
Demir valizi ile inşaat olan pastanenin içinde oturan kızı gördüğünde kapıya yaslanarak güldü. “Ne o kaçak külkedisi, araban bal kabağına mı dönüştü?”
“Hep bul beni zaten!” diyerek çemkirdi adama.
Demir başını sağa sola salladı sonra etrafına bakındı, “Yani çok da yorulmadım açıkçası,” dedi.
Aslı elindeki ayıcığının tüylerini yolup omuz silkti, “Artistliğim buraya kadar işte,” derken etrafını gösterdi, “Gidecek bir yerim bile yok anasını satayım. Abimlere mesaj çektim onların yanına gidecektim de, ınstagrama bakmadılar ilgisiz ikiz kuleler, telefon numaralarını almayı akıl edemedim o da benim akılsızlığım-”
“Estağfurullah,” diye dalga geçer gibi mırıldandı.
Aslı ona dil uzatıp, devam etti “Adreslerini tövbe bilmiyorum. Babaannemler, Emsal sultan, annemin teyzesi hepsi hastanede malum. Burada kaldım böyle. Ama bulacağım gidecek yer. Düşünüyorum sadece.”
Demir bu sefer kahkaha attı, “Bulursun, sana güveniyorum. Bak ne diyeceğim sen bize gel, ben odamdaki dolapta saklarım seni. Yiyecek, su da veririm. Aç-açık kalmasın en azından. Duşunu alırsın, tuvaletine girersin.”
“Civciv besliyor sanki bana.” Sonra sabır çekip, başını sağa sola salladı, “Olmaz orada hemen bulurlar beni.”
Demir içeri geçip, sandalyeyi çevirerek oturdu, “Hedefe ne kadar yakın olursan o kadar görünmez olursun.”
“Aslında iyi fikir ha.” Derin nefes alıp dudaklarını büzdü, “Emir nasıl?”
“İyi iyi, yarın taburcu bile olur.”
Demir’i düşünceli gören kız “Söylemediniz daha değil mi?” diye sordu.
“Söyleyemedik.” Acı ile gülümsedi, “Nasıl söyleyelim Aslı, bir hayalin gerçek olmayacak, o çimlerde koşamayacaksın, top oynayamayacaksın nasıl diyelim?”
Aslı gözündeki yaşı sildi, “Benim yüzümden,” başını eğerek ağlarken, “Beni asla affetmeyecek! O affetse ben affetmeyeceğim,” diye fısıldadı.
Demir yerinden kalkıp, kıza sarıldı, “Öyle düşünme Aslı, lütfen öyle düşünme! İkiniz bunu birlikte aşacaksınız.” Sonra yüzünü avuçlarına aldı, “Dünden beri seni soruyor. Yanına gidelim mi? Bunu ona söylediğimizde gözlerin olsun en azından?”
***
“Şimdi doktor bey ben anlatamadım her halde, benim iki ay sonra çok önemli bir maçım var. Bu maçtaki performansım çok önemli.”
Doktor yutkunarak aileye bakınca, Bulut “Biz konuşuruz doktor bey, teşekkürler yardımlarınız için,” dedi.
Doktor geçmiş olsun dileyip, müsaade isterken Bulut ile Ela sağlı sollu oğullarının yanına oturdular. Nefes Kayra’yla elele tutuşmuş ağlarken, James koltuğun kenarına oturmuş, düşüncelerle boğuşuyordu. Bulut onlardan kibarca dışarı çıkmalarını istedi ve onlar çıktığında bakışlarını yeniden oğluna çevirdi.
“Neler oluyor baba? Ne bu şimdi?”
Bulut bir eliyle oğlunun elini tuttu, diğer eliyle eşinin. “Ben küçüklüğümden beri Hukuk okumak isterdim biliyor musun?” Emir başını sağa sola salladı, Bulut gülümseyerek devam etti, “Bunun için çok çalışıyordum. Gündüzleri lokantada babama yardım ediyor, sonra bütün gece oturup derslerimi yapıyor, sorular çözüyordum. Tek hayalim, tek hedefimdi.”
