28. Bölüm

23.BÖLÜM - MUTLULUĞA ADIM ADIM...

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

 

“Ay Oğuz harika. Deneyim mi hemen?”

“Dene.”

“Çok isim benzerliği oldu ama!” dedi Doruk ağlamaklı bir sesle.. Ayşegül ise konuşamıyor, kırmızı olan elbiseyi giymeye çalışıyordu. “Neden en olmadık zamanlarda babana yakalanıyoruz biz?” diye sessizce inledi.

 

“Hanımefendi bu kabin müsait mi?”

Kadın etrafına bakındı, “Aslında bir nişanlı çift vardı ama, gittiler mi anlamadım.” Sonra kabine yaklaştı, “Orada mısınız hanımefendi?”

Ayşegül konuşamıyordu, konuştuğu an babası sesini tanırdı zaten, bu yüzden Doruk sesini incelterek “Evet, deniyorum!” dedi.

 

Ayşegül elini ağzına koyup, kıs kıs gülerken, Doruk ona sinirle bakıyordu. “Gülme!”

“Aa evet, içerideymiş. Nişanlısı da buralardadır her halde.”

Oğuz burnunu buruşturdu, “Ne çirkin sesi vardı kızın öyle, değil mi Ayşim?” dedi karısını dürterek.

“Ay sanane Oğuz.”

 

Diğer kabinin boşaldığını gören görevli, “Hah, sizi de şuraya alayım,” dedi hemen.

Doruk kendini beğenmiş bir şekilde sinirli bir sırıtışla, “Ben bayılıyordum senin sesine sanki,” diye homurdandı.

 

 

“Ay Doruk bak Allah aşkına, girdilerse hemen çıkalım. Bu elbise oldu zaten. Alıp gidelim buradan.”

“Kızım annen girecek kabine, baban dışarıdadır.”

“Ya onlarda sever fantezik şeyleri, kesin babam da girer.”

Doruk hafifçe çıkardı başını, ama Oğuz’u görünce hemen geri girdi, “Bok sever. Yaşı gelmiş kaça, ne fantezisi gözünü seveyim.”

 

Ayşegül yüzünü yelledi, “Yakalanacağız yemin ederim, rezil olacağız.”

O sırada mağazadaki görevli kadın geldi kabinlerinin önüne, “Hanımefendi denediniz mi oldu mu?”

Oğuz da bakmıştı o tarafa.

Doruk yüzünü ekşitti, “Oldu, oldu. Alacağız,” dedi yine sesini incelterek.

 

“Tamam. Nişanlınıza gösterecek misiniz? Gerçi göremedim ama.”

“Markete kadar gitti, gelir.”

Kadın yüzünü buruşturdu, “Hanımefendi iyi misiniz? Sesiniz garip geldi de.”

 

Ayşegül ağlayacaktı neredeyse, Doruk ise sabrının sonundaydı, “Sıkıntı yok. Gidebilirsiniz.”

Oğuz görevliye baktı, “Çok çirkin çok. Ne biçim ses o öyle.”

“Ya garip geliyor evet. Demin gayet naifti. Nişanlısı da yok ortada.”

Oğuz sırıttı, “Kabinden gelen sesi duyunca, korkmuş kaçmıştır belki.”

 

“Çıkalım Doruk!” dedi Ayşegül boğulacak gibi kendini yellerken, “Fermuarımı çekmeye girdi, sonra da siz geldiniz diye korktu çıkamadı, derim.”

“Saçmalama Ayşegül, keser beni! Bekleyelim. Mağaza kapanana kadar kalacak değil ya, gider elbet.”

“Doruk biz buradan nasıl çıkacağız gözünü seveyim, rezil olacağız!”

 

Oğuz iki kişilik fısıltıları duyunca kaşlarını çattı ve görevliye seslendi, “Bakar mısınız? Bu kabinde iki kişi var, tartışıyorlar sanki.”

Kadın gülümsemeye çalıştı, “Belki nişanlısı aramıştır.”

“Yok yok, bayağı iki kişinin de sesi geliyor.”

“Allah Allah nişanlısı mı geldi de içeri geçti?”

“Hanımefendi ben buradaydım, biri girse görürdüm.”

 

O sırada Ayşim çıkıp, giydiği elbiseyi gösterdi. “Bu nasıl Oğuz, bari bunu beğen ya.”

“Ya Ayşim valla bunu da beğenmedim. Hayatım siyah alma ya. Kırmızı renklerinde böyle capcanlı renkler al.”

