülme krizine girmişti.
"Aşkım bence kapat, konuştukça batacaksın."
"James sus sen. Sana uydum-" ağzını kapattı ve ona dehşetle bakan babasına neredeyse dolu dolu gözlerle bakıp, "James batıyorum," dedi.
James gülerek kızın elinden telefonu aldı ve "Bence kapatalım babacığım," derken dudaklarını birbirine bastırıyordu.
Bulut da Ela'ya verdi telefonu, "Kapat şunu Ela!" diye çıkıştı.
***
"Ayşegül bu renk çok çirkin?"
Ayşegül sinirle nişanlısına döndü, "Renk mi çirkin? Yoksa açık diye mi Doruk bey?"
Doruk yüzünü buruşturdu, "Nefes'in düğününde giydiğin çok mu kapalıydı Ayşegül? Gerçekten de rengini beğenmedim." Sonra etrafına bakındı ve bir görevliye, "Bakar mısınız?" diye seslendi.
Kadın yanlarına gelip, "Nasıl yardımcı olabilirim?" dedi.
"Bunun başka bir rengi var mı? Kahverengi hoş değil de."
"Siyahı, laciverti ve kırmızısı var."
Doruk bir an düşünüp, kıza baktı ve "Kırmızı," dedi.
"Peki hemen getiriyorum."
Doruk nişanlısına dönüp, "Yeterince inandırıcı mı?" diye sordu.
Ayşegül mahcupça başını salladı, "Evet inandım."
"Güzel."
Kadın kırmızı elbiseyi poşetinden çıkarıp, içeri giyinme kabinine asarken, "Bu modellerimiz yeni geldi, beğenmenize sevindim," diye açıklama yaptı.
"Bayıldım," dedi Ayşegül samimi olan genç kıza gülümseyerek.
Ayşegül kabine girince, görevli kadın uzaklaştı onlardan. Doruk da yeniden koltuğa oturdu. Ama Ayşegül'ün seslendiğini duyunca birden kalkıp, kabine geldi.
"Ne oldu hayatım?"
"Ya deminki kızı çağırır mısın? Fermuar sıkışmış arkadan açamıyorum."
Doruk etrafına bakındı, ama kızı göremedi. "Bebeğim yok burada kimse. Ben yardımcı olurum, gireyim mi?"
Ayşegül perdeden bir tek kafasını uzattı, "Sen mi?"
"Evet."
"Gidip çağırsana kadını. Üşengeç misin?"
Doruk gülerek kızı içeri itti ve kendi de girip perdeyi örttü. Tam arkasında durdu, ikisinin de aynadan bakışları kesişiyordu.
"Çok yakışıyorum."
"Neye?"
"Sana. Güzelliğine, saflığına..." çıplak omzunu öptü, "En çok da aşkına."
Ayşegül gülümsedi, "Hadi aç şunu. Şimdi bir gören olacak, yanlış anlayacak."
Adam yavaşça fermuarı açarken derin derin nefesler alıp veriyordu, "Ayşegül sutyen giymemişsin."
"Bu elbiseye sutyen olmaz Doruk. Kendinden süngerli."
"Allah yardımcın olsun o zaman sevgilim." Sözü bittiğinde kız elbise düşmesin diye önden tutuyordu ki, Doruk kendine çevirdi ve iki elini de çekti oradan.
"Do-Doruk..."
"Şişş..." dedi kızın üzerinden elbisenin düşüşünü izlerken. "Çok güzelsin Ayşegül. Sana dokunmak için deliriyorum." Kızı arkaya yasladı ve dudaklarını öpmeye başladı. Yavaşça göğüslerini okşarken "Delirtiyorsun beni," dedi.
"Doruk biri görecek dur Allah aşkına."
"Sadece öpüyor-"
"Ayşim! Bak bu nasıl hayatım?"
Doruk yutkunarak yüzünü buruşturdu, "Bu... Baban değil, değil mi? Ses benzerliği ile isim benzerliğinin ahenkle dans edişidir umarım. Değil mi Ayşegül?" diye inledi.
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |