@mutlusonsuz222
|
Selamlar, nasılsınız? 🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar dilerim💖 🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın🙏 19.Bölüm Gelip de bana aradığın huzurlu hayatı gerçek ailenden, doğup büyüdüğün yerde değil de sorgusuz sualsiz seni içlerine alan, ailesi gibi davranan insanların yanında, doğup büyüdüğünden yerden kilometrelerce uzakta bulacağımı söyleselerdi buna asla inanmazdım. O zaman ki ben annesinin dizinin dibinden ayrılmayan, ufacık sevgi kırıntısına muhtaç biriydim. Ama şimdi yıllar sonra beni seven ve benim de onu sevdiğim adamın kolları arasındaydım. Korkularım, yaşadıklarım uçup gitmişti aklımdan. Üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Kendimi bir yere ait hissetmeye başlamıştım. Yaşadığım olay ne kadar kötü olursa olsun karşılığında Alparslan'a kavuşmuştum. Odanın kapısı çalındığında huzura kapılıp kapattığım gözlerimi araladım. Alparslan yanaklarımdaki ellerini benden uzaklaştırıp oturduğu yerden kalktığında kapıya doğru seslendim. "Girin." Kapı açıldığında içeri giren Buse ile gülümsedim. Buse kapıyı arkasından kapatarak yanıma doğru yaklaştığında konuştu. "Nasılsınız hocam?" sorduğu soruya karşılık konuştum. "İyiyim." "Bizi çok korkuttunuz." diyerek yanıma iyice yaklaştı ve ilk önce kolumda takılı duran serumu kontrol etti. Ardından da tansiyon aletini kolumu geçirerek tansiyonuma baktı. "Tansiyonunuz normalin biraz altında ama çok kan kaybettiğiniz için vücudunuz ancak toparlanıyor." dediğinde başımı salladım. Buse ise küçük bir tebessümle konuştu. "Gerçi siz benden daha iyi biliyorsunuz, alışkanlık olmuş işte." "Sorun değil." dediğimde Buse gerekli bilgileri dosyama yazdıktan sonra tekrar bana baktı. "Ben buralardayım sabaha kadar. Bir ağrınız falan olursa beni çağırırsınız." dediğinde başımı salladım. Buse çıkmadan evvel konuştu. "Geçmiş olsun." "Teşekkür ederim." Buse odadan çıkarak kapıyı arkasından kapattığında bakışlarım Alparslan'a döndü. Utangaç bir biçimde ona bakarken Alparslan yanıma yaklaşarak konuştu. "Dinlenmen gerekiyor artık, hadi uzan." diyerek yavaşça yatağa uzanmama yardım etti. Ardından kaldırdığı yatağımı biraz indirerek uyuyabileceğim bir pozisyona getirdi. "Sende evine gidip dinlensen keşke." dedim başımı ona doğru döndürüp. Alparslan kumanda da bulunan bakışlarını bana çevirdiğinde sözlerime devam ettin. "Çok yorgunsun, senin de dinlenmen gerekiyor en az benim kadar." "Senin yanındayken dinleniyorum ben zaten." dediğinde dudaklarım kıvrıldı ama böyle sözler karın doyurmuyordu maalesef. Ne kadar yorgun olduğu her halinden belliydi. Bakışlarımdan anlamış olacak ki tekrar konuştu. "Seni burada yalnız bırakıp gideceğimi düşünmüyorsun herhalde?" "Yalnız olmayacağım ki, hemşireler saat başı gelip kontrol ederler zaten. Bir şeye ihtiyacım olduğunda onlardan isterim." dediğimde Alparslan ters bir bakış attı bana doğru. Gözlerine bakmaya devam ederken konuştu. "Boşuna uğraşma beni ikna edemezsin." dedikten sonra hemen yatağımın yanında bulunan kanepeyi işaret etti. "Ben burada kalacağım, şurada yatar dinlenirim. Hem içim rahat eder sen gözümün önünde olduğunda." Daha fazla ısrar etmeden onu onayladım. Aslında benim için de iyi olurdu Alparslan'ın burada olması. Yalnız kalınca korkabilirdim. Bu olay beni çok etkilemişti ve hiç beklemediğim tepkiler verebilirdim. Kabullenerek yatakta uzanırken bakışlarımı Alparslan'dan çekemiyordum. Biraz önce yaşadıklarımız rüyada gibi hissettiriyordu. Uyanmak istemeyeceğim bir rüya.. "Hazan, bak buraya uzanıyorum bana öyle bakmayı kes." diyerek alayla konuşan Alparslan ile düşüncelerimden sıyrıldım. Ben çoktan konuştuğumuz konuyu unutup kendi iç dünyama dalmıştım bile. Alparslan'a nasıl baktığımın farkında bile değildim. "Yarına belin tutulmuş bir şekilde kalkarsan bana söylenme ama." dedim dalga geçerek. Alparslan kanepeye oturarak bana doğru baktı. "Ben alışkınım, eminim operasyonlarda yattığımız yerlerden daha rahattır." Söylediği şeyle duraksadım. Haklıydı. Bazen onun mesleğinin ne kadar zor olduğunu unutuyordum. "Şuradaki dolaptan üzerin için battaniye al, hava çok soğuk." dediğimde Alparslan'ın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. İşaret ettiğim dolaba yaklaşarak dolapta bulunan battaniye ve yastığı alarak kanepeye bıraktı. Ardından benim yanıma yaklaşarak ayak ucumda bulunan pikeyi açarak üzerime doğru örttü. "Senin de hasta olmanı istemeyiz. Zaten büyük bir ameliyat geçirdin, bir de üzerine hata olursan çok kötü olur." Böyle beni düşünmesiyle içim kıpır kıpır oluyordu. "Teşekkür ederim." dedim gülümserken. Alparslan gözlerime baktı. "Neden?" dediğinde yüzümdeki tebessümü silmeden cevap verdim. "Yanımda olduğun için." "Her zaman yanında olacağım. Hatta o kadar olacağım ki Alparslan yeter artık diyeceksin." Şakayla karışık söylediği şeye güldü. Ben de ona eşlik ederek güldüm. "Bence öyle bir şey olmayacak." dedim kendimden emin bir