“Kazanamadın mı?”
“Kazandım. Beni çok ama çok seven bir abla, vefakar bir anne, mükemmel bir yeğen, sonra da ömrümün sonuna kadar bana hayal bile edemeyeceğim bir mutluluk, bir aşk yaşatan annenizi kazandım. Sonra da sizleri. Kocaman bir aile kazandım. Bu hayalimden çok daha güzeldi.” Sonra buruk bir gülümsemeyle baktı oğluna, “Babamı kaybettim ama. Çok acıydı Emir, çok çok acı. Önceleri atlatamayacağımı sandım, aşılıyor, alışıyormuş ama. Ondan sonra anladım ki kaybetmeden kazanılmıyor be oğlum.”
“Baba ne demek istiyorsun ben anlamıyorum. Bütün bunların benim maçımla ne ilgisi var?”
O sırada kapı hafifçe aralandı ve içeri Aslı ile Demir girdi. Emir Aslı’yı gördüğünde hafifçe doğruldu, “Neredeydin Aslı?” diye sordu tedirgince. Onu göremeyince çok endişelenmişti. Hayır uyandığında görmese, iyi olduğuna inanamazdı. Çünkü onun tanıdığı Aslı bu durumdayken onu bırakmazdı. Ne olmuştu da kaçmıştı.
Aslı yerine Demir söze girdi, “Kaçmıştı. Ama bayağı bayağı kaçmıştı, çok uzaklaşmadan yakalayıp getirdim.”
Emir güldü, “Neden şaşırmadım acaba? Her zamanki Aslı, hep kaçar.” Aslı’nın gözünden bir damla yaş aktığını görünce tekrar babasına döndü, “Neler oluyor? Artık konuşalım mı?”
Aslı onun gözünün içine bakması için, “Ben... Ben çok üzgünüm,” diye mırıldandı.
“Ne için?”
O an Demir abisinin sorusunu yanıtladı, “Bazen hayalinin yaşadığın şey olduğunu sanırsın, ta ki o yaşadığın anlar senden alınana kadar. Sonra yepyeni bir yol çizersin kendine ve asıl mutluluğun hayalini bile kuramayacağın kadar mükemmel bir şey olduğunu anlarsın.”
“O ne demek?”
“Emir... Birdaha futbol oynamayacaksın,” dedi Aslı adamın gözünün içine bakarak.
Sessizlik...
Sessizlik hiç bu kadar gürültülü olmamıştı. Emir sessizdi, Aslı sessizdi... Odada çıt çıkmıyordu ama o sessizlik kulakları sağır ediyordu.
Emir bir tek Aslı’nın gözlerinin içine bakıyordu. Zaman kavramı neydi şuan bilmiyordu, ama Aslı çok iyi biliyordu. Zaman o bahsedilen ilaç değildi, zaman o sorunları çözen kavram değildi. Zaman sadece onların aralarındaki uçurumu açandı, zaman yaralarını kanatacak olandı, zaman onları ayırandı.
Artık onların ne ilacı vardı, ne de çareleri vardı. İmkansızın göbeğindeydiler.
Emir ona sarılarak ağlayan annesinin başının üstünden dışarıya bakınca, Aslı adamın gözlerinin kendi gözlerinden çekilmesi ile “Özür dilerim,” diye mırıldandıktan sonra odadan çıktı.
Çünkü artık söylenecek bir şey kalmamıştı, söylese de Emir’in duyabileceğini sanmıyordu ne yazık ki...
***
Oğuz yanındaki asistanına Emir’in taburcu işlemleri ile ilgili detaylı bir bilgi verirken, onun dikkatinin dağıldığını fark etti. “Doruk?” dedi dikkatini yeniden kazanmak için ama nafileydi.
Doruk karşıda gördüğü kıza hayran hayran ve bir o kadar da beğeni ile bakıyordu. “Aman Allah’ım! Şu güzelliğe bak!” bir yandan da kızın yüzünü tam görmeye çalışıyordu. Ama yan profili bile akıl dağıtacak kadar etkileyiciydi.