“Of iyi tamam,” dedi bıkkın bir şekilde, “Şu moru deneyim.”

“Hah, evet.”

 

O sırada Doruk hafifçe perdeyi araladı ve görevli kıza seslendi, “Şişt, şişt!”

“Aa!”

“Sus be sus!” diye inledi ve kızı kolundan tutup, Oğuz görmeden içeri çekti.

“Beyefendi siz ne yapıyorsunuz?”

“Ya sus gözünü seveyim sus. Bak şimdi bu yan kabindeki adam benim kayınbabam, yani Ayşegül’ün babası, Ayşegül de benim nişanlım.”

“Yani ben!” diye araya girdi kız. “O da benim babam.”

 

“Şimdi Ayşegül’ün fermuarı sıkıştı, çekemedi. Ben de tam geçtim yardım edeceğim, Oğuz babam geldi. Bizi burada görürse kıtır kıtır keser. Diyorum ki, şimdi sen bu elbiseyi alsan, paket yapsan, bu da parası, fişini falan hazırlasan, sonra da gelsen şu adamı oyalasan, bizde buradan kaçsak. Nasıl olur?”

“Ama beyefendi.”

“Ya bak lütfen diyorum ya, zor durumda olmasam senden yardım ister miydim?”

“İyi peki tamam.”

 

Kadın söylenilenleri yapıp, geri geldi. O sırada Ayşim de mor bir elbise deniyordu. “Şey hanımefendi, bu elbise tamam. Sadece boyu biraz alınacak. Ara boy sevmiyor da eşim,” dedi Oğuz.

“Peki efendim hemen yardımcı olayım.” Yanlarına geldiğinde derin nefes aldı ve adama, “Siz de şöyle durur musunuz?” diyerek adamı kabine sırtını dönük olacak şekilde çevirdi.

“Neden?”

 

“O açıdan bakın da eğri olmasın.”

“Hanımefendi alt tarafı bir iğne koyacaksınız.”

Kadın yalandan sinirlendi, “Aaa ama ışığıma engel oluyorsunuz.”

Oğuz kadının dediği yere geldi, “Elbisenin resmini tuvale geçirecek sanki bana.”

 

Doruk ile Ayşegül tam çıkarlarken, kadın onlara bakıyordu ki iğneyi Ayşim’in bacağına batırdı. Ayşim çığlık atıp o tarafa dönünce de Ayşegül ile Doruk yandaki tekerlekli elbise arabasının arkasına saklandılar.

“O neydi öyle?” dedi Ayşim.

Oğuz da o yöne baktı, “Ne oldu hayatım?”

 

“Ay şu kabinden iki kişi çıktı, ikisi de şu elbiselerin arkasına saklandı, anlamadım.”

“Doruk hadi gidelim! Yakalanacağız!”

“Tamam hayatım.”

 

Tekerlekli elbise askılığıyla birlikte yürüdüklerinde Oğuz kaşlarını çattı, “Ne oluyor lan?”

Görevli kadın yere oturdu. “Of ya! Kesin kovulacağım.”

Oğuz askılığın oraya gittiğinde başını kaldırıp baktı. Kızı ile Doruk’u görünce gözleri kocaman oldu. Doruk ellerini havaya kaldırırken, Ayşegül yere çöküp oturmuştu.

 

“Ayşegül!” diye bağırınca Ayşim de koşarak gitti o tarafa.

“Ayşegül mü?”

“Ve sapık damadımız!”

 

Doruk da yere otururken homurdandı, “Sapık diyor ya!”

“Ne?” Ayşim de askılığın etrafında dolanıp, yerde oturan ikiliye baktı. “Kızım? Doruk?”

“Hiç inandırıcı değil ama gerçekten açıklayabiliriz.”

“Eve! Her ikinizde!” diye sinirle söylendi Oğuz ve oradan hep birlikte ayrıldılar.

 

*** 

 

Emir kızın gözlerini arkadan kapatmış, yürütüyordu. “Aç artık ama.”

“Sürpriz...” dedi onu yatak odasına geçirirken.

“Peki.”

“Geldik zaten, hazır mısın?”

 

“Evet!” dedi heyecanla ve Emir gözlerini açtığı an gördüğü şeyle şaşkınlıktan konuşamadı. “E-Emir bu ne?”

“Sen ve ben... Biz... Bizim masalımız.”

