Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Hazan Vakti| 10

@mutlusonsuz222

🖇️Herkese selamlar, keyifleriniz nasıl?

🖇️Umarım bölümü beğenerek okursunuz. Satır arası yorumlarınızı bekliyorum...<3

🖇️Keyifli okumalar dilerim..

10.Bölüm

Öğrendiklerim, işittiğim sözler beni çok yaralamıştı. Azra hemşirenin söylediklerini düşündükçe hazmedemiyordum. Ona gereken cevabı verip uyarımı yapmıştım ancak düşündüğümde başıma ağrılar giriyordu. Oturduğum yerde elimi alnıma koymuş kaşlarımın hemen üzerini sıkıp geri bırakarak ağrısını geçirmeye çalışıyordum.

Suç bendeydi. Onları orada gördüğümde Alparslan üsteğmenle iletişimimi kesecektim. Ama ben nereden bilebilirdim ki aralarında bir şeyler olduğunu. Alparslan üsteğmenin davranışlarından da bana karşı bir rahatsızlık hissetmemiştim. Aksine aramızda güzel bir sohbet ortamı oluşmuştu. Her zaman bana karşı soğuk olan adam daha ılımlı olmaya başlamıştı. Dahası Alparslan üsteğmenin sevgilisine bizim aramızda bir şey olmadığını anlatması gerekiyordu. İşimi yapmak, insanlara yardımcı olmak için geldiğim bu yerde nelerle uğraşıyordum?

Azra hemşirede suç olduğu kadar Alparslan üsteğmende de vardı. Madem sevgilisinin bu kadar kıskanç biri olduğunu biliyordu neden hastanede benimle muhatap olmamaya çalışmıyordu ki? Bunları düşünmekten beynim patlayacaktı.

"Hazan hocam, iyi misiniz?" diyen Buse'nin sesini işittiğimde düşüncelerimden sıyrıldım ve bakışlarımı Buse'ye çevirdim. Düşüncelerimden ne söylediğini bile anlayamamıştım. "Efendim?"

"İyi misiniz, başınız mı ağrıyor?" dediğinde başımı salladım. "İyiyim, ufak bir ağrı. Sorun yok." dedim. Ardından da elimle karşımdaki sandalyeleri işaret ederek konuştum. "İşin yoksa otursana."

Buse bir şey söylemeden karşıma oturduğunda sırtımı sandalyeme yaslayarak ona baktım. "Sen nasılsın, nasıl gidiyor?" dedim nezaketen. Buse kollarını masaya yaslayarak ellerini birleştirdi ve konuştu. "İyi gidiyor, alıştım artık buraya. Hastane ve ev arasında gidip geliyoruz." dediğinde başımla onu onayladım.

Sağlık çalışanlarının rutini böyleydi maalesef ki. Hastane- ev arasında mekik dokuyorduk. Nadir zamanlarda kendimize vakit ayırabiliyorduk. Yine de insanlara yardım etmek güzeldi. Daha doğrusu aldığımız olumlu geri dönütler, dualar bu zorluğun üstesinden gelmemizi sağlıyordu.

"Sen buraya geleli ne kadar oldu?" dedim merakla. Buse cevap verdi. "Bir yılı geçti. İlk geldiğimde biraz çekinceliydim ancak korktuğum gibi olmadı." dediğinde gülümsedim. Ben buraya isteyerek gelmiştim ama başıma beklediğimden daha çok olay gelmişti. Buse devam etti sözlerine. "Buradaki arkadaşlar sağ olsunlar alışmama yardımcı oldular."

"Arkadaşlardan kastın Fırat olabilir mi?" dedim imalı bir şekilde. Arabadaki halleri, yardım için gittiğimiz yerdeki konuşmaları ve sonra aralarının iyice bozulması falan derken aralarında ne olduğunu merak etmiştim açıkçası ve hala aralarında ne olduğunu çözememiştim. Konuşmaya da pek fırsat bulamamıştık. Şimdi tam sırasıydı.

