Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Hazan Vakti| 21

@mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar dilerim💖

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

21.Bölüm

Hava kapalıydı, kar taneleri birer birer yere düşerken çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Kimi insan kardan kaçarak içeri girerken kimileri dışarıya çıkıp karın keyfini çıkartıyordu. Yılın ilk karı yağmaya başlamıştı ancak Alparslan hala yoktu. Göreve çıkmasının ardından neredeyse 25 gün geçmişti. İlk başlarda 2-3 günde bir telefonla konuşuyorduk. Sonra bu kısa mesaj şekline dönmüştü. Şimdi ise hiç haber yoktu.

Neredeydi, ne haldeydi? Gittiği yerlerde kar yağıyor muydu? Aç mıydı, tok muydu? Üşüyor muydu? Bunları düşünmek uykumu kaçırıyordu. Haftada birkaç kez de kâbus görerek uyanmak tüm uyuma hevesimi alıp götürmüştü. İznim bitip hastaneye geri döndüğümde büyük bir iş yükü karşılamıştı beni. Ardı ardında nöbetler, günde 30'dan fazla hasta..

Alparslan göreve gittikten yaklaşık 20 gün sonra Funda teyze ve Osman amca Diyarbakır'a gelmişti. Şuan Alparslan'ın evinde kalıyorlardı. Muhtemelen Alparslan geldikten sonra biraz daha kalıp döneceklerdi. Geldikleri günün ertesi günü bana gelmişlerdi geçmiş olsun dileklerini dilemek için. Güzel sohbetler etmiş, aramızda bağ kurmaya devam etmiştik. Hele ki Osman amcanın sert görüntüsünün ardındaki komik kişiliği beni şaşırtmıştı. Benim evimde Semra abla, Efe, Funda teyze ve Osman amca toplanmışken tek eksik oydu.

Kar yağdığı zaman Alparslan ile altında yürüyecektik, söz vermişti ama şimdi kar vardı Alparslan yoktu. Bakışlarımı camdan çekerek cebimden yeni aldığım telefonumu çıkardım. Alparslan ile olan konuşmalarımızı okumak için onun numarasının üzerine tıkladım.

17 Kasım

Gönderen; Alparslan

Günaydın. (05.10)

Mesajına yeni bakabildim. Ben çok iyiyim güzelim, dinlenmek için sınırda bir karakola geldik. Biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkacağız.

Sen nasılsın? Umarım kendine dikkat ediyorsundur. Eğer etmiyorsan döndüğümde benden büyük bir azar işitirsin şimdiden haberin olsun. Mutlaka yemek ye, ilaçlarını ihmal etme.

Buradan çıktığımızda mesajlarını göremeyebilirim, gideceğimiz yerde telefon çekmez muhtemelen. Ama çeken bir yer bulduğum an sana haber vereceğim.

Şimdi sen uyuyorsun eminim. Umarım güzel güzel rüyalar görüyorsundur. Bizli rüyaların olsun... (5.20)

Günaydın, üsteğmenim (08.15)

İnanmıyorum ya mesaj sesine nasıl uyanmadım ben?

Merak etme ben iyiyim, orada bir de beni düşünüp kendine eziyet etme lütfen. Kontrole gittim, yaram iyi durumda. Haldun hoca ilaçların dozlarını da düşürdü, iyileşiyorum.

Sen mesajlarımı görmesen de sana mutlaka yazacağım,

Ayrıca haklısın, çok güzel bir rüya gördüm. Senin geldiğini gördüm, sağ salim bana döndüğünü. Uzun süre sonra seni rüyada dahi görmek çok iyi geldi. Unutma seni bekliyorum burada, kollarına sarılmak için sabırsızlanıyorum.

Kendine çok dikkat et. (08.30)

18 Kasım

Seni merak etmeye başladım, neredeyse akşam oldu. Hala bir cevap vermedin. (20.59)

19 Kasım

Alparslan?( 15.40)

İyisin değil mi? Çok merak ediyorum seni.

20 Kasım

Hala bir haber yok senden, Semra abla da ulaşamamış Murat abiye. (18.10)

Umarım hepiniz iyisinizdir..

25 Kasım

Günler oldu senden haber almayalı, çok merak ediyorum seni (07.00)

Bugün işe başlıyorum, çok heyecanlıyım sanki ilkmiş gibi. Keşke yanımda olsan.

Seninle sohbet etmeyi özledim.

Kokunu, sesini, sıcaklığını özledim.

Buraya döndüğün ilk an sana sıkı sıkı sarılacağım.

Mesajlara hala bir cevap yoktu. Derin bir nefes vererek klavyeyi açtım ve okumayacağını bilerek yeni bir mesaj yazmaya başladım.

30 Kasım

Burada kar yağıyor, bana söz vermiştin karda el ele yürüyeceğiz diye. Lütfen sözünü tut, seni bekliyorum. (02.30)

Umarım senin gittiğin yerde kar yoktur. Üşüyor musun? Aç mısın çok merak ediyorum.

Bugün yine nöbetteyim, uzun süredir izinli olunca üzerime yıktılar.

Alparslan, keşke yanımda olsan. Şimdi sana sarılmayı o kadar çok isterdim ki.

Umarım iyisindir, umarım yalnızca telefon çekmediği için mesajlarıma ulaşamıyorsundur.

Eğer mesajlarımı okuyorsan bil ki sana kavuşmak için günleri sayıyorum, hatta saatleri. Sabırsızlıkla seni bekliyorum, bana sağ salim dön.

Bir süre mesajın iletilmesini bekledim telefona bakarak. Alparslan'ın mesajı görmesi bir yana daha mesajlar iletilmiyordu bile. Endişelenmeden duramıyordum. Bu kadar uzun ve hiçbir haber almadan durmak insanın içini yiyip bitiriyordu.

Masaya konan kahveyle birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışlarımı kahvenin sahibine çevirdiğimde Buse'nin sesini işittim. "Oturabilir miyim?" Başımı sallayarak onu onayladım. "Tabii, otur lütfen." Buse karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. "Dalgın gibisin." dediğinde düşünceli bir şekilde başımı salladım.

"Alparslan'dan haber alamadım." dediğimde Buse'nin de yüzünde bariz bir merak duygusu belirdi. "Onlar göreve mi gitti?" diye sorduğunda onayladım. "Evet, neredeyse 20 gün oldu gideli. 10 günü geçkin bir süredir mesajlarıma cevap vermiyor. Zaten telefonu aradığımda da ulaşılamıyor." dedim sıkıntıyla.

"Umarım iyilerdir hepsi." dedi Buse sıkıntıyla. Onun da gözlerinde aynı benimki gibi bir duygu belirmişti. Kendisi daha farkında değildi belki ama Fırat'tan hoşlandığını görebiliyordum. Bakışlarından net bir biçimde anlaşılıyordu.

"Sohbetinizi bölmüyorsam bende oturabilir miyim?" Yanı başımızdan gelen Eren'in sesiyle irkildim. Buseyle konuşmaya dalınca onun geldiğini hiç fark etmemiştim. Buse ile birbirimize bakarak kafa onayı verdiğimizde Eren yanımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. "Neler kaynatıyorsunuz bakalım?"

"Hiç öylesine konuşuyorduk." dedi Buse kahvesinden bir yudum içerek. Bende Buse'yi onaylayarak konuştum. "Günün yorgunluğunu atmaya çalışıyorduk." dediğimde Eren beni onayladı. "Doğru söylüyorsun, bugün hayatımda görmediğim kadar hasta gördüm"

"Allahtan birazcık da olsa dinlenebiliyoruz." dedim Eren'i onaylayarak. Buse de Eren de beni onaylar mırıltılar çıkarttığında Eren tekrar konuştu. "Alparslan üsteğmenle aranızda bir şeyler var galiba." diye sözlerine başladığında kahvemde olan bakışlarımı Eren'e çevirdim. Eren ise tekrar konuştu. "Yanlış anlama yanında refakatçi olarak kalınca öyle olduğunu düşündüm ve hayırlı olsun demek istedim."

"Sağ ol, evet bir ilişkimiz var. Ama her şey daha çok yeni." dediğimde Eren konuştu. "Yeni ama birbirinize yoğun duygular beslediğiniz gözlerinizden belli. Zaten yakışıyorsunuz da." dediğinde utanarak başımı eğdim. Buse de Eren'e katılırcasına konuştu. "Hem de çok yakışıyorsunuz, Allah nazarlardan korusun."

Buse'nin dediği şeye gülerken Eren konuştu. "Buse doğru yere parmak bastı. Sizi birlikte veya sen, ayrı gördüğüm her an Azra hemşirenin bakışlarını senin üzerinde görüyorum, o bakış hayra alamet değil." dedi Eren gülerek. Ardından ekledi. "Maazallah bir bakışıyla nazar falan değdirir. Dikkat et sen."

"Aynen bir nazar boncuğu falan mı taksan?" diyen Buse ile gülüşüm daha da büyüdü. Onlara da eğlence çıkmıştı resmen. Genzimi temizleyerek konuştum. "Duyarsa ayıp olur." dediğimde Eren kaşlarını çattı. "Doğruları söylüyoruz sonuçta duyarsa da bir şey olmaz."

Onların bu haline güldüğüm sırada Eren ciddileşerek konuştu. "Şaka bir yana Hazan, gerçekten dikkatli ol. Bu hastanede herkes onun Alparslan üsteğmene takıntılı olduğunu bilir." dediğinde bende ciddileştim. Azra'dan korkacak değildim ama bakışlarını üzerimde hissetmek gerçekten garip hissettiriyordu. En ufak bir yanlışında gerekli uyarıyı yapardım ama şu sıralar benimle uğraşmıyordu.

"Dikkat edeceğim, teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Eren arkadaşça gülümserken bakışlarım kafeterya girişine yakın olan masaların birinde oturan adama doğru kaydı. Göz göze gelmemizle birlikte adamın gerildiği uzaktan bile belli olmuştu. Bu adamı acilden çıkarken kapıda da görmüştüm.

Şimdi burada da onu görmem tesadüf müydü? Hem de anında göz göze gelmişken. Bakışlarımı adamdan çekerek önüme döndüm. Ama aklım hala ondaydı. Beni takip mi ediyordu? Birkaç kere daha bu durumu takip ederek polise bildirmek en mantıklı olanıydı. Allah'tan ki bugün hastanedeydim, evime kadar beni takip etse korkudan ne yapacağımı bile bilemezdim.

Cebimden çağrı telefonunun sesi geldiğinde cebimden çıkartıp ekrana baktım. "Sohbetinize doyum olmuyor ama ben kaçıyorum."

Eren ve Buse'nin yanından ayrılarak biraz önce dikkatimi çeken adamın yanından geçtim. Eğer onu acilin yakınlarında tekrar görürsen artık icabına bakacak, kapıdaki güvenliklerden birine söyleyecektim çünkü bu kadar tesadüf fazlaydı. Acil müdahale odasına girdiğimde yaşlı bir çift karşıladı beni.

"Hocam, şiddetli karın ağrısı şikayeti ile gelmişler." diye konuşan hemşireyi onaylayarak sedyede yatan teyzeye döndüm. "Geçmiş olsun, tam olarak neresi ağrıyor gösterebilir misiniz?" dediğimde teyze konuştu. "Başlarda yalnızca karnım ağrıyordu önemsemedim ancak şimdi karnımın sağ tarafı çok kötü." dediğinde ellerime eldivenlerimi giyerek hastanın karnını açtım.

Parmaklarımı ağrının olduğu yere yani umbilicus (Göbek deliği) ve pelvis (leğen kemiği) arasına bastırdım. 4-5 saniye bastırıp geri çektiğimde hastanın inlemeye benzer bir ses çıkarmasıyla birlikte konuştum. "Mide bulantınız var mı?"

"Bugün 2 kere kustu." diyen yaşlı adama yönelerek başımı salladım. Belirtiler apandisiti gösteriyordu. Emin olmak için yine de kan testi yapılmalı ve ultrason çekilmesi gerekiyordu. "Hastanın WBC ve CRP değerlerine bakalım. Ayrıca hemen ultrason istiyorum." dedim hemşireye hitaben.

Ardından hastanın diğer tarafına geçerek sol tarafına da aynı şekilde parmağımı bastırdım. Aynı şiddette bir tepki verdiğinde konuştum. "Öksürebilir misiniz? Eğer öksürdükten sonra karnınızın sağ tarafında ağrı artarsa bana söyleyin." dediğim şeyle birlikte hasta öksürdü. Zaten yüzünün buruşmasından bile ağrısının arttığı belliydi.

"Apandisitten şüpheleniyorum, mümkün olduğunca bir şeyler yiyip içmeyin. Kesin bilgiyi sonuçlar çıktığında söyleyebiliriz ancak." dediğimde amca konuştu. "Sağ ol doktor kızım."

Onlara gülümseyerek eldivenlerimi çıkardım ve çöp kutusuna attım. Sonuçlar çıkana kadar biraz dışarıya çıkıp hava alabilmek iyi olabilirdi. Acil müdahale odasından çıktığımda bakışlarımı etrafta dolaştırdım. Kafeterya da gördüğüm adamı tekrar gördüğümde dayanamayarak güvenliğe doğru ilerledim.

"Bakar mısınız?" diyerek güvenliğe seslendiğimde güvenlik bana doğru baktı. "Buyurun doktor hanım?" başımı biraz önce gördüğüm adama çevirerek elimle işaret ettim. "Bu adam beni takip ediyor." diyerek açıklama yapmaya başladığım sırada adam bize doğru yaklaşmaya başladı.

Tam yanımıza geldiğinde gergince adama baktım. Adam cebinden cüzdanını çıkartıp içerisinden bir tane kart çıkardı ve bize doğru tuttu. "Uzman Çavuş Eray Gündoğdu." dediğinde kaşlarımı çatarak bize uzattığı karta baktım. TSK'nin verdiği TSK mensubu olduğunu gösteren kartla birlikte çatılan kaşlarım gevşedi. "Küçük bir yanlış anlaşılma oldu, Hazan hanım size izah edeyim ben."

Güvenliğe hiçbir sorun olmadığını söyleyerek Eray beyle birlikte hastaneden dışarı çıktık. Merakla ona bakarken Eray bey etrafına dikkatlice bakarak kimsenin bizi dinlemeyeceğine emin olmuş bir biçimde konuştu. "Hazan Hanım beni Alparslan komutanım görevlendirdi. İki arkadaşımla birlikte bir süredir güvenliğinizden sorumluyuz. Harun Yarbayımın da bundan haberi var, malumunuz istemeyeceğimiz olaylar başınıza geldi. Tekrar böyle olmaması için küçük bir önlem." dediğinde başımı salladım.

Böyle bir şeyden hiç haberim olmamıştı. "Keşke bana en başta haber verseydiniz bende korkmazdım, psikolojim iyi durumda değil." dediğimde Eray bey başını salladı. "Bundan sadece Alparslan üsteğmenimin ve Harun yarbayımın haberi var başka kimsenin yok, tedbir amaçlı da kimseye söylenmedi. Ama siz baya dikkatlisiniz, beni fark ettiniz."

Anlayarak başımı salladım. Haklıydı, hastanede olsun başka bir yerde olsun her şey çok çabuk duyuluyordu. Özellikle başkan denen adamın onların eşkâlini vereceğimi öğrenmesi falan tüyler ürperticiydi. Ya askeriye de ya da hastane de onlara haber uçuran biri vardı. Kimseye söylememeleri en mantıklı olanıydı.

"Sizden bir ricam var, beni tanıdığınızı en yakınınız dahi olsa kimseye söylemeyin. Sürekli olarak sizin arkanızda olacağım ve sizi koruyacağım bu konuda şüpheniz olmasın." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Tabii merak etmeyin, çok dikkat edeceğim."

"Aynı şekilde evinizin önünde bir arabanın içerisinde sürekli sizi izliyoruz." dediğinde şaşırdım. Bu zamana kadar hiç fark etmemiştim. Yalnızca bugün dikkatimi çekmişti. "Teşekkür ederim."

"Görevimiz Hazan hanım." Hastaneye tekrar girmeden önce tekrar konuştum. "Alparslan'dan haberiniz var mı? Telefonuna ulaşılamıyor" söylediğim şeyle birlikte Eray bey başını salladı. "Merak etmeyin her şey yolunda. Harekat merkeziyle sürekli iletişim halindeler."

Duyduğum şeylerle derin bir nefes verdim. Çok şükür ondan iyi bir haber almıştım. İçim onu görmeden tam olarak rahatlamazdı ama en azından iyi olduğunu biliyordum. Bu şimdilik bana yeterdi.

"Tekrar teşekkür ederim." dediğimde Eray bey hafifçe gülümsedi. Onu arkamda bırakarak hastaneye girdiğimde kapıda biraz önce birlikte hastaya baktığımız hemşire belirdi. "Tahlil sonuçları çıkmış hocam."

Elindeki kağıtları bana doğru uzattığında hem kan sonuçlarına hem de ultrasona bakarak koyduğum teşhisi teyit ettim. Tam da düşündüğüm gibi apandisitti. Hemşireye dönerek konuştum. "Anesteziye haber verelim, hastamızı derhal ameliyata almamız gerekiyor."

Hemşire beni onaylayarak yanımdan ayrılırken bende hazırlanmak üzere ameliyathaneye doğru ilerlemeye başladım.

 

 

◔◔◔

Mutfaktaki bulaşıkları toplayarak makineye yerleştirdikten sonra ellerimi yıkayarak mutfaktan çıktım. Nöbetten sonra eve gelerek direkt uyumuştum ve öğlene doğru uyandıktan sonra güzel bir kahvaltı hazırlamıştım kendime. Şimdi de kahvemi alarak kütüphanemden bir kitap seçecek ve onu okumaya çalışacaktım. Çalışacaktım diyordum çünkü eminim ki aklım yine Alparslan'a gidecekti ve onu düşünmeden edemeyecektim.

Kapı zilinin çalmasıyla birlikte adımlarımı kapıya doğru attım. Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm çiçekçiyle birlikte kaşlarım çatıldı. "Buyurun."

"Hazan Eraslan?" diye soran çiçekçiye başımı salladım. "Benim." Çiçekçi elindeki saksıyı bana doğru uzattı. Saksının içerisinde mor ve beyaz olmak üzere 2 çeşit menekşe vardı. Çiçekçi çiçeği verdikten sonra uzaklaşırken içeri girerek kapıyı kapattım. Salonda geçerek saksıyı sehpaya bıraktım ve üzerindeki notu elime aldım.

Zarftan çıkartarak okumaya başladığımda kaşlarım çatıldı.

"Hangi çiçekleri sevdiğinizi bilmediğimden menekşeyi tercih ettim, umarım beğenirsiniz."

-Semih Kara

Bu adam çok fazla olmaya başlamıştı artık. Karşısında Alparslan'ın elini tutmuştum, Alparslan kendini sevgilim olarak tanıtmıştı ama adam yılmıyordu. İlk gönderdiği çiçeği nezaketle kabul etmiştim. Sonuçta geçmiş olsun adına gönderilmişti ama bu çiçeğin bir nedeni yoktu. Belki de ilk çiçeği alarak hata etmiştim, direkt olarak reddetsem böyle olmazdı.

Odama girerek üzerimi değiştirdim. Hem çiçeği ona geri verip hem de konuşmak istiyordum. Bir an önce yapmaya çalıştığı şeyi kesmeliydi. Alparslan devreye girdiğinde olacaklardan korkuyordum. Bir eline çantamı, bir elime de saksıyı alarak evden çıktım. Alparslan'ın arabası hala buradaydı, Funda teyzelere götürmelerini söylesem de kabul etmemişler, Alparslan'ın bir bildiği vardır diyerek bana bırakmışlardı.

Şimdi tabura gitmişken hem onun arabasını bırakırdım hem de Semih yüzbaşının ağzının payını verirdim. Arabaya binerek emniyet kemerimi taktım. Kısa süre sonra tabura geldiğimde gerekli kontrollerin ardından içeriye girdim. Arabadan indikten sonra saksıyı aldım ve kapıları kilitledim. İçeri girdiğimde direkt olarak Semih yüzbaşının odasına doğru ilerlemeye başladım.

Kapıya ulaştığımda birkaç kez tıklatarak cevabın gelmesini bekledim. Gerekli cevap geldiğinde ise beklemeden içeri girdim. Semih yüzbaşıyla bakışlarımız buluşurken oturduğu yerden ayağa kalktı.

"Hazan Hanım, hoş geldiniz." diyerek elini bana doğru uzattığında elini es geçerek saksıyı masanın üzerine bıraktım. "Çiçeği beğenmediniz mi yoksa?" gayet rahat bir tavırla söylediği sözle yüzümü buruşturdum. "Semih Bey, lütfen bana çiçek göndermeyi bırakın." dediğimde Semih yüzbaşının kaşları çatıldı. "Neden? Alparslan kızar mı?" dedi alayla.

Pişkince söylediği sözle kaşlarım çatıldı. Nasıl bu kadar saygıyı elden düşürebilirdi. "Bir sevgilim olduğunu bildiğiniz halde bana çiçek gönderiyorsunuz, sizce yaptığınız bu şey doğru mu?" dedim kendime hakim olamayarak. Buraya iki medeni insan gibi konuşmaya gelmiştim ama söylediği sözler, hal ve hareketleri benim sınırlarımı zorluyordu.

Söylediğim şeyle onun da kaşları çatılırken konuştu. "Hala anlayamadınız mı size olan duygularımı? Daha nasıl gösterebilirim bilmiyorum. Ufak bir şans istemek mi doğru olmayan?" diye söze girdiğinde gözlerimi kapattım. Anlamıştım ama biraz geç olmuştu. "Şuan bunu söylemeniz bile çok yanlış, ben." diyerek sözlerime devam edecekken sözümü kesti. "Alparslan'da bulup bende bulamadığın ne var merak ediyorum." dediğinde kaşlarım iyice çatıldı. Semih yüzbaşı ise sözlerine devam etti. "Üniforma desen ikimizde de var, rütbe desen ben ondan üstünüm. Ev, araba ve daha birçok şeye sahibim."

Söylediği şeylerle yüzümde alaylı bir gülümseme oluştu. Karşımdaki adam beni biraz tanısaydı maddiyatla bir ilgim olmadığını gayet net anlardı. Demek ki beni hiç tanımamıştı.

"İnsanlık, nezaket, saygı, ahlak ve daha saymayacağım kadar şey. Siz daha beni tanımamışsınız ki" Dedim özellikle saygı ve ahlak kelimesinin üzerine basarak. Çünkü ben burada Semih yüzbaşıyla sevgili olsam ve Alparslan bana karşı bir şeyler hissetse asla Semih yüzbaşı gibi saygısız ve ahlaksızca davranmazdı. Alparslan'ın daha sayamayacağım kadar çok özelliği vardı, benim ona sözcüklerim yetmezdi.

"Tanımama izin verdin mi?" dediğinde anlamaz bir biçimde ona baktım. "Bana bir şans verirsen birbirimizi tanıyabiliriz." dediğinde dudaklarımı yaladım. "Bakın Semih Bey ben zaten bir ilişki içerisindeyim sevdiğim adamla. Ne siz ne de bir başkası asla olmaz bu saatten sonra. Bence bunu anlamak zor değil." dediğimde Semih yüzbaşı konuştu. " Nasıl da gözünü boyamış Alparslan, iki tatlı söz, iki şefkat gösterisi çok çabuk kanmışsınız sizde."

Alayla karışık sarf ettiği sözlerle birlikte dişlerimi sıktım. "Benimle nasıl böyle konuşuyorsunuz siz? Bu cesareti nereden alıyorsunuz? Size karşı bu zamana kadar sessiz kaldım, saygımı hiçbir şekilde bozmadım. Siz ne cüretle bana bunları söylüyorsunuz? Sizin derdiniz benimle değil, sizin derdiniz Alparslan ile. Yediremediniz kendinize. Böyle laflar söylediğinizde sizinle görüşeceğimi mi sanıyorsunuz? Çok büyük yanlış yaptınız." dedim bağırarak.

Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldım ve devam ettim sözlerime. "Bu saatten sonra beni rahatsız etmenizi istemiyorum, özellikle de bana karşı kullandığınız kelimeler ve tavırlarınızdan sonra muhatap olmak istemiyorum sizinle. En azından bunca zamanın verdiği hatıra bize saygı duymanız gerekirdi ama siz yapmamayı tercih ettiniz. Bundan sonra karşıma çıkmayın" dedim sertçe.

Onun bir şey söylemesini beklemeden odadan dışarıya çıktım. Nazik bir biçimde onu uyaracakken sinirlerimi tepeme çıkarmıştı resmen. Oysa buraya geldiğimde onunla tanıştığım ilk zamanlar gayet nazik bir adamdı. Hareketleri olsun, sözleri olsun bu derece alçalmamıştı gözümde. Bazen bana karşı ısrarcı olsa da saygısızlığını görmemiştim. Şimdi böyle değişmesi çok saçmaydı. Ben aynı kişiydim. Sorun Alparslan ile birlikte olmamdı. Onunla yarış içerisinde olduğundan yenildiğini hissetmişti ve şimdi tüm tuşlara basmıştı. Ama unuttuğu bir şey vardı. Kalp, duygular, hisler..