 

Koca duvar ikisinin küçüklükten bu yaşlarına kadar olan fotoğrafları ile doluydu ve küçük küçük fotoğrafların birleşmesinden de ‘ASLI VE EMİR’İN MASALI’ yazısı çıkıyordu.

“Emir bu çok güzel.”

 

“Daha bitmedi,” deyip elini tuttu ve mutfağa götürdü, mutfaktaki terasın masasını gördüğünde ise gülme krizi geçirdi.

“Bunlar ne?”

“Patlattığın toplarım.” Emir bugüne kadar Aslı’nın patlattığı topları saklamıştı, topların üstünde tarihler yazılıydı. Hepsini de masaya dizdirmiş ve üstünü camla kaplamıştı. Rengarenk toplar camın altında gerçekten güzel görünüyordu.

 

“Sen patlattığın her topla, aslında yüreğime bir bomba düşürüyordun. Ödüm kopuyordu Aslı, sana sevgim o kadar büyüktü ki, korkuyordum. Aşk, aklıma gelen son şeydi.”

“Neden?”

“Yasaktın. Yasaklımdın. Öyle bir işliyorlardı ki ‘kardeş’ kavramını, patlıyordum o kelimeyle, eziliyordum altında.”

 

“Peki nasıl anladın aşık olduğunu bana?”

Emir güldü, “Senin sayende.” Aslı kaşlarını kaldırınca devam etti, “Sana olan hislerimin ne olduğunu bilmiyordum. Ama kardeşçe sevmediğim kesindi. Bir gece senin Ayşegül ve Nefes’le konuşmanı duydum. Aşktan bahsediyordun.”

“Ben mi?”

 

“Evet. Onlara tam olarak şunu diyordun, ‘Aşık olduğunuz insanı gördüğünüzde içinizde kelebekler uçuşur.’ O anda kaşlarımı çattım ve seni gördüğümde hissettiğimin aynen o olduğunu fark ettim. Sonra devam ettin, ‘Kalbiniz normalin üstünde atar,” dediğinde, elim kalbime gitti, çok hızlı atıyordu.”

 

Sonra Aslı devam etti, “Hep onu görmek istersin.”

“Her an seni görmek istiyordum.”

“İçtiği su, yediği yemek dünyanın en güzel filmiymiş gibi izlersin.”

“Gözümü senden alamıyordum.”

“Her şeyini ezberlersin.”

İkisi aynı anda cümleyi bitirdiler, “Dakikada aldığı nefesi bile.”

“O an anladım, sana deliler gibi aşıktım.”

“Sana delirecek kadar aşığım Emir.”

 

İkisinin dudakları aynı anda birleşti.

 

*** 

 

“Evet. Seni dinliyorum kabine sıkışmış karga sesli damat!” diye bağırdı.

“Şimdi Oğuz babacığım öncelikle ortada bir sapıklık durum yok. Ayşegül bir elbise denedi, fermuarı çekemedi. Ben de girdim yardım etmek için-”

Ayşim elini alnına koydu, “Girme oradan girme.”

 

Ayşim’in söylediği ile ona döndü ve “Ha?” dedi anlamayarak, “Ayşim teyze valla sadece fermuarını çekiyordum, o sırada siz geldiniz işte, çıkamadık.”

Oğuz’un gözleri kocaman oldu, “Lan kızım kabinden çıktığında üstünde kıyafetleri vardı!” diye gürledi. “Nasıl değiştirdi?”

 

Doruk yutkundu ve Ayşim’e döndü, “Şimdi anladım,” dedi fısıltı ile.

“Çok şükür.”

“Buradan döndüremem,” derken Ayşim’e yavru kedi gibi bakıyordu Doruk.

Ayşim de üzülmüştü gencin haline ve ona katılarak, “İmkansız,” dediği an Doruk “Of ya!” diyerek inledi.

 

Oğuz ise ellerini göğsünde bağlayıp, adama ters ters bakmaya başladı, Oğuz “Açıklama Doruk!” dedi ısrarla.

“Yok yani neyin neyini açıklayayım Oğuz babacığım? Allah aşkınıza sizde!” Ayşegül’e baktı, o da ona sinirle bakıyordu, “Sende öyle bakıp, korkutma beni. Ben mi dedim sıkıştır fermuarı diye? Bir Doruk suçlu çünkü!” evet en iyi kaçış yöntemi buydu ve başarılı da olmuştu.