“Çok beğendin sanırım?” diye çıkıştı Oğuz. “Beni duymadığına göre...”
Doruk birden sesli düşündüğünü anladı ama hocası onunla rahat olduğu için pek takılmadı. “Çok güzel ama, baksanıza hocam?”
Oğuz uzakta duran alımlı, narin kıza baktı. “Evet, güzel. Hem de bayağı güzel. Allah babasına bağışlasın!” dedi tıslar gibi.
“Tamam hocam, vazgeçtim. Bakmayın siz! O benim. Sizi eşinize söylerim. Hem o sizin kızınız olacak yaşta.”
Oğuz ellerini ceplerine koydu yoksa genç delikanlıyı yumruklayacaktı, “Kesinlikle haklısın kızım olacak yaşta.” Bu daha iki gün önce başka bir kızdan bahsetmiyor muydu? Çapkınlık da bir yere kadardı.
“Allah’ım son nefesimi verebilirim. Aşık oldum sanırım. Hem de kızın yan profiline. Hayır, yüzünü dönse demek kalpten gideceğim her halde.”
“Öyle mi?” kaşlarını hayret ve öfkeyle kaldırmıştı.
“Kesinlikle aşık oldum.” Sonra adama döndü ve gülümsedi, “Öğle molasına yirmi dakika erken çıksam? Kızı kaçırmadan gidip tanışayım bari.”
“Tanışmak mı istiyorsun bu kızla koçum?”
Kız birden yüzünü tam onlara dönüp, yeniden karşısındakine çevirince Doruk’un kaşları çatıldı ve “Oha! Bu o kız!” diye inledi.
“Hangi kız?”
“Size bahsettim ya otobüsteki kız.”
“Öyle mi?” dediği an genç delikanlının o gün söyledikleri aklına geldi ve “Öyle mi?” diye bu sefer dehşetle bağırdı.
Ama Doruk kıza odaklanmıştı ve Ayşegül Kayra ile konuşmasını bitirmiş, babasını görüp, kuzeninden ayrılmıştı. Gülümseyerek yanlarına gelirken Doruk’un kalbi duracaktı.
“Hocam geliyor. Hadi gidin siz bence yavaştan yavaştan. Allah’ım bana mı gülümsüyor o? Tanıdı sanırım...” sonra adama baktı. Ona öfkeyle bakıyordu. Saf bir sinir vardı yüzünde, bunun üzerine Doruk yutkundu.
“Babacım?” dedi kız Oğuz’a sarılarak. “Nasılsın?”
Oğuz kızına sarılırken ağzı açık kalan delikanlıya bakmaya devam ediyordu, “Öfkeli ve katil gibi hissediyorum. Sen nasılsın güzel ve benim olan kızım?”
Ayşegül yüzünü buruşturdu, “İyi değil gibisin.”
Doruk içinden bildiği tüm duaları okumaya başlarken başını sağa sola salladı, “Hiç değil. Nasıl iyi olsun? Deminden beri saydırıyorum ben burada ona...” sonra adama baktı, “Hocam? Ben... Gideyim... Değil mi?”
“Kesinlikle Doruk! Kesinlikle! Kaçabildiğin kadar kaç evladım!”
“Anladım.” Kıza dönüp acı ile gülümsedi, “Tanışamadığıma çok sevindim, zira ölüm bizi ayırdığında daha çok üzülürdüm. Öteki tarafta artık şey ede-”
“Doruk!” diye bağırdı adam.
“Ama o kadar da olmaz ya! Aşk tesadüfleri severdi bir zamanlar!” diye bağırarak uzaklaştı oradan.
Ayşegül adamın hareketlerini izliyor, bir yandan da gülümsüyordu. Gerçekten bu hali çok tatlıydı. O giderken onun arkasından mırıldandığını fark etmemişti. “Aman Allah’ım ne yakışıklı bir şey bu böyle!”
Ama Oğuz net bir şekilde duymuştu ve asıl şimdi hem katil hem kalp krizi geçireceği için ölü olabilirdi!