sesle. Ben ondan bıkmazdım ki. Daha yanımda olduğu için mutlu olurdum. "Sonra bir gün bana yakınırsan bunu hatırlatırım Hazan Hanım." Dediğinde başımı salladım. "Hatırlatın üsteğmenim." Alparslan yanıma iyice yaklaşarak konuştu. "Rahatsın değil mi? Sırtına bir yastık daha koyalım mı?" diyerek bana baktığında başımı iki yana salladım. "Rahatım, sende rahat ol. Dinlen artık." dediğimde Alparslan burnundan bir nefes verdi ve yüzünü bana doğru yaklaştırarak saçlarıma dudaklarını bastırıp derin bir nefes aldı. Ardından da elini yanağıma yaslayarak elmacık kemiğimi okşadı. "Artık rahatça uyuyabilirim." Yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. "İyi geceler." dediğimde Alparslan başını salladı. "İyi geceler." Elini yüzümden çekerek kanepeye ilerledi. Ayakkabılarını çıkartarak kanepeye yattı ve üzerine battaniyeyi örttü. Kanepede yan çevrilerek bana doğru baktığında bakışlarımız buluştu. "Hadi gözlerini kapat artık." dediğimde Alparslan gözlerime bakmaya devam etti. "Böyle yanı başımda senin varlığını bilmek gözlerimi kapatmama engel oluyor." "Ama kapatmazsan da ben rahat edemiyorum." dediğinde Alparslan gülümsedi. "Tamam, tamam kapatıyorum." Söylediğini yaparak gözlerini kapattığında ben bir süre daha onu izledim. Eminim ki onu izlediğimin farkındaydı ama hiç sesini çıkarmadan gözleri kapalı bir şekilde durmaya devam etti. Benim de gözlerim yavaş yavaş kapanırken kendimi uykunun kolları arasına bıraktım. Ağrım artmadan biraz dinlenmek iyi olacaktı.
◔◔◔ Yanağıma dokunan elle gözlerim yavaştan açılırken birkaç kere kırpıştırdım net bir şekilde etrafı görebilmek için. Bakışlarım yanağımda duran ellerin sahibine kaydığında karşımda başkan denen adamı görmenin paniğiyle hızla yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Benim korkmamla başkan denen adamın yüzündeki sırıtış büyürken bakışlarım kanepeye kaydı. Alparslan neredeydi? "Benden öyle kolayca kurtulabileceğini mi sandın?" elleri yüzümde, saçlarımda dolaşmaya devam ederken konuştum. "Dokunma bana, bırak!" iğrenç bir şekilde gülmeye devam ederken kaçmak için hamle yapmaya çalıştım ama kollarımdan sıkıca tutarak beni engelledi. "İstediğimi almadan seni bırakır mıyım hiç?" Çırpınarak ellerinden kurtulmaya çalışırken tekme atarak kolları arasından kurtuldum. Yataktan çıkıp koşarak kapıya doğru ilerlerken bir yandan da bağırıyordum. "Yardım edin! İmdat!" Kapıyı açarak dışarı çıkmak istediğimde kollarımdan tekrar tutulup dışarı çıkmam engellendi. Başkan denen adam ayaklarıma sertçe çelme atarak beni yere düşürdüğünde başımın ve sırtımın acısıyla inledim. Başkan üzerime çıkarak dizlerini belimin iki yanına koydu. "Bırak beni!" "Çok zevk alacaksın, korkma." Diyerek pis pis güldüğünde midemin bulanmaya başladı. Üzerime doğru eğilip yüzünü bana yaklaştırdığında ellerimle itmeye çalıştım. Ama nafileydi. Gücüm yetmiyordu ki. "Alparslan kurtar beni nolur!" diyerek çırpınmaya devam ederken gözlerimden yaşlar akmaya devam etti. "Alparslan yok, altımda zevkten kıvranırken aklına gelmeyecek bile." Diyerek tek eliyle ellerimi sıkıca kavrayarak başımın üzerine doğru uzattı. Diğer eli kemerine gittiğinde korkuyla bağırmaya devam ettim. "Kurtarın beni ne olur! Dokunma bana!" "Hazan, uyan güzelim. Kabus görüyorsun." Alparslan'ın telaşlı sesiyle birlikte gözlerim yavaşça aralanırken göğsüm korkuyla inip kalkmaya devam ediyordu. Karşımda tekrar başkan denen adamı görmenin korkusuyla gözlerimi usulca araladım. Karşımda yalnızca Alparslan'ı gördüğümde derin bir nefes verdim ama gözyaşlarım benden bağımsız bir şekilde akmaya başlamıştı bile. "Sakin ol, yalnızca bir kabus." diyerek beni sakinleştirmeye çalışırken aniden yatakta doğrulmamla birlikte yaramın acıması bir oldu. Yüzüm buruşurken elimi yaranın üzerine götürüp derin derin nefesler almaya çalıştım. Alparslan ise omuzlarımdan tutmuş telaşla konuşmuştu. "Dur yavaş ol, aniden hareket etme böyle." Yaramın acısı hafifler gibi olduğunda kapalı gözlerim açtım. Alparslan terden alnıma yapışan saçlarımı geriye doğru çekerek konuştu. "İyisin, bak burada kimse yok." Dediği şeyle etrafa tekrar göz gezdirerek yalnızca ikimizin olduğunu görünce rahat bir nefes verdim. "Kabus gördüm, hem de çok korkunç bir kabus." dediğimde Alparslan'ın hem öfkeli hem de benim için telaşlı bakan gözleriyle gözlerim birleşti. "Geçti, sakin ol." Ellerini yüzüme götürerek ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarımı sildi. Kabus görürken ağlamış olmalıydım. "Ben, ben çok korktum. Gerçek gibiydi." Kekeleyerek söylediklerimle Alparslan yanağımı okşamaya devam etti. "Korkma, ben yanındayım. Ben yanındayken kimse sana dokunamaz, zarar veremez." dediğinde dayanamayarak kollarımı boynuna doladım sıkıca. Onun da elleri belimi sıkıca kavrarken Alparslan'ın sıcaklığına sığınarak sakinleşmeye çalıştım. Beni ancak onun sıcaklığı rahatlatırdı. Ki öyle de olmuştu. Kokusuyla, sıcaklığıyla mayışmıştım bile kolları arasında. Yavaşça kollarının arasından çekilerek yüzüne doğru baktığımda konuştu. "Daha fazla böyle durma, yatıralım seni." Başımı sallayarak onu onayladığımda yavaşça beni yatağa doğru yatırdı. Ardından da konuştu. "Canın acıyor mu? Hemşireyi çağırayım mı?" sıraladığı sorulara karşılık başımı iki yana salladım. "Biraz ağrım var ama dayanamayacağım gibi değil." Biraz önce hızlı hareket ettiğim için olmuştu bu. "Ağrın çoğalacak olursa bana mutlaka söyle. Hemen hemşireyi çağırayım." dediğinde onu onayladım. "Tamam." Alparslan yanımdan uzaklaşmak yerine sol köşede dolabın hemen yanında bulunan sandalyeyi yatağın ucuna doğru çekerek oturdu. Elleriyle ellerimi kavradıktan sonra konuştu. "Hadi kapat gözlerini, ben yanındayım." Gözlerimi kapatmaktan korkuyordum. Gözlerimi kapattığım an tekrar o başkan denilen herifin suratını görmekten deli gibi korkuyordum. Beni çok fazla etkileyeceğini biliyordum ama bu kadar çabuk etkilerini göstereceğini düşünmemiştim. "Seni de yoruyorum böyle." dedim mahcup bir şekilde. Ama elimden başka bir şey gelmiyordu ki. "Sen söylemedin ben de duymadım. Bir konuda anlaşalım Hazan." Diyerek gözlerime baktığında merakla ona baktım. "Seninle geçirdiğim vakit, seninle yaşadığım şeyler, senin yanında olmam beni yormaz. Aksine kendimi daha iyi hissetmeme neden oluyor." dediğinde hayranlıkla ona baktım. Alparslan tekrar konuştu. "Anlaştık mı?" Başımı olumlu anlamda salladığımda Alparslan konuştu. " Tamamdır, anlaştığımıza göre hadi kapat artık gözlerini. Dinlenmen gerekiyor. Yoksa iyileşemezsin bak." Güler bir ses tonuyla söylediği şeyle bende güldüm. Söylediğini yaparak gözlerimi kapattım. Bir süre sonra kendimi tekrardan uykunun kollarına bıraktım.
◔◔◔ "Evet, uyuyor şimdi." Uzaktan uzaktan işittiğim sesle gözlerimi yavaşça araladım. Güneş ışıkları odayı aydınlatmıştı. Geceden bu yana bir iki kere daha uyanmış hepsinde de Alparslan'ı yanı başımda bulmuştum. İlk uyandığımda uyanık bir şekilde ellerimi tutmuş bir haldeyken, ikinci uyanışımda başını ellerimizin üzerine koymuş bir biçimde uyuyor halde bulmuştum. Ama hiçbirinde de elimi bırakmamıştı. Şimdi ise telefonla konuştuğu için benden uzaklaşmış, elimi bırakmak durumunda kalmıştı. Camın kenarına geçmiş, sağ eliyle telefonu tutmuş kulağına götürmüştü. "Gece kabus gördü, başkan diye birinden söz etti. Bu ismi istihbaratla paylaş Fırat." Onu izlemeye devam ederken bakışları bana doğru kaydı. İzlediğimi hissetmiş olmalıydı. "Sağ ol kardeşim, görüşürüz." dedi bana bakmaya devam ederken. Telefonu kulağından indirdiğinde konuştum. "Günaydın." "Günaydın." dedi Alparslan yanıma doğru yaklaşarak. Telefonunu cebine koyduktan sonra elini saçlarıma getirerek alnımdan çekti. "Nasıl hissediyorsun kendini? Ağrın, sızın var mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Kendimi daha iyi hissediyorum." Alparslan rahatlamış bir biçimde nefes verdiğinde doğrulmak için hamle yaptım. Hızla yanıma ulaşarak kanepedeki yastığı sırtıma yerleştirdi ve bana yardımcı oldu. Konuşmak için dudaklarımı araladığımda kapının çalmasıyla birlikte ikimizin de bakışları kapıya doğru döndü. "Girin." Kapı açılıp içeriye Azra hemşire girdiğinde hafifçe kaşlarım çatıldı. Onu burada görmeyi beklemiyordum. "Geçmiş olsun doktor hanım." Samimiyetten uzak ses tonuyla konuştuğunda başımı salladım hiçbir mimik oynatmadan. "Sağ olun hemşire hanım." Azra göz ucuyla Alparslan'a doğru baktığında Alparslan'a çevirdim bakışlarımı. Alparslan ile bakışlarımız buluştuğunda dudaklarım kıvrıldı. Azra hemşire kolumdaki seruma bakıp yenisiyle değiştirdikten sonra tansiyonumu ölçtü. Ardından diğer tarafıma yani Alparslan'ın olduğu tarafa geçerek koluma turnikeyi bağladı ve birkaç tüp kan aldı. Odadan çıkmadan evvel tekrar bize dönerek konuştu. "Birazdan doktor bey muayeneye gelir." "Teşekkür ederim." dediğimde Azra ikimize de son kez bakarak odadan çıktı. Azra'nın odadan çıkmasıyla birlikte aklımdaki sorularla Alparslan'a doğru baktım. Bakışlarımız buluştuğunda kaşlarımı kaldırarak anlatmasını bekledim. Azra meselesi nasıl hallolmuştu? Alparslan anlamayarak kafasını iki yana sallarken konuştum. "Azra meselesini nasıl hallettin?" Alparslan yatağın yanındaki sandalyeye oturarak bana doğru baktı. "Aslında bu meseleyi sana en başından anlatmak istiyorum." dediğinde merakla ona bakmaya başladım. Alparslan gözlerime bakarak anlatmaya başladı. "Biz geçen sene tanıştık Azra hemşire ile. Yeni gelmişti buraya, hastane de sık sık karşılaşıyorduk. Derken bir gün bana hisleri olduğundan bahsetti." Alparslan duraksayıp tepkimi görmek için dikkatle yüzüme bakarken hiçbir şey söylemedim. Azra'nın ona hisleri olduğunu biliyordum zaten. Önceden umursamadığım şey şimdi ise sinirlerime dokunuyordu. "Benim ona karşı tek hissim iki yabancının birbirine hissettiği şey kadardı. Bunu ona da söylediğimde ısrar falan etti ama benden olumsuz sonuç aldığında ise kabullendi. Yani ben öyle sandım. Sürekli beni takip ediyordu, gizli gizli izliyordu. Her hareketimden haberi vardı. Onu defalarca uyardım ama vazgeçmedi. Hatta tabura girip benim kadın olan erlerden biriyle konuştuğumu görmüş, sana yaptığı gibi ona da saçma salak şeyler söylemişti. Uyarıyordum ama işe yaramıyordu." dediğinde sözünü kestim. "Takıntı haline getirmiş seni." Başını sallayarak dediğimi onayladı. "Öyle. Son yaptığı şeyden sonra çok büyük patladım ona. O günden beridir de görmüyorum çok fazla. Seni rahatsız etmiyor değil mi?" sorduğu soruyla başımı iki yana salladım. "Yok, şu aralar pek muhatap olmuyor benimle." "Yine aynı şeyler yaşanırsa bana mutlaka söyle Hazan." dediğinde gülümsedim. "Merak etme ağzının payını veririm ben." Alparslan söylediğim şeye güldü. "Bilmez miyim?" Gülümseyerek yüzüne bakmaya devam ederken kapının çalınıp açılmasıyla birlikte bakışlarımızı kapıya çevirdik tekrardan. Eren ve hastanemizin doktorlarından Haldun Bey içeri girdiğinde Alparslan oturduğu yerden ayaklandı. Haldun Bey'in sesini duydum. "Geçmiş olsun Hazan. Nasılsın?" "İyiyim teşekkür ederim." dediğimde Haldun Bey yanıma yaklaştı. "Yarana bakalım, ne durumda." diyerek üzerimdeki hastane elbisesini sıyırdı karnıma doğru. Yaramın üzerinde duran bandajı açarken yüzümü buruşturdum. Haldun hoca yarama baktıktan sonra konuştu. "Dikişlerinde sorun yok, birkaç güne kadar seni ayağa kaldırırız." Yaramı tekrar kapattığında merakla konuştum. "Hocam, nasıl bir müdahale yapıldı?" diye sorduğumda Haldun hoca konuştu. "Buraya getirildiğinde epey kan kaybetmiştin, 2 ünite kan transfüzyonu yapıldı. Çekilen direkt anteroposterior karın filminde, sağ fossa iliaka bölgesinde ve krista iliaka ile 5. lumbal vertebranın oluşturduğu açı da birbirine yakın iki kurşun çekirdeği görülüyordu. Şok indeksin 1'i aşmıştı ve filiform nabız söz konusuydu. Tetanos toksoidi ile immun globulini uygulandı ve LV. imipenem başlandı." Söylediği şeyleri başımla onayladığımda Haldun hoca devam etti. "Ameliyatın içeriğini daha fazla paylaşmam doğru olmaz, burada doktor olarak değil de hasta olarak bulunduğun için." Dediğinde anlayışla başımı olumlu anlamda salladım. "Sağ olun hocam." "Ben akşam yine uğrarım ama gün içerisinde Eren sana yardımcı olacaktır." dediğinde Eren başını olumlu anlamda salladı. "Tabii ben seve seve yardımcı olurum." Haldun hoca, Eren'i onaylayarak odadan çıktığında Eren, Alparslan ile bana bakarak konuştu. "İfade almak için mi geldiniz komutanım?" Alparslan ilk önce bana ardından da Eren'e bakarak konuştu. "Hayır, ifade için sonra gelecekler. Ben refakatçisi olarak buradayım." Eren şaşkınca bana doğru baktı. Ardından da başını sallayarak konuştu. "Peki o zaman, bir şey olursa ben buralardayım Hazan. Tekrardan çok geçmiş olsun." Eren'e tebessüm ederek cevap verdiğimde Eren beklemeden odadan çıktı. Bakışlarımı kapanan kapıdan çekerek Alparslan'a çevirdiğimde Alparslan da bana doğru döndü. Birbirimize bakarken Alparslan'ın telefon zil sesi odayı doldurdu. Alparslan telefonu açıp kulağına götürdü. "Efendim abi?" bir süre karşısındakini dinledikten sonra kaşlarının çatılmasını izledim. Ardından da tahammülsüz sesini. "Şimdi mi geliyor? Tamam, haber verdiğin için sağ ol." Kulağından telefonu indirerek sert bir nefes verdiğinde merakla konuştum. "Önemli bir şey mi var?" Alparslan telefonunu cebine koyarken bana doğru baktı. Semih yüzbaşı ifade için gelecekmiş." Alparslan'ın gerildiğini hissettiğimde bende gerilmiştim. İfade vermek gerçekten zordu. Hele ki anlatırken o anları tekrar tekrar yaşamak. Çok süre geçmeden çalan kapıyla birlikte Semih yüzbaşı içeri girmişti. Üzerinde her zaman gördüğüm üniforması vardı. Arkasından başka bir asker daha girmiş, elinde laptop çantasıyla birlikte yüzbaşının emirlerini bekler biçimde ona bakıyordu. Alparslan ile tokalaşarak bana döndüğünde bende ona baktım. "Geçmiş olsun Hazan Hanım, çiçekle gelecektim ama hastaneye sokmuyorlar diye biliyorum o yüzden getiremedim. Ama mutlaka evinize göndereceğim." dediğinde cevap verdim. "Hiç sorun değil. Ben zaten çiçeklerin koparılması taraftarı değilim." diyerek güzel bir dille onu reddettiğimde tekrar konuştu. "O zaman saksıyla gönderirim." Hiçbir şey demeden ona baktım. Ne inatçı adamdı böyle. Benim sessiz kalmamla birlikte Alparslan konuştu. "Dinlenmesi gerekiyor, bir an önce ifadesini alırsak." dedi duymaya alışık olduğum sert sesiyle. Gerçi bu sıralar ondan nazik bir ses duymaya alışmıştım. Semih yüzbaşı ters bir bakışla Alparslan'a baktığında Alparslan da bakışını ondan çekmeden sertçe bakmaya devam ediyordu. Aralarında bir sorun olmaması için hızla konuştum. "Evet, ağrım nedeniyle bir an önce uzanmak istiyorum." Ufak bir yalandan zarar gelmezdi. Ben böyle bir şey söylemesem birbirlerine girecek gibilerdi. Ancak Alparslan söylediğimi ciddiye almış olacak ki bakışlarını Semih yüzbaşından çekip bana doğru döndürdü. "Çok ağrın varsa hemen hemşireyi çağırayım." Başımı iki yana salladım. "Dayanabilirim." "Sizi daha fazla yormadan ifadeye başlayalım, Alparslan sen dışarı çık." Diyerek Alparslan'a dönen Semih yüzbaşıyla birlikte tam konuşmak için ağzımı aralamıştım ki Alparslan benden önce davrandı. "Burada bir asker olarak değil, Hazan'ın erkek arkadaşı olarak bulunuyorum. Yani yanında bulunup ona destek olmam da bir sakınca yok." Alparslan'ın ağzından çıkan sözlerle şaşırdım ama bu şaşkınlığı dışarıya yansıtmamaya çalışarak yutkundum. Evet yeni bir ilişkiye başlamıştık ama Alparslan'ın bu kadar çabuk benimsemesi şaşırtmıştı beni. Zira ben daha gerçekliğine bile zor ikna oluyordum. "Öyle mi Hazan Hanım? Siz de yanınızda olmasını istiyor musunuz?" Semih yüzbaşının bakışları bana döndüğünde Alparslan'ın burnundan sert bir nefes verdiğini hissettim. Hiç beklemeden elimi eline uzatarak kavradım. "Evet, istiyorum." Semih yüzbaşının bakışları birbirini kavrayan ellerimize doğru indiğinde gözündeki hayal kırıklığını net bir biçimde hissettim. Bana ilgisi olduğunu sözleriyle, hareketleriyle belli etmişti zaten ama bu bakışı görmek bazı şeylere emin olmama neden olmuştu. En başından beri Alparslan'ın bu adama neden gıcık olduğunu şimdi çözmüştüm. "Peki madem başlayalım." Semih yüzbaşı yatağın karşısında bulunan sandalyeye otururken onu bekleyen asker de işaretiyle birlikte kanepeye geçti ve laptopu açtı. Semih yüzbaşı bana dönerek konuştu. "Nasıl kaçırıldınız?" "Biliyorsunuz köylere yardım için gitmiştik, orada bir çocukla tanışmıştım. İsmi Halil. Çadırı merak etmiş, içeri girmiş. Onunla konuşurken aniden annesi gelip apar topar çocuğu çıkardı. Benim dikkatimi çeken çocuğun kollarında morluklar vardı. Ayrıca öksürüyordu. Bunu annesine söylediğimde doktora gittiklerini söyledi. Sonrasında biz muhtar beyin evinde yemek yedikten sonra telefon görüşmesi yapmak üzere dışarı çıktım. Halil'i evin yakınında bulunan bir yerde gördüğümde yanına gittim. Biz daha konuşamadan burnuma bir bez parçası kapatıldı. Ama onu yapan kişiyi görmedim." Semih ve Alparslan ciddi bir biçimde beni dinlerken sözlerimi bitirerek onlara baktım. "Bu Halil'in eşkâlini sorsak bize tarif edebilir misiniz?" diye soran Semih yüzbaşına karşılık kafamı olumlu anlamda salladım. "Yarın size robot resim çizebilen bir arkadaş ayarlayalım." dedikten sonra tekrar konuştu. "Peki kaçırıldıktan sonrayı, neler yaşadığınızı anlatın." Benim için en zor kısım şimdi gelmişti asıl. Birkaç kez art arda yutkunduğumda Alparslan elimi sıktı yanımda olduğunu hissettirmek için. "Nasıl bir arabayla, nereye gittiğimi bilmiyorum. Ayıldığımda gözlerim bağlıydı. Ellerim, ayaklarım hep bağlıydı. Yalnızca araba çok fazla hareket ediyordu. Depo gibi bir yere geldiğimizde gözlerimi açtılar. Yaralı biri vardı büyük patron diyorlar." Alparslan ve Semih'in söylediğim isimle bakıştığını gördüm. Daha önceden ismini duymuş olabilirler miydi acaba? "Başkan denen adam onu tedavi etmem için tehdit etti beni, mecburen kurşunu çıkarmak zorunda kaldım." dedim pişmanlıkla. Ardından devam ettim. "6-7 tane terörist vardı deponun içinde, başkanın adamı." Semih yüzbaşı bakışlarını boynuma doğru getirdiğinde konuştu. "Dudağınızdaki ve boynunuzdaki izi başkan mı yaptı?" başımı sallayarak onayladım. "Evet." "Peki sonra?" dediğinde tekrar konuştum. "Ameliyattan sonra kaç saat geçti bilmiyorum ama büyük patron dedikleri adam ağrı içinde kıvranmaya başladığında adamlardan birini gönderdiler ağrı kesici için." Ben daha sözlerime devam edemeden Alparslan konuştu. "Bizim getirdiğimiz terörist." Semih yüzbaşı onu onayladı. "Onun da sorgusu yapıldı, Hazan hanımla uyumlu. Siz devam edin." Dudaklarımı yalayarak devam ettim. "Sonra haber geldi, askerler buldu bizi diye. İlk önce büyük patronu çıkarttılar depodan. Sonra, sonra sıra bana geldi." Hatırladıkça kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, tüylerim ürperiyordu. O anda hissettiğim acı, düşündüğüm şeyler, ölüm korkusunu tekrar tekrar hissediyordum. "Sonra bana yaklaşıp keşke daha çok vaktimiz olsa gibi bir şeyler fısıldayarak silahını çıkardı." dediğimde Alparslan'ın elini yumruk yaptığını gördüm. "Sonrasını zaten bende hatırlamıyorum tek duyduğum iki el silah sesiydi." Başımı tekrar kaldırarak Semih yüzbaşına baktığımda Semih yüzbaşı konuştu. "Teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için, yarın robot resim için sizi tekrar rahatsız edeceğiz. Başkanın, büyük patronun ve Halil'in eşkâlini tarif edersiniz." Başımı olumlu manada salladığımda Semih yüzbaşı oturduğu yerden kalktı. "Tekrardan geçmiş olsun." dediğinde ufak bir tebessüm ettim. "Teşekkür ederim." Verdiğim cevapla birlikte Semih yüzbaşı Alparslan'a döndü. "Benimle iki dakika dışarı gel üsteğmen." Merakla onlara bakarken Semih yüzbaşı kapıya doğru ilerlemeye başladı. Alparslan ise bana dönerek konuştu. "Ben hemen geleceğim." Başımı sallayarak onu onayladığımda Alparslan kapıya doğru ilerleyerek dışarıya çıktı.
◔◔◔ Yazarın anlatımından, Alparslan, Semih'in arkasından ilerlerken birkaç düşünce içerisindeydi. İçeride Hazan'ın verdiği isim -Büyük Patron- hepsinin de yakından takip ettiği bir terör örgütü elebaşıydı. Yıllar önce babasının izinden gitmiş bir kişiydi. Babasının leşi serildiğinde onun yerine geçmiş, örgütün bir kolunu o idare etmeye başlamıştı. Uzun süredir onunla ilgili bir şeyler duymazken şimdi Hazan'ın ağzından duymak Alparslan'ı epey germişti. "Hazan Hanımın kapısına iki tane sivil polis yönlendireceğim." diyen Semihle birlikte Alparslan düşüncelerinden sıyrıldı. Semih sözlerine devam etti. "Hazan eğer o adamın yüzünü gördüyse onu sağ bırakmazlar. Yıllarca bu adamı aradık biz." Alparslan, Semih'in söyledikleriyle sarsıldı. O da biliyordu çok tehlikeli olduğunu ama birinin ağzından duymak daha da sarsılmasına neden olmuştu. "Biliyorum, peki yakaladığımız teröristten herhangi bir şey çıkmadı mı?" dedi Alparslan merakla. Semih başını salladı. "Bizden rütbe olarak büyük biri diyor, ismini hiç söylemedi. Bilmiyor olabilir mi?" "Bilmiyorum." dedi Alparslan derin bir nefes vererek. Semih tekrar konuştu. "Hazan hanım eşgali verdikten sonra önemli bir toplantı olabilir, seni çağırırız." dediğinde Alparslan başını salladı. "Emredersiniz komutanım." Semih onları biraz uzakta izleyen askerine başıyla işaret vererek Alparslan'ın yanından uzaklaşmaya başladı. Hemen hastanenin önünde bulunan arabaya bindiğinde Alparslan bir süre giden arabanın ardından baktı. Sonra da Hazan'ın yanına tekrar gitmek üzere hastaneye girdi.
◔◔◔ Hazan Eraslan'ın anlatımından, Yaklaşık 20 dakika sonra odanın kapısı açıldığında içeri Alparslan girdi. Merakla ona baktığımda o kapıyı arkasından kapatarak yanıma yaklaştı. "Bir sorun mu var?" Alparslan kararsız bir biçimde bana baktığında bende ona bakmaya devam ettim. Sonradan söylemeye karar vermiş olacak ki konuşmaya başladı. "Hazan, kapıya iki tane polis yerleştireceğiz seni korumak için." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Neden?" "Büyük patron dediğin adam önemli terör örgütü elebaşlarından biri." dediğinde nedenini anlamıştım. Canım tehlikedeydi. Ondandı bu tedbir. Yüzüm nasıl bir şekil almıştı bilmiyorum ama Alparslan hızla yanıma gelerek yüzümü avuçladı. "Korkma, hiçbir şey olmayacak. Sadece bir tedbir." Kabullenerek başımı salladığımda kapının çalması ile Alparslan ellerini yüzümden çekti. Kapı açılıp içeriye görevli girdiğinde elindeki çorba kutusunu ayak ucumda bulunan masaya bıraktı. Ardından geçmiş olsun dileklerini ileterek odadan çıktı. Görevli dışarı çıktığında Alparslan masadaki çorbayı alarak yanıma doğru geldi. Çorbanın kapağını açarak kaşığı içerisine soktu. "Yemek vakti." Bir kaşık alarak dudaklarıma uzattığında şaşkınca ona baktım. "Ben kendim içerdim." Alparslan kaşığı ağzıma doğru uzatmaya devam ederken konuştu. "Senin kolunda serum var şimdi, ben içireyim. Acımasın." Düşüncesine tebessüm ederek uzattığı kaşığı dudaklarımın arasına aldım. Gerçekten tatsız, tuzsuz bir çorbaydı. Yüzüm buruşurken Alparslan bu halime güldü. "Çok mu kötü?" başımı olumlu anlamda salladığımda Alparslan bir kaşık daha alarak bana uzattı. Mecburen birkaç kaşık daha içtiğimde duraksadım. "İçmek istemiyorum." Alparslan kaşığı çorbaya bırakarak konuştu. "Ama içmen gerekiyor yoksa nasıl iyileşeceksin?" "Tadı çok kötü. Hastaların neden yemek istemediğini daha net anlıyorum şimdi. Yenmez bu." Dediğimde tekrar konuştu. "Birkaç kaşık daha iç sonra vermeyeceğim." diyerek çorbayı bana uzattığında sözünü dinleyerek çorbayı ağzıma aldım. "Hem daha yemek sözün var bana, unutma. Toparlandığın ilk an gideceğiz." diyen Alparslan'dan sonra gülümsedim. "Sözüm söz üsteğmenim." Kapı tekrar çalındığında Alparslan yataktan kalktı. "Girin." diye ses verdiğimde odanın kapısı açıldı. İçeriye Semra abla ve Murat abi girdi. "Hazancım geçmiş olsun canım benim." Semra abla yanıma doğru gelirken gülümsedim. "Teşekkür ederim." Semra abla yanıma gelip yatağın ucuna oturduğunda Murat abi de bana bakarak konuştu. "Çok korkuttun bizi abicim, gelmiş geçmiş olsun." "Sağ ol abi, bende çok korktum." diyerek cevap verdim. Semra abla bana bakarak tekrar konuştu. "Sen iyisin değil mi, ağrın sızın var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "İyiyim, ağrım arada oluyor. Ağrı kesiciyle idare ediyorum." dediğimde üzgünce başını salladı. Ardından kardeşine dönerek konuştu. Elindeki çorba kasesine bakarak konuştu. "Yemek mi yiyordun? Sen ye hadi biz engel olmayalım." Hızla başımı iki yana salladığımda Alparslan konuştu. "Yemiyordu daha çok söyleniyordu." Beni şikayet etmesiyle birlikte başımı ona doğru döndürüp kaşlarımı çattım. Bıyık altından gülerek bana baktığında ben daha bir şey söyleyemeden Semra abla konuştu. "Sen şu hastaneden çık ben sana ne yemekler yaparım." Bakışlarımı Alparslan'dan çekerek Semra ablaya çevirdim. "Sağ ol ablacım." Semra abla ve ben konuşurken kapının çalınıp açılmasıyla bakışlarımız kapıya döndü. "Komutanım, bir dışarıya gelebilir misiniz?" Alparslan başını salladığında bakışları bize doğru dönü. "Biz çıkıp geliyoruz." Murat abiyle ikisi odadan dışarı çıkarken Semra abla bana doğru döndü. "Çok şükür daha iyi görünüyorsun, yoğun bakımda yatarken çok daha kötü görünüyordun." Söylediği şeyle derin bir iç çektim. İnsanları yoğun bakımda yatarken onlarca kez görmüştüm. Kimisinin durumu çok ağırdı, kimisinin durumu iyiydi. Dışarıyla bağlantıları kesilmiş, öylece yatıyorlardı. Şimdi onlardan biri gibi olmak garip gelmişti. "Efe de gelmek istedi ama biliyorsun çocukları ziyarete almıyorlar." diyerek konuyu değiştirdi Semra abla benim düşünceli halimi görerek. Efe'nin ismini duyduğumda benim de yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. "Eve çıktığımda mutlaka gelsin, özledim onu." Kapı açılıp içeriye Alparslan girdiğinde sesini duyduk. "Abla, Murat abi seni çağırıyor bir baksana." Semra abla Alparslan'ı onaylayıp dışarı çıkarken Alparslan yanıma doğru geldi. Meraklı gözlerle ona bakarken konuştu. "Benim birkaç saatliğine tabura gitmem gerekiyor." "Bir sorun mu var?" diye sorduğumda başını iki yana salladı. "Yok, yalnızca bir toplantı yapılacakmış. Tim komutanlarını çağırıyorlar. Gitmem gerekiyor." dediğinde gülümsedim. "Tamam, sen git. İşinden geri kalma. Hatta bu gece evine git, dinlen." dedim anlayışlı bir sesle. Burada benim yüzümden uyuyamamıştı. Alparslan başını omzuna doğru eğerek yüzüme baktı. "Bunu konuştuk, seni yalnız bırakmayacağımı biliyorsun." dediğinde çekinerek elimi Alparslan'ın yüzüne götürdüm. Kısa sakalları avuç içime batarken bu hisle gülümsedim. Baş parmağımla gözlerinin biraz altını okşadım. "Biliyorum konuştuk." dediğimde Alparslan yanağını elime iyice yaslayarak gözlerime bakmaya devam etti. "Ama benim de içim rahat değil, beni iyi edeceğim derken sen hasta olacaksın. Gözlerin uykusuzluktan kıpkırmızı. Ben iyiyim, gerçekten." "İyi olmadığını biliyorum Hazan. Bana iyiymiş gibi davranmana gerek yok. Gece boyu seni izledim uyurken bile çok huzursuzdun. Bu gece de öyle olacak, kabus görüp uyandığında yanında birini görememek seni daha da panik eder." dediğinde sözlerinin doğruluğu ile yutkundum. Doğruydu ama benim de bunu bir şekilde atlatmam gerekiyordu. Sonuçta Alparslan veya bir başkası sürekli benim yanımda olmayacaktı. Benim sessiz kalmamla birlikte Alparslan tekrar konuştu. "O yüzden toplantım bittiğinde mutlaka yanına geleceğim." dediğinde mecburen başımı sallayarak onu onayladım. Oturduğu yerden kalkarak bana doğru yaklaştı ve saçlarımın üzerine dudaklarını bastırdı. "Güzelce uyu, dinlen. Geldiğimde seni daha iyi bulmak istiyorum." Gülümseyerek yüzüne baktım. "Sende dikkatli ol." dediğimde başını aşağı eğip kaldırdı her zaman yaptığı gibi. "Olurum." Alparslan odadan çıktıktan sonra Semra abla odaya girdi ve bana doğru baktı. "Alparslan ve Murat gelinceye kadar size ben eşlik edeceğim doktor hanım." "Size de çok zahmet veriyorum." dedim mahcup bir sesle. Semra abla ise dediğim şeyle kaşlarını çattı. "Duymayım sakin bir daha böyle bir şey. Zahmet olur mu hiç? Seve seve kalırım yanında." Söylediği şeylere gülümseyerek cevap verdiğimde Semra ablanın telefonunun çalmasıyla sohbetimiz yarım kaldı. Semra abla çantasından telefonunu çıkarttığında mırıldandı. "Annem." Telefonu açıp kulağına götürdü ve konuşmaya başladı. Benim de yeni bir telefon almam gerekiyordu. Buraya geldim geleli 2 telefon değiştirmiştim resmen. "Hazan'ın yanındayım anne, evet evet uyanık." dediğinde düşüncelerimden sıyrıldım ve Semra ablaya baktım. Semra abla konuşmaya devam etti. "Dur vereyim." Yanıma gelerek telefonu bana uzattığında tereddütle telefonu elime aldım. Funda teyze ile tanışmıştım ama o zaman Alparslan ile aramızda hiçbir şey yoktu. Şimdi kendimi hem heyecanlı hem de garip hissediyordum. "Funda teyzeciğim nasılsınız?" diye konuşmaya başladığımda Funda teyze cevap verdi. "İyiyim yavrum, asıl sen nasılsın? Haberini aldık, çok üzüldük. İyisin değil mi?" "İyiyim, çok şükür." dediğimde Funda teyze tekrar konuştu. "Allah'ım korumuş seni güzel kızım benim. Ama sesini iyi duydum, çok daha iyi olacaksın inşallah." dediğinde o görmese bile gülümsedim. "Sağ olun." "Bak Osman amcan da sana geçmiş olsun dileklerini iletiyor." dediğinde konuştum. "Sağ olsun, sizde ona selam söyleyin." "Söylerim, hadi ben seni daha fazla tutmayım güzel kızım. Bol bol dinlen. Görüşürüz sonra." "Görüşürüz." Telefonu kulağımdan çekerek Semra ablaya uzattığımda Semra abla telefonu alarak dışarı çıktı. Bense onun ardından kısaca bakarak yatağa uzandım. İlerleyen saatlerde Semra abla eve gitmek durumunda kalmıştı. Semra abla buraya gelmeden önce Efe'yi komşusuna bırakmıştı söylediğine göre. Az önce komşusu telefon etmiş kendi oğluyla Efe'nin kavga ettiğini ve Efe'nin eve gitmek için ağladığını söylemişti. Semra abla telefondan Efe'yi isteyip her ne kadar ikna etmeye çalışsa da edememiş mecburen gitmek zorunda kalmıştı. O gittikten sonra Haldun hoca ve Eren tekrar gelmişti. Durumumla ilgili birkaç konuşma yaptıktan sonra çıkmışlardı. Azra hemşire iki saatte bir yanıma gelerek tansiyonuma ve serumuma bakmıştı. Onun ardından birkaç hemşire toplanıp ziyarete gelmişti. Aslında Alparslan'ın yokluğunda çok fazla yalnızlık çekmemiştim. Akşam iş çıkışında Nazlı gelmiş, bir süre de o durmuştu yanımda. Havadan sudan birçok konudan bahsetmiş, moralimin yerine gelmesini sağlamıştı. Yine bıcır bıcır konuşarak beni güldürmüştü. Şimdi hava kararmıştı. Odadaki televizyondan bir şeyler açarak izlemeye başlamıştım ama hiçbir şey sarmıyordu. Diziler hep aynı, haberler de iç karartan cinstendi. O yüzden televizyonu kapatarak biraz uyumaya karar verdim. Alparslan bu saate kadar gelmemişti, demek ki toplantısı epey uzun sürmüştü. Nöbet değişimi yapıldıktan sonra bana bakan görevli hemşireye odanın ışığını kapatmasını söyleyerek gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığım an yaşadığım şeyler gözlerimin önüne geliyordu. Başkan denen adamın yüzü, boğazıma sarıldığı an. Bunu kendim aşmam çok zordu. Buradan çıktıktan sonra duruma bakıp bir uzmandan yardım almak en doğrusuydu. Tam uykuya dalmak üzereyken kapının açılma sesini duydum. Muhtemelen Alparslan gelmişti. Gözlerimi aralayarak konuşacağım sırada karşımda gördüğüm yüzle gözlerim iri iri açıldı. O iğrenç sesini tekrar duydum. "Benden o kadar kolay kurtulabileceğini mi sanıyordun?"
Bölüm Sonu ‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz? ‣‣‣Bu bölüm neredeyse hem Alparslan- Hazan sahnesi vardı. Nasıldı sizce? Beğendiniz mi? ‣‣‣Azra ve Alparslan'ın geçmişini de okudunuz, onunla ilgili soru işaretleri de kafanızdan silinmiştir diye umuyorum. Sizce Azra başımıza iş açar mı? ‣‣‣ Bölüm sonunda sizce Hazan yine mi rüya görüyor, yoksa gerçek mi? Gerçekse gelen kim sizce? ‣‣‣Semih yüzbaşı Alparslan tarafından ağzının payını aldı, sizce hala Hazan ile ilgilenmeye devam eder mi? ‣‣‣Bölümlerde beğenmediğiniz yerler var mı? ‣‣‣Bölümlerde olmasını istediğiniz yerleri benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Ya da şunu şöyle yapsan daha iyi olurdu gibi önerileriniz varsa benimle paylaşın lütfen. Diğer bölümlerde görüşmek üzere... Yorumlarınızı merakla bekliyorum💖 Filiform nabız= Nabız yüksekliği Tetanos toksoidi= Tetenoz aşısı İmmun globulini= Antikor, vücutta yabancı herhangi bir antijeni bulmak ve onun tarafından yok edilmesi için işaretlemekle görevlidir. LV. imipenem= Bakterilerin (mikropların) neden olduğu ciddi enfeksiyonların tedavisinde kullanılan bir antibiyotiktir. |
0% |