 

*** 

 

Bir haftalık balayı ikisine de çok iyi gelmişti ve döndükleri an Emir’le Aslı’nın düğün hazırlıklarına girişmişlerdi.

James de o gün iş başı yapacaktı ama oldukça gergindi iş yerine giderken. Tülin denilen kadın iyice sınırları zorlamaya başlamıştı. Balayındayken her dakika yazıyor, saçma sapan imalarda bulunuyordu. Düğünden günler önce yaşadıkları o tatsız olay yüzünden zaten araları açılmıştı, düğüne de hangi yüzle gelmişti anlamamıştı.

 

Ofise geçtiğinde yeniden tebrikler başlamıştı. James herkese gülümseyerek teşekkür ederken, sadece Tülin’e öfkeyle bakıyordu.

O gün tüm gün kafasını kaşıyamamıştı. Birden kapı çalındı ve başını uzatan Nefes “Kocamı kaçırmaya geldim,” dedi gülümseyerek.

 

James gülümseyerek arkasına yaslandı, “Bugün duyduğum en güzel şey. Hoşgeldin,” yerinden kalkıp, kıza sarıldı.

“Ben kıyafetimi buldum. Bir seninki kaldı.”

James yüzünü buruşturdu, “Ya bebeğim bir sürü takım elbisem var, birini giyerim olmaz mı?”

Nefes bir an düşündü, “En azından kravatını elbiseme uyumlu alalım. Bu bizim ilk evli olarak katılacağımız düğün.”

 

Adam yanaklarını sıktı, “Senin uyumunu sevsinler.”

O sırada kapı açıldı ve Tülin, “Ah müsait olmadığınızı bilmiyordum, “dedi yapmacık bir mahcuplukla.

“Yine de her koşulda kapıyı çalsan sevinirim Tülin, ne vardı?” Nefes’i koltuğa yönlendirip, oturttu, kendi de yerine geçti.

 

“Ya bu dosyayı bana göndermişsin de ben anlamadım,” dedi adamın önüne dosyayı koyup, sağ elini bilerek masaya dayarken.

Nefes’in kaşları çatıldı ve ikisinin konuşmasını böldü, “James, bu senin bilekliğin değil mi?” diye sordu ikisine bakarak.

 

James sinirle kadına baktı, ne yapmaya çalışıyordu? Delirmiş miydi? O bilekliğin hala onda ne işi vardı?

“Ah evet, James’in. Geçen bende unuttu, sonra da vermek isteğimde senin olsun dedi,” azıcık laf oyunu yaparak.

James birden ayağa kalktı, “Ne saçmalıyorsun sen?” diye gürledi ofisin içinde. Dışarıdaki tüm gözler onlara çevrilmişti.

 

Nefes ayağa kalkmak istedi ama geri yerine çöktü. “Ben-gideceğim.”

“Nefes, yalan söylüyor. Ona inanmıyorsun değil mi?”

“Beni eve götür!” diye ağlamaklı bir sesle bağırdı.

 

“Tamam, tamam aşkım.” Ceketini alırken kadına işaret parmağını salladı, “Ya istifanı yaz, yok yazmam diyorsan da kovdurmasını bilirim! O yattığın müdür bile umurumda değil! Eğer istifanı yazmazsan, yemin ederim ahlaksızlıktan kovdururum seni.”

Nefes’in elini koluna geçirip çıkarırken Nefes ondan uzaklaşmak istedi ama James inleyerek engel oldu. “Nefes yapma, lütfen!”

“James bırak lütfen.”

“Hayır.”

 

Nefes arabaya binerken tüm gücü tükenmiş gibi kendini bıraktı. James de kendi tarafına geçip, arabayı çalıştırdı ve garajdan çıktılar. Adam yol boyu ona olayı anlatmaya çalışıyordu, “Bebeğim yemin ederim yok öyle bir şey. Geçen odasında bir yazıyı kontrol ediyorduk. Tek başımıza da değildik. Akın da vardı. Elimde bileklikle oynuyordum, sonra masasının üstünde unutmuşum bilekliği. Akşam eve gittikten sonra,” yüzünü ekşitti, “Mesaj çekmiş, bilekliği takarak da fotoğraf atmış. Bilekliğin bende, yarın getiririm diye. Bende onun eline değen şeyi takmayacağımı ve atmasını söyledim. Hepsi bu! Yemin ederim.”

 

Nefes hiç konuşmuyor, sadece yola bakıyordu.

“Nefes’im bir şey de.”