***
Emir hastaneden çıkarılarak, eve getirilmişti. Herkes Bulutlarda toplanmıştı, Emir’in iyileşmesinden dolayı mutluydular, ama Emir’in üzüntüsü yüzünden bunu belli edemiyorlardı bile.
Şermin ise bambaşka bir dünyadaydı, o sürekli bakışıp, gülüşen çiftten gözlerini alamıyordu. Hastanede de sürekli dip dibeydiler ve Şermin’in elbette gözünden kaçmamıştı. Ama Nefes’in moralinin bozuk olmasına bağlıyordu, daha doğrusu bağlamak istiyordu.
Üstündeki gömleği çekiştirdi, kalpten gidecekti. Ya o ya da James. Ama James kalpten değil, cinayete kurban gidecekti.
“Jojo, mutfağa gelsene benimle, yardımcı olman lazım.”
“Neye Şeri?”
“Jojo!” dedi uyarır gibi.
James son kez Nefes’e göz kırpıp, kalktı Şermin’in arkasından.
Mutfağa girdiklerinde kapıyı örttü ve adama döndü. “Ne var aranızda sizin bakayım?” diye sordu başını eğip, James’e bakarak.
James sırıtarak kadının taklidini yaptı, “Bakma bana böyle alttan alttan Şeri hiç korkmadım.”
Şermin derin nefes aldı, “Şeri diye sana derler, anneciğe ne oldu? Dün kamp gidebilmeniz için dayını ikna edeyim diye anneciğindim değil mi, çıkarcı mısın sen acaba?”
“Ya sence de fazla demode değil mi? Dedem zamanından kalma hitaplar, cık cık cık... Ayrıca hala korkmuyorum...” dedi konuyu dağıtma çabası ile. Bu kadının gözünden de bir şey kaçmaz mı? Özi bu yüzden sadıktı bu kadına, aşk falan hikaye, bu kadın onu da yakalar üstüne de yolar... Bakışlara bak bakışlara!
“Zaten ne zaman korktun ki? Ne var aranızda dedim James, konuyu saptırma?”
“Kardeş değiliz o kesin. Kız doğduğundan beri kardeş de kardeş ne bu canım? Babam mı yaptı, anam mı doğurdu? Ne kardeşi? Kendinizden uydurduğunuz saçma sapan sıfatlar! Valla ben Nefes’e hiç de kardeşçe duygular beslemiyorum,” dedi ellerini iki yana açarak.
Şermin yüzünü yelliyor, korktuğunun başına geldiğini anlıyordu, “Ona ne şüphe, o zaten kızı yiyecekmişsin gibi bakışından belli.”
James gülümsedi, “Çok pis bakarım ben böyle işte.” Sonra kadının omzuna elini koyup, çapkınca sırıttı, “Bi anlatsana nasıl bakıyorum ona? Peki o bana nasıl bakıyor? O da beni yer mi ki?”
Şermin çocuğun elini omzundan itti ve tezgahta duran elmaları sinirle soymaya başladı, “Valla istersen onu gel Bulut dayına soralım, ha ne dersin? Bakalım o seni nasıl yemek ister! Çiğ çiğ mi yoksa yüksek ateşte ısınmış tavada mı?”
Çocuk suratını astı, “Ya Şeri ne bu şimdi? Çok pis tehdit ediyorsun ha! Yakışıyor mu senin gibi aklı başında bir kadına? Ayıp ayıp!”
“Seni öldürür James. Vallahi elinden ben bile alamam seni. Aklını mı yedin oğlum Allah aşkına?” diye sessizce inledi en sonunda.
“Aşık oldum Şeri Allah Allah, aşık oldum işte elimde değil. Bunu da en başından beri adın gibi biliyorsun. En azından tahmin ediyordun.”
“Allah’ım! Olmamasını ümit ediyordum ama,” dedi elini alnına koyarak. “Dayın verir mi sence Jojo! Delirdin mi ya? O kızını kimseye vermez!”
James omuz silkti, “Banane, Özi’yle Eloş’u kaçırırız o zaman. Kısasa kısas yaparız, ha ne dersin?” derken Şermin’e göre çok sevimli olan ama James’e göre fazla tehlikeli bir gülüşle baktı kadına.
