29. Bölüm

24.BÖLÜM - MUTLULUĞA GİDEN YOLDA SON DURAKTAYIZ

Eda Şahinoğlu
mutlusonlarinyazar

James yavaşça yatakta doğruldu. Dün gece uyuyor numarası ile yırtmıştı ama bugün kaçışı yoktu. Uyuyan karısına uzun uzun bakıp, gülümsedi. Hala o sözü aklındaydı, ‘Ben yapamadım’ demişti. Ama James buna katılmıyordu, elini çıplak omzunda gezdirdi, “Yapıyorsun Nefes, yapabiliyorsun. Biz çok güzel bir aile olacağız,” diyerek saçını okşadı sonra da. Nefes yavaşça gözlerini açtı ve başını kaldırıp, ona baktı. Bir süre bakıştıktan sonra adam “Seni çok özledim Nefes,” diye fısıldadı adam.

 

Nefes ise bambaşka bir diyardaydı, “Sana güvenemiyorum James. Neden öyle oluyor?”

James güldü, “Bu hayatta seni, sen yokken bile aldatmayan birine mi güvenemiyorsun Nefes? Bu gülünç ama.”

 

Kız omuz silkti, “Güvenemiyorum. Neden bilmiyorum ama sen iş yerindeyken ben hep kurup duruyorum. Kafayı yemek üzereyim. Bu hastalık. Seni bu kadar kıskanmak iyi değil.”

“Öyle mi?”

“Öyle. Sen o iş yerindeyken ben huzurlu değilim, sen o kadının yanındayken mutlu değilim.”

“Peki... Şöyle yapsak? Benimle bir yere kadar gelir misin?”

“Nereye?”

“Gel,” dedi yerinden kalkıp, elini uzatarak.

 

Nefes adamın uzattığı elini tutmadan yataktan kalkıp banyoya geçti ve ona çaresizce bakan adamın yüzüne kapattı kapıyı. Yaklaşık on beş-yirmi dakika sonra da işlerini bitirmiş bir şekilde çıkarak giyineceği kıyafetleri eline alıp, yeniden banyoya geçti. Bu sefer daha kısa sürmüştü.

“Hazırım,” dedi adama çantasını alıp, ona bakarak.

 

James hafifçe gülümsedi, “Tamam gidelim.” En azından karşı çıkmamıştı.

Birlikte evden çıktıklarında Nefes nereye gideceklerini deli gibi merak ediyordu. Bir süre gittikten sonra küçük küçük ofislerin olduğu bir siteye gelmişlerdi.

“Burası neresi?”

“Sabret karıcığım.”

 

Bir yerde park edip indiklerinde onları kapıda hoş giyimli orta yaşlarda bir kadın bekliyordu.

“Hoşgeldiniz James bey.”

“Hoşbulduk Lerzan hanım. Tanıştırayım, size bahsettiğim eşim Nefes.”

Kadın samimi ve sıcak bir şekilde gülümsedi, “Valla eşinizin anlattığı kadar varmışsınız. Tanıştığıma çok memnun oldum. Ben Lerzan Ilgın.”

 

“Memnun oldum Lerzan hanım,” dedi Nefes aynı sıcaklıkla. -Böyle kadınlarla gel bana, o Tülin neydi be?

“Evet hemen eşime içerisini gösterebilirim. Bugün abisinin kınası varda, çok gecikmeyelim.”

“Tabi, buyurun anahtar, bu da istediğiniz evraklar. Ben ileride büroda olacağım.”

“Teşekkürler.”

 

Kadın gidince, Nefes etrafına bakındı, “James neler oluyor Allah aşkına?”

“Hadi gel,” kapıyı açıp kadının girmesi için yol verdi.

Nefes içeri girdiğinde kaşlarını çattı önce, sonra da ileride üstü örtüyle kaplı tabelayı görünce “Açabilir miyim?” diye sordu.

 

James başını aşağı yukarı sallayıp gülerek, “Lütfen,” dedi.

Nefes tabelayı açtığında kaşları bu sefer hayretle havalandı. ‘NFS MİMARLIK’ yazısını okuyor, ama anlayamıyordu sanki. “Bu ne?” diye saçma sapan bir şaşkınlıkla sordu. Adama değil tabelaya bakıyordu.