“Beni annemlere bırakabilir misin?”

James sinirle güldü, “Saçmalama. Evimize gideceğiz ve konuşacağız.”

 

Eve geldiklerinde Nefes adamı beklemeden arabadan indi ve hızla içeri girdi. James de arabadan çantası ile ceketini alıp, arabayı kilitleyerek onu takip etti.

İçeri geçtiklerinde Nefes bir iki saniye durup eve baktı ve hızla adama dönüp, “Onunla yattın mı?” diye birden bire sordu.

 

James kaşlarını çattı, “Bu... Bu hayatımda duyduğum en iğrenç soru. Nefes sen beni ne ile suçladığının farkında mısın?”

“Onunla yattın mı yatmadın mı?”

 

“Yatmadım tabi. Nefes sen zeki kadınsın. O gerizekalı kaltağın yapmak istediği de bu! Neden ona istediğini veriyorsun?”

“Sen neden onu hala o iş yerinde barındırıyorsun? Niyeti belli, yaptıkları belli! Neden ha neden?” diye gürledi.

 

“Çünkü müdüre dilekçemi verdim ama o, o- kadın gitmiş müdürle yatmış, çıkarmadı adam onu. Oldu mu?”

“Sen bunu nereden biliyorsun?” diye şüpheyle sordu.

“Bu tarz şeyler ofislerde çabuk duyulur. Özellikle iki kişide aynı ofisteyse.”

“Ben annemlere gideceğim,” dedi yatak odasına giderek.

 

“Hiçbir yere gitmiyorsun!” kızı kolundan çekip, kendine yapıştırdı, “Yapma Nefes, yapma. Biz senelerdir şu günlerimizi bekliyoruz. Üstelik birkaç gün sonra abinin düğünü var, senin bu halini görse Emir, o düğünü yapabilir mi?”

 

Kız çaresizce pufun üstüne çöktü ve ağlamaya başladı. Bir süre sonra dudaklarından fısıltı ile “Ben yapamadım,” cümlesi döküldü.

O gece James onu rahat bırakmak için oturma odasına uyudu. Elbet bir iki gün sonra daha sakin düşünecekti.

 

*** 

 

Ertesi gün ve ondan sonraki bir iki gün James eve hep erken gelmişti. O günde erken geldiği günlerden biriydi, karısının mutfakta yemek yaptığını görünce gülümsedi. “Bugün sizinkilerle bizimkiler yemeğe geleceklermiş,” dedi kapı kulpuna yaslanıp.

 

Nefes arkasını dönmeden tezgahtaki işine devam ederek yanıtladı onu, “Evet biliyorum. Ben tüm hazırlıkları yaptım.” Niye bu kadar erken geldiğini deli gibi merak etse de sormadı.

“Yormasaydın kendini, ben de yardım ederdim sana.”

“Yorulacak bir şey yok.”

“Tamam, ben hızlıca bir duş alıp geliyorum. Sofrayı ben hazırlarım. Salataya da sen dokunma, onu da hallederim.”

 

Nefes bir şey demedi James de zaten çok bir cevap beklemiyordu. Hemen odaya geçip kıyafetlerini alarak banyoya yöneldi. Duşunu da hızlıca aldıktan sonra, üstünü giyinerek mutfağa gidiyordu ki, birden aklına gelen şeyle pis pis sırıttı ve tişörtünü çıkarıp, yatak odasına bıraktı.

“Evet!” dedi ellerini ovuşturarak, “Salata malzemelerimiz nerede?”

“Buzdolabında.”

 

“Çok sıcağız bugün.”

Yine cevap gelmeyince, buzdolabından malzemeleri alıp, tezgaha koydu. “Yıkanmış mı bunlar?”

“Hepsi yıkan-” adamı görünce kelimeler boğazında dizildi ve tek elini beline diğer elini de tezgaha koyarak adamı süzdü, “Bu ne hal?”

 

“Ne var halimde?”

“Üstsüzsün Jojo!” diye tısladı.

“Ben evde hep böyle değil miyim Nefes? Balayında da öyleydim. Üstelik yeni duş aldım ve hava biraz fazla sıcak. Terlememek için de tişörtümü giymedim.”

 

“Ne terlemesi be adam, tüm evde klimalar çalışıyor.”

“Bana göre sıcak,” kadına yavaş yavaş yaklaştı, “Senin olduğun her yerde ateş basıyorsa demek ki...” onu kendi ile tezgah arasına sıkıştırdı, “Sana da fazla sıcak gelmiyor mu buralar?”

