Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Hazan Vakti| 18

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar dilerim💖

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen...

🖇️Bölüme başlamadan spoi vereyim. Rahat bir nefes vereceğimiz, hepimizin beklediği bir bölüm oldu benden söylemesi🤭😉

18.Bölüm

Yazarın anlatımından,

Hazan, yıllar boyu herkesi mutlu etmek için elinden geleni yapmış bir kadındı. Babası onunlayken her şey Hazan için daha kolay olmuştu, en azından aile üyelerinden birinin sevgisini hissederek büyümüştü. Babası onunla iletişimi kestiği andan itibaren annesinin sevgisini kazanmak için hep başarılı olmaya adamıştı kendini. Annesinin isteklerinin yanında kendini umursamamıştı. Küçücükte olsa bir sevgi kırıntısı alabilmek için.

Yıllar sonra Hazan'ı, kendinden çok düşünen biri çıkmıştı karşısına. Ondan da büyük bir darbe almıştı. Ama Hazan yine yılmayıp hayatına devam etmişti. Kendine bir hayat kurmuştu yeniden. Tekrar aşık olmuştu. Ama hayat yine ona büyük oynamıştı ve kocaman bir sürpriz yapmıştı. Hazan'ın bu oyundan sağlam çıkıp çıkmayacağı ise büyük bir muamma idi.

Alparslan karşısındaki son teröristi de etkisiz hale getirerek deponun kapısından içeri girdi. Gözleri sevdiği kadının gözleriyle buluşmayı beklerken karşılaştığı manzarayla burnundan boğuk bir nefes verdi. Beklediği kesinlikle Hazan'ın yerde kanlar içinde yatıyor olması değildi. O çok yakışan beyaz önlüğüne kanın bulaşması, saçlarının yere dağılması, hareketsiz bir biçimde betonda yatıyor olması değildi..

"Hayır, hayır, hayır." diyerek koşar adımlarla Hazan'a doğru ilerlerken kendi kendine söylüyordu bunu. Onunla ilgili tüm olumsuz düşüncelerine hayır diyordu ama çoktan umutsuzluğa düşmüştü bile.

Yanına yaklaştığı an bembeyaz olmuş yüzünü görmesiyle kendi kanının da çekildiğini hissetti. Elini, kolunu nereye koyacağını bilmiyordu. Nereye elini koysa Hazan'ın canını yakmazdı? Ellerini Hazan'ın yüzüne koydu. "Hazan, bak ben geldim. Aç gözlerini hadi." dedi umutla. Hazan acıyla açık tutmaya çalıştığı gözlerini yavaşça araladı. Alparslan'ın korkudan titreyen sesi, endişeli bakan gözleri hayal mi diye düşündü ilk başta. Belki de ölmeden önce sevdiğini hayal ediyordu.

"Çok şükür." diye mırıldandı Alparslan, Hazan'ın gözlerini açtığını gördüğünde. Kızın gözlerinden akan yaşları başparmağı ile temizledi. "İyi olacaksın tamam mı? Sakın korkma." dedi panik bir şekilde. Hazan küçük bir tebessüm ederek konuşmaya çalıştı. "Geleceğini." diye duraksadı. Acıyla yüzünü buruşturdu. Ardından devam etti zorla. "Geleceğini biliyordum."

"Ben seni bırakır mıyım hiç?" diyerek küçük bir tebessüm etti Alparslan. Tebessüm etmesine etti ama içi yanıyordu. Acının tebessümüydü yüzündeki. Hazan öksürerek konuşmaya çalıştığında Alparslan engelledi onu. "Şşt, yorma sen kendini."

"Barış buraya bak çabuk!" diye telaşla bağıran Kadir'in sesini duyuyordu ama bakışlarını Hazan'dan çekemiyordu Alparslan. Şok olmuş gibiydi. Adamlardan Hazan'ın yerini ve iyi olduğunu öğrendiğinde böyle bir manzarayı hiç hayal etmemişti. Büyük hata yapmış, gaflete düşmüştü. Barış koşarak Hazan ve Alparslan'ın yanına geldiğinde ilk iş olarak Hazan'ın nabzına götürdü elini. Kalp atışları normalin üzerindeydi. "Komutanım, nabzı çok hızlı atıyor. Şoka girebilir. Acilen hastaneye gitmesi gerekiyor."

Alparslan derin bir nefes verdi. "İyi olacaksın, iyi olacaksın." diyerek Hazan'ın yüzünden saçlarını geriye çekti. Bunu hem kendine hem de Hazan'a söylüyordu. Ardından ellerinin bağlı olduğunu gördüğünde yüzündeki ellerini çekti ve ipi çözmek için bileklerine getirdi. "Ne yapmışlar sana böyle." Kendi kendine mırıldanarak ipi çözmeye çalışırken ellerinin titremesine engel olamıyordu. Alparslan ellerindeki ipi açmaya çalışırken Emre de ayaklarındaki ipi çözmeye başladı.

Alparslan, Hazan'ın ellerindeki ipi çözdüğünde hızla konuştu. "Harekat merkeziyle iletişime geçin hızlıca helikopter ayarlasınlar. Çabuk!" Murat onun dediğini yaparak hızla telsizden harekat merkezine bağlandı. Buraya bir aracın gelmesi saatler alırdı. Aracı beklerlerse Hazan'ı kaybedebilirlerdi. O yüzden helikopterin inebileceği bir alan belirlemeye koyuldular.

O sırada Barış ise çantasından temiz bir bez çıkartıp Hazan'ın karnının üzerinde bulunan iki kurşun yarasının üzerine kapattı. Bu temasla Hazan yüzünü buruştururken Alparslan'da yüzünü buruşturmadan edemedi. Kendisi defalarca kez vurulmuştu ama canının bu kadar yandığını hiç hissetmemişti. "Kanaması çok fazla." dedi Barış telaşlı bir biçimde.

Alparslan ne yapacağını bilemez bir biçimde Hazan'a bakarken Murat'ın sesi duyuldu. "Komutanım helikopter geliyor, koordinatlar bizden 2 kilometre uzakta. Hemen çıkalım." Murat'ın dediği şeyle Alparslan başını salladı. "Tamam, tamam götürelim hemen." dedi Alparslan kendi gelerek. Hazan'ın yüzünden ellerini çekerek bir elini sırtından bir elini de bacaklarından geçirdi. Hazan'ı kucaklayarak ayağa kalktı. Hızlı bir şekilden depodan çıktı.

Depodan çıktıktan sonra bildirilen koordinatlara doğru hızlı hızlı ilerlemeye başladılar. En önden Murat gidiyordu. Hem bildirilen koordinata göre time yok gösteriyor, hem de en önden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı gözlerini dört açıyordu. Murattan sonra ise kucağında Hazanla ilerleyen Alparslan vardı. Alparslan'ın arkasında ise timin feri kalan üyeleri dizilmişti.

Sessizlik içerisinde yürürlerken "Hazan, dayan güzelim." diyerek fısıldadı Alparslan, Hazan'ın duyamayacağını bile bile. Çünkü Hazan dakikalar önce gözlerini kapatmıştı bile. Ama biliyordu Hazan hissederdi. Hissedip gitmemek için çabalardı. Belirlenen yere doğru yürürken gözlerini Hazan'dan çekemiyordu. Sanki bir saniye bile gözlerini ondan ayırsa kollarından uçup gidecekmiş gibi hissediyordu. Onu böyle görmeye dayanamıyordu kalbi evet ama onu son kez görürsem diye çekemiyordu bakışlarını.

"Allah belalarını versin, kızı ne hale getirmişler." dedi Caner yanında yürüyen Emre'ye hitaben. Alparslan duymasın diye kısık bir sesle konuştu. Çünkü şuan ne söylerse Alparslan'ın iyice sinirleneceğini biliyordu. Komutanının intikam duygusuyla yanıp kavrulduğunu biliyordu. "Nazlı'ya nasıl diyeceğim Hazan'ı yaralı bir şekilde bulduk, yaşam mücadelesi veriyor diye." dedi Emre düşünceli bir sesle. Sanki arkadaşının sesini duymuyor gibiydi.

"Barış durumu nasıl? Dayanabilir mi?" dedi Kadir merakla. Barış kendisine sorulan soruya karşılık yutkundu. "Çok kan kaybetmiş, dayanabilir mi bilmiyorum." dediğinde ortamda bir sessizlik oluştu. Bu sessizlik içerisinde Alparslan hızlı hızlı helikopterin ineceği alana ilerlerken aklında Hazan'a bunu yapanlara yapmak istedikleri vardı. Ona bunu yapanları bir bir bulacak ve burunlarından getirecekti.

"Komutanım, biraz da biz taşıyalım. Siz dinlenin. " dedi Fırat arkadaşının yanına ilerlerken. Alparslan'ın alnından ter akıyor, yorulduğunu epeyce belli ediyordu. Alparslan hızla başını iki yana salladı. "Bırakmam." Fırat, Alparslan'ın inadını bildiği için daha fazla ısrar etmedi ama durumunun iyi olmadığının farkındaydı. Gözleri hiçbir şey görmüyordu. Tek odağı kucağındaki kadın olmuştu.

Helikopterin ineceği alana vardıklarından kısa bir süre sonra helikopter gelmişti. Alparslan Hazan'ı kucağından bırakmadan helikoptere binmiş, tabura inene kadar kucağından bırakmamıştı. Helikopterin içerisinde sol elini Hazan'ın başının altına koymuş, sağ eliyle de karnındaki bezin üzerine bastırarak kanamayı durdurmaya çalışmıştı. Yalnızca tabura ulaşıp Hazan'ı ambulansa bindiğinde onu kucağından indirmiş onda da ambulansın içerisine binerek Hazan'ın elini tutup yanında olduğunu hissettirmişti.

Hastaneye giriş yaptıklarında kapıda onları Eren ve Buse hemşire karşılamıştı. Hastanedeki çoğu kişi şok içinde kalmıştı. En çokta Buse. Hazan'ı gördüğü an gözyaşlarını tutamamış, ameliyathaneye götürülen sedyenin peşinden ağlayarak ilerlemişti.

Ameliyathanenin girişine ulaştıklarında Hazan, Eren ve birkaç hemşire içeri girdiğinde kapı Alparslan'ın yüzüne doğru kapanmıştı. "Komutanım gelin şöyle, oturun." diyerek omzuna dokunan elle bakışlarını kapıdan çekti Alparslan. Fırat'ın işaret ettiği sandalyeye doğru hareket ederken ne yapacağını bilemiyordu. Normalde çok sabırlı bir insandı ama konu Hazan olduğunda sabredemediğini hissetti.

Boş olan sandalyelerden birine oturduğunda bakışları titreyen ellerine kaydı. Ellerinde sevdiği kadının kanı vardı. Korkuyordu, Hazan'ı kaybetmekten çok korkuyordu. Başını hafifçe kaldırarak bulundukları koridora baktı. Hazanla bu koridorda tanışmışlardı. Hayat çok garipti. Bu koridorda askerini kaybetmenin telaşıyla koşarken Hazanla tanışmıştı, şimdi ise yine bu koridorda Hazan'ı bekliyordu.

"Komutanım isterseniz bir lavaboya gidin, biz buradayız." diyen Kadir ile birlikte Alparslan bakışlarını kaldırdı. Ters bir şekilde Kadir'e baktığında Kadir yutkunarak sustu. "Gidemem, ondan haber almadan hiçbir yere gidemem." diye mırıldandı Alparslan.

Saatler geçiyordu ancak hala bir haber yoktu. Hava neredeyse aydınlanmıştı. Alparslan bir saniye bile gözlerini kırpmadan beklemişti. Kah oturmuş kah kalkmış bir süre haber gelmesini beklemişti. Ama kimse çıkıp da haber vermemişti.

Alparslan daha fazla nefes alamadığını hissederek konuştu. "Neden kimse bir şey söylemiyor!?" koridorda sesi yankılanırken Fırat hızla konuştu. "Sakin ol kardeşim." dediğinde Alparslan hırsla konuştu. "Olamıyorum Fırat, saatler oldu. Bir Allah'ın kulu da çıkıp bir şey söylemedi."

"Komutanım ameliyatın uzun sürmesi normal." dedi Barış Alparslan'ı sakinleştirmek için ama nafileydi. Alparslan'ın içi içini yiyordu. Ellerini saçlarına daldırarak derin bir nefes aldı. Ameliyathanenin duvarına başını yaslayarak gözlerini kapattı. Başı çatlıyordu düşünmekten.

Ameliyathanenin kapısının açıldığını duyduğunda hızlıca başını duvardan kaldırdı. Merakla kapıdan çıkan doktora yaklaştı. "Hazan iyi mi?" duyacaklarından korka korka sorduğu soruyla birlikte beklentiyle baktı doktora. "Çok kan kaybetmiş, iki ünite kan transfüzyonu yapıldı. Kurşun atardamarları parçaladığı için kanamayı durdurmak pek kolay olmadı. İç kanama riski hala devam ediyor. Organlarında çok olmasa da hasar var."

Alparslan duyduklarıyla gözlerini kapatarak ellerini yüzüne götürdü ve derin bir soluk çekti ciğerlerine. Onun yerine Fırat konuştu. "İyi olacak ama değil mi?"

"Bunu söylemek için erken, durumu hala kritik. Yoğun bakıma alacağız. Geçmiş olsun." Doktor yanlarından ayrılırken Alparslan gözlerini araladı. Elini kalbine yaslayarak derince nefes almaya çalıştı. "Allah'ım onu bana bağışla, yalvarırım sana. Beni bu acıyla sınama." İçinden geçirdiği cümleler böyleydi Alparslan'ın. Çaresizlikle ellerini ensesine koyarak alnını duvara yasladı. Gözleri dolmaya başladığında gözlerini kapattı.

Kimseye çaresizliğini, acı çektiğini göstermek istemiyordu ama çoktan göstermişti. Kardeşleri komutanlarını ilk defa bu kadar çaresiz görmüştü. İlk defa ne yapacağını bilememişti Alparslan, ilk defa eli ayağına dolanmıştı. Soğukkanlılığından eser kalmamıştı sanki.

"Ona bir şey olmayacak." dedi Buse gözyaşları yanaklarına akarken. Onlar tanışalı çok bir zaman olmamıştı ama herkesten çok Hazanla vakit geçirmişti işi gereği. Başlarda doktor- hemşire ilişkileri varken sonradan arkadaş olmuşlardı. Sohbetleri ilerledikçe de birbirlerini sevmişlerdi. "Tabii ki bir şey olmayacak." dedi Fırat Buse'ye doğru yaklaşarak.

Buse'nin yanına yavaşça yaklaştığında Buse ağlayarak ona baktı. Ardından hiç beklemeden kollarını Fırat'ın boynuna doladı. Birine sarılmaya ihtiyacı vardı ve bu kişi daha kendi bile anlamasa da içten içe güvendiği, hoşlandığı Fırat olmuştu. Fırat, Buse'den gelen bu atakla ilk önce şaşırmış, ardından da kararsız bir biçimde elini Buse'nin sırtına yerleştirerek destek olmak için aşağı yukarı hareket ettirmişti.

Bu yaşadıkları anlar belki de herkes için yeni şeylerin başlangıcı olacaktı..

 

 

◔◔◔

Alparslan elini cama yaslamış, camın ardındaki oda da yatan kadından gözlerini çekemiyordu. Vücuduna bağlı birçok kablo, burnunda solunum cihazının aparatı, kolunda serum. Gözleri kapalı, tek yaşam belirtisi nefes alıp verirken inip kalkan göğüs kafesi ve monitöre yansıyan kalp atımı idi..

Böyle eli kolu bağlı, bir camın arkasında çaresizce sevdiği kadını beklemek Alparslan'ı çok zorluyordu. Hazan ameliyattan çıktıktan sonra toparlanmak için lavaboya gitmiş, elindeki kanı yıkamıştı. Ardından hiç beklemeden soluğunu tekrar Hazan'ın yanında almıştı ve buraya geldiğinden beri camın ardında Hazan'ı izlemekten başka hiçbir şey yapmıyordu.

 

"Harun Yarbay'a gerekli bilgileri verdim, Semih yüzbaşı da yanında olduğu için Hazan'ın yaralandığını duydu. Buraya gelebilir." diyen Fırat ile birlikte gözlerini devirdi Alparslan. Bir o eksikti zaten diye düşündü içinden. "Sağ ol Fırat." diyerek gözlerini kısa süreliğine Hazan'dan ayırıp Fırat'a çevirdi.

"Ne demek, keşke sende gidip dinlensen biraz. Bak Hazan emin ellerde. Bende burada beklerim. Bir şey olursa sana haber veririm." dedi Fırat. Alparslan başını iki yana salladı olumsuz manada. "Onu bıraktığım yerde bulamamaktan korkuyorum." Fırat duyduğu cümle ile dudaklarını birbirine bastırdı. "Hazan çok güçlü biri sende biliyorsun." diyerek camın ardından Hazan'a doğru baktı. Kızı çok fazla tanımıyordu ama daha onu ilk gördüğü anda saldırıya uğramasına rağmen Alparslan'a kafa tuttuğunda sevmişti ve güçlü olduğunu anlamıştı. Çünkü bir insanın saldırıya uğradıktan sonra sakin kalması zordu.