 

James elindeki dosyayı yandaki masaya koydu ve tam arkasına geçip, ellerini kızın beline doladı. “Benim karımı hiç kimse üzemez, huzursuz edemez. Hele benden hiç kimse ya da hiçbir şey ayıramaz. Ne benim işim, ne iş ortamım, ne etrafımdakiler ne de ben! Madem ben iş yerindeyken kurup duruyorsun, madem beni sürekli görmek istiyorsun-”

 

“Ben öyle bir şey demedim!” diye geveledi Nefes.

James ise güldü, “Tamam, onu ben uydurdum. Şöyle değiştirelim, madem ben seni sürekli görmek istiyorum-“

“Bu oldu.”

“Güzel. Devam edebilir miyim?”

“Lütfen,” dedi resmi bir ses tonuyla.

 

“Bende dedim ki kendi kendime, o zaman benle karım neden bir iş yeri açmıyoruz? Üstelik biliyorsun-” sıkıntı ile nefes alıp verdi, “Özi ve Şeri düğün için de ev içinde ellerinden geldiği kadarını yaptılar. Bana çok bir şey bırakmadılar. Bu yüzden de elimde hatırı sayılır bir miktar para kaldı. Onları çarçur etmek istemiyorum. Müşterilerim de hazır. Tek başıma yaptığım projelerde ortada. Bir iki çalışan da bulduk mu, bence çözeriz. Karım muhasebe ve halkla ilişkiler kısmını yönetir, bende mimarlık kısmını. Nasıl?”

 

“Ama diğer işin?”

“O kavga ettiğimiz günün ertesi günü gidip müdüre yaşadıklarımı anlatıp, kadını çıkarmasını istedim. Ama çıkarmadı. Uyarı cezası veririz, dedi. Sonuçta adamın işine yarıyor. Bende istifamı verip, eşyalarımı da aldım ve çıktım. İlk iş Özi’nin yanına gidip, paramı çektim ve Özi’ye aklımdakileri anlattım. Birlikte burayı bulduk.”

 

Nefes ona döndü. “Ama işini seviyordun,” dedi üzüntü ile.

“Birincisi senden daha çok hiçbir şeyi sevmiyorum. İkincisi yine aynı işi yapacağım. Sadece iş yeri sahibi olarak biraz sorumluluğum artacak o kadar. Onda da ortağım bana yardımcı olacak.”

“Ortak? O kim?”

 

Masanın üstündeki dosyayı alıp açtı. Cebinden de bir kalem çıkarıp, artistlik bir hareketle ona uzattı. “Bir imzaya daha ne dersiniz Nefes Korkut? Hayatıma, ömrüme, kalbime, sevgime, aşkıma, evime, yatağıma hatta ve hatta bedenime ortak oldun-” Nefes yutkunarak bakışlarını kaçırınca James çenesinden tutup, kendine çevirdi, “İş yerime de ortak olur musun?”

 

Nefes etrafına baktı. “Benim odam olacak mı?”

“Yanımda, her daim.”

“Peki, olurum,” dedi adamın boynuna sarılarak.

James ona sarılıp, kendi ekseni etrafında döndürdü. Sonra da kızın dudaklarını uzun uzun öptü. “Gel sana odanı göstereyim,” dedi boğuk sesi ile.

 

“Sanki çok da odayı göreceğim gibime gelmiyor.”

“Evet, önce mutfağı görelim, orada pencere yok.”

Nefes kıkırdarken James sinirden hırlıyordu, “Çok özledim Nefes, çok özlettin. Sırf bu yüzden cezalısın.”

 

“Annemin ödüllü pilavı var, bende acaba özürlü bir muhallebi tarifi mi bulsam?”

“Muhallebiye gerek yok, dudakların yeter. Hadi onları başka şeyler için kullan bebeğim,” dedi ve tezgaha kendi yaslanıp, kızı da kendine yapıştırdı.

 

*** 

 

Emir derin bir nefes aldı. İşte evleniyordu sonunda. Aynadaki aksine bakıp, gülümsedi. Bugün Aslı karısı olacaktı. “Allah’ım sana şükürler olsun,” dedi gözlerini kapatıp açarak ve son eşyalarının olduğu valizi de alarak çıktı odadan.

 

Demir’le yüzyüze geldiklerinde kardeşinin bakışlarını kaçırdığını gördü. “Demir? Abicim iyi misin?”

“Gitmek zorunda mıydın?” diye çıkıştı.