Şermin de güldü, “Deli bozuk.” Sonra aklına bir şey gelmiş gibi birden oğluna gözlerini kısıp baktı ve elindeki bıçağı ona doğrulttu, “Öptün mü kızı doğru söyle?”
James sabır çekti, “Şeytan doldurur çek şunu,” dedi bıçağı uzaklaştırarak.
“Jojo?”
“Ya Allah için senle Özi tavla mı attınız buluşmalarınızda? Lan evin içinde ömrümüz bir gözü kapalı gezerek geçti be.”
Şermin gözlerini kocaman açtı, “Edepsiz! Ay sen kime çektin böyle? Şuursuz şuursuz konuşma elimde kalırsın çocuk.”
“Dayımı ayarlamazsan vallahi o nişanlıyken Özi’nin kapıda kıstırıp, seni öptüğünü cümle aileye anlatırım.”
“Jojo!” Diye gürledi kadın.
“O mutfakta sizi gördüğümde bonusu!”
“Ay! Yemin ederim bu çocuk edepsiz!”
“Ya Şeri, ben o daha ilk okuldayken ona evlenme teklifi ettim, o da kabul etti. Çok büyük bizim aşkımız ya! Yıllandı... O derece.”
“Şuursuzsunuz işte. Kızın kafasına evliliği soktuğu yaşa bak. Ayrıca o zaman kaçıp babasına gelmişti.”
“Şimdi bana kaçıyor artık, sıkıntı yok. Ayarladım ben onu, o bende. Sen dayımı ayarla.”
“Hiii! Yemin ederim öpmüş,” diye mırıldandı önce, sonra da adama döndü, “Öptün mü kızı James?” dedi daha öfkeli olmaya özen göstererek.
James çapkınca sırıttı, “Öptümse ne yapacaksın Şeri? Oyuncaklarımı mı bir hafta vermeyeceksin yoksa Özi ile maça mı göndermeyeceksin? Hangi cezan daha etkili acaba?”
Şermin şeytanca sırıttı, “Hayır bebeğim benim,” derken yanağını okşuyordu. “Hiç yapar mıyım böyle şeyler?”
“Yani,” derken kendini beğenmiş bir hava takındı. “Kıyamazsın. Çok pis kıyılmam ben. O derece yakışıklıyım Allah kahretsin.”
“Gelecek hafta kuzenlerin ve kardeşlerinle gideceğin kampa gitmeyeceksin James ve senin kızını öptüğünü Bulut dayına söylemem yeterli,” zafer kazanmış bir edayla baktı oğlu gibi gördüğü genç delikanlıya.
James’in yüzü sararıp, elleri buz kesmişti. “Ya ben ona sürpriz yapacağım, kızını istemeye birden gideceğim, dayımı ne karıştırıyorsun şimdi olaya? Onu karıştırma, erken daha.”
“O dediğin kızın babası ha! Aa! Delirtme beni James.”
“Oh ya ne ala memleket, ben kızı almak için doğduğundan beri onunla ilgileneyim, yeri geldi siz altını değiştirirken o kokulara maruz kalayım, elime bir kızın eli değmesin, bir onun kokusuna hasret yaşayayım, siz gidin kızı başkasına verin! Ben de izleyim! Duymadın mı Eloş’u verecek onu ebesini becerdiğimin doktoruna!” diye bağırdı. “Yetti canıma ya!” sonra annesine yaklaştı. “Yemin ederim kızı istemeye gelen adama kalçasındaki çilek şeklindeki doğum lekesini söylerim, dudaklarındaki vanilya tadından bahsederim, varın siz düşünün ondan sonra ne olacağını! Adam beyninde o kurtla nah alır kızı!” dedi ve kadının elinde tuttuğu elma tabağında koca bir dilimi ağzına atıp, çıktı.
Şermin onun arkasından bakarken o da bir dilim elma attı ağzına ve “Yemin ederim öpmüş kızı!” dedi ağlamaklı bir sesle.
???
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.63k Okunma |
590 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |