Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Hazan Vakti| 20

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım bölümü severek okursunuz, keyifli okumalar dilerim💖

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın..

20.Bölüm

Karşımda dikilmiş adam gerçekti. Gerçekten buradaydı, yanımdaydı. Yüzünde o pis sırıtış aynıydı. Bağırıp yardım çağırmak için ağzımı araladığım an dudaklarımın üzerine kapanan eliyle konuşmamı engelledi. Elimle elini ağzımdan çekmek için uğraşıyordum ama nafileydi. Hem kolumdaki serum hem de halsizliğim ona gücümün yetmesine engel oluyordu.

"Demek bizim eşkalimizi vereceksin ha? Buna izin verir miyiz biz?" fısıldayarak konuşmasıyla birlikte kafamın altındaki yastığı çekmesi bir oldu. "Yediğin iki kurşundan kurtulmuşsun ama şimdi son duanı et." Yastığı yüzüme bastırmaya başladığında hem elimle hem de ayaklarımla elinden kurtulmak için çabaladım.

"Askerle işbirliği yaparsan, sonuçlarına da katlanırsın." Boğuk bir şekilde sesini işitiyordum ama yüzüme bastırdığı yastık artık nefes almamı zorlaştırıyordu. Peki bu adam nasıl olmuştu da dışarıdaki polisleri atlatmıştı?

Nefesim ayrı kesilirken yaptığım ani hareketler nedeniyle karnıma yani yarama da büyük bir acı saplanmıştı. Kafamdaki yastığın kaldırılmasıyla kapattığım gözlerim aralanırken hızla oturduğum yerde doğruldum ve elimi boğazıma götürerek derin derin nefes almaya çalıştım. Alparslan teröristi üzerimden almış yumruklarıyla etkisiz hale getiriyordu.

Adamın ağzı burnu kan içinde kalmıştı ama Alparslan yumruklamaya devam ediyordu. "Orospu çocuğu seni."

Odanın kapısı açılıp da içeriye Kadir, Barış ve Fırat girdiğinde konuşmaya çalıştım. "Öldürecek adamı." Nefesim yerine gelmişti gelmesine ama karnımdaki yara aşırı derecede ağrımaya başlamıştı. Benim söylediğim sözle Fırat ve Kadir Alparslan'a doğru gittiler. "Bırak artık adamı öldüreceksin."

Alparslan onu kolundan tutup ayırmaya çalışan Fırat'ın sözünü dinleyerek geri çekilirken Kadir ve Barış, başkan denen adamı kolundan tutarak kaldırdılar. "Bu pisliği tabura götürün derhal, ifadesini bizzat ben alacağım." Kadir ve Barış onu onaylayarak adamın koluna kelepçe takmış ve dışarı çıkarmaya başlamıştı.

Elimi yaramın üzerine götürdüğümde elime bulaşan kanla ellerime baktım. O kadar çırpınmaya dikişlerim patlamış olmalıydı. Titreyen ellerim, düzensiz nefesim ve bulanıklaşan görüntümle gözlerimi kapatırken son duyduğum söz Alparslan'ın ağzından dökülen ismim olmuştu. "Hazan!"

◔◔◔

Gözlerimi aralayıp görüntüm netleştiğinde ilk olarak Alparslan'ı gördüm. Dün ki gibi yatağımın yanındaki sandalyeye tutmuş, ellerimi sıkıca kavramıştı. Başını aşağı eğmiş, düşünceli bir biçimde nefes alıp veriyordu. Genzimi temizleyerek konuşacağım sırada uyandığımı anlayarak başını hızla kaldırdı ve bana doğru baktı. Rahat bir nefes vererek oturduğu yerden kalktı ve elini saçlarıma getirdi, yavaşça okşayarak konuştu.

"İyi misin?" durgunca sorduğu soruyla birlikte başımı salladım. İyi hissediyordum. Karnımda ufak bir acı hissediyordum ama dayanamayacağım gibi değildi. "O adam yakalandı değil mi?" dedim kısık bir sesle. Kafam allak bullak olmuştu.

"Yakalandı, hiç merak etme." Sessiz kalarak ona baktığımda Alparslan sözlerine devam etti. "Yaptığı şeyin cezası çok büyük olacak, korkma tamam mı?"

"Kapıda polis olacağını söylemiştin, nasıl oldu da içeri girdi?" dedim merakla. En merak ettiğim şey buydu. Tamam üzerinde doktor önlüğü vardı ama kapıdakiler benim doktorumun kim olduğunu biliyorlardı. Nasıl müsaade edip içeri almışlardı. "Onların da ifadesi alınacak, buna kim sebep olduysa hepsinin cezası verilecek." dedi sıkıntılı bir sesle Alparslan. Ardından ekledi, "Sen bunları düşünme şimdi, güzelce dinlen. Dikişlerin zorlanmış biraz, ondan kanama olmuş. Pansuman yapıldı."

"Korkuyorum." diyerek itiraf ettim ve ardından devam ettim. "Gözlerimi kapatmak istemiyorum, çok korkuyorum." dediğimde Alparslan sessiz kalarak birkaç kez yutkundu. O da böyle olmasını hiç istemezdi, biliyordum ama elimde değildi. Yaşadıklarım kabus gibiydi. Alparslan'ın konuşmasını beklemeden tekrar konuştum. "Yanıma gelsen."

Alparslan söylediğim cümleden sonra şaşkınca bana baktı. "Hazan." diyerek itiraz dolu bir şekilde adımı söylediğinde hızla konuştum. "Sana ihtiyacım var. Kokuna, sıcaklığına. Lütfen." Ona karşı ilk defa böyle sözler söylüyordum ama birinin benim yanımda olduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı. "Sen böyle konuşurken seni nasıl reddedeyim ben?" dedi söylenir gibi.

Dudaklarımda hafif bir kıvrılma meydana gelirken yatakta sağ tarafa doğru kaydım. Dikişlerim sağda olduğundan Alparslan sol tarafıma uzanırsa hiçbir sorun olmazdı. Yatağın etrafında dolanarak sol tarafıma geçtiğinde yatağa oturdu. Ardından omzunun üzerinden bana dönerek konuştu. "Canın acırsa veya rahatsız olursan mutlaka bana söyle, anlaştık mı?"

"Anlaştık." Dediğimde yatağa uzandı. Kolunu yavaşça başımın altından geçirerek omzuma koydu. Bende hafifçe ona doğru dönerek başımı göğsüne yasladım. Elimi de kalbini üzerine koyarak yerimi rahatlattım. Huzurla derin bir nefes vererek gözlerimi kapattım. "Böyle rahat mısın?" Alparslan'ın sözlerini duyduğumda başımı salladım. "Hem de çok rahatım."

Avuçlarımın altındaki kalp hızlı hızlı atıyordu. Aynı benimki gibi. İkimizi de heyecanlandırmıştı belli ki birlikte uyuma fikri.

"Alparslan" diyerek adını seslendiğimde konuştu. "Efendim?" diyerek benim söyleyeceğim şeyi beklerken konuştum. "Teşekkür ederim, iyi ki yanımdasın." Söylediğim şeyle omzumda duran elini sıkılaştırarak başını bana doğru çevirdi. "Sende benim iyi ki yanımdasın." diyerek şakağıma dudaklarını bastırdı.

◔◔◔

10 gün sonra

Benim için kabus olan o günden sonra 10 gün geçmişti. Bu 10 içerisinde Alparslan hastanede beni bir dakika bile yalnız bırakmamıştı. Semra abla ve Nazlı sık sık yanıma uğrayarak benimle vakit geçirmişlerdi. Alparslan'ın timden arkadaşları arada sırada yanımıza uğrayarak bir şeylere ihtiyacımız olup olmadığını sormuşlar ve ellerinden gelen desteği vermişlerdi.

Beni öldürmeye çalışan başkan kod adlı terörist sorguya alınmış ancak sorgusundan hiçbir şey çıkmamıştı. Yani susmayı tercih etmişti. Kapıda bulunan polisler ise hastanede başka bir kavga çıktığını duyduklarından müdahale için oraya gitmişlerdi. Tabii onların hakkında da gerekli işlemler yapılmıştı Alparslan'ın söylediklerine göre.

Geçen 10 günde iyileşmeye başlamıştım. İlk 3 günden sonra ayağa kalkmış, adım adım yürümeye başlamıştım. İlk başta Alparslan'ın desteği ile yürürken şimdi kendi başıma gayet rahat bir şekilde yürüyebiliyordum. Dikişlerim de kapanmaya yüz tuttuğu için Haldun hoca beni taburcu etmişti.

"Rahatsın değil mi, arkana bir yastık daha koyayım mı?" Alparslan'ın sesini işittiğimde düşüncelerimden sıyrıldım. "Gayet rahatım, hadi sende gel." diyerek karşımdaki koltuğu işaret ettim.

Biraz önce hastaneden taburcu olmuş ve Alparslan'ın desteği ile eve gelmiştim. Arabayla kapının önüne kadar getirip ardından belimden tutarak salondaki kanepeye oturtmuştu. Ancak kendisi öyle telaşlıydı ki bir türlü benim rahat olduğuma inanmıyordu.

"Böyle olmaz burada, yatağına yatsaydın keşke." dediğinde dudaklarımı büzdüm. "Yatmaktan sıkıldım zaten, biraz burada oturayım." dediğimde Alparslan bir şey demeden yanıma gelip karşımdaki koltuğa oturduktan sonra konuştu. "Doktorunu duydun, bir süre daha istirahat edeceksin."

Maalesef bir süre daha izinli sayılırdım. Bir ay kadar sonra ancak işime dönebilecektim. O zamana kadar bu evde sıkıntıdan patlamadan durabilir miydim acaba? "Ben işimi yapmadan duramam ki." dedim bıkkın bir sesle. Ardından ekledim. "Hayatımda bu kadar süre yatakta yattığımı bile hatırlamıyorum."

"İyi oldu işte, yılların yorgunluğunu atmış oldun." dedi Alparslan güler bir sesle. Kaşlarımı çatarak ters bir biçimde ona baktığımda Alparslan bıyık altı güldü. Ardından konuştu. "Merak etme, burada olduğum sürece senin sıkılmana izin vermem."

"Söz mü?" dedim kaşlarımı eski haline getirirken. Alparslan başını salladı. "Söz."

Aramızda bir süre sessizlik oluştuğunda sessizliği bölen çalan kapı oldu. Alparslan hızla oturduğu yerden kalkarken salondan çıkmadan önce konuştu. "Ablam gelecekti."

Salondan çıkışını izledikten sonra önüme tekrar döndüm. Semra ablanın sesini duymayı beklerken duyduğum başka bir erkek sesiyle kaşlarım çatıldı. Merakla gelenin kim olduğunu anlamaya çalışırken Alparslan salona elinde çiçekle birlikte girdi. Saksının içerinde bulunan orkide çiçeğini görmemle aklıma direkt olarak Semih yüzbaşı gelmişti.

Alparslan çiçeği getirip sehpaya bıraktıktan sonra üzerindeki küçük zarfı bana doğru uzattı. Zarfı açarak notu içerisinden çıkardığımda altta yazan isimle tahminim doğrulanmış oldu.

"Sizin gibi güzel değiller ancak ufak bir geçmiş olsun çiçeği.. Umarım beğenirsiniz. -Yüzbaşı Semih Kara.

Dediğini yapmıştı. Ancak çok şaşkındım. Çünkü Alparslan ona gereken cevabı vermişti. Birlikte olduğumuzu söylemişti. Bunu bile bile çiçek yollaması çok garipti. Hele ki böyle iltifat içeren bir çiçek..

"Betin benzin attı, sevmediğin birinden mi?" diye soran Alparslan'a doğru başımı çevirdim. Kimden geldiğini söylemem en doğru olanıydı. Semih yüzbaşı yarın bir gün çiçeklerle ilgili bir şey söylerse Alparslan'ın benden değil de ondan öğrenmesi aramızda sorun olurdu. Bende aramızda bir sorun oluşmasını hiç istemiyordum.

"Semih yüzbaşından." Verdiğim cevapla birlikte Alparslan'ın kaşı çatıldı anında. "Ne?" elini bana doğru uzattığında notu istediğini fark ederek elimdeki notu ona uzattım. Notta gözlerini gezdirirken burnundan nefes verdi sertçe. Gövdesinin yanında duran elini yumruk yaptığı da net bir şekilde görünüyordu. "Demek ki ikazımı dikkate almadı. O zaman gereğini yaparız bizde."

Semih yüzbaşı ne olursa olsun Alparslan'dan rütbe olarak büyüktü. Benim yüzümden kötü olmalarını asla istemezdim. Çünkü bu Alparslan'ın mesleğine bile zarar verebilirdi. O yüzden aklımdakileri sözlere döktüm. "Alparslan ben konuşurum."

Alparslan notu elinde buruşturarak bana doğru baktığında hızla devam ettim sözlerime. "Ben konuşayım, seninle bir yola girdiğimizi anlatayım. Eğer hala rahatsız etmeye devam ederse devreye sen girersin. Böyle ufak bir mesele için kötü olma komutanınla."

"Ufak bir mesele mi?" Bunca söylediğimin arasından bu cümleleri seçtiğinde derin bir nefes aldım. Alparslan ise sözlerine devam etti. "Adama senin sevgilin olduğumu söylediğim halde hala sana çiçek yolluyor, çiçeği geçtim üzerindeki notu okumadın mı?" sinirle sarf ettiği sözlerle birlikte başımı salladım. "Okudum, biliyorum. Ama bir de ben söyleyeyim. Benim ağzımdan duyduğunda vazgeçer belki."

Alparslan başını iki yana sallayıp derin bir nefes verdi burnundan. Ardından da karşımdaki kanepeye tekrar oturdu. "Tamam, tamam ama hala ikna olmazsa devreye girmekten çekinmem. O zaman da bu kadar sakin olmam." Tehditkar bir şekilde konuştuğun başımı salladım. "Anlaştık."

Tekrar kapı çaldığında Alparslan oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Salondan çıkmadan evvel söylediği sözlere gülmeden edemedim. "Tekrar çiçek gelmesini kaldıramam."

Kapı açıldığında Efe'nin sesini duydum ilk önce. Dayısına sarılıyordu. Onun ardından da Semra ablanın sesini işittim. Kapı kapandıktan sonra adım sesleri salona doğru yaklaşırken kapıda Efe göründü. Beni gördüğü gibi yanıma koşarken Semra ablanın sesini duydum.

"Efe, ne konuştuk biz annecim?" Efe annesinin sözüyle koşmayı bırakıp yavaş adımlarla yanıma yaklaştı ve bana doğru baktı. "Hazan abla iyi misin?" diyerek yüzüme bakan çocukla gülümsedim. "İyiyim canım benim, sen nasılsın?" elimi saçlarına götürerek okşadım.

"İyiyim, annem senin hasta olduğunu söyledi. Çok mu hastasın?" üzgün bir sesle söylediği şeylerle gülümsemem daha da büyüdü. Çok tatlı ve masumdu. "Biraz hastaydım ama seni görünce daha iyi oldum." Efe'nin üzgün suratı sözlerimle birlikte düzelirken annesine dönerek konuştu. "Bak ben sana söylemiştim, Hazan abla beni görünce iyileşir demiştim."

"Çok zor durdurdum bu yaramazı." dedi Semra abla karşımdaki boş yere otururken. Ardından ekledi. "Bugün buraya geleceğimi duyduğunda tutturdu, mecburen getirmek zorunda kaldım."

"Çok iyi yapmışsın abla, bende özlemiştim Efe'yi." Efe gülerek hem bana hem annesine baktığında Semra abla sehpadaki çiçeğe bakarak konuştu. "Ne güzel orkidelermiş, Alparslan sen mi aldın?" Semra abla merakla Alparslan'a bakarken Alparslan kaşlarını çatarak konuştu. "Ben almadım, ayrıca neresi güzel bunun?" oturduğu yerden ayağa kalkarak sehpadaki çiçeği eline aldı ve tekrar konuştu. "Şunu başka yere götüreyim de göz zevkimiz bozulmasın."

Semra abla şaşkınca elinde çiçekle salondan çıkan Alparslan'ın arkasından baktı bir süre. Ardından bana dönerek konuştu. "Nesi var? Gergin görünüyor." Dudaklarımı birbirine bastırarak Alparslan'ın biraz önceki tavrına gülmemeye çalıştım. Semra ablanın sorusuna omuz silktiğim sırada Alparslan tekrar salona döndü.

Ardından yanı başımda duran Efe'ye doğru seslendi. "Aslanım gel kucağıma biraz, beni özlemedin mi sen?" Efe yanımdan uzaklaşıp Alparslan'ın kucağına gittiğinde Alparslan'ın sesini tekrar duydum. "Hazan Hanım geldi geleli pabucumuz dama atıldı. Bizi görmez oldun." Sitemle söylediği şeyle birlikte Efe'nin bakışları bana döndü. "Ne yapayım seni her gün görüyorum ama Hazan ablamı görmüyorum."

Efe'nin cevabıyla gülerken Alparslan konuştu. "Sıpa seni." diyerek ellerini Efe'nin koltuk altlarına götürerek gıdıklamaya başladı. Efe gülmeye başladığında bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. "Dayı yapma."

Ufak bir tebessümle onları izlemeye koyuldum. Alparslan'ın çocuklarla çocuk olmasını seviyordum. Onu böyle izlemek çok güzeldi. Sevdiklerinin yanında o kuşandığı zırhı indirmesi çok güzeldi.

"Ben sana birkaç yemek getirdim Hazan, açsınızdır hemen ısıtayım." diyerek oturduğu yerden kalkan Semra ablayla mahcup bir şekilde konuştum. "Ellerine sağlık, sen zahmet etme ben ısıtayım." Oturduğum yerden ayağa kalkmak için hamle yapacağım sırada Semra abla beni durdurdu. "Aa ne zahmeti, dinlen bakayım sen burada. Ben hemen hazırlayıp geliyorum."

Semra abla salondan çıktığında bakışlarımı tekrar Efe ve Alparslan ikilisine çevirdim. Alparslan, Efe'yi gıdıklamayı bırakmış onunla sohbet ediyordu. Onlara baktığımı fark ettiklerinde ise bakışları bana doğru döndü.

"Hazan abla sen iyileşince birlikte parka gidelim mi? Bana söz vermiştin." Efe'nin söylediği sözle gülümsedim. Bundan haftalar önce söz vermiştim Efe'ye. Ama iş yoğunluğum, kaçırılmam, vurulmam hep engel olmuştu buna. "Olur tabii gidelim." dediğimde Efe dayısına doğru döndü. "Sende gel dayı, birlikte bana aldığın arabayı sürelim." Alparslan, Efe'yi onayladı. "Gelirim aslanım."

Efe sevinçle gülerken koltuğa tutunarak oturduğum yerden doğrularak ayağa kalktım. Alparslan kucağındaki Efe'yi kanepeye oturtarak yanıma geldi ve kolumdan tuttu. "Bir şey istiyorsan bana söyle. Sen kalkma" dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. "Ben iyiyim gerçekten, hem ayaklarım uyuştu oturmaktan. Biraz yürümek iyi gelir."

"Tamam ama yavaş ol." dedi Alparslan kolumdan tutarak. Yavaş yavaş odama doğru ilerledikten sonra banyoya doğru hamle yaptım. İçeri girerek işlerimi hallederek tekrar dışarı çıktım. Banyodan dışarı çıktığımda Alparslan'ı yatağımın yanındaki komodinin üzerinde bulunan çerçeveyi incelerken buldum.

Benim banyodan çıktığımı gördüğünde bakışlarını çerçeveden bana doğru çevirdi. Yavaş adımlarla yanına yaklaşarak çerçeveye bende baktım. Cerrahpaşa tıp fakültesinden mezun olduğum gün çekilmişti bu fotoğraf. Üzerimde siyah yakası ve kolları kırmızı bir cübbe, elimde diplomam.

"Hiç değişmemişsin, yine çok güzelsin." Alparslan'ın aniden ettiği iltifat karşısında gülümseyerek bakışlarımı ona doğru çevirdim. Alparslan ise ben bir şey söyleyemeden devam etti sözlerine. "Şuradakiler arkadaşların mı?" eliyle diğer çerçeveyi işaret ederken bakışlarımı oraya çevirdim. Resimde ben, Zeynep, fakülteden birkaç arkadaş vardı. "Evet, hatta Zeynep en yakın arkadaşlarımdan birisi."

Alparslan çerçeveye bakmaya devam ederken Semra ablanın sesi duyuldu salondan. "Yemek hazır!"

Alparslan yine koluma girerek yavaş yavaş beni odamdan çıkardı ve salona doğru ilerletti. Salona girdiğimizde yemek masasında her şey hazır olmuştu çoktan. Efe masaya oturmuş, Semra abla ise çorbaları kaselere koyuyordu. Alparslan ile birlikte masaya yaklaştığımızda Alparslan konuştu.

"Sen kanepeye otur istersen oraya getireyim çorbayı." Ettiği teklifi başımı iki yana sallayarak reddettim. "Yok, burada sizinle birlikte yemek istiyorum." Alparslan beni onaylayarak sandalyeyi çekti ve yavaşça oturmamı sağladı. Ardından kendisi de karşımdaki yerine geçerek oturdu.

Semra ablanın yaptığı mercimek çorbasından birkaç kaşık içtiğimde Alparslan'ın sesini işittim. "Ben yanlış mı görüyorum yoksa Efe mercimek çorbası mı içiyor?" bakışlarımı Efe'ye çevirdiğimde gerçekten yavaş yavaş çorbayı içtiğini gördüm. Semra abla konuştu. "Hazan sağ olsun artık içiyor bizimki."

"Hazan etkisi desene." diyen Alparslan'a baktığımda o da bana doğru baktı. Ardından tek gözünü kapatarak gözünü kırptı. Utanarak başımı çorbaya doğru eğdiğimde Efe'nin sesini duydum. "Hazan ablamın çorbası daha güzel ama." Efe'nin dediği şeyle başımı kaldırıp Efe'ye doğru döndüm. Efe ise bana bakarak konuştu. "Hazan abla iyileşince tekrar yapar mısın bana? Hem bak dayım da hiç tadına bakmadı. Merak ediyor. Değil mi?"

Efe topu dayısına attığında Alparslan'ın sesini duydum. "O kadar övdünüz ki merak ettim." dediğinde başımı salladım. "Yaparım tabii."

"Yaşasın!" Efe sevinçle çorbasını içmeye başladığında bende çorbama döndüm. Hastane yemeklerinden sonra bu çorba çok güzel gelmişti. Çorbadan sonra azıcık ana yemekten de yediğimde oturduğum yerden kalkmak için hamle yaptım. Ancak Alparslan benden önce davrandı. "Sen bekle, ben getiriyorum ilaçlarını."

Yerime geri otururken göz ucuyla Semra ablaya baktım. Alttan alttan gülüyordu. Alparslan onunla konuşmuş muydu bilmiyordum ama Semra ablanın imalı bakışlarından bir şeylerin farkında olduğu belliydi. Alparslan da inadına yaparmış gibi onun yanında üzerime titriyordu. Durum böyle olunca utanmadan edemiyordum.

Alparslan ilaç poşetini getirip bana getirdikten sonra sürahiden bardağa su koyup bana doğru uzattı. Gerekli ilaçları içtikten sonra konuştum. "Ellerine sağlık Semra abla her şey çok güzeldi."

"Afiyet olsun canım benim, sen yeter ki iyi ol." dediğinde gülümsedim. Herkesin yemeği bittiğinde masayı toplamak için ayağa kalktım ancak hem Semra abla hem de Alparslan sağ olsun beni buna pişman ederek kanepeye oturtmuşlardı. Efe ile ben salonda otururken Alparslan ve Semra abla masayı toplamışlardı.

Bir süre daha onlarla vakit geçirdiğimizde Semra abla ve Efe gitmişler, bizi Alparslan ile baş başa bırakmışlardı. Kapıdan onları uğurladığımızda bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. "Sende onlarla gitseydin keşke, hastane köşelerinde perişan oldun. Dinlenip kendine gelirdin."

Söylediğim şeyle Alparslan bana doğru baktı. "Ne o beni postalamaya mı çalışıyorsunuz doktor hanım?" ciddi bir ifadeyle konuştuğunda başımı omzuma doğru eğip konuştum. "Alparslan, öyle bir şey mi dedim ben?"

Alparslan gülümserken konuştu. "Şaka yapıyorum güzelim benim." diyerek elini kollarıma yasladı. Hitap şekliyle birlikte yüzümde büyük bir gülümseme oluştu, kalbim titredi. "Ben yorgun değilim, aksine seninle olmak beni dinlendiriyor." diyerek sözlerine devam etti.

Dayanamayarak kollarımı beline dolayarak başımı kalbinin üzerine yasladım. Alparslan ellerini belime sararak bana karşılık verdi. Çok sıkı sarılamıyorduk ama bu bile bize yeterdi. Başımı göğsünden hafifçe kaldırarak alttan alttan Alparslan'ın yüzüne baktım.

"O zaman karşılıklı çay mı içsek?" Alparslan başını hafifçe bana eğerek baktı. Gülümseyerek yüzüme bakarken tekrar konuştum. "Ama ben yapacağım." dediğimde onaylamayarak başını iki yana salladı. Ama yine de kabul etti. "Ne söylesem boş zaten."

Zaferle kollarının arasından çıkarken konuştum. "Hadi sen salona geç hemen çay demleyip geliyorum." dediğimde Alparslan beni onaylayarak salona geçti. Bende mutfağa geçerek çaydanlığa su koyarak ocağa bıraktım kaynaması için.

Başımı cama doğru çevirdiğimde camın hemen önünde duran orkide saksısını görmemle birlikte güldüm. Bu çiçek burada durursa ölürdü, salonda durması daha mantıklıydı. Ama Alparslan onu görmekten rahatsız olduğundan şimdilik burada da dursa sorun olmazdı. Çayın suyu kaynadığında çayı demledim. Bir süre sonra çay demlendiğinde birer çay bardağına koyarak salona doğru götürdüm.

Alparslan perdenin ardında durmuş dışarıya bakarken adım seslerimle bakışları bana doğru döndü. Merakla konuştum. "Bir sorun mu var?" Başını iki yana sallayarak beni reddetti. "Yoo bir sorun yok, öyle baktım sadece."

Elimdeki tepsiyi sehpaya bırakmak için eğileceğim sırada Alparslan çoktan yanıma gelmiş ve tepsiyi elimden alarak kendisi bırakmıştı. Kanepeye oturduğumda o da yanıma oturdu ve şekerlikten bir küp şeker alarak çay bardaklarından birinin içine attı. Ardından kaşıkla karıştırarak çayı bana doğru uzattı. "Unutmamışsın."

Söylediğim şeyle birlikte yüzünde yamuk bir gülüş meydana geldi. "Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmam." Ben daha bir şey söyleyemeden Alparslan konuyu değiştirerek konuştu. "Annemle konuştum, sana selamı vardı. Üç hafta sonra tekrar geleceklermiş buraya."

"Aleyküm selam, ne güzel düşünmüşler. Sende özlemişsindir." dedim buruk bir biçimde. Artık annemi ve babamı düşünmüyordum ama arada aklıma da geliyorlardı. Özellikle böyle zor anlarda onların burada olmasını istiyordum. Benim yanımda olsunlar istiyordum ama bu sadece istek olarak kalacaktı. Çünkü bazı şeyler hiçbir zaman hayalden öteye gitmezdi.

"Senin için geliyorlar." diyen Alparslan ile birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Merakla ona bakarken Alparslan devam etti. "Hazan kızımı kendi gözlerimle görmek istiyorum dedi annem. Çok seviyor seni." Alparslan'ın söylediği şeyle gülümsedim. "Bende onu çok sevdim."

Aklıma takılan şeyle çayımdan bir yudum alarak konuştum. "Annenlere aramızdaki şeyden bahsettin mi?" dediğimde Alparslan'ın bakışları bana doğru döndü. "Neyden? Ha sevgili olduğumuzdan mı?" diyerek güldüğünde güler bir ifadeyle ona baktım. Benimle uğraşmaktan zevk alıyordu adeta. "Evet, bir ilişkiye başladığımızdan." dedim bende onun gibi. Alparslan omuz silkti. "Henüz söylemedim ama söylerim, neden sordun?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak bir süre sessiz kaldım ardından da konuştum. "Söylemesek mi?" diye söze başladığımda Alparslan'ın kaşları çatıldı. Ardından devam ettim sözlerime. "Yani yanlış anlama söylemek istemediğimden değil, her şey çok yeni ya o yüzden. Nasıl tepki verirler diye düşünüyorum."

Aklımdaki düşünceleri Alparslan ile paylaştığımda Alparslan elindeki çay bardağını sehpaya bıraktı. Ardından benimkini de elimden alarak kendisininkinin yanına koydu ve ellerime uzanarak tuttu.

"Emin ol annem bu durumu duysa sevincinden kurban falan keser. Yani tepkisini düşünüp canını sıkma. Tabii sen benim neler yaşadığımı bilmediğinden böyle konuşuyorsun." dediğinde bu sefer kaşlarımı çatan taraf ben oldum. "Neler yaşıyormuşsun?"

"Düğünden sonra eve döndükten sonra gidene kadar başımın etini yedi resmen. Ne güzel doktor olmuşsun, çokta güzelmişsin diyerekten başladı. Ben operasyona çıkana kadar imalı imalı konuşup durdu." dediğinde güldüm. Funda teyze gerçekten çok tatlı bir kadındı. "Yani güzelim sen kayınvalidenden onayı çoktan aldın. Hiç merak etme. Ayrıca annem bir bakışından anlar aramızda bir şeyler olduğunu."

Söylediği şeyle utanarak başımı aşağı doğru eğdim. Beni böyle güzel sahiplenmeleri kalbimi okşuyordu. "Bugün de seni utandırarak görevimi tamamlamış oldum." Alparslan'ın keyifli sesini işittiğimde başımı eğdiğim yerden kaldırdım. "Öyle mi üsteğmenim?"

Alparslan keyifle çayından birkaç yudum içerken gülmeye devam ettim. Ne yaşarsam yaşayım Alparslan beni mutlu etmeyi bir şekilde başarıyordu. Ya sözleriyle ya da davranışlarıyla. Daha çok yeni olmasına rağmen bu duruma alışmaya bile başlamıştım. Birinin benimle bu denli ilgilenmesinin üzerinden yıllar geçmişti. Ama şimdi halimden gayet memnundum. Alparslan bana çok iyi geliyordu.

◔◔◔

1 hafta sonra

Üzerime giydiğim koyu gri, boğazlı kazağı siyah pantolonumun içine soktuktan sonra ayaklarıma botlarımı geçirdim. Yeni aldığım telefonumu çantama koymadan evvel saate baktım. Alparslan gelmiş olmalıydı. Üzerime siyah renkli uzun kabanımı da giyerek atkımı ve şapkamı portmantodan aldım. Bir haftadır evde yatmaktan sıkılmıştım ve bugün Alparslan ile dışarıda vakit geçirmek üzere karar vermiştik. Zorda olsa onu ikna etmiştim. Hastaneden çıktığım ilk gün gece benimle birlikte kalmıştı. Yine kabus görerek uyandığımda yanıma uzanmış ve beni sakinleştirmişti.

Ondan sonraki günlerde ise yanıma sık sık uğramıştı ancak benim zorumla geceleri kendi evine dönmüştü. Benim yanımda kalmasını bende çok istiyordum ama buna alışırsam bırakmak zor gelecekti. Tek başıma kalmaya alışmam gerekiyordu.

Evin kapısını açtığımda bahçe kapısının önünde dikilen Alparslan'ı görerek hızla dışarı çıktım ve kapıyı kilitleyerek ona doğru ilerlemeye başladım. Kollarını iki yana açtığında hızla kollarının arasında girerek ona sıkıca sarıldım. Kollarından ayrıldıktan sonra Alparslan elimdeki şapkayı alarak başıma geçirdi.

"Hasta olmanı istemeyiz, hava çok soğuk." dedikten sonra atkıyı da elimden alarak boynuma sardı. "Yakında kar yağacak gibi duruyor." dediğinde heyecanla konuştum. "Gerçekten mi?" Alparslan bana bakarak konuştu. "Gerçekten, karı seviyorsun heyecanından anladığım kadarıyla."

Başımı sallayarak onu onayladım. "Severim. Kar yağarken yürümek, kartopu oynamak çok hoşuma gidiyor. Sen sever misin?" dedim merakla. Alparslan dudak büzerek konuştu. "Karın altında yürümek güzel olabilir. Özellikle sevdiğin biriyle olduğunda."

"O zaman kar yağmaya başladığında birlikte yürüyeceğiz, sonradan mızıkçılık yapma." dediğimde başını salladı. "Anlaştık."

Elini bana doğru uzattığında tereddütsüz bir biçimde elimi ona doğru uzattım. Parmaklarımız birbirine kenetlenirken Alparslan ellerimizi cebine sokarak konuştu. "Daha şimdiden buz gibi olmuş ellerin."

Yürüyerek sokakta ilerlemeye başladık. Biraz yürüyerek açık hava almak ikimize de iyi gelirdi. O yüzden Alparslan'ın arabasını kapının önünde bırakmıştık.

"Biraz yürüdükten sonra bir kafeye oturalım." diyen Alparslan'a doğru çevirdim bakışlarımı. Alparslan sözlerine devam etti. "Daha yeni yeni iyileşiyorsun hemen yüklenmeyelim." Söylediği şeyle gülümsedim. "Ben iyiyim ama senin için rahat edecekse öyle yapalım." Alparslan beni onayladı.

Hala yaralı olduğum için üzerime fazla düşüyordu. En ufak sarılmada, temasta yarama zarar vereceğini düşünerek geriliyordu. Ayakta çok fazla kalınca endişeleniyordu. Yanımda olduğunda zorla beni oturtuyor yapacaklarımı kendi yapıyordu, eğer yanımda değilse de arayarak sık sık tembihliyordu. Bu ilgiden hoşlanmadığımı söyleyemezdim ama yanımda rahat olsun istiyordum.

"O zaman ilk buluştuğumuz kafeye mi gitsek?" dedim küçük bir tebessümle. Alparslan başını salladı. "Olur, o kafe her zaman bizim için özel olacak." diyerek cebinde duran ellerimizi çıkardı ve elimin üzerine dudaklarını bastırdı.

Kafeye giden sokağa giriş yaptığımızda biraz ileride olan kalabalıkla merakla konuştum. "Orada bir şey var galiba." dediğimde Alparslan konuştu. "Hazan, sen burada dur ben bir bakayım." Alparslan elimi bırakarak kalabalığa yaklaşırken bende Alparslan'ın arkasından ilerledim. Kalabalığın en dışında dururken yerde yatan adamı görmemle birlikte hızla konuştum. "Çekilin lütfen, geçeyim."

Kalabalığı yararak yerde yatan adamın başına ulaştığımda ilk olarak elimi adamın nabzına bastırdım. Nabız yoktu. "Açılın biraz hava alsın." dediğimde Alparslan da bana yardımcı olarak kalabalığı bizden biraz uzaklaştırdı. "Ambulansı arayın hemen."

Kalabalığın içerisinden bir kadının sesini duydum. "Ambulansı aradık kaç kere ancak gelemedi, yol tıkalıymış."

Kalp masajına başlayacaktım başka çaremiz yoktu. Adamın üzerindeki gömleğim birkaç düğmesini açarak rahat nefes almasını sağladım. Sternumun alt ucundan 2-3 cm yukarı kısmına bir elimin ayasını yaslayıp diğer elimi de üstüne yaslayarak kalp masajına başladım. Aralıklarla nabzına baktığımda nabzının atmaya başlamasıyla birlikte kalp masajını bıraktım. Elimi burnunun ucuna götürerek solunumunu kontrol ettim. Kesik kesikti.

"Ambulans nerede kaldı? Acilen hastaneye gitmesi gerekiyor." dememle birlikte ambulansın siren sesini duymamız bir oldu. Ambulans yanımıza gelerek durduğunda kapısı açılarak görevliler indi. Sedye araçtan indirildikten sonra adam sedyeye yerleştirilmeye başladı.

"Nabzı çok yavaş, onu bulduğumda nabız alamıyordum. Kalp masajıyla nabız tekrar atmaya başladı." Gerekli bilgileri sıralarken ambulans görevlisi beni onayladı. "Gerekeni biz hallederiz." Adam ambulansa bindirildikten sonra ambulans sirenlerini çalarak yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Ambulansın gitmesiyle birlikte kalabalık dağılırken bende Alparslan'a doğru döndüm.

Biraz uzağımda gözlerinde bariz belli olan hayranlıkla bana baktığını gördüğümde küçük bir tebessümle yanına doğru ilerledim. "Gidebiliriz." dediğimde Alparslan elini bana doğru uzattı. Elimi eline doğru uzatarak sıkıca tuttum. "Seninle gurur duydum." dediğinde gülüşüm büyüdü. "Görevimi yaptım."

"Biliyorum yine de uzaktan bakıldığında ne kadar hayran olunası olduğunu bilmiyorsun. Herkes hayranca seni izliyordu." dediğinde omuz silktim. "Diğerleri umurumda değil, sadece sen baksan yeter."

Alparslan söylediğim şeyle ellerimizi ayırmadan kolunu kaldırarak omzuma doğru attı. Omzumun bir kısmı göğsüne değerken dudaklarını saçlarımda hissettim. Ardından da kulağıma fısıldadığı sözleri duydum. "Her daim sana hayranlıkla bakacağıma emin olabilirsin."

Bir süre daha yolda sarmaş dolaş ilerlemeye devam ettikten sonra ilk kez buluştuğumuz kafeye giriş yaptık. İlk geldiğimizde oturduğumuz masaya oturarak kahve siparişlerimizi verdik.

"Dışarıya çıkmak çok iyi geldi, evde sıkılmıştım." dedim kahvelerin gelmesini beklerken. Alparslan konuştu. "Dinlenmenin keyfini çıkar doktor hanım, hastaneye döndüğünde vakit bulabileceğini düşünmüyorum." Söylediği şeyle güldüm. "Mesleğimi sevince yorgunluk pek umurumda olmuyor galiba. Evde yatmaktansa insanları iyileştirmeyi tercih ederdim."

Alparslan dediğim şeyle güldü. "Formundan bir şey kaybetmedin canım, sen hastaya gidemiyorsan hasta senin ayağına geliyor." dedi biraz önceki olayı ima ederek. Söylediği şeyin doğruluğuna güldüm. "Haklısın. Biraz öyle oldu."

Kahvelerimiz geldiğinde bardaktan büyük bir yudum içtim. Ben geçen seferki kahvemden söylemişken Alparslan Türk kahvesi söylemişti.

"Buradan yine kitapçıya gider miyiz?" dediğimde Alparslan başını salladı. "İstersen gideriz tabii ama önce arabayı almamız gerekiyor, oraya yürüyerek gidemeyiz." dediğinde onu onayladım. Kitapçı hem biraz terste kalıyordu hem de gerçekten uzaktı.

Aklıma gelen şeyle konuştum. "Biraz kendinden bahsetsene, sen benim hakkımda çoğu şeyi biliyorsun." dedim merakla. Hayatımı az çok öğrenmişti. Ailemden, yaşadıklarımdan bahsetmiştim. Ama onu çok fazla tanımıyordum.

"Aslında öyle anlatacak çok şeyim yok. Hem beni yaşayarak tanısan daha güzel olur bence." dediğinde dudaklarımı büzdüm. Alparslan ise konuştu. "Madem merak ediyorsun biraz bahsedeyim."

Kahvemden bir yudum alarak merakla Alparslan'ı dinlemeye koyuldum. "Babam emekli albay." diye söze başladığında onu onayladım. Semra abla anlatırken söylemişti. Alparslan devam etti sözlerine. "Küçükken onunla çok fazla vakit geçiremedik çoğunlukla görevde olurdu. Ama yine de ona çok hayrandım. Üniformasının içinde gördüğümde özenirdim. O günlerde karar verdim asker olmaya. Bu kararıma annem biraz karşı çıktı tabii sonuçta babam da askerdi. Bir eve bir asker yeter, benim yüreğime mi indirmek istiyorsunuz derdi. Ama babam bana destek çıktı. Annemi de bir şekilde ikna ettik."

Gerçekten çok zordu. Funda teyzeyi anlıyordum. Ben bile şimdiden Alparslan'ın ne zaman göreve gideceğini düşünüp dertleniyordum. İçim kötü oluyordu. O hem oğlunu hem kocasının yolunu gözlüyordu. Kim bilir nasıl zorlanmıştı.

"Biz Hakkari'de yaşıyorduk o zamanlar babamın görevi nedeniyle sonra ben İstanbul'a gittim. Kuleli'de yatılı bir şekilde eğitim aldım. Oradan mezun olunca da Kara Harp Okuluna girdim. Özel kuvvetler eğitimi de aldıktan sonra ilk görev yerim Şırnak idi. 4 yıl orada görev yaptım. 3 yıldır da buradayım. Yani askerlik serüvenim böyle başladı."

Gözlerine bakmaya devam ederken kahvemden birkaç yudum içtim. Alparslan ise devam etti. "Sürekli olarak göreve çıktığımız için çok fazla hobim yok ama küçükken basketbol oynamayı çok severdim şimdi de boş vakitlerimde bizimkilerle arada maç falan yaparız."

"Boyunun uzunluğunu buna borçlusun sanırım." dedim takılarak. Alparslan da söylediğim şeye güldü. "Bence ideal bir boy, 1.90 cm." dediğinde kaşlarımı çattım. "Senin için söylemesi kolay tabii yanında cüce gibi kalıyorum." Alparslan'ın gülüşü büyüdü. "Kendine haksızlık etme, çokta kısa değilsin."

Dalga geçer gibi söylediği şeyle burnumdan nefes verdim sinirli bir şekilde. Ama aslında zevk alıyordum. Haksız da değildi, boyum çokta kısa değildi. Türkiye geneline bakıldığında kadınların boy ortalamasının üzerindeydi. Yalnızca Alparslan'ın yanında küçücük kalıyordum.

"Annen için çok zor olmuştur eminim ama seninle de gurur duyuyordur." dedim lafı değiştirerek. Alparslan başını salladı. "Evet, özellikle Şırnak'a ilk gittiğimde telefonla konuşmaya çalışırdık. Benim Şırnak'a gittiğim yıl özellikle Cizre ve Silopi baya karışıktı. Hendek olaylarını falan haberlerde görmüşsündür mutlaka. Yüreği ağzında izlerdi annem haberleri, bana ulaşamadığında falan kaç kere tansiyonu fırlamıştı."

Hatırlıyordum, haberlerde sürekli gösterilirdi ama olayın iç yüzünü kimse yaşamadan bilemezdi. Bende onlardan biriydim. Buraya gelene kadar yaşananların farkında değildim. Hele ki son yaşadığım şeyden sonra daha iyi anlamıştım. Orada birçok şehit verilmişti, şimdi onların arasında Alparslan'ın da olabileceğini düşünmek kalbimin sıkışmasına neden olmuştu.

"Neyse, sonuç olarak buradayım ve senin gibi cesur bir doktorla kahve içiyorum." diyerek lafı değiştirdiğinde büyükçe yutkundum. Gülümsemeye çalışarak konuştum. "Senin gibi yakışıklı, gözü kara bir üsteğmenle kahve içtiğim için asıl ben şanslıyım." dedim ona uyum sağlayarak. Alparslan hafifçe tebessüm ederken aramıza telefon zil sesi girerek sohbetimizi bozdu.

Alparslan ceketinin cebinden telefonunu çıkardığında genzini temizleyerek telefonu açtı. "Buyurun komutanım?"

Duyduğum hitap şekliyle birlikte içime bir ateş düşmüştü sanki.

"Emredersiniz komutanım." diyerek telefonu kapattığında hiç beklemede başka bir numarayı arayarak kulağına götürdü. Ardından konuştu. "Fırat timi topla, harekat merkezinde beni bekleyin." Telefonu kapatıp cebine koyduğunda bakışlarımız buluştu.

Meraklı gözlerle ona bakarken Alparslan konuştu. "Gitmem gerekiyor." Başımı sallayarak sessizce mırıldandım. "Biliyorum."

Hesabı ödeyerek kafeden çıktığımızda ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Evet her zaman onun için endişeleniyordum ama bu sefer farklıydı. Sanki kalbimin yarısını da onunla birlikte gönderecekmişim gibi canım acıyordu.

"Seni evine bırakmayı çok isterdim ama acilen gitmem gerekiyor." dediğinde başımı iki yana salladım. "Ben giderim merak etme." dedim sesimin titremesine engel olarak. Ardından ekledim. "Araban benim evimin önünde." dediğimde elini cebine soktu ve anahtarı çıkardı. Bana doğru uzatarak konuştu. "Ben gelene kadar sende kalsın, ihtiyacın olursa kullanırsın."

Anahtarı elinden aldım ve çantamın fermuarını açarak içine koydum. "Çok dikkatli ol olur mu? Seni bekleyeceğim ben. Sağ salim geri dön bana." dedim gözlerimin dolmasını engelleyemeyerek.

Alparslan yüzümü avuçlarının arasına alarak konuştu. "Yapma nolur, sen böyle ağlarsan ben nasıl bırakayım seni arkamda." dedi o da acı çeker gibi. Gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımı engelleyemeye çalıştım. "Tamam bak ağlamıyorum." dedim gülmeye çalışarak.

Alparslan kollarını sıkıca bana doğru doladığında bende ona sıkıca sarıldım. Burnumu boynuna ilerleterek derin bir nefes aldım. Belki de aylarca bu kokuyu soluyamayacak, onun sıcaklığını hissedemeyecektim ama onunla her daim gurur duyacaktım. Kollarımı hafifçe çekerek konuştum. "Geç kalma."

O da kollarını benden çektiğinde konuştu. "Vakit bulduğumda seni mutlaka arayacağım tamam mı?" dediğinde başımı salladım. "Sabırsızlıkla bekleyeceğim." Aramıza biraz mesafe girdiğinde Alparslan tekrar konuştu. "Kendine dikkat et, döndüğümde seni çok iyi bulmak istiyorum."

"Ederim, Allah'a emanet ol." Her zaman yaptığı gibi başını eğip kaldırdığında bir süre birbirimize baktık. Alparslan elini yanağıma yaslayarak dudaklarını yanağıma bastırdı. Ardından da arkasını usulca dönerek yolda ilerlemeye başladı. Uzun süre gidişini izledim, arkasını hiç dönmedi. Belki de dönerse gidemeyeceğinden korktu çünkü ben yapamazdım. Onun yerinde olmak istemezdim.

Köşeyi dönerek gözden kaybolduğunda gözyaşlarımı serbest bırakarak onun gittiği yönün ters istikametinde yürümeye başladım. Onun yanında gözyaşlarımı engellemiştim aklı bende kalmasın diye ama şimdi rahatça ağlayabilirdim. Belki günlerce haber alamayacaktım, belki de aşkımız mahşere kalacaktı ama ben her an, her saniye sanki o gelecekmiş gibi sabırla bekleyecektim. Buna alışmam gerekiyordu, bu yolu ben seçmiştim ve seçimimin sonunda Alparslan'a kavuşmak varsa ömrümün sonuna kadar beklerdim.

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣Biraz zaman atlamalı bir bölüm oldu ama hastane sahneleri artık bitsin istedim, o yüzden bir sonraki bölümde de birkaç haftalık zaman atlaması olacak, şimdiden haberiniz olsun..

‣‣‣Alparslan- Hazan sahnelerini nasıl buldunuz? İlk kez birlikte uyundu, yanaktan öpüldü..

‣‣‣Semih yüzbaşı hala vazgeçmemiş, siz Hazan'ın yerinde olsanız ne yapardınız?

‣‣‣Alparslan'ı göreve uğurladık ama merak etmeyin bu ayrılık çok sürmeyecek😉

‣‣‣Kayınvalidemizden de, görümcemizden de onayı almışız artık önümüzde kim durabilir:) Sahneleri beğendiniz mi?

‣‣‣Biraz da olsa Alparslan'ın hayatından bahsettik nasıl buldunuz?

‣‣‣Sizce bu teröristin arkasında kim var? Hastaneye elini kolunu sallaya sallaya nasıl girdi? Kim yardım etti? Tahminlerinizi bekliyorum.

Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım, lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin. İyi veya kötü fark etmez her yoruma cevap vermeye çalışırım. Yorumlarınız benim kendimi geliştirmem için çok önemli. Beğenmediğiniz yerleri benimle paylaşın.. Diğer bölümde görüşmek üzere..💖

Loading...
0%