Ben onunla tanıştığım andan beri ona karşı hiçbir şey hissetmemiştim ki. Onunla aramızda resmi durumlar dışında da bir sohbet olmamıştı. Ama Alparslan farklıydı. Kendisinin de bahsettiği gibi ikisi de üniforma giyiyordu ama Semih yüzbaşı benim dikkatimi hiçbir zaman çekmemişti hem de sürekli üniformalı bir şekilde gördüğüm halde. Ya da bana temas ettiğinde Alparslan da hissettiğim heyecanı hissetmemiştim. Alparslan'a bakarken kaybolduğum gibi onda kaybolmamış hatta ona kaybolacak kadar dikkatli bir biçimde bile bakmamıştım. Alparslan'ın sözlerinde hissettiğim samimiyeti ondan alamamıştım. Kalbimde, duygularımda, hislerimde en başından beri Alparslan demişti. Hiç kimse bunların önüne geçemezdi.

Hızlı adımlarla koridorda ilerlemeye başladım. Bir an önce anahtarı teslim edip gitmek istiyordum. O yüzden Harun Yarbay'ın odasına doğru ilerlemeye başladım. Kapıya ulaştığımda kapıyı çalacağım an arkamdan duyduğum sesle irkildim.

"Harun Yarbay'ım odasında değil, nasıl yardımcı olabilirim size?" Arkamı dönerek konuşan kişiye baktığımda benden küçük, üniformalı bir askerle karşılaştım. "Harun Yarbay'a anahtar teslim edecektim. Kıdemli Üsteğmen Alparslan Türkoğlu'na verilmesi için." dediğimde asker konuştu. "Alparslan komutanım odasında ona verebilirsiniz."

Askerin söylediği şeyle birlikte şaşkınca konuştum. "Onlar döndüler mi?" dediğimde asker başını salladı. "Evet, az önce geldiler. Odası koridorun sonunda. Zaten üzerinde yazıyor ismi." dediğinde minnetle karşımdaki çocuğa gülümsedim. "Çok teşekkür ederim."

Öyle bir zamanda gelmişti ki Alparslan, beni ancak o rahatlatabilirdi şuan. Hızlı adımlar atarak askerin tarif ettiği odaya doğru ilerlemeye başladım. Üzerinde Alparslan'ın adının bulunduğu odanın önüne geldiğimde kapıyı çaldım heyecanla. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Alparslan'ın ağzından girin kelimesini duyunca kapıyı araladım.

Masasına oturmuş başını önündeki dosyaya doğru eğmiş bir biçimde karşımdaydı. "Girebilir miyim üsteğmenim?" diye seslendiğimde aniden başını dosyadan çekerek bana doğru çevirdi. Beni gördüğünde büyük bir şaşkınlıkla oturduğu yerden ayaklandı. "Hazan?"

Odaya girerek kapıyı ardımdan kapattığım sırada Alparslan da masanın etrafında dolanarak bana yaklaşmaya başladı. Onun bana gelmesini beklemeden hızlı adımlarla yanına gidip kollarımı boynuna doladım sıkı sıkı. "Çok çok çok özledim seni."

Kolları belimi sıkıca kavrarken ayaklarımın yerden kesilmesiyle güldüm. "Bende seni çok özledim güzelim benim. Kokun burnumda tüttü." Burnunu saçlarıma, oradan da boynuma doğru kaydırdığında bende derin bir nefes aldım. Kollarımı yavaşça gevşettiğimde Alparslan hafifçe eğilerek ayaklarımın yere değmesini sağladı.

"İyisin, yaralanmadın değil mi?" dedim hızlı hızlı. Bakışlarım vücudunda dolaşırken herhangi bir sorun göremedim ama asıl cevap ondaydı. "İyiyim, yaralanmadım." Dediğinde gelen rahatlamayla derin bir nefes verdim. "Çok şükür." dayanamayarak tekrar kollarımı ona sardığımda o da sıkıca bana sarıldı.

Kollarımı gevşeterek özlediğim yüzüne bakarken küçük bir tebessüm ettim. Onu görmeyeli zayıflamıştı, yüzü çökmüştü az da olsa. Gözleri uykusuzluktan kırmızı kırmızı, bakışları yorgundu. Sakalları uzamış, yakışıklılığına yakışıklılık katmıştı. Elimi yüzüne yaslayarak parmaklarımı sakallarında dolaştırdım. Alparslan başını elime yaslayarak gözlerini kapattığında yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü.

Bir süre o gözleri kapalı bir biçimde dururken ben yüzünü seyrettim. Çok özlemiştim, ne kadar bakarsam bakayım özlemim dinmeyecekti sanki. Alparslan gözlerini hafifçe aralayarak konuştu. "Sen benim geldiğimi nereden öğrendin?"

"Arabanın anahtarını bırakacaktım, askerlerden biri söyledi." dediğimde Alparslan başını salladı. Gözlerini yüzümde dolaştırırken ben kendi içimde Semih yüzbaşından bahsedip bahsetmeme konusunu tartıyordum. Söylersem çok sinirlenecekti, artık onu tanıyordum. Ama söylemesem de sonradan öğrendiğinde mutlaka aramızda bir sorun oluşturacaktı.

"Aklından ne geçiyor?" dediğinde irkildim. "Ne?" dediğimde Alparslan kaşlarını hafifçe çatarak konuştu. "Şuan bizden başka bir şey düşünüyorsun, ne düşünüyorsun? Bana anlatmayacak mısın?" dediğinde büyükçe yutkundum. Artık bir bakışımdan bile beni çözmeye başlamıştı.

"Bu sabah tekrar bir çiçek geldi kapıya." dediğimde kaşları çatıldı. "Yine o Semih'ten değil mi?" dediğinde usulca başımı salladım. Sinirle soluğunu verdiğini duyduğumda hızla konuştum. "Çiçeği ona geri vermek için geldim, gerekli uyarıyı da yaptım merak etme." dediğimde Alparslan tek kaşını kaldırdı. "Sen uyarını yaptın o da hemen kabul etti öyle mi?" dediğinde duraksadım. Alparslan ben duraksayınca tekrar konuştu. "Canını sıkmış belli, ne söyledi sana?"

"Önemli değil, uyardım bitti gitti." dedim geçiştirerek. Ardından da ekledim. "Sen neden beni aramadın gelir gelmez?" dedim konuyu değiştirerek. Alparslan gözünü kapatıp başını iki yana salladı yaptığım harekete. "Konuyu değiştirip kapatmaya çalıştığını anlamıyorum sanma, bunu sonra tekrar konuşacağız."

Alparslan tek kaşını kaldırmış bir biçimde bana bakarken konuştum. "Tamam konuşuruz ama sen benim soruma cevap ver." dediğimde Alparslan konuştu. "Arayacaktım, telefonumu hemen şarja taktım seni aramak için o sırada da biriken birkaç dosyaya bakıyordum. Ama sen benden önce davrandın."

"Öyle olsun." dediğimde Alparslan gülümsedi. Bende ona uyum sağlayarak gülümsediğimde Alparslan konuştu. "Sen nasılsın? Yaraların iyileşti değil mi?" dediğinde başımı salladım. "İyiyim hem de çok iyiyim, hem sana kavuştum hem de işime geri döndüm daha ne olsun. Yaralarımı da dert etme gayet iyi durumda her şey. Kontroller sorunsuz geçiyor."

Alparslan derin bir nefes verdi. "Çok şükür." dediğinde aklıma gelen şeyle konuştum. "Annenlere haber ver, onlarda çok merak ediyor seni." dediğimde Alparslan başını salladı. "Merak etme veririm, zaten Murat abi eve geçmiştir şimdi. Yani öğrenmişlerdir geldiğimizi ve iyi olduğumuzu."

Başımla onu onayladığımda tekrar konuştum. "Hadi bakalım sen dinlen artık, gözlerinden uyku akıyor." dediğimde Alparslan konuştu. "Böyle iyi bence, sende yanımdasın hem." Söylediği şeyle başımı yana doğru eğdim. "Dinlenmen gerekiyor biliyorsun, sen birkaç saat uyu, dinlen biz seninle yine vakit geçiririz."

Alparslan başını sallayarak beni onayladı. "Akşam bir işin var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. Alparslan tatmin olarak gülümsedi. "O zaman akşam yemeğe mi çıksak? Aylardır bunu planlıyoruz ama bir türlü gerçekleşmiyor." dediğinde gülümsedim. "Bana uyar, o zaman haberleşiriz."

"Haberleşelim." diyerek karizmatik bir şekilde gülümsedi Alparslan. Elimi çantama götürerek içerisinden anahtarı çıkardım ve Alparslan'a uzattım. "Şunu da teslim edeyim, teşekkür ederim." dediğimde Alparslan anahtarı eline alarak konuştu. "Ne demek ama sende kalabilir, ben nasılsa buradayım sen eve geçeceksin." dediğinde başımı iki yana salladım. "Ben taksiyle geçerim, zaten kaç kere kullandım."

Alparslan ikna olarak başını salladığında konuştum. "Güzelce dinlen bak, akşam buluştuğumuzda seni böyle yorgun görmek istemiyorum." dediğimde Alparslan burnundan nefes verdi. "Emredersiniz doktor hanım."

Söylediği şeye gülerek kapıya yöneleceğim sırada Alparslan'a tekrar yaklaşarak dudaklarımı sakallarının üzerinden yanağına bastırdım. "Görüşürüz." Alparslan'ın bir şey demesini beklemeden kendimi odadan dışarıya attım. Hala daha böyle temaslara alışabilmiş değildim ve utanıyordum. O yüzden hızlı adımlarla Alparslan'ın odasından uzaklaşmaya başladım.

 

 

◔◔◔

Bulaşıkları makineye dizdikten sonra düğmesine basarak çalıştırdım. Ardından üzerimdeki mutfak önlüğünü çıkartarak kapının arkasına astım. Bakışlarımı fırının içerisinde bulunan kurabiyelere çevirdiğimde daha pişmediğini görerek mutfaktan çıktım.

Taburdan çıkıp eve doğru gelirken yolda Semra abla aramış ve beni akşam yemeğine davet etmişti. Hem Funda Teyze ve Osman amca oradayken hem de Alparslanlar operasyondan döndüğünden birlikte bir yemek planlamışlardı. Bende seve seve kabul etmiştim. Bu durumda Alparslan ile olan planımız da biraz ertelenmek durumunda kalmıştı ama sorun yoktu. Çünkü biz yine birlikte olacaktık.

O yüzden eve geldiğimde direkt olarak mutfağa girmiştim ve akşam elim boş gitmemek için kurabiye yapmıştım.

Kurabiyeler pişene kadar duş almış ve üzerimi giyinmeye başlamıştım. Beyaz, boğazlı bir kazak ve buz mavisi bir pantolon giyerek kuruttuğum saçlarımı ortadan ayırarak ensemde topuz yaptım. Ardından ufak halkalı küpelerimi de takarak kombin oluşturdum. Maskara, kapatıcı ve rujla makyajımı tamamladım.

Mutfağa giderek fırındaki kurabiyeleri çıkardım ve hazırladığım kaba güzelce dizdim. Kabanımı giyerek hem çantamı hem de kurabiye kabını aldım ve evden çıktım. Yürüyerek taksi durağına ulaştıktan sonra taksiye binerek ona adresi verdim. Kısa süren bir yolculuğun ardından lojmana vardığımızda taksiden inerek apartmana girdim.

Semra abların oturduğu kata çıkarak zili çaldığımda kapıyı Efe açtı. "Hazan abla hoş geldin." Dediğinde cevap verdim. "Hoş buldum." Efe'nin arkasından Funda teyze geldiğinde konuştu. "Hoş geldin güzel kızım. Kapıda kaldın gir içeri." dediğinde gülümsedim. "Hoş buldum."

İçeri girdiğimde elimdeki tabağı vestiyere bıraktıktan sonra üzerimdeki kabanı çıkartıp askıya astım ve Funda teyzenin elini öperek alnıma koydum. Ardından bizi bekleyen Efe'yi yanıma çağırarak ona da sarıldım.

"Gel kızım salona geçelim." diyen Funda teyzeye karşılık konuştum. "Şunu mutfağa bırakayım." dediğimde Funda teyze memnunca konuştu. "Ne zahmet ettin güzel kızım ellerine sağlık." dediğinde gülümsedim. "Ne zahmeti, afiyet olsun."

Efe ve Funda teyze salona geçerken ben mutfağa doğru ilerledim. Benim içeri girdiğimi duyan Semra abla tezgahtan bana doğru döndü. "Hoş geldin canım."

"Hoş buldum abla." diyerek elimdeki kurabiyeleri masaya bıraktım. Semra abla yanıma geldiğinde yanaklarımızı değdirerek öptü beni. "Ellerim kirli sarılmayalım." Onu onaylayarak konuştum. "Yardım edilecek bir şey var mı?" dediğimde başını iki yana salladı. "Yok canım benim her şey hazır. Alparslan'ı bekliyoruz yalnızca." dediğinde başımı salladım. Semra abla tekrar konuştu. "Benim elim kirli, sen bir kapısını çalsan. Gelsin bir an önce de yemeğe başlayalım."

Söylediği şeyi onayladım. Ama asıl amacını anlamıştım tabii ki. "Ben gideyim o zaman." dediğimde gülerek başını salladı. "Git bakalım."

Mutfaktan çıkarak tekrar kapıya ulaştım ve evden dışarı çıktım. Hemen karşıya ilerleyerek kapıyı çaldım. Bir süre kapının açılmasını beklerken kapının açılmasıyla birlikte bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Ama onu gördüğüm anla kaşlarımın çatılması bir oldu. Çünkü üzeri çıplaktı ve altında yalnızca havlu vardı. Elinde ise saç havlusu.

Bakışlarım baştan aşağı onu süzerken Alparslan'ın sesini duydum. "Hoş geldin güzelim." Dediğinde memnun olmayan bir şekilde konuştum. "Pek hoş bulmadım." Bakışlarımı karın kaslarından çekerek gözlerine getirdim. "Sen kapıyı böyle mi açıyorsun her gelene?" Alparslan'ın yüzünde hafif bir sırıtış meydana gelirken ona doğru yaklaştım. Kapıdan içeriye girerek kapıyı kapattım.

"Sen beni kıskandın mı?" dedi muzip bir şekilde. Omuz silktim. "Sevgilim değil misin? Kıskanırım." dediğimde Alparslan'ın yüzündeki sırıtış büyüdü. "E ben böyle açayım kapıları o zaman sürekli." dediğinde samimiyetten uzak bir biçimde gülümsedim. "Eğer benim etkileneceğimi düşünüyorsan ben bunlardan çok gördüm." dedim kaslarını işaret ederek.

Alparslan'ın dudakları yavaş yavaş düz bir hal alırken bu sefer keyifle gülen taraf ben oldum. Alparslan ters bir biçimde bana bakış attığında konuştum. "İşte kendi kazdığın kuyuya böyle düşersin." Alparslan burnundan nefes vererek başını iki yana salladı. "Yine de gördüklerimden çok daha iyi gözüktüğünü söylemezsem ayıp ederim."

"Sağ ol ya içimi rahatlattın, nasıl sevindim anlatamam." Triple söylediği şeyle daha da güldüm. Alparslan ters ters bana bakmaya devam ederken tekrar konuştum. "Şaka yapıyorum hemen kızma." diyerek Alparslan'ın yüzüne doğru bakmaya çalıştım. Ama kafasını başka tarafa çevirdiği için elimi çenesine götürerek kendime çevirdim. "Bak annenler bizi bekliyor, hemen hazırlan hadi. Gidelim yanlarına ayıp olacak."

Tam kapıya yöneleceğim sırada Alparslan belimden tutarak beni kendine doğru çekti. "Nereye, kendini affettirmedin daha?" dediğinde hafifçe kaşlarımı çattım. Beni iyice kendine çektiğinde elimi çıplak olan göğsüne yasladım. "Nasıl olacakmış o?" dediğimde Alparslan bir elini belimden çekerek yanağına getirdi ve işaret parmağıyla yanağını işaret etti. "Belki öpersen affedebilirim." dediğinde güldüm.

Çok fırsatçıydı ama ben onun bu halini bile seviyordum. O yüzden itiraz etmeden dudaklarımı sakalının üzerine bastırdım ve uzunca öptüm. "Bence affedildim. Hadi." diyerek gözlerine baktım. Alparslan kollarını belimden çekerek konuştu. "Beş dakikaya geliyorum."

Onu onaylayarak evden çıktım. Aralık olan kapıdan içeri girerek kapıyı ardımdan kapattım. Mutfağa doğru ilerlediğimde mutfaktan elinde tabakları çıkan Semra ablayı gördüm. "Hah geldin mi Hazan? Alparslan nerede?" Sorduğu soruya karşılık cevap verdim. "Geliyor birazdan."

"Tamam, hadi gel sende içeri ablacım. Alparslan gelince sofraya otururuz." Onu onaylayarak peşinden ilerledim. Salona girdiğimde direkt olarak Osman amcanın yanına gidip elini öptüm. Ardından da Murat abi ile tokalaştım. Funda teyzenin oturduğu kanepeye oturduğumda kapı zilinin çaldığını duydum. Ardından da Semra ablanın sesini. "Efe, dayın geldi kapıya bak hadi."

Efe koşarak kapıya gittikten kısa bir süre sonra Alparslan'ın kucağında geri döndü salona. "Cümleten hayırlı akşamlar." diye içeri giren Alparslan ile birlikte Funda teyze konuştu. "İyi akşamlar oğlum, hoş geldin."

Alparslan Efe'yi kucağından indirdikten sonra konuştu. "Hoş buldum anacım."

"Alparslan hoş geldin ablacım, sende geldiğine göre buyurun sofraya geçelim." dediğinde herkes ayaklandı. Masanın en başına Osman amca sağ tarafına Funda teyze, sol tarafına Murat abi geçmişti. Funda teyzenin yanına Alparslan, Alparslan'ın yanına ise ben oturmuştum. Semra abla da Murat abinin yanına oturmuş onun yanına da Efe oturmuştu.

Semra abla çorba servisini yaptıktan sonra yemeğe başladık. Kaşık kaşık çorbadan içerken ağzıma yayılan tatla memnun oldum. Semra ablanın eli gerçekten çok lezzetliydi. Tuzluğa uzanacağım sırada başka bir elle ellerimizin temas etmesiyle elin sahibine baktım. Bakışlarımız buluştuğunda gülümsedim. Buraya geldiğimde de aynı olayı yaşamıştık ama şimdi tek fark o zamandan bu zamana aramızda çok şey değişmişti.

Alparslan tuzluğu alarak çorbama bir miktar tuz döktüğünde utanarak başımı yere doğru eğdim, ailesinin yanında yaptığı şey çok utandırmıştı beni. Benim çorbamdan sonra kendi çorbasına da tuz ekledikten sonra tuzluğu masaya tekrar bıraktı.

Küçük bir sohbetle yemeğimizi tamamladıktan sonra Semra ablayla birlikte sofrayı toplamış ve makineye yerleştirmiştik. Semra abla bulaşığın son kısımlarını hallederken bende Türk kahvesi yapmaya başlamıştım. Alparslan, Funda Teyze, Osman amca sade içiyordu. Ben, Semra bala ve Murat abi de orta şekerli içiyorduk. Kahveleri fincanlara boşalttıktan sonra tepsiyi elime alarak salona ilerledim. Semra abla da arkamdan kurabiye tabaklarını getiriyordu.

Sırayla herkese dağıtırken Funda teyze tepsiden kahveyi aldıktan sonra konuştu. "Ellerine sağlık güzel kızım." dediğinde tebessüm ettim. "Afiyet olsun."

Alparslan'ın kahvesini de verdikten sonra yanındaki yerimi aldım. Sanki anlaşmış gibi yalnızca onun yanı boştu. Yanındaki yerime geçtiğimde Alparslan kahveden bir yudum alarak bana doğru döndü. Yalnızca benim duyabileceğim şekilde konuştu. "Ben tuzlu yaparsın diye beklemiştim." Söylediği şeyle duraksadım. Allah'tan ki herkes sohbet ediyordu. "Zamanı gelince onu da içersin üsteğmenim."

Söylediğim şeyle Alparslan'ın dudakları kıvrıldı. "Seve seve içerim." Gülümsemem büyürken Osman amcanın sesini duydum. "Semra kurabiyeleri sen mi yaptın kızım?" dediğinde Semra abla da Funda teyze de aynı anda bana baktı ve aynı anda konuştular. "Hazan getirdi." "Hazan kızım yapmış"

Osman amcanın bakışları bana dönerken bende ona baktım. "Ellerine sağlık kızım pek güzel olmuş, hazır gibi." dediğinde büyükçe gülümsedim. "Afiyet olsun."

Kahvelerimiz bittikten sonra fincanları toplayarak mutfağa ilerledim. Bir bardak su içeceğim zaman arkamdan gelen adım seslerini duyarak arkamı döndüm. Alparslan elindeki tabağı tezgaha bırakarak bana doğru döndüğünde konuştum. "İçer misin?" Alparslan başını salladığında sürahiden su doldurarak ona doğru uzattım. Alparslan bir kerede suyu bitirip bardağı tezgaha koydu.

"Bugün Eray Beyle tanıştım." diyerek konuştuğumda Alparslan hafif çatık bir kaşla bana doğru baktı. Bu sabah Alparslan'ın gelmesinin heyecanı ve Semih yüzbaşıyla olan tartışmamızdan sonra unutmuştum bu meseleyi ama şimdi aklıma gelmişti. "Sürekli beni takip ettiğini anlayınca güvenliğe bildirmek istedim, o zaman açıkladı." dedim sözlerime devam ederek.

"Yaşadığın şeylerden sonra bunu yapmak zorundaydım." dediğinde başımı salladım. Biliyordum, tabii ki ona kızacak değildim. "Sana haber vermedim ama kızma bana veremezdim." dediğinde konuştum. "Kızmadım tabii ki, sen beni korumak için yaptın bunu. Ayrıca hastanenin içinde biri onlar için çalışıyor. Bunu anlamak zor değil."

Alparslan derin bir iç çekti. "Merak etme bulacağım onu, Başkan denen adam konuşmuyor ama konuşacak en kısa sürede." dediğinde gülümsedim. "Merak etmiyorum çünkü sen ne söylediysen yaptın bu zamana kadar. Sana güveniyorum"

Söylediğim şeyle Alparslan gülümsedi ve bana doğru yaklaştı. Kollarını belime dolayarak sıkıca sarıldı. Saçlarıma dudaklarını bastırıp derin bir nefes alırken bende huzurla gözlerimi kapattım. Sarılmamızı bölen şey kapıdan duyduğumuz ses oldu.

"Alparslan telefonun çalıyor." diye seslenen Semra abla ile birbirimizden ayrıldık. Bakışlarımı Semra abladan özenle kaçırarak başımı yere doğru eğdim. Bizi bu halde görmese daha iyi olabilirdi. Alparslan ablasından telefonu alarak kulağına götürdü. "Efendim Fırat?"

Konuşmalarını dinlerken Alparslan'ın şaşkın sesini duydum. "İtiraf etti demek sonunda. Kimmiş hain?" dediğinde bende dikkatle Alparslan'a baktım. Duyduğu isimle kaşları çatılırken vücudu gerilmiş, bakışları sertleşmişti. "Emin misiniz? Tamam, ben geleceğim hemen."

Alparslan telefonu kapattığında merakla ona baktım. "İtiraf mı etmiş? Tanıdık biri mi?" dedim merak içerisinde Alparslan dudaklarını yalayıp derin bir iç çekti. "Tanıdık biri. Evet." dediğinde bende kaşlarımı çattım. "Kimmiş?"

Aklımdan bin bir türlü isim geçiyordu. Hastanede tanıdığım kişiler zaten sınırlıydı. Ama yakından tanıdığım ve samimiyet kurduğum biri olursa buna nasıl dayanırdım bilemiyordum. O yüzden Alparslan'ın ağzından çıkacak olan isim benim için çok önemliydi.

"Azra Kılıç."

Bölüm Sonu

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz?

‣‣‣Alparslan ve Hazan sahnelerimiz nasıldı? Ayrılık çok uzun sürmeyecek demiştim:)

‣‣‣Semih yüzbaşı ve Hazan sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz Hazan'ın yerinde olsanız nasıl bir konuşma yapardınız?

‣‣‣Eren'e olan ön yargılarınız kırılmıştır umarım, Hazanla Alparslan'ı ne güzel destekliyor:)

‣‣‣Hain Azra çıktı, tahmin eden kişileri ayrı ayrı tebrik ediyorum..

‣‣‣Mesajlaşma kısmı hakkında ne düşünüyorsunuz? Arada böyle sahneler yazmayı düşünüyorum. Sizce?

‣‣‣Diğer bölümlerde neler olacak sizce? Azra yakalanacak mı? Semih yüzbaşı uğraşmaya devam edecek mi?

Bölümle ilgili yorumlarınızı merakla bekliyorum.. Görüşmek üzere💖

Loading...
0%