Alparslan başını salladı. "Biliyorum ama o kadar çok şey yaşadı ki pes etmesinden korkuyorum." Fırat arkadaşının söylediği cümleden sonra ne diyeceğini bilemedi. Hazan'ın ne yaşadığını tam olarak bilmiyordu ama o da farkındaydı son zamanlarda Hazan'ın eski neşesinin olmadığının.

"Ailesine haber verecek miyiz?" dedi Fırat merakla. Alparslan alayla burnundan nefes verdi. "Olmaz olsun öyle aile." dedi sinirle. Kızın yaşadıklarının en yakın şahidi olduğundan sindiremiyordu. Ardından ekledi. "Onun ailesi benim, bende burada olduğuma göre kimseye haber vermeyeceğiz." Fırat başını sallayarak onayladı.

Alparslan Hazan'a bakmaya devam ederken koridorda duyulan ayak sesiyle birlikte Alparslan başını kısa süreliğine Hazan'dan çekti ve gelen kişilere baktı. Nazlı'yı ve ablasının koşar adım onlara yaklaştığını gördü. Yüzleri aynı kendisinin ki gibi bembeyaz olmuştu.

"Hazan nasıl?" dedi Nazlı cama doğru yaklaşırken. "Emre söyleyince inanamadım." dedi ağlar bir sesle. Camın arkasında yatan arkadaşını gördüğünde içi acıdı. Semra da aynı şekilde cama yaklaştığında ağzından çıkacak sözlere engel olamadı. "Canım benim ne yaptılar sana böyle?" dedi üzüntülü bir biçimde.

"Şöyle oturun isterseniz." dedi Fırat duruma müdahale etmek için. Onlar böyle konuştukça Alparslan'ın moralinin daha çok bozulacağını biliyordu. Semra ve Nazlı, Fırat'ın yönlendirmesiyle sandalyelere oturduğunda Nazlı konuştu. "İyi olacak değil mi? Hazan güçlü bir kız." diyerek gözünden akan yaşı temizledi. "İyi olacak tabii ki." diye cevap verdi Fırat.

Alparslan ise bakışlarını tekrar cama doğru çevirmişti. Fırat abla kardeşi yalnız bırakmanın iyi olacağını düşünerek Nazlı'ya döndü. "Gel biz seninle su falan alalım." dediğinde Nazlı onayladı. O da anlamıştı. O yüzden oturduğu yerden kalktı. Fırat ile birlikte ilerleyerek onları yalnız bıraktılar.

Semra fırsattan istifade oturduğu yerden ayaklanarak camın başında bekleyen Alparslan'a ilerledi. Elini kardeşinin koluna koyarak konuştu. "Sen iyi misin ablacım?"

"Koruyamadım abla, bana emanetti." dedi içindeki sıkıntıyı dile getirerek. Semra kardeşinin çaresizce fısıldadığı sözleri duyduğunda gözlerinin dolmasına engel olamadı. Alparslan birikmişlikle konuştu. "5 dakika yalnız bıraktım onu, şimdi olana bak." dedi gözleriyle Hazan'ı işaret ederek. "Senin suçun değil ki? Nereden bilecektin böyle olacağını." dedi Semra, camın arkasından Hazan'a bakarak.

Alparslan ağırca yutkundu. "Bilmem gerekiyordu, peşinden gitmeliydim. Onu yalnız bırakmamalıydım. Onunla gitmeliydim." Alparslan sesinin titremesini engelleyemedi. Ardından ekledi. "Ya onu kaybedersem?" Semra bu sözden sonra şüphelendiği şeylerin doğruluğundan emin oldu.

Alparslan birçok arkadaşının yaralandığını görmüştü, Semra da onunla birlikte bu anlara şahit olmuştu ama kardeşinin ilk defa bu halde olduğunu görüyordu. Gördükleri, düşündüklerini doğruluyordu. Alparslan bu kıza bir şeyler hissediyordu. Düğünde Hazanla yakınlıkları, Hazan hastalandığında gözlerinde gördüğü endişe, annesi Hazan'ı överken hoşuna gittiğini belli eden mimikleri hepsi bunu doğruluyordu.

"Kaybetmeyeceksin ablacım, Hazan çok güçlü bir kız." dedi Semra düşüncelerinden sıyrılarak. Alparslan başını salladı. Biliyordu. Bizzat kendisi görmüştü. Ama yine de korkunun onu etkisi altına almasını engelleyemiyordu. "Biliyorum, biliyorum ama şu haline bak. İki kurşun yedi abla, koskocaman iki kurşun." dedi acı içinde. Sonra gülümsedi acıyla. "O çok narin. Bedeni o kadar acıya nasıl dayanır?"

"Dayanır, dayanacak." dedi Semra. Ardından ekledi. "Özellikle senin onu sabırsızlıkla beklediğini hissettiği için dayanacak. Siz çok güzel günler geçireceksiniz birlikte." dedi tebessümle. Hazan'ın da kardeşine karşı boş olmadığını sezmişti. Ancak ağzını aramak gibi bir şey yapmamıştı. İki insan birbirine karşı hissi varsa araya girip ortalığı karıştırmayı istememişti. Alparslan ablasının dediği şeyle başını ablasına çevirdi. Sorgularcasına ona bakarken Semra konuştu. "Dışarıdan o kadar çok belli oluyor ki ona çok değer verdiğin, seni ilk defa böyle görüyorum."

Alparslan bakışlarını ablasından kaçırdı ve tekrar Hazan'a çevirdi. "Çünkü ilk defa böyle hissediyorum. Ona bakarken içim titriyor, her daim onun yanında olmak istiyorum, her yerde gözlerim onu arıyor, kollarımın arasına alıp içime sokmak istercesine sarılmak istiyorum, tek bir gözyaşı dahi akıtmasını istemiyorum. Onun yanında kendimi tanıyamıyorum, sanki başka biri gibi oluyorum, sürekli gülümsemek istiyorum." dedi içindekileri dışa vurarak. Semra kardeşinin söyledikleriyle gülümsedi. "Aşık olmuşsun."

Alparslan ablasının dediğine sessiz kaldı. Bu duygu değişimlerinin sebebinin adını koyamıyordu ama şimdi her şey netleşmişti. Aşık olmuştu.

◔◔◔

Alparslan, ablasının ve Fırat'ın ısrarıyla birlikte eve gelmişti. Hızlı bir şekilde duş almış, üniformasını değiştirip günlük kıyafetler giyerek hastaneye geri dönmüştü. Yoğun bakımın bulunduğu koridora geri döndüğünde ablasını, Emre'yi, Barış'ı ve Nazlı'yı buldu. Yanlarına ilerlediğinde merak içerisinde konuştu. "Bir değişiklik var mı?" dediğinde herkesin yüzüne birer birer baktı. Semra cevap verdi. "Yok ablacım, sen gittiğinden beridir aynı." diyerek Alparslan'ı yatıştırdı.

Alparslan derin bir nefes vererek tekrar cama doğru yaklaştı. Neredeyse akşam olmuştu ama hala bir değişiklik yoktu. Bu iyi bir şey miydi, yoksa kötü bir şey miydi bilmiyordu Alparslan. Arkasını dönerek onu izleyen kişilere baktı.

"Sizde gidin artık, beklemekten başka yapacak bir şey yok." dedi umutsuz bir sesle. Herkes kararsızca birbirine bakarken Alparslan tekrar konuştu. "Efe seni bekler abla hadi. Sizde operasyondan yeni geldiniz, dinlenin biraz." dedi ilk önce ablasına ardından arkadaşlarına bakarak.

Barış, Emre'ye baktıktan sonra konuştu. "Komutanım Emre ile Nazlı gitsin. Ben sizinle kalayım." dediğinde Alparslan başını iki yana salladı. "Sağ ol aslanım, yapılacak bir şey yok sende biliyorsun." Barış kabullenmiş bir biçimde kafasını sallarken herkes ikna olarak Alparslan'ı onayladı. "Bir şey olursa haber ver lütfen Alparslan." dedi ablası oradan ayrılmadan evvel. Alparslan onayladı. "Merak etme veririm."

Herkesle vedalaştıktan sonra eski yerine tekrar döndü Alparslan. Camın başına. Hazan aynı şekilde uyumaya devam ediyordu. Uzaktan uzağa izlemek hiç hoşuna gitmemişti Alparslan'ın. Uzun süredir kızla yakın mesafelerde bulunduğu için onu öyle incelemeye alışmıştı, şimdi bu durum ona garip geliyordu.

Hazan'ı kanlar içerisinde depoda bulduğunda Hazan'ın ona söylediği söz Alparslan'ın kalbine dokunmuştu. 'Geleceğini biliyordum.' Demişti. Bana bu kadar güveniyor, o da benim gibi düşünüyor diye düşündü Alparslan. Hazan buradan çıktığı an ona duygularından bahsedecekti. Birlikte geçirecekleri zamandan çalmak istemiyordu. Hazan ne derdi bu itirafa tam olarak bilmiyordu ama Alparslan daha fazla saklamak istemiyordu.

Odanın kapısının açılıp içeriye Buse'nin girmesini bile hissetmemişti Alparslan. Ancak Hazan'ın yanına ilerlemeye başladığında fark etmişti. Buse, Hazan'ın hayati değerlerini ve serumunu kontrol ettikten sonra odadan çıktı.

"Durumu iyi mi?" dedi Alparslan hızla kapıya yaklaşarak. Buse kapıdan çıktıktan sonra başını salladı. "Değerlerinde herhangi bir sorun yok ama doktorumuz ne der bilmiyorum." diyerek cevap verdi Buse. Sabahki haline göre daha da sakinlemişti. Ağlayarak destek olamayacağını biliyordu çünkü.

Alparslan aldığı cevapla birlikte başını salladı. Ardından konuştu. "Ben yanına girmek istiyorum." dediğinde Buse bir süre sessiz kalıp konuştu. "Senin için doktordan izin almaya çalışacağım."

"Teşekkür ederim." Buse ufak bir tebessümle Alparslan'ın yanından uzaklaşmaya başladı izin almak için. Alparslan tekrar camın arkasına geçerek Hazan'a baktı. Yanına girerek ona kendini hissettirmek istiyordu. Hazan gözlerini bir an önce açsın, o güzel gülümsemesiyle yüzüne baksın istiyordu ve bunun için elinden gelen her şeyi yapardı.

Kısa süre sonra Buse yanına geldiğinde Alparslan beklentiyle ona baktı. "Çok kısa girebilirsin. Şuradan ayağına galoş, üzerini önlük ve burnun içinse maske vereyim." diyerek saydığı şeyleri Alparslan'a uzattı Buse. Alparslan hiç beklemeden kendine uzatılan eşyaları aldı. İlk önce galoşları ayakkabılarının üzerine geçirdi. Sonra önlüğünü giydi ve maskesini burnunu ve ağzını kapatacak biçimde taktı.

Odanın kapısını açarak içeri girdiğinde Hazan'a doğru adımlamaya başladı. Hazan'ın kalbinin attığını gösteren monitörden çıkan bip sesi kulaklarına dolmaya başladı. Hazan'ın yanına yaklaştıktan sonra yatakta duran eline doğru uzandı. Elini sıkıca tutup elinin üzerini baş parmağı ile okşadı. Ardından parmağını kızın bileğindeki ize doğru götürdü ve parmağını izin üzerinde gezdirdi. İçinden bunu yapanları bulacağına dair tekrar tekrar söz verdi.

"Hazan, ben geldim yine." Diye sözlerine başladı Alparslan, Hazan'ın elini bırakmadan yatağın yanına çömeldi ve Hazanla aynı hizaya geldi. "Hiç gidebildin mi dersen gidemedim. Ben seni bırakıp hiçbir yere gidemem zaten, artık olmaz." diyerek bakışlarını ellerinden çekerek Hazan'ın yüzüne çevirdi. "Seni böyle görmeye hiç alışık değilim ben, burada böylece." diyerek duraksadı. Sözünün devamını getirip 'ölü gibi yatıyorsun' diyemedi.

Boğazındaki yumruyu gidermek için yutkundu. " Uyan artık güzelim, o güzel gözlerini tekrar göreyim, gülüşünde kaybolayım." dedi kızın yüzüne bakmaya devam ederken. Uyanırsa diye gözlerini bir saniye bile ayırmak istemiyordu gözlerinden, yüzünden. "Biliyorum yoruldun, dinlenmek istiyorsun. Her şey üst üste geldi. Ama burada seni bekleyen insanlar var, ben varım. Hem sen pes etmezsin ki. Pes etmek sana yakışmaz."

Elinin biriyle Hazan'ın elini sıkıca tutarken diğer elini kızın ipek gibi olan saçlarına getirdi ve nazikçe okşadı. "Korkuyorum Hazan, hayatımda ilk defa bu kadar korkuyorum. Seni kazanmadan kaybetmekten çok korkuyorum. N'olur uyan, beni sensizlikle sınama. Çünkü ben daha yeni yeni öğrendiğim bu duyguyla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum." diyerek elini Hazan'ın saçlarından çekti ve İki elini de Hazan'ın ellerine götürerek sıkıca elini tuttu. "Ama sen yanımda olursan her şeyin herkesin üstesinden gelirim, geliriz."

Burnundan derin bir nefes vererek sözlerine devam etti. "Ben buradayım, eğer beni hissediyorsan, duyuyorsan şunu bil seni bırakmaya hiç niyetim yok. Sende beni hiç bırakma. Seni seviyorum.." diyerek burnundaki maskeyi indirdi ve Hazan'ın elini dudaklarına götürerek elinin üzerine dudaklarını bastırdı. Ardından nazik bir biçimde ellerini yatağa tekrar bıraktı.

Çömeldiği yerden ayağa kalkarak odanın çıkışına doğru ilerledi. Üzerindeki maskeyi, önlüğü ve galoşu çıkartarak çöpe attı. Adımlarını camın karşısında olan sandalyelere attı. Sandalyelerden birine oturarak dirseklerini dizlerine yaslayarak elleriyle yüzünü kapattı. Burnundan derin bir nefes verdi. Saatler geçtikçe umutlarını kaybedecek gibi oluyordu ama sabretmesi gerekiyordu. Çünkü Hazan her şeye değerdi.

◔◔◔

Alparslan kollarını göğsüne bağlamış, sırtını sandalyeye yaslamış ve başını yere doğru eğmiş bir biçimde uykuya dalmıştı saatler sonra. Her ne kadar uykuya dirense de gözlerine söz geçirememişti. Kapının aniden sertçe kapanmasıyla birlikte gözlerini araladı. Uyku mahmurluğu ile neler olduğunu çözmeye çalışırken hemşirenin yoğun bakımdan çıkıp koştuğunu görünce panikle ayağa kalktı.

"Ne oluyor?" kendi kendine mırıldanarak panikle cama yaklaştığında Hazan'ın gözlerini açmış olduğunu gördü. Dudaklarında kocaman gülümseme peydah olurken gözlerinde mutluluktan parıltılar oluşmaya başlamıştı bile. "Çok şükür Allah'ım onu bana bağışladın.."

Hazan başını cama doğru çevirdiğinde elini cama doğru yaslayarak heyecanla Hazan'ın gözlerini görmek için bekledi Alparslan. Nihayet saatler sonra kahve gözleri Alparslan'ın gözleriyle buluştuğunda Alparslan derin bir nefes aldı. Ne çok özlemişti.

Hazan elini hafifçe yataktan kaldırıp Alparslan'a selam verdiğinde Alparslan gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Kaybetmemişti, Hazan ona geri dönmüştü. Odaya doktorun girmesiyle Hazan bakışlarını camdan çekti. Alparslan ise heyecanla onu izlemeye devam ediyordu. Doktor elindeki kan değerlerine bakarak bakışlarını Hazan'a çevirdi. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

"İyiyim, biraz ağrım var yalnızca." dedi Hazan yorgun bir biçimde. Çok korkmuştu, bir daha uyanamamaktan. Tam umutlarının söndüğü anda Alparslan'ı görmek ona iyi gelmişti ama o da kısa sürmüştü. Çünkü bilimcinin kapanmasını engelleyememişti. "Ağrınızın olması normal, büyük bir operasyon geçirdiniz. Normal odaya alındıktan sonra ağrı kesici yaparız, ağrınız azalır."

Doktorun söylediği şeyle Hazan başını salladı. "Teşekkür ederim." Doktor ufak bir tebessümle başını salladı. "Geçmiş olsun." Odadan çıktıktan sonra onu karşılayan Alparslan olmuştu.

Telaşla doktora bakarken konuştu. "İyi değil mi?" dediğinde doktor hafif bir tebessüm etti. "Durumu iyi, normal odaya alacağız. Geçmiş olsun." diyerek açıklama yaptığında Alparslan gülümsedi.. "Teşekkür ederim." Doktor yanından ayrılıp ilerlemeye başlarken Alparslan tekrar camın önüne geçerek Hazan'a baktı ve derin bir nefes verdi. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştı resmen.