Nefes yutkundu, “Ateş bas-” birden kendine geldi ve eliyle adamı iterek, “Bas git James!” diye çemkirdi.

“Ateş bastı demek?”

“Hayır, ateşini bas git başkalarında söndür demek istedim.”

 

Adam sinirle kolundan tutup, kendine çekti. “Beni senden başka yakan kimse yok, olmadı da. Hayatım boyunca karşıma çıkan hiçbir kızı arzulamadım, o gözle bakmadım bile Nefes. Gece uykuya daldığımdaki hayalim tam da şu yaşadığımız günlerdi hep. Ben senden başkasını istemedim. Şimdi, tam da sana kavuşmuşken, seni kaybetmeyi göze alacak bir hata yapar mıyım sence?”

 

“O kadının dedikleri aklımdan çıkmıyor. Sana bakışı, hergün seni benden çok görüyor oluşu beni delirtiyor.”

“Ama ben senden başka kimseye bakmıyorum. Kalbim, ruhum, her şeyim senin. Her akşam ben senin yanına geliyorum, bu eve, senin kollarına.”

 

“James... Şimdilik bu konuyu kapatalım mı? Konuşmak için hazır değilim.”

“Ya konuşulacak bir şey yok bebeğim, ben sana ihanet etmedim ya yemin ederim, ne gözlerimle, ne kalbimle, ne de bedenimle. Bitirelim artık şu saçmalığı.” Kadının yanağını okşadı, “Kaç gündür senden ayrı doğru düzgün uyuyamıyorum bile. Kokunu özledim, seni özledim,” dudaklarını yanağına dokundurdu. Nefes teslim olmak üzereydi, “Barışalım mı Nefes’im?”

 

Çalan telefonunu duyan Nefes adamı kendinden uzaklaştırdı, tam gidecekken James sinirle onu durdurdu, “Nefes bir şey sordum.”

“Telefon çalıyor.”

“Sikerim telefonunu, bizden önemli mi?”

“James yarın konuşalım mı?”

 

James öfkesinin karıştığı bir kahkaha attı, “Bu gece Nefes. Bu gece ne lanet olası koltukta uyurum ne de çözmeden uyuturum. Anlatabildim mi?”

“Tamam, telefona bakayım.”

“Bak bakalım aşkım.”

 

Geri kalan işleri yaparken James bilerek ona dokunuyor, Nefes de eğilip eğilip adamın yaptığı gibi dekoltesi ile onu delirtiyordu. James gülerek ona bakarken, Nefes hiç pas vermiyordu.

“Peki sevgili karıcığım, tüm silahlarını kullan ve vur beni. Ben dudaklarından alırım nefesimi.”

 

Misafirler ilk Aslı ile Emir gelmişti ve yine kavga ediyorlardı.

“Ne oldu?” diye sordu James.

“Gelinliğini göstermiyor hanımefendi. Düğün günü görecekmişim. Çünkü ben komşusunun oğluyum ya.”

“Öylesin ama,” dedi Aslı kıkırdayarak.

“Aslı!” diye tısladı.

 

Nefes abisinin koluna girdi, “Ama abiciğim haklı. Bende James’e göstermedim.”

James öksürerek kendine çekti karısını ve zorla kendi koluna geçirdi onu, “Evet Emirciğim bende düğün günü gördüm. Zaten modeli inan fark etmiyor,” karısının gözlerine baktı, “O an sadece karşındaki kadının bir ömür senin olacağını düşünüyorsun ve giydiği ne olursa olsun zaten büyüleniyorsun.”

 

“Aklımı oynatacağımdan şüphem yok da, merak ediyorum ya.”

“Annemler nerede?”

“Geliyorlar. Biz aşağıdaydık. Valizimi getirmiştim, Aslı ile onları diziyorduk.”

 

Aslı elindeki pastayı buzdolabına koymak için o tarafa yöneldi, “Ay kuzum ya, neler de hazırlamışsın. Yorulmasaydın o kadar.”

Nefes gülümsedi ve ona sarıldı, “Ay olur mu hiç zevkle yaptım. İlk kez evime yemeğe geliyorsunuz.”

“Son değil o kesin.”

Dördü de güldüler. Hayat onlara çok güzel bir armağan sunmuştu. Birbirlerini...

 

???

SON İKİ BÖLÜM :)

 

 

Bölüm : 17.12.2024 10:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...