“Bende seni özleyeceğim.”

İki kardeş birbirlerine sarıldı. “Hep mutlu ol abi, çok mutlu ol.”

 

“Sende Aslı gibi birini bulduğunda benim kadar gecikme olur mu? Bendeki şans sende olmayabilir.”

“Merak etme, ben senin kadar aptal değilim, gözümün önündeki aşkı görürüm.”

Emir kaşlarını çattı, “Ha ben aptalım.”

“Hem de çok.”

İkisi kahkaha attı. “İyi hadi bakalım seni de görürüz.”

 

*** 

 

Aslı da tüm hazırlıklarını bitirmek üzereydi. Gelinliğini evde giymek istediği için, kuafördeki işleri biter bitmez eve gelmişlerdi.

Burçin telaşla kızlara seslendi “Hadi kızlar şu gelinliğini giydirin, damat gelmek üzeredir.”

Uğur ise homurdanıyordu, “Bu da kızı bir an önce gitsin diye çabalıyor. Amaç ne amaç?”

Burçin “Uğur!” diye sinirle bağırınca göğsünde ellerini bağlayıp, arkasını dönerek oturdu.

 

Hepsi birlikte şarkı söyleyerek giydirdiler Aslı’yı. Kimisi gözyaşlarını tutamadı, kimisi yapılan esprilerle kahkahalarını ve işte hazırdı...

Odadan çıkmadan önce babası girdi içeri. Aslı onu gördüğü an gözleri dolmuştu, “Ağlatmayacaksın beni değil mi?” diye sordu kızlar onları başbaşa bırakmak için dışarı çıkarlarken.

 

“Yok, bağlamayı düşünüyorum. Gitmemen için,” dedi gözündeki yaşı silerken. Sonra eliyle üstünü gösterdi, “Çok yakışmış. Çok güzel olmuşsun. Ama ne zaman bu kadar büyüdün bilmiyorum. Daha dün gibi annenin karnında seni okşayışım, sana ismini verişim.”

“Babacığım...” dedi Aslı gözyaşları içinde.

 

“Aslı’m... Teşekkür ederim kızım. Benim kızım olduğun için teşekkür ederim. İnsan annesini babasını kendi seçermiş. Sen iki kere beni seçtiğin için teşekkür ederim.”

Aslı koşarak adama sarıldı, “Bu dünyaya bin kere de gelsem, senden başkasını seçmezdim ki.”

Baba-kız birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Uğur birden aklına gelen şeyle, “Ama torun için çok da şey etmeyin. Daha zamanı var.”

 

“Olur baba,” dedi Aslı gözyaşları arasında gülerek.

“Yani gencim ben daha-yani sende gençsin. Hatta çocuksun.”

“Ya ya, çok çocuğum ben daha. Ah baba ah!” O sırada kapı çalındı. “Gir,” dedi Aslı gözyaşını makyajına dikkat edip silerek.

 

Taylan başını uzattı, “Damat gelmeden gelini görebilir miyiz?”

Uğur konuşamadığından sadece başını salladı ve kızının alnından öperek dışarı çıktı. Taylan ile Serhan içeri girdiler.

“Hoşgeldiniz,” dedi Aslı gülümseyerek.

“Sende bize hoşgeldin prenses,” dedi Serhan da onu alnından öperek.

 

Taylan ona sarıldı, “Harika görünüyorsun. Prensesten çok daha fazlasısın.”

“Teşekkür ederim. Damat daha görmedi, ama siz beğendiyseniz o da beğenir her halde.”

Taylan yüzünü buruşturdu, “Beğenmese de olurmuş. Biz alırız seni. Hiç sıkıntı değil. Zaten şu durumdan çok da haz etmiyorum. Yani bu kadar çabuk evlenmene ne gerek vardı. Evlilik zaten... Ne bileyim, gereksiz bir müessese. Sevgililik yeterdi.”

 

“Seni de göreceğiz abiciğim. Sen bir kalbini kaptır.”

“Ben?” dedi kendini göstererek. “Sen hayal dünyasında yaşıyorsun güzelim. Benim sözlüğümde aşk, meşk, kalbini kaptırmak, yok aşık olmak, yok evlenmek, başımı yakmak hiç yok. Yani o asistan bozuntusu da avcunu yalar.”

“Asistan kim?”

 

Serhan gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. “Çok haklısın kardeşim,” dedi omzuna vurarak. “Avcunu yalar.”

“Yani.”

Serhan derin bir nefes aldı, “Bu nasıl söylenir bilmiyorum Aslı, ama iyi ki hayatımıza girdin, iyi ki bizi hayatına aldın. Seni çok seviyoruz.”

“Bende sizi çok seviyorum.”

 

Üçü birden sarıldıklarında Kenan ile Sinan içeri girdiler. “Hop, hop, hop! Ne oluyor burada?”

Bu sefer Aslı onlara sarıldı, “Gelin buraya kıskanç fareler sizi.”

“Of abla ya gitme!” dedi Sinan ağlayarak.

“Aa... İki kapı öteye gidiyorum.”

“Ama gece üçte kim bize patates yapacak?”

 

“Valla Sinan haklı abla, kısırı kim yapacak? Annem hayatta o saatte kalkıp yapmaz, hele babam sen yoksun diye bir soğan bile doğramaz bize.”

“Ha siz çıkarınız için konuşuyorsunuz yani.”

Kenan yeniden sarıldı ona, “Yok be abla, çok özleyeceğiz senin bu evdeki varlığını.”

 

*** 

 

Ve Emir sonunda onu gelinlikle görmüştü. Babasının kolunda evden çıkarken Emir elini kalbine koyacaktı neredeyse. Yanında duran James’e “Ambulans çağırsaydınız keşke,” diye fısıldadı.

“Doktor kaynıyor ortalık, sıkıntı yok. İstediğin yere, istediğin gibi bayılabilirsin.”

“İyi bari.”

 

Uğur sıkıntı ile kravatını çekiştirdi. Emir kıza elini uzattığında Aslı tam gelecekken Uğur kızını bırakmadı.

“Alayım Uğur babacığım,” dedi kızını elinden çekiştirerek.

“Çekmesene kızımı!”

“Bırak ama, bırakmıyorsun.”

“İstemiyorum bırakmak.”

“Ama evleniyoruz biz artık. Son dakika ne bu şeylik?”

 

James dudaklarını birbirine bastırırken, Demir yüzünü buruşturdu. “Döneklik mi demek istedi abim?”

“Galiba. Neyse doktor çok, sıkıntı yapma. Çok pis dedi ama.”

“Evet. Dayak yerse yeridir.”

“Çok yeridir hemde.”

 

Ve Burçin’in müdahalesi ile Emir kızı kollarına alabilmişti. Sonra Uğur’a baka baka alnından öptü kızı. “Hayatıma hoşgeldin Aslı’m,” dedi gülümseyerek.

“Hoşbuldum Emir’im.”

“Emir ölsün kızım yoluna.”

 

Ve upuzun bir konvoyla düğünün yapılacağı mekana gittiler. Düğünü, ilk öpüştükleri otelin deniz kenarında yapmak istemişlerdi. Nikahları da tam öpüştükleri iskelede kıyıldı.

İkisi de birbirlerine ‘Evet’ dedikten sonra, Emir kıza döndü.

“Tam burada.”

“Seni öpmüştüm.”

“Beni öldürmüştün. Şimdi bana hayat öpücüğümü ver Aslı Erdemli,” dediği an kız yeniden onu sararak öptü. Emir de onu sararken, Aslı çiçeğini havaya kaldırıp salladı.

 

Birbirlerinden ayrıldıklarında, Emir onu taşıyıp, çevirdi.

“Seni seviyorum,” diye bağırdı Aslı.

“Seni çok seviyorum,” diyerek ona karşılık verdi Emir.

 

James ile Demir ıslık çalarken, Uğur alnını ovuşturuyordu. “Bırakmayacaktım kızı bırakmayacaktım.”

Taylan ona bakıp yüzünü buruşturdu, “İşte bak, verirsen kızını böyle de öperler. Ya ne yapacaktı, elini öpüp alnına mı koyacaktı?”

James de başını salladı, “Daha bunun gecesi var, sabahı var, balayını söylemiyorum bile.”

“Lan bi susun! Sayıyla mı verdiler oğlum sizi bana?”

Taylan sinirle güldü, “Sen vereceğini vermişsin, bizi sana verseler ne olur vermeseler ne olur? Hangimiz bir Aslı ederiz yani.”

“Taylan sus!”

 

İlk dans için piste geçtiklerinde, Emir tüm şarkıyı kızın gözlerine bakarak ve yanaklarını, saçlarını, dudaklarını öperek söylüyordu.

 

“Sen sevdanın sultanısın,

Hem güneşim, mehtabımsın...

365 gün canım hayatımın tamamısın!

 

Akşamımsın, sabahımsın...

Her zamanım, mekanımsın...

Ezberledim aşkım seni hayatımın tamamısın!

 

Alev alev alev alev geceleri kuşatıyorsun... -Bu sözlerde özellikle boynuna öpücükler kondurmuştu.

Alev alev alev alev isyanları başlatıyorsun...

Yangın gözlüm, ruhum bilmiyor musun?

Yok ortası bu işin senin için ölebilirim! -Burada ise bağırmıştı.

 

Yapabilirim... Yapabilirim senin için ölebilirim!

Düşebilirim... Düşebilirim hapislere düşebilirim!

Yapabilirim... Yapabilirim senin için ölebilirim!

Düşebilirim... Düşebilirim hapislere düşebilirim!

 

Dudaklarımdasın, dualarımdasın,

Karanlıktan doğarsın güneş gibi alev alev...

Kim biriktirmiş yalnızlığı ben gibi?

Kim çekmiş acısını hasretin benim kadar?

Dalda kırmızı çiçek gökte yıldız sevgilim,

Yok ortası bu işin

Hapislere düşebilirim ölebilirim!

Senin için her şeyi yapabilirim

Çünkü sen sevdanın sultanısın!

 

Yapabilirim... Yapabilirim senin için ölebilirim!

Düşebilirim... Düşebilirim hapislere düşebilirim!

Yapabilirim... Yapabilirim senin için ölebilirim!

Düşebilirim... Düşebilirim hapislere düşebilirim!

(KAYAHAN- 365 GÜN)

 

Gece bittiğinde Aslı Nefes gibi arkasını döndü ve “Bir...İki... İki buçuk... Üç!” diye bağırıp, çiçeği fırlattı. Ama çiçek hiçbir bekar kıza gitmemiş ve Taylan’ın kafasına denk gelmişti.

“Garezin mi var bana?”

Aslı kahkaha attı, “Hadi inşallah abicim.”

 

“Allah korusun abicim! Daha neler!” yanında duran ikizinin kucağına koydu, “Al şunu sen. Sen benden büyüksün. İlk sana düşer.”

Serhan yüzünü buruşturdu, “İki dakikanın lafı olmaz canım kardeşim. Saldım ben sıramı! Al şunu benden.”

 

Kayra elini uzattı, “Ben alayım onu. Aramızda fark etmez zaten.”

Serhan kıza ters ters baktı, “Pardon da koleksiyon mu yapıyorsun?” diye çıkıştı.

“Hee, evde gelin çiçeklerinin olduğu gömüm var.”

“Hiç şaşırmam.”

 

“Hem sana ne? Sen evlenmesen de evlenecek biri elbet çıkar.”

Serhan kızı sertçe kolundan çekti, “Başkasını aklından bile geçirme! O aklını alırım!”

Kayra kaşlarını kaldırırken, Taylan “Oha!” diye bağırdı şaşkınlıkla.

 

*** 

 

James arabayı bahçedeki park yerine geçirdi ve Emir’in arabasının yanına park etti.

“Evet Korkut lojistik ve mimarlık iftiharla sunar. Hepinize geçmiş olsun ve hayırlı olsun diyorum. Yeni hayatınıza hoş geldiniz.”

Arkada oturan Emir ve Aslı alkışlayarak kahkaha attılar, “Çok teşekkür ederiz abicim, ama biz haftaya görüşmeye başlayalım.”

 

Hepsi arabadan inerken James sırıttı, “Yok biz yarın kahvaltıya gelecektik.”

Apartmana girerken, Emir ona çaktırmadan orta parmağını kaldırdı. James de yüzünü buruşturdu ona, “Çok ayıp. Ben hiç bilmem öyle şeyler. Siz Türkler, çok edepsiz,” dedi bilerek şivesini değiştirip.

“Kes lan, edepten bahsede bak.”

 

Kapının önüne geldiklerinde Aslı birden ilk basamakta James’le telefona bakarak konuşup, ceketini omzuna atmış, tek parmağı ile tutan kocasına baktı. Arkası ona dönüktü. Bakışları pantolonunun sıkı sıkı sardığı muhteşem kalçalarına kaydı ve az sonra onu çıplak göreceğini düşünerek Nefes’i çekiştirdi. “Ne-Nefes!” dedi sesi titreyerek. Heyecandan ölebilirdi şuan.

“Ne?”

 

“Bize kahve içmeye gelsenize?”

Emir birden karısına döndü ve “Ne?” diye inledi. “Daha neler Aslıcım.”

“Canım bir kahve içeriz terasta. Ne güzel,” dedi kızı çekiştirerek. “Değil mi Nefes? Hem düğünü konuşuruz.”

 

“Lan hepimiz oradaydık zaten, neyini konuşacağız? Saçmalamayın.” James’e döndü, “Hadi bir hafta sonra görüşürüz.”

“Abartma, kahvaltı olmasa da tatile gitmeden bi vedalaşırız değil mi dostum?”

“Yani... Bakarız,” dedi ağzında geveleyerek.

 

“Hadi hadi evinize geçin ve yeni hayatınıza başlayın,” dedi Nefes Aslı’yı öperken.

Aslı kızın kulağına “Adam hayata değil, başka şeylere başlayacak!” diye fısıldadı.

Nefes kıkırdarken James onu elinden tutup yukarı çekti, “Hadi iyi geceler size.”

Emir kafasını kaşıdı, “Yalnız bu kız kardeşle aynı apartmanda olmak o kadar da sevimli bir şey değilmiş,” dedi homurdanarak.

 

“Merak etme Erdemli, birimiz odası kuzeyde, diğerinin ki güneyde. Sıkıntı olmaz!” diyerek piç bir sırıtma ile güldü.

“Pisliksin biliyorsun değil mi?”

“Çok pis pislik yaparım. Uğraşma benle!” dedi ve yukarı çıktı.

 

Aslı ile Emir de eve girdiklerinde Emir elindeki anahtarı ilerideki fanusa atarak kıza döndü. “Aslı’m,” diye fısıldayarak, kızı kendine çekti. “Sen azıcık heyecanlı mısın?”

Aslı gülümsedi, “Çok heyecanlıyım Emir.”

Yanaklarını okşadı, “Bende çok heyecanlıyım Aslı.” Sonra elini yavaşça boynuna indirdi, elinin gezdiği yerlerde dudaklarını gezdirdi sonra. “Demin...”

 

“Demin?”

“Neden Nefesleri kahveye çağırdın?”

Aslı gözlerini yumdu, “Neden?”

Emir güldü, “Bilmiyorum Aslı’m sen çağırdın? Eğer istemiyorsan,” iki göğsünün ortasını öptü, “Hazır değilsen beklerim.”

“Yok... Yok hazırım. Yani beklemeyelim. Ben sadece heyecandan şey ettim.”

 

“Ne ettin?” Emir kızı öperken yüz ifadesini izliyordu ve şuan ki hali onu çıldırtacaktı. Küçücük olan iki elini Emir’in geniş omzuna koymuş, kalçasını arkasındaki duvara yaslamış ve adama tutkuyla karışık aşkla bakıyordu.

“Bir an az sonra olacakları düşündüm. Seni... Seni...”

“Beni ne Aslı?” Düğünleri sahilde olacağı için Aslı gelinliğinin altına tafta istememişti. Onun için de eteklerini kolayca yukarı çekmişti Emir.

 

“Seni çıplak göreceğimi düşündüm işte.”

“Bu seni heyecanlandırdı mı?” elini iç çamaşırından içeri geçirdi. Aslı birden inleyince, Emir kendini ona bastırdı. “Bu seni heyecanlandırdı mı?” diye bu sefer daha boğuk ve sert bir şekilde sordu.

“E-evet...”

“Ben aklımı kaçırmak üzereyim. Heyecan duygusu çok hafif bir tanımlama,” dedi ve elini çekerek kızı kucağına aldı.

 

Aslı bacaklarını adama doladıktan sonra, dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. “İyi ki o gece öptüm seni.”

“İyi ki aklımı başımdan aldın. Şimdi ise beynimde yer yerinden oynuyor. Hemen üstündekileri çıkaralım.” Emir kızı birden çevirip, düğmeleri seri bir şekilde çözdü. “Düğmeli olmamalıydı.”