Duaları kabul olmuştu, Hazan onu bırakmamıştı. Şimdi geriye ona duygularını itiraf etmek ve hayatı boyunca Hazan'ın mutluluğu için çabalamak kalmıştı. Bunu da bir an önce gerçekleştirmek için elinden gelen her şeyi yapacaktı.

 

 

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Yaşıyordum. Başkan denen adam hiç acımadan bana ateş ettiğinde, o izbe yerde tek başıma öleceğimi düşünmüştüm. Ama sonra Alparslan'ın sesini duymak yıkılan umutlarımı tekrar inşa etmişti. O an olanları çok fazla hatırlamasam bile umudumun yeşerdiğini hatırlıyordum. O an ölmekten korkmamıştım. Bilincimi kaybetmeden önce Alparslan'ın sesini duymuştum. 'İyi olacaksın' diye beni teselli ediyordu ve dediği gibi de olmuştu ben şimdi çok iyiydim.

Yorgunlukla kapattığım gözlerimi kapının açılmasıyla araladım. Biraz önce yoğun bakımdan çıkmış, normal odaya alınmıştım. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde Alparslan'ın içeri girdiğini gördüm. Saatler sonra onu görmenin mutluluğuyla küçük bir tebessüm ettim.

Alparslan yavaş adımlarla yanıma yaklaşarak yatağın kenarına doğru oturdu. Yüzü çökmüş, gözlerinin etrafı kızarmıştı. İkimizde sessizce birbirimizin gözlerine bakıyorduk hasret gidermek istercesine. Alparslan genzini temizleyerek aramızdaki sessizliği bozdu. "Kendini nasıl hissediyorsun?"

"İyiyim." diyerek yutkundum. Ardından tekrar konuştum. "Sen, sen iyi misin?" Alparslan yatakta duran elimi kavrayarak tuttu. "İyiyim, sen uyandın ya ben çok iyiyim." Gözlerime bakarak sarf ettiği sözlerle gözlerine bakmaya devam ettim. Bu yaşadığımı şey ikimiz içinde bazı şeylerin netleşmesine neden olmuştu belli ki.

Alparslan bakışlarını yüzümden çekerek ellerimize doğru baktı. "Hazan, nasıl oldu da seni kaçırdılar?" diyerek lafı değiştirdiğinde derin bir nefes aldım. "Sen çocuklarla futbol oynadığın zaman bende çadıra gitmiştim. Çadırda gizlenmiş bir çocuk gördüm 8-9 yaşlarında." diye en başından anlatmaya başladığımda Alparslan kaşlarını çatarak beni dinlemeye koyuldu. Ben ise devam ettim. " Çocuğu çıkardım, merak etmiş çadırı. Sonra annesi geldi. Alelacele çıkardı çocuğu. Kolunda morluk vardı. Sonra ben muhtarın evinden çıkınca çocuğu köşede gördüm. Yanına gittiğimde biri arkamdan burnuma bez kapadı. Sonrası zaten karanlıktı."

Alparslan çatık kaşlarla beni dinledikten sonra başını salladı. "İfadeni sen biraz daha iyileştiğinde hallederiz." dediğinde başımı salladım. Alparslan oturduğu yerden kalkarak konuştu. "Sen rahat mısın öyle?" dedi vücudumu incelerken. "Yatağı biraz kaldırabilir miyiz?" dediğimde Alparslan beni hızla onaylayarak yatağın düğmesine ilerledi. Yatağı biraz kaldırdıktan sonra bana baktı. "İyi mi böyle?"

Başımı sallayarak onu onayladım ve yattığım yerden hafifçe doğrulacağım sırada Alparslan'ın sesini duydum. "Dur, ne yapıyorsun?" hızla yanıma yaklaşarak nazikçe koltuk altlarımdan tuttu ve yatakta doğrulmama yardım etti. Yaramın hafiften acımasıyla yüzümü buruşturduğumda ellerini ateşe değmiş gibi benden çekti. "Noldu?"

"Azıcık acıdı, sorun yok." dediğimde panikle yüzüme bakmaya devam etti. "Doktor çağırayım, sen bekle beni." diyerek gideceği sırada elimi uzatarak elini kavradım. Elini tutmamla birlikte olduğu yerde duraksayarak bakışlarını birleşen ellerimize çevirdi. Ardından da bana. "Gitme, iyiyim ben." dediğimde elini ellerimden çekmeden tekrar yatağımın kenarına oturdu. Ben ise gözlerine bakarak tekrar konuştum. "Beni yalnız bırakma."

Söylediğim şeyle Alparslan hafifçe kaşlarını çattı. "Bırakmam, bundan sonra sen istesen bile bırakmam." Gözlerime derin derin bakarken dudaklarımda hafif bir kıvrılma oluştu. "Biliyorum, ben kaçırıldığımda bile senin beni bırakmayacağını biliyordum." dedim dolu dolu gözlerle. Ardından devam ettim. "Soğuktu, karanlıktı, eli silahlı bir sürü adam vardı ama ben en korktuğum anda bile sana inandım. Alparslan beni ne olursa olsun kurtarır dedim." Titreyen sesime gözyaşlarımda eşlik etmeye başlamıştı artık.

Alparslan bir eliyle elimi tutmaya devam ederken diğer elini yüzüme getirerek akan gözyaşımı sildi. "Düşünme bunları, geçti artık. Ben yanındayım." dediğinde başımı salladım. "Biliyorum."

Sarılmak için ona doğru eğildiğimde Alparslan niyetimi anlayarak yatakta bana daha çok yaklaştı. Kollarımı kollarının altından geçirerek omuzlarına sardım ve başımı onun yanağına yasladım. Alparslan ise bir elini saçlarımın üstünden enseme diğer elini ise belime sardı. Huzurla gözlerimi kapayarak derin bir nefes aldım. Oranın rutubetli kokusu Alparslan'ın ferah kokusuyla birlikte burnumdan silinip gitti.

"Seni kaybetmekten öyle korktum ki." diyerek kulağıma doğru fısıldadığında sessizce onu dinledim. Ben içimi dökmüştüm. Sıra ondaydı. Korktuğunu, telaşlandığını odaya girdiği ilk an anlamıştım bakışlarından. Bana karşı olan duygularını anlıyordum çünkü bende aynı duyguları ona karşı hissediyordum. "Seni kanlar içinde gördüğümde tamamen kaybettim sandım."

Kollarını hafifçe benden ayırdığında geri çekildiğini anladım ve bende kollarımı ondan çektim. Kollarımı ondan çekip gözlerine baktığım an gözlerimiz eksik bir yapboz gibi birleşti. "Zaten seni göremeyince kalbimde bir sancı oluşmuştu ama o halde seni bulduğumda canımın nasıl acıdığını anlatamam." Bakışlarını benden çekerek cama doğru çevirdi. Ardından karasız bir biçimde tekrar bana doğru döndü. "Ben, bilmiyorum şuan sırası değil belki ama yine bazı şeylere geç kalmak istemiyorum." dediğinde kaşlarımı hafifçe çatarak ona baktım. Alparslan titreyen gözbebeklerini yüzümde gezdirirken bir süre duraksadı.

Tepkimi ölçer gibi bana bakmaya devam ederken başımı aşağı eğerek konuşması için onu cesaretlendirmeye çalıştım. Birkaç kere yutkunduktan sonra konuşmaya devam etti. "Yaşadığım bu korkudan sonra daha fazla vakit kaybetmek istemediğimi anladım, bu olay içimde bazı şeyleri anlamamı sağladı."

Merakla söyleyeceği şeyleri beklerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Alparslan ise konuştu. "Hazan, ben hayatımda ilk defa böyle bir şey hissediyorum. İlk defa bir kadın için bu kadar endişelendim, ilk defa bir kadın için gözyaşı döktüm. Ben ilk defa kalbimin deli gibi attığını hissetim. Sen bana kalbimin yerini hatırlattın."

Duyduğum sözlerle dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Alparslan ise elleriyle ellerimi sıkıca kavradı. "Senden önce ben dağ tepe gezip yalnızca işimi düşünen bir adamdım ama şimdi her şey değişti.." diyerek duraksadı. Bakışları yüzümün her yerinde gezinirken devam etti sözlerine. " Gözlerimi kapattığım an gittiğim operasyonlar değil senin yüzün belirmeye başladı gözlerimin önünde, kokladığım her koku da senin kokunu aramaya başladım." diyerek derin bir nefes aldı. Sözleriyle gülümserken bir yandan da gözlerimin dolmasını engelleyemedim.

Alparslan bakışlarını benden çekerek birleşmiş ellerimize baktı. "Ben bu elleri bırakmak istemiyorum Hazan. Ben her anımda yanımda olmanı istiyorum. Belki bizim için zor olacak bazı şeyler ama ben birlikte üstesinden geleceğimize inanıyorum. Bana, bize bir şans verir misin?"

Sözlerini bitirerek bakışlarını bana doğru çıkardı. Beklentiyle parıldayan gözbebeklerine bakarak başımı salladım. Tüm korkularım kanatlanıp uçmuştu sanki. Karşımdaki adamla neler yaşayacağımızı bilmiyordum ama Alparslan bilinmezliklere değerdi. İyisiyle kötüsüyle bir yola başlayıp bizi nelerin beklediğini el ele öğrenmek yakışırdı bize.

"Veririm." Sözcüğü çıktı bir tek ağzımdan. Ama tek sözcük birçok anlam içeriyordu benim açımdan. Her şeyi zaman gösterecekti ama ben emindim, biz birbirimize iyi gelecektik. Çünkü Alparslan bana şimdiden iyi gelmeye başlamıştı bile.

Verdiğim cevapla birlikte Alparslan rahatlamış bir nefes verdi, yüzünde kocaman bir gülümseme peydah oldu. O gülümseyince bende kendimi durduramayarak büyükçe gülümsedim. İki eliyle yüzümü kavrayarak dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kapattım. "Seni asla pişman etmeyeceğim." Dudaklarını alnımdan çektiğinde fısıldadığı sözlerle gözlerimi açarak gözlerine baktım. "Biliyorum."

Alparslan biraz önce öptüğü yere alnını yaslarken ellerini yüzümden çekmedi. Yanağıma süzülen birkaç damla yaşı parmağıyla sildi. Bugün yaşadıklarım benim için çok korkunçtu ama sonucu benim için çok güzel olmuştu. Hayat bize her zaman kötü sürprizler planlamazdı. Bazen iyi sürprizler de yapardı. Bugün benim hayatımın dönüm noktalarından biri olmuştu...

 

 

 

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümümüzü nasıl buldunuz, beğendiniz mi?

‣‣‣Bölümün çoğu yazarın anlatımından oldu nasıldı sizce? Olayları, duyguları net bir biçimde anlatabilmişimdir umarım.

‣‣‣Alparslan ve Semra dertleşmesini nasıl buldunuz?

‣‣‣Bölümlerce beklediğimiz itiraf sonunda geldi. Umarım beklentinizi karşılayabilmişimdir. Nasıl buldunuz?

‣‣‣Alparslan ve Hazan sahneleri nasıldı?

‣‣‣Bizimkiler yeni bir yola giriyor, sizce onları neler bekliyor bu süreçte?

‣‣‣Hazan'ın anlatımını beğendiniz mi?

‣‣‣Fırat ile Buse olacak gibi duruyor, onlar da ilk adımı attılar. Bizimkilerden sonra darısı onların başına.

‣‣‣Bölümde beğenmediğiniz yerler var mı?

Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum... Görüşmek üzere❤️

Loading...
0%