Benim söylediğim şeyle birlikte Buse gözlerini devirdi ve bana baktı. "Sormayın hocam, ne arkadaş ne arkadaş." dedi sinirle. Ardından da ekledi. "Biz onunla arkadaşı geç, hiçbir şey olamayız." dediğinde iyice meraklandım. Neden bu kadar kızmıştı ki ona?

"Sizin aranızda ne oldu öyle?" dedim merakla. Buse bir süre duraksadı. Ardından da konuştu. "Aslında spesifik bir şeyler olmadı ama hareketleri beni sinir ediyor ve doğal olarak ondan uzaklaşmama neden oluyor." dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.

Şimdi ondan hiç hoşlanmıyordu ancak içimden bir ses onların ileriki zamanlarda bir şeyler yaşayacaklarını söylüyordu. Çünkü genelde büyük aşklar nefretle başlardı. Onların hikayesi de böyle devam edecek gibiydi.

"Peki siz hocam, alışabildiniz mi?" diye konuyu bana çevirdiğinde kafamı şöyle böyle manasında salladım. "Alışmaya başladım diyelim." dedikten sonra Buse konuştu. "Eğer isterseniz size yardımcı olabilirim." dediğinde gülümsedim ve konuştum. "Çok sevinirim. Burada çok fazla tanıdığım yok. Herkesle yeni yeni tanışıyorum."

O da bana karşılık gülümserken biriyle konuşmanın iyi geldiğini hissetmiştim. En azından düşünmeye biraz ara vermiştim ve bu benim için iyi olmuştu. Telefonumun çalmasıyla birlikte bakışlarımı Buse'den çektim ve elimi önlüğümün cebine götürdüm. Telefonu çıkardıktan sonra ekrana baktım. Arayan Nazlı idi. Telefonu cebimden çıkartarak kulağıma götürdüm.

"Efendim canım?" diyerek konuştuğumda Nazlı'nın güzel sesi kulaklarıma doldu. "Hazan, nasılsın?"

"İyiyim, hastanedeyim, sen nasılsın?"

"İyiyim bende, yarın müsait misin?" dediğinde cevap verdim. "Evet öğleden sonra boşum." dediğimde Nazlı'nın sevinçli sesini işittim. "Süper o zaman akşama doğru buluşuyoruz, hem birer kahve içeriz hem de sana vermek istediğim bir şey var. Olur mu?"

"Olur, sen bana konumu atarsın. " dediğimde beni onayladı. "Atarım birazdan. O zaman yarın akşam görüşürüz."

"Görüşürüz." diyerek vedalaştığımızda telefonu kulağımdan çektim ve cebime tekrar koydum. Sanki sesinde farklı bir neşe vardı. Bunun nedeni de yarın belli olurdu.

Bakışlarımı Buse'ye tekrar çevirdim ve birer çay içmeyi teklif edeceğim sırada cebimdeki çağrı telefonundan gelen sesle hızla telefonu cebimden çıkardım. Buse ile aynı anda ayağa kalkarken hızlı adımlarla ambulans girişine ilerlemeye başladık. Ambulansın kapıları açıldığında yaralı bir adam ve başında bekleyen askerle karşı karşıya geldim. Kumral ve ela gözlü bir askerdi.

Gördüğüm asker Alparslan üsteğmenin timinden biriydi. Emre yaralandığında da, biz saldırıya uğradığımızda da görmüştüm onu. Sedyede yatan kişi ise onlardan biri değildi anladığım kadarıyla. Sedye ambulanstan indirilip acile götürülürken asker konuştu.

"İlk müdahaleyi ben yaptım, kurşun içerisinde değil. Çıkış yarası var" diye bilgi verdikten sonra duraksadı. Ardından sözlerine devam etti. "Bu adamın yaşaması gerek doktor hanım, bize önemli bilgiler verebilir." dedi telaşlı bir sesle. Sesinden de anlaşıldığı üzere gerçekten çok önemli biri olmalıydı.

"Tamam, siz burada bekleyin." dedikten sonra acilden içeriye doğru girdim. Getirilen kişi muhtemelen bir teröristti. Her ne kadar askerimize, polisimize ve halkımıza kurşun sıkan o haine müdahale etmek istemesem de mesleğim gereği bunu yapmak zorundaydım.

Ellerime eldivenlerimi giydikten sonra hastaya yaklaştım. Hasta sağ omzundan vurulmuştu ve epey kanaması vardı. Yavaşça sol omzuna doğru kaldırdığımızda sırtındaki çıkış izini gördüm. Üzerindeki siyah tişörtü keserek yaranın durumuna baktım. İlk önce kanamayı durdurmak gerekiyordu. Yaranın üzerine tampon yaparak kanamayı durdurmaya çalışırken konuştum.

"Kan grubu bilgisi alınsın ve kan takviyesi yapılsın. Çabuk!"

Birkaç hemşire söylediğim şeyi yaparken bende elimdeki sargı bezlerini Buse hemşireye devrederek hastanın yüzüne doğru yaklaştım. Ellerimle göz kapaklarını ayırarak göz bebeklerine ışık tutarak refleksini kontrol ettim. Göz bebekleri büyüyüp küçülüyordu. Bir sorun yoktu. Zaten arada sırada inlediği için bilincinin açık olduğu belliydi. Ardından hayati değerlerini gösteren monitöre baktım. Nabız ve solunum normaldi.

"I have a lot of pain." (Çok ağrım var.) diye mırıldanan hastanın sözlerini duymazdan gelerek sinirlerini kontrol etmek için elimi avuçlarının arasına koyarak konuştum. "Can you squeeze my hand to diagnose?" (Teşhis için elimi sıkabilir misin?)

Adam benim dediğimi yaparak elimi sıktığında derin bir nefes verdim. Sinirlerinde herhangi bir sorun yoktu. Ancak daha iyi sonucu MR görüntüleriyle alabilirdik.

"Hastayı hızlıca MR'a alalım. Ardından da ameliyat için hazırlayalım." dedikten sonra hasta hızlı bir şekilde acilden çıkartıldı ve MR odasına götürülmeye başlandı. Bizim çıkmamızla birlikte teröristi getiren asker oturduğu yerden ayaklandı ve bana doğru geldi. "Ameliyata alınacak, ameliyattan sonra durumuna göre konuşuruz."

Asker başıyla beni onaylarken bende önden ilerleyen hastanın peşinden ilerlemeye başladım.

 

 

◔◔◔

Ameliyat bitiminde elimdeki eldivenleri ve maskeyi çıkartarak çöpe attım. Ameliyathaneden çıktığımda kapıda biraz önce gördüğüm askerin beklediğini fark ettim. Benim ameliyathaneden dışarı çıkmamla birlikte adımlarını yanıma doğru atmıştı.

"Durumu iyi, uyandıktan sonra ifadesini alabilirsiniz." dediğimde asker başıyla beni onayladı. Ardından etrafına bakarak tekrar bana doğru döndü. Galiba söyleyeceği şeyler gizliydi. "Alparslan komutanım bu hastanın odasına yalnızca sizin girmenizi istiyor. Önemli bilgiler biliyorsa eğer bizim elimize düşmemeleri için elinden geleni yaparlar." dediğinde kaşlarım çatıldı.

Ellerinden geleni yaparlar derken galiba adamı her şekilde öldürmeye cüret edebilmelerinden bahsediyordu. "Odaya adam sokup öldürmek gibi mi?" dedim merakla. Asker başını salladı. "Aynen öyle, doktor veya hemşire kılığında biri içeri girip her şeyi yapabilir." dediğinde ürperdim. Ne kadar kolay söylüyordu. Asker de benim ürperdiğimi anlamış olacak ki konuştu. "Endişelenme, polisler her ihtimale karşı odayı, adamı izleyecekler."

Söylediği şeyle biraz daha rahatlamıştım açıkçası. Sonuçta ilk defa bu kadar tehlikeli bir hastam oluyordu ve korkmam gayet doğaldı.

"Tanışamadık bu arada ama ben Başçavuş Barış Korkmaz." diyerek elini uzattığında gülümseyerek bende elimi ona doğru uzattım. "Muhtemelen sen beni tanıyorsun ama bende Hazan." Ellerimizi aşağı yukarı salladıktan sonra birbirinden ayırdık.

Elini parkasının cebine atarak bir kağıt çıkardı ve konuştu. "Bu da numaram, Alparslan üsteğmene ulaşamadığın zaman bana ulaşabilirsin." diyerek elindeki kağıdı bana doğru uzattı. Kağıdı elime alıp numaraya baktım. Ardından da önlüğümün cebine koydum. "Tamam, ben herhangi bir sorun olduğunda sizi ararım."

Tabii ki Alparslan üsteğmeni aramazdım. Bu saatten sonra onunla olabildiğinden az bir şekilde muhatap olmak istiyordum.

"Dikkatli ol olur mu? Eğer bir şeyler sezersen hemen bize haber ver." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Merak etmeyin Barış bey." dediğimde itiraz dolu sesini işittim. "Bey demesen. Bende ağırlık yapıyor, hem aramızda çok bir yaş farkı da yok. Barış de sen bana. Tabii sende istersen."

Samimi oluşuna karşılık ister istemez gülümsedim. "Sen nasıl istersen Barış." dedim bende onun isteğini yerine getirerek. O da bana karşılık gülümsedi. Aramıza giren zil sesiyle birlikte Barış cebinden telefonunu çıkardı ve telefonu açıp kulağına götürdü.

"Efendim komutanım?" diye söze başladığında bakışlarımı ondan kaçırarak yere doğru eğdim. Birinin konuşmasını dinlemeyi sevmezdim. "Emredersiniz komutanım, hemen veriyorum." diyerek telefonu bana doğru uzattığında kaşlarımı çattım.

Telefonu elime aldığımda ekranda gördüğüm 'Alparslan Üsteğmenim' yazısıyla derin bir nefes alarak yutkundum. Galiba ben ne kadar az konuşmak istesem de hayat bir şekilde bizi konuşmak, temas kurmak zorunda bırakacaktı. Telefonu kulağıma götürerek konuştum. "Efendim?"

"Doktor hanım nasılsınız?" diye söze başlayan Alparslan'a karşılık cevap verdim. "İyiyim, teşekkürler." dedim soğuk bir sesle. Normalde onunda hatırını sormak, nasıl olduğunu, yaralanıp yaralanmadığını sormak isterdim ancak bundan sonra böyle şeylere dikkat edecektim.

O da soğukluğumu anlamıştı muhtemelen. Daha akşamüzeri güzel sohbetler içerisindeyken şimdi böyle konuşmam onu da düşündürmüş olmalıydı. Ya da sadece ben böyle düşünüyordum.

"Barış size bahsetmiştir." diye söze başladığında sözlerini ben devam ettirdim. "Evet, bahsetti. Merak etmeyin odaya yalnızca ben gireceğim. Hemşire olarak da Azra hemşireyi düşündüm. Uygun mudur?" dedim imayla.

"Sizin güvendiğiniz biri olursa daha uygun olur." dediğinde kaşlarımı çattım. Sevgilisine güvenmiyor muydu? "Tamam o zaman ben ayarlarım." dedim konuyu uzatmamak için.

Aslında şaşırmıştım. Hemşire olarak direkt sevgilisini önereceğini düşünmüştüm. Söylediği cümle garibime gitmişti.

"Getirilen adamın kapısında terörle mücadeleden arkadaşlar bekleyecekler. Sizin odaya girip çıkacağınızdan haberleri var. Siz hemşireyi de belirledikten sonra onlara bilgi verirsiniz. Çok dikkatli olun olur mu?" dediğinde o görmese bile başımı salladım. "Olurum, iyi günler."

Telefonu kulağımdan çekerek tekrar Barış'a uzattım. Bana hafif çatılmış kaşlarıyla bakıyordu. Haksız da sayılmazdı. Dün taburda bizim samimi bir şekilde konuşmalarımıza şahit olmuşlardı. Bugün neden böyle davrandığımı sorguluyor olmalıydı. Gerçi bizim samimi konuşmamız da tartışma gibi bir şeydi.

Belki Alparslan üsteğmenin hiçbir suçu yoktu bu olayda. Ancak onun da sevgilisine aramızda bir şey olmadığını izah etmesi gerekiyordu. Bunca yıldır mesleğimi yapıyordum ve ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. Benim kimsenin sevgilisinde gözüm yoktu, olmazdı da.

Barış komutanıyla olan konuşmalarını bitirdiği sırada koridorda bize doğru ilerleyen Buse'yi fark ettim. Buse yanımıza geldiğinde Barış'a baş selamı verdi ve bana doğru döndü. "Hocam hastaya uygulanacak tedavi hakkında sormam gereken şeyler var. Serumu, pansumanı ve ilaçları nasıl olacak?"

"Tamam, gidelim. Bende zaten senin yanına gelecektim." dedim Buse'ye hitaben. Ardından da Barış'a dönerek konuştum. "Tekrar memnun oldum." dediğimde Barış konuşmak için dudaklarını araladı. Ancak ben ona mâni olup konuştum. "Bir şey olduğunda sana haber vereceğim." diyerek elimle onu işaret ettim.

Barış hafifçe gülümseyip kafasını sallayarak beni onayladı. "Anlaştık. Bu arada bende memnun oldum." dediğinde gülümseyerek yanından uzaklaşmaya başladık Buse ile birlikte. Şimdi sırada ona görevini anlatmak vardı.

 

 

◔◔◔

Sabah saatlerinde hastaneden çıkmıştım. Evime gidip güzelce dinlenmiştim. Teröristle daha doğrusu paralı askerle ilgilenmesi için Buse'yi görevlendirmiştim. Onun görevi bu akşama kadar devam edecekti. Akşam da görevini ben devralacaktım. Hasta iyiydi ve sorunsuz bir şekilde iyileşiyordu.

Şimdi ise Nazlı ile buluşacağımız yere doğru ilerliyordum. Verdiği adres çay bahçesi gibi bir yerdi. Hava çok soğuk değildi. Birer kahve veya çay içmek için idealdi. Hem açık havada oturmayı severdim ben. O yüzden bunu dert etmemiştim. Temiz havada sohbet bir başka güzeldi.

Çay bahçesinden içeri girdiğimde Nazlı'yı bir masada otururken gördüm. Adımlarımı oraya doğru attığımda o da bakışlarını telefonundan çekerek benim olduğum tarafa doğru baktı. Bakışlarımız buluşurken oturduğu yerden ayaklandı.

"Hoş geldin." diyerek kollarını bana doğru açtığında gülerek kollarının arasına girdim ve kısaca ona sarıldım. "Hoş buldum." Ayrıldıktan sonra tam karşındaki sandalyeye oturarak telefonumu masanın üzerine bıraktım.

"Güzel sohbetimize başlamadan evvel sana şunu takdim edeyim." diyerek çantasına doğru uzandı Nazlı. İçerisinden çıkarttığı kartı bana doğru uzatırken kartın düğün davetiyesi olduğunu anlamak pek zor değildi.

Kartı elime aldıktan sonra üzerindeki yazıyı okudum. Düğün günü 3 hafta sonraydı. Nöbetimi ona göre ayarlardım.

"Bende Emre de gelmeni çok istiyoruz." dedi Nazlı büyük bir hevesle. Gözlerimi karttan çekerek Nazlı'ya baktım. "Gelmeyi çok isterim bende. Nöbetimi buna göre ayarlamaya çalışırım." dediğimde Nazlı sevinçle konuştu. "İşte bu."

Siparişlerimizi verdikten kısa süre sonra kahvelerimiz gelmiş ve sohbetimize kahvelerimizi içerken devam etmiştik.

"Düğün işleri için izin aldım bir hafta. Düğünden sonra da bir hafta izin kullanacağım. İnşallah her şeyi yetiştirebiliriz." diye telaşla konuşan Nazlı'ya karşı gülümsedim. Bunlar tatlı telaşlardı. Evlendikten sonra her şey yoluna girecekti.

"Merak etme her şey hallolur. Gelinliğin hazır mı?" dedim merakla. Nazlı başını salladı olumlu manada. "Gelinlik, damatlık ve mekan tamam. Ama son dakika bir şey çıkmasından korkuyorum. Sende az çok öğrendim her an operasyona çıkabilirler."

Söylediği şeyle dudaklarımı büzdüm. "Herhalde bir gün Emre olmadan idare ederler." Dediğimde Nazlı konuştu. "Alparslan abim de öyle diyor ama bilmiyorum."

Alparslan'ı daha yeni yeni tanıyordum ama bir şey söylediyse onu mutlaka yapardı diye düşünüyordum. Emre o düğüne mutlaka katılırdı herhangi bir operasyon çıksa bile.

"Sen neler yaptın? Eve yerleşebildin mi?" dediğinde dudaklarımı büzdüm. "Yerleşmeye çalışıyorum. Aslında eşyaların çoğunu yerleştirdim. Mutfak falan kaldı. Onu da dışarıdan hallediyorum bir şekilde." dediğimde Nazlı konuştu. "Ben bizim evin işini halledeyim, sonra sana da yardıma gelirim."

Söylediği şeyle hemen itiraz ettim. "Olur mu öyle şey. Ben hallederim. Sen güzelce hazırla evinizi." dediğimde Nazlı konuştu. "Benim işim çabuk biter, annem de babam da gelecek yardıma. Aynı şekilde Emre'nin de annesi gelecek."

Söylediği şeyle duraksadım. Benim ne annem gelirdi yardıma ne de babam. Hüzünle kahvemi içerken Nazlı'nın arkasından bize doğru gelen Emre'yi gördüm. Onlar operasyonda değiller miydi? Şaşkınca konuşacağım sırada Emre işaret parmağını dudaklarına bastırdı 'sakın söyleme' manasında beni durdurdu. Nazlı'ya yaklaştıktan sonra elleriyle Nazlı'nın gözlerini kapadı.

Gülümseyerek onları izlemeye başladım. Nazlı, Emre'nin bu hareketinden irkilmiş ve 'hih' diye bir ses çıkarmıştı. Ardından da ellerini Emre'nin ellerinin üzerine koyarak "Emre!" diye yüksek sesle konuştu.

Emre ellerini Nazlı'nın yüzünden çektiğinde Nazlı oturduğu yerden ayaklandı ve sıkıca nişanlısına sarıldı. Galiba operasyondan geldiklerini haber vermemişti Emre sürpriz yapmak için.

"Siz ne zaman geldiniz?" dedi Nazlı şaşkın şaşkın. Emre ise Nazlı'nın yüzüne elini koyup yanağını sevdi. "Çok olmadı ama mesajlarını alınca yanına gelip sürpriz yapmak istedim. Kötü mü yapmışım?"

Onlar kendi aralarında konuşurken bakışlarımı onlardan çektim daha rahat olmaları açısından. Telefonumdan saate baktıktan sonra Nazlı ve Emre'nin masaya tekrar oturacağını anlayarak telefonu masaya bıraktım.

Ayağa kalkarak Emre'ye hitaben konuştum. "Hoş geldin." Emre yanıma doğru gelerek elini uzattığında elini tutarak aşağı yukarı salladık selamlaşma anlamında. "Hoş buldum Hazan Hanım."

Yerlerimize otururken Emre'de kendine bir çay söylemişti. "Sizin de sohbetinizi bölmedim inşallah." dediğinde Nazlı nişanlısına hitaben konuştu. "Bölsen bile önemli değil, sağ salim geldin ya. Sormayı unuttum sizinkiler iyi mi?" Nazlı'nın merakla sorduğu soruyla bende Emre'ye baktım.

Alparslan üsteğmen operasyona gideceği haberini verdiğinde endişelenmiştim onun için ama araya malum olay karışınca sanki harammış gibi onu düşünmeyi kendime yasaklamıştım. O yüzden bende merak ediyordum nasıldı?

"Herkes iyi çok şükür, sıkıntı yok." dediğinde Nazlı da bende derin bir nefes verdik. Böyle kasvetli konulardan konuşmamak için sohbeti ben devam ettirdim. "Hayırlı olsun, davetiyenizi aldım." dediğimde ikisinin de yüzlerinde büyük bir gülümseme peydah oldu. "Teşekkür ederiz. Geleceksin değil mi?" diye soran Emre'ye karşılık başımı salladım. "Gelmeye çalışacağım, nöbetimi ayarlayabilirsem."

"Çok seviniriz." dedi Emre. Aramızda birkaç sohbet diyaloğu geçtikten sonra oturduğum yerden ayaklandım. Hem onları yalnız bırakmak istiyordum hem de evim için market alışverişi yapmak istiyordum. O yüzden konuştum. "Ben kalkayım artık."

"Ben geldim diye gidiyorsan." dedi Emre oturduğu yerden kalkarak. Hızlı onu reddettim. "Hayır hayır, ben zaten kalkacaktım. Hastaneye gitmeden yapmam gereken birkaç şey var."

Aklımda bir şeyler vardı ancak asıl amacım çifte kumruların hasret gidermesini sağlamaktı. Biz Nazlı ile sık sık görüşürdük ancak onların görüşme sıklığı daha azdı.

Nazlı yanıma gelerek bana sarıldı. Onunla ayrıldıktan sonra da Emre ile tokalaştım. Onlarla vedalaştıktan sonra çay bahçesinin içerisine girerek hesabın kendime düşen payını ödedim ve çay bahçesinden çıktım. Çay bahçesinden çıktıktan sonra yürüyerek en yakın taksi durağından taksiye bindim.

Market alışverişi yapabileceğim bir mekana geldiğimizde parayı ödeyerek taksiden indim ve alışverişime başladım. Çok fazla bir şey almayacaktım. Temel yaşamsal ihtiyaçlar şimdilik işimi görürdü. Yiyecek şeyler, su ve biraz temizlik malzemesi. Aldığım şeylerin ücretini ödedikten sonra tekrar taksiye binerek eve döndüm. Aldıklarımı hızlıca yerleştirdim ve evden hastaneye gitmek üzere çıktım.

Hastaneye giriş yaptığımda ilk işim önlüğümü giyerek getirilen teröristin yanına gitmek olmuştu. Kapıda bekleyen polisler geçişime izin verdiğinde odaya girerek değerlerine bakmak için dosyayı elime aldım. Birkaç değeri hariç durumu iyiydi. Serumunu kontrol etmek üzere yanına yaklaştığımda sesini duydum.

"I have a lot of pain" diyerek inlerken bende konuştum. "I will give you painkillers" (Sana ağrı kesici vereceğim.) diyerek odadan çıktım. Normalde hiç umurumda olmazdı şuracıkta ağrıdan ölse. Ancak ettiğim yemin gereği onu iyileştirmek zorundaydım.

Ağrı kesici serumu alarak tekrar odaya doğru ilerledim ve serumu koluna taktım. Buse yokken bu işi şimdilik ben yapacaktım. Zaten yapılacak çokta bir şey yoktu. Odadan çıktığımda kapıdaki polislere dönerek konuştum.

"Hasta ayılmış bir durumda, ifadesini alabilirsiniz." dediğimde beni onayladılar. Yanlarından uzaklaşırken aklıma yine Azra hemşirenin söyledikleri gelmişti. Galiba bu hastane koridorlarında dolaşırken sürekli bunlar aklıma gelecekti.

Her şey iyi ve güzeldi de neden ben hiç duymamıştım aralarında bir şey olduğunu. Buraya geleli 2 ay olmuştu ve ben ne hemşirelerden ne de doktorlardan böyle bir şey duymamıştım. Semra abla da hiçbir şey söylememişti. Buraya geldiklerinde bile onları hiçbir arada görmemiştim. Aynı şekilde Alparslan üsteğmende buraya geldiğinde hiç Azra ile yan yana gelmemişti. Belki de ben denk gelmemiştim hiçbir zaman.

Bu işin neden kafamı bu kadar kurcaladığını da bilmiyordum. Azra'ya gereken cevabı da vermiştim neden kurcalıyordum geri kalan kısmını? Belki de en doğrusu doğru zamanda Alparslan üsteğmene işin doğrusunu sormak olacaktı.

 

 

◔◔◔

Acilde birkaç vaka ile ilgilendikten sonra dışarı çıkıp biraz hava almaya karar verdim. Tam bahçeye adım atacağım sırada arabadan inen Alparslan üsteğmen ve Barış ile karşılaştım. Onlar da beni gördüğü için kaçıp gidemezdim. Olduğum yerde dururken ikisi birlikte bana doğru yaklaşmaya başladı. Galiba ifade işini ikisi halledecekti.

"İyi akşamlar Hazan." diye konuşan ilk kişi Barış oldu. Alparslan üsteğmen hafifçe kaşlarını çatıp Barış'a bakarken ben gülümseyerek cevap verdim. "İyi akşamlar, ifade için geldiniz galiba."

"Evet, hastanın uygun olduğunu haber vermelerini istemişsiniz." diyen Alparslan oldu. Kısaca göz teması kurarak başımı salladım. "Hastanın durumu gayet iyi, konuşabilecek durumda. Odasını biliyorsunuzdur." dedim sohbeti kısa kesmek amacıyla.

"Biliyoruz biliyoruz arkadaşlar söyledi." dedi Barış. Kafamı sallayıp onu onayladım. "Tamam o zaman, ben sizi tutmayım daha fazla. Kolay gelsin size." dedim tekrardan Barış'a bakarak. Alparslan üsteğmene ise göz ucuyla baktığım sırada Barış'ın sesini duydum. "Tamamdır, görüşürüz sonra."

Yanlarından uzaklaştıktan sonra onların içeri girdiklerini düşünerek derin bir nefes verdiğim sırada Alparslan üsteğmenin sesini işittim. "Hazan Hanım, bir dakika konuşabilir miyiz?"

Olduğum yerde duraksayarak arkamı dönmeden Alparslan üsteğmenin yanıma gelmesini bekledim. Tam karşıma geçtiğinde bakışlarımız birbiriyle buluştu. Hafif çattığı kaşlarıyla yüzümü incelerken bakışlarımı kaçırdım. Bu sefer üzerinde askeri üniforması yoktu. Sivil kıyafetleri vardı.

"Size istemeden kıracak bir şey mi yaptım?" dediğinde bakışlarımı gözlerine çıkardım ve başımı iki yana salladım. "Hayır." dedim kısaca. Kaşları hafifçe çatıldığında bir şeyleri anlamlandırmaya çalışır gibi bir hali vardı. "O zaman bana neden böyle davranıyorsunuz?" dedi tekrardan.

Sorusuyla birlikte ağırca yutkundum. Neden bunu kendine dert edinmişti ki? "Nasıl davranmam gerekiyorsa öyle davranıyorum." dedim sakince.

Benim cevabımla birlikte gözlerini kapatıp derin bir soluk çekti ciğerlerine. "Öyle mi?" dedi alaylı bir şekilde. Başımı salladığımda o da hafifçe başını salladı ve ardından ekledi. "Nedense ben öyle olduğunu düşünmüyorum." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Ne duymak istiyorsun?" dedim birden sinirlenerek. Dün sevgilisi bugün kendisi yemin etmişler gibi sinirimi bozuyorlardı. Benim çıkışımla birlikte o da aramızdaki resmiyeti bozdu. "Daha geçen gün gayet samimi bir şekilde sohbet ederken neden şuan soğuk davrandığını anlamaya çalışıyorum. Bunun nedenini duymayı istiyorum." dedi baskın bir sesle.

Kaşlarım çatık bir şekilde yüzünü incelerken ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Madem konuyu açmıştı, içimden geçenleri söylemenin tam sırasıydı. "Merak ettiğin sorunun cevabını sevgiline sorabilirsin." dedim. An be an kaşları çatılırken konuşmama devam ettim. "Sevgiline aramızda bir şey olmadığını anlat, eğer karşıma dün yaptığı gibi bir şeyle tekrar çıkarsa böyle sakin bir şekilde uyarmam haberin olsun."

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣Hazan'ın tepkisi nasıldı sizce? Siz olsaydınız nasıl davranırdınız Alparslan'a?

‣‣‣Tim üyelerimizden biriyle daha tanıştınız. Hazanla arkadaşlar olurlar belki ne dersiniz?

‣‣Alparslan sizce bu olaya nasıl bir tepki verecek?

‣‣‣Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz?

‣‣‣Hastaneye getirilen terörist başımıza iş açar mı sizce?

Bölümle ilgili yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bekliyorum..

Loading...
0%