Kız da önüne dönüp kaşlarını kaldırarak, adamın gömleğinin düğmelerini tuttu, “Düğmeli olmamalıydı,” diyerek onu taklit etti.

 

Emir üstten kendi gömleğini tutan kızın elinin üstüne elini koydu ve “Ben aptal mıyım düğmeli alayım,” dediği an iki yana çekti. Çıtçıtlar açılınca Aslı kaşlarını çattı.

“Ben aptalım yani.”

 

“Hayır, sen kurbansın. Bu gelinliği dikenin suçu. Aslı!”

“Efendim.”

“Bu geceki son sözümü söylüyorum, seni çok seviyorum karıcığım.”

“Bende seni çok seviyorum kocacığım.” Bu gerçekten de son sözleri olmuştu.

 

*** 

 

Sabah Aslı adamın tişörtü ile kahvaltı hazırlarken Emir mutfağın kapısında durup onu izliyordu. Onun da altında sadece şortu vardı.

“Kurallar ilk günden çiğnenmiş bakıyorum da.”

Aslı adama dönerken eli ile damağını çekti, “Günaydın,” dedi ellerini iki yana açıp, kocasının ona sarılmasını beklerken. Emir hemen gidip kollarına aldı kızı. “Hangi kurallarmış bunlar?” derken kocasının dudaklarına küçük küçük öpücükler konduruyordu.

 

“Bir, koca ilk günden yatakta tek bırakılmaz. İki, uyandığımızda seviştikten sonra yataktan kalkılır,” Aslı kaşlarını kaldırınca, “Ne? Gerçekten öyle bir şey var. Sabah seksi; gününün nasıl geçeceğini belirleyen en önemli etkenmiş.”

“Bak sen. Ee başka?”

 

“Üç birlikte alınan güzel bir duş.”

“Gece aldık ya.”

“Her sevişme sonrası almamız lazım.”

“Sonra da duşta sevişiyoruz Emir. Gece bu döngü bitemedi,” diye çemkirdi kız.

 

“Dört, kocaya çemkirilmez. Beş, ilk gün kahvaltıyı koca hazırlar ve altı,” kızı taşıyıp, masaya oturttu, “Kahvaltı hazırlanırken de sevişilir.”

Aslı kahkaha attığı an kahkahası Emir’in dudaklarında kayboldu. Emir onu kendine daha çok çekerken, Aslı sırtını resmen tırmalıyordu ve o anda çalınan zil ikisinin de kabusu olmuştu.

Emir önce takmadı ama Aslı “Emir kapı,” diyerek ondan uzaklaşmaya çalıştı.

“Boşver. Yanlışlık olmuştur.”

 

Yine çalınca, Aslı bu sefer masadan inip, “Bence önemli,” dedi.

Emir derin nefes aldı ve nefesini verirken “James!” diye dişlerinin arasından tısladı. “Ben hemen geliyorum.”

 

Ama kapıya gidip açtığında sinirli bir adet Uğur ve onu çekiştiren bir adet de Burçin vardı.

“Uğur babacığım? Burçin anneciğim? Sizin ne işiniz var burada?” derken kapıyı hafifçe kapatıp, başını içeri Aslı’ya uzattı ve “Annenle baban,” diye ağzını oynatarak kızı giyinmesi için odaya yolladı.

“Kızımın evine gelirken senden mi izin alacaktım?”

 

“Yok da babacığım, biz hani dün evlendik ya!” dedi sinirle, “Ondan şaşırdım, normal olarak.”

Burçin mahcup bir şekilde baktı ona, “Ya ben aradım da Emir, telefonlarınız kapalı olunca...”

“Açmayı unutmuşuz.”

“Giyinmeyi de unutmuşsun!” dedi Uğur yumruklarını sıkarak.

 

“Yok öyle seviyorum kendi evimde gezmeyi!” derken adama meydan okuyormuş gibi baktı. Sonra sakin olmaya çalışırken adamın sözü ile tam zıvanadan çıktı.

“Ben vazgeçtim Emir,” dedi.

“Af buyur Uğur babacığım, neyden vazgeçtiniz?”

“Kızımı vermekten vazgeçtim. Onu almaya geldim. Ver bana geri kızımı!”

 

???

VE FİNALDE GÖRÜŞMEK ÜZERE :)

 

 

Bölüm : 17.12.2024 10:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...